19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 31 MART 1990 I Ş I L Ö Z G E N T Ü R KE V L I L I K R A P O R U Bazı evlilikler eşlerden birinin diğeri için uzun süre çile çekmesi sonucu onulmaz yaralar alabilir Fedakârlığın faturası ağırdır— AIo, evet benim... — Ben evlilik dizinizle ilgili si- rinle konuşmak istiyorum, anlat- s madığııuz pek çok şey var. Öyle olaylar yasanıyor ki... — Nasıl? Lütfen... — Bakın soze nasıl başlayaca- ğınıı bilemiyonım, böyle birden- bire, dinleyin... "Evlilik" başhklı dizimiz baş- ladığından beri sürekli telefonla konuşuyorum. Birilerinin söze başlaması gerekiyormuş, kadın - erkek her yaştan, her meslekten pek çok insan kendi yasam deney- lerini, görüşlerini anlatmak, bun- ları başkalanyla paylaşmak isti- yor. Ben dizjmızin son gününde sözü onlara bırakıyorum. Zorun- lu olarak bir seçme yaptım, hep birlikte daha ayrıntılı, daha tar- tışmalı çalışmalar yapmak umu- duyla... Dizimizde yayıralananları ye- tersiz bulanlardan biri M. B. O, evlilik kurumunda yaşanan kar- maşayı günümüz Tiirkiyesi'nde yaşanan değer kannaşasırun bir uzantısı olarak görüyor. "Ben, bir sosyalist olarak karşı oldugn- muz bu düzende var olan kurum- lan degiştirmek için hiçbir çaba harcamadığnnızı düsünüyonım" , diyor. , "Evlilik kurumunu aüayıp pul- ] lamaktan başka ne yaptık? Insan- ; lar değijmeli dedik, kurumlar de- gişmeli dedik, bunun için hangi öneriyi, hangi yaşama biçimini , getirdik... Evlilik biz sosyalistler arasında da kutsal sayılır, kimse 'yaşadıklarını anlatmaz. Bunu ; kendi deneyimlerimden biliyo- . rum; ben yakındıkça çevremdeki- ' ler, 'O da bir şey mi biz de şınla- ' n yasryonız' diye anlatmaya baş- ' lıyorlar. Ben, benim hikâyemin pek çok insan için defişik ölçüler- de var olduğunu biliyorum... Ta başından başlamalıyım... Karımla bir taşra kentinde lisede tanıştık. Bizimki büyük bir aşk- tı. Sonra ben tutuklandım, içeri gırdim, işkencelerden geçtim, Anadolu'nun çeşitli hapıshanele- rinde dolaştım. O, bu beş yıl için- de çok an çekti, aynca ailesinden üç kişi daha içerideydi. Aile ola- rak öyle bir yerde her şeyden so- yutlanmış yaşadılar. Toplum, onu • ' • \ - • dışma atmıştı. Bizi ayakta tutan; olağanüstü gûzellikteki mektupla- nmız ve her ikimizin ayn ayn yü- celttiği aşk duygusuydu. Sonra ben hapisten çıktım; mektuplardan, hayallerden sonra ilk kez onunla Topkapı garajın- da karşılaştım. tstanbul'a benim ailemin yaruna gelmişti. O gün ya- şadığım yalnızlık duygusunu an- latamarn. Birer yabancıydık biz. Koskoca beş yıl gelip geçmiştı. Hayat ikimizi de farkiı duygula- ra sürüklemişti. Bunun ttstesinden gelebilecegimizi umduk, buna ça- ba harcadık. Ama her şey aleyhi- mize işliyordu. 12 EylüJ bizler için içeride yatıp çıkmakla bitraemiş- ti, süruyordu. Bu arada ben aske- re gittim. Gene aynlık ve gene o, kendini her şeyden soyutlayarak beni bekledi. Ben askerden dö- nünce çok karşı olduğumuz bir bi- çimde evlendik. Düşüncelerimizin tam tersi işler yapıyorduk... Ben işsizdim, ailemle birlikte kalıyor- duk ve ne yazık ki bu böyle, ba- bam, annem, kızkardeşim sürek- li benim için yaptıklan fedakâr- bklan yineleyipdunjyorlardj. Da- yanamadık, bir gecekonduya çık- tık. Hiçbir şeyimiz yoktu. Gerçek- ten orada çok mutlu olduk. Ya- şamımızın en güzel aylanydı o ay- lar. Gecekondudaki insanlar bizi, biz onları benimsemiştik. Sonra işe girdim, başka bir eve taşındık, ekonomik durumumuz düzeidi ve bir çocuğumuz oldu. Gecekondudaki günler geride kalmıştı. Kanm benim bOtün üiş- kilerimi kıskanmaya başladı. Sa- dece kadınlan değil işimi, polilik uğraşlarımı, dostlanmı. Beni sa- dece kendisi için istiyordu. Bir eş- ya gibi. Bu öylesine arttı ki evi- mize kimseler gelmez oldu. Ben de onu kırmamak için politik ha- yattan çekildim. Ona bu da yet- miyordu. Beni sevdiğini söyleye- rek hayatımızı bir cehenneme çe- viriyordu. Bizimki yüzyıl sürecek bir savajtı ve gajibi yoktu. Şimdi işin can alıcı noktasına gelmek istiyorum, aynlmak bir çözüm mü? Hayır değil, aynlmak öyle kolay değil... Ben onu bıra- kırsam o ne yapar? Bizim oralar- da baba evine dönmek çok zor- dur; aynca onun ailesine sonsuz bir saygı duyuyorum. Peki ne ya- par? Jşi yok, bir becerisi yok, dost O bir sosyalistti. Hapisten, işkenceden geçmişti. Kansı yıllarca onun yolunu gözlemişti. Ancak bir araya geldikleri zaman, yaşamın ve beraberliğin düşlerdeki gibi olmadığını anladılar. Hediye Harum, kötü bir evlilikten kurtulmuştu. Uzun süre rahat ve özgürdü. Hastanede bir gün yalnız olmanın acısını çok derinden duydu. Yaşlı yıllarda bir can yoldaşı aramyordu. Feryal ise kocasının ayrılmak istememesinden şikâyetçi. CA.N YOLOAŞI — Gençlikie bazen bunaiıralar yaşaian berabcriikler, ya$lı çaglarda bir 'canyoldaşı' arayışına dönüşebiliyor. çevresi yok. Bir insaru bile bile yı- kıma sürükleyemem. Ben bir fatura öduyorum ve oğ- luma bir tek şey öğreteceğim: Kimseııin senin için redekâriık yapmasına izin vermc.' Şimdi kavgalanmızı noktalayan tek bir cttmle var: 'Ben seni yedi yıl bek- ledim.' Minnet duygusunun in- sanda uyandırdığı baskıyı bile- mezsiniz. Benim iradernin dışın- da olup bitenler için sürekli bir be- del öduyorum... Keşke kanm, ben ya da bizim çektiğimiz acıla- nn benzerlerini çeken insanlar ya- şadıklannın bedelini topluma so- rabilseler, sanınm o zaman birbi- rimızi daha az hırpalar, daha hoş- görulü davranmayı başarabilir- dik." Yaşadığımız son on yıl hep bir- likte büyük bir deprem geçirdik. Acılar çektik, pek çok degerin yi- tirilişini gördük; işkenceler, has- retlikler bizi en ince noktalarda yaraladı. Yusuf biitün bu depre- min sarsıntılanru en yoğun biçim- de yaşayanlardan biriydi. Yülar süren işkence ve hapishane yaşa- mından sonra yurtdışına çıktı. Orada memleket hasreti, karısı- nın, kızmın hasretine karıştı. Ne zaman ki onlan yanjna aldırtabil- di, dünyaiar onun oldu. Yeni bir yaşam başlıyordu... Ne yazık ki olnıadı, depremin sarsıntılan çok güçlüydü. İşken- ce, bedeni ve nıhu hırpalamıştı. Kansımn anlayışı, kızmın sevgisi yetmedi. Kan - koca dostça, arka- daşça aynldılar. Geriye saygılı bir geçmiş ve anılar kaldı. Bir de Yu- surun unutamadığım şu sözleri: "Hiç kimseyi suçlamıyonım, hayat bu." Beni arayanlardan biri de emekli, elli beş yaşlannda, tek ba- şma yaşayan Hediye Hanım'dı. Uzun konuşması sırasında kimi zaman gözyaşlan içinde bana yaş- lı bir insarun yalnızlığım, anıları olan bir beraberliğe duyduğu Oz- lemi anlattı. Hastanede yaşadığı bir günü... "Gögsümün biri alınmıştı. Ya- vaş ilerleyen bir tümörle bo|uşu- yordum. Hastanede üç kişilik bir odadaydım. Bana bakacak, ya- nımda kalacak ne kocam ne ço- cuklarım olduğu için özellikle ge- celeri çok korkuyordum. Buralar- da, bu hastane köşesinde ölüp gi- decektim ve kimse beni hatıriama- yacaktı. Evet kimse beni hatırla- mayacaktı, kimse benim için acı çekmeyecekti... Bir gün yanımdaki yata$a saf- ra kesesinden ameliyat olmuş be- nim yaşımda bir kadın getirdiler. Çocukları, kocası sürekli başın- daydı. Onun için âdeta seferber olmuşlardı. Sürekli, ipnotize ol- muş gibi onları seyrediyor, kendi kimsesizliğimin bilincine van- yordum. O günü hiç unutamam, kadının kocası gelmişti; çocukları, diğer yakınlan yoktu... Adam önce ka- rısına getirdigi çiçekleri vazoya yerleştirdi, sonra karısına tıpkı çocuğu gibi yemek yedirmeye baş- ladı. öylesine mutluydular ki çev- relerindeki her şeyi unutmuşlardı, adam kadının ağzını usulca gene bir çocuk gibi sildi, kulağına bir seyler fısıldadı; kadın sakin, de- rin bir uykuya daldı. Adam bir süre kansını seyretti, sonra ustü- nü örttü, gitti. Ben gözyaslanmı tutamadım. Bütün kavgalarımıza, çektigim eziyetlere ragmen aynldıgım eşi- mi özlediğimi hissettim. Anılar- dan oluşan sıcak, insanı ısıtan bir bağ istedim, çok istedim... Yaş- landıkça hayat çok zor, ne kitap- lar yetiyor insana ne eş dost, bir can yoldaşı anyorsunuz, bir can yoldası..." Kım telefon etse hayat hikâye- sinin, evliliğinin bir roman. bir film olduğunu söylüyor; öyiedir, her hayat bir roman, bir fîlmdir. öyle olmasaydı 'giineşin albnda gizli hiçbir şeyin kalmadıgı' söy- lenen dünyamızda kim roman ya- zabilir, kim Hlm yapabilirdi ki... Feryal de ayru düsüncede. "ber insanın bayatı bir romandır" di- yor. Neden yazılarınızda umut- suzluk var... Ben boşanmak iste- yen bir kadırum, beni ayakta tu- tabüecek tanıkJıkJara, olaylara ih- (iyacım var. Bizde garip bir du- rum var, hep tersi olur, yani ka- dınlar boşanmak istemez, burada boşanmak isteyen benim, kocam bir türlü boşanmaya yanasrruyor. Sanki bir hayal dûnyasında yaşı- yor, benim geçici bir süre için onu terk ettiğimi, Gümüşlük'teki mut- lu (!) yuvamıza döneceğimi düşü- nüyor. Anlamıyor, bir kadırun ye- ni bir ilişkisi olmadan da aynlmak isteyebileceğini anlamıyor. Hayır, anlamak işine gelmiyor, nedeni çok açık, yeni bir hayat kurmak erkekleri korkutuyor. Yeni bir in- san tanıyacaksın, onunla yaşamı payiaşabilmek için baa özveriler- de bulunacaksın, bütün bunlar çok yorucu, hatta gereksiz geh'yor erkeklere... Ve 'Hftkim bey ben kanmı seriyormnı, bir banalım geçiriyor' cümlesine sığmıyorlar. Ulkedeki hâkimler de erkek ve sizi boşamıyorlar." Art arda gelen telefonlarda bo- şanamayan kadınlann çoklugu beni şaşırtıyor. Belki de boşana- mayan erkekler bundan yıllarca yakındıklan için artık sesleri so- Iukları çıkmıyor. Otuz üç yaşındaki banka me- muru Aynur, boşanamamarun acısını ençok çekenlerden. İlk ev- liliğjni on dokuz yaşında yaprnış. bir aşk eviiliği, ama şimdilerde bunun bir aşk eviiliği oimadığını, aıle basktsından kuriulmak için bir kaçış olduğunu düşünüyor. O evlilik bir kâbus olmuş Aynur için. ilk geceden itibaren öylesi- ne bir şok yaşamış ki tam beş yıl kan-koca arasında hiçbir cinsel ilişki olmamış, olamamış. Iki genç insan buna beş yıl dayanmışlar. Aileler araya girmiş, konu kom- şu herkes Aynur'un sürüp giden bekâreti için çareler önerraişler. "O günlerde", diyor Aynur, "Kendimi damgalanmış gibi his- sediyordum. Sokakta yururken, işteyken, bakkaldan bir şey alır- ken bir suçlu gibiydim. Sonunda gizli celsede boşandık. Ben aile- min yanına döndüm. Bir şeyleri ispat etmem gerekiyordu, bir an önce kadın olmalıydım. Bunun için önüme çıkan ilk kişiyle evlen- dim. Basarmıştım. Ardından bir çocuk dogurdum. Nedenini çok iyi biliyorum. gene ispat, bu ara- da evliligim bu kez sessizük, hiç- bir şeyi paylaşamama cehennemi- ne döndü. Kocamı, işi ve ailesi dı- şmda hiçbir şey ilgüendirmiyordu; oysa ben hayatı merak ediyor- dum, yaşayacağım çok şey oldu- ğuna inaruyordum, okuyordum... Hayat bu degildi. Hep bir yerler- de bir şeyler yıtiriyordum. Bu ara- da biriyle tanıştım ve âşık oldum. Aynlmak istedim; kocam, 'Ne- dcn?' diye sordu. "Biz muthıyuz" dedi. Nasıl böyle bir şey söyler? Hangi mutluiuk? Tek bir ortak noktanuz yok, paylaştığımız tek bir sorun yok. Beni doğru diirüst tanımıyor bile. Aynlmamakta dj- rendi, hâlâ da direniyor. Benim hayatımda başka bir erkek oldu- ğunu biliyor, bunu açık açık söy- ledim. Onunla ilişkim bile oldu- ğunu biliyor. Hiç etkilenmedi... Işte ben bunu bir turlü çözemiyo- rum. Bazen kocama çok büyük haksızJık ettiğimi duşünüyorum. Onu, bir şeyleri ispat etmek için kuliandığunıduşunüyorum... Bd- ki de beni seviyor, bu böyle bir sevgi biçimi, dayanamıyorum, ben bu sevgi biçimi ne dayanamı- yorum." BİTTt Türkiyeîciyılanndahızlıyapılaşmadoğalgüzellikleriyok ediyor Turizm, sağlıklı çevre istiyor CEMHAMULOĞLU Türkiye'de iç turizmin yeterince gelişmiş olmaması, turizmin yapısını olumsuz et- kileyen unsurlardan birisi. Bu sorunun altında kuşkusuz Türkiye'- de kişi başına dOşen milli gelirin düşük olu- şu ve gelir dağılımmdaki çarpıklık yatıyor. Ama bu gerçek, geçen yıllarda Bodrum'- un eski belediye başkanının "yerii tnrisl Bodnım'a gelmesin" biçiminde açıkladı- ğı "Ulihsiz" görüşün, Türk turizminin önündeki en büyük tehlikelerden birisi ol- masmı değiştirmiyor. Çünkü dünyada hiç- bir ülke "turizm geltolan" oluşturarak sağlıklı turizm yapamıyor. Bu olgunun en somut örnekleri ise Romanya ve Bulgaris- tan gibi ülkeler. İç turizmin genel turizm- deki önemıni Barlas Küntay şöyle özetli- yor: "İç turizmi vaparaayan bir ülke, dıs lu- rizmi hiç yapamaz. Bu ikisi gayet dengeli bir biçimde gelişmelidir." Bu görüş Turizm Bakanlığı'nca payla- şılıyor. Bakanlık Müşteşan Mustafa Türk- men, "Sağlıklı bir iç turizm olmadan sag- bklı bir dış turizm yapılabüeceği inancı biz- de kesinlikle jok" diyerek şunları söylü- yor: "Bu konuyu ihmal edersek, sağlıklı bir iç turizm politikamız olmaz ve iç turizmi geliştiremezsek, yabanalaşırsak hiçbir gtiç bizim bu konuda başanlı olmamızı sağla- „ yamaz. Çünkü yabancılaşmak, turizmin tabianna aykın bir şey." İç turizmi canlandırabilmenin yolu, önce jkisi başına düşen milli gelirin yüksetmesin- iden geçiyor. Ama bu gerçeğin ötesinde alı- aiabilecek bazı önlemler de yok değil. jTürkmen, "Bu soruou aşmanın çeşitli yol- fhın v»r" diyerek şunları söylüyor: İ "Dtsa açık ekoaomik sislem içerisinde oygııtanabileoek bir sistemi getiriyornz. Bu da daha kiiçük boyuttaki tşletraeiere im- kan vermek.Yalnızca 4-5 yildızlı 800 ya- taklı tesislerin değil, onlann da teşvikler- den yararianmasını sağlamak. Biz bunu yaplık. Son aldıgımız teşvik tedbiıierinde bu da getirildi. Artık 70 yatağın altmdaki yatınralar da teşvik kapsamında." Sunuk Pasiner ise "İç turizmin canlan- raası tabü ki çok arzn edilen bir konu" di- yerek şunları söylüyor: "Bugün Türkiye'de eger iç turizmi can- landırmak için 70 yatafın altında daha kii- eiik standartlı tesislerin »upılması isleni- yorsa böyle tesisler Tiirkiye'de zaten var. Bunlann bir kısmı. haiiyle iç turizme yö- nelecektir. Ama ben burada tüketici kre- disine öncelik verilmesi laraftanyım." Suçlu ikinci konutlar Bahattin Yiicel ise iç turizmin önünde- ki engellerden birisinin Türkiye'deki ka- mu kampları ile ikinci konutlar olduğunu vurgulayarak şunları söylüyor: "ikinci konutlar, gerek genel ekonomi açısından ele alındığında gerekse turizm rkonomisi açısından ele alındığında eko- nomi için son derece agır bir yıik ve ge- reksiz yatınmlardır. Aynca çevreyi kiriet- mektedirler. Biitün bunlar bir tarafa, dnemli bir potansiyelin turizmde devre dışı kalmasına, ekonomi dışında kalmasına yol açmaktadır. Aynca kötü bir örnek olarak gittikleri yerierde. kırsal alanlarda, büyük kentlerde göriilen bir kentleşme rantı ya- ratarak paraıun da degerin de ekonominin dışın» kaçmasına neden olmaktadır. Ben Tiirkiye'de organize turizmin gelişmeme- sini, iç tnrizm potansiyelinin gelişmeme- sini, ekonomiye güvensizlikten kaynakla- nan bn ikinci konut yapılanna bağlıyo- rum." İkinci konutlar ve kamu kamplanna ge- len eleştirileri Mustafa Türkmen'e aktara- rak görüşlerini alıyoruz: "Acaba bunlar iç turizmin geiişmesinin bir sebebi mi, yoksa iç turizm gelişraedigi için insanlann bu yola başvurması mı? Acaba insanlan ikinci konuta iten neden spekülatif para kazanmanın ötesinde ucuz tatil yapamama sorunu mu? Aynı sekilde, kamu kamplan da insanlann tatil ihıiyaç- lannı karşılayacak bir imkânı olmayısı. laks olelkrin fiyatlannın çok yüksek olu- şu karşısında bulunmuş bir çaredir belki de. Dolayısıyla bu yeni teşvjklerle küçük aile işletmelerinin ülkemizde gelişmesi. yer- leşmesiyle bn tatil köylerinin dinlence ih- tiyacını da daha ucuza karsılayabileceğin- den o kesimin karsılayabileceği fiyatlarla olabileceginden belki de bu sorun kendi- liginden ortadan kalkacak." Türkiye'de çevre sorunlan, tüm boyut- larıyla yaşanıyor. Turizm-çevre ilişkisi ise oidukça ilginç. Çünkü turizm, sağlıklı bir çevreye muhtaçken onu yıpratmaktan da geri kalmıyor. Turizm ve çevre Anadolu kıyıları, göreceli olarak öteki Akdeniz kıyılanndan daha temiz. Ama bu giderek daha fazia kirlenmeyeceği anlamı- na da gelmiyor. Yine de turizm açısından bakıldığında en önemli çevre sorunu, çar- pık yapılaşma olarak ortaya çıkıyor. Çün- kü Türkiye'nin kültürel ve doğal değerle- ri, turizm uğruna cömertçe harcanjyor. Si- de örneğmde olduğu gibi bütünüyle arke- olojik bir alanda her türlü yapılaşma acı- masızca sürüyor. Ya da Kapadokya ve Pa- mukkale'de olduğu gibi doğal değerler "turizm için" yıpranmaktan kurtulamı- yor. Yine turizm uğruna Istanbul gibi Türkiye'nin en önemli "turizm degeri" olan bir kentte, anlamsız bir biçimde "gökdelen ote!ler"in yapımına izin veri- liyor. Korumaya alınan koylar gibi fazla etkin olmayan bazı önlemler ise gerçeği de- ğiştirmiyor. Peki, Türkiye'de turizm, kendi bindiği dalı mı kesiyor? Çevre sorunlarımn Türk turizminin önündeki en önemli tehlike ol- duğunu kimse yadsımıyor. Bakanlık Müs- teşarı Mustafa Türkmen şunlan söylüyor: Çevreye gereken saygıyı göslermezsek, çevrenin tabribini önleyemezsek, sağlıklı bir çevreye sship olmazsak, ne yaparsak yapalım, hangi teşvik trdbirlerini gelirir- sek getirelim, bu işi başaramayu." Besim Tibuk ise elden giden doğal ve ta- rihsel değerleri korumak için "kamulaşrjrma" gibi radikal bir önlemi öneriyor. Türkiye'de turizmin geleceğinin oiduk- ça "parlak" olacağından kimse kuşkulan- rruyor. "Turizm gibi bir sektorun fazia teş- vik edilmesi Tıirkiye gibi sanayileşmesini tamamlayamamış bir ülke için tuzak ola- bilir mi" sorusu ise sektör içinde fazla cid- diye alınmıyor. Çünkü genel görüş, turiz- min sanayileşme ile el ele gelişebileceği, batta sanayileşrneye destek olacağı biçi- minde özetleniyor. "Türkiye'de turizmin gelecegi nasıl ola- cak?" sorusuna, benzer yanıtlar veriliyor: Besim Tibuk, "Türkiye artık turizm yo- lundan çevrflemez. Türkiye'de turizm sek- törii, artık aldı başını gidiyor. Ve çok bü- yük hatalar yapılmazsa çok iyi gider" di- yor. Aynı görüşü Turizm Bakanı flhan Akii- ziim ise şöyle aktanyor: "Turizmi gelistirdik. ama artık aynı sis- temle bu hızlı gclişmeyi gösteremeyiz. Ar- tık yeni bir sıçrama yapmaınız lazım. lşle biz bu yüzden turizmi çeşitlendirecegiz." BtlTt IZMİR'den HİKMET ÇETİNKAY/T Yaklaşım İZMİR — SHP örgütleri, Erdal inönû'nün Çan- kaya davetine 'evet' demesini tartışıyor. Kimi MYK üyeterinin 'bize danışşaydı' görüşu. SHP tabanırv da pek ilgi görmûyor inönü'nün "ulusal birlik" Ko- nusundakı duyarlığını, böyte bir çağn durumunda hiç dûşünmeden ve kimseye danışmadan "Çan- kaya'ya çıkanm" yanıtı vermesini doğal karşılıyortar. Ancak kimi sorular terör zırvesi öncesi kamuo- yunda da tartışılıyor Cumhurbaşkam özal, bugüne dek niye bekle- di? Cumhurbaşkanı, terör zirvesini MGK toplantı- sının hemen ardından değil de niçin pazartesi gü- nü için belirledi? SHP lideri. bu tür varsayımların ûzerinde pek durmuyor. Çankaya'daki terör zirvesinın arkasın- daki kimi olası hesapları. ulusal sorunla gıderme çabasına dönüştürme söylentilerinı önemsemiyor. Yine "el sıkıp akmama" gibi küçük politik kaygı- ları da bir kenara itıyor. Bu tutum da İnönû'nün do- ğal yapısından, politik anlayışından kaynaklanıyor. inönû şöyle diyor: —Bizim tavrımız baştan beri bellıdir Biz müca- delemizi demokratik koşullarda sürdüreceğiz. Sa- yın Özal'ın bizim gidişimizden çıkar sağlayıp, sağ- layamayacağı bizi ilgilendirmez. Ben gideceğim ve kendisini dinleyeceğim. Biz de düşüncelerimizi kendisirte aktaracağız. Terörün Türkiye'nin bütûn- lüğune vönelık olduğu görülüyor. Sorun, ulusal bir sorundur. Seyirci kalamayız... İnönü, terörün demokrasrye sımsıkı bağlanmak- la önleneceğını bir kez daha vurguluyor... SHP lideri, Özal'ı dinledikten sonra neler soy- leyecek? Yaşanan olayların laik, demokratik, bağımsız ve çağdaş Atatürk cumhuriyetine yonelık olduğunu anlatacak. İrtıcanın hızla tırmandığını, devlet kad- rolarının tarikatlar tarafından doldurulduğunu be- lirtecek. ANAP iktidarının tarikat kadrolarına kol- kanat gerdiğini açıklayacak. Çözüm yollarmın de- mokrasıye sahip çıkmakla gerçekleşeceğini söy- leyip ekleyecek: —Onun için de erken seçim birinci koşuldur... ANAP'ta bir erken seçim rıavası seziliyor mu? Kimi ANAP milletvekillen erken seçimin 1991 yı- lında yapılmasımn zorunlu olduğunu açık seçtk to- nuşuyorlar Zaten ANAP'ta erken kongre havası esiyor. Hükümet üyeleri arasındaki uyumsuzluk, Ekrem Pakdemirli'nin bakanlıktan istifasıyta baş- layan kriz, ANAP içinde yeni bir çalkantıya neden oluyor. Son aylarda Güneydoğu'da yaşanan olaylara iliş- kin ANAP'ta değişik görüşler egemen. Önce Nec- mettin Karadumart ve arkadaşlarının ANAP gru- bunda terör için verdikleri genel görüşme önerisi geri çevrilmişti. Grupta bulunan icışteri Bakam Ak- su, genel görûşme ıstemı karşısında cekımser kal- mıştı Bunun üzenne kursurye gelen Necmertin Ka- raduman şöyle demişti: —Biz hızla tırmanan terör konusunu ANAP gru- bunda konuşmazsak, nerede konuşuruz? Hemen bir gün sonra Cizre olayfan, ardından Elazığ'da dokuz kişinin ö(dürûlmes) gündeme gel- mişti. ANAP grubu bu kez yine karışmıştı Milletvekillerınden bazıları "Elazığ'a hevet git- sin, olayı ıncelesin" derken bir grup mılletvekıli bu görü^e şöyle karşı çıkıyordu: —Bırakın güvenlik güçleri rahat çalışsın... Tartışma büyüyor, sonuçta ANAP heyeti Elazığ'a gitmiyofdu. Mardin Mılletvekrti Nurettin Yılmaz, Cızre'de ya- şanan olayların özel timin halka baskı yapmasın- dan kaynaklandığını öne sürüyordu. Yine bir grup ANAP'lı, Yılmaz'a karşı çıkıyordu. ANAP grubu bu kez de karışryordu. Tartışma sürerken bir ANAP milletvekili uluorta konuşmaktan kendisini alamryordu: —Arkadaşlar biz birbirimize inanrnazsak, millet bize nasıl inanır? Başbakan Akbufut ile içişleri Bakanı, Güneydo- ğu'dakı olaylan yorumlarken çelişkiye düşüyoriardı. Başbakan Akbulut, Cizre olaylarını değerlendirir- ken şöyle diyordu: —Halk PKK'ya destek verivor... İçişleri Bakanı Aksu ise tam tersini savunuyor- du: —Halk PKK'ya destek vermiyor. Acaba hangisi doğruydu? Vte pazartesi günü Çankaya'da terör zirvesi var. İnönü, ulusal bir sorun olduğu için katılıyor. SHP genel sekreter yardımcılarından Istemıhan Atalay, parti örgütlennde ve kamuoyunda destek gören bu yaklaşıma açıklık getiriyor: —Türkiye zor bir dönem yaşıyor. Güneydoğu; daki olaylar ülke bütünlüğünü ilgilendiriyor. Genel Başkanımız inönü de ülke çıkarlarını ön planda tutuyor... "Amerîkaf y> yeniden keşfetmek IMeden olmasın? I S T A N B U L K C / L T C R V E S A N A T V A K F I 31»*A«I/15NKA«)990 Amerika Oüşlerî/Toplu gösfceri TürkJya'nln kMmmml »»nm* olayı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle