17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER "abartma ve acemilik ile kirletilrniş bir guzellik" olmanın ötesine geçemez. Opera tarihi bunun binlerce örneği ile doludur. Verdi'nin Nabucco'su Yahudilerin, Aida'sı Mısırlılann, Traviala'sı Fransızların, Don Carlos'u Ispanyolların yerel ya da ulusal konulandır. Fakat bu eserler en tipik İtalyan operalandır. Puccini'nin, Donizetti'nin eserlerinin de pekçoğunun konuları yabancı konusu olduğu halde bu eserler de İtalyan eserleridir. Bizet'in Caraıen adlı operasının konusu İspanyol'dur. Fakat bu eser gene de en çarpıcı bir Fransız operasıdır. Mozart'ın "Saraydan Kız Kaçınna Operası"nın konusu bir Turk sarayında geçer. Buna karşın bu eser tipik bir ulusal Avusturya operasıdır. Sözlerimin yanlış anlaşılmasını önlemek için şunları da ekleyeyim: Ulusal yerel konu bir eserin ulusal olmasının engeli değildir hiç kuşkusuz, yardımcısı da olabilir; fakat tek başına konusunun ulusal olması operanın ulusal olması için yeterlı değildir" (Ben de ekleyeyim, Yahya Kemarin "Endülüs'te Raks" şiiri Türk şiiridir). Işte bizim sentezcilerimizin evrensel müzik karşısındaki davranışlan, yukanda anlatıldığı gibi, taklit bir ulusallaştırma'yı yansıtmaktadır. Meviânâ balesi, Fuzuli operası, Fatih requiemi gibi (Eğer yaratıcı isterse bu konuları serbestçe uygulayabilir, "Yunus Emre Oratoryosu" örneğinde olduğu gibi). Adları yerlileştirmekle, bu müzik türlerini Türkleştireceğimizi sanmanın sanat yaratıcılığı ile hiçbir ilişkisi yoktur. Gerçek sanatçı bu tür buyruklarla yaratıcılığını devinime geçiremez, gununu gun etmiş olmakla kalır. Sayın Aydın Gun, "Peki, böyle bir ortamda kultur sanat politikasına gelirsek..;' sorusuna şu uyarıcı yanıtı veriyor: "Ben kendi hesabıma, politika sözcüğünün zamanla anlamını ve güvenilirliğini kaybetmiş olmasından, kültur sanat politikası deyimi yerıne kültür sanat felsefesi deyimini tercih ederim. Neyse, biz gene alışılmışı kullanalım. Kultür sanat politikası gündeme geldiği zaman aklımıza ilk gelen, bu işi hükümetin ya da Kültür Bakanlığı'nın yönlendirmesidir. KUltur sanat politikasını hukümetten beklemek arabayı atın onune koşmak gibi ters geliyor bana. Bakın ünlü sanat tarihçisi G. Lukacs ne diyor bu konuda: "Hiçbir önlem, kuram >a da güdiimlüliik sanata yeni bir gelişme yönii getiremez." Kültur sanat politikasının kaynağı bakanlık değil, kültür ve sanat insanıdır. Sanat, tarihinin hiçbir aşamasında kanunlarla, yönetmeliklerle ve komisyonlarla yonlendirilmedi. Bunu ancak ve ancak toplum içinde yaşayan ve tarihin oncülüğunde yerini almış olan gerçek sanatçılar yapabilir. Onların yarattığı eserler de çağın sanat politikasını oluşturur. Sanatın devlet eli ile biçimlendirilip yönlendirilmesi sanatın hem varoluş nedenlerine hem de özüne ters düşer... Hükümetin gorevi, sanat ve kultürun gelişmesi, yenilenmes: ve toplumsallaşması için gerekli olan altyapı olanaklarının ve ortamın yaratılmasına yardımcı olmaktır; sanatı ve sanatçıyı yönlendirmek ve yönetmek değil." Aydın Gün'ü opera oynamak için ilk sahneye çıktığı günlerden beri tanırım. Bu deneyimli sanatçımız, hep yükselen, gelişen bir olgunlaşma çizgisini izledı ve bütün gerçek sanatçıların yaşamında görüldüğü gibi, örnek bir aydın kişiliğine erdi. Onunla ne denli övünsek yeridir. Bu yazımda kimi yerlerini alıntıladığım konuşması tümü ile bunun en güzel gostergelerinden biridir. Saklayacağım onu. Yazımı onun şu ilginç sözleri ile bitirmek istiyorum: "Geleneği sürdürmeyi amaçlayan bir kültür hareketi ile gelişip dönuşmeyi amaçlayan bir kültur hareketinin çelişkilerinden kaynaklanan bir bunalım evresi yaşıyoruz. Külturü gelişmezlik ve değişmezlik mengenesine sıkıştırmak, onu dumura uğratmak demektir. Değişmeden vebadan korkar gibi korkanlarımızın sayısı gün geçtikçe çoğalıyoır Bir sanat sorununun irdelenmesi sırasında söylenen bu sözler, toplumumuzun genel durumu için de geçerli değil mi? lşte gerçek bir sanatçı, örnek bir aydın düzeyine erdiğinde, onun tanıları böylesi bir kapsamlılık kazanır. 23 HAZİRAN 1989 Örnek Bir Aydın MELİH CEVDET ANDAY 17. Uluslararası Istanbul Festivali'nin geçen hafta perşembe akşamı yapılan açıhşında bulundum ve Istanbul Kültur ve Sanat Vakfı'nın kurueusu sayın Nejat Eczacıbaşı ile bu kurumun genel mudürliiğunü yıllardan beri büyük başarı ile yürüten sayın Aydın Gün'u yürekten kutladım. Festivalin bizi dünya sanat etkinlikJeri ile temasa geçirmesinden kaynaklanan sevincime, bu girişimle çağdaş uygarlığa olan katkımızdan ötürü duyduğum ulusal gurur daha da gıiçlü bir boyut kazandınyor. Sentezcilerimizin, olayı yadırgadıklarını, hatta kuçümsedıklerini bilmiyor değilim; Tanzimat'tan beri süregelen çağdaşlaşma çabalarırun, "'arrfc biz kalarak", "arna özümüzü yitırmeden" biçimindeki çelmelerle iki de bir girdiği çıkraazlardan kurtulacafına ilişkin kesin bir iyimserliğim de yok, sadece yan tutuyorum, seçiyorum ve bu sureci hem sevinerek hem kaygılanarak, tarihe bakış açımdan gelen bir girift merakla izliyorum. Toplumsal olayları yönlendirmek isteyenlerin, özellikle kültur alanında, inandıkları başka başka "doğru"lardan hangisine yaşamın gerçekleşme olanağını tanıyacağı sorunu hiç meraka değmez olur mu! Yukarda "ulusal gurur" sözünü kullandım, bu sozü, Uluslararası Istanbul Festivali için hiç de doğru buimayacak olanların itirazlannı kestirmem guç değil: "Oratoryo, opera, requıem... Bunlann Türklükle ne ilgisi var! özümuzü yitirmemek için bunları kendi kültürümuze benzetmeliyiz." Aklımın ermediği bir ulusalcılık anlayışıdır bu: Ortak uygarlığın ürünlerini hem alacaksın hem almayacaksın... Daha doğrusu kendine benzeteceksin. "Bir operanın ulusal opera olabilmesi tek başına seçilen konu'nun yerel ya da ulusal olmasına bağlı değildir. Konudan çok geçerli ulusal anlatım öğelerinin iyi seçilmesine, keşfedilmesine, özgün ve ustaca anlatımına bağlıdır; sanattaki güzelin iki kaynağı vardır: Bunlann biri gerçeklik, öteki nstalıktır. Güzel'in ebesidir ustalık. Ulusal veya yerel bir konu kusurlu anlatım öğeleri ve anlatım tarzı ile bir devsirme opera, %|r taklit ucabesi oluverir; anlatım öğeleri, kullanılan anlatım yöntemleri ve anlatım tarzları estetik açıdan başarılı olduğu zaman konu ne olursa olsun o eserler ulusallıklannı da kendi içlerinde taşıyarak evrenselleşirler:1 Sayın Aydın Gün'un bu sözlerini, gazetemiz kültür servisi sefı Celâl Üster'le yaptığı, 11 Haziran 1989 tarihli Cumhuriyet'te çıkan konuşrnasından aldıra. Bu almtıda bence önemli olan, "evrenselleşme" kavramının vurgunlanmış olmasıdır. Bu kavramın doğru olarak anlamlandınlamadığına birçok kez tanık olmuşumdur; örneğin "evrensel muzik" söztı karşısında, "yani bütıın evrende bu müzik mi dinleniyor?" biçiminde itiraz yüriıtenler vardır. Oysa kültüruygarlık sürecinin her doneminde, en öne çıkan, o çağa karakterini veren, en kalıcı ve açıkla>ıcı anlatım tarzına, yaşama biçimine "evrensel" demek âdet olmuştur. Örneğin, bağımsızlıklanna yeni kavuşmuş toplumlarda hiç vakit geçirmeden boy gösteriveren "sanayileşme" ve "toplumculuk" sureçleri böyle evrenselleşmiş kururnlardır; oysa günümüz Malinowski'nin Trobriand yerlileri arasında bulduğu anaerkil aile biçimini de barındırmaktadır. Bu aile biçimi de bir zamanlar evrenseldi. Çağdaş kültur içinde, ulusal olan ile evrensel olanı çatışık öğeler sayma alışkanlığı, yeni biçimde bir teklitçiliğe yol açmaktadur. Sayın Aydın Gün, şöyle sürdürüyor yukarıdaki sözlerini: "Puccini'den, Donizetti'den alınan anlatım öğeleri ve anlatım tarzı ileişlenmiş bir ulusal konu ulusal opera'nın değil, ulusal kopyacılıgın güzel bir örneği olmaktan kurtulamaz. Sırf halkın alışkanlıklanna ve duygusallığına avuç açarak ulusal bir opera escri yaratmak mumkun değildir. Bu tur eserler PENCERE İkiyüzlü!.. ARADABIR ŞERAFETTtNUZUNER YüksekMühendis OKURLARDAN yağmacılığını yakın bir gelecek içinde hpanya'dan da kötü bir duruma getirecek olan) bu Thrizm sorunu birçok kişilerin, turiztni ve turisti hâlâ sorunuyla nisan ayı içerisinde resmen açılmıştır. Turizmcilerin yolunacak kaz olarak göriip yalnızca para' politikasıyla de belirttiği gibi, birçok sürdürdükleri turizm anlayıslan sorunun yanı sıra en turizmimizin en can alıcı önemlisinin "yetişmif kalifiye eleman' olduğu söylenmektedir. noktasıdır. TUristik kompleksUrin başında Doğrudur. Türkiye'de turizm bulunan patronlar, turizmIe okuuı çıkışlı öğrencî yetiştiren hiçbir ilgisi olmayan dost, tüm kurumlardaki eleman tanıdık ve akrabalarını ya da sayısının toplamt, yalnızca az bir parayla o konumlarda Antalya yöresindeki turistik çalışmak isteyen, kendilerini tesislerin toplamımn yaruına yönetici sanan kîsileri, basit bir bile yetemeyeceği ne yazık ki mantıkla, bu kompleksUrin en somut istatisliki bir gerçektir. önemli yerlerine Asıl sorun ne yazık ki turistik yerlestirmektedirler. Peki acaba kompleks sahibi kişi ve kuruluslardır. Turistik tesislerin bu kişiler bu tesisler için nasıl personel seçmektedirler? Ya da başında bulunan (ve kıyı Turizm anlayışı Erken Seçim ve Olasılıklar Tadına giderek vardığımız özgürıükçü demokrasimiz, önümüzdeki aylarda yapay zorlamalarla dolu olacağa benzemektedir. Kuşkusuz olasılıklara bağımlı siyasi eylemlerin içerdiği bir dönemecin içindeyiz.Siyasiiktidarvemuhalefet yerel seçim sonuçlarınaduyarlılığını sürdürmektedir. Görünen o ki yerel seçim sonuçları, cumhurbaşkanlığıseçimiveerkenbirgenelseçimlekenetlenmiştir.Şu andaülkenin heryanında, evde, işyerinde, kahvede, sade vatandaştan etkin bireye değin tek konuşulan bu kenetlenmenin nasıl açılacağıdır. İktidar gızlemeye çalıştığı davranışlarıyla erken seçime göz kırpmakta, sözleriyle erken seçimi reddetmektedir. Muhalefet ise erken seçimi anasından emdiği süt kadar helal kabul etmektedir. Bu ikili durumun nereye değin süreceği bilinmezse de (Arkast 17. Sayfada) seçmeleri istenmektedir? nedeni nedir? TUrizm okulları tesislerin hangi nitelikte TUristik yeterli değilse, bizler neden aradığı aslında bellidir. Onların okuyoruz? istediği, çevre koy ve Kim yanıtlayabilir acaba? kasabalarda çoğu issiz olan Gelişmesi istenen turizmimizin kisileri, ortaokul veya lise altyapısındaki ana sorunun çıkışlı gençleri alıp, onlara durumu bu iken, üstyapının 1520 gün kadar üstünkörü bir durumunu kamuoyunun eğitim verip, 100150.000, TL. duyarlılığına bırakıyoruzaylıkla. istedikleri gibi, istedikleri kadar çahstırarak Gerceği görmek isteyen için net turizm sezonunu kapamaktır. ve somuttur. Eğer bu zihniyet böyle devam ederse yakın Bu onlara yeterli gelen bir gelecekte, turistik gerçektir. değerlerimizin, kıyılarımızın, Turizm Bakanlığı'ndan, turizm doğal güzellikierimizin ne okullarına kadar uzanan bir olacağını hep beraber daire içerisindeki etkin tüm göreceğiz. sorumlulara soruyoruz. Bizler şu an (olmamamız gerektiği halde) issizsek, bunun LEVENT UIJUÇER tstanbul T e t e n e J c l l Toplantıda ünlü birinden söz açılmıştı; içimizden kimileri dudak büktüler: Bırakın şu herifi.. Neden? Konuşmaya değmez... Niçin? İkiyüzlünün biridir. Sözlük ikiyüzlüyü nasıl tanımlıyor? "Özü sözü bir olmayan; iki taraftan her birine ayn ayn ondan yanaymış gibi görünen" diye yazıyor. Bir kimsenin ikiyüzlü olması, aşağılanması için yeterli gerekçe sayılmaktadır. • Kişısel yaşamda ikiyüzlü olmak ayıptır ve kınanır da ülke yaşamında ne olur? Bir politikacı halkın karşısında demokrasi nutukları atıyorsa; ama, yaptıkları söylediklerinin tersiyse ne diyeceğiz? Bu tür insan elbet kınanır: İkiyüzlü herif!.. Kamuoyu yeterli bilince erişrnişse, ikiyüzlü politikacının dersini verir. Ancak iki yüzlü politikacı olur da ikiyüzlü devlet olur mu? Bir devleti yönetenler ikiyüzlülük yapabilirler mi? Hele uluslararası forumlarda bu yüzden ülkeyi güç durumlara düşürebilirler mi? Bu soruyu kendi kendimize sormak zamanıdır. • Uluslararası Çalısma Örgütü (ILO) Birleşmiş Milletler'in bir kurumudur. Türkiye bu örgüte üyedir. Şimdı gazetelerden öğrendiğimize göre ILO Türkiye'yı "kara liste"ye almış. Niçin? Çünkü 12 Eylül faşızminin 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası insan haklarına ve çalışma özgürlüklerine aykırı görülmüş. Gerçekten de 1402 sayılı yasa bir yüz karasıdır. ikinci maddesine göre sıkıyönetim komutanlarına, bölgesi içinde bulunan kamu gorevlilerini, hiçbir gerekçe göstermeden görevden uzaklaştırma yetkisi vermektedir. 12 Eylül faşizmi süresinde bu yasaya dayanılarak yaklaşık beş bin kamu görevlisi işinden atılmıştır. Bunlardan 71 'i profesör ve doçent, ötekiler, öğretmen, polis ve çeşitli kamu görevlilerinden oluşmaktadır. V ANAP iktıdarı 12 Eylül faşizminin mirasına sahip çıktığından 1402 sorunu sürmektedir. ILO bu nedenle Türkiye'yi "kara liste'ye alıyor * Yöneticilerimiz kaç yıldan beri Batı'ya karşı ikiyüzlülük içindedir? Başlangıcmı aramayalım; çok partili rejimden bu yana demokrasiye geçemedik. 12 Eylül'den beri durum büsbütün ağırlaştı. Yöneticilerimiz içeriye dönük yüzlerinde demokrasiden söz açıyortar; ama, fikir özgüriüğüne dayalı çağdaş demokrasi hukukunu oluşturmaya da yanaşmıyorlar. İkiyüzlülük uluslararası forumlarda bizi güç duruma düşürüyor; adam soruyor: Sen demokrat mısın? Evet... Peki, bu 1402 sayılı yasa nedir? Estek köstek... Seni kara listeye alıyorum.. Etme, eyleme! . Vallahi bu yasa parlamentomuzda gorüşülüyor, bıllahi değiştıreceğiz... ATLANTIK LİD SL Sana manmıyomm, yalan söyTel 17 08 6 i luyorsun, ILO kaç zamandan beri seni uyanyor. Çalısma yasammı deTel 13 58 W mokrasiye uyumlu bir düzene sok, sonra gel!.. BESTK0P1 LTD SD T H 2 29 3d «NTALYA GUNEVM« T1CARET T& 1701 ' 2 BORANAŞ I » 12 26 51 8ÛMAKLTD Tel 15 5312 DMİR aKOMLTD ŞTl Tet 22 24 42 KOMVA DARBAZLftR OTOMOTİV A.Ş Tel 11 70 20 ' 1 3261 ANTA1T* BRENDİ AT'ye giriş için başvurmuşuz; demokrasiyi "kerhen" benimsemiş görünüyoruz; ikiyüzlülük yapıyoruz; eloğlu da bizi kapısmda bekletiyor: Bugün git, yann gel... Yarın, geç olacak. M.ARA bradi BUffO PvUICİNAtABI ItC VE SAN LTD. ŞTl Büyükdefe Cofl Sol*ı Toıan Sok. Polat Apt No 2 .17 Gayrettepe tST Tel 175 70 89 »175 70 90 • 174 23 94 (6 Hat) Fox 172 04 68 • 175 10 73 Tlx 26765 e t r e l r AKTIF TATIL ' DOĞUKAMDENİZKAÇKM MĞLAH Uzungöl'de yayla yaşamı 11/16 Temmuz '89 310.000 TL • TOROSDAĞLARUAPADOKYA Aladağlarda kamp ve köy yaşamı 11/16 Temmuz '89 210 000 TL • BOLKAR DAĞLAfllKAPADOKYA Doğa ile ıç'ıçe BoJkarlar'da kamp 5/10 Ağustos '89 210 000.TL. TEMPO TURİZM (4) 125 40 37 125 12 79 Fu: (4) 1258948 Tlx: 48661 FERHAT TUNÇ ISTANBUL KONSERLERİ KASETİ ÇIKTI... GUMER PLAK ve KASETÇİLİK 1 M.Ç. 6 Blok No: 6427 Unkapanı/İST. Tel 527 55 93 526 10 49 TEŞEKKÜR Annem HALİME DOĞAKın gcçirdiği cnfarktüs doneminde de her zaman olduğu gibi yine yakın ilgilerini gördüğümüz, GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Komutanı, Prof. Dr. Tuğgeneral ÇETİN GÜRLER başta olmak üzere. Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. İLAN ESKİŞEHİR 3'ÜNCÜ SULH CEZA MAHKEMESİ'NDEN BİLDİRİLMİŞTİR. SAN1K: HAC1 ARSLAN Haydar ve Sultan oğlu 1955 d.lu Kırşehir lli. Kaman llçes,, Eşrefli Koyü N. K. olup a\nı yerde oturur. HÜKUVI ÖZETI: Karşılıksız çek vermek suçundan yukanda açık kimliği yazılı sanık hakkında mahkememizin 14.3.1989 tanh ve 1989/47 1989'135 karar sayılı ilamı ile TCK'nın 119'5 ve 3167 s. K. 13. maddesıgereğinceOTÜZBIN LIRA AĞ1R PARACEZASI 1LECEZV LAND1R1LMAS1NA. dair verilen karar, dosyada me\oıt adreslerine tebligat çıkartılmış bıla tebliğ iade edilmış, zabıtaca yapılan lahkıkatta sanığın mevcut adreslerinde bulunması mumkun olmamıştır. Bu nedenle 7201 Sayılı Tebligat Kanunu'nun 28. maddesi uyarmca hukum ozeıınin ilanen lebliğine karar verılmışlir. Hukum, ilan edildiği tarihıen 7 gün sonra sanığa tebliğ edilmiş sa>ılacakur. Ilan olunur. 15.5.1989 Basın: 25747 MUHARREM COŞKUN'a Doç. Dr. MEHMET DİNÇTÜRK'e Yard. Doç. Dr. ETHEM KUMBAY'a ve Kardiyoloji Yoğun Bakım Ünitesi görevlileri NEVİN, KADER, ZELIHA, HtLAL, SELMA, ÇİĞDEM hemşirelere teşekkür ederim. NECDET DOĞAN Evlerde piyano, mobılya, antika cilası yapılır. 388 22 23 14.6.1989 tarihinde kimliğimi kaybettim. Geçersizdir. HASAN LAFÇI Arko fiyatına... Arko kalitesiyle...ve Arko süresiyle yarışacak bir başka traş kremi yoktur!..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle