21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER geçilmez koşulu. Demek, tanıma göre, Hkin çoğunluk ortak bir değerler ve kurallar sisteminde uzlaşmalı, iktidara geliş ve onu kullanış da bu uzJaşmaya göre olmalıdır. Bu bizi ikinci temel kavrama ulaştınr: Uzlaşma (consensus). Aslında son çözümlemede meşruluk kavramının önkoşulu budur. Nasıl ki bir maçta gol, herkesçe uzlaşılan kurallara göre atıldığmda gol sayüıyor, atümadığında gol sayılmıyorsa; iktidara geliş ve onu kullanış da uzlaşılan değerler ve kurallara uymazsa uzlaşma, uzlaşmazlığa (dissensus); meşruluk, (lĞgitimite) meşruluk dışüığa (illegitimite); nzaya dayanan iktidar da çıplak güce dayanan zorbalığa dönüşür. Meşruluk bunalımı ka1 çınılmazolur. Artık toplumdaki tartışma, rejimirr içinde değil, rejimin üzerindedir (Duvarger, Institutions Poütiques et Droit Constitutionnel I, Paris, 1975, s. 386 vd. Bu kurallar ve değerlerde uzlaşma (consensus) ise M. Weber'in bilimce büyük ölçüde benimsenmiş ünlü aynmına göre, geleneksel, karizmatik ve hukuksal (akılcı) iktidar türlerine göre defişmektedir. Geleneklere (sözgelimi, gök ölçüsüne göre iktidan Tann'dan alıp onun adına kullanma gibi) yaslanan geleneksel iktidar, kutsal Japon lmparatoru bir yana bırakılırsa artık günümüzde pek görünmemektedir. Krallann, halk ve soyluların göztlnde kral olabilmek için Reims'teki kutsal taç givme törenleri, geleneksel iktidan meşrulaştıran tipik örneklerdir. ^ bir yaratık olarak algıladıklannı belirtmektedir. Karizmatik önder, kimileyin öylesine söylenceleşir ki kendi iktidarını değil, bir aile ya da kan karizması (Tanrı vergisi yetenek ve nitelik) oluşturarak yakınlarının da iktidarını meşrulaştırır. Üçüncü Napolyon, Nehru'nun kızı ve torunu bunun tipik örnekleridir. Ne var ki ister ailesel, ister kuramsal karizmaya dayansın, bu tip iktidarlar da kimi zaman kaynakiannı, geleneksel törenkre ya da akılcı kurallara dayandırarak katalızatörlerle perçinlemek gereğini duymaktadırlar. Örneğin I. Napolyon, ilkin halkın oyuyla demokratik beratı, sonra da kutsal taç giyme töreniyle imparatorluk beratını elde etmiştir (Duverger, De la Dictature, Paris, 1961, R.J.)Hiç kuşkusuz Atatürk de Türk ulusunun gözünde böylesine karizmatik bir önderdi. Ölünceye değin cumhurbaşkanlığuu reddetmiş olmasına dönemsel seçimlerle başa gelmeye özen göstermesine karşın umutların ve dttşlerin tükendiği anda yurt kurtaran bu en büyük Türk'e halkı o denli inanmıştır ki o yaşadığı sürece kimse cumhurbaşkanlığına bir başkasını düşünmemiştir. Kahramanlıklarla örülü karizması sayesinde inanılmaz devrimleri gerçekleştirmiş, yepyeni bir toplum yaratmış, ozanın dediği gibi, karizmasından yararlanmak isteyenler, öldükten sonra bile, ya buyruğunda çarpıştıklannı ya da sofrasında bulunduklarını ileri sürme yarışına girmişlerdir. / MAYIS 1989 neminden Fransız çocuklarının De Gaulle'ü soyut Demokrasimizin Süreğen Hastalığı: Hfeşruluk Bunalımları I Karizmatik iktidarda yöneten, bir bunalım döneminin ya kahramanıdır ya da peygamberidir. Gücünü kurallardan değil, mantık ötesi ve olağanüstü yeteneklerinden alır. Müritlerden, müminlerden oluşan ve "biz" diyen halk, "ben" diyen önderin gücüne ve beklentilerini onun yanıtlayacağına mistik ve romantik bir teslimiyetle inanmıştır. Önderin iktidarını meşrulaştıran, her türlü atama ve denetim yöntemlerinden, hatta değer yargılarından arınmış olan bu inançtır. ADİL EMİNLER Hukuk doktoru ahrlar? Yönetilenler niçin onlara boyun eğerler? Toplumbilim, hukuk ve etik bu soruyu birlikte yanıtlamışlardır. "BUmek, Ikriyi görmck; Ueriyl gdrmek, gflçltf olmaktır." A. Comte CUMHUR t YET TEN OKURLARA... OKAY GÖNENSÎN Tekelleşme Sorunu R Türk toplumu, son yüz, özellikle elli yıllık demokratikleşme sürecinde hep meşruluk bunalımları yaşamıştır, yaşamaktadır. Önce demokrasinin evrensel kurallarını kendimize göre değiştiriyoruz. Sonra da uygulama bizi şaşırtınca, kurallara göre kendimize çeki düzen verecek yerde birbirimizle inatlaşıyoruz. Çatışmalar, askeri müdahalelerle bitiyor. Sil baştan başlıyoruz. Oysa yapılacak iş basit. Sorunu ytireklilikle ortaya koymak. Bilimin ışığında çözümler aramak. Ben bu yazımda bunu denemek istiyorum. Başvurduğum bilimsel kaynaklann hepsi 1980 öncesine aittir. Benzerlikler "tarihin tekerrürilnden" ileri gelmektedir. Bu anımsatmadan sonra, ok»rların benim yan tutmazlığıma daha çok inanacaklan; ilgililerin de ahnmayacaklan, bilimin verilerini daha serinkanlı düşunup değerlendirecekleri kanısındayım. Toplumbilimine göre nerede bir toplum varsa, orada bir iktidar olgusu da vardır, Acaba yönetenler bu buyurup yönetme guç ve hakkını nereden Meşruluk, geleneksel iktidar Burada temel kavram meşruluktur. Eğer iktidar meşru ise güçlü; yönetilenler itaatlidir. Öyleyse ükin meşruluğu tanımlayalım: Meşruluk, yönetilenler çoğunluğunca gönülden benimsenen ve toplumsal/siyasal yapının işlemlerini sağlıklı kılan ortak değerler ve kurallaı sistemine göre yönetenlerin iktidara geldiklerine ve onu kullandıklanna ilişkin toplumdaki yaygın inançtır (Aron, Burdeau, Duverger, Easton, Kelsen, Lipson, Weber). Bu inanç çok önemlidir. iktidan ve devleti ayakta, toplumu barışta tutan bu büyülü inançtır. En zorba yönetimlerin bile, iktidara gelişlerini toplumun benimr se> ebileceği kurallara dayandırma girişimlerinin nedeni budur. Faşizmin ttalya'dan kovduğu ünlü tarihçi Ferrero, bu inancın gücünü ve yoğunluğunu şöyle vurgulamıştı: "Sitenin/devletin gözle görünmeyen meleği." Melek; yani barış ve erincin vaz Karizmatik iktidar ve Atatürk Karizmatik iktidarda ise yöneten, bir bunalım döneminin ya kahramanıdır ya da peygamberidir. Gücünü kurallardan değil, mantık ötesi ve olağanüstü yeteneklerinden alır. Müritlerden, müminlerden oluşan ve "biz" diyen halk, " b e n " diyen önderin gücüne ve beklentilerini onun yanıtlayacağına mistik ve romantik bir teslimiyetle inanmıştır. önderin iktidannı meşrulaştıran, her türlü atama ve denetim yöntemlerinden, hatta değer yargılanndan annmış olan bu inançtır. Duverger, iktidan dö Sonnç Türk ulusu ise kendisinden sonra gelen ve yine karizmatik bir önder olan înönü'nün, daha sonraki akılcı açıklamalanna karşın, paralardan onun resmini kaldırmasını hiçbir zaraan içine sindirememiş; büyük önderini taklit edenleri ise sürekli güldürü konusu yapmıştır. özetle bizde gerek Atatürk'un gerekse Inönü'nün iktidarlan karizmatik niteliktedir. Bu açıdan meşruluklan tartışma götürmez. Akılcı (hukuksal) iktidar tipini de yannki yaamda irdelemek ve kimi sonuçlara ulaşmak istiyorum. EVET/HAYIR OKT4YAKBAL Emeğin Bayramında... "Aç işçinin bayramı olur mu?" demiş Bay Süleyman Demirel! Öyleyse, 1 Mayıs bayramını ne diye kutlasınlar! Madem ki karınları açtır, yollarda yürüyüp hak arıyorlar, direniyorlar, ekmek parası için savaşım veriyorlar, bunun bayramla ilgisi ne! Bu mantığa diyecek söz yoktur. Tersine mantık, diye buna denir.' Sanki işçiler 'açız' diye yürümeyip de 'karnımız tok sırtımız pek1 diye bağırsa, o zaman 1 Mayıs törenlerine izin verilecek mi? Bay Demirel, 1 Mayıs'ın 1976, 1977, 1978 yıllarındaki gibi yığınsal biçimde kutlanmasını hoş karşılayacak mı? Ben üç 1 Mayıs törenine de katıldım. Yazarlar Sendikası üyeleriyle birlikte... Saatlerce güneş altında bekledik, güneş altında yürüdük. Kurşunlara hedef olanlar arasında yer aldık. Bu 1 Mayıs'ların ikisi Demirel'in Türkeş, Erbakan. Feyzioğlu ile ortak kurduğu hükümet günlerinde oldu. 1978 1 Mayıs kutlaması ise Ecevit'in iktidarında... Kışkırtma, türlü oyun, yabancı parmaklar olmasaydı işin içinde, 77'deki kanlı olaylar gerçekleşmeyecekti. Ama 77'de 1 Mayıs kana boyandı. Suçu da işçilere, daha doğrusu DİSK'e yüklendi. 79'dan bu yana 1 Mayıs törenleri, geçitleri yapılmadı. 12 Eylülcüler 1 Mayıs Bahar Bayramı'nı bile takvimlerden sildi çıkardı. Emekçilerin bayramı gereksizdi beş Paşa'ya göre! Emekçilerin bir araya gelmelen de, özgür sendikalar kurmaları da, dinlence yerlerine sahip olmaları da, büyük yapılar inşa ettirmeleri de... Bugün 1 Mayıs 1989... Gösteri biçimindeki 1 Mayıs kutlamaları 1921'de başlamış. Şirketi Hayriye, Tramvay Kumpanyası işçileri bu kutlamalara katılmış. 1922de işçiler, o zaman ki sosyaiist partilerin liderleriyle birlikte marşlar söyleyerek Pangaltı'dan Kâğıthane'ye kadar yürümüşler. 1923'te de 1 Mayıs Bayramı kutlanmış. İşçiler Sultanahmet'te toplanmışlar. Cumhuriyetin ilk yıllarında; 1924'te 1925'te ve 1927'de 1 Mayıs işçi bayramı olarak üç kez daha kutlanmış. Ama 1924'ten sonra 1 Mayıs törenleri yasaklanmış. Bahar Bayramı olarak kabul edilen 1 Mayıs tarihi emekçilerin kendi aralarında kutladıkları bir gün sayılmış. Bu durum 1976'ya kadar sürmüş. 12 Eylül 1980'den 89'a kadar emekçilerin bir araya gelerek 1 Mayıs'ı kutlamaları yasak... Bugün ne olacak? Gerçı Türkİş yönetimi, iktidar partisi, DYR basının tüm sağcı kalemleri 1 Mayıs'ın yığınsal biçimde kutlanmasına karşı... Ama SHP lideri İnönü bu bayramın kutlanmasından yana... Hatta 'en önde ben yürüyeceğim' diyor. Bilmem bu dediğini gerçekleştirebilir mi? SHP'nin merkez yönetiminden bazı kişiler de 1 Mayıs'ın kutlanmasını ister gibi görünüyorlar, ama bunlar 76, 77, 78'deki gibi yüzbinlerce emekçinin bir araya gelmesini, bir arada marşlarla, bayraklarla Beşiktaş'tan Taksim'e kadar yürümesini değil, birtakım kapalı toplantılarda kutlanmasını istemekteler. Oysa bütün dünya ülkelerinde 1 Mayıs bir emek bayramı sayılmaktadır. Haftalardır Türk emekçileri yürüyorlar. Bağırıyorlar, 'Açız açız!' diye hepimize seslenıyorlar. 150200 bin lira aylıkla yaşanamayacağını herkes biliyor. Minicik ekmekler bile çıkmış üç yüz liraya... Gerisini hesap etmek kolay. Emeğiyle geçinmek bir karabasan olmuştur. Bay Demirel 'benim işçim, benim memurum, benim halkım' der, der ama 1 Mayıs kutlamalarına da hemencecik karşı çıkar! Neymiş, aç işçinin bayramı mı olurmuş!.. Aç işçiyi açlıktan. yoksulluktan kurtarmanın yolu emekçi halkımızı sessizliğe, edilginliğe itmek midir, yoksa onun haklı davasının yanında mı yer almaktır? "Genel grev hakkımız, söke söke alırız" diye bağırıyor emekçi ler... Gerçek sendikalaşma hakkını istiyorlar. 12 Eylül'den sonra ellerinden alınan tüm hak ve yetkilere kavuşmak ozlemindedirler. Uluslararası emek bayramı clan 1 Mayıs'ta bu özlemlerini, yurdun dört bir yanında dile getirecekler. Kim onları haksız bulup kınayabilir. Ne var ki siyasal liderler hâlâ bir gaftet uykusunda ya da bilinçli bir emek düşmanlığının karanlığında... Demirel, Aç işçinin bayramı mı olurmuş' der; Ecevit, 'İşçinin bayramı 1 Mayıs değil, bilmem kaç temmuzdur" buyurur!.. Görünen şudur ki, demokrasi demokrasi, hak hak, özgürlük özgürlük diye bağıranlar bunların hiçbirini istemiyorlar! İstedikleri yalnızca kendilerinin, kendi çevrelerinin sürgit iktidan!.. Emekçi halkımız artık kim kendinden yana, kim değil gerçeğinı anlamış olmalıdır. Uluslararası emeğin, emekçinin bayramı 1 Mayıs hepimize kutlu olsun. Güzel geleceklerin, aydınlık yannların müjdecisi olsun... C1TERPILLAR İş ve inşaat makinaları konusunda İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Diyarbakır şehirlerinde çalıştırılmak üzere DİNAMİK ELEMANLAR ARIYOR • Finansman Muhasebe elemanlan • • • • Pazarlama elemanlan (Yedek parça ve makina satış böiümleri için) Makina ve elektrik mühendisleri (Servis ve Makina imaiat İthalat ve kambiyo elemanlan böiümleri için) Sekreterler Adaylarda aranan ortak özellikler: • Üniversite mezunu olmaları • İngilizce'yi iyi derecede bilmeleri • 30 yaşını aşmamış olmaları • Sürücü ehliyetine sahip olmaları (Özellikle pazarlama elemanlan ve servis mühendisleri için) • Erkek adayların askerlikle ilişkisi olmaması Başvurulann "ÇUKUROVA İTHALAT VE İHRACAT T.A.Ş." Büyükdere Cad. No. 14 Şişliİstanbul adresine, restmlı özgeçmtş ve çalışmak istenilen bölüm ve şehir bıldirılerek. "eleman" kodu ile en geç 15.5.1989 tarihıne kadar yapılması gerekmektedir. Başvurular gizli tutulacaktır. İNGLİZCE ÖGOENECEĞİM DİVE ZAMANINIZI VE PACANIZI İNGİLTEK'NİN SECKİN DİL O'KJLLARIN VAZKIS BÜTÜN ÎNGİÜZCE tursem İngiliz Lisan Okullan Oanışma Merkezi CumhunyetCau 173 ' 4BBmauaJ Istvbul 80230 Hılton Otek karşta T « ( 1 ) 1 « 3 9 77148 79 43 Tlx 27498 TUSM TB fm (1) 132 97 29 ometda Bağımsızlık Alanı, Piazza Indipendenza, İtatya'nın 10 yaşındaki parlak gazetesi La Repubblica'nın binası... Bütün gazeteciler geniş salonda toplanmışlar, şaşkın, üzgün, ihanete uğramış, kararsız, çaresiz.. On yıllık yayın yaşamında 100 bin tirajdan 700 bine kadar yükselen, kimilerine göre özgürlükçü, bağımsız gazeteciliğin önemli örneklerinden biri; kimilerine göre ise haber başlıklarını fazla esnettiği için ciddi gazete sayılmaması gereken La Repubblica satilmış... Eski patron Eugenio Scalfari'nin özelliği sadece gazeteci, yayıncı olmak ve bu gazetecipatron, gazetesiyle birlikte 450 bin tirajlı haftalık l'Espresso'yu da sanayiden gelen bir basm kralının, Carlo de Benedetti'nin almasını sağlıyor... La Repubblica'nın çalışanları öfkeyle "Ciao, Padre Padrone" diyorlar Scalfari'ye takma adıyla seslenerek... "Elveda" çığlıkları İtalyan basınında "Elveda bağımsız gazeteler" diye yankılanıyor bugünlerde. 3'ü spor, 4'ü ekonomi gazetesi olmak üzere yerel ve ulusal toplam 78 günlük gazetenin her gün 9 milyon sattığı İtalya'da, en büyük tekel yine de ünlü sanayici Agnelli. Agnelli, aralarında üç büyük gazete de bulunan (Corriere della Sera, La Stampa, II Corriere delio Sport) yayın grubuyla günlük gazete satışlarının % 23'ünü, dergi piyasasının ise % 16'sını elinde tutuyor. De Benedetti ise son atılımıyla 2. sıraya yükselmiş durumda; günlük gazete satışlarının % 13'ü, dergi satışlarının % 787 ondan soruluyor. ABD'de 70'li yıllarda bütün hızıyla yaşanan basm ve TV'de tekelleşme olayı şu anda Avrupa'da iyice güncellik kazanmış durumda. Son çarpıcı gelişme de yukarıda anlatılan Repubblica olayı. Avrupa'da bir yanda çokuluslu bir nitelik kazanmaya başlayan büyük yayın tekellerine karşı almabilecek önlemler tartışılırken öte yanda 1992'nin Tek Pazar Avrupası'nda ulusal kuruluşların nasıl eşgüdüme girebileceği konuşuluyor. Tekel niteliği kazanan ve kendi ülkelerinin sınırlannı zorlayan büyük yayın kuruluşlarınm, özellikle sanayi ve finans çevrelerinden gelen patronların güdümündeki yayın kuruluşlarınm yarattığı tehlike ise kimilerine göre önemli değil. Çünkü 1992 Avrupası'nın getireceği hareketlilik hem yazılı basının hem de televizyon istasyonlannm sayısınm artmasma yol açacak ve gelişen "çoğulcu yapı" içinde bu "medya baronları" denilen "işadamıyayıncı tekellerin" etkisi azalacak. Yalnızca televizyon alanında ise bu tekelleşme sürecine bağlı olarak "devlet televizyonu"nun güçlendirilmesi düşüncesi de Avrupa'da yeniden gündeme geldi. 80'li yılların "pazar ekonomisine sempati" havası içinde "devlet televizyonu" fikrinin kötü örnekler ve psikolojik etkenlerle hızla terk edilmesinin yanlış olduğunu savunan gazeteciler, özel televizyon ağlan karşısında mutlaka devlet televizyonlannın bir denge sağlaması gerektiğini belirtiyorlar. Bunlara göre "Eğitici özellikleri nedeniyle televizyon yayıncılığını tümüyle pazar ekonomisi kurallarına terk etmek olanaksızdır. özel televizyonların yayıh politikaları yalnızca talebe göre, yani izleyici çogunlugunun isteklerine göre biçimlenmektedir; bu da doğal bir zorunluluktur. Oysa tatebi oluşturan kitlenin her zaman en iyi ve en doğruyu istememesi de doğaldır. Bu yüzden devlet kuruluşlarınm örgütleyıci olmasa bile genei sistemde düzenleyici olarak hem var olması hem de bütün pazarı özel televizyonlara bırakmaması gerekmektedir.." Bu görüş çerçevesinde 1992'nin Avrupası için ortak kamu kanalları için de tartışmalar sürüyor. Türkiye'nin ATye tam üyeliğinin 1992'den ne kadar sonra gerçekleşebileceği konusunda henüz rivayet çeşitli. Ancak özel televizyona belli bir aşamada yol açılması konusunda genel bir iyimserlikten söz edilebilir. Ülkemizde devlet televizyon unun güçlü tekelinin kırılmasını da ancak özel TV'ler sağlayabilir. Bu sürecin ekonomik ve siyasal nedenlerle Avrupa'dakinden çok daha yavaş yürüyeceği de söylenebilir. Yazılı basındaki tekelleşme eğilimleri ise bugünlerde daha güncel bir konu niteliğinde. Kimilerine göre bu aşamada sorun olan tekelleşme değil, "yabancı sermaye"n/n girmesi. Bu konudaki bir başka yaklaşıma göre "Gerileme süreci içindeki basınımıza ne kaynaklı olursa olsun kaynak şırıngası olumludur." Farklı bir görüş de geçen hatta yapılan Bülent Dikmener ödül töreninde konuşan Prof. Dr. Toktamış Ateş tarafından dile getihldi. Prof. Ateş'e göre Türk basmının temel sorunu tekelleşme değildir, "çünkü birinci olarak basınımızın gelişme evreleri içinde daha büyük yayın grubu ya da tekeller var olmuştur." Toktamış Ateş'e göre, basınımızın daha önemli üç sorunu şöyle sıralanmalıdır: insana yatırım yapılmaması (eğitim, yetiştirme yok, ücret yapısı dengesiz), habercilikte gelişme yok (hâlâ aynı olay 5 gazetede 5 değişik biçimde anlatılabiiiyor), dayanışma eksikliği büyük (basının sorunlanna hiçbir alanda ortak bir yaklaşım görülemiyor, ortak çözüm aranmıyor). 92'nin Avrupası'nda basınyayın alanında da daha fazla geri düşmemek için sorunlan derinlemesine tartışmaktan başka yol görünmüyor. Vo 60 Malerya malı, Tabü LATEKS tlhal malı. Td: 522 27 65 527 94 75 tstanbul TÜRKİYE ŞİŞE VE CAM FABRİKALARI A.Ş. BAĞLI TOPKAPI ŞİŞE SANAYİİ A.Ş. DE GÖREVLENDİRİLMEK ÜZERE ELEMANLAR ARANIYOR Yardımcı ijletmeler Müdurlüğü, ölçü Kontrol Aletleri Şefliğinde gorevlendirilmek üzere • ItnlkpMnia DıjmlBa l&riı£ •:..;:..raıŞu Ozal • Öul'ı Oul Itptn • EreL nkel Je~iiŞc;.;re Hıyj»"Bn» '»•'•• 1T 1 *"" Dmtk I»Uj«ı?»Ctil r. Enflısyrr. •Littnlitai tutk, "buütm'tltktk^, j Eau;t ÎL rist.da •rırtlı lu Tiıtjı İçin lıni lir llUnutü • ç^. Y&tıliı'na>Ti >^unmes • Kuufı Kcaul ledco Koyluyn Isjîait lınlctı? • totıu'ip. Raluuller Eıcayı Ne Ztmtr Kıyber..: • »jaımınmı nftul•Kapıukzm ^. Bur.'.nzınuz Nerede0» InıUı iatl'is HtMS Utı. Öul'uı HtdtS >f* Özal'ı Aşmak İçin Osman Ulagay 2.B ASK I e Czı. (X*y r.. ya M:<Jerıcşnt ]«r.ıaçır.e. B*L iur.ya b&stidi yezıı iıı ii.m ır ji " ?:csi ?."R ye j Islamı t • d2T.e Ycks* Mniter.r cırsü ««stnten ı«ar Tısa.lann v MESLEK YÜKSEKOKULU ve ENDÜSTRİ MESLEK LİSESİ ELEKTRONİK BÖLÜMÜ hteklilerin özgeçmiflerini içeren fofoğraflı bajvuaı/onnı 12 Mayts 1989 tarihine kadar Davufpoşa, Kifla Caddesi Askeri F,rm Sokok No. 56 34018 Topkapı İSTANBUL odresıne gönc/erme/erı ve haberleşmeyi çabuklaftırmak amacıytate/efonnumarası bıldirmeleriricao/unur. Tüm müracaatiar gizlı tvtulacak ve cevaplandmlacakfır. mezunu, 35 yaşını aşmamış erkek elemanlar aranmaktadır. Adayların askerlik yükümlülüklerini tamamlamış olmaları gerekmektedir. ÖLÜM İLAN BANDIRMA SULH CEZA MAHKEMESİ 7.12.1988 tarihinde gıda maddeleri tüzuğüne muhalefet suçundan sanık Ali Egehan hakkında mahkememizde açılan kamu davasının yapılan açık yargılaması sonunda: Mahkememizin 20.3.1989 gun ve 1989/119 esas 1989/218 karar sayüı ilamı kesinleşraiş bulunmakla, sanığın gıda maddeleri tüzüğüne muhalefet suçunu işlediği sabit olduğundan eylemine uyan TCK.396 maddesi uyarmca 3 ay hapis ve 5000 TL. ağır para cezası ile cezalandınlmasına. 647 s. yasanın değişik 4/1. maddesi uyannca hapis cezasımn paraya çevrilterek TCK. 72 maddesi uyannca birleştirilerek neticeten 32.000 TL. ağır para cezası ile cezalandınlmasına. TCK.'nın 2891 s.yasa ile değişik 402/1. maddesi uyarınca sanığın hapis cezası müddetine musavi olarak cürme vasıta kılınan meslek ve sanatının ve ticaretinin verilen ceza suresince tatiline. Fiilin işleniş şekline göre takdiren 7 gün süre ile işyerinin kapatılmasına karar verildi. llan olunur. Basm: 22442 ÛZAI reter V&âtier.nı neCer t Turk /e ^9C . ı n BÜLENT BALIA'yı yakalandığı amansız hastahk sonucu kurtaramadık. Cenazesi 1 Mayıs 1989 günü Avcılar Hacışerif Camii'nden öğle namazını müteakip kaldırılarak Zincirlikuyu Mezarhğı'na defnedilecektir. Oğlumuz AFA YAYINLARI AFA Yay«3.* A Ş . Babıal' C M SıMlrye Ap 19 CaJalağki'ISTANBUL • Eleştiren, değerlendiren, tartışan bir gazete, • İşçi sınıfının hafızası olacak bir gazete, • Baskıya karşı bir ses, • Sosyalist bir işçi gazetesi... İLAN ŞARKÖY ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN 1988/252 Davacı Fikri Yıldırım vekili tarafından davalı Mashar Mazlum Çataloğlu aleyhine açılan menfi tespit ve senet iptali davasında, Park Apt. altında işyeri Şarköy'de ikâmet eden Mashar Mazlum Çataloğlu'na, tabligat yaptlamamış, adresi meçhul olan davalıya duruşmnnın bırakıldığı 20.6.1989 günü saat 9.30'da mahkemede hazır bulunması, hazır bulunmadığı takdirde, yargılamaya yokluğunda devam edilip hüküm de verileceği hususu HUMK 213 ve337. maddeleri gereğince davalıya dava dilekçesinin ve meşruhatlı davetiye tebliği yerine kaim olmak üzere ilan olunur. Basm: 5328 BABASI: AHMET BALTA ACIKAYIP Biricik İLANEN TEBLİGAT ÜSKÜDAR 3. SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Dosya No: 1988/507 Oavacı TEK vekili Av. Serap Davutoğlu tarafından davalı Osman Türkay aleyhine açılan tazminat davası nedeniyle; Adına çıkartılan tebligatta ve yaptırılan zabıta araştırmasına nazaran Üsküdür, Mustafa Kemal Mahallesi, 3042 Sok. No: 7 Ümraniye adresinde bulunamayan ve başka adresleri de tesbit edilemeyen davalı Osman Türkay'ın ilan tarihinden itibaren bir ay içinde dava ile ilgili belgelerini ibraz ile 15.5.1989 gunu saat 11.00'de mahkememizdeki duruşmada hazır bulunması veya avukat vekille kendisini temsil ettirmesi aksi takdirde HUMK.'nun 509 ve 511. maddeleri delaleti ile 213 ve 377 uyarınca yokluğunda karar verileceği hususları dava dilekçesi yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 21.4.1989 Basm: 5260 DostluK Yolu Sok No 8/9 Bınbırduek Cağaloğlulstanbul Tel 528 26 94 TOPCU Amcamızı yitirdik. Tüm Kaş'm başı sağolsun. Sevenleri adına: AHMET ERBİL ECE'DE B A H A R M U T F A Ğ BÜTÜN LEZZETİ İLE ÖĞLEN VE AKŞAM YEMEKLERİNDE S İ Z L E R İ B E K L İ Y O R İ68 66 60 168 6 6 6 1 Göğsünüzde ağn ve yanma varsa Yokuş ve merdıven çıkarken ağrılar artıyorsa Kalbınızı kontrol ettınnız Muayene,Teşhis,Tedavi,Kontrol Laboratuvar.Röntgen 17512 44/45 148 58 66 373 69 57
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle