Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 "Kıhtı Ricâl» HIFZIVELDET VELIDEDEOGLU OLAYLAR VE GÖRÜŞLER lar mı yönetecekler!..." demekten kendimi alamıyorum. Özal daha mı ıyı, diyeceksiniz? Nemunasebet! Butun olumsuz durum şimdi ondan kaynaklanıyor. Ne yazık ki 12Mart 1971 veozel!iklel2Eylül 1980 askerı darbelerınden sonra politikacılarımızın yetenek duzeyleri odenli düşuruldu ki, bunlar liderlerinin kendilerı için her şeyi düşundüğü kanısına vanp neredeyse robotlaştılar. Böyle bir ortamda devlet adamı yetişir mi? Gerektiği zaman kendi çıkannı ve parti disiplinini bir yana itipduşüncesini açık açık soyleyebilen poiitikacı yetışirmi? Bu ortamda "kıhtı ricâl" olmaz dane oiur? 26 Mart yerel seçimlerinden beri (lüt fen saflığıma değil özgür düşünceli insan oluşuma yorunuz) bir veya birkaç ANAP'lı ortaya çıkıp yüzde21 'lik oylaiktidarda duramayız, hemen parlamento seçimlerini yenilemek gerekir" diye önerge verip poliıikacılık onurlannın gereğıni yerinegetirdi mi? Negezer!.. 12Eylül 1980 darbesininen büyük kötülüklerinden bıri de başta Turgut Ozal olmak uzere bu tur politikacıların bir parti oluşturup iktidara geçmelerine ortam hazırlamış olmasıdır. çüklu büyuklu ayaklanmalar çıkartıp, Yunan ordularınayardımcıoldular. Bututum "kıhtı ricâl"insınmnıdaaşmış, hayınlık alanınageçmişti. Bizim demokrasimizde devlet adamı yetişmez mi? Elbette yetişir. Bunun tek yolu halkın bütun sınıf v e katmanlannın görüşlerini yansıtacak bir seçim yasasına gore parlamento seçımleri yapmaktır. O zaman butun partilerdeniceyetenekli kişi kendinigös I terıp ust düzey yöneticıliğine çıkabilme olanağını bulacaktır. Ancak bunun gerçekleşebılmesi için herşeyden once Ceza Yasası'nda gereklı değışiklikler yapılmalı, ülkemizde duşünce ozgürluğu, lafta kalmayıp tam olarak yerleştirilmeli ve boylece Batı 'nın uygar ulkelerindeki duzeyde bır demokrası ortamının oluşturulması gereklidir. Buntar yapılmadıkça gerçek Atatürkçüler ve solcular hep dışlandıkça yalnızca'' imamhatipçi" ya da "hareketçi" kadrolaşma ve birleşmelerle biryere varılamaz; daha uzun yıllar bocalayıp dururuz, devleı adamı kıtlığmın karanlık boşluğu içinde!... • * * Prof. Dr. Muammer Aksoy'unTekin Yayınevi'nce son günlerdeyayımlanan 130sayfalık tarihsel nitelikli kitapçığı, bütun parlamenterlerin, özellikle ANAP'lı milletvekillerinin okumalarını çok isterdim. Kitabınadı: RejimBunalımınaveKötuSonuçlanna Doğru Pupa Yelken Gidiş. Bu kıtapta halk tabanınadayanmayan ANAP grubunun cumhurbaşkanı seçmesindeki hukuksal, sosyal ve moral sakıncalar birer birer göz önüne konmakta ve böyle bir seçimin olumsuz sonuçları sergilenmektedir. Yukarıda ANAP grubundan bir tek yürekli milletvekilinin çıkmadığıru vurgulamıştım. BundaaJdanmış olabilirim; çunkü gizli oylamada bir değil birçok oy yürekli yönde çıkar ve ülkemizde siyasal gidişin karanlık rotasını değiştirebilir. Bu, belki bir düş!... Ama sözunu ettiğim kitapçık, sağduyulu ve kişisel çıkar hesaplarından arınmış ANAP'lı milletvekillerince okunup gereğince değerlendirilirse erken seçimegidilerek, ulkemiz huzursuzluk ve bunalım ortamından kurtulabilir. Not: Yukarıda vurekli bir tek ANAP milletvekili bile çıkmadığını soylemiştim. Son gunlerde 4 ANAP'lı millervekilinin partilerinden eekildiğini ogrendik. Öğrenince jureğim esenlendi. Butun dileğim sagduvunun egemen olması ve ulkemi/in yeni bir karanlığın esiğine gelmemesidir. * * • PENCERE Dam Üstünde... 22 EKİM 1989 Arapça "kıht", kjtlık demektır. •"Ricâl"in tatn karşıhğıise"'erkekler"dir. Buikisozcük bırtamlama ile birleşınce'' kıhtı ncâl'' oiur v e Osmanlıcada devlet adamı kıtlığı anlamına gelir. Osmanh'nın son doneminde bu kıtlık belirgin bo>iıtlarda kendini gostenniştir. Gerçek devlet adamı kendi toplumunun siyasal ve ekonomik yapısım, geçmişini v e bir ölçudegeleceğini bilen, gören, sezen \ e bunun yanı sıra yabancı ulkelerin konumianru kendi ülkesi karşısındaki tutumlarını çok iyi tartıp değerlendiren; ayncagenel külturügeniş, biryabancı dili çok iyi bılen poiitikacı demektir. Bu koşullar bızım gibi yok almanın sınırından dönmüs toplumlar için onsuz olmaz, kesin nitelik taşır. UlusaJ Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal Paşa, Osmanlı'nın son döneminde sadrazamlık \e nazırlık (başbakanhk ve bakanlık) gorev lerinde bulunmuş Izzet ve Salih Paşa'larla Bilecik'te buluşarak onları beraberinde Ankara'yagetirmişti. Amacı, Batılılarca devlet adamı olarak tanınan bu iki paşayı UlusaJ Kurtuluş Savaşı saflarına çekmek v e boylece bu sav aşın tinsel (manevi) cephesıni de güçlendirmekti. Çünkü Yunanlılan Anadolu'ya saldırtan Batılı emperyalistler, Ulusal Kunuluş Savaşı'naönderlik eden Mustafa KemaJ'den başkasıru pek tanımıyorlardı. Onu da birtakım propagandalaria kendi halklanna "Anadolu'dakibıreşkıyaçetesıninbaşkanı" olarak tanıtmak istiyorlardı. Eğer Osmanlı De\ leti'nde üst yönetici olarak görev yapmış Izzet ve Salih paşalar Milli Mücadele'ye katüırlarsa, bunun gerek dışarda gerek ülkemizde büyuk >ankısı olacaktı. Ne yazık ki bu paşalar birkaç ay Ankara'da oturdukları halde UlusaJ Kurtuluş Savaşı'nın başarıya ulaşacağıoa inanmamış ve Ankara'daki liderlere katılmayıp Istanbul'a dönerek hayın Padişah Vahdettin yönetimindegörevalmayıyeğlemişlerdi. Ataturk 1927'de okuduğu Buyuk Söylev 'de bu olayı da anlatır, lzzet ve SaJıh paşaJann tutumundan acı acı yakınır. Batılılann Mustafa Kemal'i taruması, devlet adamı olarak değil, B'rinci Dunya Savaşı'nda Çanakkale Boğazı'nın savunmasmda üstun yetenekli komutanlık niteliği dolayısıyla idı. Ismet Paşa'nın devlet adamlığı yeteneğini ilkin Mudanya Mutarekesi'nde, daha sonra da Lozan Konferansı'nda oğrendiler. Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndegerçek devlet adamı niteliği taşıyan, Avrupa'da oğrenim gormuş genç devrimcilerin yanında, orta yaşhlar da azjmsanamayacak düzeydeydi. Mustafa KemaJ Pasa bunlardan başka, Birinci Dunya Savaşı'nda deneyim kazanmış, Osmanlı Dev leti'ninbatmak uzereolduğunu gormuş genç subaylardan da bir kadrooluşturmuştu.Ulusal Kunuluş Sav aşı'nınkazanılmasından sonra, azonce sozunuettiğim sıv il gençlerden başka asker kokenli bu kadro da genç ve çağdaş Türkiye Cumhu; iyeti'nin devlet adamı fıdanlığında kendilerine yaraşan yerleri aldılar. Gerek Atatürk doneminde, gerek Ismet Inönü zamanındabakanlıkgorevindebulunanlarıTurkiye'de hemen herkes tanırdı. Kamuoyunda onların bir ağırbğı, saygın yerleri vardı. lsmet Inönü de Avrupa'da eğitim gormuş > etenekli bazı gençlen devlet adamı olarak yetiştirmek istedi. Her ikisi de rahmetb olan Prof. Nihat Erim ve Prof. Turhan Feyzioğlu, şimdi cumhurbaşkanlığına adaylığını koyan Prof. Fethi Çelikbaş bunlardandır. Ne yazık ki bu kişiler Ataturk Devrimi'nın ve onun ilkelerinın Turk toplumu için taşıdığı büyuk onemi tam kavrayamadıklan için son* * • raki dönemlerde pek çok açık verdiler ve devrim ilkeYakın tarihimize bakıyorum, Tanzimat döneminlerini savunacak yerde, karşı devrim surecinin gard de Mustafa Reşit Paşa (18001858), A.1İ Paşa ropçusaflarındaver aldılar. (18151871), Fuat Paşa (18151869) gibi devlet adamlannın yetişmiş olduğunu goruyorum. Dahası Kızıı * * * Sultan Abdulhamıt doneminde bile Batılı emperjaBayar Menderes dönemindeki bakanlar halk ta listlerin baskısını "muvazenei duveliye" (devietler rafından yine azçok tanıruyordu, bakanlık niteminin arası denge) politikasına gore Osmanlı Devleti 'ni yöbir ağırlığı vardı. Sonraları oduzey bile korunama neten Küçük Sait Paşa ve Kâmil Paşa gibi o zamana dı. Durum yavaş yavaş oyle oldu kı Adalet Partisi'n göre yetenekli politikacılar görev yapmışlardır. den ayrılıp Demokratik Partı'vı kuran kuskunler. Ikmci Meşrutıyet döneminde "Genç Osmanlılar" devlet yönetimine talip olunca bu sutunlarda "Ve hareketi içindeyetişen politıkacjlardan, örneğin RaBuııUr Ülke Yönetecekler!" başlıklı bir yazı yazmak sim Bey, Fethi Bey (Okyar) gibi devlet adamı niteliğine sahip kişiler Ulusal Kurtuluş Savaşı'na katılmışzorundakalmıştırn. (16.2.1975) Şimdi yine aynı zorunluğu duyduğum için bu ya tı. zıyı kaleme alıyorum. Niçin dersenız, Özal'ın cumSon padişah Vahdettin döneminde kıhtı ricâlin en hurbaşkanı olması durumunda ANAP'ın bajınage olumsuzörneklerinigördük. Damat Ferit Paşagibi çecek aday adaylarının resimlerini turlu gazetelerde unvanları buyuk, ama devlet adamı dağarcıkları gordüm v e ozgeçmişlerini okudum da ondan. Bir teki bomboş.ileriyigoremeyen, kendi uluslarınıngucüdışında bunlara devlet adamhğı, ANAP başkanfığı ne inanmayan bir takım kişiler o dönemde iktidara ve dolayısıy la başbakanhk niteliğini y akıştıramıyo geldiler; dahası Ulusal Kurtuluş Savaşı'na karşı çıkarum veön beş yıla yaklaşan bir sure once dediğim gı rak "Hilafet Ordusu"admı verdikleri birlikleri Anabi kendi kendime, "laik Türkiye Cumhuriyeti'ni bun dolu'ya gonderip ayrıca ulkenin pek çok yerinde kü EVET/HAYIR OKTAYAKBAL Etfar Batı iktisadi yaşamında görece önemsiz oiuşu nedeniyle serisi maaş sahipleri, yani memurlardır. Metarım bir yana bırakılırsa, çalışanların üçte birinin sanayide, murlar geçim dariığı yilzunden mesuliyet ve vazife hislerinde gevşerlerse, devlet idaresi ve üçte ikisinin hizmetlerde olduğu söylenebiür. Bunlar ulusal amme (kamu) hizmetleri aksar. geliri aynı oranlarda bölüşürler, yani sanayi üçte bir, hizmet Büyük Dunya üçte iki. Türkiye'de çalışanların yarısı tarımdadır ve ulusal Bunalımrnda Türkiye gelirin beşte birinden azını alır. TEOMAN AKGÜR Merkez Bankası ODTÜ (Ek Görevli) Günumüzde 'enflasyon' konusundaki tartışmaların düzeyini değerlendirebilmek için Ataturklnonu dönemindeki tanışmalara bakmak gerekiyor. Bir kamu görevlisi olan Mahmut Seyda'nın Cumhunyetin 22. yıldönumünde pahalılık konusundaki radyo konuşması (*) böyle bir karşılaştırma için uygun. Seyda, tfnhte pahalılığı şöyle açıklamaktadır: Talih Osmanlı tmparatorluğu'na küstükten sonra, mudafaa seferlerinin, culus bahşişlerinin, saray israflarının, devlet hazinesini dibine kadar boşaittığı zamanlarda, züyuf akçaların veya daha sonralan kaimelerin sebep olduğu "galâyı es'aı"ı, bugunku tabiriyle hayat pahalılığım, sadece tarih kitaplanndan biliyoruz. "Galâ"nın anlamı mal dariığı ve fiyatların yükselışıdır. "Es'ar" piyasa fiyatı anlamındaki "si'r"in çoğuludur. "Züyuf akça" maden içeriği duşük oian, yani "tağşiş" edilmiş paradır, örneğin, 10 gramdan kesilirken 9'dan kesilmiş sikke'dir. Ikame fıilinden türeyen "kaime", madeni para yerine gecen kağıt demektir. "Cülus bahjişi" tahta çıkan padişahın ordu mensuplarına dağıttığı ikramiye gibi duşühülebilir. Günumüzde sıkça karıştırılan pahalılık ile paranın değer yitirişinin (ki enflasyon sözu yalnız bu olguyu açıklamak için kullanılabilir) ayrılığıru M. Seyda, şöyle açıklamaktadır: Hayat pahalılığı esasında, umumı fiyat seviyesindeki yukselişin mustehlik (tüketici) diliyle ifadesıdir. Mustehlik diliyle dedim. Mesela mustahsil (üretici) dilinde, fıyatlann umumı olarak yükselrnesi, maliyetin anması demektir. Fiyatların yıikselişine ayak uydurabilenler için, yani malının veya hizmetinin bedelini umumi fiyatlara gore ayarlayabilen mustahsil, mütevassıt (aracı) veya hizmet erbabı için hayat pahalılığı yerine, sadece para kıymetinde değişiklik mevcuttur. Fiyatlarm yukselmesi hadisesi^ karşısında, {ıalktajı hangi zümreler gelirlerihi' fiyat hareketlerine uyduramıyorlarsa veya uymakta gecikiyorlarsa, hayat pahaJılığını yalnız bunlar hıssederler. Bu nazari (kuramsal) açıklamadan sonra, hayat pahalıhğırun millet hayatındaki ameli tesirlerini (gözlenen etkilerini) ele alırsak, bunu da iki noktada belirtmek mümkündür. 1) Halkın Bir kısmının alım gücü değişmediği halde, diğer bir kısmının geçinme ve yaşama imkânlan daralırsa, içtimai (toplumsal) adaletsizlik meydana çıkar ve milli birlik duyguları zayıflar. 2) Değişmez gelirliler denince, bunlann ek Bunalımlı Bir Dönem Evren gidiyor, Özal geliyor. 12 Eylül'ün dört generali, Çankaya Köşkü'nün bahçesindeki villalarından ayrılmıyor. Suleyman Demirel köpüruyor. Erdal inönü her zamanki soğukkanlılığıyla "Hayırlı demek zor" dıyor. Cumhurbaşkanlığına aday olduğunu açıklayan Özal'ın elını öpmek için ANAP'lı mıtletvekıllerı kuyruğa gıriyor. Özal kendini övüyor, "Memlekete büyük hizrnetler yaptım" Her şey apaçıktı Aylar öncesinden belliydı Özal'ın Çankaya: ya çıkmak isteği. Siz istediğınız kadar, 'yiizde 21.8 oya sahıp bir parti cumhurbaşkanını seçemez' deyıp durun Hatta bu oran yüzde 13'ededüşmüşolsun. Ozal ve takımı fırsat bu fırsattır deyıp Çankaya'yı ele geçirmeyi kafalanna koymuşlardı. Muhalefetın Meclıste ve meydanlarda "Böyle şey olmaz" demelerine karşın kararlarını bozmadılar. Bıliyorlardı ki, daha doğrusu sanıyorlardı ki Özal cumhurbaşkanı olursa ANAP yıkılmaktan kurtulur. Faruk Nafiz'in bir dizesı kafamda dönüp duruyor "Bu hıyaban ebediyet yoludur" Çankaya'ya giden yoldu bu. Atatürk'ün Ça^ıkayasf na gıden yol... Şimdi bu yol asfalt. ikı yanı büyük yapılarla kaplı, ama Çankaya'da, Ataturk yok; Atatürk devrımıne inanm'ış kışıler de yok. ...... + Şu yazgıya bakın... Özal'ın curnhurbaşkanlığını da görecekmişiz! Altı yıl süren başbakanlığında memlekete. rr.illete ne gibi büyük hizmetler yaptığını bilıyoruz. Bir düşünseniz, Özal'dan önceki yaşama düzeyınız mi daha tyıydi, yoksa Özal'dan sonraki mi? Bunun yanıtı verılince Özal'ın Çankaya'da ne denli başarılı olacağını anlayabilirsinız. Celal Bayar'dan sonra ikincı "sivil" kışı Çankaya'ya çıkıyor. 12 Eylül'cüler olmasa Özal acaba Başbakan olabilir miydi? Meydanı boş bularak parti kurdu, çoğunluğu elde etti, Başbakan oldu. Suç kimdedir? Vetolarla, önlemlerle. korkutmalarla değerli politika adamlarını saf dışı bırakanlarda mı? Tarih bunu açıkça belirtecek. Beş generalın yönetime el koymasının kımlere yaradığını gelecek kuşaklar daha iyi görecekler. 12 Eylül sanki MSP'I; Bay Özal'ı ve Keçeciler, Taşar gıbı kişilerden oluşan bir ekıbi iktidara getirmek isteğiyle yapılmış! O Keçeciler kı Konya Belediye Başkanı olarak en önde yürüdüğü gerıcilık mıtıngı dolayısıyla 12 Eylül'ün lıderi tarafından ağır biçimde suçlanmıştı. Sonra ne oldu? Ülkenın yönetimi Özal kadrosuna teslım edildi. Bu açıdan bakîtnız mı Özal'ın, Atatürk'ün, inönü'nün Çankayası'na yerleşmesinde şaşacak bir şey yoktur. Her toplum layık olduğu yönetime kavuşurmuş. Demek biz de Özal'ın Devlet Başkanlığı'na layık bir toplum olmuşuz! Gerçı halkımız 26 Mart'ta Ozal yönetimıni ıstemediğini oyları ıle göstermişti. Yüzde 50'den 36'ya, daha sonra yüzde 21.8'e indirdi güvenini.. Şimdi ise yüzde 13'lerdebu güven. Yani halkımızın en az yüzde seksenı ne ANAP'ı, ne Özal'ı istiyor. Ama halkın elinden oylarını esirgemekten başka bir şey gelmez ki! Havanda su döven muhalefete ne demeli pekı? Aylardır eveleme geveleme ile vakit geçırdiler. 26 Mart'tan sonra en yakın larihte erken bir seçım yapılmalıydı. Iktıdar böyle bir şeye yanaşmıyorsa, Meclis çalışmalarına katılmamak gerekırdi. Meciis Başkanı seçıminde oy kullanmamak, Meclis Başkanlık Divam'na üye vermemek... Kısacası, TBMM'den topluca çekilmekti yapılacak tek olumlu davranış. 160'a yakın SHP'lı ve DYP'linin Meclıs'ten ayrılması Özal'ı, ANAF'ı korkunç bir yalnızlığa itecekti. Ister ıstemez erken bir seçime yanaşmak zorunda kalacaklardı. Ama SHP'nin de DYP'nin de Meclıt.en çekilmeye niyetlerı yoktu. Türlü olanakları bırakmak kimsenin ışine gelmiyordu Sonunda karşılaşılacak durum buydu. Şimdi şaşmak, kızmak neye yarar? Cumhurbaşkanlığı seçıminde salonda bulunmamak, oy kullanmamak ne anlam taşır? Meclis başkanlığına bır ANAP'lı seçmişsin, cumhurbaşkanlığına başka bır ANAP'lıyı seçmemek nıye? Ülkemiz ve halkımız çok bunalımlı döneme girmektedir. Bunalım yaratmamak isteyen SHP'lıler, bunalımların en korkuncuyla karşı karşıyadırlar. Dolayısıyla bütün ulusumuz... Seyda, Buyük Dunya Bunalımı CBuhranı) (19291933) doneminın pahalılığım tanışırken şu noktaya değinmektedir: Bu hengâmede (kargaşada) metre sıstemi ölçulerı kabul etmiştık. Birçok mustahsil ve esnaf okka fiyatlarını aynen kiloya tatbik ediyorlar, fakir halk tabakalarının geçinme şartlarını mahsus (onemli) derecede daraltıyorlardı. 1938 yılında Turkiye'ye çağnlan iki yabancı uzmanın ayrı ayn sundukları pahalılıkla ilgili raporları şöyle özetlenmektedir: Başkalarının yuzlerce yıldır kurduğu medeniyet eser ve cihazlarını sermayece fakir ve tecrübesi az olan yurdumuzda kurup işletmek işini devietiniz elinize almıştır. Umumi fiyat seviyenizin yüksçk oluşu, bu politikanın neticesidrr. Fakat halkın geliri de bu fiyatlara uygun oldukça umumi surette fıyatlann yüksekliği hayat pahalılığım icabettırmez. Siz, daha ziyade, istihsalinizin az, gelirlerinizin mütevazı ve hayat standardınızın düşUk olmasından, bir darlık içindesiniz. Seyda yabancı uzmanlann görüşlerini şöyle eleştirmektedir: Ne îsviçreli ne de tngiliz, kendi tefekkür (düşünce) sistemleriyle, umumi bir fiyat poliükası zaruretini duymuş insanlar olmadıklarından. bizim devletçi rejimimizin en çok (Arkası lu.Sayfada) Kimı zaman köşe yazarmın işi güçleşir. Ülkenin başındaki kişiler ipe sapa gelmez biçimde konuşmaya başladılar mı, okurlar da baskıyı arttırırlar: Şuna haddini bildirsene!.. Kime? Özal'a... Neden? Kendisini Ataturk'le kıyaslıyor... Yok canım, ne demış? Okur elindekı gazeteyi öfkeyle sallıyor; Başbakanın gazetecilere verdiği demeci okumaya başlıyor. Özal demiş ki: " 1923'te Cumhuriyet ilan edildikten sonra Atatürk gibi büyük bir Hder 158 oyla seçildi. Meclisin mevcudunu söylemek Istemiyoruz; ama, 334. O zaman Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığına Meclisin yarısı oy vermemiş. Bugün muhalefetın yapmak istediği budur. O zaman da statükoyu muhafaza etmek isteyenler, şimdi aynı şeyi yapryoriar Bizim cumhurbaşkanlığına adaylığımız şer cephesini bır araya getirmiştir." Gazeteciler sormuşlar: " Şer güçleri arasında basmı da sayıyor musunuz?" Özal açıklıyor: " Bir kıstm basın da bunlar arasında yer alıyor. Ben size daha başka birşey anlatayım. Kurtuluş Savaşı döneminde istanbul'da basın, İngiliz mandası mı, Amerikan mandası mı diye tartışıyordu. Bugün de bizim adaylığımızı ıstemeyen, bize ve aıiemize karşı düşmanca tavır içinde olan bazı basın organları ve yazarlar mevcut. Şer güçleri arasında bazı basını kastediyorum." Evet, köşe yazarının işi kımi zaman güçleşıyor; bu durumda ne yapacaksın? • Kimi okur yanıt bekliyor ama, Şayın Özal'ın söylediklerinde ne mantık var, ne tarih bilgisi ve bilinci, ne fikir tutarlılığı, ne de yanıt verilmesinı gerektırecek bir değer kırıntısı... Atatürk ıle Özal'ın adları yan yana gelir mi? Gelir. Nasıl? Biri çıkıp dese kı: Bana birbirine zıt iki ad suyleyin!.. Atatürk ile Özal, ancak böyle bilmecelerde yan yana gelebılecek iki kişidir. Özal'ın kendisini Gazi ile kıyaslamaya kalkışması ise bir yazı konusu değil; ruh hekimlerinın uzmanlığına giren bir olay niteliği taşıyor. Oyle anlaşılıyor ki Sayın Başbakan kendisini yitirmiş, dengelerini koruyamıyor; ruh sağlığı yerinde olsa şöyle konuşabılir miydı: " Kurtuluş Savaşı döneminde istanbul'da basın İngiliz mandası mı, Amerikan mandası mı diye tartışıyordu. Bugün de bizim adaylığımızı istemeyen, bize ve ailemıze karşı düşmanca tavır içinde bazı basın organlan ve yazarlar mevcut." Dam üstünde saksağan.. Vur beline kazmaylan... Sayın Özal kendisini ve ailesinı, saltanartan ve sultanlıktan da öte; Türkiye ile özdeşleştirmiş. özal'ın adaylığını istemeyen gazeteciler Amerikan ya da İngiliz mandası isteyenler gibi vatan haini sayılacak öyle mi? Hayır, sağlıkh bir ruhsal dengeye sahip kimse, böyle bir söz söyleyemez. Hele özal gibi Amerikan Cumhurbaşkanı Bush'la telefon görüşmelenni Çankaya'ya çıkmak için 'liyakat belgesi' sayan bir politikacının kendisine karşı olan gazetecileri Amerikan mandası istemekle suçlaması abuk sabuk bir mantığın ürünüdür. * Özal "muhafazakâr" bir "takunyalı"dır; sicili böyle yazıyor; kimliğini vurgulayan ve damgalayan bütün geçmişi ve bugünü ortadadır; başında bulunduğu partinin programındaki birinci madde de tek sözcükle özetlenebilir: Muhafazakâr!.. Yani tutucu. Bir kimse tutucu ya da statükocu da olabilir; ama, dengesini yitirip kendisini tarihimızın en büyük devrimcisi, cumhurıyetin ve devletimizin kurucusu Atatürk'le kıyasiamaya çalıştı mı ne denebilir? Bugün harcadığım murekkebe de kâğıda da yazık oldu. Değmezdf:.. * 1 " ** *<.r» .«»^ ' AYŞEGÜL KILAVUZ (ALTUĞ) ile ALİ KILAVUZ evlendıler 21.10.1989 tSTANBUL y politikanızı gözden öd ii geçirin Kumaşın kalitesi, dikişteki titizlik, moda anlayışı, fiyat dengesi... Bu yıl, bu dört unsuru en iyi yansıtan etiket sizin etiketiniz olacak, YILIN ETÎKETİ olacak! Bu sonbahar. bu kış Hatemoğlu giyim çeşitlerini görmeden giyim politikanıza yön vermeyin. TÜMÜ YABANCI ÖĞRETİM KADROSU İLE ALMANCA Mecidiyeköy: 175 43 98175 43 99 Kadıköy: 338 91 00345 14 40 ENGLISH FAST DEMOKRASI EN KÜÇÜK BİRİMLERDE FİLİZLENİR ÇAĞDAŞ GAZETECİLER DERNEĞİ 'stanbul Şubesi'nin 12 Kasım 1989 pazar günü istanbul Tabip Oclası Sevinç Özgüner salonunda yapılacak ilk kuruluş Genel Kurulu'na tüm üyelerimizi katılmaya çağırıyoruz. Yönetim Kurulu GUNDEM 1Açılış veyoklama 2 Koig'e Dıvanı olustumlması ve saygı duruşu, 3 Yonetım ve denetım kur^llarının laalıyet ve nesap raporlarının okunması, 4 Raporlar uzerıne goruşme, 5 Yonetım Kurulu'nun aklanması, 6 Organ seçımlen 7 Dılekler, 8 Kapanış. BİR BAŞKA, BAMBAŞKA. IS'IKLALCAD NO 150 3EYOĞLU ADAPAZA^ı • BıS^TiN • 3EYCGLU EPZJRUV • KAH^AViNf.'ARAŞ KI71LAY A\KA,R4 • KCN> A • PENDIK SDOIŞEHIR» Sl1. 4S» TRABTON \