23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 18 HAZÎRAN 1% tşkenee ve Soromlulııklar |> • Resmi görevlilerin şiddet uyguladığı bir ülkede, devletin demokratik i ' : yöntemlere bağlı kaldığını söylemek, hele hukuk devletini şiddet t : uygulayarak korumayı sürdürmek, çeüşkiden başka bir şey değiJdir. İ MUZAFFER tLHAN ERDOST İHD Ankara Şube Başkanı Birieşmiş Mületler tanımına göre işkence, bir in- sana bılerek maddi ya da manevi ağır acı vermek ya da eziyette bulunmaktır. Aynı taruma göre iş- kence, bilgi ya da itiraf sağlamak, cezaJandınnak, gözdağı vermek ya da bir şeye zorlanmaJc amacıy- la ya da herhangi bir aynmolığa dayaiı bir neden- le yapılır. Gcne bu tanımda, işkencenin, bir resmi görevli ya da resmi sıfatla davranan bir başkası ta- rafmdan ya da onun kışkırtması, oluru ya da iz- niyle yapüdığı belirtilir. İşkenceci: Devletin temsikisi işkence yapan ya da yaptıran resmi görevli ile devlet, işkence gören ile yurttaş ya da genel olarak birey belirtilmiştir. Dolayısıyla Birleşmiş Milletler tarafından benimsenen ve Türkiye'nin de onayla- dığı Işkenceye Karşı Sözleşme, devletin yurttaşla- rına işkence yaptığını ya da işkencenin devlet ta- rafından yapüdığını esas alarak devletin işkence yapmasıru engellemeyi amaçlayan bir sözleşmedir. Devlet, ulus ölçeğinde toplumsal birliğin üst ve egemen iradesi olarak algılanırsa, devleti belirle- yen irade, burada resmi görevlinin kendisinde ki- şüeşmiş biçime bürünür. Resmi görevli olarak ki- şı, yurttaşı olan kişi ya da kişilere ağır acı verecek maddi ve manevi olanakJan, ya devletten sağlarruş- tır ya da devlet ona sağlamıştır. fşkence yapan ister "resmi" görevli olsun, ister resmi görevli gibi davranan biri olsun, işkence gö- ren tarafından, herhangi bir kişi olarak değii, dev- letin gücünün bir temsilcisi olarak aigılanır. Bu, önemlidir. Çünkü işkence gören kisi, kendisine iş- kence yapan kişide, kendisi gibi eli, dili, akb bü- yüklüğünde gücü olan birini ya da birilerini değil, onun ya da onların içinde temsil edüdiği kurumu ve bu kunıma varük veren devleti ve devletin gü- cünü görür. Dolayısıyla işkence yapan polis ya da polisler de kişi olarak değil, devletin ve devlet gücUnün tem- silcisi olarak işkence yapılacak kişinin karşısında yer alırlar. İşkence görenin fızik gücünün, o anda kendisine işkence yapanlan durdurmaya yetecek ol- ması, fazla bir aniam taşımaz. Çünkü işkence gö- realer, işkence yapanlan haklı olarak devletin bas- kıcı gücöyle özdeşlerler. işkence iddıaiarının tüm engelleri aşarak kanıt- lanabilmesi halinde, işkenceyi bizzat yapan polisin ya da polislerin, şöyle ya da böyle cezalandınldığı biliniyor. Ne var ki polisin kendilığinden ve salt kendi iradesiyle ya da istisnai olarak işkence yap- madığı da biliniyor. Polisin kendüiğinden ve keyfi olarak attığı to- kat ya da benzeri bir flil, kuşku yok ki olağan sa- yılamaz. Ama bunu, belli bir sonuç elde etmek amacıyla yapılan ve o ölçüde gizli yüriltülen işken- ceden ayırmak gerekir. Çünkü ikincisinde, resmi görevli olarak polis, şu ya da bu amaçla ve bu amaçlan elde edene değin işkence yapmak için go- revlendirilmiştir. Bu durumda bir polis, yainızca polis oiduğu için değil, ancak ayrıca belli bir seksiyonda ya da bö- Iümde görev aldığı için işkence yapabilir, işkence yapma olanağına sahip olur. Kendilerinden sağlarunak istenen bilgi ya da iti- rafın önemine, gözdağı verilmek istenen kişinin top- lumsal konumuna göre işkencenin yoğunluğunun değişmesi ya da kimi kişilere işkence yapılmamış olması, işkencenin istisnai olduğunun kanıtı ola- rak gösterilemez. işkencenin, yer, arac, yöntem, kadro ve sürek- liiik bakımından gizli de olsa kurumlasetası halin- de bu kadrolar içinde yer aJan kimi kişileri işken- ceden sorumlu tutmak, ama işkenceyi de içeren bir •amaçla bu kadroları olusturanlan, bu amaçla yer ve araç sağlayanları, yöntem belirleyenleri ve ge- "liştirenleri sorumluluktan yalıtmak, işkencenin de- vam etmesini istemek demektir. Dolayısıyla, işkenceden bir ya da birkaç polisi mahkûm etmek işkence yapan bu resmi görevliye olur veren, iân veren öteki resmi görevli kişileri so- rumluluktan dışlamak ve hele ilgili bakanlığı ve si- yasal iktidarı işkencenin sorumluluğundan yalıt- mak, işkenceyi gklemenin örtülü yöntemleri olmak gerekir. Askeri yönetimlerin egemenliğinin bir uzantısı olarak devlet erki içerisinde özerkleşmiş kimi bi- rimlerin, siyasal iktidardan bağımsız olarak işken- ceyi sürdürdüğü durumlar olabilir. Siyasal iktida- rın, devlet erki icersinde özerkleşmiş bir birimin iş- kenceyi üstlenmesini içten içe benimsemiş olabile- ceği ya da böyle bir birimin işkenceyi yönetmesini önleyemediği düşunülmelidir. Devlet erkine tam egemen olmadığı ya da olamadığı böyle durumlarda da siyasal iktidar, kendini işkence sorumluluğun- dan yalıtamaz. İşkence: Sistemin parçası __ Ülkemizde işkencenin farklı iki boyutuna değin- mekte yarar var: Bunlardan geleneksel ve kesintisiz olam, işledi- ği ya da işlediğinden kuşku duyulan (cinayet, hır- sızlık, gasp gibi) adli suçlardan dolayı itiraf sağla- mak ya da bilgi aJmak için yapıian işkencelerdir'. Siyasal/ideolojik anlamda işkence ise ideolojik etkinliklerin gelişmesi ölçüsünde dönem dönem gündeme gelmiş ve faşist yöntemlerin toplumsal ve siyasal yapılanmayı kuşatması ve egemeniiği altı- na alması ölçüsünde, sürekli bir dururo almıştır. özellikle 12 Mart 1971 'le birlikte, sorgulama yön- temi olarak işkence yoğunia$mıştır. 1973 seçimle- rinden sonra büyük ölçüde geriletilen işkence, 1978'lerde yeniden hızlanarak günümüze değin ara- lıksız ve artarak sürmüştür. Yainızca 12 Eylül'den günümüze bakarsak, sorgulama, dolayısıyla işkence yapmakla görevli kadrolar sık sık değişmiş, ama işkence sürekli olarak devam etmiştir. Yainızca bu bile işkencenin bir istisna olmaktan çıktığını, sis- temio »vnlmaz bir parçastna dönöştüğiinn kanıt- lamaya yetecek niteliktedir. İşkence görenierin ideolojik kimliklerine bakıl- dığında, işkencenin kendisinin de karşıtı ideoloji- lerden kaynaklandığmı düşünmek gerekir. Bu an- lamda da işkence ideolojiktir. Sorgulama yöntemi olduğu kadar, karsıt görüşteki kişinin direncini lcır- raak, kimliğini sarsmak, kişiliğini dağıtmak, bede- nini çökertmek, toplumsal korkuyu beslemek, ege- men güçlerin egemenliğini daha da pekiştirmek amacıyla yapdmaktadır. işkencenin gözaltında ve sorgulamarun bir par- çası olarak yapıldığı göz önüne alımrsa, gözaltın- daki sorgulama sırasında yapılan işkenceden, ki- şinin gözaltına aiınarak sorgusunun yapılması em- rini veren makamm da ya işkencenin yapılmasına izin vermekten ya da işkenceyi önlememiş olmak- tan sorumlu olması gerekir. Ve bu sorumluğu araş- urmaktan sorumlu olan da siyasal iktidardır. Sonuç 1 Şubat 1990'da, yani Türkiye dahil Avrupa Top- luluğu ülkelen tarafından onaylanan lşkenceye Karşı Sözleşrae'nin yürürlüğe girişinin birinci yıl- dönümünde, basına ve kamuoyuna IHD Ankara Şubesi olarak acıkladığımız tskeoce lUponı Ankan 19S9'u irdeleyen biri, Ankara'da, bir yil içinde, bei- geli ve anlatımlı 37 işkence olayının varhğmı, göz- aitına aJınanlann çoğunun işkence gördüğünü ve büyük bir kısmına iz bırakmayacak yöntemlerle iş- kence yapıldığım ya da bunlann işkence izleri iyi- lestikten sonra adli tabipliğe çıkanldığını aniamakta güçlük çekmeyecektir. Demokratik bir hukuk devletinde, böyle bir ya- yını, parlamento başta olmak iızere siyasal parti- lerde ve özellikle muhalefet partilerinde, basında, demokratik kitle örgütlerinde ve kamuoyunda tar- tışmak, belgfclerin yönlendirdiği doğrultuda so- rumlular hakkında soruşturma açılması için çaba harcamak gereklidir. işkence, kanjtlarıyla ve basılı olarak açıklandı- ğı zaroan, işkencenin takipcisi olmak ve sonuç alı- nana kadar çaba harcamak gerekir. Doğa) ki işken- ce ülkede gerçekten önlenmek isteniyorsa. Doğal ki tüm sorunlann cözümünün ve çözüm yöntem- lerinin demokratik olması isteniyorsa. Çünkü iş- kence bir şiddet yöntemidir. Kimi yurttaşlan olası şiddet yöntemlerinden vazgeçirmek amacıyla on- lan şiddetin tehdidi altında tutmak, demokratik bir yöntem değildir. Resmi görevlilerin şiddet uygula- dığı bir ülkede, devletin demokratik yöntemlere bağlı kaldığını söylemek, hele hukuk devletini şid- det uygulayarak korumayı sürdürmek, bir çeüşki- den başka bir şey değildir. EVET/HAYIR OKTtfAKBAL Kimse İdam Edilmemeli"27 Mayıs'ın da hataları olmuştur. Mesela idamlan yapmamala- rı gerekirdi." Bay Kenan Evren 27 Mayıs konusunda böyle diyor Bilmeyen biri, Bay Evren'in idamlara karşı bir kişi olduğunu sanacak! Oy- sa 1980 sonrasındakı idamlar anımsanacak ofursa Bay Evrer^ in hiç de öyle biri say/lmaması gerektiği ortaya çıkar. Herkes bi- liyor, Evren'in kesin iktidar döneminde 16-17 yaşmdaki çocuklar bile asılmıştır! idamlara karşı olan insan, sayılan hayli kabank idamları nasıl onayladı? Yıllardır, özellikle son aylarda Menderes, Polatkan, Zorlu üç- lüsünûn idam edilmeleri konusu gündemde... Herkes konuşu- yor, ûzellikle idam edilen politikacıların yakınları her fırsatta ateş pûskürüyor. ANAP hükümeti bu üç kişiyi bir anıtmezara göme- ceğini bildırdi. Haksız bir yargıya kurban gittiği söylenen bu üç DP büyüğü bundan böyle çevre yolu üstündeki bir anıt mezar- da yatacaklar. 6u anıt önünde yapılacak törenlerde sık sık 27 Mayısçıların acımasız katiller olduğu yolunda söylevler duyaca- ğjz. Gelecek kuşaklara da böyle bir yorumla tanıtılmaya çaiışı- lacak 27 Mayıs... Bay Evren, "Bu işleri yapan kuşaklar yaşadıkça objektif bir değerlendirme yapmak mûmkün değildir. Çünkü olayların taraf- ları hayattadır. Gerçek değerlendirmeyi bu nesillerden sonra ta- rih yapacaktır" diyor. Tarih, değerlendirmeleri belgelere, kanıtlara ve tanıklara gö- re yapar. Tarih diye okuduğumuz kitaplarda yer alan her konu- yu gerçek saymak doğru olmaz. Unutmayalım ki DP dönemin- de bir Zuhuri tarihi vardı. DP milletvekili tarih öğretmeni Zuhuri Danışman, okullar için hazıriadığı ders kitaplarından inönü sa- vaşlarını çıkarmıştı! Batı Cephesi Komutanı Ismet Paşa'nın adı da hiçbir biçimde kitapta yer almıyordu! Gelecekte tarihçilerin, içinde yaşadığımız dönemler konusun- da neler yazacaklarını, kişileri ve olayları nasıl yorumlayacakla- rını şimdiden bilmek zor. Ama 1940'dan bu yana Türkiye'nin si- yasal yaşammı yakından izleyenler, kendimizi duygusal yakla- şımlardan kurtarabilirsek birtakım olayların, sorunfarın nereden kaynaklandığmı görebiliriz. 1945'ten 1950'ye kadar özgürlük ve demokrasi dersleri veren- ler, Türk ulusuna çağdaş uygariığın tüm koşullarını getirecekle- rini söyleyenler, iktidara geçer geçmez en azılı bir despot, en güçlü bir demokrasi düşmanı kesilmediler mi? 27 Mayıs devri- mi gerçeklestirildiyse bunda DP büyüklerinin suçu yok mu? Bu işler idamla sonuçlanmamalıydı elbet. Siyasal tutumlar, davra- nışlar ne kadar yanlış sonuçlar verirse versin, ceza idam olma- malı... Hiçbir suçun cezası idam olmamalı!.. Bay Evren ve arkadaşlannın döneminde kırktan çok genç asıl- dı. Daha önceki yıllarda Deniz ve arkadaşlannın idamı haklı mıy- dı? Menderes ve arkadaşlannın asılması ne denli yantı^sa De- niz ve arkadaşlannın asılması da o denli yanlış ve haksızdır. Deniz ve arkadaşlan kimseyi öldürmemişler, devlet yönetiminde sorum- luiuk alıp ülkeyi bir çıkmaza sürüklememışlerdı. Bugün Mende- res ve iki arkadası adına anıt dikmek isteyenler, neden Deniz'i Aslan'ı, Hüseyin'i anımsamak istemezler? Gün gelecek, nasıl Menderes'in adı caddelere, alanlara verilmişse Denizler de böyle saygılı anılmalara konu olmayacak mı? Insanları şu ya da bu nedenle asmak yanlıstır. Bay Evren "Men- deres'in idamı yanlıştı" derken Denizleri ve daha önemlisi ken- di kesin iktidar döneminde asılan kırktan çok genci nasıl unu- tur, nasıl unutabilir, bizlere nasıl unutturabilir? CEBRAİL'e Hâlâ sıcak, hâlâ güzel, hâlâ dostsun. Özlüyoruz. BERAT-SEBO Sevgili CEBRAİL, Şeni içimizde yaşattığımız ikinci yıl Özlemini daha da arttırarak geride kaldı Özlem hiç bitmeyecek... Ve anıların silinmeyecek sonsuza dek... CUMHURİYET GÜNEY İLLERİ BÜROSU ÇALIŞANLARI 1949 - 17.6.1984 FATİH ÖKTILMLŞ DAMLADA OKYANUSTULAR Kimi zaman bir avuç insan halkın bilincini, iradesini, onurunu, öfkesini gelecek güzel günlere umudunu temsil eder. tstanbul ve Diyarbakır ölüm orucu şehitleri ölümsüzlesen yaşamlarıyla bunun en güzel sembolü olduJar. Y. AYAŞLI, S. AÇAN. K. GÜNGÖR Bötçeden Ayrılan Paylar MiUi Savunma Bakanlığı personel dışı Öbür ödeneklerinin Konsolide Devlet Bütçesi'nden almış olduğu payda bir düşme görülmekle birlikte yine de 1990 Mali Yıh'nda Milli Eğitim Bakanlığı'nın almış olduğu payın yaklaşık üç kat daha fazla olduğu anlaşılmaktadır. Doç. Dr. ENGİN ATAÇ Anadolu Üniversitesi Kuruluşlara, Konsolide Devlet Bütçesi'nden aynlanedenekler, o kuruluşlann devlet önce- likleri içerisindealmış olduklan yerin, başka bir anJatımla, bu kuruluşlara verilen önemin bir göstergesidir. Milli Eğitim Bakanı Sayın Avni Akyol, bakanlığı ile ilgili olarak yaptığı açık- lamalarda, 1990 Mali Yılı Milli Eğitim Bakan- lığı batçesinin ilk kez Milli Savunma Bakanlı- ğı bütcesini geçtiğini ifadeederken bu durumu vurgulamaya özen göstermektedir. Gerçekten 1985-1990 döneminde her iki bakanlığın bütçe- leri, başlangıç ödenekleri olarak, yainızca Kon- solideDevlet Bütçesi 'nden almış olduklan top- lam pay açısından, Tablo 1 yardımı ileincelen- diğinde Sayın Bakanın haklı olduğu ortaya çık- maktadır. TUUII MSnun Bak M E»tın Bak 1M5 93 I M 18 86 1M7 15 6 «4 t H t 115 86 N M )t8 9 1<M 12 2 132 «rt. 95 tir. Milli Savunma Bakanlığı için bu artış ora- m %3.4olarak gerçekleşmiştir. Bu iki bakanlığın ödenekleri, aynı dönem için personel ödenekleri ve öbür ödenekleri (öbür cari + yatırımı + transfer) olmak üze- re incelendiği zaman ise daha değişik bir tablo elde edilmektedir. Milli Eğitim Bakanhğı'nın 1985-1989 döne- minde Konsolide Devlet Buıçesinden almış ol- duğu ortalama pay Vo8.8'dir. Bu paym %6.6'sı personel ödeneklerine, %2.2'si öbür ödenek- lere aynlmıştır. Bu, Milli Eğitim Bakanlığı top- lam bütçesinin «l»75'inin personel ödenekleri- ne, %25'inin öbür ödeneklere özgüiendiğini (tahsis edildiğini)göstermektedir. Görüimek- tedir ki 1990Mali YıL Konsolide Devlet Bütçe- si'nden, Milli Eğitim Bakanlığı'nın almış oldu- ğu pay. 1985-1989 döneminin ortalaması olan %8.8'den 13.2'yefırlamıştır. %4.4'lük artışm %4.3'ü personel odeneklerinde, %0.1'i ise öbür ödeneklerde meydana gelmiştir. Bu dağı- TABLON Aç*tasa M.Savun. Bak. M EOitim Bak. 1M9 Hn. 3.6 7.2 BMr 13.6 2.1 1tM Pm. 3.5 6.5 ÖMr 14 5 2.1 1«7 Pm. 3.3 6.3 Mr 12.3 2.2 I M Hn. 3.1 6.3 «Mr 8.4 2.3 1M9 Pvn. 3 6.5 ÖMr 8.8 2.5 İ t M Pan. 4.6 10.9 M«r 7.6 2.3 1990 Mali Yılı'nda Milli Eğitim Bakanlığı'- nın Konsolide Devlet Bütçesi'nden almış oldu- ğu pay Vt 13.2 iken Milli Savunma BakanlığT- nın aldığı pay Vt 12.2'dir. Altı yıüık bir dönem (1985-1990) ele alındığında ise Milli Savunma Bakanlığı'nın Konsolide Devlet Bütçesi'nden almış olduğu ortalama paym %14A olduğu, 1988,1989 ve 1990yülannda bu bakanlığından konsolide devlet bütcelerinden almış olduğu paylann bu ortalamanın altında kâldığı anla- şılmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı'nın aynı dönemdeki ortalama değeri ise %9.5 olup bu ortalama, yainızca 1990 yüında asılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı'nın 1990 ydında, bir önceki yıla göreKonsolide Devlet Bütçesi'nden almış olduğu pay, r o47 dolaylannda artış göstermiş- lun Miili Eğitim Bakanlığı'nın 1990 Mali Yılı Bütçesi içindeki personel ödeneklerinin payını Vo83'e çıkanrken öbür ödeneklerin payını %17'yedüşünnektedir. 1985-1990 döneminde personel ödeneklerinin Konsolide Devlet Büt- çesi'nden almış olduğu ortalama pay Vt7.3, öbür ödeneklerin ortalama payı ise 2.25'tir. Al- tı yülık dönemde MiUi Eğitim Bakanlığı bütçe- sinin ortalama %76.8'inin personel ödenekle- rine, %24.3'ünün de öbür ödeneklere aynldı- ğı anlaşılmaktadır. Başka bir anlatımla, Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin en az dörtte ücü personel ödeneklerine, dörtte biri de öbür öde- neklere aynlmaktadır. Milü Savunma Bakanlığı'nın 1985-1989 dö- neminde Konsolide Devlet Bütçesi'nden almış olduğu payın ortalama değerinin ft 14.8 oldu- ğunu belirtmiştik. Bu payın %3.3'ü personel ödeneklerine, % 11.5'i de öbür ödeneklere ay- nlmıştır. Yani Milli Savunraa Bakanlığı bütçe- sinin, arulan dönemde, *«22'si personel öde- neklerine, %78'i de öbür ödeneklere özgülen- miştir. Görülmektedir ki 1990 Mali Yılı'nda Konsolide Devlet Bütçesi'nden Milli Savunma Bakanlığı'nın almış olduğu pay, beş yülık or- talama değer olan %14.8'den %12.2'yedüş- müştur. öbür Ödeneklerde %3.9 düsüş olurken personel odeneklerinde fol.3 artış meydana gelmiştir. Yani personel ödeneklerinin payı Vo38'e çıkarken, öbür ödeneklerin payı %62'ye inmiştir. 1985 -1990 döneminde personel öde- neklerinin Konsolide Devlet Bütçesi'nden almış olduğu ortalama pay %3.5 iken, öbür ödenek- lerin ortalama payı ^010.9'dur. Böyleceanılan dönemde, Milli Savunma Bakanlığı bütçesinin ortalama %24.3'ünün personel ödeneklerine, %75.7'sinin de öbür ödeneklere aynldığı anla- şılmaktadır. Kısacası, Milli Savunma Bakan- lığı bütçesinden dörtte biri personel ödenekle- rine, dörtte üçü öbür ödeneklere aynlmıştır. Sonuç Incelediğimiz altı yülık dönem içinde, Milli Eğitim BakanlığVna Konsolide Devlet Bütçe- si'nden ayrılan personel ödeneklerinin Savun- ma BakanlığVna ayrılan personel ödeneklerin- ( den yaklaşık iki kat daha fazla olduğu görül- mektedir. 1990 Mali Yılı"nda Milli EğjtimBa- kanlığı'nın Konsolide Devlet Bütçesi'nden al- mış olduğu pay itibariyle Milli Savunma Ba- kanlığı'nı geçmesine işte bu personel odenek- lerinde meydana gelen artış neden olmuştur. Çünkü, Milli Eğitim Bakanlığı'nın personel dı- şı öbür ödeneklerinde, yani öbür cari ödenek- ler, yatınm ödenekleri ve transfer ödeneklerin- de, 1990 Mali Yılı Konsolide Devlet Bütçesi'- nden aynlan %2.3'lük payda geçen yülara göre önemli sayılacak bir değişiklik olmaınışor. M ^ li Savunma Bakanlığı personel dışı öbür öde- neklerinin Konsolide Devlet Bütçesi'ndenalmış olduğu payda bir düşme görülmekle birlikte, yinede 1990 Mali Yüı'nda Milli Eğitim Bakan- lığı'nın almış olduğu payın yaklaşık üç kat daha fazla olduğu anlaşılmaktadır. v Bu bulgular sonucunda, Milli Savunma Ba- kanlığı bütçesi içinde personel ödenekleri ile öteki ödenekler arasmda belli bir denge söz ko- nusu iken Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin, ge- nel anlamda, personel ödeneklerinin ağırlık ta- şığı bir bütçeye dönüşmekte olduğunu söyleye- biliriz. Bize bugün fax çekin (olmazsa yarın) İngiliz - Fransız işbirliği sonucu yakında yatırıma başlayacak kuruluşun satış şirketinde görevlendirmek üzere nitelikleri aşağıdaki görevlere uy- gun "otomobilsever" takım arkadaşları arıyoruz: ANKARA SATIŞ MÜDÜRÜ Otomobiün satışından ve satış mağazasının yönetiminden soaımlu. Otuzlu yaşlarda, yönetim ve satış deneyimli, inisiyatif sahibi.dinamik, üniversite mezunu. SATIŞ GÖREVLİLERİ İstanbul, Ankara ve İzmir mağazalarında otomobil satışından sorumlu. Yirmili yaşlarda, temsil ve satış yeteneğine sahip, dinamik, eğitilmeye hazır. Özgeçmiş notunuzu gündüz erişilebilecek telefon belirterek bize hemen bugün veya engeç yarın (18-19 Haziran) faxlaym. Uygun görülerrler önümüzdeki hafta içinde aranacak ve görüşmeye davet edilecektir. Fax No. 14906 43 OKURLARA. OKAYGÖNENSİS Haber-Kapıcısı itle iletişimi üstüne kafa yoran düşünürler, 1950'lerde bir kavram buldular: Haber-kap/cısı. Bu kişi, sanayi toplumunda diğer insanlar adına "s yapan insanlardan biri. Özelliği, diğer insanlann bilgilenmesi konusunda karar verici olması, yani gazeteci. Bir haberi yazmaya ve yayımlamaya, dolayısıyla diğer insanlara ulaştrıp ulaştırmamaya kara. veren 'haber-kapıcılan"nın her zaman etkili olması da olanaksız; ınsanları seçtiği haberhri okumaya zorlamak gibi bir olanağı demokratik toplumlarda yok. "Haber-kapıcısı" tanımı ve "kamuoyunun gündemr üstüne tartışmalar iletişim kuramcıları için "nesnellik" sorunuyla doğrudan bağlantılı. irfan Erdoğan ve Korkmaz Alemdar, "İletisim ve Toplum" adli kitaplarında klasik nesnellik kavramını şöyle özetHyorfar: "Tutucu kuram haber araçlannın tam/doğru olarak rapor ettiği nesnel bir dış gerçeğin olduğunu, bu dış gerçekle kitle iletişim araçlannın çizdiği portre ve bunun izleyiciler tarafından alınışı arasındaki ilişkinin istikrahı bir şekilde kalıplaştırılmış olduğunu (savunur)... Nesnellik kavramına göre haber, betimlenenin kendisini içerir ve habercinin karaharı, betimlenen dış dünya ile sınırlıdır. Yani haberde kişisel olmayan veriler konuşur, hiçbir bireysel değer yargısı yoktur. Haber/haberci siyasal ve ideolojik bakımdan yansızdır." Erdoğan ve Alemdar bu tür bir nesnelliğin olanaksızlığını şöyle savunuyorlar: "y&nsız ve değer yargısı taşımayan bir enformasyon düşünmek olasıl/ğı çok azdır. Enformasyon, sözcüğün her anlamıyla bir güçtür ve gücün yansızlığını savunmak oldukça zordur. Haberdeki her sözcük, her kavram, her tümce, her paragraf, her konu ve her resim belli bir anlam taşır..." Amerikalı sosyolog Gouldner de "nesnellik" kavramı konusunda daha acımasız: "Nesnellik, insanlann sevme kapasitesi kötürümleştiği zaman kendilerine sunduklan tesellidir. Nesnellik yansızlık değil, kendinden ve toplumdan yabancılaşmadır Nesnellik, kişinin sevmediği, fakat karşı gelmediği bir dünya ile anlaşması, barış yapmasıdır... Nesnellik, yabancılaşmış ve siyasal bakımdan yersiz yurtsuz olanların ideotojisidir.." işte iki ztt görüş: 1- Kamuoyunun gündemini hazıriayan haber-kapıcıları nesnel ve yansız olmak zorundadır... 2- Klasik kuramsal nesnellik olanaksızdır... Kitle iletişim araştırmacılarına göre bu dalın profesyonellehnin kendileri hakkındaki imajlannın en önemli yanlarından biri "nesnellik"tir. Böylesine tartışmalı bir kavramın yasama uygulanmasında bu kez teknik ilkeler ön plana çıkar: Kaynağı gizlememek, kişisel görüşünü habere katmamak, karşı görüşlere başvurmak. Bu klasik ölçütlerin kullamlması dar anlamda haberin nesnelliğini sağlayabilir, ama iletişim kuramcılarının anladığı tarz "nesnellik"in, haber- kapıcılannın biraz uzağında olduğu anlaşılmaktadır. * Geçen haftaki yazımızda gazetelerin aylık reklam harcamalannın dökümünü aktanrken bir yanlış yaptık. Bkonomik Bülten'in mayıs ayı reklam harcaması basın ve televizyonda 39 milyon liradır. Düzeltir, özür dileriz. ARACINIZIN MOTORUNA DOĞRU KATKIYI SEÇİNİZ! DÖMYADA 1 NUMARA EN ÇOK re EN FAZLA ÛlttDE SATILAM MÇTOR KORUMA ve GÜÇLENDİRME MÜSTAHZAR YAĞ ve YAKIT KATKILARI • Ülkemizde 20 yıldanberi milyonlarca ürünlerini kullanan tüketicilerin deneyimîeri • Dünyada yılda 100 milyonla ıfade edilen ürünlerine gösterilen tercih ıin üstünlüğünü kanıtlayan test sonuçları Sb 4e ancmauı motonua riağnı katkıyı seçiıtU. SsiK/mzdta ısntti 0j^ n rntou ^ Z > yi kabul eiiniz. TÛmtrC DtSTMtOTODU AS-PAR ENTERNASrONAL DISTRİBÜSYON VE MUMfSSİUİK A Ş. İNÖNÖ CAD. NO. S £>• 2 TAKSİM • İSTANBUL 80090 TEt. 1.15 U 16- 14i 16 » 4 - 1*4 (6 «7 FAICSIİI 66 95 TftfKS 24»S oıpr Ir ANMA Sevgili kızımız ve kardeşimiz ELİF FATMA AYKANAT'ı kaybedişimizin 6. yılına rastlayan 18 Haziran 1990 günü (bugün), ikindi namazını müteakip Kulaksız Mezaruğı'nda, mezan başında bir anma yapılacakür. Sevenlerine duyururuz. AYKANAT AİLESt F A K S I M I L E Servis Güvencemizle Bilar Bilgi Araçlan Ticaret A.Ş. Manbul Tel:9|1) 175 38 00 (4 Hat) Ankara Te) :9(4) 11? 85 60 j4 Hatı AUSTRALIAN I^USINLSSCOLLI SIDNEY PERTft C«NBERR» MElflOURHE AOELAIDE AVUSTRALYA'DA JNGİLİZCE GENEL İNGİLİZCE-TyRlZM-BİLGİSAYAR-YÖNETİCİLİK KURSLARI AVUSTRALYA-AMERİKA-INGILTERE UNIVERSİTELERINE KESİN SIRIŞ EĞITIMINIZ SURESINCE PART TIME ÇALIŞMA OLANAĞI TEK A Ş (1) 362 39 59 • (1) 362 10 96 BAĞDAT CAD NO 510/6 BOSTANCI-ISTANBUL ANKARA IHTIBAT BtJROSU. (4) 230 07 54 - (4) 230 06 87 İZMİR IRTIBAT BUROSU (51) 316724
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle