21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 Kadnılar Polîrikaya Eşft Oranda Katılmalıdır OLAYLAR VE GÖRÜŞLER leriyle parlamentolara giren kadınlar daha sonraları köşelerine çekilmeyi yeğlemişlerdir. Bugün iki elin parmak sayısından az kadın, parti örgütlerinde veya parlamentoda görev yapmaktadır. Tüm ülkede belediye ve muhtarlık seçimlerinde aday ol ' muş yürekli kadınlanmızın sayısı ne yazık ki birkaçı geçmemektedir. da ilke kararları alınmıştır, çünkü eşit hak, eşit katılımla özdeştir. "Kadınlar parlamentoya nasıl girer? Tüm kontenjanlan onlara mı ayıralım, delegeler erkek olduğundan kadınlara oy vermezler..:' Pclitikacüanmızdan birinin kibarca açıklamasıdır bu... Anlaşılacağı üzere kadınlann ancak kontenjandan parlamentoya girebileceği önyargısı yaygındır. Oysa yeryüzünün yarısını oluşturan kadınların böyle bir kayırmaya gereksinimleri yoktur. Onların seçmen olarak bilinçlenmeleri ve kendi özgür iradeleriyle diledikleri kişi veya partilere oy vermeleri gerekir. Bugüne kadar pek ince düşünmeden, belki de çoğu eşlerinin etkisinde kalarak oy verirken, bugün listesinde yan yarıya kadın aday bulunduran partileri seçmeyi oğrenebilirler. lşte böyle bir seçenek ortaya çıkabilirse siyasi partiler de sadece oy potansiyeü olan erkekleri değil kadınlan da arayıp bulmak zorunda kalacaklardır. PENCERE 29 KASIM 1989 Erkeklerin kendi aralarında küfür ve kavga edecek futbol maçları vardır; kadınlar dilerlerse kadınlar matinesine gidip kendi kendilerine göbek atabilirler, ama toplumun bir süzme kesiti olması gereken parlamentoda ve bunu hazırlayan parti örgütlerinde kadınla erkeği iş ve elbirliği içinde yurt ve dünya yararına çalışır görmek demokrasiye inanmış her insanın en doğal beklentisidir. Eşit hak, eşit katüımla özdeştir Kadınlar neden bir toplumun tamı tamına yansını oluşturduklan halde ülkelerinin geleceğini saptayacak kadrolarda görev almak istemezler acaba? Acaba politikamn ülkemizde ve hatta tüm dünyada, "iyi ün yapmamış", "pek güvenilir olmayan" bir meslek gibi gösterilmesinin ve gundelik yaşamda "kavga, gurültü ve bitmez tükenmez atışmalar yumağı" oluşturmasının bu tutumda bir rolü olabilir mi? Oysa politika hiç de küçümsenecek bir meslek değildir, çünkü yeryüzünün geleceği, kendilerine bu mesleği seçmiş insanlann kafalanna ve yüreklerine bağlıdır ve hiçbir insan da kendini ve çevresini bu gelecekten soyutlayamaz. O halde kadın erkek el ele vererek, her türlü ayrımcılığı yok edip hakaret, küfür, yumruklaşma, dövüşme ve hatta öldürme gibi ilkel tepküerin nötralize edilebileceği eşitlikçi parti örgütleri ve parlamentolar oluşturmanın zamanı çoktan gelmiştir. Hangi parti, hangi ideoloji olursa olsun kadının, eşit oranda katılabileceği siyasi gruplarda bir denge unsuru oluşturacağı, yapılacak ortak çalışmaların daha saygın ve özverili, daha içten daha çıkarcılıktan uzak, daha derinlemesine ve toplumun yararlanna yönelik olacağı kuşkusuzdur. Bu gerçek, birçok demokratik ve sosyal demokrat ülkece fark edilmiş ve partilerde, parlamentolarda kadın erkek eşitliğinin sağlanması konusun Kemikleşmiş Türkiye'nin Dünyadaki Yeri?.. İçinde yaşadığımız sıcak günler, İkinci Dünya Savaşı sonrasını anımsatıyor. Gerçi yaşlı dünyamızda insanlık 40 milyon cana mal olan kanlı bir serüveni yaşamadı; ama, Avrupa altüst oluyor, yeniden nasıl kurulacak? • İkinci Dünya Savaşı sona erdiğinde herkesin kafasında bir soru işareti vardı: Şimdi ne olacak? Eski düzenler yıkılmış, sınırlar çiğnenmiş, dengeler değişmisti. Savaştan yengiyle çıkan büyük güçler, dünya haritasını önlerine alıp tartışryorlar, barışın koşullarını ve kurumlannı konuşuyorlardı. Birleşmiş Milletler Orgütü oluşuyor; Avrupa, ortasından ikiye ayrılıyor, siyasal sömürgeciliğin tasfiyesine karar veriliyordu. Istanbul'da çıkan gazeteler sanki kış uykusundan uyanıyoriardı; savaşın sıkı düzeni içinde Ankara'dan gelen emirlerle yayın yapmaya alışmış gazeteciler arasında Türkiye'nin geleceğine ilişkin bir soru işaretinin çengeli dolaşıyordu: Biz ne olacağız? Zamanın deneyimli muhabirleri treni kaçırmaktan korkan yolcular gibi Ankara'yı yokluyorlardı: Yerimiz neresi? İkinci Dünya Savaşı'na kadar Ankara, Sovyetler'le Avrupa arasında bir denge politikasını başarıyla yürütmüştü; Türkiye, yeryüzündeki bağımsız ellı devletten biriydi; karanlık sömürgeler dünyasında başanya ulaşan ilk ulusal Kurtuluş Savaşı'yla kurulmuş, İslamda laiklik devrimini gerçekleştirmiş, kadınlarına oy hakkı tanımış, Batı hukukunu benimsemişti. 1949'da Avrupa Konseyi'ne bu temeller yüzünden rahatça girebildik; çok partili düzene de açılmıştık; demokrasi yakın görünüyordu. Ne yazık ki aradan geçen kırk yıl süresinde, Batı Avrupa'nın saygın bir üyesi olacağımıza, Amerika'nın uydusu olmak yolunda hızla yürüdük. • Bugün de dünyadaki dengeler altüst oluyor, yeryüzü yeniden bozulup kuruluyor. Olayların en çarpıcı yanı İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra bıçakla kesilir gibi ikiye ayrılan Avrupa'nın birleşme ve bütunleşmeye doğru koşmasıdır. Gelişmelerin nereve varacağını ve bugünden yarına ne biçimler alacağını kimse tam boyutlarıyla kestiremiyor; ama yalın çizgileriyle özetlemek güç değil. Avrupa'da sosyalist ülkeler demokrasiye açılarak kapitalist demokrasilerle bütünleşmeye yoneliyorlar; Sovyetler, değişimi destekliyor; Batı uygarlığı temelinde Urallar'a kadar açılışın ilginç göstergeteri Baltık Cuhuriyetleri'nde izleniyor. Avrupa Konseyi sıralarında bir süre sonra Türkiye, Doğu Avrupa ülkeleriyle yan yana oturabilir. Amerikan güdümü altında "vesayet demokrasisi"n\ sürdüren ülkemiz, AT'nin kapısında horlanıp dışlanırken, Ortak Pazar'ın modası geçmesin? Kimbilir, iki Avrupa bütünleşirken AT bugünkü yapısıyla bir ekononik kulübe dönüşecektir. İki Almanya birleşirse NATO'nun kıymetı harbiyesi ne değer taşıyacaktır? Bu gelişmenin üstüne Sovyetler'in eski savunma doktrinlerinden vazgeçmesi de eklenirse ne olacak? ABD ile Suudiler arasında köprü rolü oynamaya çalışan hacı siyaseti "AT bizi içine almıyor" diye 2000 ytlına kadar Türkiye'y" nasıl oyalayacak? Sovyetler'deki değişimi hiçe sayarak hâlâ "soğuk savaş" kalıplarını savunan bir Türkiye, dünyadaki değışım karşısında geçmişte mi yaşayacak? • Dünyadaki değişim öylesine hızlı bir altüst oluşu gündeme getiriyor ki çoğu kişi İkinci Dünya Savaşı ertesindeki sorunun çengeline takılmıştır: Biz ne olacağız? VBrimiz neresi? Avrupa bütünleşirken biz Avrupa'dan dışlanıyoruz; Sovyetler'le Batı birbirine yaklaşırken biz iç politikamızı komünizm düşmanlığı üstüne oturtmaktan vazgeçemiyoruz. Özal, Çankaya'da 12 Eylül'ü 1996'ya taşımak için yaşıyor. Halkın yüzde 80'inin istemediği ANAP iktidan 12 Eylül modelinde kemikleşmiş... 1980'ler çoktan aşıldı... Ama Türkiye, 1980'lerde yaşıyor; 12 Eylül'ün topluma giydirdiği deli gömleği içinde çırpınıyor. Prof. Dr. TURKAN SAYLAN Yeryüzündeki insanlann yarısını, hatta baa bölgelerde yandan fazlasııu kadınlar oluşturuyor. Ülkemizde de durum bundan farklı değil. Bu gerçeklerden yola çıkan dünya kadınlan, yerküre üzerindeki işlevlerinin bilincine varıp, yaşadıklan toplumlarda yüzyıllardır onlara "yönetilmeleri, baskı altında tutulraaları gereken zayıf bünyeü ikinci sınıf yaratıklar" gözüyle bakan, hatta buna kendilerini de inandıran erkek kesimine karşı çıkarak eşit haklar istemeye başlamışlardır. Eğitimde fırsat eşitliği, iş yaşaraında ve yasalar karşısında eşitlik, kadınlann son yüzyılda sesli ve sessiz savaşlarla almaya çahştıklan haklardır. Bunlann çoğu uygar ülkelerde insan haklannuı benimsenmesi ve yaşama geçirilmesiyle birlikte oldukça olumlu yola girmiş, en azından kadın erkek arasındaki bir sorun olarak değil, toplumun gelişraesinde bir insan sonınu olarak ele altnmaya başlamıştır. Uygar toplumlar, "kadırun vazgeçümez yerini ve önemini akıl yoluyla kavramış ve onları, olmalan gereken yere koymuş toplumlar" olarak da tanımlanabilir. Buna karşın geri kalmış toplumlannsa en tutarsız yanı, nufuslarırun yarısını oluşturan insan gucünü yok sayarak, "erkek egemen toplum"da ve kadını onun emrine vermede direnmeleridir. Geleceğin uygar dünyasında, cinsler ve renkler arası uyumun tam anlamıyla gerçekleşeceği, insanın insana baskı ve eziyet etmeyeceği bir döneme varılacağı kuşkusuzdur. Çağimızda kadının toplumda gerçek yerini alması için en az erkekler kadar eğitim görmesi ve ekonomik özgürlüğünü kazanması gerekmektedir. Kadınlan n seçen ve seçilen olarak ülkelerinin yönetimine katılmalan ise en az ilk iki ilke kadar önem taşımaktadır. Oysa ne yazık ki en demokratik ülkelerde bile kadınların aktif siyasete katılımı çok azdır ve bu nedenle de erkeklerle savaşa savaşa belli bir noktaya sivrilebilen veya göstermelik olarak parti listelerine konan tek tuk kadınlar, o ülkeler için uygarlık simgeleri olmaya devam etmektedirler. Ülkemizde ise Atatürk'ün ileri görüşü ve öneri Sonuç Eğer partiler ocak, bucak, ilçe, il kuruluşlarına her bir erkegin yanında bir de kadın üyenin kaydı için ilke karan alırlarsa delege seçiminden başlayarak tam bir eşitlik sağlanacaktır, bu da aday belirleme aşamasındaki eşitliğe yol açacaktır. tşte böylece kadın ve erkegin eşit şekilde katıldığı listeler içinde insanlann kendilerine en uygununu seçmeleri daha bir anlam kazanacaktır. Unutmayalım, erkeklerin kendi aralannda küfür ve kavga edecek futbol maçları vardır; kadınlar dilerlerse kadınlar matinesine gidip kendi kendilerine göbek atabilirler, ama toplumun bir süzme kesiti olması gereken parlamentoda ve bunu hazırlayan parti örgütlerinde kadınla erkeği iş ve elbirliği içinde yurt ve dünya yaranna çalışır görmek demokrasiye inanmış her insanın en doğal beklentisidir. EVET/HAYIR Sürgün Yazıları... OKTAYAKBAL ^Ozgürlükçülük" Aldatmaeası Ceza Yasası'mn 141, 142, 163. maddelerinin kaldırılmasının, "anayasal usuller dışında" siyasal iktidar düzeninin değiştirilebilmesi olanağını yaratacağına yönelik endişeler de geçersizdir; bu tür görüşler "özgürlükten korkuyu" örtmek için "devleti korumak" amacını "perde" olarak kullanmaktadırlar. tır. Buna rağmen, bilimsel araştırmalar, halkın öğrenme hakkı kapsamında olan yapıtlar suçlanıp yakılmıştır. "Düşünceden", "halkın bilgilendirilmesinden" korkanlar, "cebir varsayımı" (mefruz cebir) anlayışıyla, düşünce, bilgi dolaşımını engellemişler, "sanat", "bilim", "öğrenme" özgürlüğünü sınırlamışlanür. "Cebir varsayımı" belirli siyasal iktidar düzenlerinin, belirli ideolojik yapılaşmanın, hukuka uygun yollardan gerçekleşemeyeceği, mutlaka "cebir eylemini" gerektireceği görüşüne dayanmaktadır. Siyasal iktidar alternatiflerinin sımrlı olduğu, "iktidar" olmak hakkının, salt belirgin görüş, sımf ve siyasal örgütlerin tekelinde tutulduğu siyasal yapıda "cebir varsayımı" kaçınılmazdır. Bugünün Türkiye'sinde de, siyasal iktidar alternatifı olmak özgürlüğü bulunmadığına göre, "cebir varsayımı" yine etkin olacak, "cebir" öğesinin 141, 142, 163. maddelere eklenmesi aldatmacadan öteye gitmeyecektir. "Bu satırların yazarı hapıshaneyı ve sonra yurtdışı sürgünluğü yaşadı. Yurtdışında, başka bir dil, başka bir kültür ortamında, yurduna dönme olanağından yoksun olarak yaşamak ne demektir? Ajanslarda, gazetelerde yurdunuzla ilgilı birkaç cümle duymaya, birkaç satır görmeye can atarsınız. Bunlar sevimsiz, Prof. Dr. ÇETİN ÖZEK tatsız haberler de olsa buruk bir haz duyarsınız ıçinizde, ülkenizden söz edilmektedir ne de olsa..." Daha nice nice değerli insanlar var yurtdışında! Yıllar süren Kısa bir süredir "özgürlükçü görüntu" ya zasının azaltılması veya para cezası ile cezabir sürgün bu. Şu ya da bu nedenle gitmek zorunda kalmışlarratmak gereksinmesini duyan ANAP iktida landırılması, "düşünce suçu" kavramının ordır başka ülkelere. Aylar, yıllar geçer. "Ve gıderek geçen zamanla n, yülardır varhğı eleştirilen ve demokrasi kav tadan kalkması sonucunu yaratmadığına göbirlikte bir başkası olmaya doğru değışmekte olduğunuzu ve tıpkı ramıyla bağdaşmazlığı tartışılmaz olan Türk re, böyle bir yasa değişikliği "özgürlük uzak düşürülmüş ya da büsbütün yitırilmiş bir akraba, bir arkaCeza Yasası'mn 141, 142 ve 163. maddelerinin aldatmacası" olmaktan öteye gitmez. kaldınlacağı izlenimini yaratmak çabasında. daş, bir sevgiliye olduğu gibi yurdunuzla aranızda uzaklıklar oluşBelirtilen maddelerle ilgili yeni yasa çalışma "Cebir" unsuru olsa da maya başladığını, arada bir yüreğinizden kanat vurup geçse bilarına ilişkin belirtiler ise, yaratılmak isteni Yasal düzenlemeyle maddelere "cebir" unle özleminizin yatışmaya yüz tuttuğunu duyumsarsınız." len izlenimle tümden çelişiyor. suru eklenecegi ve böylece demokratik bir yapı Birkaç aydır aramızda Behramoğlu. Beş buçuk yıl süren sürGerçekten, 141, 142, 163. maddelerle ilgili varatılacağı da belirtiliyor. "Cebir unsuru"nu günlüğü sona erdi. Yazılarını, şiirlerini okuyoruz. Bu geçen yılAdalet Bakanı'nın açıklamaları, >apılacak ya içeren "düşünce suçu" da demokratik bir geların ona neler kazandırdtğını öğreniyoruz Yalnız kazanç mı var Maddelerin kaldınlabilmesi sal değişikliklerin ve bu konuda etkin olan lişım olarak nitelendirilemez. bu sürgün yıllarında? Yitirilen bir şeyler de yok mu? Bu beş buGerçekten, "düşünce açıklamak özgürlüğü" için anayasa değişikliği çuk yılı ülkesinde geçirseydi, sanatı, şiiri, kişiliği açısından da j mantığın hiç de "düşünce açıklamak" ve "sıha yararlı olmayacak mıydı? Ama olmadı, 12 Eylül fırtınasında \ yasi iktidar alternatifı olmak" özgürlüğünü ancak içeriği ne olursa olsun her tür düşün zorunlu mu? ! sağlamak amacıyla hareket edilmediğini ka cenin ceza tehdidi olmaksızın açıklanmasım o da Barış Davası sanığı olarak uzunca bir süre hapıslerde yatGerek Adalet Bakanı, gerek O'nun mantızorunlu kılar. Siyasal iktidar düzeninin ancak nıtlıyor. tı. Yurtta kalsa, daha da yatacaktı. Adalet Bakanı, "Bugün düşünce suçu olma "cebir'' yoluyla değişebileceğine yönelik ince ğıyla görüş açıklayanlar, 141, 142, 163. madBir sanatçı, özellikle bir şair, yurdunun, toprağının bir ürünüyan yarın olabilir. Bunlar sadece iç hukuk so leme/duşunce de, "bilim, sanat özgürlüğü" delerin kaldınlabilmesi için anayasa değişikdür. Bir çiçek gibi!.. Başka topraklarda yetişmez o çiçek, yeterunu değil, dünya konjonktürü ile de ilgili. Dış kapsamındadır. Bu açıdan "cebir" kavramı liğinin zorunluluğundan söz etmektedirler. rince, tüm güzelliğınce açmaz. Başka tüıiüdür, başka nitelikteBöyle bir zorunluluk söz konusu değildir. işleri bizi iyi enforme etmeli" diyebiliyor na ilişkin duşüncenin suçlanması da, "sınıriı ' dir. "İki ateş arasında" kalmıştır. Bunun yakıcı ateşıni yureğınde düşünce alanında ozguriük" anlamını taşır. Anayasalar, siyasal iktidarlann olanaklannı (Cumhuriyet 21 Kasım 1989). duyagelir hep... sınırlamak için yapılır. Kişiye karşı, "devleti Adalet Bakanı'nın bu sözleri, demokrasi "Düşünce açıklamak özgürlüğünün" tam korumak" gibi "anayasa" kavramıyla çelişen Ben Ataol Behramoglu'nu ilk kez 1964 yılında Bursa Halkekavramıyla tümden çelişen iki anlayışı ortaya anlamıyla kabul edildiği demokrasilerde, ki 1982 Anayasası dahi, siyasal iktidan sınırlavi'nde açılan bir şiir sergisinde tanıdım. Daha doğrusu şiirlerikoyuyor: şikr, anayasal sisteme uygun dttşünmek zorun yıcı kurallan içermektedir. Belirtilen nedenni... Coşkulu dizeleri ile dikkatımi çekmişti. Nice genç şair tanıa) "Düşünce suçu" olağan, kabul edilen bir da değildirlen bu açıdan da siyasal iktidar dü le, anayasanın "özgürlüklerle" ilgili kurallarız, nice şıır okuruz, ama çoğunun adı yerleşmez belleğimize, suç türü olarak benimseniyor. zeninin değişiminin "anayasal usuller dışında n, siyasal iktidara sadece "olanak" tanır. dizeleri ise hiç akılda kalmaz. Ataol için böyle olmadı. b) 141, 142, 163. madde ile ilgili yasa çalış kalan usullerle" (cebir) gerçekleştirilmesi göBelirtilen "olanak" çerçevesinde yasal dü"İki Ateş Arasında" (Boyut Yayınları) Ataol Behramoğlu'nun maları, Türk insanuun da "düşünce açıklamak rüşü, duşunce özgürlüğü kapsamındadır. yeni kitabı. Önsözünü şu cümle ile bitirmiş: "Yaşamda olduğuhakkı" bulunduğu mantığina/inancına dayan "Cebir" ancak, siyasal iktidar düzeninin de zenleme yapmak, yasama organının yetkisinmuz sürece insan olmayı öğrenmenin sonu yok diye düşünüyomıyor. Doğu Bloku'ndaki gelişmeler sonucu, ğiştirilmesine yönelik "eylem" ve "eyleme dedir. Yasama orgaru, siyasal iktidar, anayarum." İnsan olmak, yaşamın acılı tatlılı deneyimlerinden geçepek korkulan "ideoloji ithali" olasüığının tahrik" davraruşlannın hukuka aykın sayüma sanın tanıdığı "olanak sınınnı" aşamaz; "olarek gerçekleşiyor. Tekdüze bir yaşam süren kişinin "insan"lığı azalması ve Batı demokrasileriyle AT'de bu sına neden olabilir. Gerçekten, kişi ana>usal nak kapsamında" yasal düzenlemeyi belirlekendine özgüdür. Ama savaşım vererek, ama doğru, guzel götunleşme isteği, belirtilen maddelerde değişik kural ve düzene uygun düşünmek zorunda de mek yetkisi söz konusudur. 1982 Anayasası da rüşler uğruna çarpışarak insanlığını daha derinden yaşar kişi. lik yapılmasının nedenini oluşturuyor. ğilse de, uygun davrajımak zorundadır; bu ne antidemokratik niteliğiyle 141, 142, 163 türünHele sanatçıysa, şairse daha daha derinden... denle de, siyasal iktidar düzeninin anayasal den "düşünce suçlan"na olanak tanımaktaDYP muhalefetinin de bu konuda farklı dudır, fakat bu olanağın kullamlmaması anaya"Maltepe Askeri Cezaevi'nin avlusunda Sisler içindeki Büşünmediği, Süleyman Demirel'in, Doğu Blo usuller dışında değiştirilmesine yönelik (cebir) saya aykınlık oluşturmaz. yükada'nın karşısında Oturmuş yazarım bu şiiri Eylül başlaku'ndaki gelişmelerin "ihtiyatla" karşüanması eylem suç oluşturur. Kaldı ki siyasal iktidar düzeni açısından rında bir cumartesi Lodos titretiyor ağaçlan Yağmur geceden gerekliligine ve "ideoloji ithali" tehlikesi goz Belirtilen nedenledir ki "düşünce yıkamış çiçekleri Gökyüzü mavi, bulutlar beyaz Ardından baönünde tutularak, davranjşlann belirlenmesine açıklamaktan" öteye gitmeyen bir eylemi ce "tehlike" veya "zarar" yaratıcı olgu, hukuka aykın somut "eylem", "eyleme" tahriktir. Çağharın geçti koca yazı Hapisteyiz hâlâ ve güzün ilk serinliklen yönelik sözleriyle ortaya çıkıyor. zalandıran maddelere "cebir" unsurunun ek daş demokrasilerde ise "düşünce/propaganda" Avlunun dört yanı dikenli teller Tellerin gerısinde nöbetçiler Böylece ANAP ve DYP, "düşünce açıkla lenmesi, somut eylem olmadığı için anlamsız eylem sayılmadığı gibi, anayasal düzen için bekler Kapanır uykusuzluktan gözleri." mak özgürlüğünun" sınırlılıgında uzlaşıp, ki dır, hem de düşünce açıklamak hakkının sı "tehlikeli" veya "zarar verici" nitelikte de göşinin düşünce açıklama özgürlüğünün varlı nırblığı, "düşünce suçunun" sürdürülmesi so rülmez. özgürlükten, insan haklanndan yaİşte bir an, yaşamdan bir kesit. Banş Derneği sanıklannın Eylül ğını, halkın tüm gerçekleri öğrenme hakkını nucunu yaratır. 1982'de kapatıldıkları Maltepe Askeri Cezaevı'nden bir anı... Ne na düşünce, "düşünce suçunu" öngörmez. Bu ve demokrasilerde "siyasal iktidar alternatif Nitekim, "şiddet" sözcüğü 1938 yılındaki nedenle, "düşünce suçu zorunluluğunu" önkadar yoğun yaşanmış bir an... Şöyle bitiriyor: "Geçer güzelim, lerinin sınırlılığı"nı içlerine sindiremiyorlar. yasa değişimiyle 141, 142. maddeler çıkanldık gören ve bu zorunluluğun 1982 Anayasasıbugünler de geçer Sökülüp atılır dikenli teller Koparır halk bir gün zincirlerini." Kaldı ki, söz konusu maddelerle ilgili yasal tan sonra da, maddelerde kullanılan ndan doğduğunu savunan bir anlayış, "çağ atdeğişikliğin, suçların cezalarını indirmeye ve "tahakküm" v.s. gibi kelimelerin "cebir" öğe ladığımızı", "12 Eylül parantez döneminden Bu zincirler, bilgisizlik, karanlık, ilkellik, korku, ürkeldik zincirya para cezasına çevirmeye yönelik olduğu da sini dile getirdıği savunulmuş, bu anlayışa rağ demokratik düzene geçtiğimizi", "özgürlükleridir. Yıllar geçse bile büsbütün kopamıyor. Koptuğu anda bir anlaşıhyor. Suçun niteliğini belirleyen ise, men, düşünce açıklamaları cezalandınlmışür. çü siyasal iktidar düzeninin varlığını" ileri sürde bakıyoruz yeniden bağlanmış halkaları birbirine, yenı bir zincir "ceza" olmayıp suçun unsurlarıdır. Özellikle, Anayasa Mahkemesi'nin 141, 142. mek hakkına sahip değildir. oluşturulmuş.. Büyük aydınlıklar gerek, büyük çabalar gerek. "Propaganda" düşünce açıklama türu oldu maddeleri anayasaya uygun gören yorumu, Aydınlık günlere, yarınlara özlem çekenlerin gerçek bir kurtuluCeza Yasası'nın 141, 142, 163. maddelerinin ğuna göre, belirtilen maddeler "düşünce açık hukuka aykın usullerin maddenin uygulanmaşa ermeleri için... lama"sını cezalandınyor, "düşünce suçu" oluş sında aranacağı ve bilimsel çalışmalann suç kaidınlmasının, "anayasal usuller dışında" si(Arkası 19. Sayfada) turuyor. "Düşünce açıklamak" eyleminin ce oluşturmayacağı gerekçesine de dayandınlmış (Arkası rv Sayfada) ANMA tyi, men, dost ve guzel insan; değerli meslektaşımız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıgı İş Müfettişi ŞEMİBERNA AKMANOGLU'nu (19361988) aramızdan aynlışının birinci yılında sevgi ve özlemle anıyoruz. İZMİR GRUBirNDAA' ÇALIŞMA ARKADAŞLAKI PARLIAMENT 1979 YILI ICRA PL 467 TEDBIR UYARINCA SIGARA SAĞLIĞA ZARARLIDIR.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle