19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 EYLÜL 1989 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURİYET/5 SEVEMA ATİLL DORSAY HAYVANLAR İSM.4ÎL GÜLGEÇ 5BHCB BU BifZ Se*APA\& Mı UlP'nin yeniülkelersorumlusu'Mr. Sinemaya Ameıikan bakışı bul'da hemen bütun salonların kendilerini yenilemeye başladığını göruyor Bay Macdesfiekl, ama bunun henüz dünya standartlanna ulaşmak demek olmadığını da belirtiyor: "Çöküş oylesine büyüktü ki, salonlardan henüz ulus PİKNİK PİYALE MADRA lararası düzeyi beklemiyoruz. Bu zamanla olacak!' SENDE.BANA UIP, önce bir Tttrk dağrtımcıyla (JZÜLÜP anlaşmak istemiş. Özen Film'lc DZÜLÛP oturup konuşmuşlar, ama bir anA&IAR. ' AĞUSBSAM.. • laşma sağlanamamış. Amerikalı, MISIN? bizim dağıtımcıların hâlâ "TBrk seyircisi iyi filmden anlamaz" temel düşüncesini bırakmadıklarıru söylüyor. UIP kurulduğundan beri ("ET."den sonra) dünya çapındaki en buyuk hasılatı getiren 2. film olan "Yağmur Adam"ın Türkiye'de aldığı sonuçtan çok memnun. Burada büro açmanın, ithalciye göre daha "risksiz" olduğu görüşüne katılmıyor: "Burada büro açmak, yerieşmek, sa HIZLI GAZETECİ NECDET ŞEN yısız personel tutmak belli bir Ücari risk degil mi? ustelik filmlerin tanıtımı için Türkiye'de gorülUzak ülkeJer müdüri Kendısıni UİP'nin "uzak ülkeler muduru" olarak ta medik duzeyde para harcıyoruz." Ç . nımlayan Macclesfıeld, ilk kez 2 yıl önce geldiği Türkıye'de "seyircı" değıl, Pekı, kârı sinema sahibiyle nasıl, KuJASl JlKlP &BLMEJ/N ama "seyircı potansiyeli" bulunduğunu görmüş. ne oranda paylasmak Ukeleri var? * UCAN. UAMı PE9İM ) Universal ve UnitedArtists gibi 4 munu "Dunyada bnyuk kentierde Yönetici, bu konuda konuşmuyor, büyük ismin birtesmesiyle olustu." gördnğum en kotu saloniardı" di bunun 2 tarafın arasmda "özd bir Amerikan şirketleri, aslında ye nıteliyor. lşletmecileri "çok da sorun" olduğunu söylüyor. Avrupa ülkelerinde kendi dağıtım ğınık ve umutsuz" görmüş. SekTürk sinemasuun "majör örgütlerıni hemen savaş sonrasın se, karateye verilen yer onu şaşırt gelişinden onca tedirgin olduğuda kurmuşlardı. Peki, Türkiye'ye mış. Seyirci bulamamış burada, nu anımsatıyorum... "Biz mart gelme gereğıni niye duydular, bun ama seyirci potansiyeli bulmuş: ayından beri buradayız. Tflrk si"Konuştuğum herkes iyi film nemasının sonınlan, martta mı ca zamandan sonra? "Türkiye önce bize ekonomik lerden, jönetinenlerden haberdar başladı? Gorebildigim kadan ile olarak pek önemli gelmedi. Ayn dı. Herkeste muthiş bir film sev buniar yıllanmış somnlar. önemli ca bir donemde ithalci yerii şirket gisi, aşkı sezdim. Herkes sinema olan, scyircinin sinemaya dönmeler, işi ynrutuyortardı. Son yıllır ya gitmek istiyordu: Ama ortada sidir. Eger filminizi gösterecek bir ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACl da ise, Türkiye'ye yabancı film ge iyi film ve iyi salon yoktu. Sine ekran bnlanuusanız, sinema zaten tirtiimesinin hiç de profesyonelce macılar, salonlanna yatırım yap olmaz. Ülkenizin ekranlan ise yapılmadığını fark ettik. Pazar mak istiyor, bunun için *box simdi yeniden canlanıyor, aydıngitgide kuçuluyordu, nerdeyse yok office'de (hasılal) en köçiik bir lanıyor. Bundan yerli yapımın da gibi bir şeydi. Film getirtme işi öy isareti bekliyoriardı." yararlanmayacagını sojlemek lesine yavaş yuruyordu ki. Yıilar LJIP'nın yöneticisi, ilk umuda haksızlık olur. Sinema, var olageçiyor, önemli bir filmi 2 yü son önceki yılın İstanbul Sinema Gün caksa, hep birükte, yeriUiylera gönnek tarih ssyılıyordu. Vide leri'ni görünce kapılmış. Ve bura vabancısıyla bir biitiin olarak var onun gelişiyle salonlar lümüyle da büro açmaya karar vermiş. olacaktır." seyircı yittrmişti. Tek çare, iyi film Yöntemleri, salonlan tümüyle kaPeki, Amerikan filmlerinin geleri erken, dunya dagıtımıvla bir patmak değil. Film film anlaşlişi Türk filmlerine yer bırakacak likte sinemalara vennekti. Seyir mak, her filmi ayrı değerlendirci, bir film hakkında bir şeyler mek, "paket" empoze etmemek... mı? "Ülkenin tüm ekranlannı duydugunda izlemek istiyor. Os Salonlara doğrudan doğruya ya işgal etmeye ne niyetimiz ne de gücar aldığı veya şarkısı ünlü oldu tırım yapmayı düşünmüyorlar. cümiiz var. Tersine, salonlan tiimiıyte, mevsimlik kapatraadıgımıga zaman..." Asıl istedikleri, "salonlan cesaret zı size başından belirttim. Türk âlendirmek, onlara sineraacılığın nemacısı için önemli olan seyirdBay MacdesfieM, Türkiye'ye ilk kez 2 yü önce gelmiş. Burada gör hfilâ nasıl güzel, tatlı bir iş oldu nin gormek isteyecegi fUmler ya AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR KEMAL GÖKHAN GÜRSES düğü sinema salorüarırun duru gunn göstennek." Şimdi Istan parak piyasaya girmektir." Bay Macdesfield'i, var olan salonların en iyilerine film vererek, daha kötü durumda bulunan kimi salonlan teşvik etmeyi, canlandırmayı ön plana almamakla suçİleriyi görebilmek. Çoğu aydınlanmızın kavanoz dipli gözlükler luyorum: "Doğru değil. Battal, kullanmaları bir cins siyasi miyopluktan kaynaklanıyor. Devrim kapalı veya çağdışı durumda bulunan kimi salonları da beklentileri olanları tanıyorum. Yarın tarıhi yanılgılannı destekliyoruz" diyor. Firmanın yaşadıklarında onların yıkımı.yüzlerine nasıl yansıttıklarını Türk temsücisi, yülar yılı seks seyrederken elimde bir Basri sandvıçı, dığer elimde hafif tuzlu filmleri gösteren bir zamanların bir ayran olsa, ölsem de gam yemem gayrı... Ama böyle bir görkemli Atlas Sineması'm, yine ihtimal çok uzak. Çunkü çoğu içeri alınacak. oldukça hırpanileşmiş emektar Inci'yi ve de şu anda kapalı duran İçeri alınacak?" Hay allah, birden fena halde ürperdim... Şişli Kent Sineması'm da,filmvererek destekleyeceklerini, bunun için bu salonların, konfonıyla, GARFIELD jm DAVIS gösterim koşullanyla, belli bir düzeye gelmesini şart koştuklarını belirtiyor. Evet, "Amerikalılann gelişi", yülar yılı yarüış politıkalarla yok olmarun eşiğıne gelmiş sınemacılığı ve köhneleşmiş salonları kurtaracak, belki yeni salonlar açılmasını destekleyecek. Şimdi önemli olan, bu salonlarda, bu aydınlanan skranlarda diğer ulkelerin önemli filmlerinin ve de özellikle, kendi yapımlarırruan yer bulup bulamayacağını izlemek. Sinema yazarı olarak, bir önemli görevimiz de bundan boyle bu olacak... Mike Macclesfıeld istanbuVdaydı MJİP'nin yöneticisi, ilk umuda önceki yılın İstanbul Sinema Günleri'ni görünce kapılmış. Ve burada büro açmaya karar vermiş. Yöntemleri salonları îümüyle kapatmak değil. Film film anlaşmak, her filmi ayrı ayrı değerlendirmek. Salonlara doğrudan doğruya yatırım yapmayı düşünmüyorlar. Evet, "Amerikalılar Türkiye'ye geldi." Aslında çoktan gelmişlerdi (Missouri savaş getnisinden beri); ama biz bu kez Amerikan *inajor**lannın, yani dev film yapım şirketlerinin sinema piyasamıza girmesinden söz ediyoruz. Bu konuda sinema çevrelerinde çok yazılıp söylendi, olaya değişik biçimlerde yaklasıldı. Biz de geçen günlerde bir süre için İstanbul'da olan UlP'nin (United International Pictures) "vicepresident"ı, yani genel müdur yardımcısı Mike Macdesfield'le bir görüşme yaptık. Bakalım, mesele Amerikalıiar açısından nasıl görünüyor diyerek... Bay Maeclesfıeld, kendisini UlP'nin "uzak ulkeler mıidiirii" olarak tanımlıyor: "UlP'nin ilk kez şube açacağı yerlerde kunılıtş işlerini ben yapanm." Her biri Hollywood ve dünya sinema tarihine damgasıru vunnuş buyük şirketlenn, dağıtım için 9 yıl önce bir araya gelmesiyle oluşmuş UIP... Bugün 44 ülkede kendi bürolannı açmış. Önce, Paramounl'la Universal'ın birleşmesinden oluşan CIC, sonra yerini UlP'ye bırakrruş. Niye bu dağıtım için birleşme gereği? " Dünya üzerinde film dagıümının sonınlan çok, gitgide de artıyor. Tek bir şirket, kendi dağıtom örgntüyle zarar ediyor. Birleşme gereği var. CIC, arük yalnız video dağıtım şirketi olarak var. UIP ise, MGM, Paramount, DEAZ PuJJT DİİLM'ıJJİN UoU Istanbul'da gösterime giriyor. Beyoğlu Dünya, Osmanbey Gazı, Suadiye Atiantık sınemalarında göstenlmeye başlanan 'Şanık" 18 eylülden itibaren de Bakırköy 74, Kadıköy As, Ankara Kızılırmak. Izmir Çınar sınemalannda da ızlenebilecek Jonathan Kaplan'ın yönetmenlığını yaptığı film "ırza geçme" olayını konu alarak, bu durumun kurban üzennde yarattığı ruhsaJ etkjlen, "şıddet tutkunu ve duyarsız bir kuşagı" yansıtıyor. Başrol oyuncusu hem ödülünü, 'Sanık' gösterime giriyor hem de Altın Kure'yiJodie Foster'a"Sanık"Oscarfilm bugün kazandıran adlı TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 19O6'DA 8U6UN, AMlPEN KOPAN BfK FtKnNAPA, ATLAS OKYAMUSU'AJA GOMULEN liAM USKUMAS/ ~TtiffLfS'rr''TXN 818 NI2CI tCukrULAglLMlŞTI. O SIKADA DUMENDE 8ULUNAM &BCMS£ OC££M, BuYUK OAL6AYLA PENI2E SuGÛKCEMMİfn. YELZEH Ll GEMttMlN YUKU OLAN /CBRESTBLEIB.OEN' Bİ&İNE SAGtLAN OLSEU, Ft/ZrtfiMYt GUÇ LÛKLE ATLArAeiLMrşrf. ANCAK, BEÇ SUM BOYUNCA, DENtZDE 4Ç "E SUSUZ MLJCAOELE ETMEK ZOKC/NO* K4Lİ*ttŞrt. 8U AZADA, UYKUyJI £>A YENILMEMEYt 8AŞARMfŞTt. GUCÛAIÛM 774MAMEM TÜfCEfiJ"' OtSl' SEŞlNCı GÜNUM AKŞAMt, Mt 77<ieAmV0A KUKTA& 15 Eylül Anti Amerikan kahramanlı güldürü Boğa Taktmı (Bull Durham) / Yönetmen: Ron Shelton / Oyuncular: Kevin Costner, Susan Sarandon, Tim Robbins / Bir Orion Pictures yapımı (Fitaş). Çok yeni bir Amerikan güldürüsü... Ron Sheüon'un yazıp yönettiği hikâye, bizlere "derin Amerika"run gözde sporu beyzboldan bir yansıma getiriyor. "Bull Durham" adlı taşra takımı, ikinci ligde hiç de parlak durumda değil. Yeni transfer edilen bir sporcu, takma adıyla Nuke, görülmemiş bir kol gücüne sahip. Ama "denetimi" yok ve aşırı seks düşkiinü... Takım, onu denetlemek ve eğitmek üzere, yaşı biraz geçkince ve ilk lige dek çıktığı halde dikiş tutturamamış bir beyzbolcuyu, Crash'i de transfer ediyor. Bu arada, Nuke"un duygusal eğitiminı de, beyzbola olan merakını genç beyzbolculara aşk öğretmenliği yaparak gideren ve her yıl yükselen bir oyuncuyu seçerek bir yü boyunca onunla "meşgul olan" Sally yuklenmiştir. "Boğa Takımı", bir zamanların tipik ve hafif Amerikan güldürülerinin temel özelliklerini günümüze taşımayı deniyor. Kadın/erkek ilişkilerinin çağdaş kıvrımlannda gezinen film, 1940"lann klasik guldürulerine kimı göndermelcr yaparken, özellikle 2 şey ekliyor: Beyzbolun oluşturduğu değişik bir çevre ve çağdaş sinemanın cinsel konulardaki (1940'larla kıyaslanmayacak) curetli yaklaşımı. Film,. aslında pek yuksek duzeylerde gezmmiyor. Ozlenen, amaçlanan, klasik Amerikan güldürüsünun balon hafifliği görünümü altındaki klasına, yuksek espri dozuna pek yaklasamıyor. Ama yine de yer yer dayamlmaz şirinlikleri var filmin... Örneğin kadın kahramanımızın genç "boga"yı Edith Piaf şarkıları eşliğinde "striptease" yapmaya zorlaması veya yatağa bağladığı aynı genç adama VValt VV'hitman'dan şiirler okuması gıbı... "Uokunulmazlar" ve "Çıkış Yok"un yakışıklısı Kevin Costner, bir kez daha yorgun, bıkkın bakışlanyla, Amerikan sinemasının tipik kahramanı bir "looser" (kaybetmeye mahkum kışi) rolunde harika... Susan Sarandon ise, biriki filmde şöyle bir gözüküp kaybolan fantezi yeteneğini (özellikle LoaU Malle'ın TV'de izlediğimiz "Allann'c Ciry"sini düşunüyorum) bu Mevsim başının, beyzboldan yansıma getiren ilginç filmi OKYANUSTA TEK BAStNAL Başanh bir ikfli Kevin Costner bir kez daha yorgun, bıkkın bakışlanyla Amerikan sınemasının tipik kahramanı bir "looser" (kaybetmeye mahkum kişi) rolünde hanka. Susan Sarandon ise birıki fjlmde şöyie bir gözukup kaybolan fantazi yeteneğinı bu kez sonuna dek kullanmış. TÜRK ve DÜNYA KARİKATÜRÜNDEN kez sonuna dek kullanmış. Elbette Amerikan olmayan seyircinin beyzbol den»n garabetten bir şeyler anlaması, bu filmden sonra da mümkun değil. Ancak, ara yerde Shakespeare, VV'hitman veya Susan Sontag'dan söz ederek dolaşan antiAmerikan kahramanlanyla bu film, sanıldığı ölçüde "lipik Amerikan" da hiç değil. Mevsim başının görecelikle ilginç filmlerinden... Mehmet Polat Kambiz Deranbakhsh İRAN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle