27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 EKİM 1989 HAVA DURUMU M e t e o r o l o j i Genel Mudurtüğu'nden aiınan bılgıye göre; bütün yurtta yağış bekteniyor. Yağışlar yer yer ettali ve surekj olmak uzere yağmur ve yer yer saganak seMinde olacak. HfflVA SICAKLIĞI: Yurdun kuzey ve öatı keşimlerinde biraz daha azalacak. RÛZGÂR: Yurdun kuzeyinde kuzey, güneyınde güney v« bab yönlerden orta kuvvette. yurdun kuzeybatı kesimlerinde zaman zaman kuvvetfi olarak esecek. DENİZLERİMİZDE RÜZGÂR Karadeniz Marmara ve Kuzey Ege'de ve lodostan 35 kuvvetinde saatte 1020 deniz mili Bafi Karadeniz, M a r m a r a ve Ege'de 68 kuvvetinde saatte 2840 deniz mili hızla esecek. Tahmını datga yüksekiiji ' ' 5 , Karadeniz. Marmara ve Ege'de CUMHURİYET/17 TÜRKİYE'DE BUGÜN Y 25° 18° DryartHkır Adana Mapazarı Y 14° 9°Edime Adıyaman Y 21° 14° Erancan Y 15° (fEnuram Alyon Y 17° 8° EsKşellır A«n Y 15° 8°Gaaantep Ankara Y 25° 19° Giresun Antakya Y 25° 16P Gumuşhane Y Antalya Y 19° 12° HaMdri Artvin Y 21° O ° teparti /Vdn Y 13° 8°isoı*ul Baiıkesr Y 13° e°iamr Btedk Y 20° 12° Kats Bing6l Y 20° 11° Kasomonu Y Bitüs Y 12° 7°Kaysefi Y Bolu Y 14° 8°Kııtorei Y Bursa Y Çaıaktale Y Vf 9°Konya Y 18° 9°KuOhya Y Çorum Y 21° 11° Malalya Y DenBi 21°14°Manisa 12° 7°K.M*a5 19° 10° Mersin 16° 7°Mujta 14° 8°Muş 22° 15° Niğde 19° 15° Ordu 18°11°Rİ2B 18° 10° Samsun 18°10°Siirt 13° 8°Sino(i 18°12°Stws 17° 7°lekinttj 13° 7°TralHMi 18° 11° Tuncei 12° 7°Usak 16° 9° Van 14° 8°Yfcgat 20° 12° ZongoMak DUNYADA BUGUN Amsffirtam A 19° Amman B 32° Atna Y 11° B 15° Baıselona A 26° A 18° Basel B 33° Belgtal A 17° Betfın B 19° Bonn A 19° Brtteel A 16° A 18° Cenevre A 28° Cezayır A 37° CkMe A 36° Ouluyi B 19° Frar»»urt Girne Helsnki KaMre Koçenhag K&n LefkDşa Y B Y B B 26° 10° 34° 15° 19° lenıngrad Lmdra Madrid Milano Montreal Moskora Münih Y Y A A Y Y A New VorV A B Oslo B Paris A Prag A Riyad A Roma Y Sotya B Şam A let Aviv A Tunus A Varşova A Vened* Viyana Y VfesftngtonA Zurfli A 7° 19° 28° 25° 18° 6° 17° 21° 15°' 20°' 16°' 36° 24° 12° 32° 29° 30° 15° 2T° 14° 22° 16° Y 20° 12» Y 23° «• Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y V Y Y Y Y Y Y 26° »• 22° 10° 20°iao 21° 11* W14o 19°14o 19° 14» 21° 13» W°14o MUSIAFA EKMEKÇİ ANKARA NOTLARI J 2 5 4 metre dolayında bulunacak. Van Gölu nde nava: Sağanak yağışlı geçecek. Ruzgâr güney ve batı yönlerden hafif ara sıra orta kuvvette esecek Göl küçük dalgalı. görüş uzaldıgı 10 km. yaO'S anında 35 km. dolayında bulunacak. İşkenceci Sağınlar Danimarkalı iki sağın (doktor), Türkiye'ye gelip, Ankara, istanbul, İzmir'de konuşmalar yaptılar. İki sağın, Danimarka'da, "işkence görenlerin iyileştirilmesi"nde çalışıyorlardı. Adları Bayan Inge Kemp Genefke, öbürü ise Henrik Markussen'di.. Türk Tabipler Biriiği Merkez Konseyi'nin çağnlısı olarak gelmişlerdi Türkiye'ye. (Türk Tabipler Biriiği yerine, Türk Sağınlar Biriiği diye yazmak isterdim; Türkçesi dururken, niye yabancısını yazacakmışım, ama direnenler çıkacak biliyorum, "o bizim özel adımız, ne kanşıyorsun?" diyecekler Sağınlar, her şeyden önce Türkçeye önem versinler diye düşünürüm) Yabancı konukları Ankara Tabip Odası yetkilileri, İnsan Hakları Oerneği yöneticileri de. kucaklayıp ağırladılar. İki konuk, İnsan Hakları Derneği'nin oluşturduğu Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın kuruluş törenlerinde de bulundular. Pazartesi günü akşamüstü, Eczacılar Biriiği salonunda, birer konuşma yaptılar; ikisinin de konusu "işkencecilerle işkence görenler"di. O gün ODTÜ'de polis, jandarma, timler öğrencilerin üzerine saldırmış "Bunları tanrı yaratmış" dememişti. Öğrencilerden Meltem Kırmızı, yediği tekmeler sonucu yaralanmış, Hacettepe sayrıevine kaidırılmıştı. Herkes birbirine, "yüzde 13.5'e düşen oyuyla, Hacı Turgut Bey'in üniversite açılışında ne işi olduğunu" soruyordu. Polisin de baskıcı, işkenceci huyundan henüz vazgeçmediği anlaşılıyordu... Danimarkalı sağın Bayan İnge Kemp Genefke'nin konusu "işkenceci sağınlar" yani "işkenceci doktoriar"dı. Bayan Genefke, özetle şöyle diyordu: "Araştırmalarımız sonucunda şunu anladık ki işkence, sağınların (doktorların) yardımı olmadan gerçekleştirilebilecek bir şey değil. İşkencenin amacı düşünüldüğünde, bu anlaşılabilir bir şey. İşkence, kişinin kişiliğini, kişilik bütünlüğünü bozmaya yönelik bir şey olduğu için işkencenin amacına ulaşması için de sağınlara, ruhbilimcilere gereksinim duyuluyor. Bu konuşmayı iki yıl önce yaptığımda, sürekli olarak işkenceci sağınların vaıiığından söz ediyordum; işkencelerde yer almış sağınların bulunduğu bir liste yapmıştık. Nurenberg duruşmalarıyla, Nazi kamplarından söz ediyordum. Birçok sağın, Nurenberg duruşmalarında yargılanmışlar, ama bunlardan çok çok küçük bir bölümü ceza almıştı. Tarih boyunca, işkencede yer almış sağınlar, bundan önce hiçbir zaman cezalandırılmamışlardı. Portekiz'de, Güney Afrika^ da, ışkenceler vardı. Yunanistan'da portakal suyu sağını' denen Andreas Davorukos, Brezilya'da sağın Herişibata... Bunlardünyaca saptanmış, işkenceci bilinen ünlü adlar. Bir üniversite araştırmasında, 200 işkence kurbanı ele alındı; dünyanın her yanından gelen bu 200 işkence kurbanında, dünyanın çeşitli ülkelerinden 41 tane sağının işkencede yer aldıklan belirlendi. Uruguay'da mart 1986'ya değin, 80 askeri sağınla ilgili 130 'işkence' başvurusu yapıldı. Şili'de de 80'in üstünde askeri sağının işkence olaylarma adları karıştı. Kopenhag'daki 'Verı Bankası'nda işkenceye karışan 153 sağın saptandı, bunlardan 50'si yakalandı, mahkemeye verildi; 103'ünün ise işlemleri sürüyor. Şu anda da 'işkenceciler'te ilgili bir araştırma sürmekte. Bu araştırmalarda işkence kurbanlanna 'sağınların işkenceye kanşıp kanşmadıktan' soruldu, korkutucu biçimde, yüksek oranda sağınların işkencelere karıştıkları yanıtı alındı. İşkenceci sağınlara karşı savaşımda. sağınlık töresinin (ahlak) kurallannın önemıni anlatan Inge Genefke, özetle şöyle dedi: "Hiç kimse yalmz çalışmaz. Çeşitli uğraş grupları, kamuoyunun düşüncesi, işkenceye karşı düzenleyici bir güçtür. Kamuyunu etkileme çalışmaları önemli. Burada, işkenceye karşı savaşanın kişisel değerleri de etkili olacaktır. örneğin sağınlar savunmanlar, çeşitli uğraş grupları bireyleri, genel siyasal sistem, ülke güvenliğinin korunmasına daha büyük bir ağırlık verirken, onlar insan yaşamının korunmasına, insan haklarının korunmasına daha büyük bir önem verebilirler. Pek çok yönde sağın ya da savunman, bu birbiriyle yarışan ya da çatışan düşüncelerden birini seçmek zorunda kahrlar. Özellikle devlet hizmetinde çalışanların, bu karşıtlarla daha çok karşı karşıya kaldıkları olur. Böyle bir durumda kişinin bir karar alması gerekir, aldığı karar da onun davranışlarını yönlendirecektir. Demin sözünü ettiğimiz durumda, töresel (ahlak) anlamda, kendisiyle bir çatışmaya giren kişiye sağınlık ahlak kuralları yol gösterici olacaklardır her şeyden önce. Bu uğraş grubu içinde yer alan kişi, bu kurallar yardımıyta, aynı durumda olan arkadaşlarınayardımcı olabilecek, nasıl davranması gerektiğini bildirecektir..." Genefke, burada uluslararası örgütlerin dayanışmalarına, ortak çalışmalarına değindi: "Benim burada bulunmam, sizinle aynı konuda konuşmamız gibi..." dedi. Genefke, daha sonra benimsenen uluslararası "açıklamaiar"a değindi: Sağınlar için yaşamsal önemde bir açıklama 1975'te Tokyo'da benimsenmişti. Bu açıklamada ilk kez olarak, "sağınların hiçbir zaman işkencede yer almamaları gerektiği" belirtiliyordu. Şu da belirtilmekteydi ki, Dünya Sağınlar Biriiği, işkence yapmadığı için güç durumda bırakılan sağınların arkalarında yer alacak, bunlara destek olacaktı. 1982 yılında Birleşmış Mılletler'ce çıkanlmış, "sağlık elemanlarının sağlık ahlak kuralları" da özellikle tutukevi sağınlarının işkence ve kaba davranışlara karşı olmaları gerektiğini belirtiyordu. Burada da Tokyo Açıklaması'nda olduğu gibi, açıklıkla belirtilmişti: "Sağınlar, hiçbir zaman işkence olaytarında yer almamalı, kendi uğraş yeteneklerini, işkencecilere yardımda kullanmamair'ydtlar. Bir başka benimsenmiş anlaşma vardı ki bu da Birleşmiş Milletler'in işkenceye karşı anlaşmasıydı. Bunun 10. maddesi şöyleydi: "Bu anlaşmayı imzalayan her ülke, sağlık personelinin de yer aldığı bir grup insanın, işkenceye karşı eğitilmesine güvence verir. Ayrıca ülkede işkenceden nasıl korunulabileceği konusunda da eğitim verilecektir." 14. maddede ise "bir işkence kurbanının tam iyileştirilmesi sözü" de veriliyor. Genefke, şöyle dedi: Bu çok önemli anlaşmada Danimarka, İsveç, Hollanda ile Türkiye'nin de imzaları vardır. öbür ülkelerin de. Bu anlaşmayı imzalayan ülkeler, bu görevleri yerine getirmek durumundadırlar... Genefke ile Henrik Markussen'in ilginç açıklamaları sürecek... t2° HP15» 8° 15* 9» 17° 9» 15° 7? 15°12o ı bukıOu Aaçık BbukıOu Gguneşk Kkaiı Ssst YyaJmuriu Y 26° BULMACA 1/Türlü bitküerden çıkanlan kokulu bir reçine. 2/ Lenf düğümleri yangısı... Eski Mısır'da güneş tannsı. 3/ Ikiyüzlülük... Vaşak denilen hayvanın ufak bir türü. 4/ Bir renk... Huysm atlan yola getirmek için dudaklarına takılan tahta kıskaç. 5/ Ruh... Saçın küçük tutamlar biçirainde değişik renklerde boyanmış durumu. 6/ ttalya RadyoTelevizyon Kurumu'nun simgesi... Oynak kemiklerin arasındaki açılan genişletraeye yarayan kastann genel adı. 7/ Güçlü donanma... Tavlada bir sayı. 8/ Bir nota... Hücrenin çok su çekerek şişraesi, özsuyunun kıvamının azalraası. 9/ Yanardağ ağzı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yasa maddelerinin kendi içlerinde satırbaşlanyla aynldıklan ufak bölümlerden her biri. 2/ Kısa çizme... Pirinç ve şekerkanuşından elde edilen bir tür rakı. 3/ Romanya'nın para birimı... Bir hizmeti başarabilecek güçteki en küçük askeri birlik. 4/ Fazla bön, avanak... Cet. 5/ Bir nota... Biçilmiş ekin ya da ot destelerini arabaya yüklemek için kullanılan üç parmaklı aygıt. 6/ Eşya üzerindeki mikrop ya da böcekleri basınçlı buharla öldürmeye yarayan büyük kazan... Umar. 7/ Balmumuna ya da parafine batınlmış fıtil... Yunanistan'ın plaka işareti. 8/ Seslerin gittikçe en yflksek bir noktaya doğru kuvvetleneceğini anlatan muzik terimi. 9/ Bir yerde biriken sıvıları dışarıya akıtmakta kullanılan oluk ya da boru... Vücutta biriken azotlu madde. SOLDAN S A Ğ A : Yabancı Dil, Toplmnsal Kaynaştırıcıdır Gazetemizde dizi olarak yayımlanan "Anadilinde çocuk olmak" röportajıyla ilgili çok sayıda yazı gelmiş ve bunları yayımlamıştık. Daha sonra gelen konu ile ilgili yazılan da bu köşenin olanakları çerçevesinde yayımlıyoruz. Tartışmaya girmeden önce anadil, yabancı dil ve çift dillilik kavramlannı kısaca açıklayarak bu kavramlardan ne anladığımı dile getirmek, kavram kargaşasını önlemek açısindan yararlı olacaktır kanımca. Anadil, yalnızca dil edinmekten öte, çocuğun toplumsal bir kişilik ve bu toplumsal kişilik içerisinde de bireysel bir kişilik edinmesini sağlayan, çocuğun kendisini özdeşleştirdiği temel bir iletişim aracıdır. Çocuğun bir anadilinin olması ve onu yeterince bilmesi, onun kişilik gelişimi ve başanyla toplumsallaştırılması açisından vazgecilmez bir koşuldur. Eğer kişi kendisini iki dilde birden özdeşleştiriyorsa, o zaman "iki anadillilik" söz konusudur. Avrupa'da yaşayan yeni kuşak göçmen işçiler arasında bunu gözlemlemek mümkündür. Bir dilde özdeşleşmek, o dilin kültürüyle, tarihiyle değer yargılanyla da özdeşleşmek demektir. Yabancı bir dil, ait olduğu toplumda değil, öğrenenin kendi toplumunda oğrenilen dildir ve iletişimdeki işlevi sınırlıdır. İ>neğin Türkiye'de Japonca öğrenen bir kişi için Japonca onun yabancı dilidir. Çünkü Japonca Türkiye'de yaygın bir anlaşma aracı olarak kullanılmamaktadır. Eğer o kişi Japonya'ya gider orada yaşarsa, Japonca onun ikinci dili olur. Ölçüt, dilin toplumsal, kültürel ve iletişimsel işlevidir. tkinci dil, yabancı dile oranla daha geniş bir işleve sahiptir. Dünyanın yarıdan fazlası en az iki dillidir. Insanlar bazen doğuştan itibaren, bazen sonradan iki dili sistemli ya da sistemsiz edinmek ve kullanmakla karşı karşıya kalabilirler. Sistemsiz çift dülilikte çocuk, doğuştan itibaren iletişim kurabilmek için her iki dili de öğrenmek zorunda; her iki dili de öğrenebilmek için iletişim kurmak durumuhdadır. tırmaların olmadığı ileri sürülmüştür. Oysa daha 1988 yılında Tübingen'de yayımlanan Helga Schvvenk'in Türkiye"de özel liselerde çift dilti eğitim gören çocukları da içeren empirik araştırmasında, çift dilli Türk çocuklann anadillerini aynı yaştaki tek dilli Türk çocukları kadar iyi bildikleri ortaya konulmaktadır Ancak Almanya'da dogmuş ve Türkiye'ye geri dönüş yapmış göçmen işçi çocukları, tek dilli Türk ve Alman yaşıtlanna göre, her iki dillerinde de daha az başarı göstermektedirler. Bu durum, diğer nedenlerin yanında, onlann anadillerinin ihmal edilmiş olmasına dayandınlmaktadır. Tartışmanın bir diğer ağırlık noktası ise yabancı dil öğretimindeki amaç konusudur. Bence yabancı dil öğretiminin amacı, bilgi kaynaklanna ulaşmak ya da belli ölçülerde yabancı dille iletişimde bulunmak olarak basite indirgenmemelidir. Yabancı dil öğretimi, "öğretim" olarak kalmamalı, kişinin eğitimi çerçevesinde düşünülme'ıdir. Yabancı dil eğitiminin eğitbilimsel ilkr,i, iki ayrı dünyayı birbiriyle karşılaştırmak r malıdır. Bunun için öğrenci, günümüz deeyimleriyle yabancı kültürün deneyimlerini karşılaştırmaya zorlayan bir birleştirimci öğretim sürecine sokulur. Karşı karşıya getinnedeki amaç, öğrencinin kendi kültürel ve düşünsel tutukluluğunun bilincine varmasıru sağlamaktır, yani öğrenciyi bilincinin bilincine vardırmaktır. Yabancı dil öğretiminin ve çift dilliliğin eğitsel değeri, bence burada yatmaktadır. Yabancı dil eğitimi, yabancı dünyayla karşılaşılıp, deneyimler kazanılan bir alan olmasıyla, toplumsal kaynaştırıcı bir görev yüklenir. Kişi yabancı düşünceleri tanıma olanağı bulur, eleştiri ve özeleştiri yeteneği kazanır. Örneğin; en önemli insanlık erdemi hoşgörü, ancak bireyin kendi özüne yönelik tutukluluğundan sıynlmasıyla gerçekleştirilebilinir. Yabancı dilin burada yapacağı katkı küçümsenemez. TABTIgMA 6 0 YIL ÖNCE CumhurİYet Ford fabrikası 5 EKİM 1929 Tophanede inşa edilmekte olan Ford montaj fabrikasına ait tesisatın ikmali bitmek üzeredir. Atölyelerin zemini çimento ile döşenmiş ve çatı aksamı da ikmal edilerek makine tesisatına başlanmıştır. Binalann arka cihetinde hastalanan amelelerin tedavisi için bir muayenehane ile müteaddit pavyonları havi bir hastahane tesis edilmektedir. Fabrikanın arka cihetinde ayrıca büyük bir su deposu ile su tesisatı vücude getirilmiştir. Binalann dahili aksarnında muntazam bir banyo dairesi ve işçilere ait hususi paviyonlar da tesis edilmektedir. Ambarlardan sahil taratında bulunan iki daire mesai bürosu yapılarak fabrikanın işletme ve idare kısmına tahsis edilmiştir. Sahil kısmına birçok küçük ve büyük vinçler konulmaktadır. Aynca fabrikadan denize su vermek için toir kanal daaçılmaktadır. Makine tesisatı azami bir buçuk aya kadar ikmal edilecek ve sene başında faahyete başlanacaktır. Fabrikanın faaliyeti üç sene tecrübe edilecek, muvafık netice almdıgı takdirde imalathane tesis edilecektir. Batı Dilleri Anadili Bozmaz Batı kökenliyabancı diller, tarih boyuncagerek dilimize gerek düşünme sistemimize yararlı olmuştur. Bizi durağanfikir saplantılarından kurtarmış, düşünce düzeyimizi, görüş açımızı genişletmiş, eleştiri getirerek özgür düşünceden yana olmamızı sağlamıştır. Batı dillerinin Türkçemize zararı olmayacağı kanısındayım. Çahşmış olduğum Anadolu lisesinde ve diğer lisede de öğrencilerin % 90'ının anadilimizin etkisi altında kaldıklarını gözlemlerime dayanarak söyleyebilirim. Öğrencilerin bu davranışı doğaldır. Kendi dilini iyi bilmeyen kişinin yabancı dilde üstün başarı gösteremeyeceğini uzmanlar vurgulamıştır. Tarih boyunca dilimız Farsça ve Arapçanın öyle etkisi altında kaldı ki yazı dilinde ve Divan şiirinde kullanılan Türkçenin neredeyse özü bozulacaktı. Türkçe yaşadı. Türkçeyi halk, analar ve saz ş'airleri yaşattı. "Batı dilleri anadili bozar", diye direten kişilerin bilimsel düşünceden yana olmadığı kanısındayım. Yeni kuşakları durağan, baskıcı, dinsel fikirler altında ezmek isteyen; "neden, niçin, nasıl, nerede..." sorulannı soracak yeni kuşaklann yetişmesini istemeyenler böyle bir saplantıya kapılabilirler. Türkçenin köklü bir geçmişi var. Sümerlere kadar dayandığı kanıtlanmıştır. Batı kökenli yabancı diller, tarih boyunca, gerek dilimize gerek düşünme sistemimize yararlı olmuştur. Bizi durağan fikir saplantılarından kurtarmış, düşünce düzeyimizi, görüş açımızı genişletmiş, eleştiri getirerek, özgür düşünceden yana olmamızı sağlamıştır. Bu durumu görmezlikten gelemeyiz. vjüzel, yararlı fikir ve sanat eserlerini aracısız okuyabilmek insanı mutlu eder. Yazarlar, şairler, bilim adamları ürettikleri eserlerle dili anıtlaştırırlar. Konuşma dili ise halk içinde en güzel şeklim alır. Halk beğendiği kelimeleri, deyimleri alır, beğenmediklerini de atar. Yabancı dilde ve kendi dilimizde okuyacağımız güzel eser Bugüne dek yapılan tartışmalann odak noktasım, ikinci dil eğitiminin. anadildeki yetenekleri etkileyip etkilemeyecegi sorusu ve buna yönelik kaygılar oluşturmaktadır. Diğer bir deyişle: Yabancı dili, iletişimdeki görev ve işlevini genişletip ikinci dil yapalım mı? Kültürel çift dillilik anadilin gelişimini engelleyebilir mi? Bence ikinci dili öğrenmeye başlamadan önce, anadil yeterince edinilirse, ikinci dil öğrenme anadili engellemez, aksine gelişmesine katkıda bulunur. Avrupa Topluluğu'nun "ECCEInlercullurei" projesi çerçevesinde Berlin'de 1988 yılında çift dilli göçmen Türk çocukları üzerine yapmış olduğum empirik araştırmada, anadilini iyi bilen çocuklann ikinci dili de iyi öğrenebildikleri; ikinci dil Almancamn öfrenilraeye başlanmasıyla yalnızca anadil değil ayrıca genel dil bilgilerinin de zenginleştiği ortaya çıkmıştır. Doğal olarak her iki dilde de yarım dilli olan çift dilli olan çocuklara rastlanrnıştır. Ancak bunun nedeni, ikinci dilin öğrenilmesinde değil, anadilin ihmal edilmesinde ve çocuklann içinde bulunduğu (burada değinilmesi tartışmanın sımrını aşar) ekonomik, toplumsal ve ailevi koşuLlarda yatmaktadır. Bu konuda Avrupa ülkelerinde çok sayıda araştırma yapılmış ve yapılmaktadır. Aynca yanm dillilik, savunulduğu gibi, yalnuca çift dilli çocuklara özgü bir dil olayı değildir. ^SCyii yıllann sonunda sosyolinguistikde Basil Bernstein ile başlatılan araştırmalar, tek dilli çocuklann da yarım dilli olabileceklerini göstermiştir. Buna göre çift dillilikle yanm dillilik arasında nedensonuç bağlantısı kurmak inandırıcı olabilir mi? tBRAHİM KARASU Önceki tartışmalarda, çift dilli kişilerin ana DilbilimciF.gitimbilimci dillerinde de başanlı olduklannı gösteren araş Heidelberg Universitesi Dk sulama nıakiııesi AvTupaya ısmarlanan sulama makinesi şehrimize gelmiştir. Hükümet bu makinenin tecrübesi iyi netice verdiği takdirde ihtiyaç nisbetinde sipariş verecektir. Bu makineler su menbaına konmakta ve borulan araziden geçirilmektedir. Lüzumunda çalıştınlan makinenin hasıl ettiği fışkiyeler tıpkı yağmur yağıyormuş gibi tarlalan sulamaktadır. Bu makinelerin beheri 12 bin lira olduğundan yaptığı işle mucip olduğu masraf ve amortismanı mukayese ve hesap edilecektir. 3 0 YIL ÖNCE Cumhuriyet Menderes ABD'ye gitti 5 EKİM 1959 Başbakan Adnan Menderes 7 ekimde Amerikada yapılacak olan CENTO Bakanlar Kurulu toplantısında hazır bulunmak üzere refakatindeki heyetle dün saat 17 de Yeşilköy hava meydamndan Fransız Hava Yollanna ait bir Caravelle uçağıyla Washington'a hareket etmiştir. Başbakana bu seyahatte Dışişleri Bakanhğı Umumi Katibi Melih Esenbel, Basın Yayın Genel Müdürü Altemur Kılıç, Gerjelkurmay Baskanı Orgeneral Rüştü Erdelhun ile Curahurivet Başyazan Nadir Nadi, Hürriyet Gazetesi sahibi Haldun Simavi, Milliyet Gazetesi sahibi Ercüment Kancan, Giresun milletvekili Hamdi Bozbağ, Sakarya millitvekili Rifat Kadızade ile Doçent Memduh Yaşa refaiat etmektedir. CENTO Genel Sekreteri M. Baig, tertip ettiği bir basın toplantısında, Amerika'mn da pakta üye olması gerektiğini söylemiştir. ler hem dilimizi hem de düşünce yapımızı geliştirir. Anadolu liselerinde ve özel okullarda öğretilen yabancı dil, özgürlüğümüzü kısıtlayamaz. Kara cehalet Özgürlük kısıtlar. Tarihte bunun çok örnekleri var. Yabancı dil öğrenmek, bilmek başka; yabancı dil ile yüksek öğrenim yapmak ayn ayrı sonuçlar doğurabilecek olgulardır. Yabancı dil ile eğitim yapan gençlerimizin gelecekte yurdumuza en iyi hizmeti vereceğine ve Türkçe bilim dilini en üst düzeye çıkaracaklanna inanmak milletımızin umut kaynağı olacaktır. "Liselerde yabancı dil ögrenilmez" kanısı M.NİHAL ÖZÜM na karşiyım. İlgili olan, çalışan öğrenciler Ingilizce öğretmeni (yüzdesi az da olsa) rahatlıkla öğrenebilirler. Ankara Lisede gerekli temel bilgiler veriliyor. Neden hep yabancı dil öğrenimi suçlanıyor? Liselerde matematik, fızik, kimya dersleri de okutuluyor. Neden her lise mezunu şahane bir mimar, ünlü mühendis, dünya çapında matematikçi olamıyor! Çünkü her öğrenci kendi ilgi alanı ve yeteneğine göre meslek seçmek ister. Yabancı dil bilmı.k ikiüç kelimeyi yan yana getirerek cümle paralamak değildir. Yabancı dil teknoloji, felsefe, sanat alanında bıze ışık tutacak ve kendi yeteneklerimizi, değerlerimizi, düşüncemizi, bizi tanımayan yabancılara anlatacak bir araç olmalıdır. Bir noktamn daha açıklığa kavuşması gerekir kanısındayım: Milli eğitim, devlet politikası olursa, bütün derslerden beklenen verim alınabilir. Milli eğitim, gelen giden hükümet çıkarına; alınacak oy potansiyeline göre ayarlanırsa, hatta "bakan poütikası" olursa eğitimde sonuç bu kadar alınabilir. Eskiden son sınıf okutmak bir zevk idi. Onon iki seneden beri öğretmen için son sınıf okutmak bir azap. Öğrenci kurslarda problem çözümünü kısa yoldan öğreniyor. Sımf öğretmeni ise dersini müfredata göre öğretmek zorunda. Öğrenci ve öğretmen arasında huzursuzluk, sürtüşme başgösteriyor. Veli "cocuğum mezun olsun da nasıl olursa olsun" sevdasında. Öğrenci üniversite sınavını kazamnca liseden mezun edileceğini biliyor. Fakültede birçok öğrenci, ilk seneler başansız olabiliyor. Lisede "haartlan" geçen öğrenci fakültedeki çalışmaya, derslere çok zor uyum sağhyor. Sonuç olarak, köklü ve zengin dilimizin, Batı kültür dilleri arasına girebilmesi için sanat, teknoloji ve edebiyat alanlarında hiç durmadan çalışmamızı öngören bir eğitim sistemi getirmek zorundayız. Uygar uluslar düzeyinde olmak, her yönden çok çabayı gerektiren bir uğraştır. Var gücümüzle iyiye, güzele, doğruya yönelerek çalışmak zorunflayız. Umut geleceğin meyvesidir. CAUŞANLARIN SORULAR1/SORUNLARI YHMAZ ŞİPAL w OKURLARDAN kararı uygulansın 1983 yılında hayali bilgi ve belgelerle, haksız yere vali yardımcılığı görevinden alındım, Tanm Bakanlığı emrine yetkisiz, görevsiz, yan maaşlı bir memur olarak verildim. Bu hukuk dışı işleme karşı, altı yıllık uzun ve yoğun bir hukuk savaşımı verdim. Sonunda Idari Yargı'dan olumlu karar aldım. Söz konusu karar, 20 Haziran 1989 tarihinde lçişleri BakanbğVna iletildi. Bu durum karşısında lçişleri Bakanlığı anayasanın 138. maddesi gereğince, geciktirmeden Idari Yargılama Usulü Yasası'nın 28. maddesi gereğince (temyiz etse bile) en geç altmış gün içinde hakkımda işlem yapmak ve beni bir yazı ile görevime başlatmak zorundadır. Aradan üç aydan fazla bir zaman geçmesine rağmen hakkımda herhangi bir işlem yapılmamıştır. Mahkeme kararının uygulanarak görevime başlamamı bekliyorum. OSMAN YILMAZ Kaymakam/tl Tarım Müdürlüğü Bolu Ek gösterge verilecek mi?" bkokul mezunn olop, onnan mnbafaza memuru emeklisi yim. Onnan teşkilaünda 34 yıl 4 ay çabşOktan sonra 1988 yılında 5. derece 3. kademe üzerinden emekli oldnm ve aynı derece ve kademeden emekli aylıgı bagludı. Emekli olmadan önce görevde iken, terfi etmeden 4 yıl aynı derecedc kaldım. Danıştay'ın içtihadı Birleştirme Karan'ndan ben de yararianabilir miyim? Bana derece ve kademe verttir mi? Ek gösterge verilecek mi, verilecekse ne miklar veriür? Kapalı telefona fatura Yaşlı bir terziyim. Çocuklanmın maddi ve manevi desteği ile mesleğimi sürdürüyorum. Yaşhlık ve geçirdiğim rahatsızlık nedeniyle kulaklanm fazla duymadığı için telefonu da pek nadir kullanabiliyorum. Buna rağmen geçen yü 1716 konuşma yaptığım belirtiliyor. Oysa telefonum, kasım 1988'den beri görüşmeye kapalı. Buna rağmen kasım 1988'de 154, nisan 1989'da 10 ve daha önceki aylarda da 11 konuşma yaptığım bana gelen faturalarda kayıtlı. Görüşmeye kapalı telefonlarda nasıl konuşuluyor, bilmek isteriz. Bu nasıl bilgisayarlı faturalar? Aynca abonman ücretini 31.1.1989 günü, sonra gelen faturalan 22.2.1989 ve 10.3.1989 günlerinde ödediğim halde, telefonum görüşmeye bir türlü açümıyor. Kimbilir elime ulaşmayan daha kaç fatura var. Hem konuşmadan, konuşma parası ödemeye tek tarafh tutuklu olacaksın, hem de faturasını ödediğin halde telefonun kapalı kalacak. Bu nasıl iş böyle? CERCtS ERİN 148 81 06 Türkiye'de grevler oluyor (!) Maliye Bakanlıgı'nca çıkanlan ve her yıl mali yılı bütçe tasarısı ile birlikte TBMM'ye sunulan yıllık ekonomik raporlann "istihdam" bölümlerinde grevler, lokavtlar ve toplu iş sözleşmeleri" diye başlayan tablolar vardı. Bu tablolarda son dört yıllık rakamlar yer alırdı, 198O*de grevler yasaklanınca adını verdiğim yıllık yayınlardaki grev ve uzantısı tablolar da çıkanldı. 5.5.1983 tarihinde o zamanın 'kanun koyuculan' Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu'nu çıkardılar. 1986'da grevler başladı. Ancak adını verdiğim yayınlann 1986,1987, 1988 yıllıklannda da grev tablolan yer almadı. Yetkililerin şu konularda açıklama yapmalarını rica ediyorum: a) DİE ve Maliye ve Gümrük Bakanlığı yetkiülerinin Türkiye' de grevler olduğundan haberleri mi yok? b) 2822 sayılı yasaya göre zaten grev hakkı mı yok? c) 1lerde yine yasaklanabileceği için grev tablolannı yayına koymaya gerek mi yok? YUNUSER/Ankara SORU: GEÇEN YIL BUGÜN Cumhuhyet Kitap olimpiyadı 5 EKİM 1988 Fraıkfun Kitap Fuan bu yıl 40'ına kez kapılarını açtı. H e ı yıl olduğu gibi bu yü da doksanı aşkın ülkeden 7 b i n aşkm yayınevi yüzbin metrekarelik bir alanda 300 b i n kadaı kitabı dünya pazarına çıkartıyorlar. OlîDİldiğhce çok sipariş almaya, telif haklannı mümkün oldığunca ucuza kapatmaya, başka yazar ve yaynevleryle ilişki kurmaya, kısacası dünyanın bu en b ü ! ü k yaıın pazanndan kendilerince kazançlı çıkmaya çalşıyorlar. 948'deı beri düzenli olarak büyuyerek bugüne gelen F r a k f u r . Kitap Fuan bu yıl tam kırk yıllık fuar bıaatında görmediği, herhalde görmeyi tahayyül bile etrediği bir olaya sahne oluyor. Türkiye'den her yıl bir e l i parrnklarından az sayıda yayınevinin katıldığı, kaJanlamsa çoğunlukla boş standlarda ziyaretçi l>elediği ?rankfurt'ta bu yıl 4O'ı aşkın Türk yayınevi Tbiierce ktapla temsil ediliyor. Fuann kiloyla satılacak kanlıktai devasa kataloğunda bugüne kadar bir süındar, fazla yer işgal etmeyen "Türkiye" bu yıl ktdinceur rekor kırıyor. Milli Eğitim Bakanına açik mektup Sayın Avni Akyol, bakanlığınız her yıl öğretmen ordusuna katılarl öğretmenlerin çok az bir kısmını işe almaktadır. 28.000 öğretmenden yalmz 3.600 tanesi. Aynca öğretmenlik sınavını kazanmayan öğretmenin özel dershanelerde çalışması, hatta ücretli ders alması bile yasaklanmıştır. Dershaneler de çok fazla para vererek bakanlıktaki yetişmiş öğretmenleri istifa ettirip kadrosuna almaktadır. 1) özel bir kurumun eleman ihtiyacım bakanlık kendi kadrosundan nasıl karşılar? 2) Öğretmenin hayatını kazanmak için mücadele vermesini devlet nasıl yasaklar? Ordu'dan bir gnıp dgretraen YANIİİ 657 sayılı Devlet Memurları Yasası'nın 36. maddesinde, devlet memurlanrun öğrenim durumlanna göre yükselebilecekleri derece ve kademeler belirtilmiştir. Yasada ilkokulu bitiren devlet memurlannın 7. derecenin son kademesi olan 9. kademeye kadar yükselebilecekleri öngörülmüştür. Geçmişte yapılan bazı uygulmalarla, memurlara öğrenim durumlanna bakılmaksızın ve kadro koşulu da aranmaksızın bir üst derece venlrnesi öngörülmüştür. Bunun en belirgin örneği ise, 2182 sayılı yasadır. Bu yasa ile, 1 mart 1979 tarihinde tüm memurlara, öğrenim durumu ve kadro koşulu aranmaksızın 1 derece verilmiştir. Böylece bazı memurlar öğrenim durumlanna göre yükselebilecekleri derecelerin üstüne çıkanlmıştır. 2595 sayılı yasa ile ek gösterge uygulaması yaygınlaşürılmış ve Genel İdare Hizmetleri Sırufında yer alan "kadrolanna tahsisli ek gösterge belirlenmemiş" olan düz memurlardan, ilk dört dereceden aylık alanlara ek gösterge verilmesi öngörülmüştür. 4. derecenin altındaki derecelerden gerek görev, gerekse emekli ayhğı almakta olan düz memurlar ek gösterge uygulamasından yararlandırılmamıştır. Genel İdare Hizmetleri Sırufında yer alan düz memurlar için, 15 temmuz 1989'dan geçerli olarak, 4. derecenin kademelerinden aylık alanlara 400, 3. derecenin kademelerinden aylık alanlara 550, 3. derecenin kademelerinden aylık alanlara 750 ve 1.derecenin kademelerinden aylık alanlara ise 1.100 ek gösterge belirlenmiştir. 5. ve daha altta yer alan derecelere ek gösterge verilmesi bugün için söz konusu değildir. Sözünü ettiğiniz 30 temmuz 1989 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan Danıştay tçtihatlan Birleştirme Kurulu Karar'ı, görev ya da emekli aylıklan hangi dereceden alınıyorsa, o dereceye ilişkin ek göstergenin uygulanması gerektiği yönündedir. 5. dereceden emekli ayhğı almanız nedeniyle, Danıştay Karan'nm size uygulanması söz konusu değildir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle