Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 21 AĞUSTOS 1990
KORFEZ KRIZİ... KÖRFKZ KRtZİ...KÖRFEZKR İ/İ...KÖRFKZ KKİZf... KÖI
Ortadoğu'da 50'liyıllar, ABD-SSCB arasında, bölge ülkelerini kendisaflanna çekme mücadelesine sahne oluyordu
Ortadoğu'da doktrin savaşları— 2 —
1957'den başlayarak
ABD Kongresi'nin
gündeminde yer alan
Eisenhovver doktrini,
aynı yüın mart ayında
yürürlüğe girmişti.
Böylece ABD'nin bir
Ortadoğu gücüne
dönüşmesi sürecindeki
adımların en önemlisi,
1947 Türkiye-
Yunanistan yardım
programı, Marshall
Planı ve 1949'da
NATO'nun kurulması
gibi gelişmelerle birlikte
atılmış oldu.
Moskova ise ABD,
Mısır'daki Assuan
Barajı'nın yapımını
üstlenmeyince devreye
girdi. Süveyş krizi
sırasında Mısır
ordusunun tüm silah
gereksinimi SSCB
tarafından karşılandı.
YASEMtN ÇONGAR
ANKARA — Eisenhower Dok-
trini kendisinden önceki Monroe,
Stimson ve Truman doktrinleriy-
le ortak bir yöne sahipti. Dört
doktrinin de ABD'nin dışandaki
diplomatik çıkarlanyla güvenliği-
ni tehdit eden gelişmelere karşı
alınmış önlemler olduğu görilşü
Washington'da egemendi. Başkan
Eisenhower'a göre, ABD'nin çı-
karlanna yönelen Ortadoğu teh-
didi, birbirine bağh üç sürecin so-
nucuydu:
1) Ortadogu'daki Batı gücü ve
CtkİSİIlİII «Talmaar MlSlT CumhUT-
başkanı Nasır'ın, 26 Temmuz
1956'da Süveyş Kanalı'nı mfflfleş-
tirdiğini açıklaması bu sürecin do-
ruğudur. Aradan çok geçmeden
lsrail, Mısır topraklarını işgal
eder (29 Ekim 1956), birkaç gün
sonra Fransız ve Ingiliz birlikleri
de Mısır'a girerler (5 Kasım 1956).
Bu üçlü işgalin amaa Nasır yöne-
timini yıpratmak, hatta uygun bir
ortamda düşürmektir. Ancak
ABD'nin karşı tavnnın da etkisiy-
le, bu amaca ulaşılması mümkün
olmaz. tşgal ters teper, bir süre
sonra Batıh askerler Mısır toprak-
lannı terk etmek zorunda kakrlar,
Batı ve onun Ortadoğu'daki en
yatan müttefiklerinden tsrail, dip-
lomatik ve psikolojik bir yenilgi-
ye uğrar.
2) Bölgede artan Sovyet etkisi:
Başkan Eisenhower'ın, doktrinini
savunurken sık sık kullandığı bir
cümle vardır: "Ortadoga'da bir
giç boslugu vmr ve ba boşluk
SSCB'dtn önce ABD tarafından
doktandmaiıdır..." 1950'lerin or-
tasına kadar Moskova'nın bölge-
ye ilgisi sınırlı kalmıştı. Ancak
1955-1958 yıllarında, ABD uzun
incelemelerden sonra Mısır'daki
Asuan Barajı'nın yapımını üstlen-
1956 yıhnda patlak veren 'Kanal krizi', bugün yine oldugu gibi Batıh askeri güçlerin Süveyş'e gelmesine yol açmıştı. Arka planda, yaıiH Port Said Limanı.
Bağdat Paktv Kısa ömürlü bir anlaşmaBeş üyeli Bağdat Paktı sadece 3
yıl sürdü. Fikir Amerikalılara
aitti, ancak içinde Amerikahlar
yoktu. 50'li yılların ortasında
Pan-Arabizm, bölgedeki Batı
etkisinden daha güçlüdür.
1953 mayısının sonları... ABD Dışişleri Bakanı
John Foster Dulles Ankara'dadır. Dışişleri Baka-
m Köprülü'yle, Başbakan Menderes'le, Cumhur-
başkanı Bayar'la konuşur. Sonradan ABD Büyü-
kelçisi George McGhee'nin Ankara'daki rezidan-
sında New York Times muhabirine söyleyeceği gi-
bi bu konuşmalardan "pek memnun kalır".
McGhee daha sonra bu memnuniyetin nedeninin,
Dulles'in kafasındaki yeni kuruluş için Ankara-
nın çok istekli olmasmdan kaynaklandığını anla-
tacaktır.
Yeni kuruluşun ilk adımı 3 Nisan 1954'te atıbr:
Türkiye-Pakistan Dostluk ve Işbirliği Antlaşma-
sı. 24 Şubat 1955'te Irak'ın lngiltere yanlısı Baş-
bakanı Nuri es-Said, Menderes'le masaya oturur.
Imzalanan belgenin adı Bağdat Paktı'dır. Bir bu-
çuk ay sonra 4 nisan günü îngilizler de pakta ka-
üldıkiannı duyururlar. Crdün, Nuri es-Said'in iç
muhalefeti gözetmemekle düştüğü hatayı yinele-
mez. tngiliz baskısma rağmen pakttan uzak durur.
Eylül 1955'te Pakistan, ekimde de Batı karşıtı Baş-
bakan Muhammed Mussadık'ın düşürülmesinden
sonra tran Şahı imzayı atarlar.
Artık ortada beş üyeli, Bağdat merkezli bir ör-
güt vardır. Kuruluş düşüncesi Amerikalılara aittir.
Ancak içinde Amerikahlar yoktur. Nedeni basit-
tir. Mısır'm tepkisi, 5\rap kamuoyunun muhâlefe-
ti ve tsrail'in karşı-tutumu Washington'u kendi ürü-
nü olan pakt ile ilişkisini dışandan yürütmeye yö-
neltmiştir. Nitekim paktın ömrü pek kısa olur. 14
Temmuz 1958'de Nuri es-Said düşüriilünce Irak çe-
kilir. Pakt son bulur. Ortadoğu'da ABD-lngiltere
ortaklığında bir savunma örgütü kurma düşünce-
si başansızhğa uğramıştır. Çünkü Pan-Arabizm bu
girişimlere karşıdır ve o günlerde bölgede Batı et-
kisinden daha güçlüdür.
meyi reddedince devreye Sovyet-
ler girdi. Nasır'm Süveyş Kanalı'-
nı millileştirmesinin, ABD'nin bu
tavrına tepki olduğu görüşü de
yaygjndu.
Süveyş krizinde, Sovyet lideri
Nikita Kruşçev, Mısır'a gonüllü
asker göndermeyi önerdi, ancak
Nasır bunu kabul etmedi. Ancak
kriz sonrasmda Mısır ordusunun
silah gereksinimi tümüyle SSCB
tarafından karşılandı.
3) Pan-Arabizm: Mısır'da Na-
sır'm önculüğündeki Hür Subay-
lar Hareketi 23 Temmuz 1957'de
devrimle işbaşına geldi. Zamanla
Nasır, Ortadoğu'da Batı karşıtı bir
lider olarak ön plana çıkacaktı.
1956'da Sovyetler'den silah alımı-
na karar verişi, ABD gözüyle Na-
sır'm "Moskova yanlısı" tutumu-
nun kanıtıydı. Gerçekte Nasır yö-
netimi iki bloktan birinin yanın-
da yer almamaya özen gösteriyor
ve "baglanbsız" bir ülke olarak
Üçüncü Dünya'nın liderliğine so-
yunuyordu. Bu politik tavrın ilk
hedef kitlesi hiç kuşkusuz Arap
âlemiydi ve Nasır bu politikasıy-
la Batı çıkarlanyla çatışan "pan-
Arabizm"in temsilciliğini de üst-
lenmişti.
Washington'da yapılan "üç
uasnrtu" tehdit değerlendirmesi
kapsamında uygulamaya konulan
Eisenhovver Doktrini, 25 Mayıs
1950 tarihli Üçlü Deklarasyon'un
devamıydı bir bakıma. Bu belge
ile ABD, Büyük Britanya ve Fran-
sa, olası saldmlar karşısmda Or-
tadoğu ülitelerinin güvenliğini ga-
ranti altına almışlardı. Bu garan-
ti çerçevesinde ABD Dışişleri Ba-
kanı Dulles'in etkisiyle aym dö-
nemde "Sovyetkr'deo gelen ko-
münizm riizgariannı kesecek" bir
kuzey savunma kuşağı oluşturul-
maya çalışıldı. Ortadoğu'ya Sov-
yet siyasi etkisini engelleme amaçlı
bu kuşakta yer alan ülkeler Tür-
kiye, Irak ve Pakistan'dı. Ancak
bu güvenlik ağına lsrail ve Arap
ülkelerinin gösterdiği tepki, daha
sonra Bağdat Pakü olarak adlan-
dırılacak olan gruplaşmaya
ABD'nin uzak durmasına yol aç-
tı.
1957 yıhnın ilk günlerinden iti-
baren ABD Kongresi'nin günde-
minde yer alan Ortadoğu sorunu
ve Eisenhovver Doktrini, aynı yı-
lın 5 martında onaylanan "Orta-
doğu Karar Tasansı"ndan sonra
artık yürürlüğe girmişti. Böylece,
ABD'nin bir Ortadoğu gücüne
dönüşmesi sürecindeki adımların
en önemlisi, 1947 Türkiye-
Yunanistan yardım programı, bir-
kaç ay sonra gelcn Marshall Pla-
nı ve 1949'da NATO'nun kurul-
ması gibi gelişmelere eklenerek ye-
rine getirilmiş oldu. Eisenhovver
Doktrini, bölgedeki Batı yanlısı
yönetimlerin, özellikle de Türki-
ye, Pakistan, Lübnan ve Iran'ın
büyük desteğini aldı. Arap ül-
keleri halklarmda ise doktrine
karşı genel bir hoşnutsuzluk var-
dı.
Nitekim, Irak'taki Batı yanlısı
Nuri Es-Said yönetiminin bu dok-
trini benimseyen tutumunun,
ağustos 1958'de devrilmesine yol
açtığı görüşü yaygmdır. Aynı du-
yarhhk nedeniyle, Ürdün Kralı
Hüseyin, ABD yardımının Eisen-
hovver Doktrini kapsamında aün-
dığını hiçbir zaman telaffuz etme-
yen bir lider olarak tanınır.
Trans Ürdün Emirliği 1923'te
bağımsızlığını ilan ettikten sonra
tngiliz etkisinde politikalar izle-
meyi sürdürmüştü. Ancak 1956
Süveyş krizi sonrasında diğer
Arap liderleriyle birlikte Kral Hü-
seyin de Batı işgalini kınadı. O dö-
nemde adı henüz Ürdün Lejyonu
olan Arap Lejyonu'nun tngiliz ku-
mandanı, Kral Hüseyin tarafından
sınır dışı edildi. lngiltere ile yaşa-
nan gerginleşme, Ürdün'ün iktisa-
di ve askeri yardım için gözlerini
ABD'ye çevirmesine yol açtı.
Washington ise Ürdün'ü Arap-
Israil çatLşmasında ve Araplararası
çekişmelerde "arabulucu" bir un-
sur olarak görüyordu. Büyükba-
bası Filistin milliyetçileri tarafın-
dan öldürülen Kral Hüseyin'in,
Arap ülkeleri arasında izlediği po-
litikada "temkin" ön plandaydı.
Bu özellik, 1957 ilkbahannda ül-
kede siyasi krizin başgöstermesin-
de etkili oldu. Ürdün'deki Filistin-
liler monarşiye karşı ayaklandı.
Suriye ve Mısır bu ayaklanmaya
dışandan destek verdiler. Ürdün
tahtının devrilmesinin, kendi ül-
kesinin siyasi gelecegini de tehli-
keye atacağı görüşünü taşıyan
Lübnan lideri Şamun, Washing-
ton'a Eisenhovver Doktrirü'ni uy-
gulama çağrıanda bulundu.
Ancak doktrinin askeri dü-
zeyde uygulanması için "uluslara-
rası komünizmin tehdidi" kanıt-
lanmalıydı. Washington bu kanı-
tı yaratmakta gecikmedi. Mısır ve
Suriye'nin Filistinülere destek ver-
diğini, Şam ve Kahire'deki yöne-
timlerin de SSCB ile iyi ilişkiler
içinde olduğunu öne sürdü. Geri-
si basitti: Altma Filo'ya Doğu Ak-
deniz'e doğru Uerlemesi emri ve-
rildi. Amerikan askeri baslusıyla
birkaç gün içinde Ürdün'de "fa-
tikrar" sağlandı. Hemen ardmdan
Kral Hüseyin'e 10 milyon dolarlık
bir yardım paketi gönderildi.
Tarihçi Richard H. Nolte'a gö-
re, Ürdün krizinin iki önemli so-
nucu vardı:
— Ürdün, bu krizden sonra
Kral Hüseyin yönetiminde tam bir
ABD müşterisi (client) oldu ve bu
ülkedeki tngiliz etkisi geçerliliği-
ni tümüyle yitirdi.
— Arap ülkelerinin büyük bo-
lümü Washington'un tutumunu
benimsemediler. Onlara göre
ABD, Ortadoğu'da Batı etkisini
surdurebilmek için "saraş gemOe-
ri, nişvet ve kukla rejimlere" gü-
veniyordu. Ürdün Kralı Hüseyin-
in Eisenhower Doktrini'nin adıru
ağzına almak istememesi de bu
inancın yaygınlığına bağlıydı.
1957'nin ortalannda krizin eşi-
ğindeki bir başka bölge ülkesi Su-
riye idi. Batı ve özellikle tsrail kar-
şıtı Arap siyasi hareketinin öncü-
lerinden olan Şam yönetimi,
Amerikan Merkezi Haber Alma
örgütü'nün (CIA), içişlerine ka-
nştığı gerekçesiyle, ülkesindeki
Amerikalı yetkililerin bir bölümü-
nü sınır dışı etti. Aynı dönemde
ABD Dışişleri Bakanlıgı'nda ya-
pılan değerlendirmelerde bu ül-
keyle ilgili iki "tehdit uBsuru"na
giderek daha fazla işaret edilme-
ye başlanmışü: Suriye'de Marksist
gruplann artan etkisi ve Sovyet-
ler'in süren askeri ve iktisadi yar-
dımı. Ağustos ayı sonunda Eisen-
hovver yönetimi dışişleri bakanlı-
ğından Loy Henderson'u Suriye^
yi incelemek üzere bölgeye gön-
derdi. Henderson gerçi Suriye'ye
gitmedi, ama diğer ülkelerde yap-
tığı temaslarda, Suriye'nin komü-
nistlerin denetimine geçme tehli-
kesiyle karşı karşıya olduğunu
"gözlemledigiıd" VVashington'a
bildirmekte gecikmedi. Nitekim
Türkiye, Lübnan ve Ürdün yetki-
lileri de kendisine böyle bir tehli-
kenin varlığından söz etmiş ve
Washington'un müdahalesinin
"uygna" karşılanacagıru bildir-
mişlerdi.
YARI!\: Ankara-
Mosk*va gerginligi
2. Dünya Savaşı'nın bitiminden buyana, Ortadoğu ülkeleriarasındakiçelişkilerkalıcıbirbirlikkurulmasını engelliyor
Araplar nedensüreklibölünüyor?
— ı —
ALt DOĞAN
ANKARA — Korfez krizi, Arap dünyası-
m yeni bir bölünmenin eşiğine getirdi. Sad-
dam Hüseyin'in cihat çağnsı beklediği etkiyi
vermese de Birleşmiş Milletler'in Irak'a eko-
nomik ambargo karan ve bölgedeki Ameri-
kan askeri varlığı karşısında Arap devletleri-
nin izlediği farklı tavırlar, Ortadoğu'da eski
düşmanlann bir araya gelebileceğini bir kez
daha gösterdi.
Arap dünyasındaki bölünme ve çatışmala-
nn, Arap birliğinin sağlanamamasının neden-
lerini, cetvelle çizilmiş sınırlar, petrol ve Ba-
tı'nın bölgedeki çıkarian gibi faktörlerle bü-
yük ölçüde açıklamak mümkün. Ancak tab-
loya bir de Arap dünyasındaki liderlik yanşı
ve bölgedeki farklı rejimlerin iç çatışmaları
açısından bakmak gerekiyor. Ortadoğu'nun
yakın siyasi tarihi, bu konuda birçok açıkla-
yıcı örneği gözler önüne seriyor.
Israil devleti ve Arap tepkisi
1947 yıhnda Birleşmiş Milletler, tkinci Dün-
ya Savaşı'nda Hitler'den kaçan Yahudilerin
yogun goçüne tanık olan Filistin topraklannda
Arap ve Yahudilerce iki ayn devlet kuruhna-
sına karar veriyordu. Filistin'in toprak bütün-
lüğünün korunabilmesi için Yahudi ve Arap
devletlerinden oluşan bir federal devletten ya-
na olan Arap dünyası, karara büyük tepki
gösterdi. Aynı yılın aralık ayında Kahire'de
toplanan Arap ülkeleri tsrail'e karşı savaş ka-
ran aldılar. David Bcn Gurioa başkanığın-
daki Yahudi Milli Konseyi'nin 1948 temmu-
zunda tsrail devletinin kurulduğunu ilan et-
mesinin hemen ardından, Mısır, Suriye, Ür-
dün, Lübnan ve Irak orduları tsrail'e yürü-
dü.
Arap dünyasının bu ilk ciddi birlik girişi-
mi, bir yıl süren savaş sonunda ağır bir ye-
nilgi ile karşılaşıyordu. Sayıca yüzbin askeri
bile bulraayan tsrail ordusu karşısında uğra-
nılan hezimetin ve hemen ardından Mısır'da
Kral Faruk'un Yarbay Nasır darbesi ile dev-
rilmesinin, birçok Arap ülkesinin daha sonra-
ki yıllarda tsrail 'e karşı farklı tonlar taşıyan
bir tepki politikası izlemelerine yol açtığı söy-
A rap
dünyasındaki
bölünme ve
çatışmaların, Arap
birbğinin
sağlanamamasının
nedenlerini, cetvelle
çizilmiş sınırlar,
petrol ve Batı'nın
bölgedeki çıkarları
gibi faktörlerle
büyük ölçüde
açıklamak
mümkün. Ancak
tabloya bir de Arap
dünyasındaki
liderlik yarışı ve
bölgedeki farklı
rejimlerin iç
çatışmaları
açısından bakmak
gerekiyor. Arap liderleri ve Knışçef, Mısır'daki Asuan Barajı'nın açılışı sırasında hep birlikte dügmeye basıyoriar.
Bugün, Irak'ın
Kuveyt'i işgal
ve ilhakıyla
tırmanan Körfez
krizinde, Ürdün ve
Suudi Arabistan'ın
kriz karşısındaki
farklı tutumları
1950'lerinmerceğiyle
bakıldığında
yadırganabilir.
Ancak Ürdün'ün
1950'lerde
Eisenhovver
Doktrini'nden yana
tutum almasıyla,
bugün Irak'a
uygulanan
ambargoya
katılmamasının
ardında yatan
kaygı aynı.
lenebilir. Üstelik ilk Israil-Arap savaşı, Arap
birliğinin sağlanmasıru güçleşürecek bir sonu-
cu da beraberinde getirmişti: Fih'stinli mülte-
ciler sorunu. Sayıları bir milyona varan Fi-
listinli mülteci, monarşik Arap yönetimlerince
"potansiyel bir tehdit" olarak algılandığın-
dan, Filistin sorununun çözümünde belirgin bir
Arap politikası oluşturalaraadı. Filistin soru-
nu, Araplar arasında görünürdeki önemine
karşın, Araplann da katkısıyla, çözümsüzlü-
ğünü sürdüruyor.
Nasır'ın Arap dünyasında yükselişiyle bir- Bu durumun bir örnegi 1956 yılmdaki Sü-
likte, Ortadoğu'da yeni bir bölünme unsuru veyş krizi sırasında yaşandı. Nasır'ın Süveyş
daha başgösteriyordu: Nasırcılık ve monar-
şik yönetimler çekişmesi. Monarşi ile yöneti-
len Arap devletlerinin dış politikaları ve so-
runlar karşısında aldıklan tutumlar, Nasır'-
ın bu yönetimleri devirmek için verdiği mü-
cadeleye gore biçimlendi. Bu kararlarda Arap-
ların birliği ve ortak çıkarlarından çok mo-
narşik yönetiralerin varlığını surdürme çaba-
sı etken oldu.
Nasır ve monarsiler
Kanalı'nı işleten tngiliz - Fransız şirketini mil-
lileştirdiğini açıklamasına tepki gösteren ln-
giltere ve Fransa'yı ilk destekleyen, bir Arap
ülkesi Irak oluyordu. Irak Başbakanı Nuri Sa-
it, Ingiliz Başbakan Eden'a, Mısır'a yapıla-
cak müdahale konusunda şunları söylüyordu:
"Bu sefer darbeyi indirmek gerek. Hem de
kuvvetli bir darbe". tngiltere ve Fransa'nın
senaryosuyla Mısır'a savaş açan tsrail, top-
raklarını bir parça daha genişletip, tngiliz ve
Fransız askerleri Süveyş Kanalı'na asker çı-
kartırken, Monarşik Arap rejimleri sessiz ka-
lıyordu. Süveyş bunahmımn giderek tırman-
ması, Arap ülkelerince degil, Sovyet Birliği'-
nin Mısır'ın yanında yer almasıyla önleniyor-
du.
Nasır'ın Arap dünyasını Mısır liderliğinde
birleştirme ve bu amaçla Ürdün, Irak ve Su-
udi Arabistan'da monarşik yönetimleri devir-
mek yönündeki çabaları, ABD'nin bölgede-
ki etkinliğini arttırmak amacıyla hazırlanan
Eisenhovver Doktrini'nin Arap dünyasını bir
kez daha bölmesinde de etken oldu.
Eisenhovver Doktirini'ne ilk tepki Mısır ve Su-
riye'den geldi. iki monarşik Arap devleti Ür-
dün ve Suudi Arabistan ise önce tepki göste-
riyorlar, ardından iç politik nedenlerle tutum-
lanm değiştiriyorlardı. Ürdün'ün bu tavır de-
gişikliğinin ardında daha önce sözünü ettiği-
miz yarım milyona yakın Filistinli mültecinin
Nasır'ı desteklemeleri yatıyordu. Nasır'ın yo-
ğun anti-monarşik kampanyası karşısmda Ür-
dün Kralı Hüseyin, üstü kapalı bir biçimde
de olsa ülkesindeki kanşıklığı. Eisenhovver
Doktrini'ndeki "nluslararası komünizm ve
onun yandaşlarT'na bağlayarak, ABD'den
ekonomik ve askeri yardım istiyordu. 1956 yı-
hnın nisan ayında Amerikan 6. Filosu Bey-
rut açıklanna demir atarken, iki monarşik
Arap devleti Irak ve Suudi Arabistan da Ür-
dün'e destek veriyor ve Kral Hüseyin ülkesin-
de yerini bu devletler sayesinde korumayı
başarıyordu.
Bugün, Irak'm Kuveyt'i işgal ve ilhakıyla
tırmanan Körfez krizinde, monarşik yönetim-
lerin halen sürdüğü Ürdün ve Suudi Arabis-
tan'ın kriz karşısındaki farklı tutumlan
1950'lerin merceğiyie bakıldığmda yadırgana-
bilir. Ancak Ürdün'ün 1950'lerde Nasır kar-
şısmda Eisenower Doktrini'nden yana tutum
almasıyla, bugün Irak'a uygulanan ambargo-
ya katılmamasının ve ABD ile Irak arasında
arabuluculuğa girmesinin ardmda yatan kay-
gımn aynı olduğunu söylemek mümkün. Na-
sır'ın cumhuriyetçi rüzgârlanna o yıllarda
ABD desteği ile karşı koyabilen Ürdün yöne-
timi bugün, Saddam Hüseyin'in Araplara ver-
diği Nasır'ı çağnştıran mesajlar karşısında
içerde karşılaştığı yoğun baskılan "daha ılımh
bir politikayla " dizginlemeyi tercih etmiş bu-
lunuyor. Suudi Arabistan ise ekonomik ve
coğrafi konumundan kaynaklanan bazı ne-
denlerle, aynı kaygıyı ABD desteğiyle gider-
meye çahşıyor.
Tırmanan Körfez krizi ile yeniden günde-,
me gelen "Araplar neden sürekli bölünüyor?"
sorusunun yanıtının, yalnız bölgenin özellik-
lerinde ve Batıh ülkelerin çıkarlannda değil,
ama aynı zamanda Arap ülkelerinin iç siyasi
gelişmelerinde ve rejimlerinde de aranmasının
gerekliliği, bir kez daha önem kazanıyor.
YARI1N: Kasım darbesi ve """*
Yemen iç savaşı