27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 21 AĞUSTOS 1990 KORFEZ KRIZİ... KÖRFKZ KRtZİ...KÖRFEZKR İ/İ...KÖRFKZ KKİZf... KÖI Ortadoğu'da 50'liyıllar, ABD-SSCB arasında, bölge ülkelerini kendisaflanna çekme mücadelesine sahne oluyordu Ortadoğu'da doktrin savaşları— 2 — 1957'den başlayarak ABD Kongresi'nin gündeminde yer alan Eisenhovver doktrini, aynı yüın mart ayında yürürlüğe girmişti. Böylece ABD'nin bir Ortadoğu gücüne dönüşmesi sürecindeki adımların en önemlisi, 1947 Türkiye- Yunanistan yardım programı, Marshall Planı ve 1949'da NATO'nun kurulması gibi gelişmelerle birlikte atılmış oldu. Moskova ise ABD, Mısır'daki Assuan Barajı'nın yapımını üstlenmeyince devreye girdi. Süveyş krizi sırasında Mısır ordusunun tüm silah gereksinimi SSCB tarafından karşılandı. YASEMtN ÇONGAR ANKARA — Eisenhower Dok- trini kendisinden önceki Monroe, Stimson ve Truman doktrinleriy- le ortak bir yöne sahipti. Dört doktrinin de ABD'nin dışandaki diplomatik çıkarlanyla güvenliği- ni tehdit eden gelişmelere karşı alınmış önlemler olduğu görilşü Washington'da egemendi. Başkan Eisenhower'a göre, ABD'nin çı- karlanna yönelen Ortadoğu teh- didi, birbirine bağh üç sürecin so- nucuydu: 1) Ortadogu'daki Batı gücü ve CtkİSİIlİII «Talmaar MlSlT CumhUT- başkanı Nasır'ın, 26 Temmuz 1956'da Süveyş Kanalı'nı mfflfleş- tirdiğini açıklaması bu sürecin do- ruğudur. Aradan çok geçmeden lsrail, Mısır topraklarını işgal eder (29 Ekim 1956), birkaç gün sonra Fransız ve Ingiliz birlikleri de Mısır'a girerler (5 Kasım 1956). Bu üçlü işgalin amaa Nasır yöne- timini yıpratmak, hatta uygun bir ortamda düşürmektir. Ancak ABD'nin karşı tavnnın da etkisiy- le, bu amaca ulaşılması mümkün olmaz. tşgal ters teper, bir süre sonra Batıh askerler Mısır toprak- lannı terk etmek zorunda kakrlar, Batı ve onun Ortadoğu'daki en yatan müttefiklerinden tsrail, dip- lomatik ve psikolojik bir yenilgi- ye uğrar. 2) Bölgede artan Sovyet etkisi: Başkan Eisenhower'ın, doktrinini savunurken sık sık kullandığı bir cümle vardır: "Ortadoga'da bir giç boslugu vmr ve ba boşluk SSCB'dtn önce ABD tarafından doktandmaiıdır..." 1950'lerin or- tasına kadar Moskova'nın bölge- ye ilgisi sınırlı kalmıştı. Ancak 1955-1958 yıllarında, ABD uzun incelemelerden sonra Mısır'daki Asuan Barajı'nın yapımını üstlen- 1956 yıhnda patlak veren 'Kanal krizi', bugün yine oldugu gibi Batıh askeri güçlerin Süveyş'e gelmesine yol açmıştı. Arka planda, yaıiH Port Said Limanı. Bağdat Paktv Kısa ömürlü bir anlaşmaBeş üyeli Bağdat Paktı sadece 3 yıl sürdü. Fikir Amerikalılara aitti, ancak içinde Amerikahlar yoktu. 50'li yılların ortasında Pan-Arabizm, bölgedeki Batı etkisinden daha güçlüdür. 1953 mayısının sonları... ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles Ankara'dadır. Dışişleri Baka- m Köprülü'yle, Başbakan Menderes'le, Cumhur- başkanı Bayar'la konuşur. Sonradan ABD Büyü- kelçisi George McGhee'nin Ankara'daki rezidan- sında New York Times muhabirine söyleyeceği gi- bi bu konuşmalardan "pek memnun kalır". McGhee daha sonra bu memnuniyetin nedeninin, Dulles'in kafasındaki yeni kuruluş için Ankara- nın çok istekli olmasmdan kaynaklandığını anla- tacaktır. Yeni kuruluşun ilk adımı 3 Nisan 1954'te atıbr: Türkiye-Pakistan Dostluk ve Işbirliği Antlaşma- sı. 24 Şubat 1955'te Irak'ın lngiltere yanlısı Baş- bakanı Nuri es-Said, Menderes'le masaya oturur. Imzalanan belgenin adı Bağdat Paktı'dır. Bir bu- çuk ay sonra 4 nisan günü îngilizler de pakta ka- üldıkiannı duyururlar. Crdün, Nuri es-Said'in iç muhalefeti gözetmemekle düştüğü hatayı yinele- mez. tngiliz baskısma rağmen pakttan uzak durur. Eylül 1955'te Pakistan, ekimde de Batı karşıtı Baş- bakan Muhammed Mussadık'ın düşürülmesinden sonra tran Şahı imzayı atarlar. Artık ortada beş üyeli, Bağdat merkezli bir ör- güt vardır. Kuruluş düşüncesi Amerikalılara aittir. Ancak içinde Amerikahlar yoktur. Nedeni basit- tir. Mısır'm tepkisi, 5\rap kamuoyunun muhâlefe- ti ve tsrail'in karşı-tutumu Washington'u kendi ürü- nü olan pakt ile ilişkisini dışandan yürütmeye yö- neltmiştir. Nitekim paktın ömrü pek kısa olur. 14 Temmuz 1958'de Nuri es-Said düşüriilünce Irak çe- kilir. Pakt son bulur. Ortadoğu'da ABD-lngiltere ortaklığında bir savunma örgütü kurma düşünce- si başansızhğa uğramıştır. Çünkü Pan-Arabizm bu girişimlere karşıdır ve o günlerde bölgede Batı et- kisinden daha güçlüdür. meyi reddedince devreye Sovyet- ler girdi. Nasır'm Süveyş Kanalı'- nı millileştirmesinin, ABD'nin bu tavrına tepki olduğu görüşü de yaygjndu. Süveyş krizinde, Sovyet lideri Nikita Kruşçev, Mısır'a gonüllü asker göndermeyi önerdi, ancak Nasır bunu kabul etmedi. Ancak kriz sonrasmda Mısır ordusunun silah gereksinimi tümüyle SSCB tarafından karşılandı. 3) Pan-Arabizm: Mısır'da Na- sır'm önculüğündeki Hür Subay- lar Hareketi 23 Temmuz 1957'de devrimle işbaşına geldi. Zamanla Nasır, Ortadoğu'da Batı karşıtı bir lider olarak ön plana çıkacaktı. 1956'da Sovyetler'den silah alımı- na karar verişi, ABD gözüyle Na- sır'm "Moskova yanlısı" tutumu- nun kanıtıydı. Gerçekte Nasır yö- netimi iki bloktan birinin yanın- da yer almamaya özen gösteriyor ve "baglanbsız" bir ülke olarak Üçüncü Dünya'nın liderliğine so- yunuyordu. Bu politik tavrın ilk hedef kitlesi hiç kuşkusuz Arap âlemiydi ve Nasır bu politikasıy- la Batı çıkarlanyla çatışan "pan- Arabizm"in temsilciliğini de üst- lenmişti. Washington'da yapılan "üç uasnrtu" tehdit değerlendirmesi kapsamında uygulamaya konulan Eisenhovver Doktrini, 25 Mayıs 1950 tarihli Üçlü Deklarasyon'un devamıydı bir bakıma. Bu belge ile ABD, Büyük Britanya ve Fran- sa, olası saldmlar karşısmda Or- tadoğu ülitelerinin güvenliğini ga- ranti altına almışlardı. Bu garan- ti çerçevesinde ABD Dışişleri Ba- kanı Dulles'in etkisiyle aym dö- nemde "Sovyetkr'deo gelen ko- münizm riizgariannı kesecek" bir kuzey savunma kuşağı oluşturul- maya çalışıldı. Ortadoğu'ya Sov- yet siyasi etkisini engelleme amaçlı bu kuşakta yer alan ülkeler Tür- kiye, Irak ve Pakistan'dı. Ancak bu güvenlik ağına lsrail ve Arap ülkelerinin gösterdiği tepki, daha sonra Bağdat Pakü olarak adlan- dırılacak olan gruplaşmaya ABD'nin uzak durmasına yol aç- tı. 1957 yıhnın ilk günlerinden iti- baren ABD Kongresi'nin günde- minde yer alan Ortadoğu sorunu ve Eisenhovver Doktrini, aynı yı- lın 5 martında onaylanan "Orta- doğu Karar Tasansı"ndan sonra artık yürürlüğe girmişti. Böylece, ABD'nin bir Ortadoğu gücüne dönüşmesi sürecindeki adımların en önemlisi, 1947 Türkiye- Yunanistan yardım programı, bir- kaç ay sonra gelcn Marshall Pla- nı ve 1949'da NATO'nun kurul- ması gibi gelişmelere eklenerek ye- rine getirilmiş oldu. Eisenhovver Doktrini, bölgedeki Batı yanlısı yönetimlerin, özellikle de Türki- ye, Pakistan, Lübnan ve Iran'ın büyük desteğini aldı. Arap ül- keleri halklarmda ise doktrine karşı genel bir hoşnutsuzluk var- dı. Nitekim, Irak'taki Batı yanlısı Nuri Es-Said yönetiminin bu dok- trini benimseyen tutumunun, ağustos 1958'de devrilmesine yol açtığı görüşü yaygmdır. Aynı du- yarhhk nedeniyle, Ürdün Kralı Hüseyin, ABD yardımının Eisen- hovver Doktrini kapsamında aün- dığını hiçbir zaman telaffuz etme- yen bir lider olarak tanınır. Trans Ürdün Emirliği 1923'te bağımsızlığını ilan ettikten sonra tngiliz etkisinde politikalar izle- meyi sürdürmüştü. Ancak 1956 Süveyş krizi sonrasında diğer Arap liderleriyle birlikte Kral Hü- seyin de Batı işgalini kınadı. O dö- nemde adı henüz Ürdün Lejyonu olan Arap Lejyonu'nun tngiliz ku- mandanı, Kral Hüseyin tarafından sınır dışı edildi. lngiltere ile yaşa- nan gerginleşme, Ürdün'ün iktisa- di ve askeri yardım için gözlerini ABD'ye çevirmesine yol açtı. Washington ise Ürdün'ü Arap- Israil çatLşmasında ve Araplararası çekişmelerde "arabulucu" bir un- sur olarak görüyordu. Büyükba- bası Filistin milliyetçileri tarafın- dan öldürülen Kral Hüseyin'in, Arap ülkeleri arasında izlediği po- litikada "temkin" ön plandaydı. Bu özellik, 1957 ilkbahannda ül- kede siyasi krizin başgöstermesin- de etkili oldu. Ürdün'deki Filistin- liler monarşiye karşı ayaklandı. Suriye ve Mısır bu ayaklanmaya dışandan destek verdiler. Ürdün tahtının devrilmesinin, kendi ül- kesinin siyasi gelecegini de tehli- keye atacağı görüşünü taşıyan Lübnan lideri Şamun, Washing- ton'a Eisenhovver Doktrirü'ni uy- gulama çağrıanda bulundu. Ancak doktrinin askeri dü- zeyde uygulanması için "uluslara- rası komünizmin tehdidi" kanıt- lanmalıydı. Washington bu kanı- tı yaratmakta gecikmedi. Mısır ve Suriye'nin Filistinülere destek ver- diğini, Şam ve Kahire'deki yöne- timlerin de SSCB ile iyi ilişkiler içinde olduğunu öne sürdü. Geri- si basitti: Altma Filo'ya Doğu Ak- deniz'e doğru Uerlemesi emri ve- rildi. Amerikan askeri baslusıyla birkaç gün içinde Ürdün'de "fa- tikrar" sağlandı. Hemen ardmdan Kral Hüseyin'e 10 milyon dolarlık bir yardım paketi gönderildi. Tarihçi Richard H. Nolte'a gö- re, Ürdün krizinin iki önemli so- nucu vardı: — Ürdün, bu krizden sonra Kral Hüseyin yönetiminde tam bir ABD müşterisi (client) oldu ve bu ülkedeki tngiliz etkisi geçerliliği- ni tümüyle yitirdi. — Arap ülkelerinin büyük bo- lümü Washington'un tutumunu benimsemediler. Onlara göre ABD, Ortadoğu'da Batı etkisini surdurebilmek için "saraş gemOe- ri, nişvet ve kukla rejimlere" gü- veniyordu. Ürdün Kralı Hüseyin- in Eisenhower Doktrini'nin adıru ağzına almak istememesi de bu inancın yaygınlığına bağlıydı. 1957'nin ortalannda krizin eşi- ğindeki bir başka bölge ülkesi Su- riye idi. Batı ve özellikle tsrail kar- şıtı Arap siyasi hareketinin öncü- lerinden olan Şam yönetimi, Amerikan Merkezi Haber Alma örgütü'nün (CIA), içişlerine ka- nştığı gerekçesiyle, ülkesindeki Amerikalı yetkililerin bir bölümü- nü sınır dışı etti. Aynı dönemde ABD Dışişleri Bakanlıgı'nda ya- pılan değerlendirmelerde bu ül- keyle ilgili iki "tehdit uBsuru"na giderek daha fazla işaret edilme- ye başlanmışü: Suriye'de Marksist gruplann artan etkisi ve Sovyet- ler'in süren askeri ve iktisadi yar- dımı. Ağustos ayı sonunda Eisen- hovver yönetimi dışişleri bakanlı- ğından Loy Henderson'u Suriye^ yi incelemek üzere bölgeye gön- derdi. Henderson gerçi Suriye'ye gitmedi, ama diğer ülkelerde yap- tığı temaslarda, Suriye'nin komü- nistlerin denetimine geçme tehli- kesiyle karşı karşıya olduğunu "gözlemledigiıd" VVashington'a bildirmekte gecikmedi. Nitekim Türkiye, Lübnan ve Ürdün yetki- lileri de kendisine böyle bir tehli- kenin varlığından söz etmiş ve Washington'un müdahalesinin "uygna" karşılanacagıru bildir- mişlerdi. YARI!\: Ankara- Mosk*va gerginligi 2. Dünya Savaşı'nın bitiminden buyana, Ortadoğu ülkeleriarasındakiçelişkilerkalıcıbirbirlikkurulmasını engelliyor Araplar nedensüreklibölünüyor? — ı — ALt DOĞAN ANKARA — Korfez krizi, Arap dünyası- m yeni bir bölünmenin eşiğine getirdi. Sad- dam Hüseyin'in cihat çağnsı beklediği etkiyi vermese de Birleşmiş Milletler'in Irak'a eko- nomik ambargo karan ve bölgedeki Ameri- kan askeri varlığı karşısında Arap devletleri- nin izlediği farklı tavırlar, Ortadoğu'da eski düşmanlann bir araya gelebileceğini bir kez daha gösterdi. Arap dünyasındaki bölünme ve çatışmala- nn, Arap birliğinin sağlanamamasının neden- lerini, cetvelle çizilmiş sınırlar, petrol ve Ba- tı'nın bölgedeki çıkarian gibi faktörlerle bü- yük ölçüde açıklamak mümkün. Ancak tab- loya bir de Arap dünyasındaki liderlik yanşı ve bölgedeki farklı rejimlerin iç çatışmaları açısından bakmak gerekiyor. Ortadoğu'nun yakın siyasi tarihi, bu konuda birçok açıkla- yıcı örneği gözler önüne seriyor. Israil devleti ve Arap tepkisi 1947 yıhnda Birleşmiş Milletler, tkinci Dün- ya Savaşı'nda Hitler'den kaçan Yahudilerin yogun goçüne tanık olan Filistin topraklannda Arap ve Yahudilerce iki ayn devlet kuruhna- sına karar veriyordu. Filistin'in toprak bütün- lüğünün korunabilmesi için Yahudi ve Arap devletlerinden oluşan bir federal devletten ya- na olan Arap dünyası, karara büyük tepki gösterdi. Aynı yılın aralık ayında Kahire'de toplanan Arap ülkeleri tsrail'e karşı savaş ka- ran aldılar. David Bcn Gurioa başkanığın- daki Yahudi Milli Konseyi'nin 1948 temmu- zunda tsrail devletinin kurulduğunu ilan et- mesinin hemen ardından, Mısır, Suriye, Ür- dün, Lübnan ve Irak orduları tsrail'e yürü- dü. Arap dünyasının bu ilk ciddi birlik girişi- mi, bir yıl süren savaş sonunda ağır bir ye- nilgi ile karşılaşıyordu. Sayıca yüzbin askeri bile bulraayan tsrail ordusu karşısında uğra- nılan hezimetin ve hemen ardından Mısır'da Kral Faruk'un Yarbay Nasır darbesi ile dev- rilmesinin, birçok Arap ülkesinin daha sonra- ki yıllarda tsrail 'e karşı farklı tonlar taşıyan bir tepki politikası izlemelerine yol açtığı söy- A rap dünyasındaki bölünme ve çatışmaların, Arap birbğinin sağlanamamasının nedenlerini, cetvelle çizilmiş sınırlar, petrol ve Batı'nın bölgedeki çıkarları gibi faktörlerle büyük ölçüde açıklamak mümkün. Ancak tabloya bir de Arap dünyasındaki liderlik yarışı ve bölgedeki farklı rejimlerin iç çatışmaları açısından bakmak gerekiyor. Arap liderleri ve Knışçef, Mısır'daki Asuan Barajı'nın açılışı sırasında hep birlikte dügmeye basıyoriar. Bugün, Irak'ın Kuveyt'i işgal ve ilhakıyla tırmanan Körfez krizinde, Ürdün ve Suudi Arabistan'ın kriz karşısındaki farklı tutumları 1950'lerinmerceğiyle bakıldığında yadırganabilir. Ancak Ürdün'ün 1950'lerde Eisenhovver Doktrini'nden yana tutum almasıyla, bugün Irak'a uygulanan ambargoya katılmamasının ardında yatan kaygı aynı. lenebilir. Üstelik ilk Israil-Arap savaşı, Arap birliğinin sağlanmasıru güçleşürecek bir sonu- cu da beraberinde getirmişti: Fih'stinli mülte- ciler sorunu. Sayıları bir milyona varan Fi- listinli mülteci, monarşik Arap yönetimlerince "potansiyel bir tehdit" olarak algılandığın- dan, Filistin sorununun çözümünde belirgin bir Arap politikası oluşturalaraadı. Filistin soru- nu, Araplar arasında görünürdeki önemine karşın, Araplann da katkısıyla, çözümsüzlü- ğünü sürdüruyor. Nasır'ın Arap dünyasında yükselişiyle bir- Bu durumun bir örnegi 1956 yılmdaki Sü- likte, Ortadoğu'da yeni bir bölünme unsuru veyş krizi sırasında yaşandı. Nasır'ın Süveyş daha başgösteriyordu: Nasırcılık ve monar- şik yönetimler çekişmesi. Monarşi ile yöneti- len Arap devletlerinin dış politikaları ve so- runlar karşısında aldıklan tutumlar, Nasır'- ın bu yönetimleri devirmek için verdiği mü- cadeleye gore biçimlendi. Bu kararlarda Arap- ların birliği ve ortak çıkarlarından çok mo- narşik yönetiralerin varlığını surdürme çaba- sı etken oldu. Nasır ve monarsiler Kanalı'nı işleten tngiliz - Fransız şirketini mil- lileştirdiğini açıklamasına tepki gösteren ln- giltere ve Fransa'yı ilk destekleyen, bir Arap ülkesi Irak oluyordu. Irak Başbakanı Nuri Sa- it, Ingiliz Başbakan Eden'a, Mısır'a yapıla- cak müdahale konusunda şunları söylüyordu: "Bu sefer darbeyi indirmek gerek. Hem de kuvvetli bir darbe". tngiltere ve Fransa'nın senaryosuyla Mısır'a savaş açan tsrail, top- raklarını bir parça daha genişletip, tngiliz ve Fransız askerleri Süveyş Kanalı'na asker çı- kartırken, Monarşik Arap rejimleri sessiz ka- lıyordu. Süveyş bunahmımn giderek tırman- ması, Arap ülkelerince degil, Sovyet Birliği'- nin Mısır'ın yanında yer almasıyla önleniyor- du. Nasır'ın Arap dünyasını Mısır liderliğinde birleştirme ve bu amaçla Ürdün, Irak ve Su- udi Arabistan'da monarşik yönetimleri devir- mek yönündeki çabaları, ABD'nin bölgede- ki etkinliğini arttırmak amacıyla hazırlanan Eisenhovver Doktrini'nin Arap dünyasını bir kez daha bölmesinde de etken oldu. Eisenhovver Doktirini'ne ilk tepki Mısır ve Su- riye'den geldi. iki monarşik Arap devleti Ür- dün ve Suudi Arabistan ise önce tepki göste- riyorlar, ardından iç politik nedenlerle tutum- lanm değiştiriyorlardı. Ürdün'ün bu tavır de- gişikliğinin ardında daha önce sözünü ettiği- miz yarım milyona yakın Filistinli mültecinin Nasır'ı desteklemeleri yatıyordu. Nasır'ın yo- ğun anti-monarşik kampanyası karşısmda Ür- dün Kralı Hüseyin, üstü kapalı bir biçimde de olsa ülkesindeki kanşıklığı. Eisenhovver Doktrini'ndeki "nluslararası komünizm ve onun yandaşlarT'na bağlayarak, ABD'den ekonomik ve askeri yardım istiyordu. 1956 yı- hnın nisan ayında Amerikan 6. Filosu Bey- rut açıklanna demir atarken, iki monarşik Arap devleti Irak ve Suudi Arabistan da Ür- dün'e destek veriyor ve Kral Hüseyin ülkesin- de yerini bu devletler sayesinde korumayı başarıyordu. Bugün, Irak'm Kuveyt'i işgal ve ilhakıyla tırmanan Körfez krizinde, monarşik yönetim- lerin halen sürdüğü Ürdün ve Suudi Arabis- tan'ın kriz karşısındaki farklı tutumlan 1950'lerin merceğiyie bakıldığmda yadırgana- bilir. Ancak Ürdün'ün 1950'lerde Nasır kar- şısmda Eisenower Doktrini'nden yana tutum almasıyla, bugün Irak'a uygulanan ambargo- ya katılmamasının ve ABD ile Irak arasında arabuluculuğa girmesinin ardmda yatan kay- gımn aynı olduğunu söylemek mümkün. Na- sır'ın cumhuriyetçi rüzgârlanna o yıllarda ABD desteği ile karşı koyabilen Ürdün yöne- timi bugün, Saddam Hüseyin'in Araplara ver- diği Nasır'ı çağnştıran mesajlar karşısında içerde karşılaştığı yoğun baskılan "daha ılımh bir politikayla " dizginlemeyi tercih etmiş bu- lunuyor. Suudi Arabistan ise ekonomik ve coğrafi konumundan kaynaklanan bazı ne- denlerle, aynı kaygıyı ABD desteğiyle gider- meye çahşıyor. Tırmanan Körfez krizi ile yeniden günde-, me gelen "Araplar neden sürekli bölünüyor?" sorusunun yanıtının, yalnız bölgenin özellik- lerinde ve Batıh ülkelerin çıkarlannda değil, ama aynı zamanda Arap ülkelerinin iç siyasi gelişmelerinde ve rejimlerinde de aranmasının gerekliliği, bir kez daha önem kazanıyor. YARI1N: Kasım darbesi ve """* Yemen iç savaşı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle