25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 KASIM 1989 HABERLER CUMHURÎYET/15 MÜNİH (Cumhuriyet) Uluslararası Politika ve Stıateji Sempozyumu önceki gün Munih'te başladı.Sempozyum, Doğu Almanya, Macaristan ve Polonya'daki gelişmelerle ilgili yoğun konuşmalara yol açtı. 150 delegenin katıldığı ve aralarında Federal Almanya Maliye Bakanı ve koalisyon ortağı CSU'nuıı Genel Başkanı Teo Wıigel, Bavyera Başbakanı Streibl, Kenya Devlet Başkaru T.Arap Moi, Guatemala Başbakanı Carpio NicoHe, NATO Genel Sekreteri Wörner gibi şöhretlerin bulunduğu sempozyum üç gun sürecek. Sempozyuma Turkiye'den katılan Feyyaz Tokar şunlan soyledi: "Federal Almanya'daki Türkler için gelecefin önemli konusu Dogu'dan gelen nıifusun kendi hayat sahası uzerinde yapacap etkidir. Ailenin asıl fertJerinin gelmesi misafir odalannın boşaltılmalanna yol açacak mıdır? Tereddütsüz herkes Berlin Duvarındaki acı olaylann üzerine bir örlıi çeken yeni gelişmelerin sürekli olması dileğindedir. Ancak bu olumlu gelişmeleri içten duygularla izleyen Almanva'daki yabancı işçiler kendi diizenlerinde bir değişiklige yol açmayacağı konusundaki beyanları ayn bir mutlulukla karşılaraaktadırlar." Göç trafiği ve Türkler MÜNtH BÜYÜKELÇİ ELEKDAĞ, 'DEĞİŞEH DİJHYA VE TÜRKİYE9 Türkiye'nin konumu değişebilir iî Tabii ki dunya siyaset sahnesindeki değişim Türkî^'nin merkezi stratejik önemini değiştirmeyecek ve ülkemiz Ortadoğu'da anahtar ülke olma niteliğini koruyacaktır. Bununla birlikte, sorun, Batılı müttefiklerimizin değişen koşullarda Türkiye'nin bu özelliklerini nasıl algılayacakları ve kendi açılarından değerlendirecekleridir. Türkiye'nin stratejik değerinde bir azalma olmadığı yolundaki görüşler gerçeği yansıtmaz. ŞÜKRÜ ELEKDAĞ Buyükeiçı YlDEĞERLENDİRDİ Büyıikelçt Şükrıt Elekdağ, bu yıl 1979'dan beri Turkiye'yi temsil etriğı M'ashington Buyükelçiliği'nden emeklıye ayrıldı. Diplomatik kariyerinde, Dışışlen Bakanlığı Genel Sekreierliği görevinde de bulunmuş olan Elekdağ'ın gazetemize verdiği, "Değişen Dünya ve Türkiye" konulu yazısı iki gün sürecek. Avrupa siyaset sahnesindeki başdöndurücü gelişmeler, ABD Sovyetler Birliği ilişkilerinin, çatışmadan yumuşama ve uzlaşmaya dönuşmesi ve tkinci Dunya Savaşı sonunda oluşan tüm dengeleıin değişmeye yüz tutması; 1989 yılının, dunya siyaset tarihine, soğuk savaş döneminin arkada bırakılıp Avrupa'da guven ve istikrar koşullarının yerleşmeye başlayacağı yeni bir çağm habercisi olarak geçeceğine işaret etmekte ŞÜKRÜ ELEKDAG Yumuşama, Turkiye için bazı sonınlan beraberinde getirecek. dir. Bu gelişmeler, Türkiye yönünden de önemli konu ve sorulan gündeme getirmektedir. Nitekim basınımız, Türkiye'nin stra, tejik öneminin, siyasi ağırlığının, karşılaştığı dış tehdidin, savunmasının ve Avrupa Topluluğu'na (AT) katılma sürecinin, bu gelişmelerden nasıl etkilenebileceği hususları üzerine derhal eğilmiş ve bu konulardaki yorum ve değerlendirmelere sutunlarında yer vermeye başlamıştır. Stratejik önemi ve NATO savunma sistemi çerçevesinde yüklendiği önemli askeri sorumluluklar dolayısıyla, Türkiye'nin soğuk savaş dönemlerinde Batılı ülkeler gözünde önem ve itibarmın arttığı, buna karşılık yumuşama dönemlerinde Batı'nın ulkemize atfettiği önceliğin nispeten geri plana düştüğü, şimdiye kadar çok sayıda Türk siyaset adamı ve siyaset bilimcisi tarafından vurgulandığı gibi, Turkiye'yi yakından izleyen yabancı dış politika uzmanlannca da belirtilmiştir.'Bu değerlendirme nin, özellikle şu içinde yaşadığımız ve askeri bloklar arasında bir savaş tehlikesinin kaybolmaya yüz tuttuğu, NATO ile Varşova Paktı'na askeri görevlerinin yerini alabilecek yeni roller aranmasınm gündeme geldiği bir dönemde geçerli olduğuna kuşku yoktur. Tabii ki dünya siyaset sahnesindeki değişim, Türkiye'nin merkezi stratejik konumunu \e önemini değiştirmeyecektir. Bundan böyle de Türkiye'nin, jeostratejik koaumunun özellikleri, Sovyetler Birliği'nin şah damannın geçtiği Boğazlar'ı kontrolü altında bulundurması ve Batı açısından yaşamsal önemdeki petrol rezervlerinin yuzde 66'sının bulunduğu körfez bölgesi için koruyucu bir set teşkil etmesi ve Ortadoğu'da anahtar ülke olma niteliği dolayısıyla, her iki süper güç bakımından da önemini muhafaza etmesi beklenmelidir. Bu böyle olmakla birlikte mesele, Batılı müttefiklerimizin yeni uluslararası ortamda ve değişen koşullarda Türkiye'nin bu özelliklerini nasıl algılayacakları ve kendi yararlan açısından değerlendirecekleridir. Örneğin, 24 Ocak kararlarının uygulanmasının geniş dış yardım kaynaklanyla desteklendiği hatırlanacaktır. Batılı yedi sanayi ül.kesi liderlerinin daha önce Guadelup'ta yaptıkları zirve toplantısı sırasında aldıkları karar uyannca ulkemize verilen bu yardımın dayandığı gerekçeler arasında, Türkiye'nin Batı savunmasındaki önemli rol ve katkısınm kaybedilmemesi başta geliyordu. Bugünkü dünya koşullarında, Türkiye'nin, bir an için aynı durumla karşı karşıya kaldığı varsayılsa, stratejik öneminden aynı şekilde yararlanabileceği söylenebilir mi? Batılı ülkeler nezdinde siyasi liderlerimiz ve diplomatlarımız tarafından yapılan siyasi ve iktisadi nitelikteki girişimler sırasında, taleplerımizin kabulü için iieri sürülen, "Türkiye'nin NATO savunma sistemi çerçevesinde üstlendigi önemli askeri görev ve sorumluluklann Batı güvenliğine sağladıgı büyük katkı" nheliğindeki gerekçenin, Batı kamuoylanmn, Sovyetler Birliği'nin ve Varşova Paktı'nın artık kendileri için bir tehdit teşkil etmediğine inandıkları bugünkü koşullarda etkili olmayacağı açıktır. Bu bakımdan gelişen yeni ortamda "Türkiye'nin stratejik değerinde bir azalma olmadığı" yolundaki görüşler gerçeği yansıtmadığı gibi, dünyada ve Avrupa'da tanık olduğumuz süratli gelişmelerin ülkemiz açısından etkilerinin sağlıkh şekilde değerlendirilmesini de mümkün kılmayacaktır. Yumuşama ve dış tehdit Yeşermeye başlayan yumuşama döneminin Türkiye bakımından ortaya çıkaracağı olumlu gelişmeler ve yararlı fırsatlar olacaktır. Türkiye'nin stratejik konumu ve Sovyetler Birliği ile sınır komşusu olması, yumuşama ortamına ülkemiz için son derece arzu edilir bir nitelik kazandırmaktadır. Ancak bu hususa değiruneden önce, gelişen yumuşama koşullarının Türkiye bakımından yaratabileceği bazı olumsuz etkiler uzerinde de bir nebze duralım. Turkiye'yi çevreleyen sımr komşulannın, Sovyet Rusya dışındaki hemen hepsi, mirasçısı bulunduğumuz Osmanlı İmparatorluğu'nun toprakları uzerinde kunılmuş devletlerdir. Bunlann da çoğunluğu Türkiye'ye dost değildir. Ya Turkiye'den toprak talepleri vardır ya ulkemize tarihi bir kompleks ve husumet duygusu ile bakarlar ya Turkiye'yi kendileri için büyük bir tehdit kaynağı olarak görürler yahut da laik ve demokratik bir sistemle yönetilen bir Türkiye'ye karşı kin ve garez duyarlar. Bunlar, aralarında sinsi bir içbirliği ile "Türkiye'de elnik bir mesele oldugu propagandasını yaparak, mezhep ve kültür farklılıklannı istismar ederek" amaçlarını gerçekleştirmek istemektedirler. Bunlann gayretleri sayesinde "Tarihi Şark meselesi. günümüzde başka adla, başka kisveyle" uluslararası politika sahnesine çıkanlma noktasına getirilmiştir. Yumuşama döneminde, bunlann Türkiye'ye karşı husumetlerini ortaklaşa yüriitmeleri için daha uygun bir ortam çıkabilecektir. Zira, askeri bloklar arasında gerginliğin sürdüğu dönemlerde her bloğun içinde bir tür disiplin mevcuttur. Üye ülkeler mensup olduklan bloğun genel politikasını ve çıkarlannı dikkate almak ve bu çıkarları açıktan ihlal edecek biçimde karşı blok ülkeleriyle işbirliğinde bulunmamakla yükümlüdürler. Oysa şimdi, bloklararası savaş tehlikesinin ortadan kalkmasma paralel olarak bloklariçi disiplinin zayıflaması, özellikle ülkemizin bulunduğu bölgede sosyal bir politik durum yaratacak ve baskı altında tutulan ihtilaflann süratli bir tırmanmaya hazır şekilde ortaya çikmasına yol açabilecektir. Bu koşullarda Türkiye, ihtimaliyat planlamalannda, orneğin kendisine karşı bir "Yunan Suriye Bulgaristan" koalisyonunun kurulabileceğini göz ardı edemeyecektir. Burada, ülkemizin maruz kaldığı ek bir tehdide de değinmekte yarar vardır. Turkiye'yi güneyden ve doğudan çevreleyen sınır komşulannın her üçü de menzilleri 50 ile 650 kilometre arasında bulunan çok adette roket sistemine sahiptirler. Bunlarla yapılacak bir saldınyı önleyebilecek hiçbir savunma imkânı mevcut olmadığından bu silahlar ülkemiz yönünden çok tehlikeli potansiyel bir tehdit niteliği kazanmaktadırlar. Türkiye'nin bu potansiyel tehdidi göz ardı etmesi mümkün olamayacağı cihetle, kısa sürede kendi roket sistemine sahip olmak suretiyle bu silahlara karşı bir caydırıcılık imkânına sahip olması son derece önemlidir. Türklerin kaygılı bekleyişi J; ederal Almanya'ya Dogu'dan başlayan göç hareketi, Türk işçilerinin tedirginliğini arttırdı. Gelişmelerden en fazla memnun olan grup ise satışlarını büyük ölçüde yükseiten manavlar ĞÜNER YÜREKLİK BATI BERLİN federal Almanya'daki işçilerimiz zaten daha göç günlerinde tedirgindi. Geçen haftaki yüzbinlerin akınından sonra bu tedirginlikleri daha da arttı. Özellikle Batı Berlin'de yaşayan Türkler şaşkına dondüler. Ancak olaya gösterdikleri tepki açısından bizim yurttaşlan uç gruba ayırmak gerekir: I. Birinci kuşak işçiler. Yani 1964'lü, 70'li yıllarda Federal Almanya'ya gelen işçilerimiz, 2. Gençler, 3. Dükkâa, mağaza sahibi olanlar. Emekliliğini dört gozle bekleyen hemen bütün 1. kuşak işçilerimizde belli bir tedirginlik ve endişeden söz edilebilir. B. Berlin'de Türklerin yoğun oturduğu Kreuzberg ilçesinde rasgele konuştuğumuz bu kuşaktan işçilerimizin hemen hepsi aynı şeyi soylüyorlar: "Tabii gelecekler. Kendi vatanlan. Biz de insan olarak çok seviniyoruz. Ama kendimizi diisundügümüzde. iş>erimizi kaybedecegiz, ev bulamayacagız diye korkuyoruz da." Gençler ise "lakmaz" bir tavır içindeler: "Gelsinler abi, bana bir zararlan olmaz". Diikkân ve mağaza sahibi olanlar en ilginç grup. Sanki ellerini ovuşturuyorlar. Son derece memnunlar. Batılılardan daha çok sahip çıkıyorlar "misafirlerimize" ve "özgürlüğiine kavuşan bu insanları bizim de bağnmıza basmamız gerekir beyefendi" diyorlar. Yani bize de biraz ders veriyorlar. Güneşli guzel bir sonbahar günü Kreuzberg ilçesindeyiz. Kurffrstendamm gibi, kalabalık, cıvıl cıvıl hareketli günlerinden birini yaşıyor Kreuzberg. 35 bin Türkun yaşadığı bu ilçede, yurttaşlanmızın manav, kasap, eksportimport dükkânlarının bulunduğu en işlek bir bölgedeyiz. Manav, eksportimport dükkânlarının önü Doğu Alman olduğu anlaşılan müşterilerle tıklım tıklım dolu. Not defterimiz olan ses aygıtımızı ve kalem yerine geçen mikrofonumuzu uzatıp Türke benzeyen ilk geçene soruyoruz. Sormamızla birlikte çevremiz diğer merakhlarla doluyor. "Valla ben bunlann buraya geldiğine memnun oluyorum. Hiç OstBerlin'e (Dogu Berlin demek istiyor) gitmedim ben. Kendilerini burada yakından gördüm, tanımış oldum. Çok saf, yani görgülü, münevver kişiler. Hiç böyle yaramaz halleri yok. Bağırtılı filan konuşmuyorlar. Efendi. efendi hareket ediyorlar. Çocuklan datıi aynı şekilde hareket ediyorlar. Öyle zannediyorum ki bunlann ntaddi durumları çok zayıf oldugundan akın ediyorlar hep bankalann önlcrine. 100 mark almak için kuyruga diziliyoriar, ta sabahtan akşama kadar. Yanlannda ufak bebekleriyle beraber geliyorlar." "Şimdilik bir endişem yok. Ama ilerde bunlan bir Berlin olarak birleştirirlerse durum kötü olabilir." (tşçi). BATI BERLİN Tl'RK İŞÇİLER TEDİRGİN Dogu Almanya'dan Batı'ya göç edenlere "işgucü" gözıiyle bakılması, en çok Federal Almanya'da çalışan Tiirkleri tedirgin ediyor. Gurbetçile rimi7 arasında henüz bu konuda tam bir görüş birliği bulunmasa da gelişmeleri biraz kuşku, biraz da kaygıyla idediklerini fark etmek güç değil. DEVLET BAKANI BOZER Yeni dengeler Türkiye lehine AT'nin Türkiye raporunun 3 hafta içinde Bakanlar Konseyi'ne iletileceği bildirilirken, Devlet Bakanı Ali Bozer, Doğu Avrupa'daki son gelişmelerin Türkiye aleyhine bir durum yaratmayacağını söyledi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Avrupa Topluluğu (AT) Komisyonu'nun Türkiye'nin tam uyelik başvurusuna ilişkin raporu üç hafta içinde Bakanlar Konseyi'ne iletilerek kamuoyuna açıklanacak. AT bu raporla üyelik konusunda Türkiye'ye yönelik herhangi bir taahhüde giremeyecek \e bu konudaki goruşmelere başlanması konusunda kesin bir irade bildirmeyecek olmasına karşın, AnkaraBrüksel ilişkilerinde yeni bir dönemin başlaması bekleniyor. Dışişleri çe\ releri, bu yeni dönemdeki çalışmalarını, Avrupa'da kurulacak dengeler üzerinde Türkiye'nin etkin bir rol oynayabikceği \e Türkiye'siz bir Avrupa bütünleşmesinin düşünulemeyeceği tezleri üzerine kuracaklar. Cumhuriyet muhabirinin edindiği bilgiye göre AT ile ilişkilerden sorumlu Devlet Bakanlığı ile Dışişleri Bakanlığı'nın yetkilileri, Doğu Avrupa'da büyuk bir hızlanma gösteren reform sürecinin Turkiye'nin tam üyelik konusunu Bruksel'de "türaüyle ikinci plana ittiği" saptamasını yapıyorlar. Ancak bu duruma "teslim olunmaması" ve Doğu Avrupa'daki değişimin AT'nin planları uzerinde yapacağı etkilerin yakından izlenerek, "Bunlardan Türkiye'nin yarar saglamasına çalışılması" planlanıyor. Yetkililer, AT tek pazar uygulamasının artık "asla" bir kaleye donuşemeyeceğini, dolayısıyla daha geniş Avrupa birliklerinin mutlaka gündeme geleceğini belirtivorlar. Türkiye'nin bu genis birliğin en dar halkası olan AT tam üyeleri arasına katılma doğrulıusundaki hedefinden vazgeçmeyeceği, ancak tam uyelik gerçekleşene dek kurulabılecek yeıu uluşuml^ra da ılgisiz kalmavacağı kaydediliyor. AT ile ilişkilerden sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Bozer, Doğu Avrupa'da son haftalarda yasanan gelişmeleri "olumlu" gördüğünü belirterek, "BatıDoğu vakınlaşması bizim AT ile iiişkilerimize olumsuz etki y«pmayacaktır. Tersine olumlu sonuçlan olacağını tahmin ediyorum" dedi. Demokratik Almanya ile Federal Almanya arasındaki \akinlasmamn, Avrupa'daki dengelerin yeniden oluşması uzerinde etkileri olacağını da kaydeden Bozer, "Bu dengeler açısından meseleyi mütalaa ettigimiz zaman Türkiye'nin topluluk içinde bulunmasının yararlan olacağı görüşündeyim" diye konuştu. Bozer, Cumhuriyet'e verdiği dcmeçte, Avrupa'daki son gelişmelerin Türkiye'nin AT ile ilişkileri ve Federal Almanya'da yaşayan Türkiyeli işçilerin konumu üzerindeki etkileri konusunda şöyle dedi: 'Almanya'daki işçilerimiz açısından meseleye baktıgımızda. onların hukukunu ihlal edecek bir durumun ortaya çıkacağını sanmıyorum. Tahminirne göre Dogu Almanya'dan Balı Almanya'ya işçi akını yerine Batı'dan Dogu'ya sermaye akını olacak«r. Öte >undanÇalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı lınren Aykut. yaptığı açıklamada, 2 Almanya arasındaki sırur kapüarının açılmasının ardından. Türk işçileriyle ilgili olarak şunlan söyledi: "İşçilerimizin oradaki haklannın zedelenmemesi ve iş güvenliklerinin tehlikeye atılmaması için Federal Alman yetkililerinden güvence aldık. Sınır kapılannın açılması bizim işçimizi etkileyebilir mi? Etkileyemez mi? Onu da inceliyoruz." PARİS ZİRVESİNİN ARDINDAN AT'den Dogu'ya IMF reçetesi 12'lerin geçen cumartesi günü gerçekleştirdikleri gayri resmi Paris zirvesinde, D.Avrupa'ya yardım için "demokrasi" koşulu getirildi. Borç sorunları için bu ülkelere IMF'nin yolu gösterildi. SABETAY VAROL PARİS AT'nin 12 liderinin Elysee Sarayı'nda cumartesi akşamı düzenledikleri "yemekli zirve" 89 aralıkta Strasbourg'da sona erecek bir maratonun ilk aşaması olarak değerlendiriliyor. Tüm gözlemciler, "siyasal irade" belirtmesi açısından, gayri resmi toplantının başanyla sona erdiğini düşünüyor. Avrupa'nın geleceğine ilişkin ülkeler arası görüş aynlıklannın şimdilik hasıraltı edilmesi, iki hafta sonra Malta açıklarında bir araya gelecek iki süper devlete verilmiş bir işaret olarak algılandı. Bir gazetecinin sorusunu, konferans sonrası basın toplantısında Cumhurbaşkam François Mitlerrand, "ne mesaj, ne özeı" yollanacağıru vurgulamak suretiyle yanıtladı. Başka bir deyişle, "yemek" öncesi ve sonrası tüm karşı açıklamalara rağmen, Elysee Sarayı1 ndaki toplantının Akdeniz'de buluşacak BushGorbaçov ikilisine 12*ler Avrupası'run "Biz de varu" uyarısı yaptığı ortaya çıktı. Toplantıda Federal Almanya Şansölyesi Helraut Kohl, iki Almanya'nın birleşmesini gündeme getirdi. "Parasal ve mali birlik" konusu, 89 aralık zirvesi öncesi ele alınmadt. Bu konudaki geleneksel İngiltere Fransa uyuşmazlığından başka, Bonn'un da eskisi kadar sıkı durup durmayacağı bilinmiyor. Macaristan, Polonya ve Doğu Almanya gibi ülkelerin AT'ye üyelikleri de konuşulmadı. Çünkü tıpkı Türkiye ve Avusturya gibi onlar da 1993 yılı başında yapılacak "genel bilanço" ya kadar "askTda kalacak. Özetle uyuşmazlık ya da pürüz yaratabilecek konular dışlandı, uyum noktaları öne çıkarıldı. Gelişmeleri belli bir kaygı ile izleyen ülkelerin Turkiye'den ibaret olmadığı gözleniyor. Latin Amerikalı, Arap, hatta Yunanlı gazetecilerin sorduğu sorulardan. Batı Avrupa'dan kalkmma için ekonomik ve moral destek bekleyen tüm ülkelerin Doğu Avrupa ülkelerini, deyiş yerindeyse "kıskandıgı" ortaya çıktı. Yardım için "demokrasi" koşulu, özellikle Doğu Almanya'ya yollanmış bir mesaj anlamı taşıyor. Bayan Margaret Tbatcher, aynı gece İngiliz Büyükelçiliği'nde verdiği brifingde, "Macaristan ve Polonya seçim yaptı. Dogu Almanya çok partili demokrasiye ve serbest seçime geçecegini söylüyor, ama söylediklerini kuvveden fiile çıkarmalan gerekiyor" dedi. Ancak François Mitterrand'ın, bu koşul getirilirken Çekoslovakya, Bulgaristan ve hatta SSCB'yi öngördüğü dikkatten kaçmadı. Sık sık demokrasi hareketinin daha da uzağa gideceğini umduğunu hatırlattı. Borç sorunları için Doğu Avrupalı ülkelere "Uluslararası Para Fonu"nun yolu gösterildi. Bu, pratikte, adı geçen ülkelerin işletmecilik başta olmak üzere tüm ekonomik sistemlerini gözden geçirmelerini istemek anlamına geliyor. Şöyle ki, 3. Dünya ülkelerinin çok iyi bildiği, ünlü IMF reçeteleri Polonya, Macaristan ve diğer ülkelere uygulanacak. Ancak Mitterrand, "İnsan haklan ve demokratik özgürlükler" koşuluna pi, yasa ekonomisi koşulunun dahil olmadığını, asıl sosyalist, Hıristiyan demokrat, muhafazakâr ya da sosyal demokrat düzenlere sahip olma özgürlüğünün demokrasinin baş koşulu olduğunu belirtti. AKKUM Şimdi, yumuşama ortamının Türkiye'nin bulunduğu bölgeye de yayılmasma yol açabilecek önemli bir gelişme uzerinde duralım. Halen, Viyana'da NATO ve Varşova Paktı'na üye 23 ülke arasında sürdürülen Avrupa Konvansiyonel Kuvvet tndirinıi Müzakereleri (AKKUM), Atlantik'ten Urallar'a kadar uzanan bölgede konuşlanmış iki askeri bloğa ait kuvvetler arasındaki dengesizlikleri gidermek ve kuvvet indirimleri yoluyla daha aşağı düzeyde karşılıklı güç dengesi kurmak ve tarafların birbirlerine karşı sürpriz saldın ve geniş çaplı saldırı yeteneklerini ortadan kaldırmak amacını gütmektedir. Türkiye'nin âktif ve yapıcı biçimde katıldığı bu müzakerelerde, taraflar, daha şimdiden, tank, top, zırhlı birlik taşıyıcılan, saldın tipi uçak ve helikopterler gibi silah kategorüerinin global tavanlan konusunda anlaşmaya varmışlardır. Sovyetler Birliği'nin, karşılıklı dengenin sağlanabilmesi için asimetrik kuvvet indirimi kavramını kabul etmiş olması müzakerelerin amacına ulaşma ve başarı şansını arttırmıştır. Varşova Paktı'mn silah indirimlerinin yüzde 50, NATO'nunkinin ise yüzde 10 ile 15 civannda olacağı belli olmuştur. Bu indirimlerin, Türkiye'nin bulunduğu bölgeye yansıma ölçüsünün de karşılıklı güven ve istikrar koşullarının tesisine yardımcı olacağı anlaşılmaktadır. Müzakerelerde, her iki tarafın da ortaya koyduğu tutarlı tutum, çalışmalardan oldukça süratli bir şekilde somut sonuçlar alınabileceği yolundaki ümitleri güçlendirmektedir. AKKUM'a paralel olarak Viyana'da toplanan ve Avrupa'da askeri faaliyetlere (manevralar, kuvvet kaydırmalan gibi) açıklık sağlanmasına yönelik güven ve güvenlik arttırıcı önlemler sistemini daha da kapsamlı bir uygulamaya kavuşturmayı amaçlayan konferans, Avrupa Güvenlik ve İşbırliği Konferansı'na (AGİK) uye 35 ülkenin katıldığı bir forumda çalışmalannı surdürmektedir. Manav memnun (Bir mana\ dükkânı sahibi): "Geçen hafta apışıp kaldık. Hiç beklemiyorduk. Ama bu hafta tedarikliviz. Dükkinı tıka basa doldurdum. En çok ananas, kiwi, mnz. mandalina satılıyor. Benim hiçbir endişem yok. Adamlann ne zaran olacak bize? Hiç seslerini çıkarmadan sırada Dekliyorlar, mallannı alıp paralarını odüyorlar ve gidiyorlar. Böyle müşteri dostlar başına." (Yanındaki arkadaşı): "Bana niye korku versinler, kendi memleketleri, haklan." (Bir başkası): "Haklan tabii. Kendi \atanı burası elb«lte gelip gidecek. Özgfirliigüne kavuşlu. Biz de seviniyoruz bu duruma." (Karşıdan biri): "Ben sevinmiyorum. Yiiriimeye yol kalmadı yahu. lBahn'a (Yani metro demek istiyor) otobiise binemez olduk. İşimize, evimize gidemiyoruz. Alışveriş edemiyoruz. Ya bizi buradan kovsunlar ya da bunlan buraya koymasmlar." "Olur mu öyle şey. Onlar da insan. Hem sonra burası ortlann raemleketi." (Bir genç): "Ne demek onların memleketi. Benim de memleketim. Burada büyiidüm, burada okulu bitirdim ben. Anlaşılan herkesin derdi kendine... Stltli^K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle