Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER değerli, ilginç ve gerçekçi önsözde Adalet Bakaıu Mahmut Esat Bozkurt bu durumu bütün açıklığıyla anlatır. Osmanlı döneminde yurttaşlar hukuku alanında uygulama birliği sağlanamıyordu; aynı hukuksal konu üzerinde imparatorluğun birbirinden uzak türlü yörelerinde verilen mahkeme kararları birbirine uymuyordu; tıpkı Kod Napolyon'dan önce Fransa'da olduğu gibi. Napolyon imparator olarak iktidan eline aldığıııda bütün Fransız topraklannda adalet uygulamasını sistemli biçimde hazırlanmış büyük yasalarla sağlamayı, böylece bütün ülkede merkezi yöaetimi güçlendirip kontrolü eline almayı duşünmüş, en başta Kod Napolyon denilen Fransız Yurttaşlar Yasası olmak üzere yukarıda sözünü ettiğim yasalan hazırlatmıştır. • ** Şimdi, başta açmış olduğumuz birinci sorunun yanıtına gelelim. Napolyon, Yurttaşlar Yasası'nı hazırlatmak için o dönemin en tanınmış hukukçusu Portaiis'in başkanlıgında bir komisyon kurmuş, çahşmalan hızlandırnıak için zaman zaman kendisi de toplantılara katılıp görüşlerini açıklamıştır. Bunlardan en önemlisi olarak hukuk tarihi kitaplannda şu olgu anlatılır: Kendisinin katıldığı bir toplantıda, evlilikte eşler arasındaki hukuksal ilişkiler görilşülürken, Napolyon söz alıp üyelere yönelerek: "Efendiler" demiş, "Bir erkek kansına 'Madam, bu akşam tiyatroya gitmiyeceksiniz, şu saatte evde bulunacaksmız' diyebilmelidir" Böylece kendi göruşünü üeri sürerek ailede hukuksal bakımdan erkek egemenliğinden yana olduğunu belirtmiş. İmparator Yurttaşlar Yasası'nın hazırlanmasında biliın komisyonu ile bu denli içli dışlı (haşırneşir) olduğundan, hazırlanan Yurttaşlar Yasası hukukçular arasında "Kod Napolyon" olarak anılmış, bu anma günümüze dek gelmiştir. Kod Napolyon'un ilginç bir yönü de aile hukuku bölümünde boşanmaya yer vermiş olmasıdır. Bilindiği gibi Incil'de: "Evlenmekle eşlerin ruhu birleşir, Tann'nın birleştirdiğiui kul ayıramaz" denildi|inden, Katoliklerde boşanma yoktu. 1789 Devrimi'nden sonra boşanmaya olanak tanındı ve bu düzenleme Napolyon Yasası'nda da yerini aldı. Kod Napolyon'un önemli bir bölümü de Avnıpa'da yurttaşlar hukuku alanını kişi, aile, miras, eşya ve borçlar bölümleri içinde sistematik olarak düzenlemiş olmasıdır. Gerçi bu saydığım böJümJer Kod Napolyon'da kimileyin birbiri içine geçmiş ise de bu yasa Avrupa'da ondan sonra düzenlenen yurttaşlar yasalanna örnek olmuştur; nitekjm büyük monarşilerden Avusturya Macaristan Imparatorluğu 1815'te, Alman Imparatorluğu, biraz gecikmeyle, 1896'da, küçük Isviçre Cumhuriyeti 1907'de, Fransız ömeğinde olduğu gibi, sistematik, derli toplu yurttaşlar yasası (medeni kanunlar) çıkarıp yürürlüğe koymuşlardır. Almaü yasası 1 Ocak 1900'de lsviçre yasası da 19I2'de yürürlüğe girmiştir. Avrupa'da Belçika, Romanya, İtalya gibi bazı ülkeler yasalannı Fransız Yurttaşlar Yasası örneğine göre düzenleyip yürürlüğe koymuşlardır. Napolyon'un önsezisi doğru çıkmı,;, Kod Napolyon 185 yıldan beri unutulmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti laik düzene geçince >\ırttaşlar bukukunun Avrupa'daki sistemleştirilmesinden nasibini almış, bilindiği gibi Isviçre Yurttaşlar Yasası'nı kimi değişikliklerle kabul ederek 4 Ekim 1926'da, Isviçre'den 14 yıl sonra, yürürlüğe koymuştur. Göriilüyor ki, Kod Napolyon'un öncülük ettigi büyük yasalar hazırlanması olgusundan, Napolyon Yasası 'ndan tam 122 yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti de kendine düşen payı almaktan geri kalmamıştır. Böylece Napolyon Yasası'nın etkisi yalnız Fransa'ya özgü olarak dar çerçevede kalmayıp evrensel boyutlar kazaıunışür. Ingiltere ve ABD gibi AngloSakson ülkelerinde yargıda "örneğe dayanma" (emsal) sistemi egemen olduğu için oralarda Kod Napolyon örneğine göre büyük yasalar düzenlenmemiştir. tslam Ülkelerinde de dinsel hukuk uygulandığından akılcı yasalar yapılrnamıştır. Japonya başta olmak üzere kimi devletler yurttaşlar hukuku alanını sistematik yasalar içinde derleyip toparlamışlar, özellikle Japonya bu konuda Alman Yurttaşlar Yasası'nı örnek almıştır. • *• Yazının başında sözünü ettiğira FinanciaJ Times gazetesinden aktanlan yazıya göre, Fransızlar, yalnız Kod Napolyon'u değil, başta ceza yasası olmak üzere öteki yasalannı da çağın gereklerine uydurma girişimine geçmişler. Zaten son kırk yıl içinde bu yolda birçok bilimsel çalısma yapılmış, dahası büyük kitaplar yazılmış, ama günümıize değin kesin bir sonuca ulaşılamamıştı. Anlaşılan günümüzün Fransız yönetici ve hukukçulan bu önemli işi 1789 Devrimi'nin 200. yılında gerçekleştirmek istiyorlar. Yalnız Yurttaşlar Yasası'nı değil, başta vurguladığım gibi Ceza Yasası'nı da çağdaş göruşlere uydurmak girişimine geçmişler. Türk Ceza Yasası'nın da boyle bir girişime o denli gereksinmesi var ki!.. 6AĞUSTOS 1989 Code I\apoleon ve JMecelle HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Napolyon'un SaintHelene adasındaki tuisaklığı sırasında kendisine eşlik eden Genera) Montholon'a söylemiş olduğu şu sözler çok ünlüdür: "Benim savaş alanlarındaki bütün zaferlerim bir gün unutulacaktır, ama haarlatmış olduğum Medeni Kanun yüzyıllarea yaşayacaktır?' Bu söz Napolyon: un ölümünden sonra Fransa'ya dönen Montholonun yayınJamiî olduğu "SaintH^ldne Anılan" adJı kitabında yazılıdır. 28 Temmuz 1989 tarihli Cumhuriyet'in, Ingiltere'de çıkan FinanciaJ Times'ten alarak yayınladığı "Fransa Için Yeni Medeni Hukuk" başlıklı yazıyı okuyunca Napolyon'un yukarıki sözlerini anımsadım. Sürgündeki imparator bu yargısında haklı çıkmıştı; 1804 tarihli Fransız Yurttaşlar Yasası (Code Napoleon), aıadan geçen 185 yıllık süre içinde, türlü değişikliklere uğramakla birlikte, varhğını sürdürmüş, bugünlere ulaşmıştır. Napolyon yasası üzerinde özellikle düşünülmesi gereken iki nokta var: Birincisi, onun bu konudaki öngörusü niçin doğru çıkmıştır ve yasa hâlâ neden "Code Napoleon" (Kod Napolyon) diye anılmaktadır? tkincisi de, Napolyon Bonapart bu yasanın hazırlanmasını niçin gerekli görmttştür? **• önce ikinci soruyu ele almak istiyorum: Napolyoıi dönemine kadar Fransa, yurttaşlar hukuku bakımından, tek bir yasaya bagh değildi. Kıralhk rejiminde, dahası devrim yıllarmda Fransız toprakİannın kuzey bölgesinde geleneksel hukuk (örf ve âdet hukuku) uygulanıyor, güney bdlgelerinde ise Roma dönemınden kalma yurttaşlar hukuku geçerliğini koruyordu. Baska bir deyişle, ülkede hukuk birligı yoktu ve bu dağınıklıktan, çok büytlk sakıncalar doğuyordu. Feodaiite ve kırallık dönemlerinde bu sakıncalar, yani mahkemelerde aynı konuda kuzeyde baska, güneyde başka, dahası İcimi küçük bölgelerde daha başka kuralların uygulanması doğai görülüyordu. Yüzyıllardan beri bu duruma alışılmıştı. Napoiyon Bonapart imparator olduktan sonra merkezi yönetimi güçlendirmek için Fransız topraklannda uyguianan vasalarda birlik sağlamayı gerekli gördü, bir dizi yeni ve o dönerne göre çağdaş yasa hazırlattı. Fransız Yurttaşlar Yasası (Medeni Kanunu) ya da Kod Napolyon başta olmak üzere Ceza Yasası, Hukuk ve Ceza Yargılama Yöntemi (usul) yasalan bunlardandır. Yurttaşlar Yasası'na geçmeden önce bir noktayı not etmek isterim: Bu yasa dışmdaki Fransız yasaIarından çogu Tanzimat'tan sonra bizim yasal donatımımıza katkıda bulunmuş, Osmanlı Ceza Yasası, Hukuk ve Ceza Yargılama Yöntemi Yasalan, Fransız yasalan örnek alınarak hazırlanmıştır. Bu nedenle Fransa'da Napolyon döneminde gerçekleştirilen yasalaştırma hareketi, Osmanlı hukuku bakımından büyük tarihsel önem taşır. Yurttaşlar Yasası'na (Kod Napolyon) gdince; Tanzimat'ın ünlü kişilerinden Âli Paşa, bu yasa örnek alınarak Osmanlı Devleti için (miras ve aile hukuku dışmda) bir yurttaşlar yasası hazırlanmasını önermişti; bu öneriye göre kişiler, eşya ve borçlar hukuku alanlan bu yasada düzenlenecek, miras ve aile hukuku konularında eskisi gibi, şeriat yasalan uygulanacaktı. O dönemin ünlü hukukçusu Cevdet Paşa ise "Bir milletin kavanini esasiyesini değiştirmenin o milleti imha hükmünde olacağı" gerekçesiyle bu öneriye karşı çıkmış, Kod Napolyon örnegine göre bir yasa hazjrlamaktansa Osmanlı hukukunun bir bölümünü bir tek yasa içinde toplayarak özgün bir yurttaşlar yasası hazırlanmasının daha uygun olacağım ileri sürmüştü. Cevdet Paşa'nın görüşu üstün geldi, onun başkanlıgında toplanan komisyon yedi yıl çalışarak kısaca "Mecelle" denilen "Mecellei Ahkâmı Adliyye" başlıklı 1851 maddelik bir yasa haarladı. O zaman yürürlüğe giren bu yasanın temeli laik değil, dinseldi. Mecelle1 de aile ve miras kurallanna yer verilmemiş, bu alanlarda yine eski ve dağınık fıkıh (dinsel hukuk) kuralları yürürlükte kalmıstı. Kod Napolyon'un her maddesi akılcı ve gerçekçi olduğu için Fransız toplumunda uygulanma olanag) bulduğu halde Mecelle'nin ancak 300350 maddesi uygulanabilmis, gerisı kâgıt üzerinde kalmıstı. 1926 tarihli Türk Yurttaşlar Yasası'nın TBMM'ye sunuluşunda, tasannın basına yazmış olduğu çok PENCERE "Karşıdevrimci"liğin "Siyasi Mücadelesi"... EVET/HAYIR OKTtfAKBAL OKURLARDAN Müdürlüğü yetkilileri ise 1 Ağustos 1989 tarihinde; Danıştay İçtihadı Birleştirme Genel Kurul kararının karar T.C. Emekli Sandığı Genel tarihi sonrası için hüküm Müdürlüğü, Danıştay İçtihadı ifade edeceğini betirterek, Birleştirme Genel Kurulu'nun karar kapsamına giren yasa değerindeki kararının emeklilere ulaştıkları tüm hükümlerini tatbik derecelere verilen ek etmekten kaçmaktadır. göstergeler üzerinden emekli aylığı ödeneceğini, ancak S Danıştay 'ın 150 bin emekli, yıllık 1984 yıhndan itibaren 100 bin dul ve yetirn ile 50 bin memurun; cem'an 300 bin "her bir kişi için toptan 1.5 kişinin 1984 yıhndan bu yana ila 2'şer milyon TL." fark ödenmesi için karar hak edip de alamadıkları ek kapsamındakilerin ayrıca gösterge farklannın dava açmaları gerektiğini ödenmesine olanak sağlayan bildirdiler. kararı üzerine 30 Temmuz 1989 günü Maliye ve Gümrük Bu arada, farklann ödenmesi Bakanı Sayın Ekrem için dava açılabilmesinin de zaman aşımı sureleriyie Pakdemirli, Marmaris'ten yakından ilgili olduğu verdiği beyanattm belirtilerek, idari davalardaki (Danıştay'm İçtihadı 60 günlük sürenin dikkate Birleştirme Kurulu'nun alınması gerektiği uyarısında Emekli Sandığı 'ndan eksik maaş alanlar ile ilgili karanna bulundular. uyacaklanm ve emeklilerin Emekli Sandtğı yetkilileri bu eksik maasHarmı kısa nedenler ile fark ödenmesi konusunda yapılacak zamanda ödeyeceklerini) başvurulardatt sonra, idari açıkladı. mahkemelerin verecekleri T.C. Emekli Sandığı Genel Hiroşima'lar Olmasın Diya.. Danıştay kararı u\gulanmıyt>r George Duhamel'in bir sözünü anımsıyorum: "Uygarlık insanın yüreğinde değilse hiçbir yerde yoktur." Nedir uygarlık? Insana saygıdır, insanın değerini bilmekiir; insan için en güzel yaşam koşullarını hazırlamaktır, insanın insana kıymasına son vermektir; banşı, huzuru, sevgiyi ınsanlara ege men kılmaktır. Uygarlık, teknoloji değildir, teknik alanda gelişme değildir. Bütün bunlar insan yararına değilse, tam tersine insanı canavarlaştıran birer araçsa, teknik, teknoloji insanlık düşmanı şeylerdir. Bugün 6 ağustos... Hiroşima'ya küçuk oğlan' adlı atom bombasının atıldığı gün... Sabahın altısında bu adı taşıyan bomba Hiroşima'nın üstüne düştü. Birkaç dakika içinde on binlerce insan öldü. Kimi yanarak kül oldu, kimi havaya uçtu. On binlerce insan da ölümcül yaralar aldı. Bir yıl, beş yıl, on yıl, yirmi yıl sonra öldü. Ölüyor, daha da ölecek... 1970 yılında Hiroşima'ya grtmîştim. Atom bombası yaraiılan için yaptırılan hastaneyi gezmiştim. Başhekim, bir genç kadını göstererek, 'Bu kadın ölecek' demişti. 1945'ten 1970'e kadar yırmibeş yıl yasamış aldığı ölümcül yaralarla .. Belki çocuklarına da aşılamış ölümcül hastalığmı. Belki o çocuklar da on yıl, yirmi yıl sonra bu hastanede ölecekler! Hep gülüyordu, mutlu bir görünüşü vardı. Başhekim beni tanıtmıştı 'bir Türk yazan' diye. Elimi sıkmış, kendi dilinde bir şeyler söylemışti. "Kapıları çalan benim Kapıları birer birer Gözünüze gorünemem Göze görünmez ölüler" diye yazmıştı Nâzım Hikmet. Türk yazınında Hiroşima, Nagazaki çılgınlığını acıları dizeleriyle ölümsüzlestiren şair... Bir Japon şairi, Hiroşima cehennemini yasamış bir kişi de, şoyle diyordu dizelerinde: "Babamı geri ver Anamı Ninemi, Kızlanmı Ogullarımı Beni geri ver Geri ver insanlığı Bu yaşam boyu barış geri ver." 1945'ten bu yana kırk üç yıl geçti. Sanıldı ki, Hiroşima ve Nagazaki olaylan insanoğluna acı birer derstir. Hep 'Bir Hiroşima daha olmasın' diye seslenildi, yazıldı, bağırıldı. Ben de Hiroşima gezisinden 'Bir Hiroşima Yeter' başlığını koymuştum yazdıklarıma.. Ama bir şair, Dağlarca beğenmedi bu başlığı. Dedi ki, 'Bir Hiroşima'nın gerekli olduğu anlamı çıkmıyor mu bu başlıktan? Başka bir ad bulmalı' ingilizcesiyle "No more Hiroshima's". Bir gece telefon etti. "Ben başka bir ad buldum, 'Hiroşima'lar Olmasın' "... Ben de büyük şair Dağlarca'nın dize güzelliğindeki bu sözlerini kitabıma ad yapmıştım. Hiroşima'lar hiç olmamalıydı, ne bir ne iki! Hiçbir zaman olmamalıydı, ne dün ne bugün ne de yann!.. Ama oldu, yaşandı Hiroşima, Nagazaki cehennemi... insanlar yığın yığın öldü, ölmekte. Kırk üç yıl önce atom bombasının gücü bir kenti yok edecek kadar acımasızdı. Ya şimdi? Kırk üç yıl sonra? Hiroşima'yı yok eden bombanın yüz katı, belki bin katı gücünde yüzlerce, binlerce bomba var. El altında tutulan, kulianılacağı anı bekleyen... Derler ki, bu bombalar 'caydıncı' bir anlam taşıyormuş. Yani bende bomba var, sende de var, o zaman ikimiz de atamayız bu bombaları! Bu yüzden hızlı bir silahlanma yarışı başlatıldı İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra. ABO bir yandan, Sovyetler bir yandan, ingiltere, Fransa, Çin de kendi ölçülerinde hız verdiler nükleer silah yapmaya! Neymiş, 'caydırıcı'lıkmış! Geçenlerde biri yazmıştı "Hiroşima'ya atılan bomba yüzünden kırk yıldır dünya banştadır." Garip bir mantık! Bir yazısında Prof. Aydın Aybay, bu 'caydırıcılık' konusunda şöyle diyor: "Hiç kimsenin bu konuda iyimser olması, 'caydıncılık' gibi masallarla kendini avutması doğru değildir. Savaşın tümüyle yasaklanmadığı bir dünyada eninde sonunda savaş çıkacak ve bu savaşın bir nükleer çatışmaya dönüşmesi de kaçınılmaz olacaktır. Bunun sonucunun ne olacağı ise tahmin olarak değil, matematik bir kesinlikle belirlenmiştir. İnsanlık ve onun yarattığı uygarlık yok olacaktır. Bu durumda bütün insanlık için bir tek seçenek kalmaktadır: Savaşın ortadan kaldınldığı bir dünya yaratmak." Bugün 6 ağustos günü Hiroşima'da büyük bir tören yapılacak. Dünyanın dört bir yanından gelen barışsever insanlar, yazarlar, bilim adamları, gazeteciler, politikacılar bir kez daha barışın, insanlığın, uygarlığın 'savastan arınmış bir dünya'nın kurulmasına bağlı olduğunu söyleyecekler. Fransız yazarı Andre Fontaine hesaplamış, dünya insanları her yıl silahlanmaya kendi ceplerinden yüz on beş dolar vererek katılıyorlarmış! İşsizlik, yoksulluk, açlık yeryüzünde milyarlarca insanı kırıp geçirirken bizler her yıl iki yüz bin lira ödüyoruz silahlanma yarışına!.. Belki şu anda Hiroşima'da barışsever insanlar hep birlikte şu sözleri söylemekteler: 'Biz gelecek zamanlar için barış isteyen dünya uluslan, nükleer silahlardan arınmış bir dünyamız oisun istiyoruz." kararlardan doğacak hükümlerin konuyu açıkltğa kavuşturacaklarmı belirttiler. Yasa gibi bağlayıcı, içtihadı Birleştirme kararı bütün çıplaklığı ile ortada iken, T.C. Emekli Sandığı yetkililerinin fark ödeyebilmek için halen idari mahkemelerden şahıs ve şahıs ayrı ayrı kararlar almmasımn gerektiğini ve 60 günlük süre aşıldığı zaman hakların kaybolacağım belirtmeleri, bu durumdaki memur, emekli, dul ve yetimleri açıkça zora koşmak ve hadiseyi savsaklaytp, muktesep hakları yeni bir mahkeme kararı idi, süre aşımı idi diyerek boğuntuya getirmektir. niyetleri 60 günlük müddeti geçirtip, "emekli memurlara zaman aşımtnı unutturtup" hakların zayi olmasına mı çalışmaktadır? Yoksa bir davası 50 bin lira masrafla açılan idari davalar için davalılar gibi yapılacak yasal harcamalardan davacı durumundaki (Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü) de nasibini alacak ve fark ödemelerinden ayrı olarak belirli bir yasa hükmünü tatbik ve zorunlu olarak yapılacak mahkeme masraflarım ödemeye de mahkum edilmeyi mi arzu etmektedir? Maliye ve Gümrük Bakanı Sayın Ekrem PakdemirWden bu husustaki farklann Bu davramş Danıştay İçtihadı ödenmesi hakkında gerekli Birleştirme Genel Kurulu 'nun açıklamayı yapmasını, her şahıs için yeni birer idari yasa niteliğindeki 14.7.1989 mahkeme kararları gerekip tarihli karanna karşı hem gerekmediğini belirtmesi, ayıptır ve hem de insanlık dolayısıyla yüz binlerce açısından günahtır. vatandaşı ilgilendiren İdari mahkemeler verecekleri hadiseye açıklık getirmesini kararlarda yasa hükumleri dışına çıkamayacaklarma göre rica ediyoruz, Emekli Sandığı yetkililerinin YAVUZ ÇALDIRAN Köşeyazarlığı nankör bir iştir. Gerçi köşeyazarlığının albenisi güçlü bir çekim yaratıyor; nice profesör, işadamı, sanatçı, politikacı, köşeyazarlığına özeniyor. Çünkü köşeyazarı her gün yüzbinlerle soluk alıp veriyor, olağanüstü bir etkileşimi güncelliğin sıcaklığında yaşıyor... Ancak her gün bir yazı zorunluğu, insanın yaratıcılığını kemiren törpüdür. Her gün 24 saat için yazılan yazılardan kaçı kalıcı değerdedir? Hesabını yapmak bile gereksiz. Türkiye'nin bugünkü ortamında köşeyazısının bir işlevi var; gelecekte ne olacak? Çağdaş bir düzene kavuşan toplumda bu yazı türüne gereksinme kalır mı? Bakın köşemizde bu haftaya cezaevlerindeki açlık grevleriyle başladık, iki ölüyle defteri kapatıyoruz. Gel de bu süreç içinde bir başka konuyu ele al!.. Bir köşeyazarı insanlığını duyumsuyorsa, köşesinde ele alacağı konular bakımından bağımsız değildir. • Ülkemizin alnına kara bir ayıbın gölgesini düşüren olayiar yaşanıyor. Bir cezaevinde 35 gündür açlık grevi yapan tutuMu ve mahkumları ölüm yolculuğuna çıkarmak ne demek? Bu işi yapanlar kendilerini nasıl savunacaklar? Adalet Bakanı Ottan Sungurfu gazetecilere demiş ki: ' SHP Genel Başkanı Erdal Bey'in ifade ettiği gibi cezaevlerindeki tutuklu ve mahkumlar bir siyasi mücadele yolu olarak açlık grevi eylemini görüyorlar ve ölürr.ü istiyoriar. Çünkü bizi sıkıntıya sokuyorlar. Bir defa üzerimizde baskı kurmak istiyoriar. (...) Onların üzerine ne kadar giderseniz ve açlık grevine alaka göstenrseniz, daha da ısrar ediyorlar; üzerine gidiyoriar. Bütün istedikleri alakanın üzerierine çekilmesi. Biraz işler yatışsm, biz basmı cezaevlenne götürürüz." (Cumhuriyet, 5.8.1989) Bu sözler tepeden tırnağa yanhş koşullanmanın ürünüdür; Adalet Bakanı Sungurlu'nun soruna daha ifk elde çok ters bir yaklaşımı var. Sayın Oltan Sungurlu daha önce açlık grevlerini "devrimci eylem" diye nitelemişti; şimdi bir adım daha atıyor, "siyasi mücadele" diyor. Peki birisi de dese ki: Sayın Bakan, sizin yaptığınız da "karşıdevrimci eylem"dir; "siyasi mucadele'dir. Haksız mı olur? Bana oyle geliyor ki Adalet Bakanı, kendisini "karşıdevrimci" bağnazlığa kaptırmış; giriştiği "siyasi mücadele"de "insan hakları"nt unutmuş ya da bir yana itmiş, mantığı çarpılmış... Bir devletin cezaevlerinde 1500'ü aşkın kişi açlık grevine başlamışsa ve o devlet gerçekten devlet ise yapılan eylemin hangi siyasal eğilimde olduğuna bakmaz. Çünkü bu yaklaşım yanlı, önyargılı ve öznel olur. Olaya yalnız insan hakları açısından bakılır; cezaevi koşulları gerçekten çağdaş infaz hukukuna aykırı ve insan haklanna ters düşüyorsa, ilk önce bu durum düzeltilir Çağdaş devletin görevi budur. Çünkü cezaevi koşullarının saptanması, öznel değil, nesnel ölçülere göredir Daha sonra ikinci aşama gelir; eğer hapishane koşulları hukuka uygun ve insan haklarıyla uyumlu ise tutuklu ve mahkumlann siyasal amaçlarla açlık grevine girişmeleri karşısında Oevtef, Hükümet, Adalet Bakanı sorumluluktan kurtulur. Bu aşamada sorumluluk, açlık grevi yapanlara gereken özeni göstermek, sağlık yardımlarını yapmak, hekim gözetimini eksik etmemekle sınırlanır. Ama bu aşamada açlık grevcilerini, penceresiz ve zırhlı araçlarla en kötü koşullarda başka cezaevlerine sürmek. önlem almak değildir... Ya nedir? Cinayettir. Sayın Adalet Bakanı, tam bir karşıdevrimci eylemi yürürlüğe koymuş, siyasal mücadelesi'ni sürdürmüş; yaşamı devletin güvencesi altındaki iki tutuklu ve hükümlüyü öldürmüştür, sorumluluk altındadır; hesabı sorulmalıdır • Ekonomimizin geleceği hakkında fikir yürütenler Bu kitabı okuyun, düşündüklerinizi açık açık söyleyin. ezbere konuşmayın QUANTITY SURVEYOR with fluent English REQUIRED for a high quality interior architecture and" F&F project in İstanbul For appointmen: please call Oğlumuz Avukat EKONOMİDE SOSYAL DEMOKRAT ALTERNATİF Prof. Dr. Hüsnü ERKAN Canan ERKAN • İşte Özal'a Sosyal Demokrat Alternatif... • Zam'sız Sosyal Dengeli Ekonomi. MESUT VURAL yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayarak yaşamını kaybetmiştir. Arkadaş, dost ve akrabalarına başsağlığı dilerim. Babası HASAN VURAL Bu Dünyadan 164 94 97 1727 Vfcşmda BayanUra INGILTEREcJe İNCJLJZCE'yi ucuza oğrenmç* tçın guvçnıltr rek vot A U P A I R IIK yacmaktır DEJÜN UMITED ŞTI Aitın Kitaplar'ın yeni bir hizmeti Altın Kitaplar Yayınevi 526 so 12 • 522 40 45 MESUT VURAL geçti. İnsanlık, yurt sevgisi ve demokrasi aşkıyla dolu bir yüreğini yitirdi. ••fiktaşUt T»fc 1«i O MB7 AYSEL GÜRCAN Seni unutmadık Her an bizimlesin. I AVRUPA'DA ÜNİVERSİTE ITIMI • Amerikan eğitim sistemıyle İngiltere, Almanya ve Fransa'da Önlisans.Lisanş ve Yüksek Lisans (ABA + BBA + MBA) veya İsviçre'de ' Otelcilik " eğitimi, • Tüm kampüslerde tedrisat lisanı İngiKzçe olup, İngilizce seviyeleri yelerli olmayanlara "İngilizce Hazırlık Programlan ". * SCHILLER INTERNATIONAL UNIVERSITY; Amerika'da "AICS" kurumunca akredite edılmış uluslararası hüviyete sahip bir üniversite olup, YOK tarafından ülkemizde denkliği onaylıdır. * Lise Diplomasına ve gerekli maddi koşullara sahipseniz, Eylül 1989 veya Ocak 1990 döneminde üniversite eğıtimıne başlayabılirsınız. ARKADAŞLARI ADEVA MUSTAFA ATALAY k A ^m ^ H ^ H H p ^m Hr r "ÇİÇEKLER DE UYUR DEDt ÖĞRETMEN, YOKSA BES ÇtÇEK MİYtM..." Evet CAN, sen, çiçeğimizsin bizim, içimizde uyuyan. İki yıl oldu, aramıza aynlık düşeli. iki yıİdır. hem seninle hem sensiz... AİLEN demokrasi Aylık Siyasi Dergi okspo YURTOIŞI EĞİTİM DANIŞMANLIĞI Yıldız Posla Cad Vılla Sok 74/2 Yuva 3 Apt Esentepe/lslanbul Tel (1) 16626721673968 Telex 28448 Fax: (1) 1754410 Not: Bu Hanı ketlp ufclayımz lütfen, bir gun ihtiyactmı otaMHr. ' HİROŞİMA'LAR OLMASIN Can Yayınları 4. Baskı Nişanlandık. Mutluyuz. OKTAY AKBAL • Cudi'de Yeni Bir Halepçe mi? • • • "Halka ayaklanmasını söylemeyen alçağın biridir." Kıbrıs'ta Türk işgali 15. yılında Devrimimiz H k | ELİF. Gl NAY. NEVZAT • H H ACI KAYBIMIZ Odamız uyesi, Hariıa \e Kadasıro Muhe/ıdisi TÜRK KÜLTÜR VAKFI B.A irı Buss. Adm.or Eco Ability to use P.C Pcrtect English 146 23 28 146 45 91 24. SAYISI BAYİLERDE ATOLYE CIMITLER Seramik Dersleri, Duvar Panoları. Heykeiler İcadiye Cad. No. 86 Kuzguncuk Tel 342 36 32 (Iş) 343 02 52 (Ev) I L H H WM 1 • İS]VIAİL KUTLUER'İ kaşbeuik. Tunı arkadaşlarımıza \e ailesine ba>iağlıi:ı dılerız 1MMOH II VKİTl \ K k \I)\STR<) Mİ HKM)ISI.KRİ ODVSI GÜLSER ERDEM MUSTAFA ÇETİN 4.8.1989/İstanbu]