19 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyel Sahıbı: Cumhurıyrt Malbaacılık ve Gazetecılık Turk Anonım Şırkelı adına MUir Nadi 0 Genel Ya>m Mudunl H u ı ı Ccmal, Muessese Muduru EmİK Ijaklıgfl. Yazı tşlcrı Muduru Oki) GonennB, 9 Haber Merkezı Muduru YaJçm B«3*r. Sayfa Duzenı \onetmenı Mi Acır. 0 Temstlaler ANKARA. Ahııı« Tla. IZMİR: Hikmtl Çetink^ı, ADANA. Çctin Ygeaoglu lç Polıuka. Cttal B^lugK. Dış Haberler Efpn Bala. Ekonomı tengiz Tartuuı. Iş Sendıka Şnknn KMrari. Kullur Cttal larr, Eğıum Gcnci) Şajfaa. Haber \ra«ıırma Gnri Betfcaa, Yun Haberlen. Necdn Dot». Spor Danj>manı AlKkAldir \ucdnan. Dizı Yaalar Kırcm Çakşkın. ArafUrma Şılıin \lp^. Ouzdtınr AbdulUı Vına. • K-oordmalor: Akmrl Km»ln», • Mah Işler brol trkuL 9 Mühaseoe Bulenl tener # Bu^e-Plantaına Sfvp Osnunbc^otla # Reklajn An< Totum. 0 Ek Tayınlar Hulyi Ak.vol 0 Idare Husevin Gunr. 0 lj.clme- Öndtr ÇtUk. # Bılgı-I^lem Nai lui. 0 Pcnonri ibsır ve yjvct C umhun>çl Matbaaolık vc Gamoalık TjVŞ. Turk Ocagı Cad 39/41 I la PK 246-lstanoul >l ÎL2 05 05 (20 haı). Teio. 22246 Fıx (1) 526 «0 72 9 Burvfor AnkM Zıya Gokalp Bh Intılap S. Ncr 19 4. Tü- 133 11 41-47, Tdoc 42344 Fu. (4) 133 05 65 • Imir. H Zı>a Bh 1352 S2/3. W 13 12 30. TUo- 52359 Fa*. (51) 19 53 60 Inönu Cad 119 S No I K» I. Td 19 .« 52 14 h*>. 100: 62155, TXL (7!) 19 37 52 TAKVİM: 4 HAZtRAN 1990 lmsak: 3.30 Guneş: 5.26 Öğle: 13.07 Ikindi: 17.06 Akşam: 20.37 Yatsı: 22.25 Azerbaycan demokrasi arayışındaKayseri'de Azerbaycan Kongresi'ne katılan Azeri aydınları nihai hedeflerinin bağımsızhk olduğunu, ancak şu aşamada parlamento için demokratik seçimlerin yapılmasının ön plandaki amaçlan olduğunu vurguladılar. Azerbaycan, Türkiye aracılığı ile Batı'ya açılmak istiyor. GENCAY ŞAYLAN ANKARA — Geçen haftanın en ilginç olaylarından biri hiç kuşkusuz Kayseri'de toplanan Birinci Milletlerarası Büyük Azerbaycan Kongresi oldu. Yü- ze yakın bilim adamı ve araştırı- cının katıldığı kongrede doksan civannda tebliğ okundu ve tar- tışıldı. Böylece Azerbaycan tari- hi ve kültürü üzerinde geniş bir bilgi alışverişi sağlandı. Zengin içeriğine karşın kong- renin tarn anlamı ile adında be- lirlendiği gibi uluslararası bir toplantı olmadıgı izlenımı ege- men gözüktu. örneğin Batı'da bilinen, ün yapmış Türkoloji merkezlerinden hemen hemen hiç Prof. Dflara Eliyeva kimsenın toplantıya katılmadığı göze çarparken Kızılderililerin Türk olduğunu öne süren "Ame- rikan" tebliği sunulmaktaydı. Buna karşılık kongreye katılan ve tebliğ sunanların çok büyük bir çoğunluğunun Azerbaycan'- dan gelen bilim adamlan olduğu dikkat çekti. Başka bir deyişle Azerbaycanlı aydınlar, bilim adamlan görüşlerini ifade edebil- mek için etkin bir platform bu- labildiler. Kongreyi izleyen Türk- ler de Azerbaycanlı aydınlardan, bu ülkede ortaya çıkan gelişme- ler hakkında bilgi edinme olanağı elde ettiler. Kayseri'deki kongrede konu- şan Azerbaycanlı bilim adamla- n, bilimsel tebliğleri yarunda ül- keleri için sürekli ve ısrarlı bir de- ğişim talebini de dile getirdiler, bu değişimin kaçımlmazlığını vurguladılar. Aslında bu bilin- me>'en bir şey değildi ve sadece Azerbaycan'da değil tüm Sovyet- ler Birliği'nde kapsamlı ve kök- lü bir değişimin gündeme geldi- ği gazetelerin gündelik haberleri arasında yer aJmaktaydı. Bunun- la beraber Azerbaycan'da orta- ya çıkan gelişmelerin ve değişim talebihin, kaçımlmaz bir biçim- de Türkiye'yi de etkilemesı bakı- mından özel bir önem taşıdığı açıktı. Bu, belki de kongrenin en önemli sonucu olarak değerlen- dirilebilirdi. Kongreye katılan Azeri bilim adamlan tarafından dile getirilen değişim talebini demokratikleş- rne kavramı ile özetkmek müm- kün gözüktü. Azeri aydınlar, esas hedeflerinin mevcut yönet- sel ve siyasi yapının değişimi ol- duğunu vurguladılar. Örneğin şu anda Azerbaycan'daki en etkin muhalefeti temsil eden Halk Cephesi'nin 15 kişilik yönetim kurulu üyesi ve cephenin kunı- culanndan yazar Sabir RosUm- hanlı, yakın bir gelecekıe SSCB'den aynlmak gibi bir he- defleri olmadığını, esas amaçla- rını Azerbaycan'ın kendi halkı tarafından demokratik bir biçim- de yönetilmesi olduğunu vurgu- ladı. Rustamhanlı'ya göre Azer- baycan Halk Cephesi, SSCB içindeki en etkin ve guçlü demok- ratik hareketti ve ülke içindeki diğer demokratik etnik hareket- lerle birlikte bir ortak demokra- tik platformunun oluşturulması- na gayret gösteriliyordu. Tam bağımsızlık, nihai hedef olarak tanımlanmakla birlikte, uzun dö- nem için düşünülecek bir aşama olarak niteleniyordu. Halk Cephesi'nin karizmatik önderlerinden Prof. Dil»r« Eli- yrva da tam bağımsızlığa henüz hazır olmadıklannı, esas amaç- larının yerel Azerbaycan parla- mentosunda demokratik temsili sağlamak olduğunu vurguluyor- du. Başka bir deyişle bu yılın 20 ocağında askeri müdahale sonu- cu yaşanan trajik oiaylara, Halk Cephesi içinde yer alan radikal kesimlerin baskısına karşın şim- diki sisteme karşı en gtiçlü mu- halefeti oluşturan Halk Cephesi önderlerinin dikkatli bir tutuın içinde oldukları gözlenebiliyor- du. Azeri aydınlar için ön planda gözüken bir diğer talep de dün- yaya açılma olarak tanımlan- maktaydı. örneğin kongreye ka- tılan birçok Azeri bilim adamı, kültürd yakınlık nedeni ile Türki- ye -.Azerbaycan arasında çok yo- ğun ilişki gereğinden söz ediyor ve Türkiye kanalı ile Azerbay- can'ın Avrupa'ya açılabileceğim ifade ediyorlardı. Alınan, Latin alfabesine geçme kararının da esas olarak bu amaca yönelik ol- duğu sık sık vurgulanıyordu. An- cak Latin alfabesine geçişin za- manı ile ilgiii sorulara, Azeri ay- dınlar karar almanın kolay, uy- gulamanın zor olduğunu belirte- rek bu işin oldukça uzun zaman alacağından söz ediyorlardı. Kongre sırasında ortaya çıkan bir diğer husus da ortak etnik kimlik ve coğrafi yakınlık nede- ni ile Azerilerin Türkiye'den çok şey bekledikleriydi. Buna karşı- lık Azerbaycanlı aydınların Türkiye hakkında fazla bilgi sa- hibi olmadıklan, örneğin Türki- ye'nin siyasal yapısı ve siyasetin Sabir Rustamhanlı işleyişi konusunda çok az şey bil- dikleri göze çarpıyordu. Azerbaycan'da yaşanmaya başlayan büyük dönüşum ve bu- nun sonucu ortaya çıkacak kaçı- mlmaz Turkiye-Azerbaycan ya- kınlaşması hem Türk hem de Azeri aydınlar ve resmi yetkililer için belli sorumlulukları günde- me getirdiği açıkça kendini gös- teriyordu. Turkiye-Azerbaycan ilişkileri açısından Azerilerin Türkiye'yi çok daha iyi tanıma- sı, Türkler için de dar ideolojik hesapları bir tarafa bırakarak Azerbaycan'daki gelişmeler açı- sından dikkatli ve sorumlu bir tu- tum icine girmesi zorunluluğu ağırlıklı bir biçimde ortaya çıkı- yordu. Bütün ilginçliğine ve bi- limsel açıdan zengin kapsamına karşın Kayseri'de düzenlenen kongre, bu yolda gidilecek daha çok uzun bir mesafenin olduğu- nu kanıtlıyoıdu. ÇAĞDAŞ MUHALEFET! Dünyaca tanınmışfotoğrafsanatçımızAra Güler, 40yıldır olaylan ve insanlan belgeliyor TarihingörselanlatımıFotoğrafı bir sanat dalı saymıyor Ara Güler, "Ben gazeteciyim" diyor. "Tarih artık yalnız masa başında yazılmıyor. Dünya görselliğe gidiyor. Biz de görsel bir tarijıi yazıyoruz." ALPAY KABACALI Romanya'dan geliplstanbul'u temelinden sarsan depremden bi- raz sonra Galatasaray'daki atöl- yesinde buluştuk. "Hiç belli olmaz" dedi, "Bunun arkası ge- lebilir. tyisi mi avik havada otu- ralım". Kuledibi'ne gittik, Gala- ta Kulesi'nin az ilerisindeki kah- veye oturduk. Cenevizliler'den bu yana ayakta kalmış, yüzyıllara meydan okumuş o kunt yapıya güvenilebilirdi... Muhabiri olduğu yabancı der- giler için Varto, Gediz, Adıya- man, Fethiye depremlerinin fo- toğtaflannı çekmişti. "Dünyada en çok korktugum şey... Hiç ça- resi olmayan bir fdâkel..." diyor- du. Varto depremini anlattı: "Bir yandan deprem oluyor, bir yan- dan insanlar ölülerini çıkarmayı bekliyorlar... Yolun kmsında, kopmuş telefon direkleri birbiri- ne carpıyor... Ağlasan adamlar... Yer yanlmış, sıcak sular fışkın- yor..." Manzara, çiçek fotoğraflan fı- lan çekmekten, bunları "sanat fotoğrafı" diye sergilemekten hiç hoşlanmıyor Ara Güler. Öyle şey- lerle ilgilenmiyor bile. O, olayla- rın izinde: "Ben foto muhabiriyim" diyor, "Gazeteci- yim. Biz, bir çeşil taribçiyiz. Ta- Güler - Fotografın sanata benzer tarafı var. PORTRE ARA GLLER Yaratıcı Amerikahlar 1928'de Istanbul'da doğdu. 10 İktisat Fakültesi'ndeki öğrenimini yarıda bırakarak film stüdyolannda çalıştı. 1950'de Yeni İstanbul'da başladığı gazeteciliği Resimli Hayat ve Hayat dergilerinde foto muhabirliğiyle sürdürdü (1952-61). Daha sonra Stern, Paris-Match, Time, Life gibi dergilerin ve uluslararası ajansların foto muhabirliğini üstlendi. Az sayıda fotoğrafçıya verilen "Master of Leica" unvanına değer görüldü. Fotoğraflan Paris'teki Bibliotheque Nationale'e ve ABD'deki Nebraska Universitesi Sheldon Koleksiyonu'na alındı; 1967'de Kanada'da açılan "lnsanlarıo Dünyasına Bakışlar", 1968'de New York Modern Sanatlar Galerisi'nde açılan "RenkJi Fotografın Otı Ustası" başlıklı sergilerde, 1968 Köln Photokina Fuarı'nda, 1972'de Paris'te Bibliotheque Nationale'de ve birçok başka sergıde yer aldı. "Yaratıcı Amerikalılar" konulu sergisi dünyanın birçok büyük kentini dolaştı. Ara Gıiler'in Yaratıcı Amerikalılar'ı (1975) ve Fotoğraflar (1978) adlı albumleri yayımlandı. rih artık yalnız masa başında ya- zılmıyor. Dünya görselliğe gidi- yor. Biz de görsel bir tarihi yazı- yoruz." En başanlı portreleri çekmiş bir fotoğraf sanatçısı olarak tanınan Ara Güler bunu da önemsemiyor. "Gazetelerde kullanılması gerekiyor" diyor. "Ben, bayatı yakalayan bir adamım. Karşıma çıkıyor birtakım ünlü, onemli adamlar. çekiyonım. Ya da ben- den istenildigi için çekiyonım." Böyle fazla önemsemeden fotoğ- rafîarını çektiği yuzlerce kişi ara- sında yalnız sanat dünyamızın ün- lüleri değil, Orson Welles'ten Churchill'e. Schagall'dan Bob Hope'a Alfred Hitchcock'tan Sal- vador Dali'ye kadar dunyaca ta- mnmış nice kişi var. Ama son yıl- larında, yanına hiç kimsenin yak- laşamadığı bir sırada Picasso'nun fotoğrafiannı çekmiş olmasını önemsiyor. Picasso'nun değerine, görsel dünyaya başka türlü bakıl- masını sağlayan bir 'dahı' oidu- ğuna inandıgjndan... "Cannes'ın kuzeyinde bir köy- de yaşıyordu. Şatosu tepede... Bahçe kapısıyla şato arasında bir kilometre asfalt yol var. Dünya- nın gelmiş geçmiş en zengin adamlanndan biri. Hemen her giin hakkında kitaplar çıkıyor. Umurunda degil, okumuyor bile. Yanına ancak on kişi girebiliyor. Benim girebilmemin tek sebebi de yayıncısı Skira adına fotoğraf çekmem..." Picasso'nun doksanıncı yaş gü- nü dolayısıyla Skira'nın çıkardı- ğı kitabın kapağında da Ara Gü- ler'in fotoğrafı yer alıyor. Ara Güler'in babası Beyoğlu'n- da eczacılık yapıyor, film stüdyo- larına ilaç satıyordu. Küçük yaş- ta bir kamera ve gösterici edinmış olan Ara Güler de sinemayla içli dışlı... tktisat Fakültesi'ndeki öğ- renimini yanda bırakıp film stüd- yolannda çalışmaya başladı. Montaj, senkron, seslendirme, kamera asistanlığı... Günün birin- de, bir dublaj stüdyosunda çalı- şırken yangın çıktı. En son o kur- tarıldı. Babası artık fılm işlerin- de calışmasına izin vermedj. Film- cilikten umudu kesince, fotoğraf- la ilgilendi. Aym zamanda tiyat- royla, edebiyatla... Öyküler yazı- yordu. Bir öyküsu, 1950'de Yeni Islanbul gazetesinin actığı "Dün- ya Hikâye Yanşması"nda mansi- yona değer görüldu. O yıl Yeni Is- tanbul'a foto muhabiri olarak gir- Kapadokya'nın bebekleri Kapadokya'nın ünlü yeraltı şehrine ev sahipliği yapan Derinkuyu ilçesi, "bebek turizmi"yle de ilgi çekiyor. ANKARA (Cumburiyet Bürosu) — DoğaJ güzellikleri zamana karşı yaşam savaşı veren Kapadokya bölgesinin, canlılığını koruyan ender değerlerinden biri de "bebek turizmi." Kapadokya üçgeninin son halkası "yeraltı şebri"ne ev sahipliği yapan Derinkuyu ilçesinde üretilen hediyelik bebekler artık yöre insanı için önemli bir gelir kaynağı haline dönüşmüş. Tanmla uğraşan yöre kadını, gecelerini de bu işe ayırmış. Kadınlar üretiyor, çocuklar ise satıyor. Artık Derinkuyu sokaklarında halı, kilim ve bakır eşyanın yanında, yöre insanının zevkini yansıtan bu bebekler de ayrı bir pazar yeri oluşturmuş durumda. 1000-4 bin lira arasında bir fiyatla satışa sunulan bu bebeklerin alıcıları da çoğunlukla yine çocuklar. Çekişmeli pazarlıklara sahne oluyor bu alışverişler. Annesinin ürettiği bebekleri satarak aile bütçesine önemli katkıda bulunan ilkokul 3. sınıf öğrencisi Pembe, bir yandan fiyatı düşürmesini isteyen kendi yaşıtı bir kıza laf yetiştirirken, bir yandan da bize dert yanıyordu: "Ben bu bebeklerie hiç oynamadım." Yeraltı şehrini gezdikten sonra kafileler halinde ilçeden ayrılanlar, arkalarında, bu "bebek torizıni"nin çığlık çığlık pazarlık seslerini bırakıyorlardı. Çocuklann sesleri, seyyar satıcıların haykınşlarma karışırken, 9 yaşındaki Pembe hiç oynamadığı rengârenk bebekleri satmaya çalışıyordu... INGİLTERE Fiyatlan 1000 ile 4000 lira arasında değişen genellikle çocuklar. Bir zaıııaıılar SDP vardıEDİP EMİL ÖYMEN LONDRA — Kamuoyu yokla- malarında desteği yüzde l'e düşen, Avam Kamarası'nda 3 milletvekili kalan, son ara seçimde adayı 7. gelen "Sosyal Demokratik Parti" (SDP) kendini fesh etti. Lider Dr. David Owen ile diğer iki milletve- kili Avam Kamarası'nda "bağım- sız sosyal demokrat" olarak kaJa- caklar. 51 yaşındaki Dr. Owen'in gelecek seçimde aday olmayacağı ve uluslararası bir firmaya danış- man olarak hizmet vereceği anla- şılıyor. Dr. Ovven'in açıklamasıy- la, 9 yıl önce büyük ümitlerle baş- layan ve bir ara İngiliz siyaset sah- nesinde 3. parti kimlıği bile kazan- maya başlayan SDP tarihe ka- rışıyor. Siyaset sahnesine, krşisel girişi- mı destekleyen, ama başıboş bı- rakmayan sosyal devlet, hakkani- yete dayalı piyasa ekonomisi, güç- lü NATO ve niıkleer caydırıcı gu- ce dayalı savunma, Avrupa Top- luluğu ile bütünleşme, çoğunluğa değil nispi temsile dayalı bir seçim sistemi gibi kavramlarla giren SDP, Jsçi Partisi'nin zamanla bunların bir bölümunu berıimse- mesi üzerine geçerligini yitirdi. Dr. zaman yalanlanmadı. Ancak ay- rıldığı İşçi Partisi ise kendisini bir daha geri almayacağını açıkça bel- li etmişti. fşçi Partisi iktidannda 1977-79 yıllarında Dışişleri Bakanı olan Dr. David Owen ve üç arkadaşı. David Owen liderliğindeki Sosyal Demokrat Parti giderek destek yitirmeye başlayınca kendini feshetti. Sosyal demokratlar, Avam Kamarası'nda bağımsız olarak mücadele verecekler. İşçi Partisi iktidannda 1977-79 yıllarında Dışişleri Bakanı olan Dr. Ovven ve 3 arkadaşı 1979'daSDP'yi kurmuşlardı. Owen gibi kıymetli bir kişiyi saf- larına çekmek isteyen Başbakan Thatcher, kendisini takdir ettiği- ni hiç saklamadı. Muhafazakâr Parti'ye geçmesi durumunda der- hal Dışişleri Bakanlığı'na atana- cağı hakkındaki soylentıler hiçbir 1979'da paninin Thatcher karşı- sındaki ağır hezimetinden sonra başlayan iç hesaplaşma sırasında, partinin "daha da sola kaydığı" gerekçesiyle aynlarak SDP'yi kur- dular. "Majestelerinin tktidar Partisi ile Muhalefet Partisi" şek- linde iki partili bir siyasal gelene- ği olan tngiltere'de, gücü az, ama tarihi geçmişi güçlü bir de Libe- ral Parti varken, buna bir de SDP eklenince iki parti güçbirüğine git- mek zorunda kaldı. 1985'lerde ara seçimlerde başarı da kazanan ve "iki partili sulta"yı kırabilecekle- ri söylenen ittifakın, kendini yeni- lemeye başlayan İşçi Partisi ile sa- dık bir seçmen kitlesinin desteği- ni kazanan Muhafazakâr Parti karşısında şansı giderek söndü. Nitekim 1987 seçiminde SDP'nin 4 kurucusundan bir tek Dr. Owen seçilebildi. Seçim yenilgisi ardın- dan partiden kopmalar oldu, ka- muoyu yoklamalarında sürekli destek yitiren SDP, sonunda multi - milyoner işadamı David Sains- bury'nin 9 yıllık desteğini de kay- betmeye başladı. 1987 seçiminden sonra uye sayısı lObınin bilealtı- na inen partinin ayakta kalabilme- si bu buyuk mali destekle mum- kün olmuştu. di. Çektiği ilk fotoğraf, Gümüş- suyu'nda, teknik universite yakı- nındaki, Ticaniler tarafından kı- nlmış Ataturk heykeli... Orhan Veli, Sait Faik gibi şa- irlerin, yazarların fotoğraflan da gençlikte kurulan dostluklardan, Çiçek Pasajı'nda birlikte içilen o yıllardan kalma... Polis, spor, adliye, Beyoğlu muhabirlikleri... Kısa bir süre Hüniyetgazetesi... 1952'deaylık Resimli Hayat dergisi, sonra haf- talık Hayat... 1%1'de serbest ça- lışmaya başhyor. 1956'da fotoğrafın büyük usta- lanndan Henri Cartier - Bresson'- la tanıştıktan sonra dünyanın dort bir yanına servis veren Magnum Photos ajansının üyelerinden bi- ri oluyor. Ardından, Almanya'- mn en büyük dergisi Stem'in, Ti- me ve Life basta olmak uzere çok sayıda dergi ve kitap yayımlayan Time Inc.'in, Paris - Match der- gisinin foto muhabirliklerini üst- leniyor. O dönemden beri fotoğ- rafları, foto röportajları Avrupa ve Amerika'da çıkan çok sayıda dergide yayımlanıyor. Birçoğunu göremiyor bile bunlann. Şimdi aym zamanda ABD'deki -Kanuni Sergisi'ni düzenleyen- Smithsoni- an Enstitusü'nün Ortadoğu mu- habiri ve Status dergisinin röpor- taj yazan. tngiltere'de çıkan Photogr- haphy Annual, 1961 'de dünyanın en iyi yedi fotoğrafçısından biri olarak gösteriyor Ara Güler'i. Aym yıl American Society of Ma- gazin Photographers'a alınıyor biricik Türk üye olarak. 1962'de, çok az sayıda fotoğrafçıya verilen "Master of Leica" unvanına de- ğer görülüyor. Aynı yıl, Jsviçre'- de yayımlanan en önemli fotoğ- raf dergilerinden Camera, onun- la ilgiii bir özel sayı haarlıyor. 1973'te ABD'ye çağrılıyor; ülke- nin en ünlü kültür, sanat ve bilim adamlanndan 43'unun fotoğraf- lanm çekiyor. Yıllardır bütün dünyayı dolaşıyor; savaşlara (Beyrut'a çıkartma, Amman'da Kerame çatışmaları, Eritre sava- şı vb.), daha nice oiaylara tanık oluyor. Yavuz'un Sonu adlı 16 mm'lik, 31 dakikalık bir belgesel filmi var: Stern dergisi Birinci Dünya Savaşı öncasinde bir Alman gemisi olan Yavuz'la ilgiii bir röportaj isteyin- ce, konuyla ilgilenmeye başlıyor. Çok geçmeden, jilet yapmak üze- re gemiyi sökmeye girişiyorlar. Yıllarca Gölcük'e gidip gelerek, Deniz Müzesi'ne bağlanması ge- reken tarihi gemınin yok olup gi- dişine tamklık ediyor. Ancak on altı yılda çekilen film sansürden geçmiyor! Buna karşın, "lyi ki çekmişim" diyor Ara Güler. "Yoksa, hiçbir şey kalmayacaktı bize." Fotoğrafı bir sanat dalı sayma- makla birlikte, "Sanata benzer bir tarafı vardir" demekten de ge- ri kalmıyor: "Çekenin bir dünya göriişü, bakış açısı, estetik anla- yışı, sanat birikimi var. Olaylann karşısında bütün bunlara göre ayarlanmış oluyomz, hazır oluyo- nız. Çekecek zamanı bekljyonız; ona göre bakıyoruz..." Onun bakış açısı, oiaylara ol- duğu kadar insanlara da yönelik. Bir manzara çekiyorsa eğer, aynı zamanda içindeki yasantıyı da or- taya koymak çabasında. Başka bir deyişle, insan dramını fotoğ- rafa aktarmaya çalışıyor. Tarla- başı yıkımlannı ele alalım: "Gidiyorum. bir a> izlivonım. Oradaki yıkımcılaıia ahbap olu- yorum, kaçta yıkacaklannı öğre- niyorum. Telefon edijorlar yıkı- ma başlayacaklannda. Yalnız yı- kımlan degil, çevredeki halkı da çekiyorum. Sözgeh'mi evinden in- dirdiği bir koltuğun başında du- şunen bir insan... Arkada evi yı- kılmış... Boyle bir kompozis- yon... Önce insanlan sevmek, on- İaria ilgilenmek gerek. Bazı ama- törier geliyor, yanm saat bakıyor- lar; canlan sıkılıyor, çekip gidi- yorlar..." "Türkiye'de fotoğraf alanında gerektiği ölçude gelişme sağlana- madığını belirtiyor Ara Güler. Bunun ilk nedeni, fotoğrafın ge- niş olanaklar gerektirmesi. Önem- li yabancı dergilerin gelmeyişi, iz- lenmeyişi de önemli bir eksiklik. Özellikle eleştiri yönünden: "Fotoğraf dergilerinin Tom Miks'leri filan geliyor. Oysa eleş- tirileri, değerlendinneleri okumak gerek. Jean Paul Sartre'ı iyi tanı- mak için onun eserierini okumak yetmez, Sartre iistüne yazümış ki- tapları da okumahsınız. Bir de birtakım amiplerin eleştiri diye yazdıklan şeylere bakıyorum da... Ben yokken birisi aleyhimde bir şeyler yazmış, dönünce gösterdi- ler. Mikrobiyolog olmadığım için öyle şeylerie uğraşmıyorum, kendi işime bakıyorum ben... Sonra fo- toğrafı yanlış yola yöneltenler var. 1905'lerde filan yapılmış şey- leri tekrarlayıp duruyorlar. Giin batıyor, orada bir adarn yüriıyor, denizde bir sandal, onun gölgesi filan... Bunlarçoktan bitraiş..." Son yıllarda çok sayıda fotoğ- raf yarışması açılıyor. Bunların hiç yaran olmuyor mu? "Oluyor" diyor Ara Güler, "Birtakım insanlar fotoğraf ma- kinelerini alıp sokağa çıkıyorlar. Görmeyi, bakmayı öğreniyorlar. Geçende bir sergiye gittim, iki aroatör dört yıl boyunca lokomo- tifleri çekmişler. Gıizel fotoğraf- lar vardı. Kaybolan bir dünyanın dramını anlatabilmişler." Kadın kontenjanı • KOPENHAG (Cumhuriyet) — Danimarka'da devlete ait kuruluşların yönetim kurullannın yarısı kadınlardan oluşacak. Danimarka Parlamentosu'nun tatile başlamadan önce kabul ettiği yeni eşitlik yasasına göre devlete ait kuruluşların yönetim kurulları için aday gösterilirken en az bir kadın bir de erkek aday gösterilecek. Yönetim kurulunda birden fazla ' üyelik boşsa bu durumda gösterilecek aday sayısı eşit sayıda kadın ve erkekten oluşacak. Tek tek bakanlar, istedikleri takdirde devlete ait olmayan, ancak devlet yardımı alan şirket ve kuruluşlann yönetim kurulları için de aynı şeyi isteyebilecekler. Tbros'un zirvesine kar düştü • Haber Merkezi — Türkiye'yi etkileyen soğuk hava sistemi kıyılarda yağmura, genellikle iki bin metrenin üzerindeki yerlerde de kar yağışma yol açtı. Manisa Yunt Dağı ve Uludağ'dan sonra önceki gece de Antalya kıyı kesimindeki Toros Dağlarının zirvesine kar düştü. Antalya Meteoroloji Bölge Müdürlüğü yetkilileri Toroslann yuksek kesimlerinde kar yağışı görüldüğttnü belirttiler. Geçen hafta soğuk havanın etkisi sonucu yağışın kara dönüştüğünü söyleyen uzmanlar, "Haziran ayında bu kesimlere kar yağması çok ender görülen bir olaydır" dediler. Çevre Günü kutlaması • İZMİT (Cumhuriyet) — Dünya Çevre Günu, dün Izmit'te kutlandı. lzmit'in merkezindeki Fethiye, İstiklal ve Hürriyet caddeleri trafiğe kapatılarak çiçeklerle süslendi. Binlerce İzmitlinin büyük ilgi gösterdiği Çevre Günü'nde, belediye bandosu, müzik ve folklor ekipleri gösteriler yaptı. Halk, caddelere kurulan piknik masalarında yediler içtiler, eğlendiler. Belediye Başkanı Sefa Sirmen, SHP Kocaeli Milletvekili Ömer Türkcakal birlikte dolaşarak halkın Çevre Günu'nü kutladılar. Uşak'ta kral nıezarı • UŞAK (AA) — Uşak ve yöresinin antik tarihinin ortaya çıkartılması için yapılan kazılar surerken, dün Güre Köyü Kemerler Mahallesi yakınındaki Tor>çatepe tümülüsünde M.Ö. 1600 yılına ait bir kral mezarı bulundu. Mezarın içinin, önce antik çağda, daha sonra da 1966-68 yılları arasında açılarak boşaltıldığı belirlendi. Kazıyı yöneten Uşak Müzesi elemanı arkeolog Nazım Bıyıkoğlu, konu ile ilgiii olarak şu açıklamayı yaptı: "Topçatepe tümülüsünü açtık. Ancak, buradaki kral mezarı daha önce açılmış. tçerisi boşaltılmış. Çünkü lahit kapağı alınıp yan tarafa konulmuş ve mezar bomboş bırakılmış." Dövme ile sövme eşdeger • ANKARA (UBA) — Yargıtay'ın karara bağladığı bir boşanma davasında "kocanın kansını dövmesiyle, kadınm kocasına değişik zaman ve yerlerde hakaret etmesinin" aynı anlama geldiği ve hukukta eşit kusur kabul edileceği belirtildi. IPC'yi Türkler temizliyor • BRÜKSEL (AA) — Brüksel'de bulunan dünyanın ikinci büyük uluslararası basın merkezinin temizliğini iki Türk yapıyor. Emirdağ'dan 1977 yıhnda Brüksel'e gelen Fakı Bala (35) ve eşi Ayşe (29), 1983 yıundan beri uluslararası basın merkezinde (IPC) bulunan 60'dan fazla büronun temizliğini yapıyorlar ve basın toplantıları öncesi teknik ihtiyaçlan karşılıyorlar. Fakı Balcı, şunları söyledi: "Patronlanmız bizden çok memnun ve iyi bir maaş veriyorlar. Bu sayede Brüksel'de bu yıl içinde bir ev ve yeni bir araba aldım."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle