Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLERj 15 MAYIS 1990
Medeni Kamın'da Pegişiklik
Yasa yapmak kuşkusuz parlamentonun " siyasal" görevidir. Ne var ki bu
görevin yapılması uzmanların katılımıyla oluşan bir hazırlık sürecinden
geçildikten sonra "siyasal karar" aşamasına ulaşır. Katıhmcı ve çoğulcu
rejimlerde, özellikle toplumun her kesimini ilgilendiren Medeni Kanun
gibi yasalarda, hazırlık sürecine yalnız "uzmanlar"ın değil, çeşitli çıkar
gruplannın veonların temsilcilerinin de katılmasıyla vazgeçilmez koşuldur.
Prof. Dr. AYDIN AYBAY
»
tktidarınaşın "yasaseverieri"nin 1 Mayıs'la ilgi-
li incilerini dinlerken hukuk bilimi üzerine yazılmış
ünlü bir yapıtın giriş tümcelerini arumsadım: "Konu-
ya yabancı olanlarda, hukukun yasa maddelerinden
ibaret olduğtı ve bütün hukuksai sorunların mevcut
yasa kurallanyla çözüleceği şeklindepek yaygın yan-
lış bir jnanç vardır. Bunagöre lum yargı kararları da
yasa maddelerinden çıkar. Bunun doğru olduğunu
varsayarsak, yasa metinlerini iyice bilen kişi hukuku
da hukuk bilimini de iyi bilir demektir. En çok yasa
maddesini öğrenen kimse de en iyi hukukçu olur."
(Rehfeld-Rehbinder, Einführung in die Rechtswis-
senschaft.s. 1).
tktidann aşın yasaseverleri yalnız 1 Mayıs'la ilgi-
li sözleriyle değil, "Medeni Kanun"un 20'den çok
rnaddesinin değjştirilmesini öngören girişimleri ile de
yasa, hukuk ve hukuk bilimi hakkındaki bu' 'tespite''
epeyceyakındüşmüşgözüküyorlar.
Evet, eldeböylebir "değişiklik tasansı" metni var.
Uzun bir ad taşıyan bu metni Adalet Bakanlığı haar-
lamış ve hükümet tasansı olarak TBMM'ye sunul-
muş. Parlamentonun Adalet Komisyonu'ndanhız-
lageçmiş olan bu tasarı, şimdi genel kurul gündemi-
ne girmiş bulunuyor. (Bu yazının yayımlandığı tarih-
te, belki, aynı hızla yasalaşmış bileolacak.) Nedir bu
değişiklik? Nerden, hangi gereksinimden çıkmış?
Hangi politik, sosyal, ekonomik nedenlerden dola-
yı alel aceie böyle bir değişiklik yapılmaya kalkışılı-
yor?
önceMedeni Kanun gibi birtemel yasarun nasıl ha-
arlanmış olduğunu anımsayalım: Bizimkinın kayna-
ğı olan Isviçre Medeoi Vasası 'run yapılışı yıllarca sür-
müştür. E. HUBER'in iki yıldahazırladığı öntasarı
Adalet Bakanlığı'nca 1900yılında yayımianmış ve31
kişilik uzmanlar komisyonuna gönderilmiştir. K o
misyondan geçen tasarı 1904 yılında Federal Mecli-
se sunulmuş ve burada 1905-1907 yıllannda enine bo-
yunatartışılarak, 1907'deyasaJaşraışür. Yürürlüğe
girişl ise 1912 yılbaşıdır.
Isviçre yasasına örnek oluşturan Alman Medeni
Yasası'run oluşumu ise daha uzun bir sürede gerçek-
leşmiştir: Federal Anayasa'da 1874 yılında yapılan
değişiklikten sonra bajlayan hazırlıklar yıllarca sür-
müştür. 11 kişilik ilk komisyonda; Planck, Wind-
scheid, Von Weber gibi ünlü hukuk bilginleri görev
yapmıştır. 1890'da kurulan 22 kişilik ikinci komis-
yonda da yine zamanın çok ünlü hukukçulan vardır.
1895'temeclisesunulan son tasanyıinceleyen21 ki-
şilik parlamento komisyonunda görev alan üyelerden
biri de Enneccerus'tur. (Bu ünlü bilginleri ismenan-
mamın nedeni, hepsinin Türk hukukçularınca tanı-
nan, çagdas hukuk bilimine damgalarım vurmuş ki-
şiler olmasıdır. Kitapları beşinci, onuncu bası olarak
bugün bile işlenerek yeniden yayımlanmaktadır.)
1896'da yasama meclisinden çıkan yasa, 1 Ocak
1900'de yürürlüğe girmek üzere imparator tarafın-
dan yayımlanmıştır.
Kişisel dertlere dayalı!
İşte, sözünü ettiğimiz Medeni Kanun'da değişik-
lik yapılmasım öngören tasarı, bu tür bir süreçten
geçerek yasalaşmış bir yapıtın, orasından burasın-
dan yapılan çıkarmalar ve birtakıtn eklemelerle
meydana getirilmiş bir metindir. İlk bakışta göze
çarpacağı gibi yâsada yapılmaya kalkışılan "ope-
rasyon", çoklukla, ufuksuz ve yetersiz bazı kişile-
rin, kendi dertlerini, hukukun noksanlığı ile özdeş-
leştirerek ortaya attıklan birtakım yakınmaJardan
kaynaklanmaktadır. Bu konuda birkaç örnek ve-
rebiliriz: Nişanlanma ölümle sona ererse verilen he-
diyelerin geri verilmesi sorunu "uygulamada göriı-
len aksaklığın giderilmesi" (Tasarının Genel Gerek-
çesi, s. 1) ile ilgili "birincil" bir hukuksai sorun mu-
dur? Sağ kalan eşin intifa hakkının kaldınlması çok
mu gereklidir? Üst hakkı konusunda çok aynntılı
bir düzenleme yapılması için ivedi bir gereksinim
mi vardır?
Başka örnekler de verebiliriz. Ama buniar bir-
yana bu konuda çok önemli bir noktayı belirtmeli-
yiz: Medeni Kanun gibi yasalar, kuşkusuz, "dogma"
değildir; toplumsal gelişmeler göz önünde tutula-
rak bu çaptaki "kod"Iann da zamaru gelince tümüy-
le ya da bölüm bölüm değiştirilmesi gerekebilir. Bu-
na hiç kimsenin itirazı yoktur. Yalruz böyle bir yo-
la gidildiği takdirde, izlenecek yöntenı, sıradan bir
yasarun yapılması ya da değiştirilmesindeki yöntem-
den farklıdır. tlk olarak değişikliği zorunlu ya da
gerekli kılan gereksinimi doğru olarak saptamak ge-
rekir. Bu konuda belli bir çıkar grubunun ya da çev-
renin kendi işine geldiği gibi tek yanlı "tespiti", ye-
terli değildir. Kamuoyunu yansıtan çeşitli araçlar-
dan da yararlandırılarak bu tür değişiklik önerile-
ri, bütün ilgililerin ve özellikle çıkarları çatışan bü-
tün çevre ve odakların katılımına açık tutulmaJı-
dır. Böyle bir "süreç" yaratılmadan, sadece dar bir
çevrenin girişimi ile Medeni Kanun gibi yasalaraı
değiştirilmesi, hem teknik yönden hem de toplum-
sal ilişkiler bakımından türlü sakıncalar doğurur.
Bu konuda daha önce yeterince tartışmaya açılma-
dan yapılan değişiklikler öğretici birer örnektir. Ka-
palı rejimlerde bile bu yola başvurulmamaya özen
gösterilir. Bu açıdan dar bir çevrenin girişimi ile or-
taya çıkan değişiMik önerilerinin, kamuoyunda
"kuşku" doğuracağına da işaret etmek gerekir. Bu-
nun kötü bir örneği de vardır: 1981 yılında -kapalı
rejim sürerken- Borçlar Kanunu'nun bir maddesi,
sırf bir bankanın istemi ve çıkan doğrultusunda
MGK'ca değiştirilmiştir. Çok partili parlamenter re-
jimde de yeterli tartışma ortamı sağlanmadan bu
tür değişiklikler yapılmaya kalkışılırsa, bunu kuş-
ku ile karşılayanlara ya da belli bir çevrenin yahut
odağın çıkarları doğrultusunda iş yapıldığını ileri
sürenlere, "haksızlık ettikleri" söylenemez.
Burada, olası bir itirazı karşılamak üzere şunu
da belirtelim: Tasanyı görüşen Adalet Komisyonu
raporunda birtakım kurumlann adı verilerek, ko-
misyondaki görüşmelerin bunlann "temsilcilerinin
de katılmasıyla" yapıldığı kaydedilmektedir. Sırf bu
açıklama bile işin ne kadar "hafife alındığını" gös-
termeye yeter. "Katılım" denilen iş, temsilcileri ça-
ğırıp, iki üç birleşimde düşüncelerini açıklama ola-
nağı verilmesi değildir. Medeni Kanun değiştirile-
cekse, değişiklik taslağı bütün ilgililere duyurula-
rak işe başlamr. Örnek aldığımız Batı hukukunda
böyle yapılır ve bilimsel olan yol da budur. Isviç-
re'de Medeni Kanun'da yapılan son değişiklik -
değişiklikJe ilgili konularda öğretide 1960'lardan be-
ri yapılan tartışmalarla yeterli malmeze toplandığı
halde- 1982'den 1985'e kadar süren bir yasalaşma
sürecinde gerçekleşmiştir. Bizim 20 küsur madde-
lik son değişiklik önerisi ise 1989'un sonuna doğru
Meclis'e gelmiş ve 1990'ın mart ayında komisyon-
da, "iş bitirilmiş"tir. Bu arada, Türkiye'mn en eski
ve köklü hukuk fakültesi olan fstanbul Universite-
si Hukuk Fakültesi'ne, en eski ve en büyük barosu
olan İstanbul Barosu'na bu konu ile ilgili olarak ne
düşündüklerı sorulmak gereği bile duyulmamıştır.
Bu kurumlarda görev yapan ve Medeni Hukuk ala-
nında otorite oldukları bütün TUrk hukukçuların-
ca bilinen uzmanlara da bir şey sorulmamış, kat-
kıları istenmemiştir.
İ. Snngurbey, N. Kocaynsufpasaoflu, E. Özsu-
nay, S. Kaniti, A. Ataay. H. Hatemi gibi 30, 40 yıl-
larını Medeni Hukuk bilimine adamış, ünleri yurt-
dışına taşmış, Yargıtay kararlarında yapıtlarına sık
sık yollama yapılan hukuk bilginleri bu sürecin dı-
şında tutulmuştur.
Sonuç
Sonuç olarak söylenmesi gereken şudur: Yasa
yapmak kuşkusuz parlamentonun "siyasal" göre-
vidir. Ne var ki bu görevin yapılması uzmanlann
katılımıyla oluşan bir hazırlık sürecinden geçildik-
ten sonra "siyasal karar" aşamasma ulaşır. Katılımcı
ve çoğulcu rejimlerde, özellikle toplumun her kesi-
mini ilgilendiren Medeni Kanun gibi yasalarda, ha-
zırlık sürecine yalnız "uzmanlar"ın değil, çeşitli çı-
kar gruplannın ve onJarın temsilcilerinin de katıl-
ması vazgeçilmez bir koşuldur. Bu yapılmadığı tak-
dirde, yapılan yasa ya da yasa değişikliği mutlaka
eksik ya da sakat olur. Yüzyılların deneyi de bunu
doğruiamaktadır.
Bu açıdan, Medeni Kanun'da yapılması öngöru-
len son değisikliklerin, başvurulan yöntemin yan-
lışlığı dolayısıyla, başarısız bir ürün olacağını sa-
nıyoruz.
HESAPLASMA
BURHAN ARPAD
Yakın Geçmişten: 2
Biçim olarak da olsa ülkede tek partili yönetim sona ermişti.
1950 Mayıs seçimlerini, CHP'nin iktidarda kalabilmek için ince
hesaplarla yaptığı yeni Seçim Kanunu sayesinde ele geçiren DP,
ülkeyi yönetiyordu. 1946-1950 arasında yurdu karış karış geze-
rek parlak sözlerle yığını sürüklemiş olan Demokrat Parti, yö-
netimi alınca bir bayram havası sevinci sürdürmeyı başardı. Dört-
te bir yüzyıl tekbaşına devlet olmuş olan CHP bir süre kendini
topfayamadı. Sustu, 1952 ilkyazına kadar. İnönü ve CHP ileri ge-
lenleri Zonguldak'ta başlayıp dogu sınırlarımıza uzananan uzun
bir propaganda gezisine çıkıncaya kadar devlet büyüklerini ve
ünlü politikacılan sırtta taşımaya pek düşkün olan bizim toplum,
İnönü'yü sırtta taşımakla yetinmedi. İnönü'nün bindiği cipı sırt-
ta taşıdı. Bu olayın erlesi günü Zonguldak hükümet alanında ko-
nuşan İnönü; devlet adamı havasından sıyrılmamıştı yine de.
Epeyce gecikmeli gelen vapuru rıhtımda denklere oturarak bek-
ledik. Karadeniz postasından Samsun'da karaya ayak bastığın-
da iyice rahatlamıştı. Yeni kişiliğini benimsemiş görünüyordu.
özellikle akşam yemeklerinde neşeleniyordu. Eski Sağlık Ba-
kanı Dr.Kemali Beyazıt'a insutin iğnesini yaptırdıktan sonra şa-
rap dolu kadehini 'Şerefe' kaldırıyordu. CHP'nin Milli Eğitim Ba-
kanlanndan sağ kanattan Reşat Şemsettin Sirer'i hemen hiç ayır-
mıyordu yanından. Celal Bayar'la muhafelet lideri yıllannda uzun
gezilerine katılmış bir gazeteci okduğumu öğrendiğinden beri ba-
na büyük yakınlık gösterir olmuştu. Sık sık kadeh kaldırak: "Bir
nutuk söyle, Arpad" diye takılıyordu. İnönü'nün tek parti yöneti-
mini oylarıyla yıkmış dan yığın gerçekleştirdiğı büyük olayı unut-
muş görünüyordu. Üç lira yol parasım ödeyemediğı için yorganı
sattırılmış yurttaşlar, İnönü'yü şimdi "Yasa, varol' diye çılgınca
alkışlıyorlardı. Gerçekleri unutmuş görünüyorlardı.
Aynı yılın güz aylarında İzmir'den başlayıp Balıkesir'de sona
eren geziye katıldım ve çok ilginç olaylan yaşadım.
İlginç politika gezisi Manisa'da başladı. İzmir'den erken saat-
lerde ayrılmış, oğleye doğru Manısa'ya yaklaşmıştık. Manısa'yı
kale bilen Demokrat Partililerin sert önlemler aldıgı, engelleme-
ler yapmaya başladığı göze çarpıyordu İnönü'nün konuşacağı
kürsûyü sımsıkı sarmrşlardı. Aşırı Demokratçı görünümünde ve
Hitler'in SA(saldırı bölükleri)larını andıran hepsi bir örnek giysili
ve kaskelli, çizmeli kişiler çevreyi sarmışlardı. İnönü'yü konuş-
turmamak için haykırıyor, hepsi bir birindenağır ve çirkin suçla-
malar yapıyorlardı. Bu durumda Manisa konuşması yapılama-
dı. Yaptınlmadı. Gazeteciler vilayet binasının arka pencelerin-
den bahçeye atlayıp saldırıdan zor kurtulduk. Yaşar Kema! bu
olayı anlatırken: 'Çocuklan arka pencereden bahçeye kaçırarak
dayaktan kurtardım" der gülümseyerek. Doğrusu Yaşar'ın söy-
lediği değil, buraya yazdığımdır. Romancı kişiliğiyle bir iç politi-
kamızı anlatırken bile abartmaya kaçması elbette bağışlanır CHP
Manisa örgütünün inönü onuruna verdiği akşam yemeğinde İnö-
nü'nün solunda oturuyordum. Sağında II Başkanı vardı. CHP Ba-
lıkesîr ikinci başkanı Cevdet (Hürnyet Gazetesi Balıkesir temsıl-
cisiydi) saygıyla yaklaştığı İnönü'ye usul sesle bir şeyler söyle-
di. Sonradan öğrendiğime göre.'Paşam. Balıkesir'e gelmeyin
olaylar çıkabılir' demişti. Fakat inönü'nün yüksek sesle verdiği
karşılık heyecan vericidir: "Gelmemek ne demek? Ûç beş bal-
dırı çıplak istemiyor diye mi? Bizler milli mücadele vermiş in-
sanlanz. Gefeceğim" İnönü'nün derinliklerden gelirmiş gibi uğul-
tulu sesi bugün gibi kullağımda.
O geceyı yarı uykusuz geçirdik ve günün erten saatlerinde
Balıkesir'e doğru yolaçıktık. Manisa'dan Balıkesir'e her uğradı-
ğımız yerde alaturka SA'larla engelleniyorduk. Saldırı ve engel-
lemeleri Balıkesirli Yırcalılar'ın düzenlediği belirtilip söylendi.
Balıkesir'e yaklaştıkça saldırılar ve engellemeler ağırlaşıyor-
du. İnönü ve yanındakiler Balıkesir'e 16 kilometre uzakta bir yerde
mola vermişti. (Çardak denilen bir yerde) inönü "Ben biraz din-
teneyim. Gazeteci arkadaşlar Balıkesir'e bir uzanıp durumu ya-
kından bir görsünler" demişti. Hemen yola çıktık. Az sonra Ba-
lıkesir'deydik. Kbrkunç şeyler görüyorduk. CHP mitinginin yapı-
lacağı istasyon alanı altüst edilmişti. Kürsü yıkılmış, parti bay-
rakları yırtılmışt/. Bir komiseröldürülmüştü. Hemen döndük. İnö-
nü: "Ben Bursa üzerinden döneceğim İstanbul'a siz görevinizı
yapın!" Anlattıklarına göre biz Balıkesir'deyken vali gelmi^ti ve
şunlan söylemişti.
"Paşam durum kötü. Çıkacak olayfann sorumluluğunu ben üs-
tüme alamam, karar sizin."
Vali fazla kalmadan Balıkesir'e dönmüştü.
Durumu öğrenince iki gece önce İnönü'nün Manisa'da söyle-
diği sözler kafamda uğuldadı:
"Üç beş baldın çıplak gelmesın dediler diye mi? Bizler milli
mücadele görmüş insanlarız."
Ne var ki Inönü'nün kendi gerçekleri, kendi ilkeleri vardı. Vali
kurulu düzenin simgesiydi. İnönü'nün devtet anlayışına göre Vali
saygın kişiydi. Saygı gerekirdi. Böyle düşündüğü içindir ki Balı-
kesir'e girmedi. Olaysız, Bursa üzerinden istanbul'a ulasmavı
yeğledi.
y
1958-15.5.1989
ZÜLFİYE
ŞÜKÜROĞLU
SEVGtLİ ANNEMİZ
Dalaman'da
Gurledi gitti ekııjin begonyalar
Gullerın her mevsim kızardı
Yalıuz sen yoksun diye papatyalar mahzun
Biz hep senleyiz.
Sakm konuşma. ne olursun sus annemiz
Ne diyeceksin bıliyoruz
Biz de seni çok çok seviyoruz
BlLl>Ç-ASLI-FATMA-HALtL
ISTANBtL BUYIK ŞEIIİR BELEDİYE BAŞKANUĞI
FE\ İŞLERİ DAIRE BAŞK\NLlOl
ALTVAPI KOOROI.V4.Sr()> MİDÎRLIĞÎ \DE\
D I Y U R U
Mul<-Jhhıllik \ rtcrtuk vc
: •J/Iı (XXIt««f|I. KV.I«I.(««)I1. A 3 Mıl>v
29 05 990
21 "5 99"
C Malıcpı- Küvi 297OınM.onr>TI. KV.lno.nnil. A. JMılyar 29.05.9911 1 * 1 * . 990
sahıl dolgu \<>t %c
ort. all}Hpı ın;.
D- Kanal PcmJık 2.970.0(10 (HKrn M. lon mn'll. A. 3 Mıl>v 29.05 990 I * 06. W
sıhıl Jıtlgu \<»l vc
<vuX dll vapı ın^.
1- Yukjrulj hclinilctı ıcrcıhli Matw> jtılu ınjaaılan, Hiik.ınlor Kunılunca 27.6.19X4 uırılıımlo kj-
rarlajiırılaral. l.'l.tU Utfihindc yûriırlıığc konubnfmıUır Ihalc YöneırrKİiğınin 29.A maddcsinc
g«c fcapalı /iat cksılunc usulü vc 2X.2-.WJ gön vc :(X»4 sjyıh Rcsını Ga/clclc yayınlanan.
ihalclcrdc ııyguUınacak a/aıtiı ınüının mıkıan %c orunUın ılc uygun bcdcl csasına gflrc ıhalcyc
çıkarılmı^lır.
2- Bu i^c ail ıhalc ümyaları. Galausarjy l^lıklâl caüdCM Mııamıncr Karaca Tıyairosu çıkma/ı so-
kaiımlj İManhul Büyuk Şchır BclcıbycM Allyapı Kııo«)ına>.yoo Mudüflüğündcn:
a» Vcnikapı-Sammya vıhıl ckılgu 50I vc onak allyapı ırejajiı ÜOSJSM için: 420.000.-TL (KDV
' dahil)
b) Samaıya-Ycthkulc sahıl dolçu )v\ vc onak jlıyapı in^ıaıı dosyast için: 420.000.-TL (KDV
tlahıl)
c) MallcpcKanal \ahıl ıjolgu >ol ^c aruk allyapı ınşaalı ıkısyası için: 42U.{XX).-TL (KDV da-
hıl)
d) Karial-Pcndık sahıl dol • 1 yal w orıak allyapı ınsaalı dosyası için 42O.OOU.-TL (KDV Jahıl)
bcdcl karsılığındj ıcnıın coıLNIır.
S- İtalcyc kaııbnak ısic>cn Ö/cl ıc Tu«l kijilcr, ıhalc dosyalarııulj mcvcul cksilımc şannamclc-
rındc açıklanan csasjara U)guo nfcıruk ha/ırlayacaklan yclcrlılık /arflarını >ukarKİa "Ycıcrlilik
vc Son MurjcuÜHarihi" (üarak hclırtılcn gundc sa;« I 7 . W J kjıkır. ılılckçckri ckırKİc Kuınhul
r _ Bfc»ül Şchır Bcledı>CM Alı>apı Kı«)rdinas>ım Müdurluğunc ıcslrnı cdcrck. miiıaçaaıjılckçc-
lcrifldc hjngı ısc ınürjcaal cjiûlığinı uçık olarak hclinctçklcrdır.
4- Ihalc loklıf /arlljrı >ukarula "thalo larıhi" olarak bclirıilcn günılc vc Ycnıkapı-Samaıya sahıl
dolfu jol >«." i'ruık jlıyapı ınşjjn ıluk-sı SJJI 14.(X)dc. Saınulva-Ycdikulc sahıl dolgu yol vc or-
uk all)jpı ınsııalı saaı 15'Odj. Mjlıcpc-Karuıl s.ıhıl ılolgu yol \c orıak allyapı ınşiulı saat
16.(K)'0j, K.ırtjlPcndık -jlııl dnljıu yol \c onak alljapı ınşaalı •saaı 17.00dc Bûyük Şchır Bclc-
dı>csı EncıııiK-n Sjlonunda ıhjlc komısj (munta ıntclcnccckür
5- Poskıdjki vakı pctıkınclcr dıkk.ıiv: alınnu/. Telçnıfla mııraaıjıl.ır k;ıt>ul cdılmc/.
6- Fonlar ıh.ılc >ıiıx'imcliğıiKC ıMjüık 2'ı. ıhalc k'oıuiNyonlun gcrckvcMni brhnnıck ^urcu ile
ıhalc yapıp >jpın,ınnıkıa scrK-nır KiHiıı^yonların ıhjljyı >-jpmamd karankcsındır
:•!«•
PENCERE
Ecevit'in Mektubu...
Sayın Bülent Ecevit'ten 11 mayıs günlü bir mektup aldım; DSP
Genel Başkanı diyor ki:
"Sayın Gencay Şaylan ve Sayın Şenay Kalkan'la biıiikte
'Cumhuriyet' için hazırtadtğınız 'Gûnümüzde Ma/ilik1
dizisi için siz-
leri kuttanm.
TBMM'de olmadığımız için dizinjn bugünkü bötümünün başın-
da yer alan 'Çağrı'nıza uyamıyoruz."
Çağrı şöyleydi:
"12 Eytüi Atatürk'ün Öğretim Birliği Dövrimi'ni yıktı; laiklik ilke-
sini çiğnedi; ilk ve orta öğretime zorunlu din dersteri koydu; bu
kuralı 82 Anayasası'nın 24'üncû maddesine yerieştirdi. Ne varki
dersleri 'din küttürü' diye adlandırdı.
82 Anayasası'ndan yola çıkarak sorulabilir. Okullarda 'din küi-
türü ders/eri'nde çocuklanmıza he öğnetilmektedir? Anadolu'da ya-
şayan 20 milyon AJevinin benimsediğitf/nkültürü'nden söz açıl-
makta mıdır? Yoksa yalnız şeriatın öngördûğü biçimsel kurallar
mı okutulmaktadır? (...)
Parlamentodaki laik milletvekillerinin Meclise girerken kftikhri
ant kendilenne bir görev yüklemektedir: 'Din kültürû' dersmde oku-
nanların niteliklerini ve okutanlann kimliklerini ortaya çıkarmak;
dökümünü yapmak...
Anadolu'nun din kûltüründe 20 milyon Alevinin hiç miyeriyok-
tur?
Bu sorunun yanıtı vehlmelidir."
Sayın Ecevit duyarlık göstermiş "DSP Mecliste olsaydı, soru-
yu gündeme getirirdik" demiş; mektubuna bir de 17 Şubat 1990
günü Hacıbektas'ta yaptığı konuşmanın metnini ekJemiş. Kbnuş-
mayı okurken altını çizdiğim satırlan bu köşenin elverdiği oran-
da yayımlıyorum.
•
Sayın Ecevit diyor ki:
"Türkiye, dünyadakı gelişmeleri etkileyebilecek, hatta bir ölçü-
de yönlendirebilecek bir ülkedir. Ama son zamanlarda etkitemek,
yönlendirmek şöyle dursun, kendisini çok yakından ilgilendirecek
gelişmeler karşısmda bile yönünü şaşırmakta, tutarlı ve etkili bir
tavır alamamaktadır.
Bunun iki nedeni vardır:
Bkmcisi, ikisdann uiusaliradeyi, Cumhurbaşkanfnın ulusalbirliği
temsil edemez durumda oimalandır.
ikincisi, Cumhurbaşkanı'mn, Başbakan'm, Dışişleri Bakanı'nın,
bazı bakanlann ve TRTnin dış politikayı değişik yönlere çekişti-
rip durmalandır."
Sayın Ecevit, Özal'ın 'Türkiye Sünnidir' dediğini anımsatarak
Cumhurbaşkanı'mn Alevileri, İslam'daki öteki mezheplerle baş-
ka dinden yurttaşları dışladığını belirttikten sonra sözünü sür-
dûrüyor:
"Aieviler Türkiye'de laikliğin sağiam bir gûvencesi oldukları gi-
bi laiklik de ulusal birliğin bir güvencesidir. Cumhurbaşkanı Özal
ise bir yandan milyoniarca Alevi yurttaşımızı incitirken (...) bir yan-
dan da laikliği zedelemiştir ve ulusal birtiğimiz üzerine gölge dü-
şürmüştür. (...)
Ne var ki Sayın Özal'ın üst üste kırdığı bağışlanmâz pottar, la-
ikliğin ülkemizde ihmal edilen bazı gereklerini gündeme getirmis
olmaktadır.
Bu gerekterin başında Diyanet İşleri Başkanhğtntn tek bir mez-
hep mensuplanna hizmet vehrmiş gibi görünmekten kendini kur-
tarması gelmektedir. (...)
Bir başka eksiklik de eğitimle iigilidir.
1982 Anayasası'na giren zorunlu din eğitiminin laiklikle bağ-
daşıp bağdaşmadığı bir yana, okullarda din eğitimi zorunlu ola-
caksa, değişik din veya mezheplere bağlı yurttaşlanmızın çocuk-
larına, devlet okullannda, onların ınançları doğrultusunda eğitim
vermek gerekir.
TRTnin dinle ilgili yayın/an da Türkiye'de değişik mezhepierde
insanlann varlığı göz önünde tutularak düzenlenmelidir. Gerek Di-
yanet işleri Başkanlığı'nm yapılanışında ve hizmetlerinde gerek
eğitimde ve TRT yayınlarında, laikliğin gereklehne gösterilecek
özen, her mezhepten yurttaşlanmızın daha kolay anlaşıp kaynaş-
malanna yardtmcı olabileceği gibi ulusal btiiğimizin büsbütün pe-
kişmesine katkıda bulunacaktır." „ ^
Gencay Şaylan ile Şenay Kalkan arkadaşlarımızın hazırladtk- •
ları, "Gûnümüzde Alevilik" dizisi, bu büyük sorunu bütün boyut-'
larıyla ortaya koydu; ancak sorunun çözümü Türkiye'de demok-
ratik güçlerin iktidarlaşmasına bağlıdır.
^ ^ ™ ^
fipfa'den hanımlara armağan
KUMANDALI
t£ZZETt ONBH VBtfNUK IÇM (
EVI
iezzete önem veren hanımlar!
Bu televizyonlar sizin için.
3 Evin paketinden 6 kulakçığı kesin,
"EVİN PK 34
81132 Üsküdar-İstanbul"
adresine gönderin, kazanın.
ÇOK ZARFLA ŞANSINIZIARTIRIN.
TEK ÇEKİLİŞTE TV KAZANIN,
KUMANDAYIELEALIN!
'ITT. Schaub-Lorenz, 51 ekran