23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DtZİRÖPORTAJ 13 ARALIK 1989 Gerçek, sinemada da değişkendir ATİLLA DORSAY Halit Refiğ, kişisel sinemasını ve toplumsal bir sanat olarak sinemayı anlattı ı Halit Refığ'le geçmiş yıllarda uzun süren tartışmalanmız, çekişmelerimiz oluştu. Meraklılan bilir. Ama Antalya Şenliği'nde önümuze (perdeye) gelen "Hanım" filmini büyük bir hayranlıkla izlerken, doğrusu bu sürtüşmeler aklıma bile gelmedi. Orada eski hesaplaşmalanmızı surdürmek için değil, önümüze gelen sanat yapıtlannı, olabildiğince nesnel ölçütlerle yargılayıp değerlendirmek için bulunuyorduk. Refiğ'in ninıinin aldığı üçüncülük ve kendisinin aldığı en iyi yönetmen ödüllerine kimileri Refiğ'in yıllanmış dostlan sayılan kişilerin de karşı çıkması oldukça garipti. Ülkemizde bu türden tüm olaylara, küllenmiş hesaplaşmalar, kişisel çekişmeler, kemikleşmiş klikleşmeler gibi çerçeveleıden yaklaşmayı huy edinmiş olanlan şaşırtan ve türlüçeşitli tepkilere yönelten sonuçlar, kişiyi değil, yaprtı esas alan, almaya çalışan bizim yaklaşımımızla, hiç de surpriz değil. Ve yine bu sonuçlar çerçevesinde, Refığ'le uzun yıllardır ilk kez bir araya gelerek söyleşmeyi ilginç bulduk. Bir konuşmamızda, festivallerden uzun zamaadır hiçbir şey beklemediğinizi söylemişsiniz. "Hanım"iD Antalya ve Bastia'da başan kazanması, gerçeklen de hiç beklemediginiz bir şey rai? REFtG Evet, tam anlamıyla sürpriz oldu. Özellikle yönetmenlik ödülu... Çünkü ben hep söylediğım gibi, herhangi bir festivalde ödül kazanıp kazanmayacağım hesabını hiç yapmadım. Filmin hitap edebileceğini umduğum belli bir seyirci kesimine film yapmaya çalışıyorum. Kendi adıraa, hiçbir beklentim yoktu. Bu beni şaşırttı, ama itiraf edeyim, sevindirdi de... "Hamm"ın sizin için meslek yaşamıııızda özel bir yeri yok mu? REFİG Var kuşkusuz... Bu filmi çok uzun bir zaman içinde geliştirdira. 1979 yılı, zannederim 13 aralık gunu... Bu tarih benim "Yorgun Savaşçı" fılmimin ilk çekim günüydü. Savaşan askerleri karaya getiren eski bir römorkörde çalışıyordum. Römorkörün dunımu beni çok etkiledi. Yakın bir zamanda çtirüğe çıkacağı belliydi. Böyle bir geminin ağırlık oluşturacağı bir fılm düsündüm. Araa bu 89 yü aldı. Acele de etmedim. 1987'de, ben belli bir fizik ve moral yorgunluk duygusu içindeydim. Öyle bir fılm yapayım ki, az insanlı, küçük, çok çekim çabası gerektirrneyecek bir fılm olsun... "Haıum", bir yanıyla bir temanın gelişmesi, bir yanıyla da bir tarz arayışının sonucu. Temalar, yaşlılık, yıpranmışlık, ölümle karşı karşıya geliş olarak özetlenebilir. Tarz ise, az insanlı, "enlim" bir fılm... Çıkış noktalarından biri de, eşimin yazdığı bir kitap oldu. Eşim ve ben, doğaya ve hayvanlara, bitkilere büyük bir yakınhk duymaktayu. Eşimin özellikle kedilere ilgisi var. Eviraizde ve mahallede kedilerle iç içe yaşıyoruz. Bu kitaptaki duyarlığı bir fılme aktarmak istedim. Şuurlu ve şuursuz birçok şey, bu filmin hamurunu oluşturdu. Olcay Hanım, bir müzik öğretmeni. Benim eşim de öyle... Filmin 2 erkek kahramanı: biri romörkor kaptanı, biri Olcay Hanım'ın ölmuş kocası. Ikisi de kaptan... Ben de küçükken gemici olmayi isterdim. Hâlâ gemilere büyük bağlılığım, sevgim, ilgim vardır. Böylece "Hanım" belki de sizin en kişisel filminiz oldu? REFİC Evet, denebüir. Ben ashnda düşüncelerimi çok açık olarak söyleyen bir insan olmakla birlikte, duygulanmı hep saklamaya çalışırım. Ben kendi düşüncelerimi, fılmlerimde çok kere başkalannın düşüncesi Ben ashnda düşüncelerimi çok1 açık olarak söyleyen bir insan olmakla birlikte, duygulanmı hep saklamaya çalışırım. Ben kendi düşüncelerimi, filmlerde çok kere başkalannın j düşüncesi aracıhğıyla ifade etmeye çahştım. Bizim Doğu sanatlarının bîr özelliği olan bir çeşit ] kolektiflik peşinde bir tarz geliştirmeye çahştım. Bunlannen tipik örnekleri, TV için yaptığım * Aşkı Memnu' ve 'Yorgun H a l i t Ref >8 s o " Antalya Film Şenliği'nde eo iyi yönetmen ödüliinü kazanmıştı. (Fotoğraf: Şahin Kaygun) Bilinçli ve kararlı olarak tezli film diye adlandırılabilecek bir film yapmaya girişmedim. Ben hep ifade etmişimdir, hayatımda fikir alanmda en büyük etki, Kemal Tahir'in etkisidir. Onun özellikle gerçeğin değişkenliği konusundaki görüşü beni pek çok etkilemiştir. Onun için ben de naçizane belli tezlere değil, belli gerçeklere yaklaşmayı, onları deşmeyi amaçlayan filmler yapmayı denedim. ri dönüşü" sahnesindeki ışık kullanımını anımsattı. REFİG Bu benzetmeye teşekkür ederim. "Vertigo" benim de en sevdiğim filmlerden biridir. O sahneyi çok iyi biliyorum, şuuraltında da ondan etkilenmiş olabilirim. Halit Bey, siz bir zamanlar sa.nırım "tezli film" diye adlandırılabilecek filmler yapbnız. "Haremde 4 Kadın", "Fatma Bacı" gibi... Sinemada tezli filme hâlâ inanıyor mosunuz? REFİC Ben bilinçli ve kararlı olarak tezli fılm diye adlandırılabilecek bir film yapmaya girişmedim. Ben hep ifade etmişimdir, hayatımda fikir alanında en büyük etki, Kemal Tahir'in etkisidir. Onun özellikle gerçeğin değişkenliği konusundaki görüşü, beni hep çok etkilemiştir. Onun için ben de naçizane belli tezleri değil, belli gerçeklere yaklaşmayı, onları deşmeyi amaçlayan filmler vapmayı denedim. Yine de çok genel olarak, örneğin "Haremde 4 Kadm"ın Osmanknın yıkılışındaki Batı etkilerini araştınp eleştirdigi, "Fatma Bacı'nın kırsaf kesim halk küitüriıyle uydunık, Batıcı bir burjuvazi kullürü arasındaki çelişkiyi vermeye çalıştığı veya "Bir Türke Gönül Verdim"in HıristijanBatı kultiinıyle yine kırsal kesim Tiirk kültüni arasındaki çelişkiyi vermeyi denediği soylenemez mi? Bütün bunlar birer tez degil mi? REFİG Şimdi... Benim tezli gibi gözüken filmlerim, tıpkı Kemal Tahir'in yaptığı gibi (kendimi Kemal Tahir'le kıyaslamıyorum, aman yanlış anlaşılmasın), kalıplaşmış, yerleşmiş bazı tezlerin yanlış olduğunu, bunlann dogruluklarının tartışılabileceğini göstermeye çakşınz. "Bir Türke Gönül Verdim', bizim köylümüzün, işçimizin ileri Batı sanayi toplumlannda yer etmeye çalışması, aydınınuzın Batı külturüne duyduğu ilgi gibi gerçekler karşısında, bunun tersinden yola çıkarak, ileri bir sanayi ülkesinden gelen bir kadımn, bizim için bile en geri denebilecek şartlarda yaşamaya çaüşmasım gösteririz. Temel inancım, gerçeğin değişkenliğidir ve varolan görüşlerin aksinin de varolabileceğini göstermeye çalışmaktayız. Kemal Tahir'den günümüze ne kaldı sizce? Daha çok romanlan mı, goriişleri mi, şüpned tavn mı, gerçegin de^işkenligi konusunda? REFtG Kemal Tahir yaşasaydı, bugünler için ne derdi, merak ediyorum. Belki Marx da yaşasaydı, bugunleri hayretle karşüardı. Ama özellikle Kemal Tahir'in Marx ve Marksizm eleştirileri (ki bunlar o zaman Kemal Tahir'in Marksistler tarafından ağır biçimde suçlanmasını, döneklikle vs. itham edilmesini getirmişti), Marksizm, dünyada olup bitenler göz onunde tutulduğunda, rahmetlinin ne kadar ileriyi görduğünu, daha ortada hiçbir şey yokken olup biteceği nasıl öngördüğünü göstermektedir. Kemal Tahir'den kalan, en başta kuşkusuz romanlandır. O, öncelikle bir romana olmaya çalışmıştır. Ancak düşünceleri de bu romanlann geri planında hep vardır. Ve Türkiye veya dünya ile ilgili birtakım kalıpların, kalıp fıkirlerin kuşkuyla karşılanması konusundaki çıkışları ve uyanlanyla, Türk düşüncesi adına da büyük bir iş yapmıştır. Notlannın yayımlanması yararlı oluyor mu? REFİG Hiç şüphesiz. Ama acaba bu yayımlandığı şekilde mi yayımlanmalıydı, başka turlü bir yaym anlayışı mı güdulmeliydi, bu tartışılabilir. Ama sonuç olarak çok yararlı olrnaktadır diyebilirim. aracıhğıyla ifade etmeye çahştım. Bizim Doğu sanatlarının bir özelliği olan bir çeşit ortaklık, kolektiflik, anonimlik peşinde bir tarz geliştirmeye çalıştım. Bunlann en tipik örnekleri olarak TV için yaptığım "Aşkı Memnu" ve "Yorgun Savaşçı" dizileri gösterilebilir. Bu yaklaşımınız, öte yandan Batılı anlamında bireyi ve birey inceiemesini, yani klasik psikoloji>i de yadsıyor. Oysa bu film, sizin bu yöndeki göruşlerinize biraz ters düşmuyor mu? Bireylere, onların psikolojik irdelemelerine dayalı olduğu için? REFİC Terslik konusunda, evet. Ben sinemanın bir kolektif yapısı olduğu, bir toplumsal sanat olduğu inancındayım. Bir bölümü tümüyle ticari olan, sipariş üzerine yapılmış filmlerimin dışındaki bir bölüm fılmlerimde, benim reddetmediğim bir dünya görüşü, bir ahlak anlayışı vardır. Kendimi ortaya koytnadan, düşünce ortaklığında olduğumuz kişilerle ortaklık ve paralellik kurarak ortaya koyduğum filmler vardır. Ama bu birey yoktur, bireysel psikolojiyi aranmamış demek değildir. Yeterince başarılı olmamış olabilir, ama vardır. Ornek olarak, "Aşkı Memnu" yazarı Halit Ziya Uşaklıgil, edebiyatımızda birey psikolojisi üzerine belki ilk ciddi yapıtı ortaya koymuştur. Ben de bunu elimden geldiğince ortaya koymaya çalıştım. Aynca "Şafak Btkçileri", "Bir Türke Gönül Verdim", "Kurtar Beni" vb. filmlerde de bu arayış vardır. Ama "Hanım"da ilk kez, kişi, birey, bu denli önem kazandı. Ben, seyirci ilgisinı kişiselliğe değil, ortak değerlere, ortak duyuş, düşünüş ve deyişlere yönelik saydığım için, "Hanım"ın uyandırdığı ilgi de beni aynca şaşırtıyor. Acaba bir film ne kadar kişisel ohırsa olsun, iosanı yakaladığı, insanı anfaıtüğj ölçüde kiüesel, giderek evrensel olduğu soylenebilir mi? REFİC Tabii. Yalnız ben böyle bir kural konulabileceğirii de sanmıyorum. Yoksa her kişisel sanat eseri, kolayca kitleye mal olabilirdi. Burada yine kişisel olanla kamunun, seyircinin, toplumun belli bir ortak noktada buluşması meselesı var. Fellini, Bergman gibi kişisel sinemanın büyük, klasik orneklen var. Ama Bergman veya Fellini gibi fılm yapmaya çalışan birçok insan da tökezliyor. Siz ki bu kadar iinlü oyuncuyu yönettiniz, bir kediyi yönetmek nasıl oldu? REFİG Kedi bilindiği gibi, yönettnesi en zor hay van. Sirklerde her türden hayvan vardır. Ama kedi yoktur. Kediyi eğitmek imkânsızdır. Benim bir şansım ol du: Bu kedi, Türkân Hanım adında çok kedi seven (vc zaten kedili evi fılmde de gözüken) bir hanımın kedi siydi. Bu kedi, aynca bizim seyircimizin yabancısı değil: Bir TV reklamında o esneyen ünlü kedi. Bizim kedilerimizi oynatmayı duşünmedim, çünkü bizim kediler laf filan dinlemez. Bu kediyi ise Türkan Hanım çok iyi eğitmiş. "Dnr" deyince duruyor. Filrade Olcay Hanım'ın ölmüş eşiyle konuştuğo sahneier, ikisinüı de surekli yer degiştirdigi planlann üstüste binmesinden oluşuyordu. Bu yöntem bu sahnelerin fantastik özune bence çok uygun düşuyordu. Bu sahnelerdeki egemen fikir ne oldu? REFtG Bu sahnelerde, birçok şeyin anlamı var. Sevgili, özlenen ve kavuşulmak istenen olduğu sahnelerde, koca beyaz giysisiyle geliyor. Oysa ölümü haberlediği sahnelerde siyah bir giysisi var. Bu bir psikolojik durumdur, Freudyen bir deyişle, bir ölttm içgüdüsüdür. Bu sahneler, kısmen rüya, kısmen hayal görroe, "halüsinasyon" şeklinde düşünülduğü için, bunlann doğal bir çekim şeklinde olmaması gerekiyordu. Çünkü hayal görme anlarında bir zaman ve mekân bütünlüğü yok. Bunun için onlara sürekli yer değiştirttim. Bir gerçekdışı, gerçekotesi durum elde etmeye çalıştım. Bunda ışığın kullanımuıın da rolii var. Olcay Hanım'ın sonda gözüktüğü sahnede de. Bana Hitchcuck'un " ö l ü m KorkusuVertigo" filminde Kim Novak'ın "ge SÜRECEK Türk aydınlam ekonomîyî önemsemeli ŞAHİN ALPAY Japonya hızla dunyanın bir numaralı ekonomik gücü olma yolunda. Şimdiden dunyanın en hızla büyüyen yatırımcısı, başta gelen bankacısı, en çok ekonomik yardım yapan ülke ve dunyanın en zengin ülkesi sıfatlannı taşıyor. Kişi başına düşen milli gelirin 23.000 dolara ulaştığı Japonya'da geçen yü büyüme hızı yüzde 5.6 (OECD ortalaması ytlzde 4); enflasyon yüzde 0.7; işsizlik oranı yüzde 2.5 ve dış ticaret fazlast 95 milyar dolar oldu. Bu özellikleriyle Japonya, tanınması gittikçe daha çok önem kazanan bir uzak ulke. Öte yandan Türkiye ile Japonya arasındaki ekonomik ilişkiler 1980'lerde önemli bir gelişme gösterdi. 198188 arasmda ihracatımız dört kat artarak 209 milyon dolara; ithalatımız iki kattan fazla artarak 555 milyon dolara çıktı. Asıl gelişme 1980'lerin ortalarmdan bu yana Japon fırmalarının Türkiye'deki yaürımlaıında gözleniyor. 20'den fazla Japon fırması Türkiye'ye gelmiş bulunuyor ve daha birçokiarı da yatınm olanaklan araştırmakta. Türkiye ile Japonya arasındaki iktisadi ilişkileri ve Japonya'daki yeni eğilimleri, Türkiye'deki ilk Japon doğrudan yatırımı Türk Mitsui Bank'ın Genel Mudüru Shozo YVafanabe ile görüştük. Sayın Watanabe, bazı gözlemcilere göre Japonya'mn Orta Dogu'da güvenilir bir ortaga ihtiyacı var: Türkiye de buna en elverişli iilke. Türkiye'nin, AT'ye ve yeni Sovyet pazanna açılmak isteyen Japon yatınracılann ilgisini çektiği: Yüzyılın sonunda 70 milyona ulaşacak nufusuyla kendi başına cazip bir pazar olduğu söyieniyor. Bu görüşlere kaülıyor musunuz? Evet, elbette, Türkiye ile Japonya arasında hiçbir siyasal sorun olmadığının da altını çizmek isterim. Fakat gerçeklere bakalım. Türkiye ile Japonya arasındaki ticaret gelişiyorsa da hâlâ çok düşük bir düzeyde, üstelik Türkiye'nin Japonya ile ticaret açığı büyüyor. Japonya'da son yıllarda uygulanmaya başlayan ithalatı özendirici ve iç talebi arttıncı önlemlerin, Türkiye'nin Japonya'ya ihracatını olumlu şekilde etküemesi beklenebilir mi? Ticaret çok zor bir alan. Japonya gelişmiş bir ulke ve teknolojiyoğun ürunler uretiyor. Türkiye ise gelişmekte olan bir ülke ve yanmamul mallar, tarım ürünleri üretiyor. Bu nedenle çok dengesiz bir ticaret söz konusu. Japon tüketicilerin çok titiz tercihleri var. Türkiye eğer yüksek kaliteli mamul mallar üretebilirse Japon pazarında alıcı bulabilir. Ama bu, zaman alacak. Japonya'ya ihracatın kısa dönemde büyük gelişme göstermesini bekleyemeyiz. Ancak Japon doğrudan sermaye yatınmlan alanında Türkiye'nin çok büyük potansiyeli olduğunu söyleyebilirim. Japonya'mn 1988'deki dış yatınmlan 47 milyar dolar dolayındavdı. Japon resmi istatistiklerine göre 195188 arasmda Türkiye'deki Japon yatınmları 126 milyon dolar düzeyindeydi ve bu miktar Japon dış yatınmlarının yalnızca yüzde 0.1'ini oluşturu>ordu. Bu da büyük bir miktar sayılamaz... Evet, büyük bir miktar sayılamaz. Ancak Türkiye'deki Japon yatınmları Ekim 1985'te bizimle başladı. O tarihten bu yana yirmiden fazla Japon firması geldi. Yalnızca dört yılhk bir süre içinde böylesi bir gelişme hayli önemlidir. önümüzdeki beş yıl içinde birçok yeni yatırımlar göreceğiz. Çok sayıda yeni firma gelip incelemelerde bulunuyor. Geleceği olumlu görüyorum, ancak onemli bir koşul var. Türkiye döviz sorunlannı hemen hemen halletmiş durumda, ancak en buyük sorun enflasyon. Türkiye'nin, enflasyonu mutlaka kontrol altına alması gerekiyor. Eğer enflasyon böyle devam ederse, yatınm planları yapmak herkes için çok zordur. Japon yaünraalar daha çok hangi alanlarla ilgileniyorlar? Türkiye açısından sanayi alanının çok büyük önemi var. Eğer doğrudan sermaye yatınmları aracıhğıyla yüksek teknoloji transferi sağlanabilirse, bunun, Türkiye'de üretimin arttınlmasına büyük katkısı olacağını sanırım. Herkesin iizerinde düşundüğü bir soru şu: Türkiye ile Japonya hemen hemen aynı zamanlarda, 19. yüzyılın ortalannda raodernleşmeye başladılar. Japonya bugün bir ekonomik dev haline geldi: Türkiye ise hâlâ gelişmekte olan bir ulke. Bu fark nasıl açıklanabilir? Japonya modernleşmeye başladığı zaman, hükümetin eğitime büyük ağırlık vermesi sanıyorum çok önemli bir roi oynadı. Uzun vadeli düşünurseniz, egitime yatınm en önemli yatırımdır. BugUn özellikle böyle. Teknolor jik gelişmelere ayak uydurabilmek, yeni yuksek teknolojilerle uyum sağlayabilmek açısından ülkenin eğitim düzeyinin önemi büyük... Mitsui Bank Genel Müdürü Shozo Watanabe: J a p o n tüketicilerin çok titiz tercihleri var. Türkiye eğer yüksek kaliteli mamul mallar üretebilirse Japon pazarında alıcı bulabilir. Ama bu zaman alacak. Japonya'ya ihracatın kısa dönemde büyük gelişme göstermesini bekleyemeyiz. Ancak Japon doğrudan sermaye yatınmlan alanında Türkiye'nin çok büyük potansiyeli olduğunu söyleyebilirim. lürkler kısmen Batıhlara, kısmen Japonlara benzer bir zihniyete sahip. Bence w Türklerinbaşlıca y özellikleriçok A sabırlı bir millet olmalan Bu bakımdan Japonlara benzediklerini söyleyebilirim. Türkler enflasyon ve öteki güçlüklere göğüs germeyi başanyor. Başka bir özellikleri de fazla uzak görüşlü olmayışları. Gördüğüm kadanyla Türkler uzun vadeli düşünmüyorlar. Japonya ile karşüaştırırken, coğrafi koşulların Türkiye'nin gelişmesine etkisini hesaba katmak gerekir sanırım. Türkiye dunyanın çok kritik bir bölgesinde, düşmanlarla kuşatılmış bir ortamda olmuştur. Japonya'ya gelince, lkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ülkemize demokrasinin dışarıdan getirilmesinin bizim için büyük bir şans olduğunu dUşünuyonım. Demokrasinin ve Amerikan çalışma tarzımn gelmesinden çok şey kazandığımıza inamyorum. Bu bağlamda belirtmem gereken başka bir husus da Japon halkının çok esnek, çok kolay uyum sağlayan bir halk olmasıdır. Başka ülkelerden alınan teknolojilere çok kolaylıkla uyum sağlamışlardır. Örneğin, "guality control system" (kalite kontrolü sistemi) denen şey Amerika'dan geldi; ama Japonlar bu sistemi daha da geliştirdiler ve şirketlerde en alt kademeden en üst kademeye kadar en iyi şekilde uyguladılar. Bu sistemle etkinliği ve üretkenliği sağlamak mürakün oldu. da kalsaydı, bunun Japonya'mn gelişmesinı olumsuz şekilde etkileyeceğini sanırım soyleyemeyiz. Geçen yıl Japonya'da büyüme yüzde. 5.6; enflasyon yüzde 0.7; işsizlik oranı yüzde 2.5; dış ticaret fazlası da 95 milyar dolardı. Ekonomi alanında herkesin gıpta ettiği bu başanlan sizce esas olarak neye borçlusunuz? Ben bu sonucları Japonya'mn çok kaliteli, dunya pazarında rekabet gücü yüksek ürünler üretmesine, kalite denetimi sistemini başanyla uygulamasma, güçlü eğitim sistemine, firmaların iyi yönetilmesine, hükümetin usta ekonomi politikaları izlemelerı gibi temel faktörlere bağhyorum. Şimdi yavaş yavaş değişmekte, ama çalışanların girdikleri fırmada ömürboyu istihdam garantisine sahip olmalannın, terfüerde kıdem esasının uygulanmasının Japonya'mn dünyayı yakalamasında çok yararlı olduklan kanısındayım. Ama şimdi ulaştığımu ileri toplumda, eğitimde olduğu gibi yönetimde yaraücılığa, bireyselliğe Kimileri Japonya'mn tkinci Dunya Sa ağırlık vermemiz gerekiyor. vaşı'ndan sonra savunmaya kaynak ayırmak Bazı uzmanlar, Japonya'mn Batılı anzorunda kalmayışımn Japon kalkınma&ında lamda bir demokrasi olmadığını, orada gerbüyük rolü olduğunu ileri süruyor. çek ikn'dann seçilmiş poliükacılarda değil. bü Bu konuda yorum yapamam. Savunma rokratlarda olduğunu ileri suruyoriar. Yabankonuları, üzerinde konuşulması guç olan si cı işadamlanna, politikacüarla zaman harcayasi konular. mak yerine onde gelen bakanhklardan yük Ben siyasi degil. tümüyle ekonomik bir sek bürokratlarta dostluk kurmalarını tavsisoru sornyonım. ye ediyorlar. Bu iyi bir tavsiye mi? Zor bir soru. Ancak unutmayın ki Japon bürokratlarının çok usta ekonoABD'de bilgisayarlar, daha birçok yüksek mi politikalar uyguladıkiarı bir gerçektir. teknolojiler savunma sektöründen geldi. Ja Ama Japonya bugünku ileri aşamaya ulaşınponya savunmaya yatınm yapmak dunımun ca, onların rolleri yavaş yavaş azahyor. Geçen yaz Sosyalist Parti'nin kazandıgı beklenmedik seçim başansından sonra, Lluslararası Ticaret ve Sana\i Bakanlığı'ndan yüksek bir bürokratın, "Japonya'mn ticaret ve sanayi yönetiminden biz soruraluyuz, seçim sonuçlan ne olursa olsun işimizi yapmaya devam edeceğiz" dedigini okudum. Sosyalist Parti iktidara gelecek olursa, gerçekten Japonya'da bir şey değişmez mi? Japon Sosyalist Panisi'nin iktidara gelebileceğini hiç sanmıyorum. Sosyalist Parti çok dogmatik bir parti. Sovyetler Birliği bile değişirken, değişmesi, kendisini yenilemesi gereken bir parti. Geçen yıl Japonya'yı sarsan skandallar yüzünden protesto oylarım topladı. Ama iş ciddiye binince Japon seçmenleri daima gerçekçi partileri tercih eder. Bazılanna göre Japonya, bir yüksekteknoloji toplumu imajına rağmen, bazı bakımlardan geleneksel olmavı siirdürüyor. Denivor ki kadınlar evle meşguJ: Sosjal kurallara sıkı sıkıja bağlılık var; kunımlara bağlılık çok guçlu; çauşanlar mensup olduklan şirketin şarkısını söylüyor... Toplumda hiyerarşi, bireye değil gruba önem veren kültür egemen. Doğru mu? Kalkınma süreci içindeki Japonya için bunlar doğru idi. Ama şimdi Japonya değişiyor. Kadınlar evi terkedip iş hayatına atüıyor. Örneğin kızJarım meslek sahibi, öğretmen, tasarımcı olmak istiyorlar... Durum 1020 yıl oncesine göre çok farklı.. Çalısanlar şirket şarkısını söylemeye devam ediyor mu? Benim yaşımdakiler söylüyor. Ama yir mi yaşlanndaki gençler artık bunu yapmıyor. Onların düşünme tarzlan çok farklı, daha bireyci... Bu değişmeyi onaylıyor musunuz? Kuşaklar arasında bir uçurum olduğunu itiraf ederim. Toplura değişiyor ve artık "Mutluluk nedir?" sorusunu kendi kendimize sormalıyız. Japonlann ancak şimdi şimdi bu soruyn sormaya başladıklanm mı söylüyorsunuz? Evet. Bizim gençliğimizde insanlar bu soruyu soramazdı. Bizim düşünce tarzımu, "Çalışan demir pas tutmaz" febefesine dayanıyordu. Dolayısıyla aynı firmaya sadakatle bağlı kalmak esastı. Ama şimdi toplum değişiyor. Dolaylı konuşmanın Japonlann bir karakteristigi olduğu söyieniyor. Dendiğine göre Japonlaria ilk goriışmede açık bir evet ya da hayır yanıtı beklenmemeli. " H a y " hem evet, bem ha>ır anlamına gelebiür... Bu, Japonlaria iş yapan kimseler için iyi bir ögüt sayılabilir mi? Evet, dolayh konuşma tarzı eski Japon zihniyetinden kaynaklanıyor. Kendi aramızda bu belki büyük bir sorun yaratmıyordu. Ama şimdi Japonya dünyaya açılırken bu tarz bir sorun yaratıyor. Açık bir şekilde konuşmamız, kendimizi daha doğrudan ifade etmemiz gerekiyor. Ben bu yönde de değiştiğimiz kanısındayım. Biraz da Türklerin zihniyetinden söz edebilir miyiz? Beş yıldır Türkiye'de yaşıyorsunuz. Sizce Türklerin belli başlı karakteristikleri nedir? Benim deneyimlerim, Türklerin kısmen Batıhlara, kısmen Japonlara benzer bir zihniyete sahip olmaları. Bence Türklerin başhca özellikleri çok sabırlı bir millet olmaları. Bu bakımdan Japonlara benzediklerini söyleyebilirim. Türkler enflasyon ve öteki güçlüklere göğüs germeyi başanyor. Başka bir özelliklerinin de fazla uzak görüşlü olmayışlan. Gördüğüm kadanyla Türkler uzun vadeli düşünmüyorlar. Bunun kültürel nedenleri, enflasyon gibi ekonomik nedenleri ya da her zaman yiyecek bakımından kendi kendine yeterli bir toplum olmasının etkisi olabilir. Japonya'da halk, ihtiyacı olan pirinci yetiştirebümek için büyük ve uzun süreli bir çaba vermiştir. Belki bu yüzden Japonlar Türİderden farklı olarak çok uzun vadeli düşünürler... Törklerde başka ne gibi özellikler göriiyorsunuz? Türk aydınları arasında çok geniş kültürlü, bilgili ve akıllı insanlar var. Birikim bakımından Japon aydınlarından geri kalır bir yanları yok. örneğin sizde yabancı dil bilenlerin sayısı bize nazaran daha fazla. Ama aydınlarınıza yönelik bir eleştirim var. Bence ekonomik konulara biraz daha fazla ilgi göstermeleri gerek. Türkiye'de zenginlerle yoksullar arasında büyük bir gelir uçurumu var. Bu sorun nasıl çözülebilir? Türkiye'nin çok daha fazla vergi toplayıp eğitime ve sosyal güvenliğe yatınm yapabileceğine inanıyorum. Türkiye'de vergilendirilmemiş birçok alan var. Türkiye'de muhalefet hep eleştiriyor, ama ne yapacağını söylemiyor. Muhalefet halka sorunları nasıl çözeceğini gerçekçi bir şekilde anlatabilmeli. Yalnızca eleştirmekle başan sağlamak mumkun değil.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle