Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/6 DİZÎ-RÖPORTAJ 12 MART 1990
O R H i V li l R V A /, /BILGISAYARLAŞANYAŞAM
Bilgisayarca biliyor musunuz?Bilgisayar
kuflanıcısı olmak,
toplumun dinamik
kesiminin asla
kaçmamayacağı bir
'yazgı.' Kullanıcı
olmak için uzun
uzun dersler .almak
gerekmiyor. Beş on
tuş kullanmayı
öğrenmek yeterli.
Ancak 'bilgisayar
profesyoneli'
olmak isterseniz, o
zaman iş değişiyor.
— 2 —
tşyerinde kullandığı makineier-
den bir tane de eve aldı. öykük-
rini şimdi çok daha hızlı yazıyor.
Her sey, maldnenin beiieğinde.
Karalamak, kâgıtlan buruşturup
atmak dcrdi bitti. Aklına geldıği
gibi yazıyor. Kurgusunu da ekran-
da yapıyor. "Ekliyorum, çıkartı-
yonun. Printere basıyonım, yazı-
adan oyküyu aliyonım." öykü
yazan, gazeteci Ortıan Dnrn'nun
Epson'u var. Aynca bir de dizus-
tü bilgisayar almış. Seyahatte, ta-
tilde öykülerini yazabilmek için.
Küçük bir daktilo kadar. Bir ara
birimle bütün yazdıklarını, ıster-
se, ışyerindeki ve evindeki bilgisa-
yarın belleğine geçebilir. Orhan
Duru, bilgisayannda Türkçe söz-
lük de istiyor. AnsikJopedi istıyor
Kitap, öykü veya haberlenni ya-
zarken gereksineceği bütün bilgı-
ler hetnen elinin altında olsun is-
tiyor.
Bunlann hepsi de kısa sürede
gerçeklesecek. Bankadaki hesa-
bıyia ilgili talimatlan evinden bil-
gisayarla geçecek. Ven bankalar-
daki bilgi ve belgelere anında ula-
şâbilecek.
Bilgisayar kullanıcısı olmak,
toplumun dinamik kesiminin as-
la kaçınamayacağı bir yazgı. Kul-
lanıcı olmak için kurslara gıdip
uzun uzun dersler almak gerekmi-
yor. Beş on tuş kullanmayı öğren-
mek yeterli. Koskoca bir "yaabm-
cılar ordusu," bilgisayar raakine
tasarımcılan, yapımcılan, bizler
için çalışıyor. Rahat sorunsuz ve
kolay kullanabilelim diye.
Ancak "bügisayar profesyone-
İşyerierinde bilgisayarter artbkça, sistemler gdistikçe, dosyalar azalıyor.
li" olmak isterseniz, o zaman iş
değişiyor. Ege Üniversitesi Bilgi-
sayar Bolümü Başkanı Prof. Oguz
Manaslı, "Dışanda, bilgisayar
okuryazarlıgı denilen olgu ulke-
raizde de çok hızlı bir şekilde
gelişiyor" diyor. Bilgisayar okur-
yazarlıgı, işyerinde basit bir siste-
mi işletmekten, bilgisayara koku
alma ozelliği kazandırmaya kadar
geniş bir aJanı kapsıyor EBİM
Bilgisayar'dan Nergis Yuvacık'a
göre, "Bası sonu olraayan uçsuz
bncaksız bir alan. lygulamanın,
yaratmanın, urctmenin, icat etme-
nin sonsuzlugu içinde, hep bir şey-
ler oğrenıyorsunuz, hayattan Wop-
ma pabasına."
Konumuz bugun bu "profesyo-
neller." Kim bunlar? Ne yaparlar?
önce üniversitelerimızın "bilgi-
sayar mahendisligi"nden mezun
olan genç bir "bilgisayar möben-
disi" neler yapabilir, sorusuna ya-
nıt arayaJım.
Bilgisayar mühendisliği bölüm-
leri yöneticilerinin hemen hepsi,
öğrencilerinin "kapışıldıgını", he-
men iş bulabildıklerini belirtiyor-
lar.
ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği
Bölum Başkan Yardımcısı Y.Do-
çent Mehmet Tolun'a göre, okulu
bitirdıkten sonra çoğu "sistem ço-
zumJeyicisi", "programa", "sistem
uygulayıcısı" ve şırketlerde "satış
elemanı" olarak ışe başhyor. Da-
ha okurken part-time çalışmaya
başlayanlar da var.
Sistem çözumleyici, oldukça
üst düzey bir uzman. Bir proble-
mi bilgisayara uygulayabilecek ye-
tenekte olması gerekir. Prof. Oguz
Tosun, "Bilgisayara geçecek bir iş-
yerinde, vsrolan çalışma duzeni-
ni modeileyecek, problem nokta-
lannı saptayacak, bilgisayann ve-
rimliligini hangi noktalarda arttı-
racağını gorecek, nasıl bir bügisa-
yar sistemi alınacagına karar ve-
recek." Aynca bu surecı, bilgisa-
yar sistemi kurulduktan sonra da
sürdürecek, değişen koşullara göre
sistemi ayarlayacak.
Yazüim muhendisi: Bilgisayara
uyarlanacak programı, endustriyel
düzeyde ele alıyor ve bilimsel yön-
temlerle yazıyor. ODTÜ Araştır-
ma Görevlisi FJey Somer'e göre,
yazıhm muhendisi "Miibendislik
araç ve yöotenılerini kullanarak
programlı bir şekilde sistem geliş-
tiriyor."
lyi bir yazılım mühendisinin ni-
telikleri ne olmalı? "Çok iyi bir
çözumkme ve sentez nileligi ol-
malı. çok düşunmeli. hızlı karar
verebilmeli, olayı uç boyntlu aJgı-
layabümeli, değişik acüardan yak-
laşabilmeli." Yazıhm muhendisı-
nin sistem geliştırirken gerçı yön-
temleri ve kuralları var, ancak bu
genel kurallara baglı kalmamalı
yazılım muhendisi. İş isteyen ki-
şinin ihtiyaçlannı da iyi saptaya-
bilmeli. Bu nedenle yazılım mü-
hendısi çok yönlü bir insan, her
konuda "Bilgi sahibi olması gere-
kiyor, mubasebe bilmeli, ucak
benzetim modelleri geliştirecekse,
ucaklana oasıl uçtugunu btlmeli.."
Programcı: Program, bilgisaya-
nn "benzini" sayılıyor. Bilgisayara
ış yaptıran programlardır. İnsan
da bilgisayarı bu programlar ara-
cılığıyla kullanır. Programcı,
Y.Doçent Mehmel Tolun'a göre,
"Problemi çok iyi anlayabilen ve
bilgisayar dilinde yazan kimsedir.
Programcı sanatçı gibidir. Bazı in-
sanlar çok çok iyi program yazar-
lar. Bu arada programcılık da ge-
lişiyor ve değişiyor."
Mehmet Tolun, "Baa otomatik
programlar var, otomatik kod urt-
fen. Çeşitli dillerde, bu otomatik
kodlar sayesinde herbangi bir
program otomatik gercekleştirile-
biliyor. Ama progıanıa olacakür.
Kaynaklan verimli. bilgisayana
zamanını ve kâgıdı az, süreyi çok
kısa kullanan, iyi programcıdır."
Bilgi muhendisi: Bılgı muhen-
disi, bellı bır uzmanlık alanında-
ki bilgileri ve kuralları, bilgisaya-
nn anlayabileceği bir dile aktarı-
yor. Kurduğu sistem, yazdığı prog-
ram, uzmanlıkla ügilidir. Bdyle bir
bilgisayar sistemi, aldığı bilgi ve
kurallar uzerinde, otomatik çıka-
rımlar yapar, öneriler geliştirir.
"Bilgi mühendisleri, bir uzmaa-
dan aldıklan bilgileri, bilgisayara
aktanıiar, daha sonra da uzman-
la birlikte sislemin doğru işleyip
işlemedigini kontrol ederler." To-
lun'a göre, gercek anlamda bir bil-
gi mühendisliği ulkemizde henüz
uygulanmıyor. Bu konuda teorik
çalışmalar var sadece. Mali konu-
larda uzman sistemler çok yaygın.
"Bankaalık, uzman sislemleri ilk
uygulayacak sektor olabilir..."
SCRECEK
TEKNOLOJININBUGUNU VE YARINI
Düsün, balc ve uc
— 2 —
Şimdi doğrudan bilgisayarlara
giriyoruz. Hiç düşe yer olmayan,
bugunun gerçeğine sıçrama yapa-
lım. Elinizi, kolunuzu, ayağınızı
kullanmadan, sadece bakışlan-
nızla, yoğunlaşan duşünceleriniz-
le, bir uçağı uçurmak istemez mi-
siniz? (Jumbo, Airbus olması
şart değüî)
Hayır, işin içine telepati kanş-
mıyor. HurafeİCT de yok. Ama
sanki biraz hipnoz var gibi. Evet,
uçağın kumanda tablosunu "hip-
nozlayarak
1
", uçağa istediğiniz ha-
reketi yaptırtıyorsunuz.
Dudaklarıruzj bik kıpırdatma-
yacaksımz. Kaptan pilot koltu-
ğunda oturacak, önflnttzdeki bil-
gisayar ekranına baJcacak ve is-
tediğiniz komutlan "düşÜDce
dalgalarınızla" ileteceksiniz.
"Motor!", "Hu!", "Havslan!",
"TekerleUeri iceri cek!", "Beş bin
metreye çık!" vb.
Işte, uçağınız yukarıda kanat
çırpıyor!..
Siilerin bu işjeri başarabilme-
niz için, San Francisco'daki Gör-
sel Bilimler Enstıtüsü'nden fızikçi
Erich Sutter, canını dişine, gece-
sini de gunduzüne katmış çalışı-
yor.
Tabii, siparişi biz vermedik.
Zengin bir Amerikalı, Lance Me-
agbcr verdi. Bu Amerikalı "Am-
yotrofik Laieral Skleroz" hasta-
lığına yakalarunış. Bu nedenle de
el ve bacaJdannı hareket ettiremi-
yor, konuşamıyor, yalmz başına
yemek yiyemiyor, dahası, »raçsız
nefes bile alamıyor.
Ama Meagher'in beyni tıkır tı-
kır çalışıyor. Düşlerı bile geniş.
Uçakla dunya turu yapmak, ha-
yatta en fazla arzu ettiği olay..
Pizikçimiz, çaresiz, onun bu
arzusunu yerine getirecek. Yapa-
bileceği tek şey, Meagher'in gö-
rünüşte tek sağlam organı beyni-
nin yaydığı dalgaJarı kullanmak.
Beyin dalgalanyla, uçağın ku-
manda sisteminın otomatik ola-
rak bağlanacagı bır bilgisayarı
yönetmek.
Bir dizi çalışmadan sonra
Kaptan pilot
koltuğunda
oturacak,
önünüzdeki bilgisayar,
ekranına bakacak ve
sadece düşüneceksi-
niz. 'Motor', 'hız', 'ha-
valan', 'tekerlekleri
içeri çek', 'beş bin
metreye çık'... İşte,
uçağınız göklerde ka-
nat çırpıyor. Çünkü
düşünce dalgalarınız-
la dokundunuz onun
mükemmel bilgisa-
yarına.
Amerikalı zenginimizin kafatası
üzerine, öncelikle beynin görsel
uyanlan işlediğı bolümü üzenne,
elektrodlar yerleştiriliyor, bunlan
bilgisayara bağlıyor. Bu dalgalar,
gözün, hareket eden titreşen bir
ekran uzerinde yoğunlaşması ile
bilgisayar "çalısmaya başlıyor."
Ekran, görsel bir klavye işlevi
görecek bir yapıya kavuşturul-
muş. 64 karelik, elektronik bir
tablo sekiinde. Her karede bir
harf, sözcük, numara ya da em-
ri içeren değişik motifler var.
Bakışımzı, düşüncenizi yoğun-
laştırdığınız kare uzerinde "bir
şejler'^ oluyor. Beyniniz o kare-
deki işlevlere uygun dalgalar üre-
tiyoT. Emir ve dalgalara program-
lanmış bilgisayar, aynı dalgalan
aldığında ve tanıdığında iş biti-
yor. Beynin dalgalannı okuyor,
emri "kabul ediyor" ve otomatik
olarak uçak kumandasına ileti-
yor.
Sözgelimi "ışığı ymk" karesine
bakıyorsunuz, dalgalar çakışıyor
ve bilgisayar ışığı yakıyor.
"Kapa" karesine baktığınızda,
bir süre sonra ışığı kapatıyor.
Sistem şimdilik Amerikalımn
e\- işlerini yOnetmesinde kullanı-
lıyor. Sistemin eksikJeri, uyuşma-
yan dalga boylan saptamyor, mü-
kemmelleştiriliyor. Sonra sua, ay-
nı sistemle uçağın yönetilmesine
gelecek...
Damarlanmızı "•emizkyecek"
robotik ilaçlardan sonra, şimdi
de Meagher'in bilgisayanyla *^ıç-
nuya başladık" galiba.. Ayakla-
nmızj biraz daha yere bassak mı..
Bilgi toplumu cağında değişi-
mine ve yeniliklerin hızına, araş-
tınna merkezlerinde ve laboratu-
varlarda küçük küçük
"p>ttamabr" eşlik ediyor. Bir ba-
kıyorsunuz bir "patlama" sonu-
cu, önünuzde super bir bilgisa-
yar. Bir başka patlarna; araba te-
lefonu, bir bakmışsıruz mikroro-
botlarla kol kola girmişsiniz...
Yüzlerce merkezde, Japonya-
da, Amerika'mn onlarca Oniver-
sitesi ve laboratuvannda, Avru-
pa'nın çeşitli merkezlerinde, çok
uluslu şirketlerin araştırma geliş-
tirme merkezlerinde, bilim adam-
ları neler uzerinde yogunlaşmıj
durumda, biliyor musunuz?
Doğrusu biz bilmiyoruz.. Bir-
çoğu ticari kaygılarla gtzli tutu-
luyor. Ancak, çahşmaları ürüne
dönüşünce, beyler açıklıyorlar ve
biz de haberdar oluyoruz.
Bazıları da bomba gibi
patlıyor...
Bütün bu bilgisayar teknoloji-
si, tam hızla bir noktaya, bir
amaca doğru gidiyor: Jnsan gibi
dusünen bir bilgisayar yflnHmak!
Bu ne kadar mümkun? Ve ne ka-
dar yol ahndı? Bu konulan ya-
rından itibaren özetlemeye çal)-
şacağız.
SCRECEK
Türkiye, Montrö Antlaşması'na göreKaradeniz'de inşa edilen yeni Sovyet gemisinin durumunu değerlendirmek zorunda
Tiflis gemisiboğazlardan geçer mi?— ı —
Y1LMAZ USLUER Fm.Amiral
Sovyetler'de inşa edilen "Tiflis" savaş ge-
misi Türk boğazlarmdan geçebilir mi, geçe-
mez mi? Bu gemınin geçişi Montro Antlaş-
ması'na aykırı mıdır, değii mıdir? Bu konu-
da şimdiye kadar gerek dış basında gerek
Türk basınında çeşitli göruşler öne süruldü,
çeşitli makaleler yayunlandı. Bu yazımızda bu
konunun değişik yönlerine değinmeye çalı-
şacağız.
Batılılar Tiflis gemisini "uçak gemisi" ka-
bul ederken, geminin sahibi Sovyetler Birli-
ği, gemiyi "hava yetenekli knıvazör" olarak
sımflandınyor.
Karadeniz'e kıyısı olan devletlerin
"knıv»zörleri" Montrö Antlaşması'na göre
Türk boğazlanndan geçebiliyor, ancak "uçak
gemileri" hangi devlete ait olursa olsun, bo-
ğazlardan geçememektedir.
Türkıye'nin Montrö Antlaşması'mn uygu-
layıosı olarak şimdiye kadar olduğu gibi bu
konuda da en doğru karan vereceğine hiçbir
devletin kuşkusu olmaması gerekir. Şimdi ge-
lelim konunun diğer teknik yönlerine.
Sovyetler'in denizde iislii hava
giicü/gelişmeleri
Ikinci Dunya Savaşı'ndan sonra Sovyet li-
derleri global tip donanmalara (global navy)
sahip olmanın önemini anlamışlardır. Bu tip
donanmalarm ozelliği, bunyesinde organik
hava gücü (denizde üslenmiş hava gücü: Sea
based air power) bulundurmak olduğundaıı,
Stalin dört adet uçak gemisi yapınu için ge-
rekli direktifî vermiştir. Savaş sonrasında Sov-
yetler'in "Sverdlov" sınıfı kruvazörlerin ya-
pımına hız verdikJeri izlenmektedir.
Stalın'in 1953'te ölmesinden sonra halefı
Knışçev, Batı deniz tehdidini denizaltılar ve
karada üslenmiş uçaklar (land-based air-craft)
ile karşılamayı planlamış ve 1955 yüından iti-
baren Deniz Kuvvetleri Komutanı AmiraJ
Gorshkov'un önderliğinde denizaltı yapımı-
na hız verilmiştir. Bu deeizaltılann ana he-
defı, ABD uçak gemileridir.
Sovyetler I961'den sonra denizaltı yapımı
ile birlikte ABD nükleer denizaltılannı imha
«mek için büyük ve modern "Denizaltı S»-
vunma Harbi (DSH)" gemileri yapımına
Onem vermışlerdir.
Sovyetler, bu amaçla önce "mnhrip" ve
"krnv«zör (DSH) platformları inşaatmı ta-
mamlamjşlar ve 1963'te ıki adet Moskova st-
mfı "denizaltı savndma harbi krnvazörii"nü
inşa ederek bu gemileri 1967 ve 1968 yıllann-
da hizmete sokmuşlardır. Bu sınıf gemiler, ha-
va savunma sistemlerine ilave olarak 18 adet
Ka-25 HORMONE helikopteri de taşımakta-
dır. Moskova sınıfı gemiler, Sovyetler'in de-
nizde, deniz-hava kuvvetine sahip oldukları
ilk gemilerdir.
Moskova sımfı gemileri 37.000 tonluk Ki-
ev sımfı gemiler izlemiştir. Kiev sınıfı ilk ge-
mi 1975'te, son gemi ise 1984'te hizmete gir-
miştir. Bu gemilerin ilk görevi, denizaltı sa-
vunma harbi, ikinci görevi ise bOnyesindekı
V/STOL(dikey/kısa kalkış iniş) uçaklarla,
düsmanın DSH (denizaltı savunma harbi) ve
EH (elektronik savaş) uçaklanna karşı koy-
Sovyetler Birliği
tarafmdan inşa edilen
"Tiflis" adh gemi, daha
önce uçak taşıyan çeşitli
savaş gemilerinden farklı
özelliklertaşıyor.
Batıhlar Tiflis'i "uçak
gemisi" sımfı içinde
değerlendirme
eğilimindeler. Sovyetler ise
'kruvazör' tipli gemi
olarak tanımlandırıyorlar.
Montrö Antlaşması'na
göre Türk boğazlanndan
hangi devlete ait olursa
olsun, 'uçak gemileri'
geçemiyor, 'kruvazörler'
ise geçebiliyor.
Türkiye "Tiflis" gemisini
değerlendirip, Montrö
Antlaşması'na göre
boğazlardan geçip
geçemeyeceğine karar
verecek olan ülke. Bu
kararda bir dizi unsur rol
oynayacak. TtFLİS — Sovyetler'in Tiflis serisi altında ureltiği savaş gemileri "oçak taşuna" kapasitesine sahip. Sovyet resmi açıklamalannda "kruvazör" tanımı kullanılıyor.
maktır. Hedefleri ise ABD nukleer denizaltı-
larıdır.
Sovyetler Birliği'nin nisan 1983'te "Kiev"
sınıfı Kharkov gemisini Karadeniz'deki Niko-
laiev tersanesinde denize indirmesinden son-
ra Batı ittifakının gözJem uyduları, bu tersa-
nedeki havuzun boyunun uzatılmaya başlan-
dığını saptamışlardır. Bu gırişim ise tersane-
de daha büyük boyutlu bir geminin inşa edi-
leceğinin habercisi olmuştur. Nitekim ilk Tiflis
gemisinin (ilk adı Leonid Brejnev) yapımına
1983'te başlanmış ve gemi, 5 Aralık I985'te
denize indirilmiş, 1990'da hizmete girmıştir.
Ikinci Tiflis (65.000 ton), aralık 1985'te kı-
zağa konup 10 Aralık 1988'de denize indiril-
di. Tiflis 1 ve 2'den 10.000 ton daha büyük
olan ve deplasmanı yaklaşık 75.000 ton olan
Tiflis 3'un yapımına ise kasım 1988'de baş-
landı.
"Tiflis'in özellikleri
Tiflis konusunda bugüne kadar aJınan bil-
gilerin çoğu uydu fotoğraflan ile sağlanmış-
tır.
— Tiflis'in sağ tarafındaki eğik guverte açı-
sı 6-8 derecedir (Kiev'den 4.5 derece daha faz-
la).
— Tiflis'te sağ tarafta 2 tane dış asansör
ve burunda 12 derecelik bir skı-rampası
vardır.
— Kiev sınıfı gemilerde ust guvertenin
1/3'lük ön kısmında fuze sistemleri ve top-
lar bulunmasına karşın, Tiflis'in uçuş guver-
tesi gemi boyunca uzanmaktadır.
— Uydu fotoğrafları değerlendırmeierine
göre Tiflis'in boyu 300-305 metre genişliğı, 73
metredir.
— Tiflis'te katapult yoktur.
— Uçak hangarı: 185 m boy, 30 m genişli-
ğindedır.
• Fighting SJıip 1990'a göre geminin özel-
likleri:
Ismi: Tiflis.
Deplasmanı: 60.000 ton.
Boyutlan: Boyu 300 m., eni 73 m., su ke-
simi 11 m.
Ana makine: Muhtemelen gaz turbini
250.000 BG, 4 şaft.
Sıirat: 32 knots (denizmili/saat)
Füzeler: Su ustunden-su ustune (SSM), SS-
N-12 Sandbox ya da SS-N-19, su ustunden-
havaya (SAM), 4 SA-N-9 (192 füze).
Toplar: 100 mm.'lik tekli ya da 76 mm.'lik
ikilı 30 mm/65 Gatlmg.
Radarlar: Hava arama, su üstü arama, se-
yir ve atış kontrol radarlan.
Sabit kanaüı oçaklar: 12 Su-27B2 Flanker,
J2 Yak-41 VTOL (dıkey kalkış, imş).
Helikopterler: 15-8 adet Ka-27 Helix
Gemi Türkiye'yi neden
ilgilendiriyor?
Bu geminin, bugüne kadar Sovyetler'de ya-
pılan gemilerin en büyüğü olması ve Karade-
niz'de inşa edümesı ile Ttirkiye'nın bir ilgisi
yoktur. Kuşkusuz, Sovyetla Birliği istediği sa-
vaş gemisini istediği yerde yapabilir. Ancak
inşa edilen gemi bir uçak gemisi özelliğini ta-
şıyorsa ve Karadeniz'de inşa edilıyorsa, Türki-
ye, bu gemi ile ilgilenmek zorundadır. Böy-
le bir geminin, Türk boğazlanndan nasıl ge-
çeceği Turkiye'yi ilgilendirir, çünkü boğazlar-
dan gemi geçişlerini düzenleyen Montro Ant-
laşması, uçak gemilerinin boğazlardan geçme-
sine imkân tammamaktadır.
Montrö ne diyor?
Montrö Antlaşması, ticaret gemilerine ol-
duğu gibi, savaş gemilerine de boğazlardan
geçiş serbestisi tanımıştır. Ancak bu serbestı
sınırlanmakta ve kurallara bağlanmaktadır.
Sımrlamalar: Formaliteler, gemilerin sınıf-
ları, tonajları ve sayıları ile ilgilidir.
Montrö, savaş gemilerinin sınıfları ile ilgi-
li sınırlamaları şu şekilde esasa bağlamıştır:
— Barış zamanında savaş gemilerine tanı-
nan boğazlardan geçiş serbestisinden, ancak
"hafif su üstü gemileri", "küçük savaş
gemileri" ve "yardımcı gemiler" yararlana-
bilir. Bunagöre, "hatö barp genuJeri", "uçak
gemileri" ve "denizaltılar" prensip olarak bo-
ğazlardan geçemeyeceklerdir (nezaket ziyaret-
leri dışında). Ancak bu kaidelere Karadeniz'e
sahildar olan devletler lehine bazı istisnalar
tanınmıştır. Onlar da:
1. Karadeniz sahili devletler, "15.000 ton-
dan yuksek olsalar dahi, hattı harp gemileri-
ni teker teker ve en çok iki torpido bot jefa-
katinde olmak üzere boğazlardan geçirebi-
lirler.
2. Karadeniz sahildan devletler, dışanda in-
şa ettirdikleri ve satın aldıklan denizaltıları,
Türkiye'yi zamanında haberdar etme şartı ile
Karadeniz limanlarına ulaşmak üzere boğaz-
lardan geçirebilirler. Karadeniz'deki denizal-
tılar da tamir amacı ile yine boğazlardan ge-
çebilirler.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere,
Karadeniz sahildan devlet olsun olmasın, hiç-
bir devletin uçak gemisi boğazlardan geçemez.
Montrö Antlaşması'mn lahıka Il'sinde ge-
mi sınıflarının ve dolayısıyla uçak gemisinin
tarifi yapılmıştır.
"Hacimleri ne olursa olsun, başlıca tayya-
re taşımak ve bunlan denizde harekete geçir-
mek için inşa edilmiş veya tertibatlandınlmış
su usfu harp gemilerine tayyare ana gemisi
(uçak gemisi) ismi verilir." Aynca "Eğer bir
harp gemisi, başlıca tayyare taşımak ve bun-
lan denizde harekete geçirmek için inşa edil-
memiş veya tertibatlandınlmamış ise bu ge-
miye bir iniş ve kalkış guvertesinin kunılma-
sı, bunnn tayyare ana gemisi sınıfına sokul-
masını gerektirmez" esasını getirmektedir.
Aynı lahikada, uçak gemileri, uçuş güver-
tesi olanlar ve olmayanlar olarak iki tâli sını-
fa ayrılmaktadır.
Bu tariflere göre bir savaş gemisinin uçak
gemisi olarak sınıflandınlması için başüce
(primarily) uçak taşımak ve uçaklan denizde
harekete geçirmek üzere inşa edilmiş olmak
veya tertibatlandınlmış olmak vasfı aranmak-
tadır. Bu sınıf gemiler, uçuş güverteli olur ya
da olmayabilir. Tarifte, "başlıca (primarily)"
sözcûğunun buyiik bir ağırlığı bulunmakta-
dır. Bu sozcuk, anahtar sözcuktür.