Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 HAZÎRAN 1990
Seınionov'a
psikolojik test
• STOCKHOLM (AA) —
Sovyet Havayolları
Aeroflot'a ait Tupolev 154
tipindeki bir yolcu uçağını
içindeki 114 yolcusu ile
önceki gün îsveç*e kaçıran
17 yaşındaki genç hava
korsanı Dimitri
Semionov'un avukatı Birgeı
Ohlson, müvekkilinin
psikolojik teste tabi
tutıılmasını istedi.
Cezayir'de
seçim
• CEZAYtR (AA) —
Cezayir'de yaklaşık 13
milyon seçmcn, 1962
yılından bu yana ilk çok
partili seçimde oy vertnek
için 12 haziran salı güntt
sandık başına gidecek.
Seçmenler, 11 siyasi
partinin ve bağımsız
adaylann listelerinden 1541
belediye meclisi ile 48 eyalet
konseyi üyelerini
belirleyecekler.
Genscher
SSCB'de
• MOSKOVA (AP) —
Sovyetler Birliği Dışişkri
Bakanı Eduard Şevardnadze
ve Federal Alman
meslektaşı Hans Dietrich
Genscher, Almanya
sorununa bir çözüm
bulmak için dün bir araya
geldiler. Brest kentinde
görüşen iki dışişleri
bakanının, özellikle
Almanya'njn birleşmeden
sonraki askeri ve siyasi
konumu üzerinde
durdnklan belirtildi.
De Maiziere
Bush'la görüştü
• WASH1NGTON (AA)
— Demokratik Almanya'da
özgür seçimlerle iktidara
gelen ilk hükümetin
başbakanı Lothar De
Maiziere, Be^az Saray*a
giden ilk demokratik
Almanyalı lider olarak dün
ABD Başkanı George
Bush'la bir araya geldi.
SPD, aday
krizini çözdü
• BONN (AA) — Federal
Almanya'da, Sosyal
pemokrat Parti (SPD)
içinde başgösteren
başbakan adayı krizi,
Saarland Eyaleti Başbakanı
Oskar Lafontaine'nin bu
görevi sürdürmesine karar
verilmesiyle son buldu.
SPD Genei Baskanı Hans
Jochen Vogel, dün
partisinin yönetim kurulu
toplantısından sonra yaptığı
açıklamada, Oskar
Lafontaine'nin başbakan
adayı olarak görevini
sürdürecegini bildirdi.
Otanç duvan
yıkılıyor
• BATI BERLtN (AA) —
Berlin'de Ikinci Dünya
Savası sonrasında kurulan
soğuk savaş döneminin
sembolü utanç duvannın
tamamen yıkılması
çalışmalanna çarşamba
günü başlanıyor. Doğu
Berlin Belediye
Meclisi'nden yapılan
açıklamada, duvarın
yıkılması işlemlerine 30 D.
Alman firmasının katkıda
bulunacaklan bildirildi.
Azeri-Ermeni
• MOSKOVA (AA) —
Azerbaycan Yüksek
Sovyeti, Ermeni militanlann
Azeri sınır köylerine
saJdınlarını aralıksız
sürdürmeleri yüzünden dün
yaptığı toplantıda,
Nahcıvan özerk
Cumhuriyeti'nin
Ermenistan'la olan sınırları
dahil, tüm Azerbaycan-
Ermenistan sınırı boyunca
olağanüstü durum ilan etti.
Poindexter
mahkûm oldu
• WASHİNGTON (AA)
— Beyaz Saray eski
Güvenlik Damşmaru Amiral
John Poindexter, Irangate
skandalının gizJenmesinde
rol aldığı gerekçesiyle altı
ay ağır hapse mahİcûm
edildi. Ronald Reagan'm
başkanlığı döneminde
Ulusal Güvenlik Danışmanı
olan Poindexter, görevde
bulunduğu sırada başlatılan
kongre soruşturmasında,
olaya ilişkin aynntılı
bilgileri, yalan söyleyerek
saklamaktan suçlu bulundu.
DIŞ HABERLER CUMHURİYET/3
Yunan Başbakanı'nın ABD'deki tutumu diyaloğu zorlaştırıyor
Aııkaracla tedirginlikMitsotakis'in Yunan-ABD Savunma
Anlaşması'na "Ege'deki dengelere" ilişkin bir
ifade yerleştirildiğini açıklaması, Ankara'da
"çok olumsuz bir gelişme" olarak
değerlendirildi.
Kıbns'a baglayan tutumunu ba-
sında yaptığı açıklamalardan son-
ra Washington'da da sürdürme-
sinin bazı kaygılara yol açtığını
belirtiyorlar.
Bu konuda göniş bildiren bir
yetkili, Kıbrıs sorununun Yuna-
nistan tarafından 1974'te çöztlm-
süz hale getirildiğine işaret ederek
ANKARA (Cumhuriyet Böro-
so) — Yunanistan Başbakanı
Koastantin Mitsotakis'in ABD'-
deki açıklamaları Ankara ile Ati-
na arasındaki diyalog sürecini
"zoıtaştırKi" olarak nitelendirü-
di. Ancak Ankara şu aşamada söz
konusu açıklamalar karşısında
"tepldsel" bir tutum takınmaktan
kaçınıyor. Bunun yerine "son de-
«««çtksöziü' birpoüükacıoia- MITSOTAKIS CUELLAR'LA KIBRIS'I GORUŞTU
rak değerlendirilen Mitsotakis'in ı^^^——.^———
gend tutumunun incelenerek 1991
yılına kalması beklenen bir zirve
görüşmesinin teknik hazırlıklan
yürütülüyor.
öte yandan
şu görüşlere yer verdi:
"Biz Kıbns sonınn Tiirkiye ile
YunanisUn arasmda hiçbir şekil-
de gornsülmez demiyoruz. Sonuç-
ta ilrisi garantor devleüerdir. Araa
Yunanistan'ın Turki>e'yi isgalci
olarak gösterip Maraş'ın geri \e-
rilmesi. adadaki askerlerin çekil-
mesi gibi istemlerde bulunması
kabul edilemez. Ankara ile Atina
ancak Kıbns'taki iki toplum bel-
li bir noktada uzlaştıktan sonra
garantor devletler olarak İngilte-
re ile birlikte devreye girecekler-
dir. Adadaki Tıirk askerleri bir
ikili Tfirk-Ynnan meselesi degil-
dir, çünkü Türkiye işgalci değil-
dir."
Öte yandan Mitsotakis'in Ame-
rika'da, Yunah-ABD SEİA'sına
"Ege'deki dengelerin
gozetilecegine" ilişkin bir ifade
yerleştirildiğini açıklaması, Anka-
ra'da "çok olnmsnz bir gelişme"
olarak değerlendirildi.
Yetkililer, bu konudaki değer-
lendirmelerinde şu görüşleri dile
getirdiler:
"Yunan-ABD SEIA raetninin
içeriğini bilmemekie beraber, Sa-
yın Mitsotakis'in açıklaması doğ-
rultusunda bir ifadenin burada
yer almış oiamsı dogal olarak
Tiirkiye'yi ilgileodirir. Çunku so-
nuç olarak 'Ege'de dengeden soz
edüirken, bunun bir ucu Yunanis-
tan ise diğer ucu Turkiye'dir. Yu-
nankmn'ın ABD ile imzaladığı bir
usler anlaşmasında Turkive ile ii-
giii bir bukum dogal karşılana-
maz. Bu anlaşmanın NATO'nun
ortak savunma hedeflerine yöne-
Uk bir anlaşma olduğu duşunül-
düfiinde Türkiye'ye karşı bazı
dengelerin gozetilmesindeki an-
lamsıziık belirginleşmektedir."
'Sorun bir yd içinde çözühnelV
Yunanistan ile
ABD arasında ikili işbiriiği belgesi
olan Savunma ve Ekonomik tş-
birliği Anlaşması'na (SEİA)
Türkiye unsurunun dolayu olarak
dahil edilmesi Ankara'da kaygı ile
karşılanıyor.
Başkentteki yetkililer, yeni Yu-
nan Başbakanı'nın açık seçik ko-
nuştuğunu ve hiçbir şeyi gizleme-
den kendi içinde tutarlı demeçler
verdiğini belirtiyorlar. Ancak Mit-
sotakis'in Türkiye ile diyaloğu
ŞEBNEM ATİYAS
NEW YORK— Yunanistan Başbakanı
Konstantin MitsoUkis dün BM Genel Sek-
reteri Perez de Cuellar ile yaptığı görüşme-
den sonra düzenlediği basın toplantısında, ga-
zetecilere Kıbns için "iyimser" olduğunu söy-
ledi. Cuellar ile bir saate yakın görüşen Mit-
sotakis "iyimser olmak için nedenler var" de-
di. Cuellar'ın da bu "iyimserliği" paylaştığı-
nı söyledi. Mitsotakis "Kıbns sonınn önü-
miizdeki bir yıl içinde çözülmelidir" dedi.
Cuellar'ın 'iyimserligini" kısa bir süre önce
Washington'da ABD Devlet Başkanı Bush ile
yaptığı görüşmeye baglayan Mitsotakis,
ABD'nin Türk tarafına baskı yapacagını ima
etti. ABD Dışişleri Bakanı James Baker'ın
Yunanistan'ın Kıbns için aktif olmasından
memnun kaldığını kaydeden Mitsotakis Ba-
ker'ın Yunan tarafı ile temasta kalacağını be-
lirttiğini de söyledi.
Mitsotakis, basın toplantısında Türk-Yunan
dialoğuna değindi ve dialoğun verimliliğini
iki tarafta sağlam, ciddi" hükümetler olma-
sına bağladı. 1965'ten beri Türk-Yunan dia-
loğunun içinde olduğunu söyleyen Mitsota-
kis, Yunanistan'da artık "güvenilir, sorumlu
ve ciddi" bir hükümet olduğunu öne sürdü.
Türkiye'deki hükümet için "Bakalım
görecegiz" dedi. "Türkiye'deki iç politik du-
rumun ne gosterecegini goreceğiz. An» umu-
yonız ki dialoga yardımcı olacaklardır. Tür-
kiye iyi niyet gostermelidir" sozleriyle üstu
kapalı olarak Türkiye'deki hükümet boşluğu-
na dikkat çekti.
Mitsotakis aynca Mersin'in konvansiyonel
güçler anlaşmasına dahil edilmemesi halin-
de "Yunanistan'ın anlaşmayı imzalamama
dnrumunda kalabiiecegini" kaydetti.
VValesa'nın cumhurbaşkanı olmak istemesi örgütü kanştırdı
Dayanışmada kavga varWalesa, "Gazeta Wyborcza" gazetesinin
yöneticisi ve payanışma'nın ünlü isimlerinden
Adam Michnik'e karşı da savaş açtı.
Walesa'nın bir an önce cumhurbaşkanı seçilme
arzusu Dayanışma liderlerirü ürkütüyor.
Dış Haberier Servisi — Polon-
ya'da komünist yönetimin iş ba-
şından uzaklaştmlmasında en bü-
yük görevi üstlenen Dayanışma
hareketi, şimdi kendi içindeki so-
runlarla uğraşıyor. Doğu Avrupa
ülkeleri içinde komünist yönetime
karşı ilk parlak zaferi kazanma
unvanına sahip Dayanışma, şim-
di lideri Lecb VValesa ile hükümet-
te bulunan ve hükümete destek
veren temsilcileri arasındaki bir
'soguk nvaş'a sahne oluyor.
Intentational Herald Tribune
gazetesinde, VValesa'nın bir an
önce cumhurbaşkanı olnıa isteği
Dayanışma yönetimini tedirgin
ediyor. 7 haziranda çıkan bir ha-
bere göre söz konusu iç çekişme-
lerin önemli bir nedeni olarak Da-
yanışma ağırlıklı Polonya hükü-
metinin uyguladığı ekonomik po-
litikalann, halkı memnun etme-
mesi gösteriliyor. Doğu Avrupa
ülkeleri içinde, sert ekonomik ön-
lemlerle piyasa ekonomisini yer-
leştirmeye çalışan Polonya'da
halk, Dayanışma ağırlıklı hüku-
metten memnun değil.
Dayanışma'mn iki önemli ke-
simini oluşturan işçiler ve aydın-
lar arasında bu nedenle ortaya çı-
kan çatışma. son günlerde iyice
belirginleşti. İşçiler üzerinde çok
büyük bir etkisi olan Lech VV'aie-
sa, Dayanışma ağırlıklı hükume-
tin uyguladığı politikalara karşı,
'en üst düzeyde' bir savaş çağrı-
sında bulundu. Bu aynı zamanda,
Polonyalılar enflasyonla savaşıyor
Fiyatların artış oranı
Aralık'89 Mavıs'90
Erkek
JAyâttabı
VVALESA BASTIRTYOR — Dayanışma lideri Lech VValesa, cnm-
hnrbaşkanı olmak istediğini söyleyerek ortahgı kanşürdı. YValesa'nın
Da>anışma liderlerine karşı saldınsı da giderek artıyor.
Dayanışma'mn aydınlardan olu-
şan tabanına da savaş olarak ni-
telendirildi.
VValesa'nın işçiler adına yapt£
ğı bu çıkış, hükumetteki Dayanış-
ma çevreierince, 'mutlak monarşi'
olarak yorumlandı. Polonya hü-
kümetinde hiçbir resmi statusu ol-
mayan Walesa'nın, Polonya
Cumhurbaşkanı olmak istemesi,
bu çatışmayı iyice körükledi. Wa-
lesa'nın danışmanlan, önümüzde-
ki ağustos ayına kadar Dayanış-
ma liderinın, cumhurbaşkanhğı
makamını istediğini belirtirken
Başbakan Tadensz Mazowiecki
ise böyle bir pozisyon için en azm-
dan bir yıl beklenilmesi gerektiği-
ni söylüyor.
Lech .VValesa'mn hükümete ya-
TüRKDIS POLÎTİKASI
kın Dayanışma çevrelerine açtığı
savaşın ilk önemli gostergesi de
bir hafta önce yaşandı. Gdansk'-
taki merkezinden Varşova'daki
Dayanışma gazetesi "Gazeta
Wyborcza"ya bir faks mesajı
gönderen VValesa, artık gazetenin
ve Dayanışma'mn unlu adlann-
dan Adam Michnik'ten desteğini
çektiğini söylüyordu. VValesa, söz
konusu mesajında, gazetenin, Da-
yanışma ilkelerini ne kadar savun-
duğunun artık tartışma götürür
bir duruma geldiğini de belirtiyor-
du. Dayanışma'mn en önemli dü-
şünürlerinden biri olarak kabul
edilen Michnik'e, VValesa'mn bu
tür bir saldınya girişmesi, Daya-
nışma içindeki aynlıkları da iyi-
ce ortaya koyuyordu.
DUNYADA BUGUN
ALÎSİRMEN
Istanbul Karmaşası
Değerli genç romancımız Orhan Pamuk, gerçekten tanımlan-
ması güç tatlar alarak okuduğum Kara Kitap adlı son yapıtında,
inanılmaz ustalıkla birbirının üzerine konmuş görüntülerden olu-
şan tarifsiz güzellikte bir istanbul çizıyor. Kıtabı okuyanların ço-
gunluğunun en begendiğı bölümlerden biri olan 'Boğazın Su-
lan Çekildığı Zaman'da (romantn kahramanlarından Cefal'in bir
köşe yazısıdır) deniz dibinin kuruması ve yukarı doğru çıkma-
sıyla, "Boğaz denen o cennet yerin kara çamurla sıvalı, kaiyon
ieşlerınin parlak dişlerıni gösteren hayaletler gibi parladığı zifıri
bir bataklıâa dönüsmesi" halinde ortaya çıkacak görüntü anla-
tılır.Sözü edilen görüntü, Bizans'ın,Osmanh'nın kalıntıları.gemi
leşlerı ve boğulup denıze atılmış kişılerin cesetleri, eskı sikke-
ler, plastık atıkları, arabasıyia sulara gömülmüş cumhuriyet dö-
neminin ünlü bir gangsterinden geriye kalanlarıyla, tüm dönem-
lerin, tüm kalıntıların, tüm rezilliklerin, tüm ölümlerin iç içe gir-
diği, birbirinin üzerine yığıldığı ve bir mekânda birçok zamanın
üst üste iç içe yaşandığı bir korku müzesı, bir karabasandır.
Yazarın yapıtının çok yerinde olduğu gibi ustalığa ulaştığı bu
bölüm de genış bir düş gücünü gerektırıyor diyeceğiz, eğer bu-
günkü İstanbul'u görmemiş olsak. Çürtkü günümüz Istanbul'u
da Boğaz'ın sularının çekilmesine gerek bile kalmadan aynı go-
rüntüyü, Boğaz'ın aktığı derin yankta değılse bile onun kıyıla-
rında tüm dehşetı ile sergilemektedir.
Her beş yurttaşımızdan birinın yaşadığı, nüfusu 10 milyonu
aşmış bulunan ve 21. yüzyılda Mexico Cıty ile birlikte yeryüzü-
nün en büyük iki 'urkentinden' biri olmaya aday İstanbul, artık
coğrafyalann, tarihın bir zaman ve mekânda üst üste iç içe geç-
tığı koca bir koy olmuş durumdadır.
İçinde yaşayanlann bir kentte yaşama bılıncıne de sahip ol-
madıkları bu 'urkent', pislığin yanı sıra susuzluk, çarpık kentleş-
me. sağlanamayan ulaşım ile boğulmuş durumdadır ve sözü edi-
len leş, süreklı olarak kültürü yiyen, yok eden bir alt kültürü üretip
durmaktadır.
Geleceğini, rızkını leşten sağlamak ısteyen yırtıcı kuşlar ya da
leş kargaları gibi kentin üzerine üşüşmüş olan kapkaççılarla yap-
satçılar da pisliğin üzerine gorüntüyü daha da korkunçlastıran
bir iki pırıltılı vurgun oturtarak köşeyi dönmeye çalışmaktadırlar.
Vte günümüz Istanbul'u aynı kentte yaşadıkları ve aynı ulus-
tan olduklan halde btrbirterinin dillerinden anlamayan, ortak dert-
lerinın hıç de bilincınde olmayan, her biri biröbürünü veyaöbür-
lerini biraz daha pisliğin içine itmeye çalışıp başkasının kafası-
na basarak yüzeye ulaşıp biraz nefes almaya çalışan, pislik içinde
gezen, kazurat içinde yüzen, suya hasret giden ve bir yerden
bir yere ulaşamayan insanların bir araya geldıği koca bir 'urkent'
görüntüsündedir.
Ve bu 'urkent' her gün Boğaz'ın ve Marmara kıyısına akan in-
sanların diktiği molozdan, tuğladan ve betondan yapı benzeri
garip dikitlerle büyümekte, denizi ve çevresini tehdit eden bir
hastalık gibi dehşet saçmaktadır.
Bugünlerde İstanbul'da yaşayanlar kadar tüm ülke insanları
ve yönetıcilerce nedense hiç ayırdına varılmayan, kulak asılma-
yan sorunları içinde, susuzluk ön sırayı almış ve tartışma gün-
demınde seçkin bir yere kurulmuş görünüyor. Bu durum her-
halde zaten var olan susuzluğun son kuraklıkla alışılan ve da-
yanılabilen boyutu da aşmış olmasından kaynaklanıyor oisa
gerek.
İstanbul'un susuzluğu ön plana çıkınca, kentin baş sorumlu-
su olarak görülen Belediye Başkanı da eleştiri oklarının hedefi
haline geliyor Hatta eleştirıler o boyutlara varıyor ki SHP'nin ge-
lecek seçimleri Nurettin Sözen yüzünden yıtireceği, ANAP'ın,
SHP'nin bu zayıf noktasını vurmaya çalıştığı bildiriliyor. öte yan-
dan iktidar odakları da istanbul'un su sorununu ancak kendile-
rinin çözebıleceklermi söyleyerek halka kol kanat gerip beledi-
yenin beceriksizliğinden doğan sonuçları kendilerinin giderecek-
lerini gostermek istiyorlar.
İstanbul'un, Türkiye'nin yapısının ürünü olan 'urkent' niteliği-
rtin tüm ıktıdarların sorumluluğunda olduğunu herhalde belirt-
meye gerek yok.
İstanbul'un bugün karşı karşıya bulunduğu sorunlar, kentin
kendisinden değil Türkiye'nin yapısından kaynaklanmaktadm 30
yıl önce 1 milyon nüfusu ofan kentin bu denli kısa bir sürede
10 misline ulaşması, Türkiye ekonomisinin bir sonucu olduğu-
na göre elbette ki bu büyük göçün doğurduğu sorunların çözü-
mü de merkezi otoriteye, yani hükümete düşecektır.
Gecekondu olgusuna popülist yaklaşımı ile yanılgıya düşen-
Nurettin Sözen'in, kentin talanına karşı çıkan yerinde davranış-
larında devlet tarafından arazi mafyasının karşısında yalnız bı-
rakılması, hatta zaman zaman baltalanması ise hem kentin hem
de devletin geieceği açısmdan kaygı uyandırıcıdır.
Nıtekim Boğaz sırtlarındaki yerlerini silahlı kabadayıları ile ko-
rumaya başlayan bir zamanların Malatyaspor Başkanı Metin Kaya
Çağlayan ile oğlu resmen resmi makamlara kafa tutmakta, be-
lediye için "gelsin de görelim" diyebilmektedir.
Bu durumda devtetin betediyeyi güvenlik güçlerinin desteğin-
den yoksun bırakmayı ve belediye gangster, belediye mafya sa-
vaşını belediyenin kaybetmesini izlemesi, 'urkent' istanbul'un kar-
gaşasında kendi batıştnı da seyretmesi demek oluyor.
Bugünkü iktidarın mafyaya daha yakın olan kafa yapısının dev-
letin saygınlığını İstanbul örneğinde korumasını beklemek de İs-
tanbul'un bugün vardığı karmaşa kadar absürd bir şey olacak
herhaide.
Ortadoğu île sorunlu ilişkiler
Türkiye'nin Ortadoğu'daki politikalan, Dışişleri
Bakanlığı'nın inisiyatifinden çıktığı ölçüde geleneksel
'ihtiyatlı denge' arayışmdan hesapsız dengeciliğe dönüştü.
YASEMİN ÇONGAR
SEMİH tDİZ
ANKARA — Türkiye'nin 1980 son-
rası dış politikasmda "Arap dunyasına"
açılma yönünde belirgin adımlar atıldı.
Dışişleri Bakanlığı'nın ginşimlerinden
çok, Özal ailesinin bazı özel bağlantıla-
rı çerçevesinde gerçekleşen bu adımlar,
Arap-tslam sermayesinin başta fînans
sektörü olmak üzere Türkiye'de çesitli
alanlarda teşvik edilmesine yönelikti.
Bu dönemde "dost ve kardeş" tanım-
lamasının Arap ülkeleri için sık sık kul-
lamlmasına karşın bu çevre ile ilişkiler
hiçbir zaman gerçek bir siyasi dayanış-
maya dönüşmedi.
Arap dünyasımn Kıbns konusunda
Türkiye'ye destek vermemesi, Bulgaris-
tan'daki Türk aanlığının sorunlanna ise
ancak Ankara'nın ısrarlı diplomatik gi-
rişimleri sonucunda duyarhlık gösterme-
si bu dayanışma eksikliğinin örnek-
leriydi.
Batı ile ilişkilerin durgunluk geçirdi-
ği bu dönemde tslam ülkelerini mütte-
fik olarak gösterme gayretine giren An-
kara, Islam Konferansı örgütü'nde
(tKÖ) önemli roller üstlendiği görünü-
mü verdi. Ancak hiçbir zaman konfe-
rans içinde bir gerçek "ittifak üyesi"
muamelesi görmedi. Sonuçta Cumhur-
başkanı özal'm başbakanlığı dönemin-
de ön plana pkan "Araplara yakm-
taşm«" politikası, bu üikelerin Türkiye'-
ye karşı duyduklan geleneksel önyargı-
lannm üstesinden gelinmesine yetmedi.
Türkiye, gerek Körfez savaşında gös-
terdiği tarafsızlık gerekse Ortadoğu so-
runundan mumkün olduğu kadar urak
durması ile bu bölgedeki politikalarm;
aktif bir unsuru olmak istemediğini de
gösterdi.
Ankara'nın bu tutumu, özellikle
Arap-lsrail çatışması kapsamında İslam
ülkelerinin eleştirilerine neden oldu.
Açıklamalar bazında her- zaman Filis-
tin'in yanında tutum alan Türkiye, ba-
zı üikelerin önerdiği gibi sorunun çözü-
münde arabulucu rolü oynamaya yanaş-
madı.
Filistin Bağımsız Devleti'ni ilk tam-
yan ülkeler arasındaki Türkiye, özellikle
son dönemde lsrail ile daha iyi ilişki ara-
yışına girmesiyle tepki çekti. Bu tepkiyi
pekiştiren bir neden de Filistin devleti-
nin bu kadar çabuk tamnmasına karşın
bunun diplomatik gerekierinin yerine
getirilmemesiydi. Filistin'e Ankara'da
büyükelçi düzeyinde temsil olanağı ve-
rilmemesi Türkiye'nin Filistin konusun-
daki inandırıcılığını Araplar nezdinde
azaltırken Ankara'mn Yahudi lobisi et-
kisinde kaldığı yolunda söylentilere ne-
den oldu.
Yalnız Arap ülkelerini değil, aynı za-
manda Dışişleri BakanlığVnı da şaşırtan
bir hızla ve bizzat dönemin Başbakanı
Turgut Özal'ın ağzından tanınmasından
sonra Bağımsız Filistin Devleti ile iliş-
kilerdeki çeşitli purüzler de Dışişleri dı-
şından atılan adımlann sonuçlannı gös-
termesi açısmdan dikkat çekiciydi. Ni-
tekim Filistin'e büyükelçiük statüsü ve-
rilmemesi, özal'ın o dönemde yaptığı
bir özel ABD ziyareti sırasmda Yahudi
lobisi ile gönlşmesinin ürünü olarak de-
ğerlendirildi.
Sonuç olarak, Türkiye'nin Ortado-
ğu'daki politikalan, Dışişleri Bakanlı-
ğı'nın inisiyatifinden çıktığı ölçüde ge-
leneksel "ihtiyatlı denge" arayışından
çok "hesapsız" bir dengeciliğe dönüş-
tü.
Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu
komşulan ile ilişkilerinde ise karşılıklı
olarak "iç politikadan" kaynakianan
sorunların eksik olmadığı gözleniyor.
Suriye'nin, Güneydoğu Anadolu'daki
bölücü faaliyetleri desteklediği ve Iran'-
ın tslam devrimini Türkiye'ye ihraç et-
mek istediği yoiundaki suçlamalar bu ül-
kelerle ilişkileri sürekli gergin tuttu.
Gerçekten de gerek Şara'ın gerekse
Tahran'ın en yetkili ağızlardan Anka-
ra'nın duyarh olduğu konularda kimı
tahrik edici açıklamalar yapması bu baş-
kentlerle ilişkilerde purüzler doğurdu.
Humeyni döneminde Iran'm, Ata-
türk'u, Türkiye Cumhuriyeti'nin laik
yapısını suçlar açıklamaları, başta Iran
başbakanı olmak üzere konuk yetkilile-
rinin Amtkabir'i ziyaret etmemeleri,
Türkiye'deki aşın dinci gruplarla Iran
Büyükelçiliği'nin ilişkili olduğu kuşku-
lan bu ülkeyle diplomatik ilişkileri kop-
ma noktasına getirdi.
Ancak eski Büyükelçi Monacber Mot-
taki'nin birkaç kuşkulu demeçten son-
ra geri çekilmesi talebi, dönemin Baş-
bakam Özal'ın daha önce tran'ın dip-
lomatik gaflarına göz yumduğu düşü-
nüldüğünde şaşırucı bulundu. Nitekim
özal'ın Iran Başbakanı Ali Ekber Ve-
layeti'nin Anıtkabir'e gitmeyeceği yo-
iundaki sözleri üzerine takındığı "Adam
gitmezse gitraez" şeklindeki tavır akıl-
lardaydı.
Ankara - Tahran gerginligi, Dışişleri
Bakanlığı'nın geleneksel çerçevede bu
ülkeyle diplomatik ilişkileri yeniden "nı-
yına oturtma" çabasıyla çözüldü.
Suriye
Suriye'ye bakıldığında ise PKK lide-
ri Abdullah öcalan'ın bu ulkenin dene-
timindeki Bekaa vadisinde üslenmesi iki-
li ilişkilerde gölge oluşturmaya devaro
ediyor. Turgut Özal'ın başbakan olarak
1987 yılında Şara'a yaptığı ziyaret, özel-
likle bu sorunun diyalog bazında çözüm-
lenebilmesi için bir temel oluştururken,
daha sonra Türkiye'de en yetkili kişiler
tarafından su konusunda yapılan açık-
lamalar, burada engelleyici bir rol oy-
nadı. Nitekim gene özal'ın başbakan-
lığı döneminde Suriye'den ismen söz et-
memekle beraber Fırat'ın suyunun bu
SADDAM — Üişkiler sarsıldı
ülkeye karşı bir koz olarak kullanılabi-
leceğini söylemesi Suriye'nin "PKK
kozuno" da tekrar gündeme getirdi.
Su açıklamaları aynı zamanda, son 10
yıldır göreceli bir istikrar yaşanan An-
kara - Bağdat ilişkilerinin de son dönem-
de sarsılmasına etken oldu. Suyun ger-
çekten bir silah olarak kullandacaği en-
dişesi, Irak'ın tüm Arap dünyasını ba-
şanlı bir şekilde Türkiye aleyhine sefer-
ber etmesini kolaylaştırdı. Bu cephede
Irak'ın "söper topu"na ait olduğu öne
sürülen parçaların Türkiye'nin Batı ül-
keleri ile işbirliği çerçevesinde geri gön-
derilmesi de "Ankara'nın kimden yana
tavır aldığımn gostergesi" olarak yo-
rumlandı. Nitekim bu olayûan sonra
Bağdat'ın su konusunda Ankara aley-
hindeki açıklamalaruun dozunda ciddi
bir artış gözlendi.
Su sorunu Türkiye'nin bölgedeki iliş-
kilerinin geleceğinde en kritik unsur ola-
rak ortaya çıkmış bulunuyor. Güneydo-
ğu Anadolu Projesi'nin Fırat'ın suları-
nın kullanımı konusunda getireceği ye-
ni duzenleme, Şara'ı ve Bağdat'ı ürkü-
tüyor. Ankara'da teknisyenler ve dıpk>-
matlann bu iki ülkeye su verilmesini en-
gelleyecek uygulamalardan tıtizükle ka-
HAFIZ — Teröre destek
çınması gerek suyun bu ülkeler için son
derece yaşamsal bir kaynak olması ge-
rekse Türkiye'ye duyulan siyasi güven-
sizlik nedeniyle yeterince inandırıcı
olamıyor.
Ortadoğu basınında su nedeniyle bir
savaş bile çıkabileceği temasımn artan
bir biçimde işlenmesi ise Türkiye'nin
böİgeye yönelik politikasmda ne kadar
dikkatli olması gerektiğini gösteriyor.
Dışişleri Bakanbğı y-etküilerine göre Av-
rupa'dakine benzer bir güven arttırıcı
sistemin Ortadoğu'da da kurulması ge-
rekirken, bu bölgedeki üikelerin birbir-
leri arasındaki köklü sorunlar bunu güç-
leştiriyor.
Türkiye'nin "Banş Snyn" adı altın-
da Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin sula-
nnı iki ayn koldan Ortadoğu'ya verme
yoiundaki projesi ise havada kaldı.
,Cumhurbaşkanı özal'ın zamanında
"çok buyiik bir bulnş" olarak ortaya at-
tığı bu projenin teknik fizibilitesinin ol-
madığı görülürken bu propagandayla si-
yasi açıdan da herhangi bir kazanım sağ-
lanmadı.
BİTTİ
lsrail
En sağcı
hükümete
güvenoyu
KUDÜS (AA) — Israil'de Li-
kud ağırlıklı yeni hükümet parla-
mentodan güvenoyu aldı.
Başbakan Izak Şamir'in 120
sandalyeli Knesset'te (parlamen-
to) yaptığı ve çeşitli iç ve dış so-
runlara değindiği konuşmasından
sonra gerçekleştirilen oylamada,
yeni kabine 57'ye karşı 62 oy ile
güvenoyu aldı. Hükümette Li-
kud'dan 11 kişi yer alıyor.
Oylamada, dinci Agudat lsrail
Partisi'nin bir milletvekili çekim-
ser kaldı.
Şamir hükümetinin güvenoyu
alması ile ülkede 12 hafta süren
hukumet krizi de geride kaldı.
Filistinliler ile doğrudan görüş-
raelere oturulması konusunda Li-
kud ile İşçi Partisi arasında baş-
layan görüş aynlığı, ülkenin bu iki
parti koalisyonu ile yönetildiği
yaklaşık altı yıllık döneme de son
vermişti.
Şamir, parlamentoda yaptığı
konuşmada, Washington'u, FKÖ
ile temaslar yaparak lsrail'e kar-
şı terorizmin cesaret bulmasına
neden olmakla suçladı.
ABD'nin, barışı, FKÖ ile diya-
loğa bağladığını savunan Şamir,
"FKÖ'yu tanımak ve onlaria di-
yaloga geçmek, bize karşı şiddeti
ve terörist saidınlan teşvik ediyor.
Çünkü terörist liderler, hükiimet-
lerin bu tavnıu, yapbklannı onay-
lamak olarak yonımluyortar" de-
di.
lşgal altında bulunan toprakla-
rın banş uğruna terk edilmesi du-
şüncesini şiddetle reddeden Şa-
mir, Batı Şeria ve Gazze konusun-
da, "Israil'in çevresi benzeri gö-
riılmemiş bir şekilde düşmanın si-
lahlı giiçleri ile çevrili iken, ulke-
nin yumuşak karnı olan bölgede
ödün vermek delilik olur" dedi.