19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 ŞUBAT 1989 CUMHURİYET/13 Hastaneden kaçma savaşları CELAL BAŞLANGIÇ 1 Helikopter, Dicle Nehri üzerinden Diyarbakır'a yöneldi. Bir kişi bile kafasıru kaldınp bakmamıştır. Güneydoğulular iyiden iyiye alıştı helikoptere. Her gün onlarcası kalkıp onlarcası iniyorf'Olaganüstü Hal Bölgesl"ne giren yerleşim birimlerine, kimi zaman salt helikopterle ulaşım sağlanabiliyor. Düne değin dört tekerlckli araç bile görmeyen Güneydoğu'nun bazı kırsal kesimlerinde yaşayan çocuklar, helikopterle çoktan tanıştılar. tlk zamanlar, yörede yaşayan halk "hava tahminini" yapar gibi, tepelerinde uçuşan helikoptere bakıp "Bugün gene catısma var galiba" diye "olay tahmini" yapıyordu. Bölgeye dışandan gelen gazeteciler, Diyarbakır akşamlarında "çıkraaa olasT olaylan beklerken karanlığı delen helikopter seslerini duyup telefonlara sanhyorlardı: Bir olay mı var?.. Alınan yanıt çoğunlukla aynıydı: Hayır, yeni gelen helikopterierie pilotlanmız "gece egitimi" yapıyoıiar da! Helikopterlerin indiği askeri birlikte, bir cankurtaran hazır beküyordu. Askerler alışkın devinimlerle, sedyeyi indirip cankurtarana yerleştirdiler. Helikopter ytikiinü bırakmanın rahatlığı ve bir toz bulutuyla havalandı. Askerler, kimbilir kaçıncı kez bir yaralıyı Dicle Universitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne taşıyorlardı. Ne de olsa "Olağanüstü Hal Bölgesi'nin on bir ili kapsayan merkezf'nde görev yapıyorlardı. Bölgenin en gelişmişi, olanaklan en fazla ve elemanlarının eğitim düzeyi en yüksek olan sağlık birimi de buradaki hastaneydi. Ç l i n i l C Gazetemizin Adana Büro Şefi Celal O U I I U 9 Başlangıç, geçen yıl geçirdiği bir trafik kazası sonucu bir süre Diyarbakır'daki Dicte Tıp Fakültesi Hastanesi'nde yattı. Celal Başlangıç'ın bu hastanede yatarken tuttuğu notlar, Güneydoğu'da pek üzerinde durulmayan bir soruna parmak basıyor: Sağlık sorunu. Başlangıç, bu mini dizisinde hastasıyla, doktoruyla, sağlık personeliyle bambaşka bir dünyaya ve orada yaşanan çelişkilere ışık tutuyor. mak için yeterli nedendi. Sedye acil servis girişine takılıp kalmıştı. Her bölümden bir doktor bekleniyordu. Sonunda geldiler. "Beyninde bir şey yok", "Ortopediyi ilgilendirmiyor", "Gözde bir şey yok", "Kaburgalar kınk, bir de ciğere saplanmışlar..." Doktorların "toplu muayenesi" sürüp gidiyordu. Eski çağ Mezopotamyası'nda da böyleymiş zaten. Hastalığı uzun süre iyileşmeyen kişiler köy meydanına getirilir, bütün halk da o hastayı görmeye gelirmiş. Sırayla hastanın önünden geçenier hastayı inceler, benzeri bir rahatsızhğı geçirenler ya da geçirenleri tamyanlar o hastalık üzerine bildiklerini anlatırlarmış. Bu bilgiler değerlendirilerek de tedaviye yönelinirmiş. Ne de olsa Güneydoğu, Mezopotamya'ya fazla uzak değildi. Dicle Tıp Fakültesi'nde yangın merdiveni bile kilitliydi, ama parasız hastayı tutabilene aşk olsun Hastanede 7 grup Hastane kalabalığı, ağırhklı olarak yedi ayrı gruptan oluşuyordu: Hastalar, doktorlar, hemşireler, hizmetliler, ögrenciler, ziyarelçiler, mahkumlar... Hasta olmak, belki de tıbbiyeyi bitirip doktor olmaktan çok daha zordu. Çünkü hasta olmak için cebinizde en az iki yüz bin liranın nakit olarak bulunması gerekiyordu. Eğer bu kadar paraya sahip değilseniz, en fazla acil servis girişinde ayakustü tedavi edilebilir, hastalığınız ne kadar ağır olursa olsun "yatacak hasta" olamazdımz. Ancak, tüm bunlara karşın bazı "yufka yirekli" doktorlar da vardı. ö n c e hastaya acil serviste müdahale edi Çukursayan makine Yolu iyiden iyiye ezberlemişti cankurtaran sürücüsü. Ama yine de Diyarbakır'ın asfaltı delik yollannda "çukursayan makinesi" kullanır gibi gidiyordu. Dünya tersine dönmüştü. Daha doğrusu sedyenin üzerindeyken öyle görünüyordu. Yeryuvarlağı yoktu sanki. Aşağıdan yukarıya doğru bakılan insanlarla, parçalı bulutlu bir gökyüzü vardı. Cankurtarandaki sedyeye yatan, kendini, salamuradaki balık gibi duyumsayabilirdi. Onun için parçalı bulutlu da olsa, gökyüzünü görmek, insana derin bir "Oh" çektiriyordu. Sedyenin sağ ön tekerlegi hiç dönmediğinden, parke taşlannın birleştiği çizgilerde sıçraya sıçraya gidiliyordu. Sedyeden görillebilen sadece tavandı; beyaz boyası yer yer lekeli, lambalar pisti. Hastanenin acil servis girişinde bekleyen jandarmalann miğferleriyle namlulan ayrı yönleri gösteriyordu. Polisler, sanki "Bugün de hiç müşteri çıkmadı" sıkıntısıyla, hastane binasının gölgesine çektikleri bankın üzerine seriimişlerdi. Acil servisin içi ve dışı çarşaflıçarşafsız, takkelitakkesiz insanlarla doluydu. tlk bakışta duyulan, Güneydoğu insanının ayak sürümeleri, yor, ardından da nakit paıadan cayıp seuet imzalatıyorlardı. Özellikle Güneydoğu'da yaşayan insanların yırtık sesleriyle fısıldaşmalarıydı. ceplerinden bir kaza sonrasında iki yüz bin lira çıkmaKimin hasta kimin ziyaretçi olduğunu ayırt etmek ola sı pek kolay olacak bir şey değildi. Çoğunun da senet naksızdı. Neredeyse tüm kadınlann başları boyunların imzalaması "tahsil dururnu" nedeniyle olanaksızdı. Bir dan kınk gibi yere düşüyor, erkekler de olabildiğince de hasta taburcu olduktan sonra imzalanan senette yakambur yürüyorlardı. zılı ismi ve adresi bulmak da çok kolay olmuyordu. Buna karşın doktorlar bu durumdaki hastalan kaKapı savaşı bul ediyorlardı. Ne de olsa "Hipokrat yemini" etmişHastalannı ziyaret etmek isteyenlerle, dışandakileri lerdi. Ancak, hastanelerde uygulanan fiyatlar karşısıniçeri sokmamak için direnen hastane görevlileri arasın da yemin bile eksik kalmıştı. Ne diyordu mesleğe yeni daki kavga uzayıp gidiyordu. Acil servis girişinde, sed başlarken doktorlar: Din, milliyet, ırk, parti veya içtJmai sınıf kaygılaye üzerinde birkaç dakika beklemek bile, kapıdaki görevlilerin hasta yakınlanru azarlayan bağınşlarını duy nnın vazifemle hastam arasına girmesine mnsaade etmaya yetmişti. Kendisi gibi yöre halkından olan hasta meyecegim... yakınlarına pek insaflı davranmıyordu hastane görevKaçan kaçana lileri. Ancak hükümetin yaptığı son zamlar ve uygulamatşittikleri azara karşıhk hasta yakınlarımn, "Sen insan değil misen" soruları sessiz ve silik kalıyordu. lçe lar doktorla hasta arasına bir de parayı sokmuştu. Onun riye girmek için insanların geriye kalan cesaretleriyle için yemine bir de "para"yı eklemek gerekiyordu. tş elbette iki yüz bin lira>ı yatırıp hastaneye yatmakkapıya yüklenmelerindeki "aynı bölgenin insanı olma" cüreti de boşa çıkıyordu. Doğru, aynı bölgenin insanıy la kalmıyordu. Hastaneye yatmanın arkası daha büyükdılar, ama dışandakiler sıradan birer köylüydüler. Ka tü. Özel oda fıyatları neredeyse beş yıldızlı otel ücretpıyı beklemekle görevlendirilenler ise "devlet kapısın lerine eşdeğerdeydi. Yatan bazı hastalar, taburcu olacakları günü karada işgüç sahibi" muteber kişilerdi. Bu fark da, elikolu dolu, acil servis kapısından girmek isteyenleri azarla kara düşünüyorlardı. Çünkü hastaneden cıkabilmesi için [şittîkleri azara karşıhk hasta yakınlarımn "Sen insan değil misen?" soruları sessiz ve silik kalıyordu. İçeriye girmek için, "aynı bölgenin insanı" olmak da işe yaramıyordu. Doğru, aynı bölgenin insanlanydılar, ama dışardakiler sıradan köylüler, kapıyı bekleyenler ise muteber kişilerdi. ı milyonlarca lira ödeme yapması gerekiyordu. Bunun ye çocuğun kafasına vuruyordu, kızgınlığından... rine hastaneden kaçmak elbette daha koiay bir Diyarbakır'daki üniversite hastanesinde bir de kaçyöntemdi. malan olanaksızlar vardı: Mahkum hastalar. Zaten hastaneden kaçan kaçanaydı. önlem olarak Erkek olan mahkum hastalar için acil servis girişinhastane yönetimi yangın merdiveninin kat aralanna de de genişçe bir oda aynlmış, tavana yakın pencereleri ve mir parmaklık yaptırmış, üstüne üstlük üzerine asma kapısı, tellerle, demir parmaklıklarla örtülmüştü. Cekilit bile asmıştı. Hani yangın çıksa, tüm katlardaki ki zaevlerindeki olumsuz koşullar, açlık grevleri tutuklu litler açılana kadar hastalar kebap olabilirdi. ve hükümlülerin yoğun biçimde rahatsızlanmasına yol Alman önlemlere karşın kaçmayı başaranlar da var açıyor, durumu ağır olanlar da üniversite hastanesine dı. En son bir hasta yattığı bölümün tekerlekli sandal getiriliyordu. yesiyle kaçmayı başarmıştı. Bunu beceremeyen bazı hastalar da taburcu olacaklan gün yaklaştıkça, ödeyecekleri parayı düşünerek neredeyse hastaneden tünel kazıp kaçacak duruma geliyorlardı. En yaygm yöntem "sokak elbisesi" giyip ziyaretçilere karışıp kaçmaktı. Hastaların ölüsü bile paraydı. Bir ameliyat sonrasında, bölümün "Ahmet Amca"sı altmışı aşmış kalbi dayanmayınca öldü. Kimi kimsesi olmadığı söyleniyordu. Zaten hiç ziyaretçisi de gelmemişti. Her gün bölümdeki doktora, "Beni ameliyat et de göziim açık gitmesin" diye yalvanyordu. Ancak ameliyattan sonra birkaç gün yaşadı. Çok uzaktan bir akrabası, Ahmet Amca'nın ölümünün hemen ertesi günü, nerden duymuşsa çıkageldi. Biraz geç kaldım, ama defin işlerini ben yapmak istiyorum, ne de olsa akrabam. daki yazıya öğretmen S.i:nin " E " ve "A" harflerinin benzediği belirtilmiş, bunun üzerine de gözaltına alınmıştı. Olayı bilenler S.t!nin öğretmen döven bir aşiret reisi oğluna disiplin cezası veren kurulda bulunduğu için ihbar edildiğini söylüyorlardı. Üç ay sonra yeniden olayı gündeme getiren aşiret reisinin, "Ogium ceza alırsa sizi Kürtcülükten ihbar edeceghn" dedigini anlatıyorlardı. İdil Sulh Ceza Mahkemesi dokuz aylık hamile S.ttnin tutuklanmasını ve Diyarbakır DGM'ye gönderilmesini kararlaştınr. tki yaşında bir kız sahibi de olan S.l. o gece rahatsızlanır ve Cizre Devlet Hastanesi'ne gönderilmesini ister. Ancak, kim uydurduysa S.l. "güvenlik" gerekçesiyle, o gece cezaevinde tutulur. Ertesi gün Cizre Devlet Hastanesi'ne gönderilir. Ancak hastanede "tutuklu koğuşu bulunmadıgı" için tdil Cezaevi'ne geri gönderilir. S.l. ha doğurdu, ha doğuracaktır. Bunun üzerine önce Diyarbakır Cezaevi'ne, oradan da Dicle Universitesi Araştırma Hastanesi Kadın Doğum Servisi'ne yatınlır. Üniversite hastanesinde erkek mahkumlar için koğuş vardır ama, kadın mahkumlar için koğuş yoktur. Kadın doğum servisinde bir oda boşaltılır, başına dikilen iki askerle, bir de karnındaki çocukla beklemeye başlar S.t.. Yürümesi bile olanaksız olan S.l!nin odasında geceleri iki asker kalır ve ayağından yatağa zincirlenir, ne olur ne olmaz, belki kaçar diye... Olayı duyan SHP Diyarbakır Milletvekili Fuat AUlay araştumalannı yaptıktan sonra uygulamayı şiddetle kınar. Üç milyonluk ölü "Tamam" dedi hastane yönetimi. "Ölüyü sana veririz, ama önce sen akrabamn yatak ve aroeliyat masrafı olan üç milyon lirayı öde". Bunu duyunca adamın ren' gi attı: Ben devlet memunıyum. Bu para bende ne gezer? İyilik olsun diye geldim. Ama bu kadar para isterseniz, ölüyü almadan giderim. Zalen alınca bir lomar gömtne masrafı yapacağım. Bir de üzerine üç milyon veremem. Adarn gitmeye niyetlendi. Hastane yöneticileri düşündüler. Eğer adam giderse, ölü de üzerlerine kalacak. Şimdi hiç değilse bundan kurtulma umudu vardı. Biraz küçük(!) indirimle, üç yüz bin lira ödetip ölüyü teslim ettiler. Herhalde sağhğında ölüsünün bu kadar para edeceğini hiç düşünmemişti Ahmet Amca... Pahalı beş lira Adam, soluk almakta güçlük çeken yedi yaşmdaki oğlunu kucağında hastaneye getirmişti bir gün. Ufaklık, madeni bir beş liralığı yutmuştu. Doktorlar kontrol ettiler. Hiç müdahale etmeden, bir vakumla, yuttuğu beş liralık çıkarılabilirdi. Ama bunun da bir fiyatı vardı: İki yüz elli bin lira. Hem de bakanlık belirlemişti bu fiyatı. Adam çaresiz razı oldu. Mahkum hastalar Vakumla para çocuğun gırtlağından alındı. Çocuk gözlerini açtı, soluk alması rahatlamıştı. Ayağa kalktı, gülümsedi. önceleri baba da sevinçliydi. Ancak iki yüz elli bin lirayı ödeyip hastaneden çıkarken bir eliyle oğ ce öğretmen S.l!nin yazı örneğini almışlardı. Emniyet lunun gırtlağından çıkan beş liralığı tutuyor, diğer eliyle müdürlüğünde yapılan "ekspertiz" raporunda, stogan Zincire vunılma olayı ortaya çıktıktan sonra SHP, Baro, Tabipler Odası ve İnsan Hakları Derneği de olayı Mahkum hastaların bulunduğu koğuşun önünde sü kınadı. Ardından SHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç rekli olarak askerler nöbet tutuyordu. Hasta sayısı faz Diyarbakır'a geldi ve olayı yerinde incelemek istedi. ; la olduğu için, öndeki bölmenin arkasından hasta mahMilletvekili Genç, hastaneye geldi, S.î!nin kaldığı dör1 kumlar balık istifi dizilmiş izlenimini veriyordu. Koğuşta düncü kata çıktı ve koridorda bekleyen askerlere doğtüberkülozluyla, apandisiti alman yan yanaydı. Doktorlar bazen hasta olan mankumlan muayenede güç ru yürümeye başladı. Askerler hazırola geçip selam verdiler Gençfe. S.f.'nin tutuklu ve hasta olarak bulundulük çekiyordu. ğu odaya girdi. Genç kadının morali yerindeydi. Genç*e Eğer güvenlik görevlisi mahkum hastalara kızmışsa, sordu: ortadan kayboluyor, vizite gelen doktorlar, kapıda bek Önemli olan yalnızca ben degilim. Tiirkiye'de beleyen nöbetçiden, "Komutanımız şu anda bir yere gitti. Anahtar da onda, gelince kapıyı acanz" yanıtım alı nira gibi haksızlıklaria karşı karşıya kalan acaba ne kayorlardı. dar insan var? Ögretmenin kaderini bir aşiret reisinin tayin etmesi ne biiyiik utançtır. Bunun hesaPeki, ya insan hem tutuklu hem dokuz aylık hamile kim scracak? hem de hasta yatağına ayağından zincirli olursa?.. Işte "Zincirli öğretmen" ilk duruşmaya çıkacağı günü bekbir örnek: lerken, olay da Milletvekili Fuat Atalay tarafmdan, "Başbakan Turgut Özal'ın yarutlaması istemiyle" bir soHaiüİle tutuklll ru önergesi olarak TBMM'ye geliyordu. Öğretmen S.l. çıkanldığı ilk duruşmada tahliye edildi. S.l. İdil Lisesi'nde matematik öğretmeniydi. TutukGünlerce gözaltı, dokuz aylık hamile kadının yatağa lanmasından aylar önce lise girişine PKK, "Bana halzincirlenmesi, sabaha dek odasında iki janaarmayla kalkımı unutturamazsımz, faşist Türk devleti" yazılı bir pankart asmıştı. Olay üzerine okula gelen polisler bazı ma zorunluluğu ilk duruşmadaki tahliye ile bitmişti. Tahliyesinden birkaç gün sonra saglıklı bir bebek doöğretmenlerle öğrencilerin yazı örneklerini almış, ancak olayın soruşturması bir türlü tamamlanmamıştı. ğurdu S.l. öğretmen. Kimbilir belki de adını özgür, BaTam üç ay sonra polisler okula yeniden gelmiş ve sade nş ya da Ümut koymuştur... 'üneydoğu insanı yoksul. 'Hestehane'ye duşmek kolay, çıkmak zor. Hesaplar yüklü gelince hastalar kurtuluştı kaçmakta buluyor. Tekerlekli sandalye ile dahi kaçanlar var, ama en yaygm yöntem "sokak elbisesi" ile ziyaretçilere karışıp kaçmak.. SCRECEK tLAN GÖNEN KADASTRO MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİNDEN Esas No: 1988/4 Davacı Bilal (Turan) Yumurtacı vekiD Av.Mehmet Ismet Sayın tarafmdan davalı Mustafa Uçtu ve davaya katılanlar Hazine, Sabriye Kesici, Mehmet Kesici, Ziya Kesici, Hasan Kızı Emine, Hasan oğlu Recep, Hasan kızı Hatice, Ayşe oğlu Hüseyin aleyhine açılan Gönen üçesi, Reşadiye mahallesi, Ada: 103, Parsel: 18 ve 51 sayılı taşınmazlarla ilgili olarak elatmanın önlenmesi davasımn yapılan dunışmasında verilen ara karan gereğince; Davaya katılanlar Sabriye Kesici, Ayşe oğlu Hüseyin, Ziya Kesici, Hasan kansi Emine, Hasan oğlu Recep, Hasan kızı Hatice adlanna çıkartılan dava dilekçesinin tebliğine ilişkin davetiyeler tebliğ olunamamış, zabıta aracüığı ile de yapılan araştırmadan bir sonuç alınamadığından ilanen tebligat yapılmasına karar verilmiş olup, yukarıda isimleri geçen davaya katılanlann duruşmanın atılı bulunduğu 1/3/1989 günü saat 9'da mahkemede hazır bulunmaları, dava ile ilgili tüm delillerini dosyaya ibraz etmeleri veya kendilerini bir vekil ile temsü ettirmeleri gerektiği, aksi halde yargılamanın yokluklannda yürütüleceği ve davanın sonuçlandınlacağı hususu davetiye yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 40349 T.C. ANKARA 10. ASLÎYE CEZA MAHKEMESİ HÜKÜM ÖZETİ Esas: 1987/689 Karar: 1988/187 Hâkim: Tuncay Tan Kâtip: Jalegul Kara Sanık: SATILMIŞ YEDEK: ömer oğlu Ayşeden olma 1966 d.lu Çankırı Kurşunlu nufusuna kayıth. Bttyük Sanayi Saman Yolu Caddesi 29/3 Suç: Faturalarda tahribat yapmak ve vergi kacakçüığı Suç Tarihi: 1985 Sanığın faturada tahribat yapmak suçundan TCY.nın 213 sayılı kanunun 344/3., üç ay cürme vasıta kıldığı meslek ve sanatının tadiline karann kesinleşmesini müteakip, hüküm özetinin Ankara'da ürajı yüzbinin üzerinde bulunan bir gazetede derhal ilan olunmasına, 2800 lira yargılama giderinin alınmasına, sanığın yüzüne, Yargıtay yolu açık olmak üzere karar verildi. 18/1/1989 Basın: 16412 İLAN ÇAMLIDERE ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Esas No: 1988/107 Karar No: 1988/457 Davacı Hava Kalkıcı tarafmdan davalı Necat Kalkıcı aleyhine açılan boşanma davasımn yapılan yargılaması sonunda; tstanbul ili Üsküdar Uçesi Abdullahağa MahaUesi Cilt No: 001/03 sayfa no: 20 kütük sıra no: 223'te nüfusa kayıtlı Hüseyin kızı 1953 doğumlu Hava Kalkıcı'nın aym hanede nüfusa kayıth Talip oğlu Hüsniye1 den olma 1937 doğumlu Necat Kalkıcı'nın boşanmalanna, müşterek çocukları 24/5/1984 doğumlu Sinem Kalkıcı'nın velayetinin davacı anne Hava Kalkıcı'ya tevdiine, davacı tarafmdan yapılan 6900= lira yargı giderinin davalıdan aluup davacıya verilmesine, karar özetinin davalı Necat Kalkıcı'ya ilanen tebliğine, 1.11.1988 tarih ve yukanda esas ve karar numarası yazılı karann gazetede yayımlandığı tarihten itibaren 15 gün içerisinde kesinleşeceği hususunun davalıya ilanen tebliği yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 19.12.1988 Basın: 16416 T.C. MECİTÖZÜ İLÇESİ SULH HUKUK MAHKEMESİ 1988/146 Davacı Abdülkadir Taman tarafmdan davalılar Osman Şerif Kahyaoğlu ve ark. aleyhine açılan ortaklığın giderilmesi davasımn yapılan açık duruşmasında verilen ara karan gereğince: Davahlardan Şerif Kahyaoğlu Osman'ın adresinin meçhul olması nedeni ile ilanen tebliğine karar verilmiş olmakla.a Davacı dava dilekçesinde Mecitözü Uçesi Cami Kebir Mahallesinde bulunan taşınmazların hissedarlar arasında taksimi, taksimi mürakün değilse satılarak ortaklığın giderilmesine karar verilmesini istemiştir. Bu dava ile ilgili ibraz etmek istediği belgeleri duruşma gününe kadar göndermediği veya duruşmaya getirmeniz gerektiği, duruşmaya gelmediğiniz veya bir vekille temsil edilmediğiniz takdirde yargılamaya yokluğunuzda devam edileceği ve karar verileceği ihtar olunur. (HUMK 509. maddesi) Duruşma günü olan 20.3.1989 günü mahkememizde hazır bulunmanız veya bir vekille kendinizi temsil ettirmeniz, dava dilekçesi ve davetiye yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 6.12.1988 Basın: 40393 YENİMAHALLE İCRA CEZA HÂKİMLİĞİ'NDEN Dosya No: 1988/285 Şikâyetçi Süleyman Soğukpınar vekili A. Zihni Topdağı tarafmdan Yosma Esma AKTAŞ adına açılan Mal Beyanında Bulunmamak davasımn yapılan açık yargılaması sonunda Huaan ve lsmihan'dan olma 1952 D.lu Kars, Hanak tncerede Mah. C: 026/02, S;13, Kütük: 37'de nüfusa kayıtlı YOSMA FSIvIA AKTAŞ'm oturduğu mecurdan adres bırakmadan aynlnüş olduğundan iş bu mahkememizin verdiği 11.11.1988 tarih ve 1988/285 esas 1988/430 karar sayılı ilam ile sanık hakkında 10 GÜN HAFÎF HAPİS CEZASI VERtLMİŞ ve ilam tarihinden itibaren yasal süre içersinde temyiz etmediği takdirde hükmün kesinleşecefi ilanen tebliğ olunur. 17.1.1988 Basın: 16541 KARAÇABEY SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Dosya No: 1988/303 Davacı Bandırma ilçesi Atatürk Caddesi No: 123'te mukim Aydın Özdemir vekili Av. Adnan Şuruh tarafmdan davalılar Fahrettin Turhan, Izzet Turhan, Valide Turhan ve Seniha Türe aleyhine, davalı Fahrettin Turhan'uı davacıya olan borcundan dolayı alacağının tahsili bakımından davalılann müşterek murisi tdris Turhan adına tapuda kayıth, Karacabey ilçesi Tophisar köyü 147, 151, 488, 489, 490, 1359, 1496, 1509 ve 1100 parsellerde kayıtlı taşınmazların ortaklığının satış suretiyle giderümesi hususunda açılan davanın yapılan duruşmasında davahlardan lzzet Turhan'ın Bandırma Haydarçavuş S. No: 9'daki adresinde bulunamamasından dolayı dava dilekçesinin ilanen tebliğ edilmesi kararlaştınldığından, lzzet Turhan'ın duruşma günü olan 1.3.1989 günü saat: 9'da mahkememize gelmesi veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi, duruşmaya gelmediği takdirde veya kendisini bir vekille temsil ettirmediği takdirde HUMK'nun 213 ve 337'nci maddeleri gereğince davaya yokluğunda devam olunacağı ve gıyabında karar verileceği hususu tebligat yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 40341 T.C. KARTAL 1. SULH CEZA MAHKEMESİ 1987/166 Esas 1987/26 Karar Hâkim: H.Oktay Konuralp 15249 Yan Işl Müd: Gülnur Baysal 3167 sayüı kanuna muhalefet suçundan sanık HÜSEYÎN SEYHAN Ali Rıza oğlu Hatice'den doğma 1927 D.lu İstanbul Üsküdar Kazasker Ahmet Mah. Nüf. kayıtlı olup Üsküdar Tabaklar Camii Sok. No: 1 l'de oturan sanığın 2/2/1987 tarih 987/166987/26 sayılı karan ile 3167 sayılı kanunun 13, 119/7, 2370 say. 30.000. lira ağır para cezasıyla tecziyesine, 647/6 mad. gereğince TECİLJNE karar verilmiş olup sanığın bütün aramalara rağmen bulunamaması nedeniyle tebligat yapılamamıştır. 7201 sayılı kanunun 28/29 maddesi gereğince Resmi Gazete'de ilanen tebliğine, tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde karann tebligatı yapılmış sayılacağına dair 30/3/1988 tarihinde karar verildi. 30/3/1988 Basın: 16440 CİDE İCRA MÜDÜRLÜĞÜNDEN İLANEN TEBLİGAT Dosya No: 1988/94 Borçlu: Arif Burma. İstanbul gemi yapım tezgâhlan, Pendik. Alacaklı: Yusuf Yaşar Okur. Veküi Avukat Aü Nazım Gürçay'a masraflar hariç 28.000. TL ödemeye ve gayrimenkul teslimine borçlu Arif Burma'ya iş bu borcundan dolayı çıkanlan 53 örnek icra emri yapılan tüm araştırmalara rağmen tebliğ edilemediğınden, bila ikmal geri döndüğü zabıtaca yapılan adres tahkiki sonunda tebligata salih adresi tespit edilemediğinden tebligat yapılamamıştır. Bu nedenle tebligatın ilan edilmesine karar verilmiştir. Yukanda isim ve adresi yaalı bulunan borçlunun iş bu ilanın gazetede yayınlandığı tarihten itibaren yasal süreye 7 gün ilave olunarak 14 gün içinde müdürlüğümüze müracaatı, aksi takdirde takibin kesinleşeceğinin bilinmesi ilanen tebliğ olunur. 20.01.1989. Basın: 40322 YENİMAHALLE 2. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN 1988/559 Davacı Leyla Karatas tarafmdan davalı Mükerrem Karataş aleyhine açılan velayetin nez'i davasımn yapılan açık yargılamasında:a Davalı Mükerrem Karataş'ın Dikmen 9.Km. Camialtı Şahit Mevlüt Meriç MahaUesi 10. Sokak No: 14 (10 Kardeşler Bakkaliyesi) Ankara adresine tebligat yapılaraadığj ve zabıta marifetiyle yaptınlan tahkikatta da adresi tespit edilmediğinden adı geçen davalıya dava dilekçesinin ilanen tebliğine karar verihniştir. Davanın duruşma günü olan 13.3.1989 günü saat 11.45'te adı geçen davalının mahkememizde bizzat hazır bulunması veya bir vekilIe kendisini temsil ettirmesi dava dilekçesi yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 15.1.1989 Basın: 16540 İLAN ANKARA 4. İCRA HÂKİMLİĞİ'NDEN Ankara, Fevzi Çakmak Sokak No: 8/46 Kızalay adresinde inşaat müteahhitliği işi ile iştigal eden borçlu Salih Ekinci vekili Av. Yalçın Öcalan'm konkordato talebi hâkimliğimizin 20.1.1989 tarih ve 1988/1239 esas, 1989/32 sayılı karan ile kabul edilerek borçiuya iki aylık konkordato mehili verilmiştir. tş bu ilanın gazetede neşir tarihinden itibaren 7 gün içinde alacaklıların mühlete itiraz edebilecekleri ilan olunur. 20.1.1989 Basın: 16417 YENİMAHALLE İCRA CEZA HÂKİMLİĞİNDEN Dosya No: 1988/87 Şikâyetçi S.S.K. vekili Av.Esin Kuzeci tarafmdan Cavit Temizel adına açılan mal beyanında bulunmamak davasımn yapılan yargılaması sonunda Arif ve Döndü'den olma, 1937 D.lu Altındağ, Sümer Mah. C: 088/03, S: 67, Kütük: 351'de nüf. kayıtlı CAVtT TEMİZEL'in oturduğu mecurdan adres bırakmadan aynlmış olduğundan işbu mahkememizin verdiği 11.11.1988 tarih ve 1988/87 esas 1988/427 karar sayılı ilam ile sanık hakkında 10 gün hafıf hapis cezası verilmiş ve ilam tarihinden itibaren yasal süre içersinde temyiz etmediği takdirde hüküm kesinleşeceği ilanen tebliğ olunur. 11.11.1989 Basın: 16413 T.C. AKÇAKOCA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ Esas No: 1988/30 Karar No: 1988/168 Kr. Davaolar Sami Seçkin ve Nazlı Gören tarafmdan davalı Hacer Ergelen ve arkadaşları aleyhine açılan Akçakoca Melenağzı köyü 77, 78, 79 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarımn iptaliyle hisseleri nispetinde taraflar adına tesciline dair mahkememizce verilen 3.11.1988 tarih ve 1988/30198 sayılı karann davalı FATMA ŞAHİN (BAYRAKTAR)'a yayu tarihinden 15 gün sonra tebliğ edilmiş sayılacağı ve temyiz edilmediği takdirde kesinleşeceği ilan olunur. 19.1.1989 Basın: 40314
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle