03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZt-RÖPORT^ 28 MART 1990 I Ş I L Ö Z G N T U RE V L I L I K R A P O R U 'Ne zamanyoksulluk evin kapısından girse, aşk da mutluluk da çekip gider' Paranınharcadığıevlilikler'O eve geliyor, eli boş, ben kazak örüyorum, geceyarılarına kadar örüyorum, kendini kahrediyor, kahrettikçe de benim canımı acıtıyor, yoksulluk insanı değiştiriyor. Ne mutluluk kalıyor ne karı-koca ilişkisi' Pazar gunleri kahvelerde otu- ranların kadınları, anaiarı, bacı- ları ayaklarında terlikler, bâlçık gibi çamura batmayı göze alarak birbirlerine çay içmeye giderler. Çay bahane maksat biriikte ol- mak. Demli çaylarla biriikte söz sözu açar, kimi zaman hep biriik- te ağlarlar, kimi zaman ortalık ansızın bir düğün yerine döner. Ben onların kapısını çaldığım- da gozüme çarpan ilk şey pirinç bir karyolada yatan çok güzel bir kız çocuğuydu. Basık tavanlı, ka- ranlık, nem kokulu gecekondu odasında pirinç karyola epeyce ay- kınydı. Y'önetmen Loois Bnnuel'- in bir sözünü anımsattı bana, "Meksika gecekondulannda her- şey olabilir. pirinç bir karyola bi- le, ama siz bunu gosterdiginizde kims-ler inanmaz." Turkiye ge- cekondularında da her şey olabi- lir. Işte orada pirinç karyola pırıl pırıldı, yorgan atlastandı ve ya- takta çok güzel bir kız çocuğu ya- tıyordu. Kızın bacakları tutrnu- yordu, ertesi gun üçüncü kez ame- liyat için hastaneye yatacaktı, se- kiz yaşında geçirdiği çocuk felci o olağanüstü guzelliğe acımasız- ca saldırmıştj. Küçük kızın doğum gunüydü ve cürnle komşu kadınlar, kıziar o küçucük gecekondu odasınday- dı; üç dakika sonra da en şen kah- kahalar arasında göbek atmaya başladılar. On sekizinde bir konfeksiyon ışçisi olan Nurdan herkesin neşe- sine aykın, canı sıkkın öylece otu- rup duruyordu. Beni getirenler, "o bep sükût eder", dediler. Cin çarpmış da. Nasıl, nerede cin çarpmış? Bir şey olmuş bu Nurdan'a. Ni- şanhsmı çok severken gün gelmiş oğlanı gordüğünde kendini yere atmaya, çırpınmaya bajlamış. Hangi doktora gittilerse kâr etmi- yor, kız oğlanı görünce başlıyor çırpınmaya... Sonra yengeler tut- muşlar onu Nişantaşı'nda pek ün- lü 'cinci hoca'ya göturmüşler. Söz cinci hocaya gelince çevremde bir gülme, "cinci boca da cinciyraiş ha, geceleri erkek cinlerin araba- lanna biner gezermiş, gunatu boy- nuna." E, ne olmuş, cinci hoca kurşun dökmüş, kıza şöyle bir bakmış, bakış o bakış hemen anlamış kı- zın gonlünde bir başkası var. Gö- bek atanlardan biri hemen sesle- niveriyor, "AyoJ bunu anlamak için dnd boca olmaya gerek yok, göriinc_ köy lulavuz isler mi?" Lakin kızın gönlündeki aslamn kim olduğu bulunamamı;. Nurdan lam sükût öylece duru- yor, çevredeki kahkahalar, sözler ona değerniyor bile, bu arada bi- risi kulağıma fısıldayıveriyor, "Bu kıa bir de cinci hocanın er- kek cinlerine mi gotiırsek..." Yoksulluk kapıya dayanınca Birden herkeste bir telaş, per- deler kapatılıyor, tepedeki kırk raumluk çıplak ampui söndurülü- yor ve elindr bir pasta, pastanın üstunde on üç raum, küçük, gü- zelim kızın, Hülya'nın annesi gi- riyor odaya... "tyi ki dogdon Hülya... lyi ki, doğdun Hülya!" Küçük kız mumları bir çırpıda söndürüyor, çevremdeki bunca neşeye rağmen bende bir ağlama isteği, bunca yoksulluk içinde bunca yaşama sevinci canımı acı- tıyor. Hülya'nın annesiyle baş başa kaldığımızda onun söyledikleri daha da sarsacak beni, bazı soru- larımı anlamsız bulacağım, bazı duyguları lüks. O söze, "Ne za- man yoksulluk evin kapısından girer ask da muÜuJok d» çekip gider" diye başlayacak. Romanlardaki gibi bir aşkın kahramanı Hacer. Karagümrük'- un arka sokakları, aynı fabrika- da yolunu bekleyen, ondan on yaş Parasıziık, evleri sürekli tehdit altında olan gecekondu sakinlerinin, evliliklerini de tehdit ediyor. (Fotograf: Erdogan Köseoğlu) büyük, işcilerin ve mahaiieli genç- lerin 'abi'si, esmer, sevgi dolu bir adam. Sinema localannda, pasta- nelerde gizli gizli bulusmaJar, 'biz Alevilere kız vermeviz 1 diye di- reten bir aile ve kaçış. Hâlâ göz- lerinde bir panltı Hacer'in "ko- caın beni kaçırdı" derken. Mutluluk uzun sürmOyor, ön- ce Hülya'nın hastalığı ardından fabrikada grev, işten atılma. fki yıl boyunca iş arayan bir koca, bir tek ekmeğe muhtaç hale gelen iki çocuklu bir aile. "tşte"' diyor Hacer, "Her şey o zaman lers gitmeye başladı. Ko- camın benden, çocuklanndan utandığını gordıim. çüakü eve ek- mek getiremiyordu. Sanki bergün yüreğine bıçak saplanıyordu, öy- lesine kötüydü. Ben kazak öriip, abajur yaparak az buçuk bir pa- ra kazanıyordum ama evin erke- gi eve ekmek getiremeyince en ufak bir sözden, bir davranıştan büyük kavgaiar çıkıyor. Bir ko- tiiluktür başlıyor. Evliliğimizin ilk yıllannda sık sık sinemaya giderdik, lokaniaya giderdik, biriikte çok gülerdik, denize bile gittik. Bülün bunlar birden bitri. O eve geliyor, eli boş, ben kazak örüyonım, geceyanla- rına kadar örüyonım, kendine kahrediyor, kahrettikçe de benim canımı acıtıyor, yoksulluk insanı değiştiriyor. Ne mutluluk kalıyor ne karı koca ilişkisi..." Yanıbaşmda suskun oturan Emine burada dayanamayıp söze giriyor. O canı en çok yananlar- dan. Devrimci, ilerici kocasının 12 Eylül'den sonra bir gece tüm pa- rasını, o zamana kadar güzel gü- zel işleyen kahvesini kumar ma- sasına yatırdığma tanık olanlar- dan, altındaki gelinlik yatağı bile götürülüp aç dört çocuğu doyur- mak için çalışmaya başladığında, ilericiliği kimselere bırakmayan kocası tarafından 'oruspu' diye Jamgalananlardan, dayak yiyeıı- lerden ve sabahleyin işe gitmek için evden çıkarken kocasından 'bana sigara parası bırakmayi unotma' sozfinü işitenlerden. Kadınlar hep biriikte hep bir ağızdan bağırıyorlar: "Buralarda hangi kadın calısır- sa ona oruspu gözuyle bakılır. Kocası bile öyle duşüniir, içine sindiremez ama kadının kazandığı parayı elinden alıp harcamasını bilirfer. Butiın kahveler, biracılar boyleleriyle dolu. ls begenmezler, küçük işlerle ugrasmak onurlan- na dokunur, bütun gün kâğıt o>- narlar, gece de giınduz oruspu de- diklerinin koynuna girerler. ls boyle olunca sevgi, saygı kalır mı?" Çevremdekiler, "tşte Fatma, geldi" diyorlar. Fatma gencecik, çok güzel bir kadın; yanında do- kuz yaşında oğlu Güney. "Ogl»- na bu adı kim koydu", diye so- ruyorum, "kocam", diyor. Gü- ney iri kara gözleriyle beni «üzü- • yor. "Ogian çok güzel bir ço- cnk", "Evet" diyor, "babasına benziyor". Bir an herkeste bir sus- kunluk. Fatma, "hadi bize gidelim" diyor, hep biriikte çamurlu yollar- dan gecip bahçeli, hoş bir eve gi- riyoruz, burası Fatma'run evi, oğ- lu ve küçük kızıyla burada oturu- yor, hemen çok güzel bir sofıa donatıyor bize. "Ben" diyor, "Biliyor musa- nuz, dört yıl önce şu kapıdan dı- şan tek basımaçikamazdım. Çar- şıya bile ya annemle giderdim ya da kocamla. Hayat insana çok şey yaptınyor. Şimdi Ümraniye'den Harbiye'ye gidiyorum ber gün, bir şirkette temizlikçi oiarak ca- lışjyonım. Çok acı çektim, günlerce agla- dım, tek bâsıma dogum yaptım, annemler bana arka çıkmasaydı- lar ne yapardım bilmiyorum. Son- ra aiıştım, bu temizlik işini bul- dum. tstekiler beni evli bUiyorlar, * V» onlara beyimin Irak'ta olduğunu söylüyorum. Şimdi içerdc, çek dolandınalı- gından girmiş. Haber göndersin, gelsin demis." Çevremdeki bütün kadınlar hep biriikte atıhyorlar, "Cit be Fat- ma mapustaki adama kin ol- maz" diyorlar. Fatma'nın guzel yüzü kararıyor: "Hiçbiriniz çocugunuzn tek ba- sına doğormadınız. Benim kadar kirasesiz kalmadınız." "Boş ver Fatma" diyor çevre- dekiler, "adam seni hâlâ seviyor, pişman olmuş çoktan..." Fatma basıru saJlıyor: "tnsanın yanıbasındaki yastık- ta bir erkek başı olmaması çok zor. Kimi zaman dayanamaz ağ- larsınız ama evtiyken yalagın ya- nının boş olması daha zor. Ben bir zamanlar çok ağladım artık ağlamak islemiyorum." Kimseler Fatma'nın üstüne var- mıyor artık; ama benim hıç kuş- kum yok, mapustaki adam birkaç haber daha saldığmda, Fatrna en güzel giysilerini giyip gıdecek. Hem çok öziediği için, hem bir za- fer duygusunu tatmak için. Insanları, tutkularını, sevgileri- ni anlamak çok zor. Bu işler ki- taplardakilere pek uymuyor. ' Fatma'ya bakıp ben bunİan düşünürken dısarıda bir ıslık se- si. Hemen çevremdeki kadınlar- dan biri yemenisini basma bağla- yıp heyecandan kıpkırmızı kesi- lenbiryüzle "benim gitmem ge- rek" deyip ayağa fırlıyor. Başın- dan beri bana olağanüstü yardım- cı olan Sitare kadın, durmus otur- muş bir Kafkas goçmeni, "Gari- bim ıslık sesini duydu mu duramaz artık" diyor. "Kız iki lokma soluklan, ateşin başına mı vurdu?" Sitare kadın, "Cancagı- zım adam haftada bir geiir, bun- cağız kumadır" diyerek bana ge- reken bilgiyi veriyor. Kadıncağızın yüzü iyice kızarı- yor, çok genc. Sitare kadın hiç durmadan konuşuyor. "Adam bas adam, aldı getirdi buncagızı buraya, ev açtı, karnını doyurur, eh haftada bir de gelip gönlünü ediyor..." Sitare kadın utancından kafa- sını kaldıramayan kumanın üstü- ne Ustüne gidiyor, "Adam senin karnını doynrmasa, ustbaş alma- sa, bir dakika kahnıu çeker mi- sin ha, söyle Allah aşkına söy- le..." Genç kadın birden ayağa fırlıyor, bir kuş gibi sekerek ka- pıya ulaşıyor, tam orada dönüp yalnız Sitare kadına değil hepimi- ze sesleniyor: "Çatlayın siz, ben onu, o da beni seviyor." Çat, kapıyı hepimizin yüzüne kapatıyor. Sitare kadın biraz bozuluyor. "Ehgaribanım" diyor, "Ne yan- sın bir şeyle aldatacak, avutacak kendini.- Bu arada ortalık iyice kararmış, herkeste bir telaş. Emine telaşsız usulca Sıvas doiaylarından bir türküye başlıyor. Türküye kaptı- np gidiyorum ve içimde bir ses, bu ülkede kadınlar ayrı, erkekler ay- rı yaşıyor, diy>r ayn yaşıyor. StRECEK Bir an öncepazardanpay alma kaygısu plansız gelişmeyeyol açıyor Ttirkturîzıninîn aklı fiki'i yataktaTürkiye, son 10 yıllık dönemde 50 binlerde gezinen Türkiye'nin genellikle seksenli yılların ikinci yarısmda liyoriar.Amaturizmdeböyiebirşansyok.o ~ öeleir w * « / _ _ _ _ _ _ _ _ _ ^_^ _ . * , • ^*^ . _ _ _ _ _ _ _ _ _ , _ . * _4 ____«________ Lr_v___ k _f ___oc _ _\__f •• __t_i_ı____ky__tı_: __• ^____-T__fc . M ___!__• w A_%*____h« Türkiye, son 10 yıllık dönemde 50 binlerde gezinen yatak sayısını üçe katlayarak 150 bine çıkardı. Ve artan konaklama kapasitesi ile biriikte turizm gelirlerini arttırdı. Ama bu arada tanıtma, pazarlama, eğitilmiş nitelikli eleman, yol-su-kanalizasyon, ulaştırma ve çevre konusunda duyarb davranmadı. Türkiye'nin genellikle seksenli yılların ikinci yarısmda yaptığı 'turizm atagı' istatistiklere somut bir biçimde yansıyor. Türk turızmi, önceki yılların sevilen benzetmesiyle belki 'patlamadr, ama artan konaklamakapasitesi ile biriikte, hem gelir hem çektiği turist açısından önemli bir atak yaptı. — 1 — CEM HAMULOĞLU 1989 yılında, Türkiye'ye 4.5 milyon dola- yında turist gddi. Turizmden Türkiye'nin elde ettiği döviz girdisi geçen yıl yakJaşık 2.5 mil- yar ABD Dolan oldu. Bu sayilar, konuya yabancı olan okurlar için fazla "anlamlı" olmayabilir. Ama aynı verilerin 20 yıl önce 700 bin turiste karşılık 36 milyon dolar, 10 yıl önce ise 1.5 milyon turiste karşılık 280 milyon dolar olduğu ha- tırlandığında, bu sayıların anlaraı belirginle- şiyor. Türkiye'nin 1989 yılındaki turizm verileri, bir önceki yıl kadar "keyifli" olmasa da ge- nellikle "oluralu" ifadelerle değerlendiriliyor. Ama yine de bu saytlar turizm sektöründeki beklentilerle karşılaştınldığında oldukça "mö- tevazı" kahyor. Çünkü rehberlerden Turizm Bakanı'na dek, sektörde genel kabul gören göruş şöyle özetleniyor: "Türkiye, turizmden hak ettiği payı alamı- yor..." Peki, Türkiye turizmin neresinde? Katet- mesi gereken yol ne kadar? Turizmde milyon dolarlardan milyar dolarlara nasıl ulaşıldı? Turizm uğruna Türkiye'nin doğal ve (arihsel değerleri biraz cömertçe mi harcandı? Bu soruları daha da arttırmak hiç güç de- ğil. Ama belki de en geneli "turizmden para kazanmayı aklına koyan Turkiye'yi" doksanlı yıllarda neler bekliyor? Türkiye'nin, genellikle seksenli yıllann ikin- ci yansında yaptığı "turizm atağı", istatistik- lere somut bir biçimde yansıyor. Ama Türki- ye'nin turizmdeki yerini sağlıklı değerlendi- rebilmek için benzer turizm değerlerini pay- laştığı Akdeniz ülketerinin durumuna göz at- makta yarar var. Ispanya ve Italya "turizm devleri"nin de içinde bulunduğu Akdeniz ülkelerinde yakla- şık ifadelerle; 5 milyon yatak, her yıl 200 mil- yon turist ve 80 milyar dolara doğru ilerleyen bir turizm hareketi söz konusu. Turkiye'nin, Akdeniz'deki turizm pastasından aldığı pay ise yine 89 sayılarıyla: Turizm Bakanlığı'ndan "işletme belgeli" 140 bin 364 yatakta ağırla- nan 4 milyon 459 bin 151 turist ve onlardan geriye kalan 2 milyar 524 milyon ABD Dola- n. Bu sayılardan da anlaşılaeagı gibi Türkiye, dünya turizminde oldukça ağırlıklı bir konu- ma sahip olan Akdeniz'deki turizm hareke- tinde çok düşük bir paya sahip. Ve sektör, bu gerçeğin bilincinde. Turizm Bakanı flhan Aküzöm, çok bilinmesine karşın surekli yine- lenen bir biçimde genel görüşü şöyle özetli- yor: "Türkiye'nin çok büyük bir turizm potan- siyeli var. Hiçbir ülkede göriilmeyen bir do- gal ve kültürel zenginiige sahip. Bunu iyi kul- lanmamız lazım." Türk turizmi, önceki yılların sevilen ben- zetmesiyle belki "patlamaA." Ama artan ko- naklama kapasitesi ile biriikte, hem gelir hem de çektiği turist bakımından önemli bir atak yaptı. Ve Türkiye, OECD ülkeleri arasında son üç yıldır turizmi en hızlı gelişmeyi göste- ren ülke oldu. Bu gelişmenin ardında ise 2634 sayılı Tu- rizmi Teşvik Yasası ile birlikte kamu arazile- rinin uygun koşullarla turizm yatırımlarına tahsis edilmesi ve bazı yatırım kolaylıklannın getirilmesi bulunuyor. Turizm Bakanh^ Müsteşan Mustafa Türk- men, turizmdeki gelişmenin 2634 sayılı yasa- nın "nıhuna çok uygun" ekonomik polıtika- larla uygulanmasının bir sonucu olduğunu vurgulayarak şunlan söylüyor: "Turizmi Teşvik Kanunu ve ona paralei uy- gulanan poliü'ka gereği getirilen teşvikler, Turkiye'yi turizmden bugüne getirdi. Bu çok başanlı. tutariı bir polilikaydı. Ama o günün koşullan için japılmışlı. Konaklama kapasi- tesinde büyük bir eksiklik vardı ve kanun bu- nun üstesinden geldi." Peki, "Bu gelişme sağlıklı mıydı" sorusu- nun yanıtı ise "olumsuz". Türkiye son 10 yıl- Iık dönernde, 50 binlerde gezinen yatak sayı- sını üçe katlayarak 150 bine çıkardı. Ve ar- tan konaklama kapasitesi ile birlikte turizm gelirlerini de arttırdı. Ama bu arada tanıtma- pazarlama, eğitilmiş nitelikli eleman, yol-su- kanalizasyon, ulaştırma gibi eksikleriyle bir- likte, turizmde en önemli güvencelerden bi- risi olan "çevre" konusunda fazla "dnyarlı" davranmadı. Önce yatak Türkiye'de turizmi geliştirtne çabalarının, önceleri "yalrazca yatak" oiarak algılandığını ve yukanda sıralanan noktalara yeterli duyar- lılığın gösterilmedig-ni, başta bakanlık olmak üzere herkes kabul ediyor. Turizm Yatırım- cıları Derneği (TYD) yetkilisi Snauk Pasiner, üstyapıya önceük t_nınmasım, bir an önce pa- zardan pay alma kaygısına bağlıyor. "Türki- ye'de turizmin gelişimi daha koordinasyonlu olamaz mıydı" sonısuna ise Türkiye Seya- hat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) Başkanı Sa- babattin Yücel şu yanıtı veriyor: "Ben bu konuya fazla elestirei bir gözle bakmıyorum. Türkiye, kaynakları sınırlı bir ülke, bunu bili>onız. Boyle bir ülkede altya- pı. ustyapı, egitim, pazarlama, taşıma gibi un- suriarın aynı anda koordineli bir biçimde ya- pılması çok zor. Çunkü biz lurizroe konsept oiarak yabanayız. Diğer sektorier gumrük du- varlanoın arkasına saklanıp dünyadaki hızlı gelişmeden kendilerini bir olçüde koruyabi- liyorlar. Ama turizmde boyle bir şans yok. O dönemde koordinasyonlu gidemezmiş ki boyle oldu." Turizm Bakanı llhan Aküzüm, "Tabii ki her hızlı gelişmenin bir bedeii olacak. Her hı_h tıiiyiime sorun yaratır. ama netice itibanyla Tiirk turizmi iyi bir yere gelmistir" diyor. Ay- nı soruyu yönelttiğimiz Bakanlık Müstesarı Mastafa Turkmen ise şunlan söylüvor: "Bu, her ülkede karşılaşılabilen bir durum. Bu soruya ileriye donuk oiarak cevap vereyim: Eğitilmiş eleman, altyapı >e pazarlama sorun- lan azaldıkça, bu sefer tersi olacak ve yine ya- tak az diyeceğiz. Bu geiişmeler tabii ki biriikte saglanabilirdi. Ama bunu basarmış ulkeierin sayısı çok sınırlıdır." "Türkiye'de turizmin gelişimi daha koor- dinasyonlu olamaz mıydı?" sorusunun yanı- tı artık belirgınleşiyor. Sektör temsilcilerinin paylastığı ortak göruş, "Belki olurdu. Ama kısa dönemde bdylesine önemli bir geiişme de saglanamazdı" tumcesiyle özetleniyor. Neden geç kalındı? Türkiye'de turizm alanında bir "geç kal- mışlık" yaşanıyor. Çünkü Türkiye "tnristik" nitelik kazanan tarihsel ve külturel değerleri- ni yeni edinmedi. Turizm olgusu ise organize oiarak en azından yüzyıl başından beri yaşa- nıyor. "Neden" sorusunun yanıtını ise Bar- las Kiintay şöyle veriyor: "Türkiye, gerek Akdeniz gerek dünya tu- rizmindeki yerini henuz alamamıstır. Bunun çeşilli sebepleri var. Bir defa Türkiye'de ne >apılmı$sa son 25 seoenin bir boliımönde ya- pıunıştır. Bu dönem zaman zaman siyasi ve ekonomik bunalımlann yaşandığı seneler ol- muştur. Sık sık ihtilallerin olduğu bir iilke- Yıllar "796-" 1964 1965 1966 196S Gelir (1.000 S) 7.659 8.318 13.758 12.134 13.219 24.082 36.57? Yabancı satısı 198.847 229.347 361.758 440.534 574.055 602.996 ! 694L229J 1970 1971 1972 1973 1974 1975 1976 1977 1978 ' 1979 * I9M> 1981 1982 1983 1984 1985 1986 1987 1988 1989 51.597 62.857 103.731 P 1.477 193.684 200.861 180.456 204.877 230.398 280.727 326.654 381.268 370.320 411.088 840.000 1.482.000 1.215.000 1.721.117 2.355.295 2.524.7 724.784 926.0İ9 1.034.955 1.341.527 1.110.298 1.540.904 1.675.846 1.661.416 1.644.177 1.523.658 __ 1.2.8.060 1.405.311 1.391.717 1.625.099 2.117.094 2.614.924 2.391.085 2.855.546 4.172.727 4.459.151 de. birçok şeyde özellikle de turizmde bir ge- lişme bekieyemezsiniz. Bu bunalımlann dışın- da kalan zamanlarda ne yapümıssa yapılmış- tır." SÜRECİK T.C. KADIKÖY BELEDİYESİ YEREL YÖNETİMDE 1.YIL YER: SUADİYEATLANTtKSİNEMASI TARİH:28MART 1990 ÇARŞAMBA (BUGÜN) SAAV 21.00 "HALK1MIZA AÇIKTJR" SHP KADIKÖY İLÇESİNDEN DUYURU "YEREL YÖNETİMLERDE 1 YEL" Konuşmacılar: • ERCAN KARAKAŞ — İl Başkanı • Prof. Dr. NURETTİN SÖZEN — Büyükşehir Belediye Başkanı • Dr. CE.NGİZ ÖZYALÇ1N — Kadıköy Belediye Başkanı Konuşmalardan önce, Kadıköy Belediye Başkanlığı'nın 1 yıliık faaliyetlerini içeren film gösterimi vardır. Tarih ve Yer: 28.3.1990 Çarşamba (bugün) Saat:21.00 Suadiye, Atlantik Sineması İLÇE BAŞKANLIĞI İL ÖRGÜTÜSHP İSTANBUL İL ÖRGÜTÜ Genel Başkan ERDAL İNÖNÜ ile birlikte UZUNKÖPRÜ ÜRETİCİ MİTİNGİNDEYİZ Tarih: 29 Mart 199C. P?rşembe Konvoy Buluşma Ye..: Havaalanı Kavşağı Konvoy Hareket Saati: 08.00
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle