Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 MART 1989 CUMHURİYET/15 Karadeniz'de bir kasabada görev yapan genç bir doktor anlatıyor: 'Çocuklar ölsün o zaman doktor bey' Genç bir doktor, köylerde sağlık taraması yapmak için il sağlık müdürlüğünden araç ve aşı istiyor. Doktor ile mali işler şube müdürü arasında şu konuşma geçer: Doktor bey, istediğinizi gönderemem. Çocuklar sağlık ocağına gelsinler. Bu karda gelemezler. Öİsünler o zaman, ne yapayım." Adı önemli değil... fster "A"' deyın, ıster sıkçayaptığımız gibi "nokta nokta" bılinmezinı yakıştırın ona. Mesleği doktor. Tıp fakultesini yeni bitirmiş. Ve "zorunlu hizmet'" gereği, Karade'niz'in kuytu bir köşesineyollamışlar onu. Dağların üstünde bir çukura kurulmuş, bir orman köyündeki sağlık ocağında geçiriyor "zorunlu " günlerinı. Doktordan sorunlan anlaian mektup aldık. Tıp bayramıntn kullandığı bugün mekıubu aynen yayımlıyoruz. "18.1.1989 tarihinde başladım goreve. Bir tıafta sonra II Sağlık Müdürluğü'den bir yazı geldi: (...) köyunde 9 a>lık (...) kızı (...)'na (...) Devlet Haslanesi'nde tüberküloz tanısı konulmuştur. Hastalık mahallinde gerekli sağlık tedbirlerinin alınmasını..." "Haslalık mahalli" denilen köy, ocağa yaktaşık 20 km. uzaklıkta. Ocağın arabası ve şoforu yok. Yerde yarım metreyi aşan kar ve dondurucu soğuk. Ne karın eriyeceği var ne de hava K L0ai HâSTâHAİE Burası kanser hastanesi \ılda ortalama 900 büyük ameliyaUn yapıldığı Ankara Etimesgut Onkoloji Hastanesi, evlere şenlik. Bir tek tuvalet var, yerler pislik içinde, temizlik lavaboları bile ameliyathanede. Bir doktor, "Hayret ediyoruz. Bu şartlar altında nasıl gazlı kangren ortaya çıkmıyor" diyor. TUNCAY ÖZKAN ANKARA Turkiye'nin tek kanser hastanesinin goruntusü kanser kadar ürküıücü. Hastalar "pislik" ve "ilkel" şartlar altında tedavi görüyorlar. Yılda 29 bin hastaya hizmet verilen Etimesgut Onkoloji Hastanesi'nin banyosu, mutfağı yok. Hastanenin tek tuvaletini kadın ve erkek hastalar ortak kullanıyorlar. Hastanenin lağımı bahçesine akıyor. Ameliyatların yapıldığı küçük bir odada 3 operasyon bir anda gerçekleştirilirken, çürüyen kapılar kapaUlamıyor, ameliyathanenin zeminini kaplayan muşamba yer yer delinmiş, mikrop saçıyor. Hastanenin sterilizasyon bölümUnde hâlâ "kaynatma" yontemi kullanılıyor. Hastanede gorevli bir doktor, "Burası kanserli hastalar deposu" derken, Abdullah Bulut (27) adlı hasta, "Bu hastanenin personelini alacaksın, hastaneye bomba atacaksın" diye feryat ediyor. "Ankara Etimesgut Onkoloji Hastanesi" Türkiye'de kanser konusunda uzman tek sağlık birimi. Hastaneye 1988 yılında Türkiye'nin dört bir yanından toplam 29 bin 339 hasta başvurmuş. Bu hastalarm 4 bin 837'sı yatarak tedavi görmuşler. Hastanede yılda ortalama 900 buyuk, 1800 küçuk çaplı ameliyat gerçekleştiriliyor. Yetkililer, bu oranın dünya standartlarında çok yuksek bir rakaın olduğunu dile getiriyorlar. Onkoloji Hastanesi binası 1920'li yıllardan kalma eski bir astsubay okulu. Yıkılmaya bırakılmış izlenimi \eren binanın, hastane olarak kullanılması "tıp ve saglıkla bağdaşmayan bir durum" olarak niveleniyor. Hastanenin kanalizasyonu ise bahçesine akıyor. Hastanede yemekhane bulunmadığı için banyo olarak kullanılması gereken yerlerde yemekler pişiriliyor. Tabaklar ve diğer mutfak malzemeleri banyolarda saklanıyor. Mutfak olarak kullanılan bu yerlerde su akmıyor. Hastanenin hemen tüm kapıları çürümüş durumda. Bu yuzden amaliyathanenin iç kapısı yok. Banyo olanağı hiç bulunmuyor. Yemekhane yok. Hastanede bulunan tek hasta tuvaletini kadın ve erkek hastalar ortak kullanıyorlar. Hastanenin ameliyathanesinin durumu ise tüm birimlerden daha kötu. Hastanede görevli bir doktor, "Ameliyathanede bu şartlar altında gazlı kangren nasıl ortaya çıkmıyor hayret ediyoruz" diyor. Kuçük bir odadan ibaret olan ameliyathanenin kapıları çürüdüğü için kapatılamıyor. Ameliyathaneyle temizlik lavoba Kanseı hastanesi kansertl Ankara Etimesaut Kanser Hastanesı doktorlannın yanı sıra pislıgi talığa yakalanma tehlıkesiyle yaşıyoriar. Yukandaki fotograflan gördükten sonra fazla bır şey söyiie de ünlîı. Insanlar, bu hastanede kanser derdinden kurtuluyortar, ama her an bulaşıcı bir has lemeye gerek yok (Fotoğraflar: Rıza Ezer) ilk 5 strtyt 3ün kanser olgulanntnyüttitotant 5 ~ ^ ^ 2 (1987) ^ ^ Den Kanser Marmara Bölgesi'nde yaygın ANKARA (Cumhuriyet Burosu) tnsanhğın çaresi2 kaldığı hastalıklar arasında yer alan kanser giderek yaygınlaşıyor. 1983 yılında "ihban zonınlu haslalıklar" arasma alınan kanser konusunda 19831987 yıllan arasındaki istatistiki değerlendirmede kanserli sayısı 19 bin 304 olarak saptandı. Türkiye'de halen sağlıklı bir istatistiki değerlendırme oluşturulamadığından kesin olmamakla beraber, kanserli sayısının 300 binin uzennde olduğu tahmin ediliyor. Halen Türkiye genelinde bir tek Onkoloji Hastanesi bulunuyor. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Nibal Kitapcı, kanser hastahğıyla mücadele konusunda olumlu adımlar atıldığını söylerken, halen tek Onkoloji Hastanesi'nde hastalar ilkel koşullarda tedavi görüyorlar. Türkiye'de kanser hastahğıfıın en fazla görülduğü bölge yüzde 45.8 ile Marmara. Kadmlarda yaygın kanser türünü meme kanserleri oluştururken, erkeklerde gırtlak kanserleri görülüyor. Marmara bölgesinde 19831987 yıllan arasında 10 bin 787 hasta belirlenirken, bu bolgede Istanbul'u da içine alan 10 ilde sadece 181 hastane bulunuyor. Bunlar arasında hiç kanser hastanesi yok. Türk insanlannda en çok rastlanan kanser türleh ise şunlar: Kadınlarda: Solunum sistemi yuzde 7.2, meme habis urları yuzde 26.6, sindirim sisterni yüzde 17.4, urogenital organlann habis urları yüzde 20.3, lenf ve kan sistemi yuzde 1.65, kemik ları iç içe bulunuyor. Ameliyathanenin zeminini kaplayan muşamba yer yer delinmiş, rengi yok olmuş, patlak zemin mikrop yuvası. Ameliyathanedeki tüm araçlar. doktorlarca "gayri sıhhi ve ilkel"1 olarak değerlendiriliyor. Hastanenin sterilizasyon odasında ise kaynatma işlemi en ilkel yöntemlerle yapıldığından sterilizasyonun tam sağlanmadığı belirtiliyor. Turkiye'nin tek Onkoloji Hastanesi'ni tum olanaksızhklara karşın ayakta tutan unsur, doktorlar ve hemşireler. Hastane bu haliyle göğus kanserlerinin teşhis bağ dokusu yuzde 3.2, deri yuzde 7.2, diğer turler yüzde 7.3. Erkeklerde: Solunum sistemi yüzde 45.3, meme habis urları yuzde 3, sindirim sistemi 15.7, urogenital organlann habis urları yüzde 11.1, lenf ve kan sistemi 7.1, kemik ve bağ dokusu yüzde 2.9, deri yüzde 5.6, diğer turler yüzde 7. Bölgelere göre kanserli hasta sayılarının yüzde dağılımı ise 1987 rakamlarıyla şöyle: Marmara yüzde 45.8, Ege yuzde 21.2, İç Anadolu yüzde 10.9, Karadeniz yüzde 10.5, Akdeniz yı^zde 6.4, Doğu Anadolu yüzde 3.4, Guneydoğu Anadolu yüzde 1.86. Meme j imnetopoepc Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Nihat Kitapçı, kanserle mücadele konusunda önemli adımlar atıldığını söyledi. Kitapçı, konuyla ilgili olarak Cumhuriyet muhabirinin sorularına verdiği yanıllarda şunları dile getirdi: "Kanser konusunda sağlıklı bir istatistik oluşturmak amacıyla 1983 yılından itibaren kanseri, ihban zonınlu hastalıklar haline getirdik. Kanserle Sa\aş Dairesi'ni oluşturarak burada hazırlanan broşurlerle halkı egilmeye çalışıyoruz. Halen modern bir Onkoloji Hastanesi yaptınlmış bulunuyor." Kadın ve erkeklerde görülen kanser olgulannın Hastane yetkilileri sistemlerde görülme yüzdeteri (7987) tor ve hemşireler olduğunu belirtiyorlar. Cumhuriyet muhabirinin hastaneyle ilgili sorularını yanıtlayan hastalar şunları söylediler: Abdullah Bulut (27): Bu hastaneden personeli alacaksın, hastaneyi bombalayacaksın. Hastanede banyo, tuvalet yok. Kadınlar ve erkekler aynı tuvaleti kullanıyoruz. Bu hastaneye geldiğimden bu yana banyo yapamadım. Burada insan hastalığından değil, hastanenin imkânsızlıklarından ölür. Temizlik yok. Ne kadar temizlense burası hastaneye benzemiyor. Sanki sahra hastanesinde yatıyoruz. Fiziki yapı çöküyor Devlel burayı unutmuş. Hasan Hüseyin Sakarya (55): Buranın tuvaleti yok, suyu yok, banyosu yok. Ne diyeyim? Hikmet Çıtak (48): Üç ay oldu, daha banyo yapamadım. Yeni hastane yaptı devlet, neden taşınılmaz bilmiyorum ki? Burası personeli, doictoru hariç çağdışı bir yer. Buranın personelini alacaksın, dışardan uzman bir anarşist getirip burayı bombalatacaksın. Buraya gelen kaçmak istiyor. Ancak ne yapalım, den. Hastanede temizlik istiyoruz. Nurhan Saraç (31): Benim bir kızım, bir de oğlum var biliyor musun! Bu hastaneden memnun değilim. Çok pis, çok kirli, yemeklerinden hiç memnun değiliz. Aziz Altun (37): Buradaki kadınlar bizim bacımız, anamız. Ama aynı tuvaleti kullanmak da olmaz ki. Çatalımı, kaşığımı daha yıkayamadıra. Buraya gelen hastalar hastaneyi görünce kaçmak istiyor. Ancak biz onları ikna ediyoruz. Yatmaya mecburuz. Ne yapalım? Yemekler pis, yiyemiyoruz. Dışardan da getirtecek maddi gucümuz yok. Anadolu'da bir köy. Yıhn altı ayı kartar altında. 1830 yaş grubunun tamaım gurbette. Yolsuz köyde, her gün her yeri ağrıyan, ruh sağhğı bozuk yaşhlarla, "flaç alıyor, hasta" gerekçesiyle altı ay boyunca tenine sıcak su değmeyecek kadar bakımsız çocuklar kalmış. •nın ısınacağı. Beklemenin hiçbır anlamı yok.' Sağlık ocağı yonetimi hakkında yetkin (!) bir öğrenim gördüğümüzden olacak, bu gibi durumlarda sağlık mudürlüğünün ödeneği olduğunu, bir araba ve şofor isteyebileceğimi düşünemedim bile. (Duşunebilmiş olsam da bir işe yaramayacağını oğreneceğim birkaç gun sonra). Muhtarla goruşüp arabanın parasını odeyebileceklerini öğrenince bulduğum bir arabayla sağlık memurunu da yanıma alarak^ola çıktım. Araba bir yerde kara saplanıp kaldı. İndik arabadan. "Köy nerede?" diye sordum. Yaklaşık 4 km. ötedeki dağın tepesini gösterdiler. Ayağımı bastığım yer dizime kadar kara gomulüyor. Öyle bir rüzgâr esiyor ki kar gokten değil yerden kalkıp yeniden yağıyor. Usumda, buraya geldiğimde anlatılan kurt ve ayüara ilişkin öyküler... Ama başımı kaldırınca köyün bize daha yakın olan bir mahallesini görebiliyorum ve ortalık öylesine sessiz ki "Bagırsam bir anda bütün köy toplanır buraya" diye düşunuyorum. Sonunda, benim gibi göreve yeni başlayan genç sağlık memuruyia coşkularımız birleşince yürüyerek koyuluyoruz yola. Bir sürc sonra köpeklerin "karşılama senfonisi" başlıyor. Ensefah't'e kadar varan yan etkileriyle kuduz aşısı takıhyor usuma. "Bağlıdır onlar doktor bey" diyor sağlık memuru. Rahatlıyorum. Köye giriyoruz ama incin top oynuyor. Terk edilmiş sanki. Ancak büyük bir gürültüyle uzerimize gelen köpekler terk edilmiş bir yer olmadığını çok iyi anlatıyorlar bize. Hiçbir yere bağlı da değiller. O gürultüye karşın ortada kimse yok. Köye geleceğimden haberleri de var ustelik. Köpekler etrafımızda fır fır döner Çalışıp, burada bıraktıkları anababalanna ve onların bakımma daha doğrusu bakımsızlığınaterk ettikleri çocuklarına, arttırabildiklerince para gönderiyorlarmış sozum ona. Gerçekte çoğunun kazandığı ancak kendine yetiyormuş. Demek ki köylerde, derin bir yoksulluk içinde her gün her yeri ağrıyan, üretme coşkusundan uzak, miskinleşmiş, hemen tamamının ruh sağlığı bozuk yaşhlarla, "ilaç alıyor, hasta" gerekçesiyle altı aydır yıkanmayacak, altı ay boyunca tenine sıcak su değmeyecek kadar bakımsu çocuklar kalmış sadece. Koyde sağlık memurundan, son 910 yıl içinde, ocak bölgesinde hiç BCG uygulanmadığını öğrenince sadece sayrının yakın çevresini değil, en azından 14 yaşın altındaki tum çocukları aşılayabilmek amacıyla, hepsini PPO taramasma aldım. Ama çockulara baktıkça bir tumce saplandı beynime. "Malnutrisyonlu çocuklara BCG yapdmaz." Ne yapmalı şimdi? Bu ilkenin gereğine mi uyacağım yoksa yakın gelecekte hepsinde oluşma olasılığı yuksek olan verem sayrılığına seyirci mi kalacağım? Tıp fakultelerine haber salmalı; boyle bir durumda nasıl davranmaları konusunda bilgi verilsin öğrencilere... En azından aşıya karşı bağışıklık yanıtı verebilmelerini sağlay'acak kadar beslenebilmeleri düşüncesiyle, büyuk çocuklar için bile yanımda getirdiğim sekmamaları dağıttım. Oldukça güç de olsa muhtarı, iki gun sonra yine köye gidebilmem için araba parasını karşılamaya razı edebildim. Ocak ayının on beşinden sonra goreve başladığım için beş kuruş maaş almamışım daha. Yoksa, şeytan görsün yüzünüpara hiç umurumda değil. Ocağa döndüğümde "BCG Kursu Sertifikası" takıldı aklıma bu sefer. Neyse ki sağlık memurunun varmış. Guldum ister istemez. Altı yıllık ttp fakultesini bitirmek, BCG aşısı yapmak için yetkili olmaya yetmiyor. Liseden sonraki bir buçuk yıllık kurs sonunda sağlık memuru diploması ve bu arada BCG kursu sertifikası sahibi olan genç sağlık memuru olmasa aşılama yapamayacağım. Ah güzelim gençlik "Ocakta genç bir sağlık memuru değil de onun yerinde düzenin çarkıyla uyumlu, deneyim sahibi, yıllanmış biri olsaydı, cumartesipazar günleri bile PPO sonucu okuyabilmek için, kara bata çıka yiiriir miiydü benimle?" diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Böylece sözunu ettiğim köydeki bütün çocukları aşıladım. Sonra da karar verdim. Diğer on altı köyde de bu ış yapılmalı... Tüm çocuklar aşılanmalı.j. Ve kolları sıvadım. Vay sen misin boyundan büyük işe kalkışan? Gerekli aşılamayı yaptıktan ve bu aşılama için 1500 doz PPO solüsyonu, 1500 doz BCG aşısı, 3000 enjektor, bir araba, bir şoför ve 280 lt. benzin gerektiğini saptadıktan sonra İl Sağlık Müdürluğu'nü aradım telefonla. Bulaşıcı Hastalıklar Şube Müdürlüğü'nden ancak 100 doz solüsyon ve 100 doz aşı alabileceğimi, değil enjektor, plastik iğne ucu dahi olmadığını, demir enjektörlerin ucunu yakarak aşılama yapabileceğimı, kendilerinin de aynı yontemi uyguladıklarını öğrendim. Sağlık Bakanı'na varana kadar etkili ve yetkili kişilerin televizyon izlencelerinde, tek kullanımlık plastik enjektor ve aşılann kesinlikle yeterli olduğu yolundaki milyonları uyutan demeçleri çınladı kulaklarımda... ilkel yontemin sakıncalarına karşın en azından 100 doz aşıyı uygulayabilmek amacıyla Mali tşler Şube Müdürlüğü'nu arayıp araba ve benzin gereksinimimi bildirdim. "Doktor bey, istediğiniz ödeneği sağlayabilmemiz olanaksız.. Siz muhtarlara haber verin çocuklarıo cağa getirsinler!' "Beyefendi. beşikteki bebeleri \e bu insanların bu soğukta ulaşımı engelleyen doga koşullannı yenemeyecek kadar yoksul olmalannı bir yana bırakın, aşının geregi konusunda tamamen cahiller. Eger aşılama için çocukları ocağa çağıracaksak. ocağın varlık anlamı kalmıyor ki... Buraya ulasabilen çocuklar oraya, sağlık müdürlıiğune de gelebilirler." "Öİsünler o zaman doktor bey. Ne yapayım? Bu ödeneği sağlayamam." Yoğun öfkeme Ruhi Su'nun sesi kanşıyor yine; "Kopek değilim onu ısıramam." Çat, diye kapatıyorum telefonu. Dalıyorum. Bir an... Sağlık memurunun "Şairiige mi başladımz doktor bey?"sorusuyla içinde bulunduğum zamana donuyorum yine. "Hayır" diyorum, "Benim şairliğime hiç gerek yok. Yıllann ötesinden bugüne sesleniyor dizeler". "Ölüm... Düşerse bir şahın ayağına Ağlarsa bir sabah gül dalı Kalırsa bir yavnı yetim Adın kalleş olsun." Ve korktuğum şey hiç vakit kaybetmiyor. Bir saat sonra Sağlık Müdürlüğü'nden gelen yazılarla birlikte masanın uzerine konuyor. Kâğıtların birinde şunlar yazıyor: "(...) köyunde 3 yaşında (...) oğlu (..)'na (...) Devlet Hastanesi'nde tüberküloz tanısı konulmuştur. Hastalık mahallinde~."Baltayı elime alıp durmaksızın iki saat süresince odun kestikten sonra biraz duruluyor ofkem. Ocak personeli Kamil Dayı'nın "Siz yanlış meslek seçmişsiniz doktor bey oduncu olmalıymışsınız" diye takılmasına gülüvoruz birlikte. Bu oykü de böylece bitiyor. Bitmemeli dediğinizi duyar gibi oluyoruru. Haklısınız... Bitmemeli. Ben de aynı şeyi diyorum. Ama nasıl? Nasıl sürdürmeli? ERKEK Urogenital organlann habis urları Hastane Başhekimi Doç. Dr. Cahit Korkut, hastanenin fiziki olanaklarının >etersizliğinin ortada olduğunu, çok kotu şartlar altında iyi hizmet verilmesi için çalışıldığını ifade ederek şunları söyledi: "Hastanenin fiziki durumu kötu. Çok eski bir hastane. Ancak yeni bir Onkoloji Hastanesi yapıldı. Burası hizmete açılmayı bekliyor. Oraya taşındığımızda sonınlar da ortadan kalkacak. Ancak orada radyoterapi bölümiiniin daha tamamlanamamış olması. taşınmamızı engelliyor. Önumüzdeki gıinlerde o da tamamlanır tamamlanmaz yeni hastaneye taşınacağız." ne diyor? Köyde 10 yıl içinde hiç BCG uygulaması yapılmamış. Hemen harekete geçmek gerek. Ancak 6 yıllık tıp fakultesini bitirmek, BCG aşısı yapmak için yetkili olmaya yetmiyor. BCG kursu sertifikası gerekli. Neyse, sağlık memurunun sertifikası varmış. ken Amerikan kovboy filmlerindeki Kızılderih saldırılarına ilişkin sahneler geliyor gözümün önüne. "Durumumuzun gülünecek yanı ne bey" diye soruyor sağlık memuru. Oııun sorusuna da gülerek yanıt veriyorum. Epeyce uzakta da olsa sırtında saman yüklü iki ayaklı bir canlı görebiliyorum sonunda. Hiç aldırdığı yok ama, "Kimse yok mu bu köyde? Nerede insanlar?" diye sesleniyorum. Biz köpeklerle uğraşmayı surdürürken "Şapkalannın altındalar doktor bey" diye dalga geçiyor benimle. Öfkeleniyorum... Ama Runi Su sesleniyor bir yerlerden. "Köpek degilim onu ısıramam..." Öfkemi yenip köpeklerin bağlanmasının sağlamasını istiyorum. Bir sure sonra yeniden duruluyor ortalık... Her evden en az bir kişi olacak şekilde köylüleri bir araya toplayarak yaklaşık iki saat süresince başta verem sayrılığı olmak uzere, temizlik, beslenme ve aşılama olgularıyla saynlıklar arasındaki ilişkileri anlatmaya çahşıyorum. Burada bir ayraç koymak istiyorum. Orman koyleri hepsi. Toprak yılın altı ayı kar altında, geriye kalan altı ayda da tum \erimi dev çam ağaçlarının tekelinde. Toprağı ekmekle karınlarını doyuramıyor insanlar Çünkü yeterli ürün biçemiyorlar. Ülkemizdeki verimli topraklardaki ureticinin durumu ortadayken, bu bölgedeki genç nüfusun gurbetçilık maceraları için başka bir neden aramaya gerek kalmıyor. 1830 yaş kumesinin hemen tamamı gurbette. Çoğu Istanbul'da ünlü urunler alanında çalışıyormuş. Bir doktor hastaneyi anlatıyor ve tedavisinde dünya çapında bır üne sahip. Bir doktor göğüs kanseriyle mücadelede çok daha iyi sonuçlar alınmasımn olanaklı olduğunu dile getirerek şunları söyledi: "Hastanenin fiziki koşullan ve teknik imkânları yeterli olsa, başarımız iki katına çıkar. Biz bir hasta geldiğinde onun tum göğsiinu, kaslanna kadar alıyoruz. Ancak bu psikolojik ve bedensel açıdan sakıncalar içeriyor. Oysa gerekli teknik imkânlar sağlansa bu hastalar, hastaneyi daha mutlu lerk eder." Makina ve Kimya Endustrisi Kurumu'ndan yıllığı 4 milyon liraya kiralanan hastanede halen 36 uzman hekim (bunlann 12'si cerrah), 3 cerrahi şefi, 1 patoloji, bir anestezi şefi, 110 hemşire bulunuyor. Hastanenin patoloji laboratuvan olarak kullanılan küçük bir odasından geçen kanalizasyon borulan, çalışanların anlatımıyla "zaman zaman patlıyor, zaman zaman damlıyor". Hastane bu durumuyla aynı zamanda ihtisas eğitimi de veriyor. Klinik tedavide bakım, küçük bir odada iki sedye uzerinde yapılıyor. Hastanede tedavi gören hastalar, kurumdaki tek iyi şeyin dok Hastanede görevli bir doktor, hastane koşullarıyla ilgili olarak Cumhuriyet muhabirinin soruları üzerine şunları anlattı: "Burası Tiırkiye'nin en iyi koşullara sahip hastanesi olması gerekirken, en zor ve ilkel koşullara sahip bir hastanesi. Burasını ben kanserli hastalar deposu olarak adlandınyorum. Bu hastalann bir özelliği var. Ona uygun bir hastane gerekli. Yeni hastaneye taşınırsak bu durum da ortadan kalkacak. Uüşuniin, patoloji laboratuvannda asistan arkadaşlar çalışırken, laboratuvardan geçen kanalizasyon borusu arkadaşın üstüne patlıyor. Buradaki ameliyathanede gazlı kangren nasıl ortaya vıkma . hayret cdiyorum." Konuk yazar Dr. ŞUKRü GUNER Her geçen gün çoğalan sağhk sorunlan ve 14 mart Sağlık teşkilatımız merkezi bir planlamadan yoksundur. Yıllardan beri hizmetin tek elden yonetimi gerçekleştirilememiş, ulusal sağlık örgütlenmemizde planlanan sosyalleştirme çalışmalarına etkinlik sağlamak bir yana, vazgeçilmek, başarısız göstermek çabalanna gidilmiştir. Sağlık personeli huzursuzdur. Çalışma koşullan giderek kötüleşmekte ve bunun sonucu kamu sağlık hizmetinden uzaklaşmaktadır. Kamu hekimleri haftada ortalama 80 saat çalışmakıadır. Hastane altyapı eksiklikleri onun rahat, verimli ve faydalı çalışmasına engel olucu yapıdadır. Personel ne yaptığı işten ne de verdiği hizmetten memnundur. Ekonomik koşullan kötüdür. Bugün yeni bir hekımin eline 350, on beş yıllık hekimin eline 500 bin lıra toplam ucret geçmektedir. Ev kirasına bile yetmeyen bu ücretle hekımden hizmet, ozveri, başarı beklenebilir mi? Halkımız sağlık hizmetlerinde kaos yaşamaktadır. Kamu hizmetinin içinde bulunduğu konumdan, kamu sağlık hizmetinden gideıek uzaklaşmaktadır. Hastaların özel sağlık hizmetini de satın alma gücü yoktur. Kullanması gereken ilaca para yetiştirememektedir. Bugün artık devlet hastaneleri, tıp fakültelerinin, ucret bakımından, ozel muayenehanelerden farkı kalmamıştır. Ve sağlık hizmetlerinde denetim, kalite hemen hemen sıfıra indiiilmiştir. Tıp eğitimi, mezuniyet sonrası eğitim ve uzmanlık eğitiminde giderek kalite duşmekte ve bu konuda merkezi bir asgari standardizasyon eğilimi dahi izlenememektedir. Ülkemiz sağlık hizmeti kontrolsüzluk içindedir. Muayenehane, dispanser, teşhis tedavi polikliniği, özel hastane açmanın bu kadar serbest, kurala bağlı olmayan ve denetimsiz olduğu herhalde başka utke yoktur. Poliklinik, sağlık tesisi açmak için sağhk personeli olmaya gerek yoktur. Zaten hekimin boyle tesisleri açacak maddi gücü de bulunmamaktadır. Polikliniklerde hekim olmayan kişiler sağlık hizmetleri verebilmektedir. Bilim dışı tedavi olaylarına şahit olmaktayız. Artık halkımızın bu lur sağlık tesislerine güvcni giderek kalmamıştır. Ama bu seviyeye ulaşıncaya kadar kayZaten halkımızın beslenmesine bile yetmeyen gelibedilenleri kim telafi edecektir? rinden, sağlığa ayıracak tek kuruşu yoktur. Tıp eğitimi, sağhk hizmeti, sağlık personeli ülke koÇözüm yoHarı şullarına göre yeniden değerlendirilerek kalite, sayı, Çok bilinmeyenli denklemler değildir çözum yolu. olanak ve hizmetin verilişi yönünde standardize edilHiç olmazsa acil sorunlarımıza çıkış yolu bulmak zo melidir. rundayız. Çünkü sağlık alanımızda tehlike çariları çalSağlık personelinin çalışma ve ekonomik gücü iyimaya başlamıştır. leştirilmelidir. Bu iyileştirmenin tek taraflı bir tasarSağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi yaşamın ge ruf yerine sağlık personelinin tam yetkili sendıkal örreklerine göre bir an evvel tam olarak hayata geçiril gütlenme içinde olacağı gerçeğini artık tum personel melidir. Sağlık hizmetleri kaynak hizmet ve finansman bilmektedir. olarak tek elde toplanmalıdır. Bu onenlerin gerçekleştirilmesi yolunda aşılmaz dağSağlık hizmetlerinin tek elde toplanması sağlık büt lar yoktur. Yeter ki inanılsın, istensin, çalışılsın... çesini yükselıeceği ve tasarrufu sağlayacağı gibi aynı Acil sağlık sorunlarımız gündemdedir. Sorunların zamanda genel bütçeden sağlığa ayrılan pay yuksel çözülebilmesi sorununun sahibi her kesimin kaıkısı ile tilmelidir. olur. Bu nedenle acil sağlık sorunlarının çözumu için Sağlık hizmetinin finansmanı genel bütçeden olma siyasal iklıdar, muhalefet partileri, hizmeti ureten ve lıdır. Bu bütv'eyi halktan aldığımız vergilerle oluştur hizmeti kullananların. hep birlikte sorunun varhğına muyor muyuz? Bir daha ucret almanın mantığı nere inanıp, çözum yollarının aranmasını istemelerinden geçer. de? "Bir daha'"nın sonu gelir mi? tstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Bir 14 mart daha geçiriyoruz. Geçmişte olduğu gibi 14 mart için, değil tıp bayramı, "kutlamak" sözcüğü bile içimizden gelmiyor, giderek derinleşen, çığ gibi büyüyen sağlık sorunlarımız karşısında... Evet, biz 14 martı bir bayram, bir kutlama gunü değil, sağlık sorunlarımızın sergilendiği, tartışıldığı, çozüm yolları arandığı etkinlıkler günü olarak gormekteyiz ve yıllardan beri de bu şekilde 14 mart tıp haftaları duzenlemekteyiz. Ulkemizde en fazla sakat bırakan hastalıklar arasında çocuk felci, doğuştan kalça çıktığı on sıralarda yer alıyorsa ve ulkemizde doğan her on bebekten bıri ölüyorsa 14 martlarda kutlamalar yapmaya hakkımız yoktur. Her yıl ulkemizde sağlığa ayrılan pay % 3'lerin altında seyretmektedir. Bütçeden sağlığa ayrılan pay, sağlığa verilen onemin en önemli göstergesidir.