25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER için söylenmiş sözlerdir bunlar. Geridekilere dertlenmek, yakınmak kalıyor. örneğin XV. ve XVI. yüzyıl ozan ve bilginlerinden Kemal Pasazade: Bulunur derman, ölümden gayn derde Bu zulmün derdinin dertnanı yok mu? diye içten yakımyor kimbilir yitirdiği hangi sevgilinin ardından. Ondan iki yüz yıl önce Yunus Emre de arkada kalanları düşünerek ne güzel söylemiş şu dizeleri: Alanın, ananın belin büktüriir/Ölüm sana niçin derman bulunmaz. Türk atasözlerinde ve deyimlerinde de geride kalanlann durumu düşünülerek "Ölen bir ölmiiş, aglayan iki", "Ölen canını kurtanr, yazık kalanm giinüne" denilmiş. ' Ama öbür yandan gerçekçi deyimler de var. "ölen ile kim ölmüş" bunlardandır. XV. yüzyılın en ünlü ozanlarmdan olup divanı Türk Dil Kurumu'nca 1941'da bastırılan Şeyhi, bir beyitinde bu deyimlerdeki yaşam gerçeğini belirtirken birçok kişinin ölümü istediği halde bulamadığı gerçeğini de şöyle dile getirmiş: " ö l e n için kimesne ölmemiştir/Igen çoğ isteyenler bulmamıştür!' ölen kişiler, ana, baba veya evladımız ya da sevgUimiz, dostumuz olabiür. Kimisinin aasma az çok dayanır, kimisininkine dayanamayız. O anda biz de gitmek isteriz arkalanndan. Kimi zaman gideriz de. Ama çoğunca kalırız. "Can tatlı", "ölenle ölünmez" deyimleri boş sözler değil. çözülüp ayrılan kişi bir şey duymaz" diye düşünür. "Eğer biz varsak ölüm yok, ölüm varsa biz yokuz" diyerek başka paralelde bir düşünce daha yürütür. Ama bütün bu felsefesel acıklamalar, ölümü, ölen kişi veya doğa açısından ele almış. Çünkü filozof, kalanı düşünmez; orasını, yani duygu yönünü ozana bırakır. Dönmeyecek yolculann acısım hafifletmenin yolu, insanlan sevmekte ve yurda, topluma karşı görevimizi yaptnak için her şeye karşın, istencimizi (irademizi) kullanmakta yatar. Yaşama istek ve duygusu bir "bilinç" değil, daha çok bir "içgüdü" belirtisidir. BUinç ile kanştığı zaman, vatan uğruna, bir ülkü uğruna, bir başka insanı kurtarma ya da onurunu konıma uğruna ölmek, yaşama güdüsünü bastırır, bu değerlerin derinliğine varanlar için. Bir de şunu düşünmek gerek: Ölüm de yaşam kadar doğal, yaşam kadar gerçek bir olgudur. Bu nedenle "Yaşam Yolu" adlı bir şürimde şunları yazmıştım: "ölümden korkmaz zaten / Yaşamı ölüm / Ve ölümü yaşam kadar / Tabii bulan" Ne var ki kendimiz için doğal bulup yürek pekliğiyle karşıladığımız, dahası, zaman zaman özlediğimiz ölümü, sevdiklerimiz için doğal bir olgu gibi karşüamaya bir türlü akhmızı yatırmak istemeyiz. Çaresiz kalan insanoğlu, "ölüm acısı" dediği ruh yarasınm da beden yarası gibi kapanıp kabuk bağlarnası için en son çareyi "zaman"da aramıştır; o her şeyi değiştirip yeniden biçimleyen "zaman"da... Ama zaman mı bizi değiştirip biçimlendiriyor, yoksa biz yerimizde sayıp zaman şeridini mi izliyoruz, orası henüz belli değil... 1 Cumhuriyet'in 20 Mayıs 1989 sayısında Madrid den verilen şu haber "Zamanında ölmek" başlığı altında cıktı: "Dünyanın en yaşlı doktoru Galo Leoz, zamanında ölmenin en güzel ölüm olduğunu savunuyor. 110 yaşındaki tspanyol göz doktoru Leoz, 'Tek dayanamadığım şey uzun bir hayat isteyen insanlar' diyor ve arkasından hemen ekliyor: 'Benim yaşımda hayat çok sıkıa oluyor! Bu kadar uzun süre yaşamak için özel olarak bir şey yapmadığını kaydeden doktor Leoz, saglığıyla hiçbir zaman ilgilenmediğini belirterek yiyip içip keyfine baktığını, hatta sigara bile içtiğini söylüyorT Benim ölümümü özleyen mektup sahibinin Galo Loez gibi 110 yıl yaşamasım dilerim!.. Bîr Mektup Üzerine HIFZI VELDET VELÎDEDEOGLU "öleceksin, muhakkak öleceksin" diye başbyor mektup. Devaraını okumadım. Acaba tehdit mi, yoksa özlem mi içeriyor diye sonuna baktım. Dostça bitmiyor. Yırttım, sepete attım. Evet herkes gibi bir j gün elbet ben de öte dünyaya göç edeceğim. Mek tubu yazan da kurtulmayacak bu yazgıdan. Mektup bana 15 yü önceki bir yazımı anımsattı. Aradım, buldum: "ölümün Düşündürdükleri" başhğım taşıyor. Mektup sahibine ve onun gibi özlem taşıyanlara yanıt olmak üzere o yazuun kimi bölümlerini aşağıya aktanyorum. Evren olaylanndan birçoğunu düzenli bir yasaya bağlamı; olan doğa, "ölüm" denen olguyu bir düzene, bir kurala bağlamamış. Gerçi eski bir ozanımız: "Herkesi dünyaya kader sevk eder / Her gelen rolünü oynayıp gider" demiş, ama rolünü oynamaya vakit bülamadan göçüp giden mini mini yavrulara ne demeli? Yaşlısı da, genci de, çocuğu da gidiyor, hiç birbirine danışmadan, birbirini beklemeden. Sevgililer gidiyor, kalanı düşünmeden, duşunmeye vakit bulmadan. ölüm acımasızdır çünkü, GOzyaşı diye bir şey bilmez, tanımaz ölüm meleği. Çoğu zaman, hiç beklenmedik, hiç umubnadık yerde çıkıverir insanın karşısvna. Kopanp götürür onu sevdikleritun eünden. Ağlama, sızlama dinlemez. Görevini, şaşmayan bir soğukkanlüık ve sağırlıkla yerine getirir. Ciğerlerimizi söker gibi söküp alır sevdiklerimizi elimizden. Gençmiş, çocukmuş, yaşlıymış aldırmaz. Fransızların şöyle bir sözü vardın "La mort assiet a la porte des vieux gugtte les jeunes". "ölüm, yaşhlann kapısında bekler, gençlere ise pusu kurar" biçiminde çevrilebilir dilimize. Bu, "yakın bir ölüm yaşlüar için kesin, gençler için olasıdır" anlamına gelir. Doğru, ama kimbilir kaç yüzyıl önce söylenmiş bu söz. Yirminci yüzyılın ba$ döndürücü tekniği karşısında artık anlamıru yitirmiş. Korkunç savaşlarda masum yığınlar üzerine havadan yağdınlan öldürücü cehennem ateşi; kara, hava ve deniz ulaşımında her zaman meydana gelen kazalar, yaşlı ile gencin ölümü arasında "kesinlik" ve "olasıhk" açısından bir aynm yapılmasını olanaksız kılıyor. Eli tırpanh insan iskeleti ile simgelendihlen ölüm, genç, yaşlı gözetmeden biçiyor da biçiyor insanlan o keskin tırpanıyla. Bir ozan: "ölüm pir ü civan bilmez, seni aldatmasun şeytan" diyerek bundaki adaletsizlik ve eşitsizliği dile getirmiş. ö l ü m bakımından gençlerle yaşhlar arasında sıra, adalet ve eşitlik yok, ama başka açılardan eşitlik var: Yoksulu da, zengini de, güçsüzü de, güçlüsü de, basit halkı da, krah da kunulamıyor ölürnün tırpanından. "Bu dünya Kanuni Sultan Süleyman'a bile kalmamış" ve onun için yazdığı ünlü ağıtında Baki şöyle demiş: Olsun damında bencileyin zarü bikarar, Afakı gezsin ağlıyarak ebri nevbahar. "Senin büyük acınla bahar bulutu üpkı benim gibi, gözü yaşlı ve kararsız olsun ve aglavarak ufuklarda dolaşsın" anlamına gelir bu dizeler. PENCERE Sudan Bir Yazı 2 TEMMUZ 1989 Dayanılmaz acılarla dolu bir bekleyiş dönemi başlar arkada kalanlar için. Neyi beklerler, kendiBununla birlikte gidenin bıraktığı boşluk, önemli leri de bilmez bunu. Yahya Kemal, bu gibileri dü bir ameliyattan sonra vücutta kalan boşluğa benşünerek "Sessiz Gemi"sinde: zer. Pek yavaş dolar ve kabuk bağlar. Ama kimi zaman kan dinmez ve o kişi de kısa zamanda gider Diinyada sevilmiş ve seven nafUe bekler sevdiğinin ardından. Bilmez ki giden sevgilüer dönmeyecekler. der. Evet, dönmeyecekler, ama yine beklemek var Tanzimat ozanlarmdan Recaizade Ekrem, oğlu bu dünyada. Üzülerek, acı çekerek beklemek. Yi Nijat'ın ölümü üzerine önce bütün dünyayı kara göne Yahya Kemal "Düşünce" başlıkh şürinde: rür, kendisiyle birlikte bütün "cihanı, kâinatı, za"Yaloız duyan vaşar" sözü, derier ki dognıdor. manı ağlar" sanır. Sonra bakar ki değişen hiçbir "Yalnız duyan çeker" derim, en dognı söz bu şey yok, her şey yine eskisi gibi yürüyor. tnsanlar vaşamını sürdürüyor ve dünya yine dönüyor. Budur. demiyor mu bu gibileri düşünerek? Gerçi o, ölü nu görünce oğlu için yazdığı ünlü ağıtında: "Âlem mü "rinf'ler (yani gönül adamlan) için "bir âsude yine ol âlem, devran yine ol devran" diye döner döbahar ülkesi" olarak güzelleştirmek ve şu renkli di ner yakınır. Ama yaşamın gerçegi onu ahkoyar yeryüzünde. zeleriyle korkunçluktan kurtarmak ister: Yaprak nasıl düşerse alup kaybolan suya, Goethe, ölüm hakkında: "Daha çok hayata saRub öyle yollanır, avanılmaz bir uykuva. hip olmak için doğanm sanatkârane bir yakalayışı" ö l ü m karşısında kendi kendisine cesaret vermek der. Epikür: "ölüm bizi tasalandırmamalı, çünkü Soru: Antep nesiyle ünlüdür? Yanıt: Fıstık. Antepli değildi; ama Seval fıstık gibi kızdı. Soru: Giresun nesiyle ünlüdür? Fındık. Gtresunlu değildi; ama Seval yaman bir fındıkçıydı. Seval kentin yoğun kavşaklarında yürürken en azından iki üç araba birbirine girerdi. Kızın ölçülerini gözleriyle avuçlamak isteyen birkaç direksiyonzede çıkardı. Üstüne ustlük cin gibi kızdı Seval, politika, strateji. taktik bilir; sağına soluna aldırmazdı; Allah vergisi sermayesinin bilincindeydi; Jöntürklere boşverir; yupileri keser; Rothmans içer; Samsun'da öksürür; malt viskisine bayılır; Madonna'yı iplemez; Michael Jackson'u severdi. Ölçüleri idealdi: Göğüs ve kalça eşit; bel 20 santim girik. Unutulmayan telefon numaraları gibi erkeklenn aklından çıkmazdı Seval'in ölçüleri. Bütün oğlanlar Seval'in peşindeydi. En başta Koray; bir gün Seval'i sıkıştırdı köşeye: Bana bak dedi, o Can olacak herifle kırıştırdığını duydum; ayağını denk al!. Seval omuz silkti. : Koray bozuldu; gözlerini belerterek kızın üstüne yürudü, soğuk bir sesle: Elimden bir kaza çıkacak... Seval: Ağır ol bakalım; hem zorla güzellik olmaz, demokrasi var. Dün erkendi, yarın geç olabilir; ben bugün annemle sinemaya gidiyorum; öbür gün görüşürüz. Sen de düşün, ben de düşüneyim; dün dündür, yarın yarındır. Ben özgür bir kızım, sen de . özgürsün... Koray'ın kafası karışmıştı; çocuk ensesini kaşıdı, ne yapacağını şaşırmıştı: Yine görüşürüz. Seval cilvelendi: Tabii... EVET/HAYIR OKTAY AKBAL "Bana söz verin artık bir daha 'ben' diye yazmayacaksınız. Sanatta birinci şahıs yoktur." Oscar VVilde'dır bu sözü Andre Gide'e söyleyen... Wilde hep başkaları adına konuşurdu, yine de o 'başka' ları kendisiydi. Sanatta birinci şahıs yoktur, ama önde gelen bir kişi hep vardır, 'ben' diye konuşmasa da... Paris'te ölümünden önceki yoksulluk içinde geçen günlerinde Gide'e şöyle dermiş: "Ben bir zamanlar Veriaine'le karşılaştığımda ondan utanmazdım. Zengindim, mutluydum, ünlüydüm, ama onun yanında görünmek benim için bir şerefti. Verlaine sarhoş olduğunda bile..." Oscar VVilde'ın 'De Profundıs'ıni üç kez okudum. ilkini çok uzun yıllar önce, sonrakini Sağmalcılar gecelerinde Fransızca çevirisinden, en sonuncusunu da Can Vâyınlan'nda çtkan Roza Hakmen'in çevirisinden... 'De Profundis'te VVİIde, hapishanede hücresinden dostu Lord Alfred Douglas'a seslenir. Uzun süre birlikte yaşayan bu iki dostun ortak serüvenleri, bu dostluğun çeşitli yönleri, VVilde'a çektirdiği sıkıntılar, acılar hepsi bu mektupöyküde bir bir anlatılır. Olay şudur: Lord Douglas'ın babası Marki de Oueensbury ogluyla yakın ilışkide bulunan yazar konusunda türlü söylentiler yaymaktadır. VVilde, Marki'yi mahkemeye verir, ama sonunda kendisi zararlı çıkar, yerleşmiş ahlak kurallarına aykırı davranmak suçlamasıyla 27 Mayıs 1985'te iki yıl hapse mahkum edilir. 'De Profundis', bu hapis günlerinde yazılmıştır. Şairin, yakın dostu Lord'la hesaplaşrnasıdır. Can Yayınları, 'De Profundis'in yeni bir çevirisini yapmış, ama Oscar VVilde'ın arkadaşı Robert Ross'a hapishaneden yazdığı mektuplar bu kitapta yok. Oysa başka dillerdeki çevirilerde bu ilginç mektuplara ayrı bir bölüm olarak yer verilmiştir. Doğrusunu söylemek gerekirse 'Hapishaneden Ross'a yazılrmş mektuplar', 'De Profundis' kadar, belki daha da çok ilgi çekicidir. "Yazdıklarımı okumakta güçlük çekeceginizden korkarım. Bana burada ne mürekkep, ne de kalem veriyorlar Zaten yazı nasıl yazılır, onu da unuttum, bağışlayın." İki yıllık hapis Oscar VVilde'ı her açıdan yıkmış, eski kişiliğine hiç benzemeyen bambaşka bir insan haline getirmiştir. Reading Hapishanesi'nin müdürleri Binbaşı Isaacson ve Binbaşı Nelson için şöyle yazar: "Hayal gücünden yoksun kişilerdi. En acı veren yanları da buydu". Hapishane müdürünün mahkumlara uygulattığı ceza, avluda bir daire içinde sıra sıra yürütmekti! VVilde hapishanede geçirdiği iki yıl içinde yalnızca 'De Profundis'i yazmıştır. Bir de arkadaşı Ross'a o ılginçmektupları... Zaten 'De Profundis'i de Robert Ross'a bırakmış. Ünlü 'Reading Hapishanesi Balladı' şiiri ise hapisten çıktıktan sonra yazılmış. "Beni göımeye geldiğiniz için teşekkür ederim. Yine gelin. Burada, ölüm korkusu, daha da beteri sessizlik ve pislik içinde yaşamak korkusu var" Yine Ross'a şöyle seslenir başka bir mektubunda: "Yakında bu iş sona erecek, mutsuz bir ziyaretçi gibi bana ihtiyacı olmayan bir dünyaya geri döneceğim. Bir hortiak gibi, uzun hapishane yıllannda saçlanm ağarmış, acıdan yüzüm \an\nmaz biçime girmiş." Hapsedilmek kadar bir yazan, bir sanatçıyı etkileyen bir olay var mıdır? Özgürlüktür yazan çalışmaya iteleyen, onda yaratma gücünü coşturan... Aylarca, yıllarca dört duvar arasına kapatılan, üstelik de horlanan, hakaretlere uğrayan bir kişide yazmak, yaratmak isteği, gücü nasıl kalsın? Oscar VVilde özgürlük yıllannda en önemli yapıtlarını yazmıştı. Hapishane yıllannda ise yalnızca 'De Profundis'i. Son yapıtı da bu oldu. Özgürlüğe çıkar çıkmaz İngiltere'den ayrıldı, bir daha da ülkesine dönmedi. Uzun süre Paris'te yaşadı. Yoksuldu, unutulmuştu. Yazmaya çalıştığı son oyununu bir türlü bitiremeden öldü. Ross'a yazdığı mektuplardan bir parçadaha sunmak isterim: "Bilıyorum ki özgürlüğe kavuştuğum gün bir hapishaneden başka bir hapishaneye geçmiş olacağım. Dünya, artık bana hücrem kadar korkunç görünüyor. Dostum hapishane yaşamı, size insanlan ve nesneleri gerçek gözlerle görmenizi sağlıyor. Böylece sizi de taş gibi katılaştırıyor." OKURLARDAN YOK'ün açıklaması kuruluş ve işyerlerinde çauştırdabUmeleri 24 Eylül 1981 günü Resmi Gazete'de yayımlarak yürürlüğe giren 2527 sayılı kanunla tanzim edilmiştir. Bu kanunun uygulaması ile ilgili olarak 14 Ocak 1983 tarihinde 17928 sayılı Resmi Gazete'de bir de yönetmeük yayımlanmıştır. Bu yönetmeliğin 10'uncu maddesinde Türk soylu yabancılara çalısma izni verilenler hakkında: ".^lynı işlerde çalışan Türk vatandaslarına uygulanan mevzuat hükümlerine tabidirler" hükmü vRILARLA Hapsedilmek... Gazetenizin 27 Haziran 1989 gün ve 23293 sayılı nüshasının 2'nci sahifesinde "Okurlardan" köşesinde "YÖK, KKTC'yi tarumıyor mu?" başlıkh, Kıbnslı bir hekbntn yazdığı açık mektup dolayısı ile kamuoyunu aydınlatmak için aşağıdaki açıklamanm yaptlması uygun görülmüşttir. Türk soylu yabancüann Türkiye'de meslek ve sanatlarım serbestçe yapabilmeleri, kamu, özel bulunmaktadır. Göriitiiyor ki Türk soylu yabancüann (KKTC vatandaşlan) Türk vatandaslanndan ayncalıklı bir durumlan bulunmamaktadır. KKTC vatandası lise mezunu öğrenciler Türk vatandaşlan gibi ÖSYM sınavlanna girmektedirler. Yükseköğretim kurumlanndan mezuniyetlerini müteakip T.C vatandaşlan gibi Türkiye'de t$ yapma imkânma sahiptirler. KKTC tıp doktorlan da T.C vatandası gibi doktorluk yapabilmektedirler. Suriyeli veya tranlı doktorlar ise Türkiye'de doktorluk yapamamaktadır. KKTC'li doktorlann yabancı tıp mensuplan gibi sınavsız uzmanhk eğitimine alınması, T.C, vatandaşlan doktorlara nazaran onlara bir imtiyaz verilmesi anlamına gelmektedir. Kaldı ki mevzuat da buna imkân vermemektedir. Bu durumda uygulamanm Yüksek Öğretim Kurulu ile herhangi bir ilgisi bulunmadığı orıaya çtkmaktadır. Durum tavzihen bilgilertnize saygı ile sunulur. UYGUR TAZEBAY Yüksek öğretim Kurulu Başkanvekili Koray'ı uyutan Seval; Ayşim, Aylin, Ayşen, Tülay, Gülay, Şenay'la buluştu; durumu anlattı. Önce Koray'la gırgır geçtiler, sonra Ayşim: Ayol dedi, bu çocuk deli mi? Gülüştüler Aylin: Şimdi ne yapacaksın? Alkım'ı devreye sokacağım... Şeytan şeytan güldü Seval, sonra süslendi, taktı takıştırdı; kulaklarının arkasına, ensesme, boynuna kokular sürdü. Alkım'ı buldu, oğlana sokuldu; saçlanm salladı; dudaklarını büzüp işaret parmağını emdi; ağzını açıp dudaklarını diliyle yaladı; kaşla göz arasında salınıp göğsünün ucunu çocuğun koluna dokundurdu; sonra Koray dan yakındı. Alkım dolduruşa gelmiş, fitili almıştı: * • : O inek hiçbir halt edemez dedi, tepelerim sonra... Seval: Sakın ha!.. Elâlem ne der? Ne yapayım? Bekle!.. Alkım'dan ayrıldı, Seval, İzgân'ı buldu. izgân'ın Doğan'ı vardı; Atilla'nın Honda'sı, Can'ın Alfa'sı vardı; ama, izgân hepsinden hızlıydı. Seval, izgân'a iyice gaz, az buçuk umut verdi. İzgân, Can'ı bulmaya gitti. O arada Şener devreye girdi. Şener'in BMVV'si vardı; Aylin'le çıkıyordu; ama Ayşen'e de sarkıyordu. Gülay bu yüzden Aylin'e çok bozuluyordu. Hem Tülay'la Gülay, Seval'i pek sevmezler. Bu arada Koray'la izgân'ın da birbirlerine girdikleri söyleniyor; biri ötekine demiş ki: Dünyanı karartırım. Sonunda ister kız olsun, ister oğlan ikiye ayrılmışlar: Arabası • olanlar, olmayanlar. Arabalılar: Biz istediğimizi yaparız diyorlarmış, onlar yaya!.. Yayalar arabalann '.astiklerini patlatmayı düşünüyorlar, iş karara kaldı Kâğıdın sonuna geldim, yazıyı noktalamak gerekiyor, bir de soru çıktı ortaya: Bu yazı neden yazıldı? Gazetelerinize yansıyan başkent kulisi, politikacıların ilişkileri, Çankaya dedikoduları bu yazıdan daha mı anlamlı? • Beşiktaş Jimnastik Kulübünün Kamp Tesisi Hizmete Açılıyor... Kulübümüzün tamamlanmış bulunan Kamp tesisinin açıhşı 3 Temmuz 1989 Pazartesi günü Saat 14.00 de Başbakanımız demahnsi Aylık Siyasi Dergi 23. SAYIMIZ BAYILERDE Halk'ın rönetimd* «öı ve koror «ohibi oldujv Fohc <i»ıwyiminin tartifılacağı SÖZ HALKA gccesinden tonra, oynı omodo düı»nl»digimiı HALK ŞENLİCİ e Valilikçe engellenmiştir. Tüm engellemelere rağmen Tertip Komitesi FATSA rİKRİ YAŞIYOR YAŞATACAGIZ SaymTURGUTÖZAL tarafından yapılacaktır. Bu mutlu günümüzü sayın üyelerimiz. taraftarlarımız ve spor severlerin teşrifleri ile camiamızı onurlandırmalarını rica ederiz. BEŞİKTAŞ JİMNASTİK KULÜBÜ YÖNETİM KURULU Yer: Beşiktaş Fulya Tesisleri Değerli insan, ağabeyim, yazar TAHSİN SARAÇ'ın yokluğunun acısını yüreğimizde taşıyoruz. AYTENEDİP AKBAYRAM SADIK GÜRBÜZ Cumhuriyet Kitap Kulübü Kadıköy Temsilciliği MODA Sineması KADIKÖY BELEDİYESİ KÜLTÜR ŞENÜÖİ'NDE İMZA CÜNÜ 2 temmuz pazar saat: 16.0019.00 TAHSİN SARAÇı yitirdik. Acımız büyüktür. ANKARA SANAT THATROSU "Gülümseyen >afaklarla parlayacak Ve gelincik yüzlü bir dünyada Çocuklar doğacak aydınlığınızda Adınıza türkülerle başlayacak" Zaferlerle dolu onurlu yaşamı i^kencede, cezaevinde, mahkemede direnme iava$ının ölümsüz bayrağı M.FATİH ÖKTİ LMÜŞ ve diğer ölüm orııaı >clıillen ABDILLAH MERAL, HAYDAR BAŞBAĞ. HASAN TELCİ ölümsü2dür. Miii] Uir grııp dnktor adına K.İM'.K VEDAT GÜNYOL Giderayak/Yaşarken ve diğer kitaplarını, K.Evren Ne Dedi Ne Oldu ve diğer kitaplarını, BÜLENT HABORA ÖNER YAÖCI Turnalar ve Kardelen'i imzalıyor. Ver. Kadıköy Meydanı emeğin bayragı Bulgaristan sürgünlerı ve Kürtler Kurultay Reformizm damgalı işçi sınrfı hareketi ve temel dev rimci görevimiz. Çin'de halk ayaklanması • Bir kayıp daha; Ataman Ince * Bilimsel Sosyalistler ve Sanat Çıktı BAYILERDE Adres: Piyerloti Cad. Dostluk Yurdu Sok.1/11 Ç.TAŞ.ÎST j HAYAT KARAASLAN MEHMET FARAÇ Urfa 1 Temmuz 1989 17 llı./iran I'MU BU ILANI «BILGISAYAR PAZARI»NI OKUMANIZ ICIN VERDIK... BAYINIZDE PK. 270 K.DERE ANK.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle