15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 MART 1989** CUMHURİYET/19 Güneşten konınma Güney Yarımküresi insanları, yaz mevsımınden doya doya yararlanmayı sürdürüyor. Avustralyanın Sydney kentmde de sahiller, yakıcı günesten yararlanmak isteyen yüzbınlerce turıstı ağırlıyor. Avustralya sahillerinde iyice yağlanmaüan güneşlenmek insanların başına dert açabıliyor. 2 8 ttirban göstericisi tutuklandı BURSA (Cumhuriyet) Geçen cuma günü Bursa'da "Tiirban ve Salman Rüşdü" karşıtı gösteri yapan gruptan gözaltına alınan 12 kişiden 8'i tutuklandı. Dün Bursa Nöbetçi 1. Sulh Hukuk Mahkemesi'nde ifadeleri alınan 12 gösterici, cuma namazından sonra Ulucami önünde 300 kışilik grup oluşturarak "Başörtüsü kaldınlamaz", "Ölmek var dönmek yok" sloganlarını atmıştı. İki hafta önce de yine cuma naıran çıkışı sotırası gösteri yapan bir gruptan elebaşı olduklan savıyla 5 kişi gözaltına alınmış, sevk edildikleri mahkemece serbest bırakılmışlardı. Dünkü duruşmada sanıklar duruşmayı izleyen basın mensuplarına "Siyonist basın", "Uşak basın" sloganlannı attılar. Bursa Bezmi Alem Danıştay'dan YÖK'e ek süre ANKARA (AA) Bezmi Âlem Ünhersitesi'nin kuruluş işlemlerinin iptali için açılan davada, Danıştay'ın dün YÖK'e 15 gunlük ek süre tanıdığı, ancak YÖK Yürütme Kurulu Başkaııı Prof. Dr. Turgul Akıntürk'Un karardan bir saat sonra cevabı getirdiği öğrenildi. Danıştay 8. Daire Başkanı Metin Güven. Bezmi Âlem Üniversitesi'yle ilgili önceki olumlu işlemi iptal eden YÖK'ten, yürütme kurulunun almış olduğu bu kararın genel kuruldan geçip geçmediğinin sorulduğunu hatırlattı. Guven, "Ancak cevabın gelmemesi üzerine, bugün aldığımız ara kararla, YÖK'e 15 gün ek süre tanıdık" dedi. UGUR MUTVICU GOZLEM yaşındakı Xanîia ve annesı de plaıdaki görevlinin Cızerterine püskürttuğü yağla kaplanmadan guneşin altına Kırmızı halıya gezı surerken, uğradığı ulkelerde kimi zaman ilginç sahneler yaşanıyor. Dubai'ye varışında Prens ve eşini karşılayan şeref kıtası hazııianmış, tören içın gerıye sayma başlamıştı, ancak görevtilerden biri yerdeki kırmızı halının yetennce temız olmadığını düşünmüs olmalı ki 'son dakika" rötuşlarını yapmak için elleriyle temizliği tamamlıyordu Her şey Prens'e layık bir karşılama töreni içindi. (Fotoğraf: AP) yatmıyorlar. (Fotoğraf: AP) HABERLERİN DEVAMI DemirePlı Notlar (Baştarafı 1. Sayfada) "0 zaman gelin, kıratı bir defa daha şahlandınn diyorum. Zelzele oldu, ev yıkıldı; hepiniz çadıra gittiniz. Artık çadırdan çıkın, evinize gelin! Ev, Doğru Yol'dur. ANAP'ın batan gemisinde yeriniz yok. Bunlar bozgun halindedir." Demirel yükleniyor Özal iktidarına; en zayrf halkasından, yani hayat pahalılığından tutup çekiyor. DYP liderine göre iktidarın günleri sayılı. Söyleşilerinde, bir zamanlar AP'yi iktidara getiren 1965 ve 1979 seçimlerindeki havanın estiğini söylüyor. Hiç şüphesiz bir seçim öncesinde her partinin lideri farklı konuşmaz. Hepsi partisinin yaklaşan zaferinden söz eder. Bu açıdan Sayın Demirel de istisna değildir. Bununla birlikte bir nokta çok açık seçik dikkati çekiyor: ANAP'ın ayağının altındaki zemin hızla kaymaktadır. Önceki gün Izmir'den başlayarak, Aydın ve Muğla üstünden buralara inerken yaptığımız nabız yoklamalanndan edindiğimiz iztenim hep aynı oldu: Özellikle hayat pahalılığı ve enflasyon, ANAP'ı olağanüstü yıpratmış. Söyleşilerimiz genellikle ANAP'lılarla oldu. Bir bölümü suskundu; fakat oylarını ANAP'a vereceklerini söylemiyorlardı. Bir bölümü ise artık "eski gözağnsı"na, Demirel'e kaydıklarını belli ediyordu. ANAP'taki aşağı ınişle ilgili bu gözlemlerimiz, dünkü gazetelerin manşetleriyle de uyum içindedir. Örneğin ANAP'ın İzmir'de seçimi açık farkla yitireceğini değişik kamuoyu yoklamaları da söylüyor. Basının genel havası, ANAP'ın aleyhine... İktidar kanadı da bu durumun farkında artık. Yer yer bir panik havasının uç vermeye başladığı şöylenebilir. Sayın Özal'ın televizyon ekranında çizmekte olduğu hırçın ve sinirli görüntünün temelinde. herhalde bu panik havasının payı vardır. Birzamanların "Tonton Amca"imajı silinip gitmiş durumda. Konuşmalarında şantaj ve tehdit var ne yazık ki. Demirel'in deyişiyle "aba altından çomakgösteriyor." "Ben gidersem, '80 öncesi gelir" diyor. Demokrasiyi kendisiyle kaim gören bir felaket tellallığına soyunmuş durumda. Bu ülkede güneşin Özallarla doğup Özallarla battığına inananlar hâlâ olabilir. Ama demokrasiye ve seçim sandığına gerçekten inananlar açısından bu inancın herhangi bir inandırıcılığı yoktur. Çünkü başarı ve başarısızhk en sonunda sandıkta oyla ölçülür. "Bana oy verildiğinde demokrasi olur, hasma verildiğinde olmaz" mantığı geçerli olamaz. Hayat pahalılığını önlemek, enflasyonu birkaç yılda yüzde 10'a indirmek vaadiyle iktidara gelen bir parti, beş yılın sonunda enflasyonu yüzde 70'lere şahlandırmışsa, seçim sandığında er geç cezalandırılır. Yüzde kaç olursa, bu ceza anlamını taşıyacaktır? Şimdi bu soru tartışılıyor. ANAP, 1987 seçiminde yüzde 36 almıştı. 1988 Eylül referandumundaki oranı yüzde 35'ti. Ceza, yüzde 35'in altı mı? Bu seçim sisteminde yüzde 32 ile de iktidar olunabildiğine göre bu oranın altı mı? Yoksa, yüzde 30 ve altı mı? Sayın Özal'ın bu konuya bakışının nasıl olabileceğine ilişkin bir ipucu var. Dün Hürriyet Gazetesi'nde yayımlanan demecinin bir yerinde bir cümle dikkati çekiyor; şöyle demiş: ' 'Bu seçimlerde belirli bir oy yüzdesine değil, il belediye başkanlıklarının sayıstna bakacağım." Hiç değişmiyor Sayın Özal'ın mantığı; nalıncı keseri gibi hep kendisine yontuyor. Geçen eylüldeki referandumda da "Bubenim için güvenoylamasıdır" demiş; referandumu kaybetmiş, hatta 1987 seçimindeki yüzde 36nın da altına düşmesine karşın, yoluna devam edebilmişti. Bu kez işi daha zor. Yalnızca il belediye başkanlıklarının sayısına bakarak devam etmesi kolay değil. Belirleyici sonuç, herhalde t il genel meclisi için atılan oylar olacak. Once sonuçlar beklenecek... Binbaşı için ceza davası (Baftarafı l. Sayfada) tindan da onanması üzerine, Cizre Asliye Ceza Mahkemesi'nde, Cire 12. Jandarma Tabur Komutanı binbaşı hakkında "efrada suimuamele" suçunu işlediği iddiasıyla dava açıldı. Binbaşı Çağlayan'ın yargılanmasına önümüzdeki gunlerde başlanacak. Cizre Cumhuriyet Savcı Yardımcısı'nın ilçe idare kuruluna başvurusunun ardından Içişleri Bakanlığı'nca soruşturmayla görevlendirilen tçişleri bakanlığı Mülkiye Başmufettişleri Eıt>l Ankan ve Durmuş Koç soruşturmalarını bir süre önce tamamladılar ve hazırladıklan fezlekeyi bakanlığa ilettiler. Daha sonra Cizre İlçe tdare Kurulu'na gönderilen fezlekenin sonuç bölümünde şu görüşler dile getirildi: "Operasyon sırasında binbaşı Cafer Tayar Çağlayan'ın müştekikr köy muhtan Abdurrahman Müştak ile aynı köy halkından Kamil Müştak, Bahattin Muştak ve Abdullah Göndoğan'ı tekme, tokat ve sopa ile dövdüğü, bunun üzerine ilgililerin sevk edildigi Cizre Devlet Hastanesi Baştabipliği'nce muhtar Abdurrahman Müştak ve Abdullah Gündoğan'a birer gün iş ve gücüne mani olup beş günde iyileşir; Kamil Müştak'a, iş ve gücüne mani olmaz üç günde iyileşir; Bahattin Müştak'a ise darp iri yoktur yolunda rapor düzenlendiği, Aynca muştekilerin J. Kom. Bnb. Cafer Tayyar Çağlayan'ın kendilerine ve köylülere hakaret ve küfür etriği, vere yatınp kaldırdığı, yerde yattıklan sırada üzerlerinde gezindiği, Kamil Müştak'a çevreden toplatılan insan dıskısını, yine bunun vasıtasıyla birkaç yaşlı ve köy imamlan dışında zorla kendilerinin ve köylülerin ağana sürdürdüğü yolunda iddialan ileri surdukleri, bu iddialan meydanda bulunan, bir kısmı da muştekilerin yakın akrabası olan köylüler ile köy imanu Mevliit Altunbaş'ın da doğruladığı, operasyonda bulunan emniyet ve jandarma görevlileri ile bizzat meydanda bulundugunu belirten Yzb. Ömer Tolgay, komiser Muhterem Çalışkan, Asb. Mustafa Çelik'in ise doğrulamadığı, yukanda yapılan acıklamalardan 12. Jandarma Tabur Komutanı J. Kd. Bnb. Cafer Tayyar Çağlayan'ın müştekileri darp ettiğinin subuta erdiği, diğer iddialann ise gerçek olup olmadığının kesin şekilde açıklığa kavuşmadığı, adı geçenin eylemine uyan TCK'nın 245. maddesi gereğince yargılanmak üzere Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun'un 5 veCMLK'nin 163. maddelerine göre hakkında lüzumu rnuhakeme (kamu davasının açılması) karan verilmesi gerektiği, kanaat ve sonucuna vanlmıştır." Müfettişlerin bu raporu üzerine 8.3.1989 tarihinde toplanan Cizre ilçe tdare Kurulu 1989/2 sayılı kararında binbaşı Cafer Tayyar Çağlayan'ın yargılanmasını istedi. Karara binbaşı Çağlayan'ın itiraz etmesi üzerine dosya Mardin tl tdare Kurulu'na gönderildi. 16.3.1989 tarihinde, Vali Yardımcısı Mustafa Özer başkanlığında toplanan Mardin İl tdare Kurulu şu kararı verdi: "Cizre Kaymakamlığf nın 14.3.1989 gün ve td. Ku. 2/121 sayılı yazısı ile gelen, 14.3.1989 gün ve 4508 sayılı derkenarla valilik makamından kurulumuza havale edilen ve muhakkikler tçişleri Bakanlığı Mülkiye Başmufettişleri Erol Ankan ile Durmuş Koç tarafından müşlereken düzenlenen 27.2.1989 gün ve 41/11 ve 82/11 sayılı fezlekeli tahkikat dosyası ile buna bağlı olarak Cizre tlçe İdare Kurulu'nca verilen 8.3.1989 gün ve 1989/2 sayılı karar sanıgın itirazı üzerine incelenerek gereği göriişüldü." "İtiraz üzerine inceltnen ve sanığa isnad edilen suçun işlendiği kanısını uyandırmaya ve hakkında son soruşturmanın açılraasını gerekli kılacak derecede yeterli kanıt elde edilmesi bakımından usul ve yasaya uygun gönilen Cizre İlçe İdare Kurulu'nun 8.3.1989 gün ve 1989/2 sayılı "lüzumu muhakeme"nin onanmasına ve sanık J. Kd. Bnb. Cafer Tayyar Çağlayan'ın yerinde gorulmeyen 12.3.1989 günlü itirazının "reddine" ve gereği yapılmak üzere dosyanın yerine geri çevrilmesine oy çokluğu ile karar verildi." Muhalefet şerhi tl Idare Kurulu'nun oy çokluğu ile aldığı karara, kurul üyesi Sağlık Müdürü Dr. Güncan Civaner itiraz etti. Dr. Civaner kararla ilgili olarak yazdığı muhalefet şerhinde itiraz gerekçesini şöyle anlattı: "Darp olayında dayanak gösterilen 3 kişinin doktor muayenesinde verilen adli raporlarda tarif edilen lezyonların darp izi olduğunun belirtilrnediği, en küçük lezjonlar olduğu, adli bakımdan darp eseri kabul edilmesinin ve bunun kuvvetli delil olarak alınmasının mümkün olmadığı kanaatinde olduğumdan, sanık J. Kd. Bnb. Cafer Tayyar Çağlayan hakkında Cizre İlçe İdare Kurulu'nca verilen söz konusu lüzumu mııhakeme karannın bozularak sanık hakkında "meni muhakeme" karan verilmesi gerektiği görüşü ile çoğunluk karanna muhalifim." M ardin II tdare Kurulu'nun bu kararı üzerine binbaşı Cafer Tayyar Çağlayan hakkındaki dosya önce Cizre tlçe tdare Kurulu'na, oradan da Cizre Asliye Ceza Hâkimliği'ne gönderildi. Binbaşı Çağlayan hakkında, "efrada suimuamele" suçundan Türk Ceza Yasası'nın 245. maddesi gereğince yargılanmak üzere dava açıldı. Hakkında üç aydan üç yıla kadar hapis cezası isteniyor. Gün gün \eşilyurt (Baftarafı 1. Sayfada) Müştak'a zorla babasının ağzıııa venlirilmiştir'* denildi. • 23 Ocak 1989... Adalet Bakanlığı Basın Müşaviri Cihan Yamakoğlu, Mardin ve Cizre Cumhuriyet savcılıklarına somşturma açılması için talimat verdi. Olağanüstü Hal Asayiş Bölge Komutanlığı da idari soraşturma başlattı. Ankara'da basın toplantısı düzenleyen Korgeneral Hulusi Sayın, gazetecileri ,"PKK lebine, devlet aleyhine yazılar yazmak"la suçladı. • 24 Ocak 1989... Köy muhtan Abdurrahman Müştak, 3 saat gözaJtına alındı. Bu süre içerisinde 7. Kolordu Komutanı Korgeneral Selahattin tmer'le telefonda görüştürüldü. tmer, "Şikâyetinizi geri alırsanız sizin için iyi olur" dedi. • 26 Ocak 1989... Köylülerin avukatı Hasip Kaplan, savcılığa dilekçe vererek müvekkillerinin can güvenliğinin sağlanmasını istedi. Köylülerin ifadesi savcılıkça abndı. Dtşkı yedirilım. olayını bir kez daha anlattılar. tçişleri Bakam Mustafa Kalemli, soruşturma surerken "lddialar gerçek dışıdır" dedi. • 27 Ocak 1989... Binbaşı Cafer Çağlayan'ın ifadesi alındı. Çağlayan'ın fotoğrafım savcılıktan çıkarken çekmek isteyen gazeteciler, bir yüzbaşı tarafından silahla tehdit edildi. Muhalefet partileri, avukatlar, bakanı kınadı. ANAP'h Mehmel Keçeciler BBC'ye, "Bu olayı yapanlardan hesap sorarız" dedi. • 30 Ocak 1989... Cizre Savcısı Mustafa Sağıroğlu soruşturmayı tamamlayarak "görevsizlik" kararıyla ilçe idare kuruluna tönderdi. • 31 Ocak 1989... Alman ZDF Televizyonu Yeşilyurt'a sokulmadı. Yeşilyurt avukatı Hasip Kaplan, gazetemizde yayımlanan açık mektubunda, Başbakan Turgut Özal'a "Soruşturmanın üzerindeki kuşkulanmız arltı. Bizi A\rupa tnsan Haklan Komisyonu'na başvurmak zorunda bırakmayın" diye seslendi. • 1 Şubat 1989... tlçe idare kurulu dosyayı Mardin Valiliği'ne, burası da Olağanüstü Hal Bölge Valiliği'ne gonderdi. • 2 Şubat 1989... Olağanüstü Hal Bolge Valisi Yardımcısı Nazif Kayalı. "Binbaşının görev yeri değiştirildi" dedi. Vali Yardımcısı Kayalı, açıklamasını geri aldı. • 3 Şubat 1989... İçişleri Bakanlığı soruşturmayı sürdürmek için bolgeye iki başmüfettiş gönderdi. Köylülerin ve askerlerin ifadesini aldılar. • 8 Şubat 1989... Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Ian Martin, Yeşilyurt olayını yakından izlediklerini belirterek "Türkiye'nin uluslararası alandaki güveniliriiği huyuk ölçüde bu soruşturmanın sonucuna da bağlı olacaktır" dedi. • 9 Şubat 1989... İtalya'ya giden İçişleri Bakanı Kalemli, gazetecilerin soruları üzerine. "Ben ilk gelen bilgileri açıkladım" dedi. Iskandinav parlamenterler Diyarbakır'da Yeşilyurt koylulerinin avukatlarıyla görüştü. Mufettişler Cizre'den ayrıldı. • 10 Şubat 1989... Müfetlişler, Binbaşı Çaglayangil'in ifadesini Mardin'de aldı. • 12 Şubal 1989... Soruşturma tamamlandı. Mufettişler Ankara'ya döndü. SHP Milletvekili Fuat Atalay, soruşturmanın genel seyrinden kuşku duyduğunu belirterek olayı Avrupa Komisyonu ve TBMM'ye götüreceğini açıkladı. • 14 Şubat 1989 Olayla ilgili yayınları nedeniyle TRT hakkında suç duyurusunda bulunan Yeşilyurt avukatları, hdber bandını sa\cılık kanahyla istedi. Yeşilyurt koylulerıne "haklannı aramada göslerdikleri kararlılık" nedeniyle Orhan Apa>dın Hukuk Ödülü verildi. (Baştarafı 1. Sayfada) da Batı ittifakının 2930 mayıs tarihlerinde Belçika başkentinde yapılacak zirve toplantısında, hem kısa menzilli silahların modernizasyonu için "ilke karan" alan, hem de bu silahların indirilmesi için Sovyetler Birliği'ne müzakere teklif eden "iki bacaklı bir formülü" onaylaması olasıhğı arttı. Diğer bir deyişle NATO'nun, ABD'yi tatmin etmek için SNF modernizasyonun en önemli halkasıru oluşturan "Lance 2" füzelerinin, henüz Avrupa'ya konuşlandırılmadan teorik olarak üretilmesine "evet" demesi, ancak buna karşılık, kısa menzilli nükleer silahlarında "asgari tavanın" sağlanması için Sovyetler Birliği'ne görüşme önermesi ve bu görüşmelere paralel olarak da "fiili modernizasyonu" 1992 dönemine kadar ertelemesi, Kuzey Atlantik Paktı'nda ön plana çıkan göruş oldu. Bu arada Ankara, modernizasyona ilişkin herhangi bir karardan önce, kendi topraklannda bulunan nükleer silahların azaltılmasını istedi ve Türkiye'nin bu yaklaşımı, NATO'nun diğer iki güney kanat ülkesi İtalya ve Yunanistan tarafından desteklendi. Türk talebi, şimdiye kadar yapılmış olan bütün nükleer silah indirimlerinde NATO güney kanadının bundan "muaf tutulmuş" olmasından kaynaklandı. Ankara'nın önceki günkü isteminden sonra, tttifak Askeri Komutanlığı SACEUR'un bu doğrultuda yeni bir proje hazırlaması ise hemen hemen kesinleşti. Önümüzdeki dönem için NATO'nun en temel sorununu oluşturan ve kısa menzilli nükleer silahlarda (SNF) modernizasyona ilişkin düğüm, önceki gün Brüksel'de gerçekleştirilen iki ayrı toplantıyla birlikte, yavaş yavaş çözulmeye başladı. Başkentlerden gelen uzman diplomatların yer aldığı "Yüksek Düzeyli Grup" (HLG) oturumunda, SNF modernizasyonunun nasıl ve hangi çerçevede mümkün olabüeceği üzerinde duruldu. Üye ülke daimi temsilcilerinin yer aldığı NATO Konseyi'nde ise söz konusu modernizasyonun siyasi çerçevesi ve DoğuBatı ilişkilerini etkileme perspektifi ön plana çıktı. Her iki toplantıyla birlikte bu konuda oldukça aydınlığa çıkan yaklaşım, ana hatlarıyla şu biçimde şekillendi: • Kısa menzilli nükleer silahların modernizasyonu için ABD ve İngiltere dayatmakta, buna karşılık, basta Federal Almanya ve Türkiye olmak üzere Avrupalı müttefikler "hiç istekli" görün NÂFO'da ikili çözüme memekte. • SNF modernizasyonun ana halkasını oluşturan "Lance 2" füzelerinin geliştirilebilmesi, ABD Kongresi'nin kredi vermesine bağlı. Bunun için de NATO ülkelerinin "modernizasyon" kararı alması gerekmekte. • Federal Alraanya ve diğer Avrupalı rnüttefikJerin tutumundan dolayı, bu karar ancak bir "ilke karan" olabilir. Yani, SNF modernizasyonu teorik olarak benimsenir. Fakat bu füzelerin Avrupa'ya pratik biçimde konuşlandırma karan 1992 yılına ertelenir. • Ancak modernizasyon "ilke" olarak benimsenirken dahi, Avrupa kamuoyu göz önüne alınmalı ve Sovyetler Birliği'ne SNF indirimi için müzakere teklif edilmelidir. Bu bağlamda, NATO stratejisine ters düştüğü için, bütün kısa menzilli silahların "sıfırlanması" önerilemez. • Şu anda, NATO'nun elinde 88, Varşova Paktı'nda ise 1400 kısa menzilli nükleer füze olduğuna göre karşı taraf a bir "asgari tavan rakam" teklif edilebilir. Örne ğin NATO'nun elindeki "Lance l"lerin "Lance 2" füzeleriyle değiştirilmesi kaydıyla, her iki ittifakın sahip olacağı SNF sayısı 300 civannda kalabilir. Bu arada NATO, diğer nükleer silahlannda tek taraflı olarak indirime gideceğini de açıklayarak. hem Sovyetler Birliği'ne karşı bir iyiniyet jesti yapar hem de kendi kamuoylannda oluşacak tepkiyi sınırlar. 1992'ye kalacak "fiili modernizasyon" karan ise Sovyetler Birligi ile yapılacak müzakerelerin sonucuna göre belirlenir. • Bu kararlar, önce savunma bakanlarının gerçekleştirecekleri "Nükleer Planlama Grubu" (NPG) toplantısında alınabilir ve bir "yönerge" biçiminde, 2930 mayıs tarihlerinde Brüksel'de gerçekleşecek NATO zirvesine gönderilebilir. Burada da devlet ve hükümet başkanları, NPG "yönergesini" onaylayarak, hem NATO'nun 1992'ye kadar geçerli olacak kısa menzilli nükleer silah politikasını belirlerler hem de ittifakın yeni "kavramsal" yaklaşımını resmileştirirler. Iran'a yeni (Baflarafı 1. Sayfada) da sayısız yararlar bulunduğu" vurgulandı. Cumhurbaşkanı Evren'in de Humeyni'nin konuşmasından sonra gelişmeleri "titizlikle" incelediği ve alınacak bilgilere göre bir açıklama yapabileceği öğrenildi. TÜRKİYE GENEL SİGORTA A.Ş. İdare Meclisi'nin rüçhan haklartnın kullanılması ile ilgili ilanıdır. Sayın Hissedarımız; Şirketimizin 22.3.1989 tarihinde yapılan olağanüstü Genel Kurul toplantısında Şirket sermayesinin nakit olarak 15.966.400.000.TL arttmlarak 61.466.400.000. TL yükseltilmesi, beheri 500. TL nominal değerinden çıkanlacak hisselerin, mevcut ortaklara sahip bulunduklan hisseler nisbetinde ve 15 gün zarfında rüçhan haklannı kullanmak ve bu kısmın tamamının iştirak taahütnamesi verilmesi anında nakit olarak aşağıdaki banka ve hesap no'lanna ödenmesine ve % 100'nü bankaya bloke etmelerine, ortakların rüçhan haklannı kullanmadıklan takdirde hisselerin yine 500. TL nominal değerle taliplerine arz edilmesine bu konuda Yönetim Kurulumuzun tam yetkili olması kararlaştırılmıştır. Yeni hisse almak için rüçhan haklannızı kullandığmız takdirde bedelini % 100'nü banka hesabına yatırarak dekontunun bloke mektubu ile birlikte tüzel kişi ortaklarımızın sermaye arttırıma iştirakleri halinde iştiraklerine ilişkin notertasdikli 2 adet Yönetim Kurulu kararı ile aynı süre içinde Şirketimize gönderilmesini rica ederiz. Saygılanmızla, TÜRKİYE GENEL SİGORTA A.Ş. NOT: Pamukbank T.A.Ş. Karaköy Şubesi/İstanbul Hesap No: 218307 Uluslararası End. ve Ticaret Bankası A.Ş. Elmadağ Şubesi/İstanbul Hesap No: 148805352 Dışişleri Bakanlığı'nca yapılan acıklamada, Ankara'nın, bugüne dek tran'ın içişlerine karışmayarak 6 Tahran'la olan ilişkilerini hep "iyi niyet ve sabırla" geliştirmeye çalıştığı belirtildi. Humeyni'nin ön (Baştarafı 1. Sayfada) ceki gün Evren'i adını anmadan man Rüşdü'yü ölüm cezasına eleştirdiği konuşmasıyla ilgili ola çarptırmasının ardından Veronirak tran'ın Ankara Büyükelçiliği que Sanson, belli bir ilgisizlik ornezdinde bir girişimin "şimdilik" tamı içinde sanatsal yaratıcıhğını düşünülmediği belirtildi. Bakan istediği biçimde icra edememe dulığın açıklaması yetkili çevrelerce rumunda kalan ilk sanatçı oldu. "ağırbaşlı, ancak kuvvetli" olarak Çeşitli tehditler yüzünden, şarnitelendirildi ve Tahran'a gereken kıyı repertuanndan kaldırarak mesajın iletilmesi için şimdilik ye baskıya boyun eğme durumunda terli olduğu ifade edildi. kalan Sanson, TV'de yaptığı acıklamada. "Allah adını taşıyan şarBu arada Tahran'dan Ankara' kımı, repertuardan kaldınp kalL ya ulaşan haberlere gore Türkiye dırmama konusunda çok (ereddül nin Tahran Büyükelçisi Ömer Ak geçirdim. Sonunda sadece kendibel'in önceki gün tran Dışişleri mi değil, beni izlemeye gelen dinBakanlığı'na çağnlarak yaptığı leyicilerimi de tehlikcye attığımı gorüşme "yumuşak bir hava düşünerek böyle bir sonımluluğu içinde" geçti. İran tarafmca, Aküzerime almak istemedim" şeklinbel'e, türban konusunda çeşitli de konuştu. Uzunçaların birçok çevrelerce yapılan açıklama ve girişımlerin, "kamuoyu baskısı mağaza tarafından satıştan uzak alnnda" olduğunun anlatıldıgı bil tutulması ise ayrı bir konu. Buna karşılık sanatçıların ve dirildi. yayımcıların gösterdiği tepkiler Parlamentolararası Birlik'in yüreklere su serpiyor. Örneğin, Macaristan'ın başkenti Budapeş "Camille Claudel" fılmiyle Frante'deki 81. genel kurulunda Hint sa'da yılın en başanlı kadın oyunasıllı yazar Salman Rüşdü'nun, cusu seçilen Cezayir asıllı Isabel"Şeytan Ayetleri" adli kitabı ne le Adjani'nin ödül alma törenindeniyle İran tarafından ölum ce de Salman Ruşdu'nün kitabından zasına çarptırılması bir bildiriyle bir bolüm okuması, Adjani'yi kınandı. Bildiriye katılan ülkele şimdiye kadar küçumseyen aydın rin arasmda Türkiye'nin de adının çe\relerde hayranlık yarattı. Vegeçmesi, Türk ve İranlı parlamen ronique Sanson'un uğradığı tehterleri karşı karşıya getirdi. Par ditkâr davranışa tepki gene sanatlamentolararası Birlik Türk Gru çılardan geldi. Tepki gösterenlebu Başkanı Barlas Doğu, dün rin başını, Yves Simon çekti. MüTBMM'de düzenlediği basın top zisyen. söz yazarı ve şarkıcı olalantısında, bildirinin içeriğine kar rak yıllardır takdir edilen, ancak şı olmadıklanm, ancak itirazları toplumsal etkinliklere karışmayan na karşın bildiride tran'ın adının Simon'un imza toplama girişimi geçmesine engel olamadıklarını herkesi şaşırttı. Korrigans grubusöyledi. nun eski solisti, "Günaha Son (Baştarafı 1. Sayfada) Ajans, ancak banka kredilen ve fondan alınan ödünç paralarla ayakta tutuluyor. Peki, fondan ödünç verilen bu 500 milyon TL karşılığı Alman Markı'nın faizi ne olacak? Ödünç para, Alman Markı olarak verildiğine göre Türk parası mark karşılığmda ne kadar değer yitirirse, ajans, fona, bu değer kaybı kadar fazla borçlanmış olacak. Borç, haziran ayında geri odenecek. Tabiı o günkü kur üzerinden! Bundan çıkan sonuç herhalde şu: Başbakanlık Tanıtma Fonu, Türk parasına güvenemiyor ki borcu, Alman Markı karşılığı veriyor. Bu para, sonuncusu Moskova'da açılan ajansın yurtdışı temsilciliklerine gidecek. Peki, haziranda bu borç, mark olarak Başbakanlık Fonu'na nasıl odenecek? Hazine'den para gelecek; bu para, Alman Markı'na çevrilecek, öyle odenecek. Geçen pazar günkü yazıda da anlatılmıştı; 231 sayılı kanun kuvvetindeki kararnamenin 24'üncü maddesine göre ajansın, BasınYayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü'nce denetletilmesi gerekmekteydi. AA, böyle bir denetime hep karşı çıktı. AA bugün genel müdür "vekili" tarafından yönetiliyor. Genel müdürlüğe nedense, "asa/eten" atama yapılmıyor. Yalnızca AA. Genel Müdürlüğü mü böyte? Hayır. BasınYayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü de "vekâleten" yürütülüyor. Ajansın Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Dündar, Başbakanlık Danışmanı ve Devlet Bakanı Mehmet Vfezar'ın da en yakın arkadaşı. Ajansın yeni denetçisi de Mehmet Vözar'ın Kayserili hemşerisi Şemsettin Çetinöz. Çetinöz, aynı zamanda "Anadolu Basın Birliği" Yönetim Kurulu üyesi. Günümüzde "devlet modası" böyle. Kardeşten ve halaoğlundan bakan... Müsteşarlıklar, genel müdürlükler, yönetim kurulu üyelikleri, bu moda içinde, yakınlara, arkadaşlara, hemşenlere ve dostlara dağıtılıyor. Adalet Bakanı Müsteşan Arif Yüksel, Başbakanımızın Antalya'daki yazlık evındeki kapı karşı komşusudur. TRT Genel Müdürü Cem Duna, Başbakan'ın eski özel danışmanıdır. TRT Yönetim Kurulu üyesi Prof. Ersin Camoğlu, Başbakan'ın aile avukatıdır. Milli Savunma Bakanı Ercan Vuralhan'\n özel avukatı 0/7gin Yazıcıoğlu, Oyak Yönetim Kurulu üyeliğine atanmıştır. Moda böyle olunca V^zar'ın yakın arkadaşı Aydın Dündar'm Başbakanlık Danışmanı ve AA Yönetim Kurulu Başkanı olması yadırganır mı? Yadırganmaz. AA denetçisinin Bakan Yazat ın Kayserili hemşerisi olması ise hiç yadırganmaz. AA ve BasınYayın Enformasyon Genel Müdür "vekilleri" yerine bu görevlere "asaleten" iki Kayserili işadamı hemşerisini getirse, yine yadırganmaz. Niye yadırganmaz? Burası Türkiye'dir de ondan, neden olacak başka? Bu arada küçücük de bir haber verelim: Vözar'ın seçim sonrasında Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'na getirilmesi bekleniyor. Bakan Şükrü Yürür, ayın 27'sinden sonra, belki de 1 nisan şakasını bile beklemeden, yürüyecek; Yazar'a da yazar ile çizer ile ilgili konular yerine eski deneylerine uygun geniş bir alan açılacak. Yani, ticaretmicaret!.. Başbakanın önümüzdeki nisan ayındaki "Hannover Fuarr" için Yürür yerine Yazarin gitmesini uygun görmesi de herhalde bu konuda önemli bir işarettir. Neyse, nasıl ödeyecek AA bu Alman Marklık yeni borcu? Taşıma su ile döndürdüğu değirmenle mi? • Anadolu Ajansı Genel Müdür Vekili Sayın Behiç Ekşi'den geçen pazar günkü yazımızla ilgili bir açıklama geldi Ekşi'nin açıklaması şöyle: "Sayın Mumcu, Cumhuriyet'te 19 mart pazar günü, Anadolu Ajansı ile ilgili olarak yayımladığınız yazı hakkında size görüşlerimi kısaca aktarmak istiyorum. Yazınızda da belirttiğiniz gibı, AA'nın bazı mali sıkıntıları olduğu bir gerçek. Bu, AA'yı teknik açıdan geliştirmek için yapılan yatınmlardan kaynaklanmıştır. Ancak bu darboğaz, AA'yı güç durumda bırakmayacak, gelişmesine mani olmayacak bir şekilde çözüme kavuşturulmuş ve aşılmıştır. Sayın Mumcu, AA'nın özelleştirilmesı konusunda da size kısaca bilgi vermek istiyorum: Bildiğiniz gibi AA, 1925'te Atatürk döneminde anonim şirket haline getirilmiştir. Ajansın tam manasıyla bağımsız olması için hisse senetlerinin tamamı, kurucusu Büyük Atatürk'ün emriyle özel kişilere satılmıştır. Bunlardan yedi tanesi Atatürk'ün yakın arkadaşı, dördü o zamanki yönetim kurulu üyesi ve otuz üçü de AA'da çalışanlardı. Ajansın en büyük hissedarı da % 50 payla Atatürk dönemınin Dışişleri Bakanı Merhum Dr. Tevfik Rüşdü Aras'tı. Dr. Aras^ ın hisseleri 1951'de Hazine'ye ıntikal etmiştir. Böylece Hazine, Atatürk'ün ölümünden ancak 13 yıl sonra ajansa ortak olabilmiştir. Atatürk'ün, AA'nın tarafsızltğını korumak için tamamıyla özel kişilere kurdurduğu ajans. sonradan devletın iştirak ettiğı bir kuruluşu haline gelmiştır. Halen AA, Hazinenin % 47 payla ortak olduğu bir şirket halinde çalışmalarını sürdürüyor. Payların % 53'ü özel kişilerin elindedir. Sayın Mumcu, Yapılması düşünülen sermaye arttırımı, geniş çaplı incelemeler sonunda ortaya çıkacak duruma göre kesinlik kazanacaktır. Bildiğiniz gibi, AA'nın sermayesi halen 20.000 TL. Bu sermaye ile ajansı geliştirmek, ancak devlet yardımı ile mümkün. Eğer sermaye arttırılabilirse kanun gereği her ortak kendi hissesi oranında arttırıma katılabileceği için, oran da aynen korunmuş olacak. Böylece ajans, her gün gelişen teknotojiye ayak uydurmak için devlet yardımına muhtaç olmadan bunu gerçekleştirme imkânına kavuşacaktır. Bu yoldan AA'nın devlet yardımı olmaksızın kendi geliri ile faaliyetıni sürdürmesi ve gelişmesi ümit edilıyor. Bunlar gerçekleşebilirse ajansın tarafsızlığı üzerine herhangi bir gölge de düşmemış olacak. Atatürk'ün hedef olarak gösterdiği 'Türkiye'nin sesinı dünyaya duyurma' amacına kavuşacaktır. Saygılarımla." Şarkıcı Salmarf Çağn, Şeytan Ayetleri ve nihayet Allah'ın satıştan kaldınlması... Ve bütün bunlar karşısında ortalığı kaplayan suskunluk. Yazarlar Rüşdü'ye arka çıktı, biz müzisyenlerin de Veronique Sanson'u arkalamamızın zamanı gelip geçiyordu. Tehdit altında olanlanmız kendilerini yalnız hissetmemeliydi" şeklinde konuştu. Yves Simon'un girişimiyle başlayan imza toplama kampanyasına şimdiye kadar, Jean Jacques Goldman, Johny Holliday, France Gall. Yves Montand, VVim VVenders, Joan Baez, Adamo, Eddy Mitchel. Nathalie Baye, Françoise Hardy, Gerard Depardieu, Ranaud, Ctarlotte Rampling gibi uluslararası çerçevede de tanınan 60'tan fazla sanatçı katıldı. Sanatçıların imzasını taşıyan bildiride, "Sanatsal ifadenin tüm dogmalar ve lolaliter rejim biçimleriyle uyumsuzluk içinde olduğu" belirtiliyor ve "Hiçbir din, felsefi inanç ve devletlerin yüksek çıkariarı, ifade özgürlüğüne halel getirmeye gerekçe teşkil edemez. Her türden bağnazlığa karşı, bir çoğumuzun dinsel özgürlüğünü, hepimizin ise yarabcılık özgürlüğünü güvence altına alacak olan sadece ve sadece hoşgöriı ortamıdır" deniyor. Sanson'un olay yaratan şarkısının sözleri şöyle: "Ey Allah, ismin kadar değerli misin? / Bunca hüzün ve ateş niye? / Senin yerinde olsam bu kadar övünmezdim / Kimin adına savaşıyorsun? / Çöller, Allah adına savaşanlann kanıyla yıkandı."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle