Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 23 MART 1990
Bîr Vahsinin Mektubu
MELİH CEVDET ANDAY
öğrenciliğimde "vahşi toplum" diye öğretirler-
di bize; sonradan "ilkel toplum" denildi. Bu iki
nitemden ilki korkutucu, ikincisi aşagılayıcıdır. In-
gilizce'de "native" ve "aborigines", Fransızca'da
"aborigene" ve "indigene" sözcükleri ile karşıla-
nan "yerli", özellikie Amerikan film sanayiini bes-
leyen başlıca konulardan biri olarak bu iki nitemı
bir arada işlemiş ve ytireklere korku salmıştır. İl-
kel toplum, teknik araçlar ve inanç dizgesi bakı-
mından en basit "klan" diye tanımlanır. Avcılık-
la, balıkçılıkla ve yemij toplamakla geçinen, tah-
ta, ketnik ve yontma taştan araç ve gereç kullanan
bu topluJuk insanlannı geçen yüz>ildan bu yana de-
rinliğine incelemiş olan bilira adamları yepyeni bir
bilim dalının budunbilimin (etnolojinin) temellerini
atmışlardjr. Çağımızda yapısaJcı budunbilimciler,
bu bilimin çevrenini genişletmişler ve ilkel insana
bakışumzı kökünden değiştirmişlerdir. Öyle ki, Cla-
ude Levi-Strauss, eskiden "vahşi" ya da "ilkel"
diye adlandınlan toplumlar için "yazıdan önceki
toplum" adını kullanrnayı yeğlemijtir. Artık yazı-
dan önceki toplum insanı, korkulan, aşağılanan de-
ğil. saygın, bilgili bir kişidir.
Prof. Tahsin Yücel, "Yapısalcılık" adlı yapıtın-
da şöyle diyor: "... Claude Levi-Strauss, Batılı dü-
şünürler için vazgeçilmez görünen, yıllanmış il-
kel/uygar ayrımına kesinlikle karşı çıkar: Jlkel di-
ye nitelenegelen nice uzak ve yoksul topluluklann,
başka birçok özellikleri yanında, alabildiğine zen-
gin ve tutarlı bitki ya da hayvan sınjflandjrmalar]-
nın da tanıkuk ettiği gibi, bilimsd duşünceden ni-
tclik açısından çok, nicelik ve etkinlik açısmdan ay-
nlan bu 'yaban düşünce'nin temel özellikleri göz
önune alınınca, böyle bir ayrımın bütün geçerlili-
ğini yitireceğini söyler."
Yazıdan önceki toplum insanını iyi anlayabilmek
için, Claude Levi-Strauss'un "Yaban Duşünce" ad-
lı o çok ilginç yapıtını okumak yararlı olur, salık
veririm.
Ben bugün okurlarıma, konumuzla ilgili bir bel-
geyi sunmak istiyorum. Kızılderili reisi Seattle'in,
1854'te, kendisinden toprak satın almak isteyen
ABD cumhurbaşkanına yazdıgp mektuptan bir par-
çadır bu. Kuşadası Belediyesi yayınları arasında
1980 yılında basılmış. Bana bir dostum gösterdi.
Dünyarnız nerden nereye gelmiş... İbret ahnacak
bir şey!
Beyaz Saraydaki Büyük Beyaz Reis!
"Gökyüzünü, toprağın sıcaklığını nasıl satın ala-
bilirsiniz ya da satabüırsinız? Bunu anlamak, biz-
ler için çok güç. Bu toprakJarın her parçası halkım
için kutsaldır. Çam ağaçlarının pınldayan iğnele-
ri, vızıldayan böcekler, ak kumsalk kıyılar, karanhk
ormanlar ve sabahlan çayırları örten buğu, halkı-
îiın anılarının ve geçirdiği yuzlerce yıllık deneyle-
rinin bir parcasıdır. Ormanların, ağaçların damar-
larında dolaşan su, atalarımın anılarını taşır. Biz
buna inanınz. Beyazlar için durum böyle değildir.
Bir beyaz ölüp, yıldızlar evrenine göçtüğü zarnan,
doğduğu toprakları unutur. Bizim ölülerimizse,
doğduğu toprakJan unutrnaz. Çünkü Kızılderili,
gerçek anasının toprak olduğunu bilir.
Washington'daki Büyük Beyaz Reis bizden top-
rak almak istediğini yazıyor. Bu bizim için çok bü-
yük bir özveri olur. Büyük Beyaz Reis, bize, rahat
yaşayacağımız bir yerin aynlacajpru, bize babalık
edeceğini, biz Kızılderüilerinse, O'nun çocuklan
olacağımızı söylüyor. Bu önerinizi düşüneceğiz
ama; yine de önerinizi kabul etmemizin kolay ol-
mayacağını itiraf etmek zorundayım. Çünkü, top-
raklar bizler için kutsaldır. Derelerin ve ırmaJcIa-
rın suyu, bizim için, yalnızca akıp giden su değil-
dir; atalanmızın kanıdır aynı zamanda. Bu toprak-
ları size satarsak; bu suların ve toprakların kutsal
olduğunu çocuklanmıza oğretmeniz gerekecek. Biz,
dereleri ve ırmaklan, kardeşimiz gibi severiz. Siz
de aynı sevgiyi gösterebilecek misiniz kardeşlerimi-
ze?
Bliyorum; beyazlar bizim gibi düşünmezler. Be-
yazlar için bir parça toprağın, ötekinden ayrımı
yoktur. Beyaz adam, topraktan almak istediğini aJ-
maya bakar ve sonra yoluna devam eder. Çünkü
toprak, Beyaz adamın dostu değil, düşmanıdır. Be-
yaz adam, topraktan, istediğini alınca, başka se-
nivenlere atılır. Beyaz adam, anası olan toprağa
\e kardeşi olan gökyüzüne, alınıp satılacak, işle-
necek, yağmalanacak birşey gözüyle bakar. Onun
bu ihtirasıdır ki; toprakları çolleştirecek ve herşe-
yi yiyip bitirecektir.
Beyaz adamın kurduğu kentleri de anlayamayız
biz Kızılderililer. Bu kemlerde huzur ve barış yok-
tur. Beyaz adamın kurduğu kentlerde bir çiçeğin
taçyapraklarının açarken çıkardığı sesler, bir ke-
lebeğin uçarken çıkardığı kanat sesleri duyulmaz.
Belki vahşi olduğum için anlayamıyorum; ben
ve halkım için önemli olan şeyler oldukça başka.
İnsan; bir su birikintisinin çevresinde toplanmış
kurbağaların, ağaçlardaki kuşlann ve doğanın ses-
lerini duymadıkça, yaşamın ne anlamı, ne değeri
olur? Biz Kızılderiliyiz ve anlamıyoruz. Biz Kızıl-
derililer, bir su birikintisinin yuzünü yalayan riiz-
gârın sesini ve kokusunu severiz. Çam ormanları-
nın kokusunu taşıyan ve yağmurlarla yıkanıp gel-
miş meltemleri severiz.
Hava önemlidir bizler için. Ağaçlar, hayvanlar
ve insanlar aynı havayı solur. Beyaz adam için, bu-
nun da önemi yoktur. Ancak size bu toprakları sa-
tacak olursak; havamn temizliğine önem vermeyi
de öğrenmemiz gerekecek. Çocuklarıruza havanın
kutsal bir şey olduğunu, havamn temizliğine önem
vermek gerektiğini öğretmelisiniz. Hem nasıl kut-
sal olmasın hava? Atalanmızın doğduklan gün ilk
soluklannı; ölürlerken de son soluklarını bu havay-
la solumuşlardır.
Toprak satmamız için yaptığınız öneriyi incele-
yeceğim. Eğer önerinizi kabul edecek olursak; bi-
zim de bir koşulumuz olacak. Beyaz adam, bu top-
raklar üstünde yaşayan tüm canlılara saygı göster-
sin. Ben bir varişiyim ve başka duşünemiyorum...
Yaylalarda cesetleri kokan binlerce buffalo (yabani
sığır) gördüm. Beyaz adam, trenle geçerken vurup
vurup öldürüyordu. Dumanlar püskürten demir
atın bir buffalodan daha değerli olduğuna aklım
ermiyor. Biz Kızılderililer, yalnızca yaşayabilmek
için öldürürüz hayvanları... Tüm hayvanlan öldü-
recek olursanız, nasıl yaşayabilirsiniz? Canlıların
yok edüdiği bir dünyada, insan ruhu, yalnızlık duy-
gusundan ölür gibi geliyor bize. Unutmayın; bu-
gün canJılann başına gelen, yann insarun başına
gelecektir. Çunkü, bunlar arasında bir bağ vardır.
Şu gerçeği iyi biliyorum: Toprak insana değil,
insan toprağa aittir. Ve bu dünyadaki her şey; bir
ailenin bireylerini birbirine bağlayan kan gibi or-
taktır ve birbirine bağlıdır. Bu nedenle de; dünya-
nın başma gelen her felâket, insanoğlunun da ba-
şına gelmiş demektir.
Bildiğimiz bir gerçek daha var: Sizin Tanrımz,
bizimkinden başka bir Tanrı değil. Aynı Tann'nın
yaratıklarıyız. Beyaz adam, bir gün belki bu ger-
çeği anlayacak ve kardeş olduğumuzun ayrımına
varacaktır. Siz, Tanrımızın başka olduğunu düşün-
mekte özgürsünüz. Ama Tanrı, hepimizi yaratan
Tanrı için, Kızılderili ile Beyazın arasında fark yok-
tur. Ve Kızılderililer gibi Tann da, toprağa değer
verir. Toprağa saygısızhk, Tann'nın kendisine say-
gısızlıktır.
Beyaz adamı bu topraklara getiren ve ona, Kı-
zılderiliyi boyunduruk altına alma gücü veren Tan-
n'nın kaderini anlamıyorum. Tıpkı, buffaloların
öldürülüşünü, ormanların yakıhşını, toprağın kir-
letilişini anlamadığım gibi...
Bir gün bakacaksınız; gökteki kartallar, dağları
örten ormanlar yok olmuş; yaban atları evcilleşti-
rilmiş ve her yer, insanoğlunun kokusuyla dolmuş.
Işte o gün, insanoğlu için, yaşamın sonu ve varlı-
ğıru sürdürebilme savaşının başlangıcı gelip çatmış
olacak..."
AR4DABIR
BURHAN ÖZBEY SEKA Başmüfettişi
DENETDEÜyesi
Lider Kimdir?
İnsanlar, topluluklar biçiminde yaşamaya başladığı ilkçağlar-
dan bu yana, yaşam savaşında ve mutluluğa ulaşmada, arka-
sından inanç ve ümitle gidebileceği, üstün insani değerlere sa-
hip önderini bulma arayışını, her dönemde sürdürmüştür.
Bertrant Russel, -Saadet Yolu- adlı kitabında, Roger Bacor^
un şu sözlerini dile getiriyor: "Zira günümüzde geçmiş çağların
her birinden daha çok günah hüküm sürmektedir. Ve günah akılla
tezat halindedir. Dünyanın hallerine bakalım ve bunları her yer-
de inceleyelim. Göreceğiz ki, her yerde sonsuz bir bozulma ve
Baş Saray çevreleri safahata dalmış ve hepsinde bir oburluk...
Baş öyle yaparken, daha küçükler ne âlemde? Pıskoposlara ba-
kınız; nasıl sadece para peşinde koşuyortar ve ruhlarının teda-
visini bir yana bırakıyorlar... Bütün din adamları kibirli, sefih ve
haris olmuş, rahipler nerede bir araya gelseler tıpkı Paris ve Ox-
ford'dakı gibi, kavgalar, küskünlükter ve başka kötülükleriyte halka
rezil olmaktadırlar... Nefsinidoyurup hoşnut ettiği sürece, hiçbi-
ri, eğri ya da doğru, ne yaptığına ve nasıl yaptığına aldırmıyor"
Bu sozlerin içerdiği en önemli gerçek, nerede ve hangi ülke-
de olursa olsun, toplumu yönetenlerin, erdemden uzaklaştıkla-
nnda, ortaya çıkacak olan dramatik.tabloyu sergilemektedir.
Liderleri yaratan, insanın, insanı sömürmesindeki isyanın ge-
tirdiği arayış, adalete susamışlıktır. çoğu kez.
Bundan ötürü, lider, öbür insanlardan üstün nitelikleri olan,
saglam özyapılı, adalete inanmış, hukukun üstünlüğüne saygı-
lı, manevi değerleri, maddi degerterin üzerınde tutan, inançtşa-
hibi, doğruluk, azimlilik simgesidır.
Lider, başında bulunduğu topluluğun, geleceği ve başansın-
dan sorumlu, gerektiğinde bin kişinin, gerektiğinde, on bin kişi-
nin, gerektiğinde de milyonların mutluluğunu sağlamayı üstlen-
miş, kabullenmiş, güven duyulmuş kişidir.
insanların geleceği ve kaderinin yapılanmasından sorumlu,
büyûk topluluklann başmdaki liderlerin, sahip oldukları üstün-
lükleri, kendine inanmış olanlar için büyük önem taşımaktadır.
Liderin, en küçük hata ve içine düşeceği kişisel zayıflığın, arka-
sındaki kitlede büyük etkiler yapan sarsıntılar yaratacağı kaçı-
nılmazdır.
Lider, vereceği karar ve atacağı her adımda, her şeyi en ince
noktaya kadar düşünen, yönetimde kendisi gibi düşünmeyen-
lere, duygusailık içinde cephe almayan, demokratik her türlü dü-
şünce ve öneriye saygılı. topluma kendini adamış, adalet âşığı,
toplumdaki yeri gibi, vicdanı yalnız adamdır.
Tötaliter rejimlerdekı diktatörlerin, halka zorla yaptırmak iste-
diklerini, demokrasilerde liderler, halkın sevgısini kazanmış ol-
makla, halka kendi isteği ile yaptırırlar. Bütün orduları dağılmış,
ülkesi işgal altında iken, düşmanın en modern silahlarına karşı,
kazma ve kürekle savaşacak kadar, çaresiz hale getirilmiş bir
ulusa, "İlk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri" komutu ile kadını ve er-
keği ile efsaneler yarattırabiliyor, artık bitti gözü ile bakılan bir
ülkenin bayrağını, düşmanını denize döktüğü yerde dikip, bü-
tün dünyaya selam durdurabiliyorsa, o lider, halkın önünde de-
ğil, içindedir, benliğindedir. Türk halkı, liderin kimliğini çok iyi
bilir.
Tarih göstermiştir ki, halk, kendine ve adaletin sesine kulak
vermiş, aynı bayrak altındakileri, o ülkenin insanı saymış, güç-
süzün acısını, güçlüden aldığt ile dengelemiş bir lider, kendisi-
ne, koşulların gereği, belli bir zaman yoksulluk ve gözyaşı vaat
etse bile, arkasından gitmekteki inancını kaybetmemiştir. Aç in-
san bitkin, fakat umutludur, yine de gülebilir Yeter ki bu açlık
tüm toplum bireylerince eşit olarak paylaşılsın. Ama, adaletsiz-
liğin güldürdüğü, hiçbir aç insana rastlayamazsınız dünya yü-
zûnde.
Her şeyden öte, lider, insan yüreğinin ve beyninin, dünya ûze-
rinde nerede olursa olsun, ister Kuzey Kutbu'nda, ister Güney
Kutbu'nda, ister siyah deri altında, ister beyaz tende, vicdan de-
nilen ilahi süzgeçten geçmiş ve onun yazılı olmayan, ancak ruh-
larda yaşatılan, şaşmaz, saptırılmaz yüceliğine ulaşabilmiş, in-
sanların topluluk olarak, bir arada yaşamalarının getirdiği, ko-
şulların gerektirdiği yazılı kuralları, bu ruh üstünlüğü içinde, ben-
liğine sindirebilmiş. mutluluğunu, insanların mutluluğunda bul-
muş. Belki on binlerin, belki yüz binlerin, belki de milyonların
yürüdüğü yolun başında, arkasından güler yüzlü insanlar ge-
len, içleri yaşama arzusu ile dolu ve dünyaya sevgi ile bakanla-
rın yürüdüğü kervanının başmdaki, alnı dik, gözlerinin içi ger-
çekten gülebilen kişidir.
TEŞEKKÜR
Kızımız
ALESSANDRA DİLARA'nın
doğumunda yakın ilgılerin; esirgemeyen eşsiz insan
Jin. Opr. Dr. AYLİN KERİŞ
ve CAN HASTANESİ personeline sonsuz teşekkürler
ederiz.
Peru Konsolosu
RİCARDO M.E. QUINONES
ve
ALEV ÖZKAN de OUINONES
DOGUM
Peru Konsolosu RİCARDO M.E. QUINONES
ve
ALEV ÖZKAN de QUINONES
kızları
ALESSANDRA DİLARA'nın
doğumunu müjdelemekten mutluluk duyarlar.
21 Mart 1990, Istanbul, Can Hastanesı
Prof. Aksoy*ım Kaybının Gerçek PVedeni
AYYUK ERENBERK Atatürkçü Düşünce Derneği Üyesi
Sevgili Muammer Aksoy'un bize gösterdiği yol, birlikten ve
özveriden geçmektedir. Gerçek Atatürkçüler, yürekli ve
özverili olmazlarsa, aydınlık ufuklara doğru gidiş önlenir.
Anayasa profesörü, büyük hukukçu Muam-
mer Aİcsoy, eğitim sorunu, öğretmen sorunu,
petrol sorunu, orman sorunu ve önüne çıkan
bütün >Tjrt sorunlannın çöziimünü kendisine
görev İcabul etmiş, geri bırakılmış ülkesinde
aydın olmanın kolay olmadığına inanmış, Ata-
türkçülük yolunda inançh, inatçı ve yürekli,
hatta bu yolda Anadolu deyimi ile "gözünü
budaktan sakmmayan" bir kişiydi. Onu tanı-
mak büyük kıvanç, ancak tanıdıktan sonra yi-
tirmek çok zor.
Inanıyorum ki ona kurşun sıkan el, onu ger-
çekten tarusaydı, yurdunu bir parça sevseydi,
böyle bir eylemi değil gerçekJeştirmek, düşün-
mekten bile utanırdı.
Onu yitirmemizden bir gün önce, Atatürk-
çü Düşünce Derneği Genel Merkezi'ndeki gö-
rüşmemizde her sözün sonu laikliğe geliyor-
du. Prof. Münci Kapani'nin Cumhuriyet'te çı-
kan laiklikle ilgili yazısını gecikerek okudu-
ğu için kendisine kızıyor, bu kadar güzel bir
yazmın geç okunmasını kabul edemiyordu.
Dernek yönetim kurulunca hazırlanmış bulu-
nan bıldirinin birkaç kez basımevinden geri
getirilip düzeltilmiş olması bile kendisini tat-
min «tBiıyor, daha iyi ve datıa güzel olması-,
oı, halkı ve yetkiüleri uyarması gerektiğini yur:
guluyordu.
Olaydan 25 gün önce de Atatürkçü Düşünce,
Derneği Kurucular Kurulu'nun, YÖK'ün tür-
ban konusundaki tutumunun tartışıldığı top-
lantısında, laiklik konusunda SHP Genel Baş-
kanı Erdal tnönü'yü uyardığını belirtti (An-
cak üzüntüsünden anlaşıiıyordu Jci bu uyan-
dan pek iyi sonuç alamamıştı.) "llericiler de
bu tehlikeyi görmüyor" diyordu. Herkese gı-
dip tehlikenin büyüklüğünü anlatacağını bü-
tün heyecanı ile anlatıyordu.
Kendisine, laiklikle ilgili savasımın güçlii-
ğünü yükleniş şekli nedeni ile başka bir bü-
yük kayıp olan, Prof.Seha Meray'ı anımsata-
rak karşı devrimcileri sevindirecek bir olaydan
çekinmesini söylediğim zaman "Merak etme-
yin, kalbimi sıkı kontrol ettiriyorum ve ken-
dimi koruyorum. Onlar Seha için bir kere er-
ken sevindiler bir daha sevindirmeyeceğim"
dedi.
Demokrasi ve hukukun üstünlüğüne inan-
mış ve bütün bir toplumu etkileyebilecek, bir
siyasi partiyi bırakınız, bir derneği bile loko-
motif gibi çok büyük bir hızla çekip götüre-
cek, halkın arzuladığı tipte bir kişi olan Mu-
ammer Aksoy'un, Atatürk devrimlerinin he-
yecanlı ateşini yeniden yakacak bir hareket
oluşturmasını kabul etmeyen karşı devrimci-
, ler bu harekeü baslachğj anda söndftrmek «KJ-
suncesi ile onu katlettiler.
H\ı kıyımın organize bir örgüt işi olduğu
açıktır. Bunu Aksoy'un bir bankanın avukat-
lığını yapmasına bağlamayı düşünmek bile,
olayı çeşitlendirerek saptırmaktan başka bir
şey değildir.
Yaşadığımız çağın belası oldukları hakkın-
da kuşku bulunmayan, düşünce ve hukuk ta-
nımayan bu örgütlerin çıkarlarının ya da gö-
rüşlerınin karşısına çıkacak, çıkartılacak her
türlü örgütlenmeye tahammüıleri yoktur. Bun-
lar, ister dinci (şeriatçı), ister aşırı milliyetçi
ya da ister çıkarcı olsunlar, düşündükleri tek
şey, kendi görüşlerini ya da çıkarlarını egemen
kılmaktır.
Aksoy'u katledenler ve olayı lanetlemeyen-
ler, Atatürkçü düşüncenin savunucusu olarak
yönetime gelip bu düşüncenin tam tersini uy-
gulayanlar, Atatürk'ün ölümünden beri onun
fikirlerini ve kurduğu müesseseleri yıkmaya ça-
hşanlar, hukuksal ve toplumsal gelenekleri çiğ-
neyip Atatürk'ün vasiyetini yok edenler, laiklik
ilkesini ayetler ve dini bilgilere dayandırarak
açıklamaya çalışan sözde Atatürkçüler şunu
iyi bilsinler ki Muammer Aksoy'un kaybma
karşı gerçek Atatürkçülerin içinden daha bir
bilinçli ve daha bir bilenmiş olarak Atatürk'-
ün gösterdiği yolda ilerleyen ve engelle>eme-
yecekleri kadar çok Muammer Aksoy'lar çı-
kacaktjr. Bu Aksoylar Atatürkçü çağdaş Türki-
ye">i yaratma güçlerini gerçek ilimderf almak-
tadırlar. Bu sebeple ne kadar güç olursa ol-
sun ve ne kadar uzun zaman gerektirirse ge-
rektirsin utku Atatürkçü düşüncenin olacak-
tır. Buna inancımız tamdır.
Sevgili Muammer Aksoy'un bize gösterdi-
'^yolt birKkten ve ozvBridengeçmcktedır^er^- -
çek Atatürkçülçr birlesmezler, örgütlenmez-
ler, yürekli ve özverili olmazlarsa, Türkiye
1
nin aydjnlık ufuklara doğru gidişi, önlenir.
Atatürkçüler mutlaka birleşmeli.
PENCERE
Bir Kez Daha...
Kimi yerde sözün işlevi biter; daha başka deyişle söz lafa dö-
nüşür.
Peki, yazı?
Yazının kalıcılığı önemlidir; belki yazıldığı gün "kim okur, kim
dinler varak-ı mihr-i vefayı"; ama, bir zaman geçtikten sonra de-
ğeri anlaşılabilir. Ne yazık ki bugünlerde yazının da işlevini yiti-
rebıleceği bir ortama doğru sürükleniyoruz.
Yine de yazmalı, değil mi?
*
Osmanlı imparatorluğu 20'nci yüzyılın ilk çeyreğinde dağıldı,
çöktü.
Doğaldır.
İmparatorluklar elbet dağılacak, çökecek, insanlık yeni bir aşa-
maya ulaşacaktı. Atatürk'ün 1923'te kurduğu cumhuriyetin çağ-
daşlığı benimsemesi de rastlantı değildi; İslam dünyasında "Ay-
dınlanma"nm süreci başlamıştı; ilk kez laik bir deviet oluşuyor-
du; hem bu uygarlık sürecine Sevr'i yırtıp Lozan'la girmiştik; bü-
yük devletlerie ve sınır komşulanmızla her türlü anlaşmazlığı bi-
tirmiş, çözümü de uluslararası bir hukuk belgesine bağlamış-
tık.
Eğer biz Lozan sınırlan içinde sağlıklı bir toplum yaratabilir-
sek ve çağdaş bir düzen kurabilirsek, dışa dönük yüzümüzde
de gücümüz pekişecekti.
Başarabildik mi? Yoksa 21'inci yüzyıla doğru yine "hasta
adam"a mı döndük?
Ooğrusu ne çağdaş bir demokrasiye kavuşabildik ne de sa-
nayileşebildik. Laik devletin temellerini kemirecek eğitim düze-
nine geri döndük; irtica akımları toplumun her yanına sızdı; deviet
yönetimini neredeyse ele geçirecek; fikir özgürlüklerinden yok-
sunuz. Güneydoğu Anadolu'da "Olağanüstü Hal Bölge Valiliği"
nin yönetimi geçerlidir. Sınıriarımızın tümünde komşulanmızla
anlaşmazlıklar sürüp gidiyor Körü körüne bağlandığımız Ame-
rika'da Türkiye soykırım suçlusu gibi görülüyor. Lozan'ı yırtmak
isteyen bütün dış ve iç güçler yeniden "cür'et" kazanmışlardır.
Bu ortamda cumhurbaşkanı, başbakan, hükümet ve Meclis, halk
çoğunluğunun dayanağından yoksun kaldıkları için boşluktadırtar.
Sanki görünmez bir el, aymazlığın perdesini sorumluların göz-
lerine çekmiştir.
•
Başında çıkan çoğu yazı, dünyada yeni bir tarih yaşandığını
ve Türkiye'nin bu sürecin dışında kaldığını vurguluyor Doğru-
dur; ama başka doğrular da yok mu?
Avrupa kendi derdine düşmüştür; iki Almanya'nın birleşmesi
ile Doğu ve Batı Avrupa'nın bütünleşmesi temel sorunlara dö-
nüşmüş; Türkiye'yi dışlayan bir sürece yol açmıştır. Sovyetler-
de içe dönük davalar gün geçtikçe büyümektedir. Litvanya'dan
Kafkasya'ya ve Orta Asya'ya kadar her yerde çıkan olaylar yü-
zünden Moskova'nın başı derttedir. Türkiye'nin AT'ye uzun bir
süre giremeyeceği anlaşılmıştır; üstelik AT'nin de geleceği be-
lirsizdir.
Geriye ABD kalıyor.
Amerika bugün gücünün doruk noktasındadır; hem polrtika-
da hem ekonomide üstünlüğünü kanıtlamış değif midir? Orta-
doğu'da her türlü manevra için en elverişli zamanını yaşamıyor
mu? A/rupa'dan dışlanan bir Türkiye'ye yönelik ABD siyasetı ne-
dir? Kürt sorunu için ne düşünüyor? Ermeni sorununda gele-
ceğe dönük politikası ne olacak? Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak
için Vaşington ülkemizde bir askeri yönetimi düşünür mü?
Komplo kuramları, öyküleri, masalları kuşkucu kafaların türe-
timi de olabilir; çoğu kişi bu gibi durumlarda omuz silkmeyi yeğ-
ler:
— Haydi canım sen de!..
Ama, Türkiye'nin bugün geldiği noktada ülke her tür "komp-
lo"ya elverişli bir yapıdadır. Batı'da toplumu derinden sarsan te-
rörle birlikte Güneydoğu 'nun alev alev yanmaya başlaması ara-
sında bir bağıntı yok mu? Bilinmeyenlerin ülke yaşamında ege-
menleşmesi sürecini yaşamıyor muyuz?
•
PeJ<i, çare?
Yapılacak ilk iş bütün demokratik ve ulusal güçlerin desteğini
sağlayacak seçım hükümetiyle erken seçıme gitmektir; bu işin
^ejesi yokrCumrrariyetın ve Lozan'ıntemeneriniiarsmak fsie-
.yenler yol alıyorlar.
TWM
TURSEM'İN
LONDRA, OKFORD, CAMBRIDGK
BOURHEMOUTH.BRİGHTON'.
H A S T I N G S E X E T E K G H E C T 3
DE
MDA BÛTÜN VILIAJ6IÜZCE •öSRENlU
UTAKSİTTE Öbj
K0LAYU6U
EDİYOft/
Amerika'ya ilk adımı TWA ile atın,
Amerikan konforunu
hemen yaşayın.
TWA Amerika'mn dünyaya ka-
bul ettirdiği en yüksek stan-
dartları temsil ediyor. Konfor-
lu uçakları, özel eğitim görmüş
ekibi, mükemmelin de ötesinde
servisiyle.
TWA'de sunulan Amerikan
konfor ve konukseverliğini bir
kez tadanlar, bir başka havayo-
TWA
For the best ofAmerica.
lunu denemeyi düşünmezler.
Şimdi T\VA haftanın dört günü
Amerika'ya uçuyor. ABD içinde
ise beklemeden, terminal de-
ğiştirmeden 120'den fazla bağ-
lantı seçeneği sunuyor.
•6ENELVEHIZ0WWRILMî} KUÖIAR
•TICARİ İN6İLİZCE
• TUR.1ZM /NGIÜZCESİ
•BANKAC1LİK (NûİLIZCESİ
•5INAV K.URSUR1: Cambrkige
•First Ccrtificatc, Profıcitncy,
•TOEFL,AR£LS(SQZ\Ü)
tursem
İNGİLİZLİSANOKULLARI
DANIŞMAMERKEZİ
Cumhuriyet Cad. 173/4-6 Elmadağ
80230 Istanbul Hilton Otelı Karşısı
Tel 148 39 77-148 79 43-148 2849
Fax 132 97 29. Tlx.. 27498 tusm tr
LISKUR
SÜRÛCÜ KURSU
EHLIYETINIZI
BİZDEN ALIN
4 TAKSİTLE ÖDEYİN
Kadıkoy 336 02 79
Erenkoy 359 30 63
Maltepe 352 24 21
Rota: İstcınbul Frankfun-Seu'York (ABD'ntn 1JOşebrinebeklemesızbcığUınh)Kalktş:Pazar, Fazartesı, Car^ımbcı. Pergembegûnleri 7.05Istanbul Varrf: lî.iONeu York
Rezervasyonlannız için: Türkiye Genel Satış Acetttemız MMtur Istanbul II) 134 53 2^134 53 691 i4 53 U 134 53 80. Izmtr, (1) 21 85 86 21 «
7
/ İ
Ankara (4j 12? 41 07-127 41 ĞH-118 57 48 ya da kendiseyabat acenlenıziaraytmz.
WA
ADOURIOJN
Y4ZDIĞI
YURTIAŞLIK
BİLGİLERİ
Yayına hazırlayan
Nuran Tezcan
2000 lira (KDV içinde)
Çağdaş Yayınları Turkocağı
Cad 39-41 Cağaloğlu-hianbul
Ödemeli gönderilmez.