18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8 PAZAR YAZILARI YLÜL 1989 Atina'dan Demokratik bîr banka soygunu Müşteriler, şık giyimli beylere rica ettiler: "Lütfen emeklilik maaşlarımıza dokunmayın". Şık giyimli beylerden biri, yaşlı müşterilerin bankadaki hesapları kadar olan meblağları çuvaldan çıkararak kendilerine teslim etti. yaptığı halde özel korumalara, tam teçhizatlı ve silahb nöbetçilere alerjisi var. Bu bankanın adı ERGO BANK yani "çahşma" bankası. Yöneticileri ise demokratik kişilerden oluştuğu için şiddet olaylanna karşı geldikleriui açıklıyor; olası bir banka soygununa karşı ise "para, candan kıymeüi degfldir" yanıtını veriyorlardı. ERGO BANK yöneticilerine göre, silahlı korumalar, banka soygunculanna ateş açacak, soyguncular karşılık verecek ve sonuç olarak "para kortanisa dahi" can kaybına yol açılacaktı. Günlerden bir gün erken saatlerde Atina'nın Patision semtindeki ERGO BANK şubesinin önünde bir oto parketmişti. Içinden çıkan şık giyimli dört kişi, koruması olmayan ERGO BANK'ın kapısından girdiler ve veznedeki bayana "kalimera", yani "günaydın" dedikten sonra isteklerini dile getırdiler. Bu bir banka soygunuydu. Veznedeki kadın donmuştu. özür diledi ve titrek bir sesle müdürüne haber vermek zonında olduğunu söyledi. Şık giyimli dört kişi bu arada bankadaki bir kaç yaşlı emekli müşteriyı göz ucuyla "kolluyordu".. Müdür, olanı biteni veznedar bayandan öğrenmişti. Ancak masasının altındaki polis karakoluna bağlı düğmeye bassa mıydı basmasa mıydı? Çünkü bu arada kendisine gülümseyerek bakan şık giyimli beylerin ceketlerinin arasında kendisine yöneltilen namluların ucunu açıkça görebiliyordu. " P e k i " dedi ve kasaya doğrıı yöneldi.Bankanın geri kalan memurları ne olduğunu anlayamamıştı ki, şık giyimli beyler hiç konuşmadan kendilerine verilen banknotları çuvallara doldurmaya başlamışlardı bile... Bu arada yaşlı emekli müşterilerin yatırımları da çuvallara doluyordu. Bunun bir banka soygunu olduğunu anlayan raüşteriler bu kez şfk giyimli beylere "ricalar" yağdırmaya başladüar. "Ne olur emeklilik maaşlanmıza dokunmayın" diye. Şık giyimli beylerden biri gayet nazik bir biçimde merak etmemelerini söyledi kendilerine ve zaten üç kişi olan yaşlı müşterilerin bankadaki hesaplan kadar olan meblağları çuvaldan çıkararak kendilerine teslim etti. Şık giyimli beyler 10 dakika içinde SO milyon drahmi (yaklaşık 650 milyon lira) banknot almıştı... Daha sonra dışarıda kendilerini bekleyen otoya giden soyguncular, banka müdürüne "teşekkür" edip müşterilerinden de " ö z i r " diledikten sonra "olay yerinden" hızla uzaklaştılar. Soyguncular bankayı soymakla hedeflerine ulaşmış, ERGO BANK müdürü paraları kaptırmış, ama bankanın felsefesine uygun bir şekilde can kaybı olmasını önlemiş; yaşlı emekli müşteriler ise banka soygunundan etkilenmemişti. Polis olay yerine geldiğinde olan olmuştu. Soyguncular yakalanamadı. Banka memurları ve müşteriler polise verdikleri ifadelerindc soyguncuların "şık giyimli ve kibar" olduklarını dile getiriyorlardı. Soygunu duyanlar ise "Demokratik bir soygun olmnş" demekten kendilerini aJamıyordu. Mesleğınız? Adam: Sokak satıcısıyım. KoM: Yaa, metresi kaça? STELYO BERBERAKİS ATİNA Yunanistan, Avrupa ülkeleri arasında en az cinayet işlenen ülkeler arasında yer alıyor. Ancak banka soygunlan için aynı şey söylenemez. Son yülarda gittikçe artan banka soygunlan, ttalyan gangster türü fılmleri andınyor. Ama Yunanlı soyguncular bir tek şeye özen gösteriyor. Cinayet işlememek... Arada sırada kan da dökülüyor doğal olarak. Ama istisnalar kaideyi bozmadığından Yunanistan'daki soygunlara genel olarak cinayetlerin eşlik etmediği söylenebilir. Son yülarda artan banka soygunlarında daha çok uyuştunıcu sprey, kısa namlu çifte, walkie talkie, hızlı araba, motosiklet, maske ve eldiven kullamlıyor. Soyguncular "kararlı" olduklan zaman bazen çok sert olmasıru da biliyor. Havaya ya da "itaat etmeyenlerin" istikametine doğru ateş açmak gibi. Başkent Atina'daki banka soygunculannın artması üzerine her bir banka özel konıma ekipleri bulundurmaya başladı. Bu koruma ekipleri özel sektöre ait ve tam teçhizath bir şekilde 24 saat boyunca bankarun içim ve dışını koruyor. Ama bu ekipler biraz pahalıya mal oiduğu için fazla " c i r o " yapamayan bankalar için "lüks" kategorisıne giriyor ve bu bankalar genelde "özel konımas » " kalıyor. Ancak Yunanistan'da öyle bir banka var ki "ciro" Olof Paime, yainız Isveç'te değil butün dünyada sevginin ve barışın simgesi. Bonn'dan Stockhobn'den Palme'yk ikî duble... Vasterlanggatan bir uzun cadde. Bu cadde üzerinde 31 numarada Olof Palme'nin evi var. Palme bu cadde üzerinde yürüyüşler yaparmış. "Palme'yi de alalım" diyorum, "iki duble bir şeyler içehz, yaşamdan ve ölümden." REFİK DLRBAŞ STOCKHOLM Gökyuzü başının hemen üzerinde Stockholm'de. Elini uzatsan tutacak gibisin. Derinliği olmayan bir mavilik. Bir kanallar kenti. Aynı zamanda heykeller kenti. Kanallarda akmıyor gibi duruyor su. Ağaç, su ve gökyuzü yaşamın bir parçası olmuş. Birden kanallardaki su kurusa, ağaçlar yapraklannı dökse, gök birden bembeyaza kesse kim farkında olabilir? Bütun bir gün, sabah, akşam, öğle, ikindi, akşam bütün bir gece yürümek isterdim Stockholmün sokaklarını. Tıpkı Gül'ün bütün gün ve butün geceler yaptığı gibi. Ve sabahtan yürümeye başladık Gül'le sokaklarını Stockholm'ün. Tegnergatan'dan Storgatan'a, Kunsgatan'dan Götgatan'a. En çok da Gamla Stan'ın sokaklarını. Bütun sokaklarını. Gamla Stan, Stockholm'ün ilk yerleşim birimi. lsveççe'de "Eski Kent" anlamına geliyor. Bir yarımada. Ama bir ucu köprulerle karşı kıyıya bağlanmış. Riddar Fjarden kanalı sarmış çevresini. Vasterlanggatan bir uzun cadde. Bu cadde üzerinde 31 numarada Olof Palme'nin evi var. Evin karşı köşesinde bir polis hâlâ duruyor. Palme bu cadde üzerinde yürüyüşler yaparmış. Cafe Noua'yı arıyoruz Gül'le, Noua yerinde yok. "Cafe Kristina'ya giretim" diyor Gül. Kristina lsveç'in "asi kralicesi"nin adı. Cafe, adını onun adından almış. Duvarlarında Osmanlı minyatürleri olmalı. Bu da Gul'un yakıştırması. "Palme'yi de alalım" diyorum. "İki duble bir şeyler içeriz, yaşamdan ve ölümden." Kristina'ya giriyoruz. Ben şarap içeceğim. Gül kahve. Loş, karanlık bir mekân. Masalann üzeriude mumlar yanıyor. Osmanlı minyatürleri yok duvarlarda. Kaldırmışlar. içim daralıyor. Gökyuzü, en iyisi gökyuzü. Palme'nin sabah yürüyüşleri yaptığı sokaklardaki gökyüzu. Sokağa atıyoruz kendimizi. Özkan Mert ve Nedim Dağdeviren de bizimle birlikte. Palme'nin evinin karşısında bir adam akordiyon çalıyor, yanında 67 yaşlarında san saçlı, mavi gözlü iki kız da keman. Çevrelerinde 810 kişi. Müthiş bir coşku. Çözlerimi kapayıp dinliyorum. ' Vasterlanggatan'ın sonu bir alana açılıyor. Tam karşıda bir küçük heykel: Evert Taube'nin heykeli. Vasterlanggatania Jörntorgsgatan'ın kesiştiği yerde. Alanın ortası bir küçük havuz. Everl Taube'nin heykeli alana girer girmez sizi kucaklıyor gibi. • Taube b'ır şair, bir halk şairi. Şiirlerini kendi yazmış kendi bestelemiş. Biraz bizim Aşık Veysel'e benzıyor. Gamla Stan'a akşam inmek üzere. Sulann gri rengi siyaha dönmeye başladı. Gökyüzünün maviliği de... Ağaçların yeşili de... Akşam Gamla Stan'da kalsın. En çok ona yakışıyor çünkü. Yapı olarak tsveVten çok Almanya'ya benzese de. SÖyledlk I Götgatan'dan çıkıp Urfalı Yaşar'ın mahzenden bozma lokantasına atıyoruz kendimizi. Fatburen Restaurant'a. Gül, Özkan, Nedim birer köfte söylüyorlar. Yaşar, "Sana bir biftek yapayım" diyor, "Türk Işi." Gül'le yarım şişe şarabı bölüşüyoruz. Işıklar içinde Stockholm sokaklarını, özlemler içinde tstanbul'u bölüştüğümuz gibi. Yüreklerimizin ışıltısında Palme'nin evinin karşısında keman çalan iki küçük kızın sevinçli sesleri. Hüzün ağır ağır çöküyor. Bunun ardı geceye ulaşmalı. Hüzün kenarda dursun, öyleyse geceye Hadi geceye... Stockholm'un ışıklı gecesine... Federal Almanya Başbakanı Helmut Kohl için üretilen fıkralar bir kaç cilt kitabı dolduracak sayıya ulaştı. DİLEK ZAPTÇIOGLU Almanya'da Kolıl mizalıı Batumi'de açlıkgrevini 33. gün sona erdiren iki GürCÜ'nün pankartlanndü, Glasnostun Gürcücesi kabul etSİn Tiftis'ten cümleler vardu "Sovyetler 1921'de bağımsız Gürcistan'ı kendi toprağma kattlğm'l topraklarımızdan çekilsin." OSMAN N.MERCAN Kalina'nın piyanosu TtFLİS Iveria Oteli'nin çatısma yapılan açık yüzme havuzunda Batı Alman malı kutu biralan yudumladığım öğle vakti havuz sahibi genç müteşebbis, yarın Mariamoba için hangi kiüsede olacağımı sonnuştu. Bu, Tblisi (Tiflis)'e üçüncü gelişim olmasına rağmen Mariamoba adını nedense duymarnıştım. tki yıl önce Gürcistan Yazarlar Birliği davetlisi olarak gittiğim Tbilisi, bütün güzelliği ile ayakta duruyordu. Açıkhk (glasnost) ve yeniden yapılanmanın (perestroyka) getirdiği bazı değişiklikler gözle görüJecek kadar belirgindi. Kooperatif adı altında bir veya birkaç ufak Ermeni mimar Sergo'nun Rus eşi îrina sennayedann kapital ve emek orheyecan içinde piyano çalan kızına bakıyor. taya koyarak oluşturduğu kafefilizleri, pejTÜr (aslında peynir Öz bar, tamir atölyeleri sokak baslaREHA GÜNAY bekistan'da bilinmiyor. Belki de rım tutmuş tutacaklardı. TAŞKENT Omuzlarını ve bu yüzden adı "sır"), maden suMariamoba'nın kutsal bir baysırtını açık bırakan uzun elbisesi, yu ve Ermeni konyağı. ram olduğunu, havuzda son mosapsarı saçlanyla Kalina piyanoYemekten sonra Irina, Kalina da Paris etiketli mayo ile yüzen ya oturdu. Son derece gevşek, in nın fotoğraf albumünü gösteriyor. Gürcü güzeli aniattı sonralan. Nece kollanm ileri doğru uzattı. Bir Doğduğundan beri çekilen resim dense Gürcü halkı son yülarda büsüre öylece durduktan sonra dim ler, okulda, balede, piyano çalar yük bir hızla Hıristiyanhğa sarüdik tuttuğu başını one doğru eğken, tatilde, törende... Fotoğrafla makta. Dini lider llya Meore"nin di ve uzun parmakları tuşların rın hepsi siyah beyaz. toplumdaki nüfuzunun belirgin üzerinde gezinmeye başladı. Kalina benim için Chopin'den bir şeyler çalıyor. Odada herkes tuşların her vuruşunu dikkatle dinliyor. Kalina'mn annesi Irina koltuğunun ucunda dimdik oturmuş, mutluluk ve heyecan içinde kızına bakıyor. Belki de kendi çocukluk günlerini hatırlıyor. Kalina bir yandan ortaokula giderken, bir yandan da annesi gibi bale ve Taksişoförü ruh sağlığı hakkında biziendişeye piyano çalışıyor. sevk eden bir kahkaha patlatıyor. Neden sonra Taşkent'te Ermeni mimar Sergo'nun evindeyim. Sergo'nun ka aklımıza geliyorsavaş. 'Cenk, Cenk?' diye nsı Rus. Beş altı katlı bir blok soruyoruz, "Ohoo, hem de ne biçim" dergibi apartmanın üçüncü katında oturuyorlar. Uzun bir koridorun iki eliyle daireler çiziyor. yanına daireler sıralanmış. Ortak lâ Turk eıçıiıgıne varmış degilız. kullanılan alanlar pis ve bakımsız. KADRİ GÜRSEL Oysa bu yol bir önceki gelişimizKoridorda küçuk beyaz bir köpek BAĞDAT "Yallah Veziriya, de topu topu 67 dakika sürmüşkemik yiyor, sıvalar dökülmuş, Sefareti Türkiyya. Kaç dinar?" tu. Şoforün aralıksız kahkahalaasansörün nasıl çalıştığına şaşıyo Eliyle işaret ediyor, iki tane par rı karşısında artık korkmaya başrum. Ama minıarın dairesi sosyal mak, bir de yarım parmak, eder lıyoruz. mesken olarak büyük sayılır. Mut iki buçuk dinar. Peki, hadi bakaNeden sonra aklımıza geliyor faktan annesinin küçük dairesine lım. Bağdat'ın geniş caddelerinde, savaş. Elimi.de kendisini gösterip geçiliyor. iki daireyi birleştirerek gece ışıklı. Dümdüz bir şehir, in "Cenk? Cenk?" diye soruyoruz. kolayhk sağlamış. Ev, otuz yıl ön san yön duygusunu yitiriyor, ker Başını sallıyor, "Ohoo, bem de ne ceki bir Avrupa evi görünüşünde. teriz alacak yüksek oteller, anıt biçim" der gibilerinden eliyle haŞimdiye kadar gördüklerime gö lar var sadece. vada daireler çiziyor. Sonra tiz bir re mutfak, banyo ve tuvalette sıhGidiyoruz, 10 dakika oluyor hâ kahkaha daha, kendi kendine hi tesisat işini Ruslar beceremiyorArapça bir şeyler mmldanıyor. lar. Duvarlarda resimler, karika lâ gidiyoruz. Bizi alıyor bir şüp "Yahu diipediiz çatlak bu, uçmuş, he. Birbirimize donüp, "Yahu bu turler, heykeller ve seramikler... uçmuş" Neyse adam bizi Bağdat Bir sanatçı evinde olduğum he adam Türk elçiliğini biliyor rau?" içinde bir guzel dolaştırdıktan falan diyoruz. O da bize donup men anlaşılıyor. "Tiirki? Türki?" diyor. İyi, güzel sonra sevabına "Sefareli Tiirkiy1 Biraz önce sofradan kalktık. Türkiyiz de sen Sefareti Türkiya ya"nın önünde bırakıyor. yı biliyor musun? "Biliyorum, Bağdal Buyükelçimiz Sönmez Volga'dan gelen isli balık, Ermenistan'dan "paslırma", söğüş, et, biliyorum" gibisinden başını sal Köksal'ın yenıeğine davetliyiz. Elbize göre çok iri sarılmış lahana layıp eliyle bir yerleri tarif ediyor. çilik Musteşan Ahmel Ökçiin de dolması, Irina'nın "Ermeni Sonra başını arka koltukta oturan orada. Neyse, sohbet falan, soz pilavı" dediği pilav üzerinde om bizlere çevırip ruh sağlığı hakkın dönüp dolaşıp bizim "ruh sağlılet, çilek ve hepsi taptaze dereo da bizi endişeye sevk eden bir kah ğını cephede bıraklıgı" anlaşılan tu, maydanoz, tere, incecik soğan kaha patlatıyor. Guluşıneler.. Hâ şoföre geliyor. Amerikan ordusu ba çarpıyor." "Hayret!" diyor Kohl, "Ne kadar dayanıklı adamBONN Dünyanın en ince ki mış." Başbakan bir Avusturya zjyataplarından birinin "Alman mutfağı" adını taşıdığı iddia edi reti sırasmdan tebdili kıyafet edip lir. Uzun seneler Almanya'da ya halkın arasına kanşmış. Derken şayanlar "Alman mizahı" başhk bir adama rastgelmiş. Merak edip lı kitabın da bundan kaiın olma sormuş: "Affedersiniz, mcsleginiz dığım söyluyor. tnceliği kalınlığı nedir?" "Ben sokak satıcısıyım" bir yana, Alman mizamnın geliş demiş adam. "Yaa" demiş Kohl, mesine en büyük katkıyı her hal "Metresini kaçtan veriyorsun?" de Başbakan Kohl bizzat yapmak Tabii artık bu kadarı da fazia dita. 1982'den bu yana Almanya'yı yeceksiniz, doğru. tnsan başbakayöneten Kohl hakkında anlatılan nıyla bu kadar dalga geçmemeli. fıkralar o kadar çok ki birkaç cilt Dalga deyince: Başbakan çok yodoldurmaya yeter. Hatta bunları rulup Akdeniz'de bir gemi seyadinlediğınız zaman, "Yahu zaval hatine çıkmış. Üst güverte, alt gülı adam nelere katlanmak zoruo verte derken yolunu şaşırmış, kada" diye üzulüyorsunuz. Başbaka marasını bulamıyor. Neyse ki bir nın olaylan biraz geç kavrayışı, ya zabite rastlamış. "Kamaranızın bancı dil bilmeyişi, her şeye ça yerini bilmiyor musunuz?" diye bukcak kanması, köylü geçmişi sormuş beriki. "Hayır, unuttnm" hep yeni fıkraların turemesine se diye cevap vermiş Kohl, "Ama bep olmuş. Kötü niyetli karikatür pencereden bir deniz feneri cüler de başbakanın kafa yapısı gözüküyordu" ya da muhafazanı armuta benzeterek adamı sü kâr başbakanın dil bilmeyişine rekli "armut kafaiı" çizerek Al dair fıkralar. Gcorge Bush ile manya'da Kohl mizahına katkıda Helmut Kohl arasında ne fark bulunuyor. Birkaç kitapçık halin vardır? Bush hiç olmazsa tngilizde bastırılan fıkralar değil topla ce biliyor. Veya genel kültürü açığa çıkaran nükteler: Helmut Kolü tılmık, satış rekorları kınyor. bir kitapçı dükkânına girmiş, "Bir kitap satın alacaktım" deBaşbakan Kohl, Fransa'yı bir miş. Satıcı sormuş: "Hafif birşcy ziyaretinde Mitterrand'la beraber mi istiyorsunuz?" "Yok" demiş yine Eyfel Kulesi'nin önünden ge Kohl, "Arabam dışanda bekliyor çiyormuş. Bu sefer dayanamayıp nasılsa." Efendim, başbakan tepatlamış: "Sarın Milterrand" de levizyonunun başına niçin kazma miş, "Bu Paris'e kaçıncı gelişim, kürekle otururmuş? Eğer bir kaher seferinde bu kulenin yanından nal arızalanırsa başkasını açabilgeçiyoruz. Madem petrol çıkmı mek için. Kohl'un Maliye Baka)or, niye şu çirkin kuleyi yıkıp işi nı büyuk bir yolsuzluk davası yübitirmiyorsunuz?" Milterrand zünden ölume mahkum edilmiş. buna ne cevap verdi bilmiyoruz, Elektrikli sandalyede karar infaz ama Kohl'un kırdığı potlann had edilecek. Başbakan çaresiz, üzündi hesabı yok. Bu sefer New tuyle arkadaşının yanına gelmiş. York'ta. Belediye Başkaru Dollin "Karan değiştiremem, kusura ger'dan bilgi alıyor. "Bir bakma" demiş, "Ama sana teselli düşünün" diyor Amerikah Bele olsun diye infaz sırasında elini sıkı diye Başkanı, "Bu şehirde her beş sıkı tutnp bırakmayacafcıra." dakikada bir adamın birine ara Tbskenften Tiflis'te 9 Nisan 1989 tarihindeki gösteriler sırasında öldürulen 21 kişinin anısına mum diken cocuklac şekilde artmakta olduğunu çeşitli yemeklerde parti başkarüannın yaptığı "hem komunistim bem Hıristiyanım bem ll>ia Meore'nin yoiundayım" şeklindeki konuşmalarından anlaşıhyordu. 1989 başlarında Batum'da beş binden fazf la Muslumanın "tl> a Meore tarafından kutsanıp Hıristijanlıgı seçmcsi", nedense bizım haber ajanslan ve gazetecilerimizin kalemlerine takümamıştı. "Gavmarcos" (şerefe) ve "Şvidoba" (barış), Gürcistan'da en çok kullanılan iki sözcük. Tüm içki sofraları Gavmarcos ile başlar; Gürcistan, Gürcü halkı, dünya halkları, kadmlar, çocuklar ve en önemlisi 'Şvidoba' için kalkar binlerce yıllık geleneği ile kadehler. Beraberimde götürdüğüm oğlum, Gürcü erkeklerinin neden hep şişman olduğunu sonnuştu bana. Nedeni gayet açıktı; şarap ve yemek. Bu iki kelime de Gürcistan'ı bir başka betimliyordu. Tadına doyum olmaz Gürcü yemekleri iki haftada beş kilo şişmanlatmıştı beni coktan. İki yü önce Üya Cavcavadze'nin 150. doğum yıJı jübilesinin yapüdığı parlamento binasının önündeki çiçekler sökülmüş ve Rustaveli Caddesi'ne bakan bir bölüm avlu ile çevrilmişti. Butun konuşmalarda ve yemeklerde, 9 Nisan 1989 günü öldürulen 21 kişinin yası tutuluyor ve gözyaşı dökülüyordu. Binlerce insanın parti üyeliğiıü bıraktığı bu karagün için Telavide kahvesini içtiğim genç kız, tarihte yeni bir devrin başladığını söylüyordu. Halkta ağız birliği yapmışçasına, bu karagünün başkaları tarafından organize edildiği kanısı mevcut. Otonom Gürcistan Abaza Cumhuriyeti'nde kardeş Abaza halkımn Gürcülere karşı kışkırtıldığı savunulmakta. tki bin yıldır bağımsız olan Gurcistan'ın son iki yuz yıldır başkalarımn hegemonyasına girmesi, uluslararası bölyönet politikasına bağlamyordu bazılannca. Artık Gürcüler bu oyurdara gelmeyeceklerini sokaklarda, evlerde ve alanlarda 19181921 bağımsız Gurcistan'ın bayrağını dalgalandırarak kanıtlıyorlardı. Batumi'de açlık grevini 33. gün sona erdiren iki Gürcünün pankartlarında GürcüceRusçalngilizce ve Almanca şu cümleler bulunmaktaydı: "Sovjeüer 1921 yılında bağımsız Gürcistan'ı kendi loprağına kattığını kabul etsin ve topraklarımızdao çekilsin." Gürcistan, 1801 yılında İran ve Osmanhlara karşı kendini korumak amacıyla ve kendi isteğiyle Çarhk Rusyasrnın himayesine girmiş, 1918 yıhnda bağımsız cumhuriyet ortaya çıkmış ve 1921 yılında Sovyetler Birliği'nin 15 cumhuriyetinden biri olmuş. Dükkân öııleri kimin ıııalıclır? DOĞAN ABALIOĞLU İSTANBUL O gün, konvertibilitiye gectiğimizin "sevincj"nden mi, Sayın Özal'ın açıklaması nedeniyle izlemeyi düşünduğüm filmin gecikmesi sıkıntısından rru, uyuyamadım. Kalktım, hazırlandım. Anavatana geldiğimizde her birimiz bir yere dağıldığımızdan çocuklarunın kaldığı baldıza, Balmumcu'ya gittim. Ece Bar'ın önünden geçerken saat sabahın sıfır üç ellisiydi. Kapıcı, iki kişinin kollarına girmiş, kaldınma kadar geçiriyordu. tyi bahşiş almış olmahydı. Onlar yatma, ben güne başlama düşuncesindeydik. "Erken çıkan yol, erken evlenen döl alır" diye bir atasözümüz var. Ama şafakla kalkarun değil bir gazete, simitçi bile bulması olanaksız. Saat sekizi, sekiz buçuğu gösterdiği zamanlartek tük açüan dukkânlar, bir iki köşebaşı tezgâhı dışında kentte canlüık yok. Salt trafık açısından kişi mutlu olabilir. Günün o arapsaçına dönen, yer yer kilitlenen, hiçbir kural tanımayan san boyalı araçlann egemenliğinden kurtulmak isterseniz erkenden direksiyona oturun; tstanbul'da uzaklıklann yakınlığım görün. Örneğin Cumhuriyet'e yazı bırakırken Levent'ten Cagalogluna gidiş gelişe 25 dakika harcadım. Köpru'yu ne kadarda geçer, açık olsa Emirgân'da çayı içip dönmem ne sürer, vann hesaplayın. tstanbuVdan Bu kenti nasıl yaşanmaz hale getirebiliriz diye kafa yorsak, bilgisayarları devreye soksak, veriler şu sergilenenden daha çirkinini programlayamazlar sanırım. Sorun bir değil, bin... ve daha fazla. mış oto lastiklerine beton dökülmüş, ortasına dikilen paslı bir köşebent demirle, boruyla bazı girişleri kapıyorlar. Talimhaue'de yanıma yaklaşan polisi anımsadım. Görevi gereği beni uyarmıştı. Oysa hiçbir belirti yoktu ve neden duramayacağımı anlamamıştım. Yabancı bir işyerinin önüymüş, üstleri öyle istemişler. "Peki ama bu yol, kaldınm sizin, benim, şu geçenlerin. Yapı eger mallanysa, tapulan kendilerine önyüze kadar hak tanır. Sokağı parsellemelerini aklım alnuyor." "Aracınızı buyuran bırakın. Ben gormemiş olayım" diye yarutlamıştı. Belli süreler için yük indirimi, bindirimi nedeniyle bazı özel davranışlar hoşgörüyie karşüanabüir. Ancak dükkânın önünü öz malı saymak, işyerine toplumunkini de katmak yetkisini kendinde görenleri uyarmak kime duşüyor? tstanbul'u düşünüyorum; Orhan Veli, Nâzım HikmeU in özlemı doğrultusundan uzak. Onların görmek istedikleriyle benim gördüklerim bağdaşmıyor. Bu kenti nasıl yaşanmaz hale getirebiliriz diye kafa yorsak, bilgisayarlan devreye soksak, veriler şu sergilenenden daha çirkinini programlayamazlar sanırım. Sorun bir değil, bin ... ve daha fazla... Salt birini ele alsak, örneğin tSKl desek, herhalde yakınmalar çorap söküğü gibi uzayıp gider. Barajlarda su yüzeyinin en alt düzeylerde bulunduğu bu dönemde yağmur beklemekten başka eiden gelen yok mu? Hangi eve girdiysem, hangi tuvaleti kullandıysam, suyun surekli damladığını gördüm. Contalan eskimiş musluklar, şamandıraları işlevini kaybetmiş rezervuarlar karşısında halk, özellikle bunları üreten endüstri kolları uyanlamaz mı? Yoksa onların dokunmazlıkları mı var? Bağdaftan Savaşın direksiyonu yok nun, askerlerini Vietnam'da altı lundurduğu askeıleri kademe kaaydan fazla lutmamaya özen gös deme terhis ediyormuş. Aksi halterdiğinden söz ediliyor. Buna rağ de Irak toplumunun terhis edilen men Vietnanı cangılında savaştık askerlerinin psikolojik, ekonomik tan sonra ülkesine dönenlerin hi ve daha bir surü yükUnu kaldırakâyelerini az çok hepimiz biliyo mayacağı belli. ruz. Vahşete tanık olanlar, vahşeBağdat'ta geçirdiğimiz son akti yapan, yakın arkadaşlarını ya şamı kentte bir tur atarak değernı başlarında yitiren Vietnam ga lendirelim dedik. Ueun bir yürüzilerini filmlerden tanıyoruz. yüşten sonra otelden bir hay^i Tabii, Irak bir Doğu topiumu, uzaklaştığırmzı fark ettik ve bir içine kapanık, mütevekkil. Dola taksi çevirdik. Pencere aralığı payısıyla bu toplumun bireylerinin zarlığından sonra fiyatta anlaştık savaşın ruh sağlıklarında yarata ve bindik. Gidiyoruz, istikamet cağı tahribata karşı daha dirençlı Fındık Palestin (Filistin Oteli). Saolacakları düşünülebilir. Ama sa hafi (gazeteci) Türkiyiz ya, şoförle vaş öyle böyle değil, tam sekiz yıl hemen samimiyet kuruyoruz. O sürdü. Düşünün, 8 yıl cephede en Arapça bir şeyler anlatıyor, biz de verimli, en onemlr yıllannı top, tu içinden kulağımıza yabancı gelfek sesleri içinde tuketen bir ada meyen sözcükleri seçip idare edimm ateşkesten sonra topluma geri yoruz. Derken şoforün davranışdöndüğünde geçireceği sarsıntıyı. ları garipleşiyor. Gevrek kahkaha18 yaşında savaşa giden bir lrak lar atıyor, işlek yolda ellerini dilı, daha hiçbir meslek öğreneme reksiyondan çekerek birbirine kaden evlenemeden, 8 yıl süren sa vuşturuyor. Biz korkudan ne yavaşın ardından belleği korkunç pacağımızı şaşırmış haldeyiz. anılarla yuklü boşiuk içinde evi Adama bağırıp çağınyoruz, ama ne dönüyor. Gelecekleri umutsuz, hiç oralı değil. Fındık Palesti'nin geçmişi dehşet dolıı bu adamlann onunde kendimizi dışarı zor atısayısı bir milyon cıvannda. yoruz. Daha sonra taksi şoförleöğrendiğimize gore Bağdat "ne riyle konuşup ülke tahlili yapan savaş ne barış" durumunun etki muhabirlere kızmamak gerektiğisiyle de olacak, silah altında bu ni düşunuyorum. Gürcüler geçmiş tarihe rağmen bütün komşularını seviyorlar. En çok önem verdikleri ise Türkler. Türkleri kardeş ve Türkiye'yi kardeş ülke olarak kabul ettiklerini, Sarp kapısı açüışında yapılan buyük sevgi gösterileriyle de göstermişlerdi. Bütün Gürcüler Türkiye'yi görmek, tstanbul'da bulunmak ve hele hele Gürcistan'da Hıristiyanlığı yayan "tnce Nino"nun doğum yeri olan Kapadokya'yı tarumak için kuyruğa girmiş bulunmakta. Sarp kapısından başlayan turizm hareketine, ekim 1989 sonunda baslayacak direkt TiflislstanbulTiflis charter uçak sefer1 lerinin de eklenmesiyle Gürcistan dan Türkiye'ye ve Türkiye'den Bir gun evvel, bir açıkhk bulup Gürcistan'a turizm hareketi yo arabayı park edilenler arasına sokğunlaşacak. tuktan sonra yurürken çevremi inceliyordum. Yollar düz değil, kaBatumi'den ayrüdığım gün sicim gibi yağmur yağıyordu, Sarp nal bacaları ye yağmur ızgaraları sımrına kadar olan 15 kmüik yol çoğunlukla çukurda. Kaldırım da kafe ve lokantalarda hep yok veya araçlarla kaplı. Bu top"Gnvmarcos" sesleri yukseliyo: lumun ihtiyarı, sakatı, çocuklusu du. "Gavmarcos skartvelos duşünüimuyor mu? Orda burda peynir tenekelerine, eski, yıpranGavmarcos şvidobas."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle