01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 5 MART 1990 GSS, Sağlığı Sigorta Edehilirııîı?... Bugün ülkemizin sağlığı hastadır. En önemli hastalıklarımızın başında bulaşıcı hastalıklar, beslenme bozukluğu ile ilgili hastalıklar gelmektedir. Sağhklı beslenmemizin koşullarını saglamadan ınsanımızın sağlığını nasıl garanti altına alabileceğiz? Asgari ücretin net 150 bin lira olduğu ülkemizde, kişi tek başına olsa bile 150 bin lirayla sağhklı beslenebilir mi? Op. Dr. ŞÜKRÜ GÜNER İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Genel Sağlık Sigortası gerçekten güzel bir kav- rarn. GSS yıllardan beri hastahktan kurtulmayan sağlığımız için son gunlerde en çok uzerinde duru- lan konu... Sağlık Bakanı Sayın Halil Şıvgın, ay- larca önce Sağ-Kur yasa tasarısının hazırlandığını ve yeni yılın başlannda yasalaşacağını açıkladı. Baş- bakan Sayın Yıldırım Akbulut'un ise 1990 yılı için verdiği üç sözden biri "Genel Sağlık Sigortası ile vatandaşın sağlığı teminat altına almacak" şeklinde idi. Sigorta, bir ülkenin sağlığı için bir çözüm yolu mudur? Genel Sağlık Sigortası (GSS) ülkemiz ko- şullannda gerçekleşebilir mi? Hazırlanan Sağ-Kur yasa tasansı ne kadar gerçekçidir? Bu sonıların ya- nıtını GSS'nin gündemimizde olduğu bu gunlerde mutlaka vermek zorundayız. Genel Sağlık Sigortası Nedir? GSS, ülkemizde Sağ-Kur yasa tasansı ile getiril- mek istenen sağlık hizmetlerinde fınansmanın sağ- lanmasıdır. Sigorta, sağlık hizmetlerinde, örgütlen- me, istıhdam ve hizmetin veriliş biçimi olarak ye- ni bir model getirmemektedir. GSS'nin zaten amaa da bu değildir. Mevcut sağlık hizmetlerirün fınans- manında zorluk çekildiği için GSS, bir para kay- nağıdır. Bugün sağlık için parayı ülkeler, ya halktan top- ladığı primlerle ya da Devlet bütçesinden karşıla- maktadır. Bunun dışında bir yol da halkın, sağlık hizrhetini satın almasıdır. Halktan topladığı prim- lerle sağlık bütçesini düzenleyen ulkelere baktığı- mızda, o ülkenin aynı zamanda genel bütçeden sağ- lığa ayırdığı pa>in Vol5'lerden başlayıp 25'lere ulaş- tığını görüyoruz. Ülkemizdeki duruma gelince; 1990 bütçesinde sağlığa ayrılan pay <7o4.12, yani Avrupa ülkelerinin en azından ortalama dörtte bi- ri. Peki, bu durumda sağlık sigortasını biz bu ge- nel butçeyle yürütebilecek miyiz? Hizmet Açısından Sağlık hizmetinin venlmesinde bir numaralı konu, sağlık hizmetinin tek elden >önetimidir. Bu yöne- tim sağlanmadan finansman sorununu çözmeye ça- lışmak, sonu başarısızlıkla bitecek bir yoldur. Ça- lışma Bakanlığı'na bağlı Sosyal Sigonalar Kuru- mu, tçişleri Bakanlığı'na bağlı polis hastaneleri, Ulaşurma Bakanlığı'na bağlı PTT, Denizyolları, Demiryollan hastaneleri, Milli Eğitim Bakanlığı ve belediyelere bağlı hastaneler gibi daha uzatacağı- mız kuruluşlar, ülkemizde sağlık hizmetinin veri- lişinde çokbaşlı yönetimlerin örneğidir. Sağlık hiz- metlerinin verilişinde bu çokbaşlı yönetim, başta finansman olmak üzere aynı zamanda eleman, tıbbî alet ve cihaz savurganlığına yol açrnaktadır. Bu tu- ketici hizmet anlayışı ile GSS'den beklenilen para toplansa bile bir sonuç alınamayacağı açıktır. Sağlık hizmetinin verilmesinde iki numaralı ko- nu sağlık hizmetinin veriliş biçıminin örgütlenme- sidir. 1961'de yasalaşan Sağlık Hizmetlerinin Sos- yalleştirilmesi Yasası, ulke gerçeklerine göre doğ- ru yaklaşımlar getirdiği halde önemli ölçüde ihmal edilmiştir. Yasa, ülkemizde, hâlâ geçerliliğini ko- rumaktadır. Ama üzerinden 30 yıl geçen bu yasa- nın bu kadar ihmal edilişi göz önune ahnırsa, tek- rar uzmanlarca değerlendirilmesi ve eksikliklerinin giderilerek yürurlüğe konulması gerekmektedir. Bugun ülkemizin sağlığı hastadır. En önemli has- talıklarımızın başında bulaşıcı hastalıklar, beslen- me bozukluğu ile ilgili hastalıklar gelmektedir. Bu- nun nedeni açıktır: Kişi başına günluk hayvansal protein tüketimi Avrupa Topluluğu ulkelennden en az uçte bir, et tüketimi dörtte bir, süt tüketimi otuz- da bir olan bir ülkenin insanlarının vücut direnci ne kadar olabilir?... Sağlıklı beslenmemizin koşullarını saglamadan insanımızın sağlığını nasıl garanti altına alabilece- ğiz? Asgari ücretin net 150 bin lira olduğu ülke- mizde, kişi tek başına olsa bile, 150 bin lirayla sağ- hklı beslenebılır mi? Bir başka konu da ülkemiz- deki sağlık personelinin sayısal verileridir. Ülkemiz- de hekime başvuru sayısı ortalama, en yuksek, yılda l."?'dır. Avrupa Topluluğu ulkelerinde 6.1'dir. GSS, bir başvuru patlaması yapacaktır. Yıllardan beri sağlık hizmetine aç insanlarımız hastanelere ko- şacaklardır. Bu başvuruyu ülkemiz sağlık persone- linin karşılaması olanaksızdır. Şu anda bile sağlık personeli savımız, özellikle hemşire, hastabakıcı, sağlık teknisyeni yönünden çok eksiktir. Ülkemiz insanları vergi yükü altında ezilmekte- dir. Nufusumuzun %10'u gelirin yarısını almak- ta, geri kalan Vo90'ı ise obur yarısını paylaşmak- tadır. Ülkemizde 5 milyon ışsiz vardır. Nufusumu- zun ToSO'si tarımla uğraşmakta, kırsal kesimde ça- hşmaktadır. Buralarda kişi başına düşen yıllık ge- lir ise 1 milyonun altındadır. Dünya ülkelerine baktığımızda sağlıkta sigorta- nın; kişi başına düşen geliri yuksek, gelir dağılımı dengeli, vergi sisteroi normal: ülke vapısı bakımın- dan; nufusun çoğu kentlerde oturan, eğitim duze- yi yuksek, altyapısı >eterli, işsiziik oranı düşıik ve işsizlik sigortası uygulanan, sağlık hizmetleri açı- sından; çevre sağlığı bakımından sonınu olmavan, sağlık personeli yeterli ve dengeli dagılımlı, vatak sayısı yeterli ve dengeli dagılımlı ülkelerde uygu- landığını görmekteyiz. Peki bu durum karşısında ya bizim ülkemiz?... Genel Sağlık Sigortası; 1982 yılında Milli Guvenlik Kurulu Genel Sekreterlıği'n- ce tum ülke rektör, tıp fakülteleri dekanları, se- çilmiş öğretim üyeleri ve meslek kuruluşu temsil- cileri ile oluşturulan bir platformda tartışılmış, o gunün koşullarında bile "şimdilik uygulanması olanaksız" görülmüştür. Bu toplantıya katılan ve bu kararın çıkartılması yolunda çahşanlardan bi- riyim. Biz bu konuda çalışmalarımızla, verilerimiz- le, konuşmalarımızla Genel Sağlık Sigortası'na "evet" diyen çok geniş bir kesime cevap verdik. Ve "şimdilik" kaydı ile GSS ertelendi. Ama şimdi yine gundemde... Sağ-Kur Yasa Tasansı Hakkında Bir finansman kaynağ olan bu yasa tasansı, fınans- manını da önemli ölçüde bir kaynağa dayandırmış: Fonlar. Hem de elektrik, telefon, havagazı, ilac, aşı, serum, sağlık kuruluşlan, akaryakıt, motorin, gaz yağı, fuel-oil, toplu konut fonu, alkollu ve alkol- suz içkiler, Milli Piyango, at yarışları, trafik ceza- lar», TRT reklamları gibi hizmetlerden alınacak fonlar duşünülüyor. Acaba gelirleri fonlara bağ- lamak ne değin gerçekçidir? 1989 bütçesinde 200 milyar lira fon geliri sağlık bütçesine konmuşken, butçe dönemi sonunda 77 milyar toplandığı görül- muştur. 120 milyar nerededir? Fonlara dayandırı- lan butçenin sonucu budur. Fonlar "fos" çıkmış- tır! Ya Genel Sağlık Sigortası'nda hayal edilen fonlar?... Genel Sağlık Sigortası bizim gibi sağlık hizmeti- nin verilme modellerini çizememiş, genel bütçeden payını ayıramamış, koruyucu hekimlik hizmetle- rini geliştirememiş, ülke gelir dağılımı yetersiz ve dengesiz, altyapısı son derece dağınık ve sağlıksız ülkeler için geçerli bir sistem değildir. Sağlık hiz- meti vermek istıyorsak mutlaka genel bütçe payı- nı antırmak zorundayız. Genel Sağhk Sigortası, ge- nel bütçeden ayrılan payın bu kadar az olduğu ül- kemizde sağhk için halkın çebine verginin dışında ikinci bir el atmadır. Daha da ötesi, GSS, her şe- yin devlet tarafından "peşin olarak alındığı ülke- mizde sağlık hizmetini insanlara peşin olarak sat- mak demektir. Parayı peşin odeyen halk bir gun bunun karşıhğını mutlaka isteyecektir. Nerede? Bel- ki Samsun'da, Antalya'da, Van'da, Artvin'de, Muğla'da, Mardin'de, Hakkâri'de,.... Veremezse- niz ne olacak?... EVET/HAYIR OKT4YAKBAL Apaydııfdan M.Ç-'lere... "Hapishane ağası Orhan ağabeyimiz Sanmayın kı baskılardan yılacak Fakat uzar ise mahpusluk günlerimiz Bir takke ve bir çift gözden ıbaret kalacak." Ataol Behramoğlu, Maltepe ve Metris, daha sonra da Bayram paşa cezaevlerinde Orhan Apaydın'la birlikte aylar, yıllar geçi- renlerden biri. Hapishane arkadaşlan için dörtlükler yazmış... Yazımın başına aldığım dörtlük Orhan Apaydın'la ilgili. "Fakat uzar ise mahpusluk günlerimiz - Bir takke ve bir çift gözden ibaret kalacak" diyor. Öyle de kalamadı Apaydın, eridi gitti! Son daki- kaya kadar pasaport bekledı, ancak ölüm günü geldi pasaport denen kâğıt!.. Dördüncü yılına girdık. Apaydın'ın her ölüm yıldönümünü bir hukuk savaşım günü sayıyoruz. Her yıl Apaydın adına bir seçicı kurul bir hukuk ödülü veriyor. daha doğrusu bir ınsan hakları Ödülü, bir hukuksuzluğu teşhır etme ödülü! Geçen yıl insan pislıği yedirilen Yeşılyurt köylüleriydi bu ödülün sahipleri; bu yıl da ül- kemizdeki tüm M.Ç.'ler. M.Ç. on beş yaşında bir çocuk, Alman- ya'da dogup büyümûş, sonra ailesiyle Türkiye'ye gelmiş. Kolay- lıkla uyum sağlayamamış. Okul defterine yazdığı yazılar yüzün- den başına gelmedık kalmadı. Tutukluk, hapislik.. "Orhan Apay- dın İnsan Hakları ve Hukuk Ödülü" işte bu M.Ç.'ye ve onun gibi çocuk yaşında hapıslıği, tutukluluğu tanımış olanlara verildi. Yani bu yıl da yerinı buldu. llhan Selçuk ne güzel söyledi: "MÇ olayı hukuk devletı, hu- kukun üstünlüğü ve insan hakları tarihımızde unutulmayacak bir olaydır. Ancak MÇ'ler çoğaldıkça bizim de çağdaş dünyaya açık alınla bakmamız olanaksızlaşır." Orhan Apaydın, adı gibi bir insandı; 'apaydın'... Apaydın'lık 'aydın' olmanın ötesinde, üstünde bir durumdur. Aydın olabilmek olasıdır, ama apaydın olmak kolay değildir. Bir bütünlük ıster. bir tutarlılık... Kîşi, belli bir doğrultuda yürümek zorundadır, ama bu doğrultu hep ileriye, çağdaşlığa, insan saygı ve sevgisine yöne- lik olmahdır. Orhan Apaydın, gerçek anlamda 'apaydın' bir kişi olmuşsa ölümünden sonra bile bir hukuk aydınlığı bırakabilmişse bundandır. Yıllar süren, hâlâ da kesin bir sonuca bağlanmayan büyük da- valar var. Bunlar, toplumu yakından ilgilendirmiş, dünya ölçüsün- de yankılar yaratmış olaylardır. On yıldır süren bu davalar hu- kuk tarihimizde yer alacak, gelecek kuşaklarca ibretle ele alı- nıp ınçelenecek birer hukuk, daha doğrusu demokrasi konusu- dur. DİSK davası on yıldır bir türlü sonuçlanmadı. DİSK'in mal- ları üstündeki 'el koyma' durumu kaldırılmadı. DİSK yöneticileri cnilletvekilı seçıldıler, ama yargı önünde kesin biçimde aklanma- dılar. Barış davası da öyle!.. Bilmem dünya hukuk tarihınde on yıl sürüp de sonuçlanmayan böyle davalar var mıdır? "Mahkemenizde barışı savunmaktan ötürü yargılandığımı san- mıyorum. Benim yaptığım ve bazı çevrelerı rahatsız ettığini, hatta öfkelendirdiğıni bildiğim asıl eylernim, insan haklarını, demok- rasiyi ve 1961 Anayasası'nın yaşama geçırilmestnı savunmam- dır. 12 Eylül öncesı terörün hedefi anayasal düzeni yıkmaktı. Te- rörün hedefi oldum ve hayatım tehlıkeye girdi. Bugün ıddiana- mede. 1961 Anayasası'nı yıkmak, Batı modeli demokratik düzen yerıne otoriter ve totaliter bir rejim kurmak için eylemde bulun- maktan yargılanıyorum. Bu dava da ılerıde tarihte yerini bula- caktır." Apaydın'ın bu sözlerini basın sıralarından dinlemiştim. İçim ürpermişti. Dal gibi bir Orhan Apaydın kendini savunmuyor, kar- şısındakileri suçlar gibi konuşuyordu. Kimdi karşısındakiler? Hu- kukun üstünlüğünü istemeyenler, barışçı, huzurlu bir toplum dü- zeninin kurulmasını kendıleri için sakıncalı bulanlar. Apaydın'ın savunması mahkeme kurulunu aşıyor, dışardakiler geçmışten bu- güne kadar baskıyla. korkutmayla, işkenceyle insanların bilınç tşığına kavuşmasını önleyenlere sesleniyordu, onları tarih ve hu- kuk önünde suçluyordu. 2 Ağustos 1983'teki savunmasından bırkaç cümleyi sızlere sun- mak isterim. "Bu davada yargılananlar suç olmasa da katılmadıkları kendi iradelerinın ürünü oimayan eylemlerin hesabını vermek duru- munda bırakılmışlardır... Bu davada Marie, Irene. Frederic Joli- ot Curieler, J.Bernard gibi bılim adamları; Seghers, Eluard. Ne- ruda, Fadayev, Ehrenburg gibi yazarlar; Picasso ve ünlü barış güvercini ve ünlü sanatçı Leger yargılanıyorlar. Nihayet bu da- vada insanlar düşüncelerinden ötürü yargılanmaktadırlar." Hiç kuşku yok, demokrasi özlemi, hukukun üstünlüğüne bağ- lılık, insana sevgi. barış düşüncesinin ölümsüz gücü yaşadık- ça, Orhan Apaydın gibi aydınlık savaşçıları' saygıyla anılacak... AUSTRALJ/VN ÜUSlNCSSCOLLhCLS SIDNEY PERTh CAN8ERRA MELBOURNE-ADELAIDE AVUSTRALYA'DA INGILtZCE GENEL INGILIZCE-TURIZM-BILGİSAYAH-YONETICILIK KURSLARI AVUSTRALYA-AMERIKAINGIITERE UNIVERSlTELEfilNE KESİN G'RI$ EĞITIMINIZ SURESINCE PART TIME CAUŞMA OLANAGI TEK A$ O) 362 39 59 IU 362 «0 96 BAĞDAT CAD NO 510/t BOSTANCI İSTANBUL ZMIR IRTI8AT flüTOSU « I ; 3! 67 24 LISKUR SÜRÜCÜ KURSU EHLIYETINIZI BİZDEN ALIN 4 TAKSİTLE ÖDEYİN Kadıköy Erenköy Maltepe: 336 02 79 359 30 63 352 24 21 StDE'de Bir turistik moteLn barında program yapacak JA2Z-BLUES veya ÖZGÜN MÜZIK gruplan aranıyor. Teh 9 321 31038 Barolar Bağunsız Olmalı Bugün demokratik ülkelerde, baro bağımsızlığı tartışılır olmaktan çıkmıştır. Ama bizim avukatlık yasamız 'idari vesayeti' bir kural olarak benimsemiş durumdadır. Üyeliğe kabul, disiplin ve yönetmelik düzenleme işleri hep bakanlık onayına bırakılmıştır. Bu durumun uluslararası kurallara uymadığı açıktır. Av. TURGUT KAZAN İstanbul Barosu Başkanı Ülkemizde yargı bağımsızlığı kavramı az çok bilinir. Ama baro bağımsızlığı ilgi gör- mez. Örneğin, baroları ziyaret eden politika- cılar yalnız yargı bağımsızlığından söz eder- ler, baro bağımsızlığına değinmezler. Bu ku- rumlar Adalet Bakanlığı bünyesinde birer ida- ri birim olarak düşünülür. Adeta avukatlara ait bazı işleri bakanlık adına yurütürler. Kim- lik verirler, baro odalarmı düzeltirler. Kısa- cası, yöneticileri bakanlık "emirleri" doğrul- tusunda hareket ederler. Emri dinlemeleri ge- rekir. Eğer dinlemezlerse, görevlerine son ve- rilir. Bağımsızlığın önemi Oysa baro bağımsızlığı, en az yargı bağım- sızhğı kadar onetnitdir, Vc baro bağımsız ol- madıkça, yalnız yargı bağımsızlığı yetmez. Bi- lindiği gibi adaletin üç ayağı var denir. Avu- kat, yargıç ve savcı gibi sacayağınm "o'nsuz olmaz" parçalanndan biridir. Sağlıkb bir ada- let için, bunlann hepsine guvence tanımak ge- rekir. Elbet adalet bakanının savcıları ve yar- gıçları atayamaması güzeldir. Adalete muda- hale bu yolla önlenir. Ama aynı bakan avu- katı cezalandırabiliyorsa, adalete başka yol- dan el uzatılıyor demektir. Avukatlık, hak- sızlığa uğrayanları savunma haklarını arama mesleğidir. Bu haksızlık, bazen devletin iki te- mel organından, yurütme ve yasamadan kay- rîaklanabilir. Örneğin bir kamulaştırma ya- hut atama işlemimn hukuka aykırıhğı söz ko- nusu olabilir. Ve avukat bu durumlarda, sırf müvekkilini savunduğu için siyasal otoritev- le çatışabilir. Eğer baro bağımsız değilse, uye- sini konjyamaz. Boylece avukat yalnızlığa du- şer. Savunma hakkı iyi işlemez. Sonuçta ada- let topal kalır. Ve dolaylı yoldan mudahale gormüş olur. Bu nedenle, yargı bağımsızlığı gibi baro ba- ğımsızlığı da hukuk devletinin vazgeçilmez ku- ralıdır. Nitekim, 1955 Atina ve 1959 Delhi konferansları "uyeliğe kabulde ve disiplin iş- lerinde bağımsızlığı", "mesleğe ait kuralları koymakta bağımsızlığı" şart sayarak "dun- yamn butun avukatlannı bu bağımsızlığı ku- rup korumaya" çağırmıştır. Bugün demokratik ulkelerde, baro bağım- sızlığı tartışılır olmaktan çıkmıştır. Ama bi- zim avukatlık yasamız "idari vesayeti" bir ku- ral olarak benimsemiş durumdadır. Üyeliğe kabul, disiplin ve yönetmelik düzenleme iş- leri hep bakanlık onayına bırakılmıştır. Bu durumun uluslararası kurallara uymadığı açıktır. Nitekim, daha 1969'larda Başkan F. Dereli "müstakil bir baronun mensubu olma- dıklarından, Türk avukatları Avrupa Baro- suna kabul edilmezlerse, bunun sorumluluğu herhalde 'bize' ait olmayacaktır" diye hay- kırmıştır. (tBD, Özel Sa'yı, 1969, Sh 19) Adalet ölür Anlatmaya çalıştığımız bu "vesayet", 12 Eylul müdahalesiyle birlikte ağırlaşmış ve ba- rolar hepten yunıtmenin insafına terk edihniş- tir. Artık valiler bile organları gorevden ala- bilir. Baro "izinsiz" hiçbir Uişkiye giremez. Avukat, duruma göre (müvekkili için) Bas- bakana ve tçişleri Bakanına karşı hukuksal mücadele verecektir. Peki bir vali baro organ- larıru gorevden alabilecekse, avukat savunma hakkını serbestçe kullanabilecek midir? ör- neğin, görevi sırasında suç işlediği öne süru- lürse, kendisi valiyeemanet edilmiş bir baro, onu nasıl koruyabilecektır? Açıkça söyleyelim ki böyle bir düzenleme savunmayı tehdittir. Ve savunma>T tehdit, do- laylı yoldan adalete müdahaledir. Savunma böylesine sınırlandı mı, olür. Savunma ölun- ce, adalet ölür. Demokrasiyi savunan herkes bu tehlikeyi görmeli ve bilmelidir. İstanbul olayı Doğrusunu soylemek gerekirse, tstanbul Barosu organlarını gorevden alma girişimi, bu tehlikeyi görmek ve bilmek bakımından ya- rarlı olmuştur. Biz, hep söyleyip duruyorduk. Ama işin enemini bir turlü anlatamıyorduk. Şimdi tehlikenin kendisi konuştu. Ve barolar uzerindeki vesayet apaçık ortaya çıktı. Bu de- neyden hepimiz yararlanmahyız. Vesayeti kal- dıracak adımlar atmalıyız. Kabul edelim ki baro vesajete boyun eğecek bir kurum değil- dir. Baro vesavete boyun eğerse, hukuk dev- leti biter, polis devleti gelir. Bu soylediklerimize, 22-25 Şubat 1990 gun- leri Viyana'da toplanan Avnıpa Baro Başkan- ları Konferansı'nda, bir kez daha acıyla ta- nık olduğumuzu belirtmek istiyorum. Batılı konuşmacıların hepsi reklam yasağı, muvek- kille ilişkiler, ayn yerlerde ve ülkelerde buro açabilme hakkı, hukuk eğitimi gibi konuları ele alıp tartışıyordu. Sosyalist ülke avukatla- rı yeniden yapılanmanın mesleğımıze etkile- rini dile getiriyordu. Hepsi coşku doluydu. Atılan adımlan anlatmaktan buyuk mutluluk duyuyorlardı. Bir tek benim ulkemdir ki vesayet, gorev- den alınma ve kurulacak ilişkileri izne bağla- ma gibi sorunlan yaşıyordu. Doğrusu, tarif- lere sığmayacak kadar utandığımı ve hazır- ladığım konuşmayı yapmaktan caydığımı iti- raf ediyorum. Öyle bir ağırlığın altında ezi- lip kaldım ki yazılı metnin Türkiye'de bası- na verilmesini önleyebilme olanağını bile ka- çırdım. Bir rastlantı sonucu, Sayın Sungurlu da demokratik dünyanın barolara nasü önem verdiğini Viyana'da bizzat göriip tanımıştır. Herhalde böyle bir deneyimden yararlı sonuç- lar çıkarmaya çalışacaktır. Ama ben, huku- ka inanan herkesi, baro bağımsızlığını savun- maya ve ülkemizi bu ayıptan kurtarmaya ça- ğırıyorum. Yapılması gereken Önce hukuk eğıtimini iyileştirmemiz, öğren- ci sayısını gereksinime göre beiirlememiz, staj- yerlere destek verip stajı yeniden düzenleme- miz ve baroları objektif kaynaklarla guçlen- dirmemiz gerekiyor. Aynca barolann Avrupa Konseyi ve Av- rupa Topluluğu üyelerindeki statüye kavuş- turulması, üyeliğe kabul ile disiplin işlerinde bağımsız olması gerçekleştirilmelidir. Özellik- le, 12 Eylül askeri müdahalesinin 1136 sayılı yasada yaptığı tahribat giderilmelidir. örne- ğin baro adına yundışma çıkışı izne bağlayan avukatlık yasasının ek 2. maddesi ile disiplin işlerini barodan koparan 86. maddesi, şimdi tartışma konusu olan 77. maddesi ve barola- rı dernek savan Dernekler Yasası'run 90. mad- desi hemen değiştirilmelidir. Ardından, Avukatlık Yasası TBB bünye- sinde ele alınmalı, ivedi adımlar atılmadan ciddi bir çalışma yapılmalı, Adalet Bakanlı- ğı, önerileriyle bu çalışmaya katılmalıdır. Ba- rolara yazı yazıp bize görüşünüzü bildirin de- mek olmaz. Hukumetin benimseyeceği bir ta- sarı TBB tarafından hazırlanmalıdır. Barolar gerçekten bağımsızlığa kavuşturulmalıdır. Bu- gun, birçok demokraside yasal düzenleme ya- pılmadan bağımsızlık korunuyor. Çünkü baro bağımsızlığı doğal sayılıyor. Barolar kendi ku- rallannı kendileri koyuyor. Üyelik ve disip- lin işlerini serbestçe çözumlüyor. Yalnız bir yargı denetimi işliyor. Bizde de aynı düşün- celerin geçerli olması gerekiyor. TURSEM'İN REHBERUÖINDE L0NDRA, CKFC7RD, BOURKEMOUTH . HSTKöSEXrrER YADA. BuniN YIL İNülUZCE 06R.ENİM UTAKSHTE ÖDEME KOLANUİ OEVAM •GENEL vî HIZLANDIRlUMÖ KURSLAR »TICMll İNûİÜZCE • TUR.IZM INGILİZCESİ • BAMKACILIKlNûlLiZCESİ •5INAV KURSURl: CambrKİge •Fırst Cfrttfıcate, ProfıCıency, tursem İNGİLİZLİSAHOKULLARI DANIŞMA MERKEZİ Cjmhurıyet Cad 173M-B Elmaöag 30230 İstanbul Hılton Otelı Kar;ısı Tel 148 39 77-148 79 43-1*28 49 Fax 132 97 29 Tlx 27498 usrr tr Krtaplarınızı yehnizden değerine alırım. 345 88 28 SATILIK TURİZM ŞİRKETİ A grubu, telex'i, telefonları, mobilyası ve hazır ofisiyle 346 31 97 SOYLEV (Belgeler Bölümü: Cilt 3) Hıfzı V. Velidedeoğlu 3. bası 5000 hra (KDV içinde) Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-htanbul Ödemeli göaderilmez. KOSTA Atena Deponte 1000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaioğlu-tstanbul Ödemeli gönderilmez. OKURLARA. OKAYGÖNENSÎN Çözüm, Açık Tartışma G ünün birinde Turkiye'de de özel radyo ve televizyon yaymlan yapılabilecek mi? İktidann denetiminde bir tekseslilik organı olan TRT'nin yanına toplumun bütün kesimlerinin seslerini yansıtacak yeni yeni yayın organları eklenecek mi? Şu an için hiç kimse "Hayır, özel radyo ve televizyona izin verilemez" diye bir görüşü açık açık savunmuyor. Ama buna karşılık "Daha zamanı-değil" gibisinden zayıf itiraz sesleri yükseliyor. Zamanı geldi - gelmedi tartışması bir yana, Türkiye'nin tamamen kontrolü dışında olan bazı gelişmeler yasaları zoriamaya başladı bile. Uydulardan yapılan yaymlan evimizde hiçbir aracı kuruluş olmadan seyretmemize olanak tanıyan gereçler "makul" fiyatlarla mağazalarda satılmaya başlanınca, bazı gelişmeleri zorla durdurmak olanaksızlaştı. Türkiye'nin dünyada en çok çanak antene rastlanan ülkelerden biri olması bile sokaktakı insanların devlet tekeli ve iktidar denetimindeki TRT'ye duyduğu tepkinin bir yansıması olarak nitelenebilir. Uydu anten fiyatlan göz önüne alınarak uydu yaymlan izleyenlerin yuksek gelir ve kültür grubundan insanlar oldukları söylenebilir. Ama izmit Belediyesi'nın uydu yaymlan yeniden yayımlamasıyla ilgili olarak İzmit'te yapılan bir anketin sonuçları, orta ve ait gelir gruplarının da TRT'ye alternatif olacak yayınlara nasıl susadığının bir göstergesi. Bugün Türkiye'de 4 milyon kişinin çanak antenler aracılığıyla uydu yayınlarını izlediği tahmin ediliyor. Bu rakama, izmit gibi belediyelerin yaymlan yeniden yansıttığı insanları da eklemek mümkün. Uydu izleme bu kadar yaygın bir hal alınca, doğal olarak bazı Türk girişimciler de uydudan Türkçe yayın yapmayı planladılar. Bu koşullarda, zaten demokrasinin en temel kurallarına bile uymayan TRT'nin yayın tekelini sürdürmenin bir anlamı var mı? Belki bu soru bile artık anlamını kaybetti, çünkü kimse TRT'nin yayın tekelini savunmuyor, ama tekeli bir an önce kaldırmaya da yanaşmıyor. Oysa anayasa ve yasa/arda durmakta olan TRT tekeli, uzun vadede onarılması güç bazı yaralar açabilir, bazı büyük sakmcalan beraberinde getirebilir. TRT'nin yayın tekelinin sürüyor olması, cumhurbaskanı dahil insanları "Yasaları ne yapar da bir yerinden delerim" diye düşünmeye sevk ediyor. Turgut Özal'ın eski danışmanlanndan Tunca Toskay'm yöneticiliğini yaptığı Magic Box'm başarı kazanması halinde bu kuruluşu başkaları da izleyecektir. Ortada kuralları konulmamış fiili bir serbestlik ortamı doğunca, belki de tek başına TRT'nin ûstesinden gelemeyeceği kadar büyük sakıncalar, problemler doğacaktır. Türkiye, hiç zaman kaybetmeksizm geleceğin iletişim düzenini tartışmaya başlamalı. İletişim, bu tartışmalann sonunda varılacak sonuçlar uyarınca kapsamlı ve çağdaş bir biçimde düzenlenmeli. Frekansların kullanımından telefon haberleşmesine, bilgi ağlanndan kitle iletişim araçlarınm uymakla yükümlü olacakları yayın ilkelerine, bolgesel ve ulusal yayınlardan reklam denetim ilkelerine kadar birçok konu tartışılmayı bekliyor. "Büyük bir köy" haline hızla gelen dünyamızda bugün yaşanan gelişmeler. hep geçen yüzyılın ikinci yarısındaki endüstri devrimiyle karşılaştırılıyor. Endüstri devrimi katarının sonuna bir vagon olarak eklenmeyi başaramayan Türkiye, bilgi toplumu, iletişim toplumu olmak istiyorsa bu konuları bir an önce tartışmaya başlamalı, çünkü bu tren de kaçırılırsa, "dünya denen büyük köy"ün iyice dış mahallelerine atılmaktan *" kurtulamayacağız. RUHI SU SANAT GECESI SABAHIN SAHİBİ VARDIR 5MartPazartesigünü, saat2O.3O'da İstanbul Belediyesi Cemal Reşit Rey KonserSalonu'nda. Biletler: Cemal Reşit Rey Konser Salonu gişesinden sağlanabılir Taban örgîitleri ve Sos^ım Zonguldak ömek olsun _ 12 Eyiuı sonrastnm en JSasyaRstief stnti buyuk sşçi gosterilennöçn ekaeninde kentU bırtfktorini bm oian Insana Saygt' sa&tmamn vt Oevıimt > bır nvUngı Zongutdakta soaymttst işçı parttsı yapıtdı. Sendtka otuşturmanm yoHanfu burokraOan yuhatandı bulmaMıriar Gunöemin en Hükumettn ıstitast istmndt yakıeı gttrtv* DutSur Genel gr^v sfogsra Btıktt. 3 uyfnta Dünya Emafcçi Kadınlar Günü a liart ranomda 129 işd dktu Smri önd*rimrmd*> cV> 2 M « ' 2 Eenemas^narm t9iod*> Kopenntç Kongrvsm* •w*^ öneryeyie 8 *Ur Dunya Emekç. K*d>ni*r Gumı fcfc y TEŞEKKÜR V Tuncer Ciicenoglu'nun yazdıgı Necla Nazır, Yaman Okay, Hülya Aslan'ın oynadıkları ÇIKMAZ SOKAK oyunumuzun Bakırköy Belediye Tiyatrosunda sergilenmesi sırasında, yakın ilgi ve desteklerini esırgemeyen Belediye Başkanı Sn.Dr. Yıldırım Aktuna. Genel Sanat Yönetmeni Sn. Zeliha Berksoy, Kültür ve Sanat Danışmanı Sn. Nevzat Şenol, Müdür Sn. Suna öcal ile personeline ve Bakırköy halkına teşekkür ederiz. . IŞIK TtYATROSU , >^ Mâsuklctr Sok. No: 15 Beşıktaş-lstanbul 158 46 52 f
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle