27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 15 OCAK 1989 Roma'dan yetmiş, işler müthiş Dışişleri Bakanı Andreotti, Italya'da savaşıan bu yana kurulan 48 hükümette 5 kez başbakanlık, 15 kez de bakanlık yaptı. NİLGÜN CERRAHOCUJ ROMA Çan koleksiyonu yapıyor. Ava ve at yanşlarına olan merakı ile tanınıyor. Ender boş zamanlarında yakın arkadaşlarıyla konken oynuyor. Her sabah kilisede ayine gidiyor. Arada bir saba kahvaltılarında Papa ile buluşuyor ve Vatikan'ın en yakınında oturan politikacı olarak biliniyor. Kendisini bir yaşam boyu golge gibi izleyen karısı Lıvia ile bir mezarlıkta tanıştığıtu ve "uğur"lu saydığı bu rastlanunın yaşarnının en buyük mutluluk kaynağı olduğunu anlatıyor. Geceleri polisiye roman okuyarak uykuya dalıyor. En sevdiği filmler arasında "Dr. Jackyll ve Mr. Hyde"i sıralıyor. Araba kullanmıyor. Düş yerine sıcak banyodan hoşlanıyor. Ceketinin gizli cebinde bunallan başağnlanna karşı sürekli aldığı aspirinlerini taşıyor. Politikacılığı ve koşe yazarlığının yanı sıra, kendisine milyonlarca liret gelir sağlayan ve hemen "besl seJler" olan bir düzine kitabın yazarı olarak ününe un katıyor. Dün 70 yaşına basan Italyan Dışişleri Bakanı Giulio Andreotti, bütün bunları gunde 5 saatlik uykuyla yetinerek gerçekleştirdığini söylüyor. Sabahin 6'sında randevu verdiği büyükelçilerden birinin bir gün dayanamayıp kendisine "ava mı gidiyoruz sayın bakan?" dediğini de keyifle her fırsatta anlatıyor. Italya'nın savaştan bu yana kurduğu 48 hiıkumette 5 kez başbakanlık, 15 kez de bakanlık yapan Andreotti, korlar üzerinde yanmadan yüruyen Hint fakirleri gibi, tüm siyasi sınıfa bulaşan skandallardan hiçbir yara almadan çıkmasıyla da ilgi çekiyor. Pek çokları tarafından, P2 Mason locası gibi, mensup olduğu hukumetin üyelerinden Arjantin'in aşın sağcı generallerine dek uzanan buyük çaplı skandallarla ilişkili gorülmekle birlikte, şimdiye dek hakkındaki suçlamalan kanıtlayacak hiçbir delil bulunamadı. Başbakan olduğu yıllarda Italya'nın en büyük sahtekârlarından Michel Sindona'ya "Liretin kurtancısı" diye kadeh kaldıran Giulio Antreotti, kariyeri boyunca hakkında açılan 25'ten fazla meclis soruşturmasından da sıyrılmayı başaıdı. Ülkesinde daıma canlı bir ilgi uyandıran bu deneyimli politikaa, siyaset yaşamındaki tum karanlık noktalara rağmen bugün ltalya'nın en sevilen politikacısı. Yeni yıla girerken yapılan tüm kamuoyu yoklamaları, ttalyanların Andreotti'ye dünya politikacıları arasında Gorbaçov'dan sonra ikinci sırayı verdiklerini, kendi siyasetçileri arasında da en sevdikİeri politikacı olarak liste başı seçtiklerini ortaya koyuyor. Kendisini bir dahi olarak görmediğini, fakat etrafında da çok savıda dahiyc rastlamadığmı soyleyen ttalyan Dışişleri Bakanı, bu ülkede prim toplayan "ideal" özellikleriyle kamuoyunu etkiliyor. Her zaman iktidarda olmaktan gelen gücu, zekâsı, canlılığı, esprisi, yaşama karşı aldığı alaycı tavn, uyanıklığı ve rakiplerinden daima önde giden kurnazlığı ile her Italyanın olmak istediği "model"i simgeliyor. Ünlü yazar Alberto Ronchey'nin "alaycı kadercilik" deyimi Üe özetlediği Andreotü'nin cazibesi, iktidardakilerin aynen tahmin edildikleri gibi olduklannı açıkça söylemesinden kaynaklanıyor. Dışişleri bakanının başdöndurücu siyasi kariyerinin en buyuk bir diğer sırn ise, 40 yıldır seçmenleriyle, neredeyse şahsen teker teker uğraşmasından kaynaklanıyor. Bir ara, şahsına gelen tavsiye raektubu talepleri için 80 sekreter tuttuğu söylenen dışişleri bakanı, kendisinden istenen tavsiye mektuplanmn hiçbirini cevapsız bırak İVevv York'un yeniden New York olması 1975 krizinden sonraya rasthyor. O gün bu gündür aynı şehir misali "aniden patlamaya" hazır yüzlerce insan buraya akar olmuş. AndrMtti Kurt politikacı Meydan mitinglerinin artık miyadıru doldurduğunu diğer tüm siyasetçilerden önce kavrayan Giulio Andreotti ayrıca MassMedia'yı Italya'da en iyi kullanan politikacı olarak da ilgi çekiyor. Televizyonun davetlerini hiç geri çevirmiyor ve sevdiği programlara katılmayı eğlenceli bulduğunu söylüyor. Sıkıcı siyasi konuşmalar ya da açıkoturumlar yerine geniş seyirci kitlesine hitap eden eğlence programlarını yeğieyen ve "talk show"lara çıkan Andreotti, en saldırgan sorular karşısında hiç istifini bozmadan yaptığı ince esprilerle, partisi Hıristiyan Denıo^ratlar'a hiçbir zaman oy verme>ecek seyircileri bile baştan çıkanyor. Sadece patlama için vafcıt var sından bir dergi çıkanyor ve kendisini destekleyen bir alıntı bulup okuyor: "Epiki bir kenara bırak şimdi, şaheser yaratmaya bak, bnrası Amerika, burada servet btrikmez, burada bereket yetişmez, de başanrsın" insan birazdan ailelerin geçmişi yoktur. Yavaş kondüktörun kapısından Liza yavaş büyüraeyi kitap eleştirmenMinneUi'nin "tam taratara" diye lerine bırak, senin sadece patlamaya vaktin var." çıkıp, kollarını göğe doğru yavaş yavaş kaldırarak "New York, New York'ta "başarmış"lar New York"u söylemeye başlaya hakkında duyulan bütün hikâyecağı hissine kapılıyor. Aksine, ler bu senaryoya uyuyor ya da uykarşıda oturan, asien North Ca duruluyor. En düşük gelirlilerin rolinalı ancak New York'a alışmış penceresiz, bakımsız apartmangörünen çift, bütün ciddiyetleri ile larda yaşadıkları Bronx'ta büyü"başarmak" teması üzerinde geli yup, hayatta kalmayı başaran, şen, dışarlıklı Amerikalılann New daha sonra eğitimli kesimin yerYork'a dair benzer turden görüş leştiği New York'un en liberal bolerini taşıyan yoğun bir tartışma hem semti Village'den milletvekili ya dalmış durumdalar. Üstelik olarak sonunda Nevv York'a bekondüktörun kapısından Liza lediye başkanı seçilen Edward MinneUi'nin de çıktığı filan yok. Koch, ya da şehir tam batmak Genç kız pek ikna edici olma üzere iken ortaya çıkarak mali bildığını fark edince şarkıyla yetin meceyi inanılmaz bir şekilde çömeyi bırakıp, neredeyse evini için zen, bu işten zengin olan, aynca de taşıyabileceği büyüklükteki, New York'u zengin eden, daha östü çeşitli rozetlerle kaplı çanta önce kimsenin adını bile duyma New YorkHan Londra'dan ŞEBNEM ATİYAS NEW YORK "Eğer burada başanrsan, her yerde başanrsın", hani artık herkesin bildiği amonyak kokulu, grafıtilı, kulaklan sağır eden sesler çıkaran New York metrosunda, saçları çilek sarısma boyanmış, tiftik tiftik edilmiş elbiselerinin çeşitli hassas yerlerinde yırtıklar olan, biraz önce bir mahalle kavgasından çıkmışa benzeyen genç kız, aynı şekilde bit tpazanndan alınmış 50 yıl öncesindeki bir soyluya ait izlenimi veren ceketi, simsiyah yapış yapış briyantınlı saçları ve David Bowic misali kalemle dehşete buründürülmuş gözlerini daha da açarak konuşan erkek arkadaşına dönup, filozof bir edayla tekrarlıyor. "Eger burada başanrsan her yer dığı karanlıklar prensi, yatırım bankeri Felbn Rohatyn. Buna örnek Manhattan dışında düşük gelirli yerlerde emlak işiyle uğraşırken, aniden kentin en tarihi tren istasyonu Grand Central ile meşhur binalanndan Chrysler arasında beklenmedik bir otel yaptırarak bugun Donald Trump'a dönuşen bebek yüzlü masum görünüşlü genç. Bir zamanlar, "başannak" tartışmasına dalmış bu genç kıza benzeyen, bileği ve dili kuvvetli, ancak Doğu Village'de açlık çekerken belini açmayı aklına getirerek bir anda büyüyüveren Madonna. Bütün bu hikâyelerin ortak özelliği "batakhktan dogarak patlamalan". Kentin kendi hakkında böyle bir " m i d " var. 1970'Ierin ekonomik kriz günleri, herkesin "Şehri bir b... çukuruna benziyordu", "adeta eyaletin lağım çukuruydu", "Ford 1 nn başkanının üvey çocuğu gibiydi" diye anlattığı günler. Bankalar batma tehlikesi ile karşı karşıya. Bankerler toplantı yapıp belediye başkanını çağırma zahmetine katlanrmyorlar. Şehrin etnikleri diye bilinen, yani belediye hizmetlerinden yararlanan Irlandalılar, Yahudiler, ltalyanlar hepsi bankcrlerin gözünde şehri yiyip bitirenler durumunda. Sarah Fergusoa YorK Düşesi "Fergıe"ye çare Amenka'dan geldi. Pazarları ne yapılır? Pazar günleri eğlenmek ve dinlenmek gerekir. Toplum kuralları Öyle gerektirmektedir. Kurallar ve sizin adınıza düşünülmüş eğlence biçimleri, sizin için kotarılmış çözüm yolları yakamzı bırakmaz. MEHMET BASUTÇU PARİS Jerome Deschamps. her şeyden once iyi bir gözlemci. Fransız toplumunun, özellikle de dar gelirlı, ekonomik ve kültürel zenginlikten payını alamamış, gelişmişliğin pastasından geriye kalan kırıntılarla yetinmeye çalişan bir kesiminin yaşamını çok iyi gözlemliyor. Onlann sıradan gunlük sorunları ardında yatan toplumsal gerçekleri ve insan doğasının can alıcı noktalarını çok iyi yakalıyor. Sonra, düş gücü geniş, duyarlı bir tiyatro yönetmeni Jerome Deschamps. Çevresinde devinip duran yaşamın içerdiği tüm malzemeyi, o çiçek senin bu çiçek benim, bal toplayan bir an gibi kolayca özümseyip kendine özgü bambaşka bir bala dönüştüruveriyor. Genellikle sert çelişkiler içeren durumlara dayanan ve basit bir dekorun olanaklanndan sonuna dek yararlanan bir tiyatro anlayışının urunlerini kotanyor. Olabildiğince kısaltılmış diyaloglar, bazı oyunlannda tümden azalarak, yer yer pandomimi andıran özgün bir güldüru biçimine dönüşüveriyor. Ancak oyuncuların mimikleri kadar, çehrelerinin genel çizgileri de onemli. El ve kol hareketleri yanında, tüm bedenlerinin genel görünumü de oyunun vazgecilmez birer parçası... Tiyat'oyla pandomimin mutlu beraberliği bu... Jerome Deschamps, iki dirhem bir çekirdek, alımlı ya da yakışıklı oyuncularla, "giizd artistler"le çahşmıyor pek. Şişman ya da sıska oyuncuların gözlerinde ve duruşlarında bir çırpıda somutlaşıveren guldürii yükune çok önem veriyor. Böylece, sayfalar dolusu sözlerle anlatamayacağı zenginlıği, bir anda, yüzde yüze yakın bir verımle iletiveriyor. Ayrıca, gerektiğinde müzik öğesinden de akıllıca yararlanmasını biliyor Deschamps. Muzik, onun tiyatrosu için vazgecilmez bir yardımcı. Bazen de, sanki bir başoyuncuymuşçasına anlattığı öyküyü besleyen temel bir öğe... Populer şarkılarla tanınmış ezgiler, anlatılan öykünün hafıf görünumü altında yatan derin Pttris'ten lâ>rk Düşesi kîlo atıyor Sarayın iki numaralı gelini Sarah Ferguson, yani York Düşesi, şişmanlığıyla oldukça göze batıyordu. Ta ki Amerika'dan Bayan Pinckney zuhur edene kadar... gösteren Bayan Callan Pinckneynin icadı bir egzersiz; Callanetiks. Amerika'da milyonlar satan kitapları ve videolarıyla ve "10 saatte 10 yaş gencleşin" sloganıyla. Yapılacak şey çok basit. Belli kas gruplarını belli bir şekilde kasıp gevşeteceksiniz o kadar. Tabii hangisini nasıl yapacağınızı size Bayan Pinckney soyleyecek. Bu kadarcık bir şeyi kendi başınıza yapsaydınız Bayan Pinckney ne kazanacaktı? tki numaralı gelin için Bayan Pinckney, Amerikalardan çağrıldı, geldi, saraya yerleşti. Her sabah 7'de başhyormuş "mesai." Fergie, uç saatlik bir "çile"den yan bavgın çıkıyormuş. Ama bir hafta içinde kilo atmaya başlamış. Bu bir haftada neyi yiyip neyi yemediğini basın bilmiyor, ama yaptığı sadece "belli kaslannı belli bir biçimde kasıp gevşetmekten ibaret"miş. Biz tngiliz basınının yalancısıyız. Ama kitabı 1986'da Amerika'da " E n çok satan kitaplar" listesine girdiğine gore Bayan Pinckney'in demek ki bir bildiği var. Hele bel ağrısı çekenlere öğütler ve egzersizler için yayınevinden 1 milyon dolar avans aldığına göre hakikaten bir bildiği var. York'un imdadına, 1976'ya rastlayan Amerika'nın 200. yıl kutlamalan yetişiyor. Demokratlar kurultaylarını Nevv York'ta toplaEDİP EMİL ÖYMEN maya karar veriyorlar. Bu karar sırasında şehir kapkaranlık, iyice LONDRA Tek rejim var. O ıssızlaşmış bir görünümde. Kurul da demokrasi rejimi. Ama zayıftay nedeniyle ilk önce 5., sonra 6. lama rejimleri surüsüne bereket. ve 7. caddeler ışıklandınlıyor. Ti Hesaplamışlar, her 8 ay 12 günde mes Meydanı'na Pepsi Cola rek yeni bir rejim çıkıyormuş ortaya. lamlan, Camel ve "I Love Lucy" Sadece ot yiyerek et yiyerek maışıklan yerleştiriliyor. Chrysler bi karna ile bir hafta et bir hafta ot nasının tepesine iki büyük tjrama yiyerek zayıflamayı önerenler. Saışığı oturtuluyor ki daha soma bahları iki dilimcik şeffaf buğday herkes bu iki ışığı anlata anlata bi ekmeği ile bıçağın ucunda az bir tiremiyor. Eskiden King Kong'un az margarin önerenler. Binbir çeevi olan Emprime State binası yıl şit vitamini sute karıştınp içirtendönümü nedeniyle kırmızı, mavi ler. Ve tabii bunca çabaya rağmen ve beyaz. Derken oteller yeniden kilo veremeyenler. dolmaya başlıyor, Nevv York'un Bunlardan biri de tngiliz Saraatardamarında bir hareketlilik. yı'nın "iki numaralı gelin"i, Prens Bir silkiniş, bir kalkış. Andrew'un eşi, eski adıyla"Sarah Nevv York'un yeniden Nevv Ferguson", halk arasındaki adıyYork olması böyle gerçekleşmiş la "Fergie", yeni adıyla "York Dü1975 krizinden sonra. O gün bu şesi." Zaten toplu ve balık etinde gündür Nevv York gibi "aniden birkızdıevlendiğinde.32 dişini orpatlamaya hazır" yüzlerce insan taya çıkaran güluşü ve çilli yanakşehirden esinlenip buraya akar ol larıyla idare ediyordu da pekâlâ. muş. lşin sırrını çözenler, sihirli Ama "bir numaralı gelin" Prenanahtarı bulduklannı öne sürup ses Diana'nın "kuğular gibi süzülkendilerini pazarlamayı becerdik mesi'nin yanında pek de olmuyorlerinde, Nevv York'ta "başaran du hani. lar" arasına katılmış. Diğerleri ise Çare Ameıika'dan geldi. Ingilmetroda bu hikâyeleri birbirleri tere adındaki bu Avrupa adasına ne anlatıp günün birinde "belki henuz ulaşmayan bir "harika tekkendilerine de fırsat çıkacağı nik"ti bu. Kendini "50'lerinde" diinancıyla" yaşayıp gitmişler. ye tanıtan, ama 40'ında ancak Atina'dan Muhalefet frekansı arrjstlef'le çalışmyor "işte Pazar" (C'est Dimanche)ın yaratıcısı JĞrome Deschamps, iki dirhem bir çekirdek, altmlı ve yakışıklı oyuncularla, güzel artistlerle çalışmıyor pek. STELYO BERBERAKİS Hği ortaya çıkarmaya yardımcı oluyor. "tşte Pazar", (C'est dimanche) işte böyle bir oyun. Güldürü türünun, toplumsal ve ruhbilimsel yanları ağır basan başarılı ve ilginç bir örneği. Pazar günü ne yapılır? Eğlenmek ve dinlenmek gerekir. Toplum kuralları öyle g^rektirmektedir. Kurallar ve sizin adınıza düşünülmüş eğlence biçimleri, sizin için kotarılmış çözüm yolları yakamzı bırakmaz. Yorucu bir hafta sonunu gönlünüzce geçirmeniz bile yasaktır. Hem ne demek gönlünüzce? Gönlünuzün istemesi gereken standart istekler listesi yeterince uzundur. Toplum mekanizmasımn dişleri arasında ezilip biçimlendirilen însanın tüm kişiselliği, tüm yaratıcı gucü oğütülmüştür sanki. Pazar günü, çoluk çocuk piknik yapmaya gidilir. Şarap içilir. Her ne pahasına olursa olsun mutlu olmaktır amaç. Bu mutlulukları yapayalmz yaşamak gcrekse bile. Ancak, olur a, yaşamın tüm aksilikleri insanın üzerine pazar günleri de yüklenebiliı. Kısır çekişmeler, aile içi hırlaşmalar daha yoğunlaşır. Surat asmalar, çocukların yanaklarında patlayan tokatlar, can sıkıntısı içinde kıvranmalar, yanhş hareketlerle hatalı davranışlar dizisinin kaygan karanlığında bocalayıp durmak da pazar günlerinin yaşantısı içinde yer alabilir. Televizyondan başka çıkar yol yoktur sinirleri yatıştırmak için. Alışılmış, sıradan programların verdiği ucuz sarhoşluk. Lotaryacılığın kuçük ekranda somutlaşan umut sömürüsü. Spor karşılaşmalanrun heyecanında tekduze bir yaşamın sığlığını unutma çabası. Ancak ne yazık ki, pazar günleri televizyonlar bile bozulabilir. Jerome Deschamps, "İşte Pazar"ı 1987 yılından bu yana, Paris'teki "Theatre des Amandiers de Nanterfe'Men başlayarak Tokyo'dan Belgrad'a dek uzanan 78 değişik kentte, Afrika'dan Amerika'ya dek yayılan geniş bir uluslararası platformda sahnelemiş. Deschamps'ın dil engeli tanımayan "tşte Pazar" ya da geçen yaz Avignon'da alkışlanan "Küçiik Adımlar" gibi çok iyi Fransızca bilmeyi gerektirmeyen oyunları, İstanbul Festivali gosterileri arasında ne zaman yer alacak acaba? Bugün yalnızca Atina'da 35 özel ve belediye radyosu yayın yapıyor. Devlet radyosunun haberlerini "hükümet sözcüsünün açıklamalanna" benzeten Atinalılar özel radyolardaki daha ayrıntıh ve renkli haber bültenlerini tercih ediyorlar. rinden sabahtan akşama kadar dini ayin yayımlayan "Kutsal Sinod" adlı başka bir özel radyo istasyonuna yakalanabilirsiniz. Bonn'dan Cumhurbaşkanı ve insan hakları Federal Almanya Cumhurbaşkanı Richard von larının da oldürülüşune tanık olan ve acısını gorkemli bir alçakgönüllüluk ve su,kun olgunlıakla laşıyan yaşlı Angelika'nın... Avrupa Topluluğu'na yaptığımız girişim ülkemizin ekonomik durumu bakımından da değeTİendirilecek, siyasal bakımdan da... Bir de Türkiye'deki insan hakları bakımından... Acaba Sayın Weizsaecker, Turkiye Cumhurbaşkanı ve diğer devlet buyuklerımizle Bonn'da geçenlerde bu konuyu görüştükten sonra bir de Türkiyeden gelen bir insan hakları savunucusuyla aynı noktayı değerlendirmek için mi 12 aralık gunu beoyuna, "Bakın, ben insan haklarına nasıl onem veriyorum. Önce bu ulkelerin resmi kişilerinden bilgi aldım, şimdi de insan haklan savunucularından..." işaretini mi veriyor? Sayın VVeizsaecker'le beraber Bonn'da TV ve film kameralarının karşısına geçip poz verdiğimizde ve aynı akşam ve daha sonra Alman televizyonlarında yine hep birlikte boy gösterdiğimizde, bu sorunun yanıtını duşündüm. Acaba Federal Almanya Cumhurbaşkanı ve diğer Avrupa ulkelerinin liderleri, devlet adamları ve politikacıları Türkiye'deki insan haklannın her alanda nasıl çiğnendiğini bilmiyorlar mıydı? Belki bizim devlet adamlarına ve politikacılarına kalırsa bilmiyorlardı. Belki bizimkiler üst düzey ilişkilerde Avrupa yetkililerinden Weizsaecker, Avrupa Topluluğu'na girme başvurusundan sonra, Türkiye'nin ayrı bir önem kazandığım ve insan hakları konusuna çok büyük önem vermesi gerektiğini söylüyor. MAHMUT TALİ ÖNGÖREN BONN Federal Almanya Cumhurbaşkan. Richard von Weizsaecker 12 Aralık 1988 Pazartesi gunü Bonn'daki çalışma yerinde beni kabul etti. tnanmazsanız, benimle beraber Sayın Weizsaecker'i ziyaret eden tnsan Hakları Dernekleri'nin Taivvanlı, Namibyalı, Filipinli ve Perulu temsilcilerine de sorabilirsiniz. Hepsinin adlarını sizlere teker teker verebilirim. En başta da Peru dağlarında devletin yol açtığı kıyımda yuzlerce insanın bu arada öz oğul nı kabui etu? Yoksa kendi kamu "Türkiye'nin demokratikleşmesin saecker'le karşılaştığımızda ise den hoşnutuz" görüşünü alınca, insan haklannın ülkemizde ayaklar altına alınışını gizlediklerini sanıyorlardır. Eğer böyle bir inanç varsa bizimkilerde, yanılıyorlar. Hem de nasıl... Sayın Weizsaecker'le insan rahatça konuşabiliyor. Sıcak, yumuşak ve içten bir gorunümü var. Yeri gelince gülmeceyi elden bırakmıyor. Federal Almanya Cumhurbaşkanlığı konutuna girerken de ne üstümüz başımız aranıyor ne de arkasını caddeye dönmüş polislerin arkasından geçiyoruz. Ortalıkta belinde tabancası sallanan iki resmi görevliden başkasını goremedim. Görünmemeye özen gösteren sayısız sivil guvenlik gorevlisinin ise stratejik yerlerde, koruma ve kollama görevini dikkatle yüruttüğünu sonra öğrenince hiç şaşmadım. Cumhurbaşkanı Weiz hiçbir Alman görevli yerlere değin eğilmiyor, esas duruşa geçmiyor. Nitekim, Sayın Weizsaecker beni dinledikten sonra Türkiye'nin Avrupa Topluluğu'na girme başvurusundan sonra ayrı bir oneın kazandığım ve insan hakları konusuna çok buyuk önem vermesi gerektiğini söylüyoı. Federal Almanya Cumhurbaşkanı ile gorüşmemiz yaklaşık bir buçuk saat sürdü. El sıkışıp teşekkur ederek ayrıldıktan sonra kapıdan çıkarken Sayın NVeizsaecker birden dönup yanıma geliyor ve iki elini omuzlarıma koyarak bana, "Ben kendimi Türk halkına çok yakın göriiyorum" diyor. Türk devletine mi Türk halkına mı? Federal Almanya Cumhurbaşkanı kesinlikle "Türk halkına" diyor. Acaba bunu nasıl yorumlamalı? ATİNA Yunanistan'da ozel radyo istasyonlanna yayın yapma izni birınci yaşına girdi. Geçen yıla kadar "korsatı radyo" olarak tanınan bu radyolar, şimdi kamuoyunun dikkatle ve ciddiyetle izlediği yayın organları oldular. Yunan hukumetinin özel radyolara yayın yapma izni verdi vereli yalnız Atina'da 35 özel ve belediye radyosu yayın yapıyor. Sırada ise 56 radyonun başvurusu bekliyor. Yani kısacası, bu radyolara dinleyicılerin gosterdiği rağbet büyük. Çünkü her bir radyo, kendi haber bültenini kendisi hazırlıyor, muzik programlarını kendisi duzenliyor, canlı yayın yapmak istediği zaman kendisi karar veriyor. Bu durumun, izinleri veren PASOK hükümeti için bir "boomerang" olduğu söylense yalan olmaz. Çünkü tek bir özel radyo dışında kalan diğer bütün özel radyolar PASOK hükümetine karşı muhalefet yapıyor. Bu arada devlet radyolarını unutmamak gerek. Devlet denetimindeki dört radyo kanalına gösterilen rağbet azalıyor. Talebin azaldığını sezen yöneticiler, devlet radyo programlarını modernleştirme yoluna girdiler ve geçen yıla oranla Yuaaıı radyolarını dinlenir bir düzeye getirdiler. Ancak haber bültenleri, dinleyiciler için ayrı bir önem taşıyor. Devlet radyolannın haber bültenleri eskisi gibi dinlenmiyor. Yapılan bir anket, dinleyicilerin, devlet radyo haberlerini "hükümet sözcülüğünün açıklamalanna benzetliğini" ortaya çıkardı. Ama özel radyoların kendi yorumlarını katarak verdikleri haberler daha ilginç oluyor. Özel radyolar arasındaki rekabet, haber bultenlerinin daha aynntılı, daha renkli ve ilgilenenler için daha "çekici" olmasına yol açıyor. Ama ne var ki FM dalgası üzerinde istasyon açan bu radyoların frekansını bulmak oldukça guçleşti. Örneğin FM dalgası üzerinde 88.5 frekansından başlayan ve 88.9, 89.4, 89.8 diye 107.7'ye kadar devam eden 35 radyo istasyonunu "yakalamak" çok hassas bir kulağı ve titremeyen bir elı gerektiriyor. Aksi halde, 89.8 frekansı üzerinde çılgın bir müzik programı yayımlayan süper FM radyo istasyonu yerine, 89.4 frekansı üze Bu 35 radyo istasyonunun dokuzu yerel belediyelere ait. Ve bunların en önemlisi de, Atina Belediye Radyosu'nun FM 98.4 frekansı üzerinden yayın yapan radyosu. FM Atina Belediye Radyosu, Atina'nın ilk özel radyo yayını yapan istasyonu. Radyoculuğa önculük yapan Atina Belediyesinin dinleyici sayısı bugün için devlet radyolarını dinleyen Atinalıların sayısının uç katı. Washingtori>dan Hava durumu Amerikalılar'ın hayaiındaki en önemli unsurlardan biri de hava durumu. "Kar gelmeden eve gideyim" cümlesi kış aylarında en çok kullanüan cümlelerden biri olsa gerek. OKAY GÖNENSİN WASHINGTON Amerikalılar'ın yaşama bakış tarzları içinde en önemli unsurlardan biri hava, yani meteoroloji. Meteoroloji haberleri televizyonlarda para ve spor haberleri kadar, hatta daha fazla yer alıyor. "Kar gelmeden eve gideyim". Kış aylarında Amerika'da en çok kullanüan sözlerden biri bu olsa gerek. Bu "Hava nasıl?" sorusu USA Today'i bugun dünyanın en büyük gazetelerinden biri durumuna getiren büyulü soz aynı zamaııda. Henry Kissinger hızlı bir gelişme gösteren bu gazete ile ilgili göruşunu şöyle anlatıyor: "USA Today populer bir gazete, ama gerekli. Kimse onu okuduğunu söjlemiyor, ama herkes okuyor. Çok haber var. Örneğin, en iyi hava durumu haberi onlarda. Ben bir yere gideceğim zaman orada ha>anın nasıl olduğunu öğrenmek için her zaman bakanm." Hava durumu ile ilgili gunluk gelişme şöyle oluyor: Önce TV istasyonları hava ile ilgili kötu haberler vermeye başlıyorlar. Ve herkesin ana konusu kotu hava oluyor. Sonra TV'lerde ilgili haberler yoğunlaşıyor, her dakika \ollann durumu \s. anlatılıyor. Işlerinden çıkanların bir bölumü dukkânlardan bol bol alışveriş ediyor. mahsur kalma tehlikesine karşı onlem alıyor. Gerçi her kar tanesinin ustune birkaç katı fazla tuz döküluyor, kar makineleri her yana dağılıyor, hazır bekliyor. Yine de insanlar sokaklardan kayboluyor, evlerine kapanıyorlar. Ama her yerde olduğu gibi meteoroloji tahmınleri burada da yanılabiliyor. Ama yanılma olsa da Amerikalılar ilk kötumser tahmine sadık kalıvorlar. Kimisine gore bunun nedeni televizyona olan sarsılmaz inanç. Kimi Amerikalıya göre ise bu konuda kilit deyim " C o u c h Potaton". Koltuk ve patates sozcüklerinin birleşmesinden oluşan bu deyim şu göruntuyu anlatıyor: Televizyonun karşısına oturmuş bir adam, sağ elinde uzaktan kumanda aleti ile ikide bir kanal değiştiriyor, sol eliyle sureklı patates atıştırıyor, arada bir de içeri seslenip yeni bir bira ıstiyor... "Hava nasıl?" sorusuna her olumsuz yanıtm en doğal sonucu eve kapanıp "CouchPotaton" olmak...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle