27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 MAYIS 1989 CUMHURÎYET/17 Beyaz adaııı bağırıyor: Çalışın Kara Afrika'da Beyaz Leke NİLGÜN CERRAHOĞLU Çölün ortasındaki prefabrik vahalarda yalnızlık ve ırkyasalan hüküm sürüyor 2 USHIROMBO (TANZANYA) Ushi rombolular her zamanki gibi büyuk kuşun uğultusunu duyar duymaz, işlerini güçlerinı bırakıp ormanın içindeki loprak pistin kena rına doluşmuşlardı. Ön sıralara dizilmış ço cuklar buzüşmüşler, arka sıradaki köyün erkekleri, kendilerine doğru yaklaşmakta olan bu gürültülu, kocaman garip şeyi heyecan ve ilgiyle izlemeye koyulmuşlardı. "B«echcraft" uçağının motorları durup kapısı açıldığında, onlar 20. yuzyılla, biz de taş devriyle karşılaşacaktık. Birbirimize aynı hayret dolu mesafe ile bakıyorduk. Uçağın 20 metre ötesindeki pistin kenannda duran çocuklar bize doğru bir adım atmaya cesaret edemiyorlar, biz bu 20 metreyi bir anda millere bölen yüzyıllann kopukluğunu ilk hamlede aşamıyorduk. Nihayet bu soğuk sessizliği yaran 45 yaşlanndaki ablasının omzuna can havliyle sanlan minicik Esnat'ın çığlığı oldu. Kuçük vucudundan bir et parçası kopanlmışçasına ağlayan Esnat, beyaz adamı ilk kez görüyordu. Yolunrnuş bir tavuk ya da derisi soyulmuş insanJar gibi duran bizler, Esnat'ı ilk kez gördüğü uçaktan daha fazla korkutmuştuk. Serüvenci turistler Sınır kapısındaki kuyruk giderek uzuyordu. Üzerinde "African Adventure" yazan kamyonun içindeki turistler, Londra metrosu sıkışıklığında oturmaktaydılar ve yüzlerinden düşenin bini bir parçaydı. Kahire'den CapeTown'a kadar Afrika'yı boydan boya kamyonla gezen "serüvenci" turistlerin serüven tutkusu, Ruanda sınırında tamamen tükenmiş görünüyordu. lardı. Ruanda'da doğmuş, 38 yıllık yaşamının tümünu Afrika'da geçirmiş olan COGEFAR'ın Belçikalı pilotu Eric Van Kampf a Afrikalı bir dostu olup olmadığını sorduğumda, aldığım yanıt "Bunun için hiçbir neden yok" oldu. Van Kampf bırdenbıre kıpkırmızı olan yüzüne rağmen ırkçı olmadığını kanıtlamaya çalışıyor; beyazlarla siyahlann dunyasının çok farklı olduğunu söyluyor, gene dc bir siyah tanıdığı bir yardım talep ettiğinde, elinden geleni yapmaya calıştığını anlatıyordu. "Ne gibi" diye üstelediğimde ise kısa süre önce buzdolabı bozulan bir siyahın ricasıyla, tamir için gerekli yedek parçayı Avrupa'dan nasıl getirttiğini anlatmaya koyuldu. Konuştukça hırslanıyordu Eric Van Kampf. "Afrikalılar karşısında şimdi üzerimize bir suçluluk duygusu yüklenmeye çalışılıyor. Batı ülkelerinde yapılan şu Nelson Mandela konserierine falan bakın. Biz bura>a uygariığı getirdik. Biz olmasaydık tekerleği bile keşfedemeyeceklerdi. Neden böyle bir suçluluk duymamız gerektigini anlamıyorum ben. Biz Avrupalılann, dilleri Fransızcaya donmedigi için çocukken alay ettigimiz sınıf arkadaşlanm, şimdi ülkelerinde bakan oldular." Van Kampf, kızardıjcça kızanyor; konuştukça öfkesi artıyordu. Eski okul arkadaşlanmn şimdi bir iktidar sınıfına dahil olduğunu hatırlamak, Belçikalı pilota kendi küçük burjuva yaşamını anımsatmış, üstüne büsbütün hırs basmıştı. Karşısında sessiz sessiz dinlemeye devam ettikçe Eric Van Kampf haklılığını, kanıtlamaya çalışıyordu. "Unutmayin ki" diyordu COGEFAR'ın genç pilotu, "Yaşamını siyahlara adayan misyoner doktor Albert Schweitzer bile, siyablar kardeşimiz ama küçük kardeşimiz diyordu. Yetişkin yaşamının hemen hemen tümünu Afrika'da geçirmesine rağmen, Schweitzer tek bir Afrika dili oğrenmemişti." atlik zaman farkı yüzünden gümrükçü eve, yemeğe gitmişti. Eve giderken de gümrük kapısını kapatıvermişti. Sınır kapısında büyük TIR'lardan oluşan kuyruk gitgide uzuyordu. Tam önumüzde kapılarında "African Adventure" yazan bir kamyon, arkamızda da dev bir TIR vardı. Üstüne çadır bezi geçirilmiş ve içine tahta sıralar yerleştirilmiş African Adventure kamyonunun içinde, işten çıkış saatlerindeki bir Londra metrosu sıkışıklığında oturan turistlerin yüzünden düşenin bini bin parçaydı. Afrikalılılar gibi kararmaya yüz tutmuş ciltleri insana yaklaşık bir aydır yıkanmadıklan izlenimini veriyordu. Kahire'den CapeTown'a dek Afrika'yı boydan boya kamyonla gezen "seriivend" turistlerin serüven tutkusu, Ruanda sınırında tamamen tükenmiş görünüyordu. Arkamızdaki büyük TIR'ın şoförü ise genç bir Isveçli misyonerdi. DaresSalam'dan buraya tek başına 3 günde ulaşan tsveçli, kat ettiği kilometrelerin verdiği sıkıntıyı, ağızlannı bıçak açmayan "Adventure" turistlerinin aksine konuşarak dağıtmaya çalışıyordu. Sapsarı saçlarıyla Ruanda gümrüğünde hemen dikkati çeken tsveçli TIR'la Afrika'ya gönderilen okul malzemesi, giyecek ve ilaçların çalmmasından korktuğunu bu yüzden Tanzanya ve Ruanda'daki misyonlann arasındaki ulaşımı bizzat kendisınin yaptığını anlatıyordu. Kuyrukta bekleyenlerle sohbet etmek belki de, Afrika hakkında etraflı bir fıkir edinmek için en etkin yollardan biriydi. Ne ki, akşamüstü saat 4'te Tanzanya sımn kapanıyordu. Ruanda gümrüğünün de kısa süre içinde açılabileceğine ilişkin en ufak bir iz yoktu. Misyonerle birlikte gümriıkçüyü evinden aratmaya karar verdik. Sınırdaki derme çatma kulübelerin etrafındaki tavukların ardından koşuşturan çocuklardan biri 5 dolara gidip gümrükçüyü evinden aramaya razı oldu. Etrafta gördüğüm Afrikalıların hiçbirinin üzerinde olmayan fiyakalı bir takım elbise ile çıkagelen gümrükçü ise 20 dolar karşılığında Ruanda'mn sınır kapısını açtı. "Kara kıtanın Isviçresi" olarak anılan bu yeşil cennetin, ilk bakışta insana aşıladığı bir huzur ve bolluk hissi tamamen yanıltıcıydı. Nüfusunun yüzde 89'unu oluşturan kısa boy İtalyan inşaat şirketi COGEFAR ın yaptığı asfalt yolda vasıta bekleyen Ushirombolular. yolu muazzam maliyetlerle yeniden yapmak geTekiyordu. Bu nedenle Sahra'nın altındaki kıta ortasındaki pek çok ülkenin dayandıjb tek liman olan Tanzanya'nın başkenti DaresSalam, bir türlü Ruanda'ya ve Afrika'nın içlerine kesintisiz bir asfalt yolla bağlanamıyordu. Yolun kenarında sık sık rastlanan devrilmiş ve paslanmaya terk edilmiş kamyonlaı gibi, bu ülkelerin ticaretinde hayati önem taşıyan yiikler de çoğu kez çürüyor, nihai hedeflerine ulaşamıyordu. 'Biz buraya gelince...' Pistin kenannda bizi bekleyen İtalyan COGEFAR Inşaat Şirketi'nin airconditionlı ciplerine binerken, Esnat'ın çaresiz ağlaması hâlâ duyuluyordu. Yaşamının 20 yılını Afrika ülkelerinde bir şantiyeden diğerine geçerek sürdüren Enzio Quass direksiyona yerleşirken, bizi birdenbire karşılaştığımız Afrika gerçeğinin aşılmaz mesafelerine alıştırmaya çalışıyordu. "Bir yıl önce biz buraya gelene dek" diyordu Quass, "Ushiromboİnlar kendilerine has bir denge içinde yaşıyoriardı. Çeçe sinekleri ve sıtma, bazı bazı aslanlara >em olan bir aile ferdi, alışık olduklan ve tevekkulle karşılaşbklan felaketlerdi. Ağaçtan kopardıklan muzu >i>orlar. çamur kulubelerinin etrafında yetiştirdikleri mısıria kannlannı doyoruyorlardı. Tüketim birbirleriyle takas ettikleri incikboncukla sınıriıydı. Para ekonomisioi tanımıyoriardı. Biz bu dengeyi kırdık. Ormanın içinde doğanın yasalanyla yaşayan bn insanlann dunyasını bir anda altiist ettik. Karşılannda uzak bir serap gibi duran çok başka bir evrenin pencerelerini açtık." Prefabrik vaha COGEFAR'ın, olduğu gibi Avrupa'dan getirerek ormanın ortasına monte ettiği bahçe içinde prefabrik evlerden oluşan şantiyesi, çölun ortasında karşınıza çıkan yeşil bir vaha gibi göz kamaştırıcıydı. Musluklanndan şakıı şakır akan sıcak, soğuk suya, Tanzanya'da en lüks otellerde bile bulunmayan içme şişe sulanna, Italya'dan gelen şaraplara, Afrika gecesinin karanlığını güçlü jeneratörlerle yaran kesintisiz elektrik bolluğuna, şantiyenin kuçuk kulübünde oynatılan video filmlerine rağmen, burada çalışan Avrupalılann hemen hemen tümü, kendılerini ülkelerine göturecek olan ilk uçağın düşü ile yaşıyorlardı. Kimi sıtmaya karşı koruma olarak her gün aldığı "Paludrine" haplarının karaciğerinde ya da gözlerinde yaptığı fahribattan, kimi yalmzlıktan, kimi makine yağları, boyalar, kapkaçak açıkta ne bulursa çalan Afrikalıların hırsızlığından ve tembelliğinden, kimi kadınsızhktan, kimi ailesine telefon etmek için her pazar 130 kilometre kat ettiği yollardan bıkmıştı. Dolgun maaşlar ve Afrika'da bulunabilecek en iyi şartlarla çalışan beyazlar, kısacası her şeyden şikâyetçiydi. Yol inşaatının yaşamlarında yaptığı tek görülebilir değişikliği, şimdilik tenekelerde mısır bulamacı pişirmek ve işten sonra bira üzerıne bira içmek olarak sınırlayan siyahlar ise ne bir tepki^i ne de herhangi bir şikâyeti dile getirebilecek durumdaydılar. COGEFAR'ın asfalt yolu Quass'ın anlattıkları, RangeRover'in pen. ceresinden izlediğim manzara kadar gerçek dışıydı. Toprak "havaalanının" 100 metre ötesinde sona eren, tek bir arabanın geçebileceği patika, yerini COGEFAR'ın yeni döşediği asfalt yola bırakmıştı. Sağlı sollu balta girmemiş ormanı kesen yolun üzerinde dans eden sıcak dalgaları, asfalta aynamsı bir görunüm veriyordu. Arada bir kavrulmuş ağaçların arasında beliren çamur kulübelerden çıkan yırük pırtık bez parçalanna sanlmış küçük çocuk ordulan, çığiıklar atarak yola doğru koşuyorlar, hızla geçen Range Rover'in ardından Esnat'ın şaşkınlığı ile bakıyorlardı. Ağaçların gölgesinde çömelmiş kadınlar ise COGEFAR'in şantiyesinden atılan boş tenekelerden tencereye dönüştürdukleri küçük bidonların başında yernek pişiriyorlardı. Dümduz, virajsız, trafiksiz, reklamsız tekdüze uzanan geniş yolun nereden başlayıp, nereye gittiğı belli değildi. Yolun üzerinde herhangi bir ilerleme kaydettiğinizi belirten tek bir işaret, tek bir benzin pompası, tek bir uygarlık durağı yoktu. "Bu, Tanzanya'vı, komşu Ruanda'ya baglayan yolun bir parçası" diyordu Quass. COGEFAR bu projenin üç yüda tamamladığı 150 kilometrelik son bölürnünü bitirmek üzereyî di. Başka bir şirket tarafından 5 yıl önce taî mamlanan ilk 100 kilometrelik şeridin iizerinden geçen her biri 70 tonluk kamyonlar, hiçbir bakım yapılmadığından asfaltın üzerinde koca koca çukurlar açmaya başlamıştı bile. Gene Afrika gerçeğinin boyutlannian biri olan bakım çalışmalannın yetersizlifi, hatta yokluğu, kıt kaynaklar ve dış yardımlarla yapılan yolları on yıl içinde kullanılamaz hale t getiriyor, bir süre sonra sıfırdan başlayıp, ayııı Giiler yüzlü riişvet Albert Scweitzer'in aksine, yerlilerin konuştuğu "Swahili" dilini anadili gibi konuşan Eric Van Kampf ile Ushirombo'dan aynlmadan önce şantiyeden 150 kilometre ötedeki Ruanda'ya kısa bir gezinti yapmaya karar veriyoruz. Sabah Van Kampf'ın kantinde titizlikle özel olarak teker teker hazırlattığı sandviçler ince naylonlara sanlmış olarak, soğuk biralarla birlikte piknik sepetlerinin içine istif edıldi. Plammız sınırın öte tarafındaki Kibungo'da bir piknik yapıp, Ruanda'mn başkenti Kigali'ye dek uzanmaktı. Fakat sımr kapısında bir sürprizle karşılaştık. Vizemiz Tanzanya'yı bir kez terk ettikten sonra, bir daha geri dönmeye olanak vermiyordu. Afrika'da en etkin araçlardan biri olan "riişvet", hemen imdadımıza yetişecek ve sorunu ivedilikle çözümlemeye yardımcı olacaktı. Tanzanya sınırındaki güler ytizlü gümrük görevlisi 10 dolarlık bahşiş karşılığında pasaporttaki vizeye Birbirimize aynı hayret dolu mesafe ile bakıyorduk. Uçağın 20 metre ötesindekı pistin kenannda duran dokunmadan sımrın öte tarafına geçmemizi çocuklar bize doğru adım atmaya cesaret edemiyorlar. Biz de 20 metreyi bir anda millere bölen yiızyıl sağlayan kısa bir deklarasyonu elimize tutuşturacaktı. ların kopukluğunu aşamıyorduk. (Fotoğraflar: Gian Paolo) pilavdan oluşan ayrı bir karavana çıkıyordu. Eskiden bunun da verilmediği şantiyeye, bu uygulamayı Quass getirmişti. Beyazlar ve Asyalılara çeşni çesni hazırlanan yemekleri siyah aşçılar pişiriyordu. Şantiyenin yemekhanesinde Avrupalılar ve Asyalılar arasında da defacto bir "apartheid" düzeni kurulmuştu. Avrupalılar gibi kibar yemek yemesini beceremeyen Pakistanlılar ayrı masalarda oturuyorlar, Batı kültürüne daha yakın olan Mauritiuslular. Avrupalılann arasına katılabiliyor Afrika'daki Avrupalılar Musluklardan akan sıcak ve soğuk suya, Tanzanya'da en lüks otellerde bile bulunmayan şişe sulanna, Italya'dan gelen şaraplara ve bunun gibi bir dizi konfora rağmen, Afrika'da çalışan Avrupalılar, kendılerini ülkelerine göturecek ilk uçağın düşüyle yaşıyorlar. lu, bodur Hutularla.yuzde 10'unu oluşturan uzun boylu, ince, daha açık renkli Watusi kabilesi burada yıllardır sistemli olarak birbirlerini öldüruyorlar. Aristokrat, güçlü grup Watusiler Hutulan aşağıhyor, Hutular daellerine fırsat geçince bunun hesabını soruyorlar. Daha geçen yaz, aynı etnik yapıya sahip olan 5 milyon nüfuslu komşu Burundi'de on binlerce kişinin ölümuyle sonuçlanan HutuWatusi çatışnıası, geçen yıl Ruanda'da 30.000 kişinin canına mal olrauş. 1%2'deki bağımsızlıktan beri devam eden ve tngiliz filozofu sonra yervüzıinün tanıdığı en büyük katliam" diye tanımlanan iki kabile arasındaki kanh savaşlar; kuraklık, açlık gibi Afrika'nın en klasik sorunlarından uzak olan bu verimli ülkenin gelişmesinin karşısına çıkan en büyük engel. Örneğin geçmiş yıllarda Hutulann cesetlerini askeri kamyonlara doldurup toplu mezarlara defneden VVatusilere karşın, bu yaz, Burundi'de Hutular 30.000'e yakın Watusi'yi aileleriyle toplu halde; kollarını, bacaklarını, ayaklarını ya da başlarını keserek yok ettiler. 35.000 Watusi, canını Ruanda'ya kaçarak kurtardı. Burada siyahlann siyahlara karşı uyguladığı ırkçılık, beyazlarınkinden de feci. Afrika'da beyazların ırkçılığının rahat kabul görmesinin bir nedeni de Sahra'nın güneyinde kalan her yerde geçerli olan bu feodal yapı olmalı. Bertrand Russel tarafından "Yahudilerden Beyaz adam bağınyor Her şeyden once Ushirombo'nun yerlileri durup dururken yaşamlarının ortasından geçen bu nedensiz yol ile birden bire kendilerini sabah 7 akşam 7 gibi amansız bir çalışmj duzeninin içinde bulmuşlardı. Yorulup, b < golgenin altına çöküverdiklerinde "Mzungu" (beyaz adam) durup dururken bağırıyordu. Üstelik beyazlar bu tip çıkışlarla kalmıyor, aldığı parayı mısırdan yapılan biraya yatırmasına kızıyor, üstüne başına giydiği pılı pırtıya karışıyor, kokusundan huylaruyor, içecek suyun bulunmadığı yerde kendisinden sık sık yıkanmasım talep ediyordu. Yaşamında saat gormemiş Afrikalı için, dakikalarla yaşayan iki yatak odası, salon, mutfak ve banyodan Batılıların telaşı, tek kelimeyle çözumsüz bir oluşan prefabrik evleri ltalyanlar, Ingilizler ve Almanlardan oluşan beyazlara aynlmıştı. bilmeceydi. Pakistan ve Mauritius adalarından getirilen Şantiyede ırk yasası "kahverengi" Asyalılar ise karavan şeklindeki Daha sonra gezdiğim tüm Afrika ülkelerin birbirine bitişik tek odalı barakalarda kalıyorde karşılaştığım bir yasa COGEFAR'ın şan lar, iki kişi bir banyoyu paylaşıyorlardı. Şantiyesinde de geçerliydi. İnşaat şirketinin or tiyenin dışında derme çatma barakalarda kamanın ortasına monte ettiği bu düzen içeri lan siyahların tümü ise tek bir banyoyu kulsinde derinizin rengi ne kadar beyazsa, o denli lanıyordu. Yemekhaneye yanlız servis yapmak güçlü ve üstundunüz. Şantiyenin bir ya da için girebilen siyahlara, yine yanlız fasulye ve Sınır siniri Ushirombo yöresinde kilometreler boyunca biteviye uzanan, düz çalılık ormanlardan sonra, Ruanda'mn yemyeşil muz ağaçları ve çay tarlan ile kaplı dağlık manzaralan, iç açıcı bir değişiklik vaat ediyordu. Ne ki Ruanda gümrüğünde karşılaşıığımız bambaşka bir sürpriz, bana Afrika'da bir ülkeden diğerine geçmenin daima başlıbaşına bir serüven olduğunu hemen oğretecekti. Tanzanya'dan farklı saat dilimine giren Ruanda'da bir sa 1 MoyiS 1977 Taksim Meydanı ölülerini anıyoruz HASAN YILDIRIM, NİYAZİ DARI, KADİR BALCI, NAZMİ ARI, HİKMET ÖZKÜRKÇÜ, GARABET AHYAN, SİBEL AÇIKALIN, ÛMER NARMAN, ALİ SİDAL, MEHMET'ALİ GENÇ, HÜSEYİN KIRKIN, ALEKSANDROS KONTEAS, KADRİYE DUMAN (KOCAMIŞ), KAHRAMAN ALSANCAK, HATİCE ALTUN, MEHMET ALİ (MUSTAFA) ELMAS, KENAN ÇATAK, ERCÜMENT GÜRKUT, LEYLA ALTIPARMAK, MAHMUT ATİLLA ÖZBELEN, RASİM ELMAS, BAYRAM CITAK, JALE YEŞİLNİL, NAZAN ÜNALDI, HAMDİ TÖKA, HAÇER İPEK SAMAN, RAMAZAN SARI, DİRAN NİGİZ, BAYRAM EYİ, ZİYA BAKİ, AHMET GÛZÜKARA, MERAL CEBREN (ÖZKOL), MÜLTEZİM OLTULU ve HÜVİYETİ MEÇHUL 35 YAŞLARINDA BİR ERKEK BUGUN 1 MAYIS îşçinin, Emekçinin Bayramı KUTLUYORUZ! MÜNfiR CEYLAN PETROUŞ YENER KAYA DERİİŞ 1 MAYIS KUTLAMA KOMİTESİ H.BASRİ VAHDETTİN İLHAN BABALJ KARABAY DALKILIÇ LASPETKİMİŞ KRİSTALİŞ OTOMOBİUŞ EYÜP HÜSEYtN YURDAL SIHHATLİ ŞENOL HASDEMİR Y.HABERtŞ TÜMTİS BASEVİŞ ROTA TURİZM Özel Bayram Turlan Didim Marina Otel 155.000. TL (Y.P.) Bodrum Clup 'M' 250.000. TL (Y.P.) Açık Büfe Ayvalık Zeytinci Otel 250.000. TL Tel: 337 99 17 İngiltere'de Ingilizce'yi ucuza öğrenmek için güvenilir tek yol AUPAİR'lik yapmakür. tlgilenen 1727 yaşlan arasındaki lise mezunu bayanlar: Türkiye'nin ilk AUPAİR acemesi Derin Limited'e başvurunuz. Beşiklaş, Mazharpaşa Sokak 2/9 1158 53 42 1161 43 87 İLAN YALOVA SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ Sayı: 1989/40 Davacı Selami Arslan vekili Av. Ali Gürkal tarafından davalılar Mehmet Kayacı, Hatice özsoy, Ragup Engin vs.'ler aleyhine mahkememizde açılan Kat Mülkiyeti Kanunu'na göre yapılan açık duruşması sırasında verilen ara karan gereğince; Yalova kazası, Fevziçakmak Mahallesi Karamürsel Caddesi Bağlaralu Sokak Pafta: 30, Ada: 266, parsel 93 sayüı gayrimenkulde kat irtifaklı binanın çatı katının tamiratımn yapılması yolunda dava acılıp, Yalova tstanbul Caddesi, Yağmur Sokak No: 12'de ikamet etmekte bulunan Davalı MEHMET ALÎ KAYACI'ya yapılan davetiye bila tebliğ iade edilmiş ve yaptınlan zabıta tahkikatında da adresinin tespiti mumkün bulunmadığından, dava dilekçesinin ilanen tebliğine duruşmanın 9/5/1989 günü saat 9.30'a bırakıhp, yukanda yazılı gün ve saatte duruşmaya gelerek beyanda bulunmanız, gelmediğiniz ve beyanda bulunmadığınız takdirde yokluğunuzda karar verileceği, dava dilekçesi yerine kain olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 21.4.1989 Basın: 5291 İHD İSt. Şb. Göğsunuzde ağrı ve yanma varsa Yokuş ve merdıven çıkarken ağnlar artıyorsa Kalbınızf kontrol ettırınız Muayene,Teşhis,Tedavi,Konlrol Laboratuvar.Röntgen 1 75 12 44/45 148 58 66 373 69 57 BORNOVA İCRA TETKİK MERCİİ HÂKİMLİĞİ'NDEN İLAN Alacakhlan ile konkordato akdetmek üzere, mühlet talebinde bulunan, Bornova 4. Sanayi Sitesi'nde 129/10 Sokak No: l'de ticaretle iştgal eden, Nikelsan San. ve Ticaret Adi Komandit Şti.'nin vekili tarafından talep edilen iki aylık muhletin 17.4.1989 tarihinden itibaren Konkordato Komiserliği'nın talebi üzerine yapılan inceleme sonunda IlK'nın 287. maddesi gereğince İKİ AY DAHA UZATIL.MASINA 17.4.1989 tarih ve 1989/2750 sayı ile karar verilmiştir. Keyfiyet ilan olunur. Basın: 225191.8360 YENİMAHALLE İCRA CEZA HÂKİMLİĞİ'NDEN Dosya No: 1988/462 Şikâyetçi Hasan Aslan vekili Av. tsmet Yamak ve Av. Zühal Şermet tarafından Veysel Küçükateş adına açılan taahhüdü ihlal davasınm yapdan açık yargılamasında Ali ve Fevziye'den olma, 1954 D.lu Kızılcahamam köyü Hane: 8, Cilt: 18/03. S: O3'te Nüf. kayıth VEYSEL KÜÇÜKATEŞ'in oturduğu mecurdan adres bırakmadan aynlmış olduğundan işbu mahkememizin verdiği 17.2.1989 tarih ve 1988/462 esas, 1989/57 karar sayılı ilam ile sanık hakkında BİR AY HAP1S CEZAS1 VERİLMİŞ ve ilam tarihinden itibaren yasal süre içerisinde terayiz etmediği takdirde hüküm kesinleşeceği ilanen tebliğ olunur. Basın: 2257OA.7413 İLAN SAKARYA 3. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Sayı: 1988/425 Davacı: Ahmet Kaçar Davab: Nuriye Kaçar (Adresi meçhul) Dava: Boşanma Davacı Ahmet Kaçar tarafından davalı Nuriye Kaçar aleyhine ikame olunan bosanma davasında davalının adresi meçhul olup adına tebligat yapılamadığından ilanen tebüğine karar verilmiş olmakla, Davalı Nuriye Kacar'ın duruşma günü olan 6.6.1989 saat 09.3O*da hâkimliğiraizde hazır bulunması, bu dava ile ilgili tüm belgelerini duruşma gunünden evvel mahkemeye göndermesi, duruşmaya geleraeQı£i takdirde kendisini bir vekil ile tetnsil ettirmesi, aksi takdirde duruşmanın yokluğunda devam edip karar verileceği hususu davetiye yerine kaim olmak üzere ilan olunur. Basın: 41638
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle