25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
TAĞUSTOS 1989 KÜLTÜRYAŞAM HAYVANLAR İSMAtL GÜLGEÇ CUMHURİYET/5 43. AVIGNON FESTİVALFNDEN NOTLAR Tiyatroda kim önemli? "Düşsel Oyuncu" adlı oyunun baş hedefı tiyatro yönetmenleri... Suçlan ne mi? Yazarın yapıtını oyunculann teriyle yoğurup sonra da kendi yaratısıymış gibi sunmak. MEHMET BASUTÇU AVIGNON Bır oyuncu, sahnede tek başına, tam bir saat boyunca ateş puskuruyor. Avignon'un devamh tiyatrolanndan "Theatre des halles"in kuçük salonunu merdivenlere dek dolduran izleyicıler mutlu. Çunku, Duşsel Oyuncu"yu (L'acteur imaginaire) yorumlayan Jacques Bailliart, suçlayıcı kıvnmlarla bukulen parmak uçlarından başlayıp, içınde kabaran yoğun kızgınlığın ağzında birıktirdığı tukuruğu çe\resıne saçan gergin dudaklanna dek, bedeninin her parçasıyla, her ucuyla, tiyatroda oyuncuyu ve seyirciyi yurekten savutımakta. Valere Novarina'nın "Oyunculara Mektup", (La Leltre aux Aclenrs) adlı kısa bir metnine Louis Jouvel ile Mihail Bulgako\'un hazı yazılarından yapılan alıntılann eklenmesiyle oluşturulan bu çoksesli monoloğun baş hedefı, tiyatro yönetmenleri. Suçlan ne mi? Yuzyıllar boyunca omuzlanna yuklenen o kaçınılmaz suç: Yazann yapıtını sahıplenmek, kendıne göre biçimlendinp, daha doğrusu oyunculann teriyle yoğurup, sonra kendi yaratısı imiş gibi sunmak. Ayrıca, suçlular arasında, bu oldu bittiyı kabul ettnekle kalmayıp, basın araalığıyla geniş kitlelere de benimsetmeye kalkan tiyatro eleştirmenleri ve gazeteciler de bulunuyor. öyle ya, tiyatroda gerçek ıletişim oyuncuyla seyirci arasında oluşmuyor mu? Tiyatro oyuncusu, başka bir yaratıcının, yani yazarın metnini, daha da başka bir sanatçının, yani yönetmenin yorurn çizgisini izleyerek bize ulaştırıyor da olsa, sonuçta her şeye o can vermiyor mu? Öte yandan, eğer bir he>ecan iletilebiliyor, duygu titreşimleri yoğunlaşıyorsa, yani tiyatro denilen olay var olabiliyorsa, bunda, seyircinin o andaki dikkati ve duyarlığı, yazarın PİKNtK PtYALE MADRA Fransızcada kopan fırtına Valere Novanna'nın Avignon'daki üç oyunundan bın de, "Zamanda Oturan Sızler " Sanki büyuk bir fırtına kopmuş, Fransızcanın sözcüklen bırbinne gırmış. Yazar da genye kalan parçalardan kendıne özgü yepyeni bir dil gelıştırmış. ya da yönetmenin oyun oncesindeki yaratıcı çalışmalarından daha onemli bir rol oynamıyor mu? Butun bu gerçeklerin, durmadan lartışılan, yanıtı aranan temel soruların ne kadar yerinde olduğunu anımsatan bır gösteriydi "Dıişsel Ojuncu". Gerçekten de, tüm gücünü Jacques Bailliart'ın yaratıcı inandırıcılığından ve yapıtın, üç yazann açık seçik, yer yer de çiğ bır dille parmak bastıkları, özgun bir dille işlediklen içeriğinden alıyordu. Yönetmen çıkarılmıştı aradan. Yoktu. Seyircilerfe oyuncu, yazarla başbaşaydılar. Aslında, potansiyel suçlular olarak ışin ıçine bizim de kanşmamamız gerekirdi ya, neyse... Bir suç daha işledik, bağışlayın... Aslında asıl sucum, bu güzel gösterinin bitiminde, "Düşsel Oynncu"yu biraz geç geldikleri ıçin yer kalmayınca izleyemeyen, bu nedenle de çok uzgun olan Turk tiyatro oyunculan Serra Yılmaz ve Cüneyl Türel ile birlikte Avignon'un sıcak ve dar sokaklarında yürurken, onlara ve tum oyunculara karşı bilmeden ışlediğim, zor bağışlanır suçtu: Adı "Utopia" olan, yaz boyunca güzel fılmlerin gösterildiği sinema salonunun önunden geçiyorduk. Afışte Stephen Frears'ın yönettigi "Tehlikeli tlişkiler" ile Stantey Knbrick'in eski, ama en önemli filmlerinden biri olan "Zafer Yollan" (1957) vardı. Her iki filmden kısaca söz ettik. Cüneyt Türel, John Malkovtch'in çok üstun yetenekli bir oyuncu olduğunu, fümdeki yorumunu olağanüstu bulduğunu söyledı. Bu ad belleğimde büyük bir iz bırakmamış olacak ki, "Evet, hangi subayı yonımluyordu, pek iyi anımsayamadım?" turıinden bir cumle geveledim. Aklım, Kubrick'in orduyu ve insanın savaş koşullarında daha da belirginleşen iki yuzlu doğasını, çelışkilerini eleştiren o güzelim filmine takılıp kalmıştı. "Hayır. Malkovich. Tehlikeli tlişler'de boşroldeydi" cümlesinin belirli bir düşkırıklığını da yansıtan yumuşak tonuyla kendime geldim. Evet, Kubnck ile Fıears'ın adları, Douglas ile Malkovich'in adlanndan daha önce aklıma gelmişti. Novarina, Jouvet, Bulgakov ve Baillıart yerden gö|e kadar haklılar. Tiyatroda ve sinemada yönetmenlerin diktası sürup gidiyor galiba... Gelelim Valere Novarina'ya. Bu ad, Fransız tiyatrosunda yeniliğin .giderek kurumsallaşmaya başlayan bir adı mı yoksa diye düşunuyorum. Kurumsallaşan bir yenilik, artık yenilik olmaktan çıkmıştır diyeceksiniz. Doğru, ancak çağdaş tiyatro ve Avignon Şenliği söz konusu olduğunda bazı çelişkilerle nüansları göz ardı etmemek gerekiyor. Valere Novarina, ilk kez 1980'li yılların başında, Avignon Şenliği'nin tiyatro alanındaki araştırma cabalarına ve yeni denemelere açık " i n " programı içinde ilgi gören ve yıllar geçtikçe "raust" olmaya başlayan çok yönlü, karamsar mı karamsar, ama Fransız dilinı ve tiyatronun yerleşik yapısını hallaç pamuğu gibi atan alabildiğine ozgün ve benzeri olmayan genç bir yaratıcı. Bu yıl, çok genç yaşta ölen JeanMarie Koltes ile birlikte çağdaş Fransız tiyatro yazınının en yenilikçi adı. Avignon için vazgeçilmez bir yazar olmaya başlayan Novarina, bu kez üç değişik oyunuyla yine Avignon'da. Yukanda sozünü ettiğim "Diişsd Ojuncu'" yanında, ilk ve son yapıtları da sahnelenince, Valere Novarina adını resnıi bölümün kataloğunda üç kez buluyoruz. Sanatçının ilk tiyatro çalışması olan "Gezici Atölye"yi (Atdier volant) "Tbe«tre des lıallcs"in yöneticisı Alain Timar, sahneye koymuş. Son oyunu "Zamanda Oturan Sizler"iyse (Vous qui habitez le temps) Novanna kendisi sahnelemiş. Dekorlannı kendi desenlerinden oluşturrnuş. "Gezici Atölye" ne kadar tiyatronun geleneksel yapısına bağlı bir oyunsa, "Zamanda Oturan Sizler" o yapıyı o kadar hiçe sayıyor. Yazann ilk oyununda ne kadar rahatlıkla anlaşılan bir dıl ve biçem, kolaylıkla izlenen bir içerik varsa, son oyunu o kadar karanlık, sonuçta ilginç bir şiirselliği içeren bir dil ve biçem cambazlığı... Sanki büyük bır fırtına kopmuş da Fransız dilinin sözcukleri birbirine girmiş. Novarı na geriye kalan parçalardan kendine özgü yepyeni bir dil geliştırmiş. Novarina'nın başka bir dile aktarılması gerçek ten çok guç. Onu çevirmek, başlı başına bir yaratıcılık gerektiren özgun bir çaba sonunda mümkun olabilir ancak. Belki sözcuklerle oynamakta usta bir şair altından kalkabilir bu zor uğraşın. Avignon'daki Türklerle birlikte, Can Yücel bu işe soyunsa ne güzel olur diye düşünuyoruz. HIZLI GAZETECİ NECDET ŞEN UE/H öİ/VEMt/K. UBM HEYBÇAH APlYOSUM evihıâi" pEKLER ÇtZGİIİK KÂMİL MASARACI KamilMasaracıyıilıkiznininbİT bölümünü kullanacağından "Çizgilik"i yayunlayamıyoruz. AĞAÇ YAŞKEN EGİLİR KEMAL GÖKHAN GÛRSES Uraz'ın Çocuk Işçiler'i Aclan Urazın "Çocuk işçiler11 adlı üçfotoğrafı.Demokratık Almanya'da düzenlenen 9. BİFOTO Berlın Uluslararası Fotoğraf Yanşması Sergısı'nde BİFOTO madalyası kazandı Sergıde aynca sıyarıbeyaz baskı bölümünde Ibrahım Akyurek, MehmetÛzcan, Erhan Saraloğlu Muzaffer Sütlüoulu, SedatTosunoğlu, Gökhan Yalta'nın, renkli baskı bölümünde ise Cengız Akduman, Faruk Ertunç, Tuğrul Çakar ve Tahir Un'ünçalışmalarıyeraldı. GARFIELJ) jm DAVIS TARÎHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAJS 1 Ağustos 1914'TE SUSÛM, ALMAUVA, RUSyA'y>* KABŞt SAI/ÂÇ ILAtJ ErMlŞn, HAZIGANIN SONUNDA BlH SlfZP MILUYBTTÇlSlNlU/AVUSTURyA A4ACA, ZlSrAM VEUAHDINI OiDÛe/UeS', AVUSTueyA'l NtN SlHBlSTAN'A SAvAf AÇAAASINA N£OEN KOÜUYUCUUJĞUNU , GUNEY£ DOĞGU 8"? ASK£ £YL€M£ tZAUCtÇMfŞ, ALMANYA M OHLA&f AMACIYLA toUTTEFlKf AVUS'lN YANtNPA Y£& ALlP , WGfi.r£G£ PAHA , OSMAHLt OEWL£n V /V D£ V/ LOUNYA SAVASl PATLADU. KöPENHAG CAZ FESTİVALÎ89'DANNOTLAR Betty Carter, cazda bir kurum Bebop cazma bağlılığı, Betty Carter'ın en önemli özelliklerinden biri. Nitekim bazüarı "Ona Betty Bebop demek daha doğru olur" diye yazıyor. FERRUH YILMAZ KÖPENHAG 59 yıl, hâlâ eskimemiş gençlere taş çıkartacak bir ses ve bebop cazına duyduğu bağlılık. Cazın sıyahi şarkıcısı Betty Carter'ı kısaca anlatabilecek üç şey. Caz klübu Montmartre, ayhk programında Kopenhag Caz Festivali'nin bu yılki konuklarından Betty Carter'ı tanıtırken, "Ona Betty Bebop demek daha dofnı olur" diye yazıyor. "Kim demiş caz öldü" diye soruyor Betty Carter oldukça sık sözlerini değıştirerek durunıa uydurduğu şarkılanndan binnde. Cevabını da kendisi veriyor: "Tabii ki sadece aptallar". Betty Carter'ın caza olan se\gisi hem söyleyişinde hem de repertuarında gösteriyor kendini. Arkasındaki mutevazı giyımli genç oğlanlara kontrast bir şekilde oldukça süslu olan dış gorunümu, gece klübü şarkıcılığından ve Carmen McRae, Ray Charles gibi daha "hafif" caz yapan muzisyenlerle işbirliğinden kalma olsa gerek. Betty Carter'ın şarkı söyleme biçiminı anlatmak biraz zor. Ama repertuannın buyuk bir kısmını oluşturan kendi yazdığı şarkılarda bile gorulen özelliğı, şarkılann temasını ve sözlerini kendi ıstediği biçimde değiştirerek söylemesi. Hem hızlı hem de yavaş ritmlerde oldukça kaygan bir yumuşaklıkla soyluyor. Bu yumuşakhk örneğin sıkça kelimelerin birbirinden ayırt edilememesı şeklinde gösteriyor kendini, Bazjlartna gore Sarah Vaughan'a benzetilebilir. Ama ben bu goruşe kesınlıkle katılmıyorum. Şarkı sözleri yerine "bebop" laması ya da izleyicilerle diyaloğunu şarkı sozleri şeklinde kurrnası da yine özelliklerinden. Ara vereceğini de, konserı bitirdiğıni de son şarkısının sözleri ve "bebop"lan arasına sıkıştırdığı "Artık gitmek zorundayım. Çok yoruldum. Hem bu çocuklar da uyuyacaklar" gibi mesajlarından anlıyoruz. Söylerken vucuduna kramp girmiş gibi sahnede kıvranmasına rağmen, o kıvranma arasında el hareketleriyle oldukça genç olan muzisyenleri bir general edasıyla idare etmesini de beceriyor. Betty Carter 6O'lı yılların sonundan beri neredeyse kendi üçlusuyle sahneye çıkıyor. Zamanla değişen üçlünün şimdiki isimleri piyanoda Darral Grant, kontrbasta Tarus Dorsay Kinch ve davulda bıyıklan henuz yeni terlemiş Troy Davis. Betty Carter'ın sahnede kaldığı sürenin dışında kalan zamanı, daha farklı "klasik" tarzda bir muzikle dolduruyorlar. Mama'lan Betty Carter bütün kraliçeliğiyle sahneye buyurduğunda ise butünüyle anonimleşip Mama'nın bütün el hareketlerini dikkatle izliyorlar. Mama da onlan şarkı sözleri arasında sık sık tarutarak ödülleııdiriyor. Cazın bazılarına şiirsel gelen bu Mama'sı cazda aslında kendi başına bir "kurum". Kurum derken mecazi değil kelimenin gerçek anlamını kastediyorum. Çunkü 60'ların sonundan bu yana sadece kendi uçlusüyle söyleyen Betty Carter'ın plak ve CD'lerini de yine sadece kendisine ait BETCAR plak şirketi yayımlıyor. Cazda "kurumlasan" diğer butün isimler gibi Betty Carter'ın (asıl adı Lillie Mae Jones) muzik geçmişi taa gerilere, 30'lu yıllara dayanıyor. 18 yaşında şarkıcı olarak Lionel Hampton orkestrasında başladığı müzik yaşamında birçok ünlü kulübün yani sıra Miles Davis gibi tanmmış isimlerle yaptığı çalışmalar var. 50'li yıllarda Bobby Plater'ın yardımıyla beste yapmayı öğrendikten sonra kendi ismi etrafında surdurduğu çalışmalarına kadar bir surc büyük orkestralar için muzikler yapıp plaklar dolduruyor. Bazıları Ella Fritzgerald yerine Sarah Vaughan'ı tercih eder. Bazılan Sarah Vaughan yerine Betty Carter'ı; konser sırasında yanımda oturan geuç çift aynı gun 5 saatlik yolu sırf Betty Carter'ı ızlemek için tepmişlerdı. Eğer muzikte mutlak guzeilerden bahsetmek mümkün değilse ve müzik aynı zamanda bır beğeni sorunu ise, bu yılkı Istanbul Festivali'nde Sarah Vaughan'ı kaçıranlar gelecek yıl Betty Carter'ı seyredip sevebilirler. Kaygan yumuşaklıktaki seslere hangi turde olursa olsun alışamadığımdan olsa gerek, ben yine de ilk isimleri tercih ederim. Dedim ya müzik bir beğeni sorunu. SA l/Af ÇOK G£A/lŞuY£CeKTllZ. TURK VE DUNYA KARIKATURUNDEN Kendl üçlusuyle söyiüyor Betty Carter, 1960'lann sonlanndan bu yana yalnızca kendi üçlusuyle söylüyor. Sanatçının bir de plak şırketı var. Plakları yalnızca bu şirket tarafından yayımlanıyor
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle