Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 12 HAZÎRAN 1990
Gtineydoğu'da Başarı İçin,
Uygulanacak stratejinin esası, eşkıyayı gece gündüz hareketsiz
kılmaktır. O nedenle bölge baştan sona yatay bir istihbarat ve
güvenlik kuvveti ağına alınarak gerillaya tam saha bir pres
uygulanmalıdır.
Em. Korgeneral MUSTAFA KATIRCIOĞLU
Türkiye'nin siyasi organizasyon bakımından bir
Avrupa Olkesi, coğrafı konumu itibarıyla bir Bal-
kan, bir Ortadofu, bir Akdeniz, hatta bir Atlan-
tik körfez ülkesi olma özelliği, onu tarihin her dö-
neminde süper güçler tarafından denetim altında
tutulması gereken çelrici bir "hedef ülke" dunımu-
na getirmektedir.
Bunun yanı sıra bölgenin sosyo-ekonomik ve nü-
fussal yapısındaki karmaşıklık ve çok renklilik (4
farklı ırk, 5 farklı dil) Türkiye'nin hemen yakın çev-
rcsinde, aynen deprem kuşağı gibi sürekli bir "teh-
dit kuşağı" oluşturmaktadır. Bu tehdit, yönetim
zafiyetinin belirdiği dönemlerde iç bilnyemize te-
rör, bölücülük ve kültür savaşı şeklinde yansımak-
tadır.
Son iki dünya savaşının hazırlık ve sonuç dönem-
leri incelendiğinde, Batüı devletlerin ve SovyetleT'in
Türkiye ile ilgili gizli, açık tutum ve davranışlan-
nın Rum, Ermenj ve Kürtlerin kışkırtılması üzerin-
de odaklaştığı görülüı.
Bu tür faaliyetler cumhuriyet öncesi dönemde 13,
cumhuriyet döneminde 25 kez tekrarlanmıştır.
Şeyh, ağa ve aşiret reisleri tarafından kışkırtılan bu
hareketlerin hiçbiri başanlı olmamıştır.
Gerçekte Güneydoğu Anadolu sorunu, süper
güçlerin dünya pelrol rezervinin üçte birine sahip
Ortadoğu'da kendi çıkarları doğrultusunda
"mozaik" devletçikler yaratmak arzusundan kay-
naklanmaktadır. Kısacası, Doğu sonınunun günü-
mflz koşuliarma uydurulmuş bir parçasıdır.
Sorunun dış kaynaklı temelinde, emperyalistle-
rin kışkırtıcı rolleri ile Arap ve Acem milliyetçili-
ğınin Türk düşmanlığı yatmaktadır. Bu perspek-
tifte, bölücü faaliyeüer 1984'te Eruh baskını ile tek-
rar sahneye çıkmış ve eylemler bu kez kitlesel nite-
lik göstererek ciddi boyutlara ulaşmıştır.
Başansızlık nedenleri
1978'den bu yana salt güvenlik açısından bakı-
larak bütün yük tetik operasyoou iJe güvenlik güç-
lerine bırakılmıştır. Bakanlıklar ve taşra birimleri
olaylara seyirci kalmışlar, o zamandan bu zama-
na hatalar zinciri sürerek yöremizin bu kesitinde
süregen (kronik) bir bunalım (kriz) oluşmasına ne-
den olunmuştur. Gerilla ile mücadelenin matema-
tik bir hesap haline sokulmayan ve binlerce fizik
ve moral faktörün rol oynadığı bir drarn ortamı ol-
duğu unutularak bu olgu; sadece süper komutan
ve süper valiye havale edilmek suretiyle üstesinden
gelineceği zannedilmiştir. Oysa yaşanan dram, kök-
lü ve bilimsel birçok araştırmayı ve tüm devlet ola-
naklan ile yaldaşımı gerektirmektedir.
— MGK Genel Sekreterliği'nde daimi bir "bu-
nalım yönetim merkezi" kurulmalıdır.
— Tarihçi, toplumbilimci, ekonomist, psikolog
ve harekât analiz uzmanlannca bölgede organize
bir çalışma ve araştırma yapılarak bunalım yöne-
tim merkezinde çözümün bütününe ulaşılmalı ve
•böylelikle yörede sempatizan kitle oluşması yeri-
ne, devleti ile bütünleşmiş bir kitle yaratümalıdır.
— Şu anda Guneydoğu'daki yangını söndürmek,
refahtan daha önemlidir. thmal, sahip olduğumuz
o vatan parçasının kaybı demektir. Her yatınmdan
kısıp o yörede bir ekonoraik ve kültür seferberliği
başlatılmalıdır.
—Devlet düzeyinde ilk çare ve kullanılacalc re-
çete iki ana noktada toplanabilir: 1. Yediden yet-
mişe bütün işsizleri işe çağıran, iş sahibi yapan bir
yol yapım seferberliği, en sihirli değnektir. Kalkın-
ma isteyen her ülke için her zaman geçerli ve ge-
rekli ana dava budur. Yolsuz ülke ve yöre kalkı-
namaz; yolsuz eğıtim, yolsuz adalet, yolsuz tica-
ret, yolsuz sağlık, yolsuz sanayi, tanm, hayvancı-
lık yapüamaz. Ve hiçbir konuda da başan safia-
namaz. Kalkınmayı başarmış her ülke, önce yol de-
nilen temel ana davasını çözme basiretini göster-
miş olanlardır. Bir yol seferberliğine giriniz.
Çılgmcasına, düşmanlan, örgütleri çüdırtırcasına
başlayınız bu işe, sonra görülecektir ki Guneydo-
ğu'daki her sorunumuz, sanayimiz (ağjr-hafif) ço-
rap sökülürcesine halledilecektir.
2. Her köye bir okuldan önce, her eve bir TV
kampanyası ile bir "kitle iletişim araç seferberliği"
başlatılmalıdır. Bu sayede kültür ve psikolojik sa-
vas kazanıiacak; halk şeyh - ağa - seyit sultasın-
dan ve feodal yapıdan sıyrılacak, bölücü din ve
mezhep cereyanlanna elverişli ortam ve sempati-
zan Uban kendiliginden yok olacaktır.
— Üniter devletten ödün verilmemek koşuluyla
yöre halkının kültürel benlikleri ile ilgili çözümler
üretilmeli, yukseği de dahil, bölge yatılı okulları-
na öncelik verihnelidir.
— Konıcu teşkilatınm bugünkü şekli ile sürdü-
rülmesi pek olası görülmemektedir. Bazı yabancı
ülkelerdeki gibi yasa ile bunlara resmilik kazandı-
rılıp jandarma yardımcı kuvveti olarak istihdam
edilmelidir. Hızlandırılmış özel eğitime tabi tutu-
lup kendi yerleşim biriminde olusturulacak sabit ka-
rakollarda kullanılmalı, yönetimi, bir J. Asb. ve
2-3 J. erbaşa verilmelidir, ayru onlar gibi özlük hak-
larından yararlanmabdır.
— Hudut boyunca belü genişlikte güvenh'k şeri-
di oluşturulup buradaki ekinlikler (mezralar) bo-
şaltılmalı, sınınn her türlü fıziksei güvenliği mo-
dtm cihazlarla donatılmalı; Suriye, Irak, tran ile
eşgüdüm kurulmah, kaçakçılığın turevinin anarşi
ve terör olduğu unutulmamalıdır.
Tepedeki ekirüik ve komlar, tabandaki düzlük-
lere indirilmeli, birkaçı birleştirilerek örnek köy bi-
rimleri oluşturulmalı, yöreye uygun el sanatlan, ha-
fif sanayi getirilmeli, bu paralelde minimai düzey-
de tarımsal ve toprak reformu süratle gerçekleşti-
rilmelidir. Konar-göçerlik de yerleşik sisteme dö-
nüştürülmelidir.
— özel Komando Eğitim Okulu ya da merkezi,
o yörede kurulmah, batıdan geçki olarak askeri bir-
iik kaydırma yerine daimilik ve coğrafi koşullara
uyum sağlanmalı, caydıncılık ve inandırıcüık için
belirlenen yerlerde tabur çapında kışlalar tesis edil-
meh'dir.
— Mücadelenin başansını, talimnamelerin genel
kurallanndan ziyade, operasyon sırasında yeni ku-
rallar bulabilmekte aramalıdır. Gerilla ile karşılaş-
mada 400 metrelik o şok sahası yeni kural ve bu-
luşlarla mutlak kazanılmalıdır.
— Uygulanacak stratejinin esası eşkıyayı gece
gündüz hareketsiz kılmaktır. O nedenle bölge, baş-
tan sona yatay bir istihbarat ve güvenlik kuvveti
ağına alınarak, gerillaya tam saha bir pres uygu-
lanmalıdır.
Sonuç
Şimdiye dek sürdürülen mücadelede tarn bir ba-
san sağlandığı söylenemez. Bu nedenle askerler baş-
ta olmak üzere sözü edilen uzmanlarca, yörenin teh-
dit ve coğrafi yapısı tekrar bir analize tabi tutulup
"bunalım yönetim merkezi"nde yeni kavram (kon-
sept) geliştirilmelidir. Bu kavram ışığında bölgenin
ve fonksiyonel vazife sahalarının doktrin, eğitim,
teşkilat ve donatıma yansıyan yetersizlikleri sap-
tanarak soruna devletçe yeni bir bakış açısı getiril-
melidir.
HESAPLASMA
BURHAN ARPAD
Tütku ve Özveri
Türk Dil Kurumu sozlüğûnde bunların açtklaması şöyledir:
Bir şeye ya da bir kişiye karşılıksız ve aşırı bağlanmak: Os-
manlıcası ihtiras ve ferâgat (fedakârlık).
Her ikisi de insanoğlunu yükseltici nrtelik. Her mesJekten \n-
san için çok geçerli ve gerekli. Fakat bir gazeteci için pek çok
gerekli. Tutkusuz ve özverisiz bir gazeteci düşünülemez. Yüzyı-
lımızın en güçlü ve etkileyici silahı basın için her şeyden önce
tutku ve özveri gerektirir
Son elli yılda Türk basınında önemli değişmeler görüldü. Ba-
sını basın olmaktan uzaklaştıran değişmeler. Türk basını belirli
yazı adamlarının görüşünü yansıtan bir yayın organı olmaktan
hızla uzaklaşti kimi çevrelerin çıkar sözcüsü durumuna itelen-
di. Özellikle ellili yıllarda başlayan bu yeni gazetecilik anlayışı
okumak için değil, bakmak için gazete gösterisi oluşturdu. Çiz-
gi roman gibitokteylpartı gibi konuşmaktan, düşünmeken uzak-
laştıran bir çeşıt göstermelik yaptı! Şunu da söyleyebiliriz: 1950
başlannda yirmi-otuz bin okunan bir gazetenin satışı birkaç yıl-
da yüz bine, sonra birkaç yılda yüz binlerce ve daha da artarak
yarım miryona ulaştı, hatta aştı. Günümüz Türk basınında sava-
şım sürüyor. Amaç bir milyon. Fakat neyin karşılığı? Gazeteyi ga-
zete yapan 'düşünce'yi hızla yitirerek. Bol fotoğraf, alaca bula-
ca sayfalar, seksin değişik örnekleri! Buna son yıllann korkunç
uygulamasıyia basdöndürücü piyangocufuğu, üç beş kupon kar-
şılığı villalar, lûks otomobiller, Roma Olimpiyatlan yolculuğu ve
daha neler neler!
5950 sonrası yılları Türk basınında çalışanlar için kimi değiş-
meler getirmişti. İlk bakışta, olumlu gelişmeler ve 212 sayılı ya-
Sanın getirdiği sosyal haklar!
O günlere değin bütün meslek çalışması gazeteyi çıkartanın
iki dudağı arasından çıkacak bir 'gel' ya da 'git' sözüne bağlı;
çalışan gazeteci ilk kez kimi haklara kavuşuyordu. Çalışma ko-
şulları düzenleniyordu. Paralı dinlenme sOresi tanınıyordu. iş-
ten çıkarılma durumları bir güvenceye bağlanıyordu. İşten çıka-
nlanlara belirli koşullara bağlı tazminat zorunluluğu getiriliyor-
du. Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamına alınıyordu. Buna kar-
ştlık basının gücünû pekiştiren başyazar siliniyordu. Başyaza-
rın etkinliği işadamının eline geçmişti. 1950 ve 212 sayılı yasa-
lann basın emekçisine sağladığı sosyal hakları ne yazık ki basının
temel dıreği olan haber yoluyla gerçeği ele geçirmek, gerçeği
yığınlara haykırmak sorumluluğu bir ölçüde gücünû ve etkisini
yrtiriyordu. Muhabiriik yaptığım yıllarda haber izlemek ve yaka-
lamak çalışmalanmı yaparken saat kavramı ya da paraca yeter-
sizlikler ve kimi engeller etkin olmamıştır, olamamıştır
Halide Edip Adıvar'ın bir söyleşide söytediklerini bir kez yaz-
mıştım, yinelemeden geçemeyeceğim:
"Arpad Bey evladım, sizler gerçeği bulmaya çalışırsınız, polis
eline düşmüş kişinin ille de suçluluğunu ispatlama çabasında-
sınız."
Gerçeği bulmak! Belki ilk bakışta biraz romantik gelir bu söz
kimilerine! Gerçeği bulma peşinde olması gereken haber yaza-
n (muhabir), yasalann tanıdığı haklara, belirli çalışma saatleri-
ne bir bakıma boş verir. Geceyarısından da geç saatlere kadar
havaalanında bekler, Türkiye'den gelip Londra'ya gidecek ünlü
bir politika adamından birkaç söz alabilmek için. 5950 ve 212
sayılı yasalar yürürlüğe girmeden önceki yıllarda çalıştığı bir ga-
zetenin eli sıkı' bilinen işvereninin bir an olsun aklına getirme-
miştir. Getirmemek gerekir.
Bir haber yazarının en büyük mutluluğu haberler şefine ver-
diği haberin gazeteye basılmış olduğunu görebilmektir. Hele o
haber, -başka gazetelerde çıkmamışsa!- bu mutluluk ona yeter-
di yeni bir haber bulup şefine verinceye kadar.
Tutku ve özveri; gerçek basını ayakta tutar, gazeteciye kişilik
kazandınr.
İZMİR KÜIJtJRPARK PROJE
YAR1ŞMASI GEÇERSİZDİR
Mimarlar Odası 32. Dönem Yönetim Kurulu, tzmir Bü-
yükşehir Belediyesi'nce açılan Uluslararası Izmir FUARI
KÜLTÜRPARK ÇEVRE DÜZENLEMESt VE FUAR
KOMPLEKSI MİMARI PROJE YARIŞMASI şartname
ve eklerinin Oda'ya gönderilmesi üzerine, konuyu başlan-
gıcından bugüne kadar geçirdiği evreleri dikkate aJarak
bir kez daha görüşmüş;
— Yanşma şartnamesindeki ihtiyaç programının, Be-
lediyenin Odamızdan jüri saptanmasını isteyen yazısında
belirtiJen amacı aşan boyutlara ulaştığına,
— Yanşma prograrru ile getirilmek istcnen yapılaşma-
nın ilerde giderilmesı güç kayıplara yol açacagına,
— 31. Dönem Oda Yönetim Kurulu'nun yetkilendir-
mesiyle Izmir Idare Mahkemesi'nde Mimarlar Odası Iz-
mir Şubesi tarafından, yanşmanın iptali ve yürütmenin
durdurulması talebiyle açılan davanın yanşma sonuçlan-
nı etkileyecek önemli bir durum yarattığma,
— Yarışmanın belediyece ilan şeklinin "Mimarlık Mü-
hendislik Şehircilik ve Kentsel Tasanm Proje Yanşmala-
n Yönetmeliği'nin 6/g, 17/c ve 17/d maddelerine aykırı
olduğuna, dolayısıyla yönetmeliğin 2. maddesinin uygu-
lanması durumunun doğduğuna,
— Sonuç olarak,
1— YARIŞMANIN GEÇERLİ OLMADIĞINA,
2— ODAMIZCA GÖREVLENDİRİLEN VE DAHA
ÖNCE YARIŞMA ERTELENMESt KONUSUNDA
ODACA YAZILI OLARAK UYARILMIŞ OLAN JÜ-
Rİ ÜYELERİNE BU GÖREVLERİNDEN ÇEKİLME-
LERİNİN BİLDİRİLMESİNE,
3— KARARIN ÜYELERE YÖNETİM KURULU KA-
RARI DOĞRULTUSUNDA DAVRANMAK SORUM-
LULUĞUNDA OLDUKLARI KONUSUNDA UYARI-
LARAK DUYURULMASINA,
oybirliğiyle karar vermiştir.
TMMOB MİMARLAR ODASI
Reçete, Peçete Doğil!
Her önlem belli bir gereksinmenin sonucudur. Üçlü reçete
uygulaması da düşük gelir beyan edenlerin kavranması
amacıyla getirilmiştir. Bilgisayara yüklenen bilgilerden ilk
sonuçlar alınmaya başlanmıştır. Günde bir hastaya baktığını
iddia eden hekimlerimiz öncelik ve ivedilikle inceleneceklerdir.
Kuşkusuz üçlü reçete uygulamasının, hekimlerin tümünü
"Vergi kaçıran kişiler" olarak töhmet altında bıraktığı
şeklinde bir düşünce yanlıştır.
KEMAL KILIÇDAROĞLU MaliyeveGümrUkBok. Gel. Gen. Md. Yar.
l8 Mayıs 1990 günlü Cumhuriyet'in bu say-
fasında Sayın Mahmut Tolon'un bir yaası ya-
yımlandı: "Reçete, Peçete" başlığım taşıyan
bu yazıda Sayın Tolon, Maliye ve Gümrük
BakanhğVnın "Üçlü Reçete" uygulamasını
eleştirerek kendince olaya gülmecesel bir bo-
yut kazandırmaya çauşıyor. Sayın Tolon'a gö-
re $ayet reçetede yazılı ilaçlardan biri eczanede
yoksa eczacı, reçetenin "... dörtte birini cart
diye yırtıp eczanedeki dosyasına koyar
(mış)-"
Vergi istihbarat arşivi
Sayın Tolon bu gülmeceyi (!) yazarken aca-
ba tek örnek reçetenin uygulandığı dönemde,
eczanede bulunmayan bir ilaç için eczacının
reçetenin dörtte birini cart diye yırttığmı mı
kabul ediyor? Böyle düşünüyorsa yarulıyor.
Çünkü dün nasıl bir uygulama yapılıyorsa,
bugün de benzeri uygulanıyor. Tek fark, es-
kiden doktor tek örnek reçete duzenlerdi, bu-
gün ise üç örnek düzenlemektedir. Ama ben
Sayın Tolon'a gülmece değil de yaşadığımız
bir dramı anlatmak isterim. 1988 yüında, An-
kara Defterdarhğı, belli eczanelere birer de-
netim elemanı oturtarak serbest çalışan he-
kimlerin duzenledikJeri receteleri saptamaya
çahştı. Sonuç ne oldu biliyor musunuz? De-
netim elemanının bulunduğu sürede eczane-
ler reçete gelmediği için ilaç satamadılar!
Vergi vennek bir kültür olayıdır. Yaşadığı
topluma saygı duyanlar, eğitim gibi, sağlık gi-
bi temel yatırunlann ödenen vergilerle gerçek-
lestiğinin bilincinde olanlar, kazançlannın
vergisini daha rahat öderler. Çünkü bu kişi-
ler gelirlerini, yasalann kendilerine tanıdığı
güvence altında elde ediyor ve vergilerini de
>ine ayni yasalann öngördüğü kurallar ışığın-
da ödemenin sorumluluğunu taşıyorlardır. Bu
sorumluluk toplumda yaygınlaştığı ölçüde
vergi uygulamalarında başan sağlanır.
Günümüzde çağdaş vergi sistemini, genel-
de beyana dayanan vergiler oluşturur. Başka
bir anlatımla, kişiler kazançlannı kendi öz-
gür iradeleriyle beyan ederler. Ancak beyan-
lar esas olmakla birlikte bu beyanların ger-
çekh'ğinin çeşitli yöntemlerle doğrulanması da
gerekmektedir. Bu amaçla devlet, yaygın ve
yogun vergi denetimini sürekli kılmakta, in-
celeme eiemanlan sayısını arttırarak vergi in-
celemesi yapmakta ya da hayat standardı uy-
gulaması gibi otokontrol müesseselerini ver-
gi kanunlanna koymaktadır. Bu tür uygula-
malar hemen hemen her ülkede ufak farklı-
lıklarla uygulanagelmektedir.
öte yandan, gelir idaresinde bilgisayar uy-
gularaasının yaygınhk kazanmasıyla birlikte,
merkezi istihbarat arşivi oluştunna çabalan
da önem kazanmaya başlamıştır. 10 Mayıs
1989 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan bir
dizi genel tebliğ ile bu konuda ilk adım atıl-
mıştır. Vergi istihbarat arşivinin oluşturulması
ile a) Vergi kayıp ve kaçağına neden olan mü-
kelleflerin kolayca saptanması, b) Vergi in-
celeme ve denetiminde etkinliğin arttınlma-
sı, c) Vergi incelemesi yapan elemanlara sü-
rekli bilgi akışının sağlanması amaçlannuştır.
Şu hususun özellikle vurgulanması gereki-
yor ki Maliye ve Gümrük BakanlığVnda top-
lanan bilgilerin Vergi Usul Kanunu uyannca,
mükellef bazında, kamuoyuna açıklanması
yasaktır. Bir başka anlatımla vergi idaresı,
mükellefin faaüyetlerinin gerektirdıği gizlili-
ğe uymak zorundadır.
Reçete uygulaması
Maliye ve Gümrük BakanhğVnca getirilen
ve kamuoyunda "üçlü reçete" olarak adlan-
dırılan uygulama, "yeşil masada olgunlaştı-
nlmış bir karar" değildir. Sağhk Bakanhğı'-
nın 14.6.1988 gün ve 1548 sayıh yazısı üzeri-
ne çalışmalara başlanılmış ve hazırlığı yakla-
şık bir yü sürmüştür. Çalışmalar yapılırken,
pek çok hekimle görüşülmuş ve ayrıca Tıbbi
Deontoloji Tüzüğü'nden, Ispeçiyari ve Tıb-
bi Müstahzarlar Kanunu'na kadar sağlıkla il-
gili tüm hukuk mevzuatı gözden geçirilmiş-
tir.
Kuşkusuz "üçlü reçete" uygulamasının te-
mel amacı gerçek kazançlan kavramaktır.
Çünkü özellikle sağlık hizmetlerinde yaygın
bir vergi kaçağmın olduğu büinmektedir. Bu-
gün vergi idaresinin otomasyona geçtiği 10 bü-
yük ilimizdekj (Istanbul - Ankara - îzmir -
Adana - Bursa - Manisa - Kocaeli - Eskişehir
- Gaziantep - Kayseri) hekimleri (diş hekim-
leri dahil) son üç yılda beyan ettikleri aylık
ortalama kazançlar ile ortalama vergüeri şöy-
ledir:
1111 1111 III»
Hetam Sayıs 9348 kışıiO 365 kışıiO 443 kı;ı
Aylık Oftal tazanç 397.907 bra724 480 lîrai 307 386 taa
Aylık ortal vergi 117 790 hra209 280 lira406 690 lın
Bu tablo, yüksek öğrenim gören ve belli bir
kültür düzeyinde olan hekimlerimiz açısından
hiç de iç açıcı değildir. Mizahi olan "reçete,
peçete" deyişi değil, işte bu acı tablodur. Hele
hele vergi kacırmak için düz beyaz kağıda adı-
m ve ünvanını yazmadan hastaaın ilaçlannı
yazıp eczaneye gönderen hekiraden, bırakın
ülkesine ve insanlanna, mesleğine dahi saygı
duymasını beklemek aşırı iyimserlik olmaz
mı? Kaldı ki gerçek kazançlannı beyan eden
sınırlı sayıdaki değerli hekimimiz tablodaki
ortalamayı yükseltmiştir. Bu hekimleriraizin
gelirleri dikkate alınmazsa, ortalama aylık ge-
lir çok daha komik rakamlara düşecektir.
Hatta yasalar izin verse, muayenehanesinden
elde ettiği aylık gelirlerinin düşüklüğü dola-
yısıyla (beyanlanna göre) günde bir simit ve
çayla ancak geçimini sağlayabilen hekimleri-
mizi kamuoyuna açıklayaJım ve bu hekimle-
rimize Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fo-
nu'ndan (kamuoyunda bilinen adı Fakir Fu-
kara Fonu) yardun yapalım.
Sonnç
Her önlem belli bir gereksinmenin sonucu-
dur. Üçlü reçete uygulaması da düşük gelir
beyan edenlerin kavranması amacıyla getiril-
miştir. Bilgisayara yüklenen bilgilerden ilk so-
nuçlar alınmaya başlanmıştır. Günde bir has-
taya baktığını iddia eden hekimlerimiz önce-
lik ve ivedilikle inceleneceklerdir. Kuşkusuz
üçlü reçete uygulamasının, hekimlerin tümü-
nü "vergi kaçıran kişiler" olarak töhmet al-
tında bıraktığı şeklinde bir düşünce yanlıştır.
Maliye ve Gümrük Bakanhğı, vergi istihba-
rat arşivini oluştururken ne hekimler ne de di-
ğer meslek gruplan için böyle bir düşünceden
hareket etmiştir. Çünkü sadece hekimler de-
ğil, mühendis ve mimarlar, kuyumcu ve sar-
raflar, gayrimenkul alım satımı yapanlar,
imalatçı sınai müesseseler, avukatlar ve bilgi
verme zorunluluğu getirilen öbür kamu ku-
ruluşlan da bakanlığımıza sürekli bilgi ver-
mektedirler. Dolayısıyla bilgi toplamadaki te-
rael amaç, haklannda bilgi toplanılan kişile-
ri vergi kaçakçısı olarak suçlamak değil, ida-
re ve mükellef açısından daha sağlıklı bir de-
netime ortam hazırlamak, vergi kaçıran lehi-
ne doğabilecek haksız rekabeti önlemektir.
TURSEMİN REHBERUĞİNDE
), ÇAMBRID6B
HT0K
DE.
XADA BÜTuM YILİNÛİUZCE Ö6RENİM
12TAK5İTTE ÖD!
KOLAYUCM
DEViAM '"*
EDİYOR/
$ KURSLAR
• TİCAJİİ İN6İUZCE
• TUPİZM INGIL1ZCESİ
•BANKACItlK iNûlLIZCESİ
•5INAV 10JRSLAR1: Cambrıdge
•Rrst ccrtificate, Profıciency,
•TOEFL,A«.tL5(S'oz\u)
tursem
İNGİLİZUSANOKULURI
DANIŞMA MERKEZİ
Cumhuriyet Cad 173/4-B Elmadağ
80230 Istanbu! Hılton Otelı Karçısı
Tel 148 39 77 -148 79 43 -148 28 49
Fax 132 97 29 Tta 27498 tusmtr
ONÎVERSİTE
ÖĞRENCtSÎ
En az lise mezunu
bayan ve bay elemanlar
satış kadrosunda ve
yükselme imkânıyla.
Müracaat: Izzettın Sokak
No: 2 Polat İfbam Kat 2 D.
26 Kadıköy TeL 349 53 11
Birlik Kurultayına Doğru
Sosyalıstlerin birlik panisi kunıluş çalışmaları illerde, ılçelerde, cezaevlerinde ve
yurtdışında oluşturulan yerel girişimlerle sürüyor. Hiç kimseyi dışlamadan,
herkesin kendisinden bir şeyler katarak, varolan yapılann damgasını taşımayan
ama geleneğımizin olumlu derslerini içeren yeni bir birlik, yeni bir parti ve ortak
bir kimlik yaratma sürecine, sesimizi duyurmak ve politik yaşama müdahale
etmek amacıyla, eşit hak ve sorumlulukla siz de katkımzı belirleyin. Varolan
yerel birlik inisiyatifleriyle temas kurun, ya da bolgenızde henüz yoksa
oluşturun, broşür isteyin, mali yardımda bulunun...
23 Haziran'da Ankara'da buluşalım.
Geçici irtibat büroları:
Oral Çahşlar: Salkım Söğüt Sokak 2/4 Cağaloğlu/İst./527 03 40-513 27 17
Haluk Gerger: Ataç Sokak 71/22 Yenişehir/Ankara/131 53 51
Katkılarınız için:
Nedim Tarhan: İş Bankası Yenişehir Şubesi/Ankara/ Hes. No. 2563467
Yerel girişim irtibat telefonlan:
ADANA- Hacı Alı Işık: 11 72 30
ADAPAZARI- Scmih Gokdemir: 16 137
Kcmai liper: 15 333
AYDINVNAZILII- Nı>azı Dınvcr. 14492
Kcnan Yıldırım: 14527
BALIKESİR/BAND1RMA- Kaşii Av-ar
Cad. Dumalar Pasajı.36/4
BOLU/DUZCE- Cezmı Işlcr- 33 364
BURSA- II Gırışım: 22 74 82
ÇANAKKALE- Turgut Haskan: 12 861
DENIZL1- Erol Mersin- 35 455
DIYARBAK1R- Ümıt Lslan: 251 98/
Salıh Şımşek: 427 32
GAZİANTEP- Bayram Çelık: 11 37 05
ISTANBUL-
Bakırkoy- H İbrahım Özkurt: 557 98 61
Bahn Öztaşkcnt: 542 41 07
Safftt Uygur: S6I 03 88
Bayrampaşa- Abdı Ipckçi Cad.Fi(;ı Pub
üstu K.2 Kaditc Durağı.
Beykoz- Giingör Sezgin: 322 61 83
B.Çekmcce- Hasan Ulusoy: 37 193
Eminonü- Muzaffer Erdoğdu: 513 27 17
Kadıköy- Hasan Hayn Alkan: 340 04 56
Kanal- Girışım: 374 15 72
K.Çekmccc- Kemal Karaman: 598 92 85
Şişli- Yusuf Uzun: 172 49 55
Umraniye- Ahmet Öztel: 335 89 77
Üsküdar- Faruk Öğrük: 343 05 52
HATAY/İSKENDERUN-
Erol Akcan: 145 42
İZMİR- Baha Coşkun: 25 74 50/
Metın Cengız:14 50 75
KOCAEU- Ayhan Rona: 12 16 28
KDZ. EREĞÜ- Osman Aslanbay:
122 75-218 19
MANİSA/SALİHLİ-Fethi Eken: 15 942
MERSİN- Macit Demır: 320 98-13 300
MUĞLA- Necatı Dcmırcl: 29 60-37 65
NAZILL1- Niyazı Dinvcr. 14 492
Kcnan Yıld'rım: 14 52"
ORDU- Kemal Yenılmez: 14 227
Samsun- Sabahattin Topuz: 17 11 82
TEKİRDAĞ-ÇERKEZKÖY-
Hüseyin Öztürk: 10 92
TRABZON- Sülcyman Tıryaki: 10 458
ZONGULDAK- Mehmrt Yılmaz: 311 96
PENCERE
Kunta Kinte'den
Oman Bıyık'a...Dünya Futbol Kupası. Kamerun-Arjantin maçı. Meazza Stadı'n-
da 73 bin kişi var. Televizyon ekranı başındaki izleyiciler kaç mil-
yar? Yeryüzü tribüne dönüşmüş. Hakem Fransız Vautrot, iki Ka-
merunlu oyuncuya kırmızı kart gösteriyor. Basın, ertesi gün bu
davranışı şöyie niteleyecek:
'— işgüzarlık ."
Kamerun'dan Oman Bıyık'ın attığı golle yenik düşen eski
şampiyon Arjantin, sahadan üzgün ayrıldı. Siyah Afrika'nın do-
kuz kişilik takımı, dünyayı şaşırttı. AJIah Allah, nasıl olmustu bu
iş? Hem bu Kamerun neredeydi? Birisi yanıtladı:
— Afrika'da...
— Onu biliyoruz; ama neresinde?..
Futbol meraklısı, Kamerun'u tanımak istiyordu. Afrika'dan çı-
kıp gelmiş Allah'ın zencisi, Maradonalı Arjantin'i nasıl haklar?
Kamerun neredeymiş? Nerede olacak? "K" harfinde, değil mi?
Aç bakalım kitabı!.
*
Beyazlar, Kamerun kıyılarına 15'inci yüzyılın sonuna doğru ula-
şıyorlar. Bilindiği gibi bizim okuduğumuz "çarpık" insanlık tari-
hinde buna "keşif' denir Çünkü tarih, Avrupalıya göre yazılıyor,
Kristof Kolomb'dan önce Amerika var mıydı?
Vardı...
Ancak yok sayılıyor. Bir Kızılderili ya da Güney Amerika yerii-
si için "Amerika'nın keşfi" ne anlam taşır? Adamcağıza sorsan
nasıl konuşacak:
— H93'te Kristof Kotomb beni keşfetti!..
— Sen ondan önce yok muydun?
— Vardım; ama beyaz öyle söylüyor...
Tarihe bakarsanız, 11'inci yüzyılda Kamerun'a ilkin Müslüman-
lar ulaşmışlar; ama sayılmıyor Portekizli, arkadan Hollandalı, İn-
giliz, İspanyol ve Alman, 16'ncı yüzyılda sömürgeci kimliğiyte
sökün ediyorlar; bir yandan köle ticareti, bir yandan misyoner-
lik, daha gerçek adıyla Hıristiyanlaştırma sürüyor. Kamerunlu da
Kızılderili gibi mi konuşacak:
— Beyaz adam, beni 1470'te keşfetti!..
Kristof Kolomb'un Amerika'ya ayak basmasından ancak 23 yıl
önce Avrupalı kamerun'a ulaşmış. Biafra körfezine açılan bu gü-
zel ülke, bir yandan uygarlıkla tanışırken öte yandan çignenmiş,
sömürülmüş. 1916 yılı gelip çattığında Fransa, Kamerun'un on-
da dokuzunu elinde tutuyor.
Sonra?
İkinci Dünya Savaşı ertesinde siyasal sömürgecilik tasfiye edi-
lirken sıra Kamerun'a geliyor. 1960 mayısının 20'nci günü Bir-
leşmiş Devletler Örgütü'nde Kamerun bayrağı törenle göndere
çekiliyor. Bugün nüfusu yaklaşık 10 milyon, kişi başına ulusal
geliri 700 dolar olan Kamerun'un dıssatırmnı kanve, kakao, kau-
çuk, muz, petrol gibi ürünler oluşturuyor.
Kamerun, 30 yıllık bir devlet.
•
Eh, ucundan kıyısından bir şeyler öğrendik; Kamerun, tele-
vizyon ekranından odalarımıza girdi, değil mi?
Nereden nereye?
Oman Bıyık, Arjantin kalesine gol atmasa, Kamerun ha var-
mış, ha yokmuş, kime ne!..
Peki, biz dünya futbolunda neden var olamıyoruz? Tûrkiye,
55 milyonluk koskoca bir ülke... Yalnız istanbul'un nüfusu Ka-
merun kadar... Halkımızın çoğu futbol çılgını... Kentleşmesüre-
cinde nûfus patlamasını yaşayanlar, büyük şehirlerin çöplükle-
rinde bile ayaktopu oynandığını görüyorlar... Gazetelerde spor,
futbolla başlayıp futbolla bitiyor. Ortalıkta milyarlar dönüyor...
Ünlü takımlanmızın şampiyona maçlarından sonra toplum hop
oturup hop kalkıyor...
Futbol dünyasında niçin adımız yok?
Dünkü köle Kunta Kinte, Roma'da meydana çıkıp gücünû Se-
zarlara duyuruyor...
Biz ne yapıyoruz?
Demokrasi yok bizde, insan hakları yok, fikir özgürlüğü yok;
bari futbol olsun... Biz 600 yıllık imparatorluğun aslanları, loş
odalarımızda televizyon ekranına
bakarak kahroluyoruz. .. ,. -
BEKİR COŞKUN
DÖVLET
= = VERSO YAYINOLIK = =
KONUR SOK. 13/7 Tel: 117 97 47 ANKARA
DAĞIT1M
ADAŞ-OOST-İMGE-DORUK (fJ*.)
ARKADAŞ-CEMMAY-EVRİM (ist.)
İLERİ (lanir) • İLYAOA (Mersin)
CUMHURİYET KİTAP KLÛBÛ
CELAL KIY4K
(Teknik öğretmen)
1959-1990
"Sen ki bundan böyle topraksm
Sende yeşersin isteriz özgürlük
tohumlan"
Samsun'dan öğretmen arkadaçlan
aduıa MUHAMMET TOMAR
Ozan ve kitapçı dostumuz
HAIİM ŞEFİK'i
kaybettik. Üzüntümüz sonsuzdur.
Dostları adına
HÜSEYİN ÇAĞIN
HALfD ZfYA UŞAKLIGİL
NESL-İ AHÎR
Bûvuk romjnomız Halid Zıya UşakJıgiJ ın bugunt kadar gazrre ohıİeİerinA kalmif
romanı ılk ktz kiîapljşırak gun ıjıgma çıkn Bu buvuk romanı ılçylf okuyacikıına
BijıntU bu romanı gunümuz dihylc basımi hızırli.y~*n ŞcnUcttin Kutlu'nun grnl} btr
* ' " unjtnu ve içıkiamala'-ını d b l k
İNK1LAP KİTABEVİ