19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER dim ve şöyle konuştum: Peki, o halde Inönü gibi bir parti lideri ve tarihi bir şahsiyet neden böyle şiddetli konuşarak üniversite çocuklanna cesaret verdi? Zavallı gençler, totaliter memleketlerdeki toplama kamplarına sürülür gibi kamyonlara ve hapishane arabalarına tıkılarak kışlalara dolduruldu. Inönü memleketin istikbali olan bu çocuklan düşünmüyor mu? Sen madem ki yarın Ankara'ya dönüyorsun, doğruca ona giderek benim şu söylediklerimi arzet. Bir hafta daha bekler ve tedbir almazsa, memlekette bir kardeş kavgası ve geniş bir aydın katliamı olabilir. Böyle bir kargaşanın sonunun hangi doğrultuda gelişeceğini de kimse kestiremez. Ben Türkiye'nin varlığını tehlikede görüyorum dostum. Sayın tnönü bunu önlemelidir. Kardeşım, bilirsin ki, herkesin kendine mahsus bir görüşü, bir düşunce yapısı vardır. tnönü'den bir Atatürk atılganlığı bekliyorsan aldanıyorsun. Hem bugünkü ictimai şartlar Atatürk'ün mücadele yıllanndaki şartlardan büsbütün başkadır. Demek ki Inönü sadece bir kurmay başkanıdır, bir baskomutan olamaz. Ben böyle bir şey söylemedim. Bunu ben söylüyorum. Şimdi münakaşayı bırakalım. Harbiye'de gözaltına alınmış üniversiteli kızlanmızı, Rami ve Davutpaşa kışlalarında da erkek öğrencilerimizi ziyaret ettim. Ankara'daki durumu bilmiyoruz. Yazıktır bu çocuklara. Bunlar ancak Inönü'nün ağırlığını koymasıyla hemen mahkeme huzuruna çıkanlabilir veya salıverilebilir. Lütfen bunun için uğraş. Merak etme, elimden geleni yapacağım. • * * "27 Mayıs Devrimi"nden bir süre sonra, Ankara'da, Bekata ile karşılaşmca, birkaç hafta önceki bu konuşmamıa kendisine hatırlattım; Atatürk ordusunun tam zamanında harekete geçip benim korktuğum büyük kargaşayı önlediğini söyledim. "27 Mayıs Devrimi hakkında İodnii ne düsünüyor, acaba memnun mu?" diye sordum. Sonra konuşmaya başladık: Ben sana lstanbul'daki son görüşraemizde söylemiştim; tnönü asla ihtilal taraftan olamaz. Ordunun siyasete kanşmasını hiç istemez. Şimdi de normal siyasi hayatın bir an önce başlamasını istiyor. tnönü'yü 1920'de ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabine üyeliği, yani "Erkânı Harbiyei Umumiye Reisi Miralay İsmet Bey"liği zamarundan beri tamnm. O tarihte Meclis'in küçük bir memuruydum. O tarihten çok sonra, 1947'de, ben tstanbul Hukuk Fakültesi dekanı iken onun üniversiteyi ziyareti sırasında, yeni yapılacak fakülte binalanna ilişkin olarak rektör Sıddık Sami Bey'in yanında kendisine bina maketleri üzerinde izahat vermiştim. Birlikte resmimiz de var. tnönü'yle karşı karşıya tek konuşmamız budur. Şimdi merak ediyorum; kendilerini ziyaret etmek isterim. Acaba kendisi arzu eder mi? Onu bilmem. Muhakkak istiyorsan arz edeyim, sana neticeyi söylerim. Ertesi günü Bekata otele telefon ederek dedi ki: Sayın Inönü ziyaret arzunu memnuniyetle karşıladı. Yalnız, görilşmede Torhan Feyzioğlu'nun birlikte bulunmasında bir mahzur var mı diye soruyor. (O tarihte Turhan Feyzioğlu Inönü'nün parti içinde sağ kolu dunımunda idi) Kendilerini yalnız ziyaret etmek isterim. Bu, herhangi bir politik veya resmi ziyaret değil, hususi bir nezaket ve hürmet ziyaretidir; senden başka kimse bulunmasa iyi olur. Bir saat kadar sonra Bekata yeniden telefon etti, görüşmede kendisinden başka kimse bulunmayacağını, akşam üzeri bir taksi ile gelip beni otelden alacağını bildirdi. Geldi. lnönü'nün o tarihte oturduğu meydandaki evine gittik. tnönü bizJerı aşağı kapıda çok nazik ve içtenlikle karşıladı. Ust kattaki çalışma odasına çıkardı. O gün Üzerinde insanı şasırtan bir sevimlilik ve kusursuz bir ev sahipliği inceliği vardı. Evinde her zaman böyle olurmuş. Bu inceliğin gereği olan ilüfath konuşmalannı ve benim saygılı cevaplanmı bir yana bırakıyorum. Bunlar ve beşon dakika süren havadan sudan sohbet bittikten sonra birlikte oturduğumuz kanepede yanıma sokulup sol kolunu omuzuma koydu." Konuşmanın devamım gelecek hafta sunacağun. (*) Şunu önemle not edeyim ki, ulkemızin tam anlamıyla çağdas bir anayasaya kavusması için ilk büyük adım 27 Mayıs 1961 Anayasası ile atümıştı. Bunun hazırlanmasında, gerek bilim kurulu üyesi, gerek Temsilciler Meclisi ve bu mecliste Anayasa Komisyonu üyesi, gerekse komisyonun Redaksiyon Komitesi Başkanı kimliğiyle çalışmış olmaktan her zaman övünç duymuşumdur. H.V.V. Siyasal îdam ve İ. Inönü (I) HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Ceza yasamızda ölüm cezası kaldıkça "idam" konusu da her zaman güncel ve önemli bir sorun olarak sürüp gidecektir. Bu nedenle geçen yüın sonlanna doğnı çıkan bir yazımda Milliyet Gazetesi'nin 26 ve 27 Ocak 1972 tarihli sayılarında "Siyasal İdam ve tnönü" başlığı altında çıkan iki yanmı, tarihsel önemi ve aradan geçen zamanın uzunluğu dolayısıyla, kendi gazetem olan Cumhuriyet'te yeniden yayımlayacağımı bildirmiştim. Bugün bu yazüardan birincisini, olduğu gibi aşağıya aktanyorura: ** * "Çeşitli düşün, bilira ve politika adamlarından ikibine yakın kişinin imzasıru laşıyan ve devlet başkanıyla yasama raeclisleri başkanlanna sunulan bir dilekçe ile ölüm cezasının kaldırılmasının istendiğini gazeteler yazdı. öyle sanıyorum ki, bu dilekçe özellikle siyasal suçlarda ölüm cezasının kaldınlması amacıyla verilmiştir; çünkü bir süre önce böyle bir belgeyi imzalamak isteyip isteyemeyece|im bana sorulmuş, ben de kısa bir dilekçe içinde kendi kendimle çelişkiye düşmemek için buna imza koymak istemediğimi söylemiştim. lşte şimdi bu çelişkinin öyküsünü anlatmak istiyorum: Hatırlardadır ki, 27 Mayıs 1960 devriminden sonra Milli Birlik Komiıesi'nce lstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyelerinden yedi kişilik bir komisyon kuruldu. Sonradan Ankara Hukuk Fakültesi'nden de üç profesör çağrılarak üye sayısı yediden ona çıkanlan bu komisyonun görevi, yeni bir anayasa ön tasansı haarlamaktı. Bu görevin sürdüğü dörtbuçuk ay içinde komisyon üyeleri ya da bunlardan birkaçı zaman zaman Ankara'ya çağrılıp çalışmalann gidişi hakkında kendilerinden bilgi alınırdı. Cyelere yolluk ve yevmiye verilmez, yalnız otelde kaldıkları odanın kirası devletçe ödenirdi. Komisyon üyelerine bugün de yürürlükte bulunan eski bir kanun uyarınca tasan hazırlama çalışmalan için lstanbul Defterdarlığı'nca "huzur hakkı" tahakkuk ettirilmiş, fakat üyelerin büyük çoğunluğu bu çalışmanın fahri olduğunu ileri sürerek, defterdarhk mernurunun getirdiği bordroyu imzalamamışlar, daha önce toplantı odasınm dışında kendilerinden imza alınmış olan birkaç üye de imzalanm silmişlerdi. Tahakkuk ettirilen ücret böylece devlet hazinesine kaldı. Böyle bir Ankara seyahati sırasında CHP'li eski milletvekili ve bakanlardan ve Sayın Ismet Inönü'nün yakınlarından bugün Ankara senatörü olan Sayın Hıfzı Oğuz Bekata'ya rastladım. Bekata oldukça eski bir tarihte bizim Çorum'da CHP'nin müfettişliğini yapmıştı. Kendisiyle sonradan tanıştık ve ahbap olduk. Vakitsiz ölümü ile hepimizi acıya boğan rahmetli refîkaları hayatta iken ailece de görüşürdük. Demokrat Parti (DP)'nin son "şiddet" aylannda birkaç kez gerek kendisinin evinde gerek bizde ilginç dertleşmelerimiz olmuştu. En son 27 Mayıs 1960'tan dört beş gün önce bize geldi; benim 19 Mayıs 1960 tarihli Cumhuriyet'te çıkan "19 Mayıs'ın Düsündürdükleri" başlıklı yazımı beğendiğini söyledikten sonra, "Adaşun, durnmu nasıl göriiyorson?" diye sordu. Ben de, "Karanlık var, karanlık. Memleketin siyasi ufkunda bir fırtınadan önce beliren ve insana kasvel, hatta dehşet veren kara bulutlara benzer karanlılüar göriiyonun" dedim. Konuşmamız şöyle devam etti: Peki ne olacak dersin? Bilmem. Sen Ankara'da, hususiyle Inönü'nün yakınında ve muhalefet saflarında herhalde benden daha iyi bilirsin. Emin ol bir şey bildiğim yok. Jnönü bir jey söylemiyor mu? O söyleyeceğini Mecliste söyledi. "Türk milleti Kore milletinden asağı değildir", "suçluların telaşı içindesiniz", "sizleri artık ben bile kurtaramam" gibi sözler söylediğine göre, tnönü herhalde bir ihtilal hazırlıyor veya muhakkak bir şeyler biliyordur. Yanılıyorsun dostum; Inönü bir askeri ihtilale sureti kat'iyede muarızdır. O meşruiyet taraftarıdır. Bugünkü siyasi baskının ve şiddetin ihtilalsiz ve normal yoldan kalkmasını ister. Bekata'nın bu son sözü üzerine birden öfkelen PENCERE 15 OCAK 1989 Dokunmasın, Yağlıboya Napolyon sarayın penceresinden bakıyormuş; bahçede bir nöbetçi görmuş; asker yirmi adım o yana, yirmi adım bu yana yürüyor; ama, neyi bekliyor? Bilen yok.. İmparator meraklanmış, aşağı inmiş, nöbetçi hazırola durmus, Napolyon sormuş: Sen neyi bekliyorsun? Nöbetçi: Şu tahta sırayı.. Niçin? Oturmak yasak.. Neden? Emir öyle.. Napolyon büsbütün meraklanmış, yaverine söylemiş, soruşturma açılmış, işin aslı astarı anlaşılmış; meğer 16'ncı Lui zamanında o sıra boyatılmış; kimse oturup üstünü başını kirietmesin diye başına bir nöbetçi dikmişler; sonra görevin ne olduğu unutulmuş; ama, o günden bu yana nöbet değişimi sürüp gidermiş. Herkes alışmış nöbetçiye; kimse de bu işi kurcalamamış, scrup soruşturmamış. EVET/HAYIR Geçmişe Bir Gezi OKT4YAKBAL Geçmişte gezi... 1940tan beri zaman zaman tuttuğum günce detterierinden birini açtım. Yıl 1943. Baş tarafta yararlı bilgiler var. 19421943 yılı bütçesi bakın nasıl: Varidat 394 milyon 332 bin 340 lira; masarif 332 milyon 326 bin 938 lira. Bakanlıkların "masraf" bölümünde de ilginç sayılar var. Birkaçını sunmak isterim. TBMM 4 milyon 206 bin, Cumhurbaşkanlığı 528 bin, Başbakanlık 1 milyon 256 bin, Maliye Bakanlığı 42 milyon 353 bin, Milli Eğitim Bakanhğı 29 milyon, Milli Savunma 95 milyon lira. Eğitim işlerine ayrılan para Milli Savunma'ya ayrılanın üçte biri. Ya şimdi? Duyunu Umumiye'ye, yani dış borçlara ayrılan para ise 100 milyon 500 bin lira... Osmanlı borçlarının son bölümleridir ödenen. Gördüğünüz gibi, dış borçlar, bütçenin en yüklü bölümünü olusturuyor. Denecek ki bugün de öyle!.. Öyle, ama 1943 bütçesinde dış borçlara ayrılan para Cumhuriyet döneminin borcu değildir, Osmanlı'dan devralınan borçtur. Cumhuriyet yönetimi, Osmanlı'nın borçlarını birkaç yıl sonra kuruşu kuruşuna ödeyecektir. Yeniden dış borçlanma aşamasına 1950'den sonra geçilecektir. Bir de kent nüfuslarına baksak mı? lstanbul 780 bin, izmir 184 bin, Ankara 155 bin, Adana 90 bin, Bursa 77 bin. Türkiye'nin nüfusu 1940 sayımına göre 17 milyon 870 bindir. 1943'te otomobillerde taksimetreler vardır. İlk açılışta dört yüz metreye kadar 20 kuruş, her 150 metrede 2 kuruş yazar. PTT ücretleri de şöyle: Şehir içi mektuplar 6 kuruş 75 para. Gazete ve dergiler için 20 para. Telgraflarda her sözcük için 3 kuruş alınmaktadır. Telefonun yıllık abone bedeli 30 lira... Ya memur maaşları? Birinci derecenin karşılığı net 421 lira. 15. dereceninki ise 33 lira. Bir orgeneralin eline 421, korgeneralin 355 lira geçmektedir. Albay 190, binbaşı 126, teğmen 67 lira aylık almaktadır. Ankara'da yaşayan memurlara ayrıca "mesken bedeli" ödenir. Bu da 60 liradan 10 liraya kadar değişmektedir. Bir masal dünyasında yaşadığımı sandım birden. 1943 yılını çok iyi biliyorum. Ahmet İhsan Basımevi'nce çıkanlan "ServetifununUyanış" Dergisi'nin yöneticiliğini yapıyordum. Aldığım ücret 50 liraydı. Başka dergilere de çeviriler yapar, yazılar yazardım. Yazı başına iki buçuk, en çok beş lira alırdım. Hepsini toplarsanız seksendoksan lira eder. Cumhuriyet Altını ise 10 liraydı. Yirmi yaşında bir genç yazarın eline 10 Cumhuriyet Altını geçiyormuş! Bugün bir altın 170 bin liradır; demek bir buçuk milyondan daha çok para alırmışım. Birinci derece devlet memuru da 42 altın. Varın siz hesap edin bugünün parasıyla ne ettiğini? En alt dereceden devlet memuru 3,5 altın aylık aldığına göre, onun da eline bugünün parasıyla 600 bin liraya yakın bir para geçermiş... Dedim ya, bir masala döndü geçmiş yıllar! Ülkede ne kadar radyo abonesi varmış, bir de onu görelim. istanbul'da 40 bin, Ankara'da 12 bin 750, izmir'de 5500. En az radyo abonesi bulunan yerler, Bittis'te 54, Bingöl'de 24, Hakkâri'de 16. Bütün Türkiye'deki radyo alıcısının sayısı ise 108 bin! Ya benim 1943 defterine yazdıklarım! Onlar belki bir roman konusu olur. "Düş Ekmegi"nde 1940 yılının kimi günlerini yazmıştım. 1943'ü, 1945'i de romanlastırmalı! Yabancı birinin güncesini okur gibiyim. Öyle adlar geçiyor ki anımsamıyorum bile. O günlerde bir roman yazmaktaydım, "Diojen Kendini Arıyor", hep ondan söz etmişim. Yarım kaldı o roman. Birkaç bölümü dergilerde çıkmıştı, o kadar. 1943 yılı defterinin bir iki yaprağını birlikte okusak mı! 13 şubat cumartesi: "Türkiye Yayınevi'nden 20 lira aldım. Saray'a gittim. Onu göremedim." 9 mart salı: 'Cavit'le Nahire'nin evlenmesi. Günay, İhsan, Boran, bir de ben. Başka kimse yoktu Beyoğlu Evtendirme Dairesi'nde. Sonra Tuna'ya gittik. İçtik, eğlendik. Günay, piyanoçaldı. Cavit, yarın Adana'ya gidiyor. Dergiye ben bakacağım..." işte böyle şeyler. 1943'ten bu yana kırk beş yıl mı gecti? İnanılır mı? Günlük tutmak iyi midir, bilmem. Ama bu eski defter hüzün veriyor. Unutulmuş şeyleri canlandırıyor. Ben başka türlü düşünürken bu deftere göre hiç de öyle olmadığı ortaya çıkıyor! Belleği kendi başına bırakmalı. ona karışmamalı. Belki de en iyisi yırtıp atmalı bu defterleri. Zamanı geri getirmek olanaksız, hem de gereksiz... OKURLARDAJV Vergi toplama adaletsizliği Özal hükümetince Aralık 1988'de çıkanlan vergi yasası ile gecikme zammı ve cezaların % İO'unu ödeyen mükelleflerin vergi borçlarının silinmesi kararlaştınldı. Yasa, gerek eski yasalarl a, gerekse kendi içindeki hükümlerle çelişkiler ve büyük haksızlıklar taşımaktadır. Açık biçimde vergisini zamanında ödeyeni de iyi niyet gösterip vergi borcunun aslını ödemiş olanı da bir ölçüde cezalandırmaktadır. En yalın örnek olarak 2 yıllık 400 bin lira tutarında vergi borcu olan bir mükellefi ele alalım. Bu kisi gecikme zammınm % 30"u olan 198 bin TL ile birlikte toplam S98 bin TL ödediği takdirde borcu silinmektedir. Buna karşılık o vergiyi zamanında yatıran bir mükellef aynı parayı bankada yasal faiz ile tutsa en az 400 x % 120 = 480 + 400 ana para = 880 bin TL elde edecekü. Bu durumda vergisini zamanında ödeyen mükellef 400 bin TL 'lik bir vergide yaklaşık 300 bin TL cezalandınlmış olmaktadır. parasını ödemiş, ancak bu dahi yapabileceği halde ne arada faizi 500 bin üzerine yasayı hazırlayan çıkmış olan mükellefleri de bürokratların, ne de bu cezalandırmaktadır. Aynı yasayı Mecliste tartısan ve durumda 400 bin TL borcu yasalaştıran milletvekillerinin olan bir mükeUefîn ana bu haksızhklardan hiç mi parasını 1518 ay sonra rahatstz olmadıklarıdır. O ödediğini varsayarsak, zaman kimsenin vergisini gecikme zammı 500 bin lirayı zamanında ve iyi niyetle astığı için yasadan ödemesine gerek yoktur; nasıl yararlanma imkânı yoktur ve olsa 34 yıl sonra yine böyle ödemesi gereken 516 bin ve hakstz bir yasa çıkanlıp her ana para ödediği 400 bin TL şey silbaştan yapılır. ile toplam ödediği 916 bin Toplanamayan vergilerin bu lira olmaktadır. tür haksızlıklara yol açmadan toplama yolları bulunmalıdır. Bu küçük örnekler bile DR. YA VUZ UYCUR yasanın ne derecede hakstz Şisliİstanbul olduğunu göstermektedir. Aynı şekilde yasa nedense vergisini hiç ödememişlerin Merak ettiğim konu bu basit yanında bir tavır koyarak ana hesaplan bir ilkokul öğrencisi Kamıtda eczacı açığı büyüyor Devleti Idm kuracak? İtalyan Birliği için mücadelede eşkiyalarla generallerin, köylülerle burjuvazinin çatışmalan... Garibaldi: Kahraman mı şarlatan mı? ÇERÇEVE YAZILAR CHARLES POST Amerikan İç Savaşı'nın Tarihsel Anlamı îç Savaş Sonrasında Amerikan îşçi Hareketi MURAT BELGE İtalyan Düşünce Geleneği Carbonaria ÖZELEK Mara'tan "İngiltere'ye Karşı Amerika'nın Savunması" • lllinois İşçi Partisi'nin "İşçiler ve iç Savaş" bildirisi • Engels'den "İtalya'nın Durumu" ve "Gelecekteki İtalyan Devrimi ve Sosyalist Parti" • Gramsci'den "Risorgimento'nun Yorumu" • Eşkiya Gaetano Vardarelli'nin Yapıp Ettikleri • "Kararlı Adamlar"dan Yeni Bir Kardeş için Tavsiye • Carbonaria Yemini • Bourbon Taraftan Bir Eşkiyamn Sorgulanması • "Yaşasın Mazzini" • Mazzini'nin Ulusal Ayaklanma Çağırısı • Ressam Nino Costa'dan "Garibaldi ile Floransa'ya Doğru" • Bandi'den "Calatafimi Muharebesi" • Marx ve Mazzini POSTER Garibaldi'nin "Binler"inin Bourbon askerleriyle göğüs göğüse muharebesi tletişim Yaymlan Ktodfarer Cad. İletişim Han. 34400 Cağaloğlu/İsîanbul Tel. 520 14 535455. F A S I K UL B A Y I L E B D E SOSYALİZM \î TOPLLMSAL MÜCADELELER ANSİKLOPEDİSİ 1989 mati yılı bütçesi ile kamuda çalısan ana sağlık sağlık personeli için yan ödeme rakamlan smıfmda belirlenecek olan eczacılan büyük düş kınkltğına uğratmtştır. SSYB ve SSK kurumları kadrolanndaki eczacı açığı giderek büyümekte iken geçmişte olduğu gibi şimdiki yan ödeme rakamlan ile kamu eczacısımn günlük saat ücretinin bir ekmek fiyatıyla eş değer tutulmuş olmasını ciddiyetle bağdaştırmak olası değidir. 1984 yılından bu yana olumsuzlukların çözümü yönünde meslek kuruluşu olarak gerçekleşmeyen bol vaatler almış ve yetersiz koşullar nedeniyle çeşitli kesimlerde çalışan çok sayıda kamu eczacısı görevlerinden ayrılmışlardır. Eğer sağlık hizmetinde eczacılarm fonksiyonu kalmadı ise bu husus tarafımıza ivedi bUdirilmeli. LEVENT KAMACIK hmir Eczacı Odası Başkanı 12 EylüPden bu yana kaç yıl gecti? Dokuzuncu yıla girdik.. 12 Eylül davaları sürüyor, Barış davası, DİSK davası, DevYol davası, DevSol davası, vb... Neden açılmıştı bu davalar? Niçin yıllardan beri sürüyor? Neden sonuçlanmıyor?'Bü davaların sanıkları ne oldular? Söz gelimi DİSK davasının sanıklarından Abdullah Baştürk ile Fehmi Işıklar milletvekili oldular; dava dosyası da yıllar geçtikçe büyüdü de büyüdü.. 12 Eylül darbesinin lideri Kenan Evren Cumhurbaşkanı oldu; görev süresi bu yıl bitiyor... Davalar bitmiyor. Neden bitmiyor? Saray bahçesindeki tahta sıra gibi 12 Eylül davaiarının da boyası çoktan kurudu. * Geçenlerde bir dostum fısıldadı: Şubat ayında Türkiye'nin büyük kentlerinde terör ve anarşi tırmanabilir.. Valla mı? Yerel seçimlerden önce halkın gözünü korkutmak ve kitleyi sürüleştirmek için terörün tezgâhlanması düşünülüyor; sandıkta oylar iktidar partisine yönelsin diye.. Yapma!.. Derken Hürriyet'te pattadak bir başlık: "PKK, istenbul'a cephane yığıyor." Neymiş? "Güneydoğu'daki operasyonlar sırasında yakalanan bazı PKK militanlan, büyük kentlerde kanlı eylemler düzenlemek için örgütün hazırlandığını itiraf etmişler..." Olabilir mi? Elbette olabilir; aradan bunca yıl geçti; ne 12 Eylül davaları sonuçlandı; ne 12 Eylül'den önce vurulan ünlü politikacılann profesörlerin, yazarların kafilleri bulunabildi; ne de önemli terör olaylarını gizleyen sis perdesi dağıldı. Türkiye'yi 12 Eylül darbesiyle bir raya oturtup 2000 yılına kadar dış ekonomik odakların arabesk liberalizmine bağlamak ve "merkez partisi" ile yönetmek isteyen çevrelerin neler çevirdiklerini bilebiliyor muyuz? Saray bahçesindeki tahta sıra değil bu ülke; ama, Türkiye'yi kana boyayıp sonra başına nöbetçi dikenlerin oyunu sürüyor. • Önümüzdeki yereljseçimler önemli; iktidar için referandum \çeriği taşıyor. Ardından cumhurbaşkanı seçimi.. Arada terör ve anarşi yükselmeye başlarsa, 12 Eylülcülerin ekmeğine tereyağı sürer mi? Sürer. Dokuzuncu yıla girdik, ne bu "kâbus" son buldu, ne de 12 Eylül davaları sonuçlandı. Bir yeraltı gücü var, Türkiye'yi anarşi ve terörle korkutarak yönetiyor; halkı sindiriyor, sonra istediği gibi çekip çeviriyor. Bu güç çat burada, çat şurada, çat kapalı kapının arkasında, çat ıktidarın ta içinde... VEFAT Irem Tünay, Demetlcen Börtücene, TamerEmel Tünay'm anneleri, Onur Sözer, ÖzgürItır Tünay, Mehmet Ali Börtücene'nin anneanne ve babaanneleri, sevgili büyüğümüz AYŞE SIDIKA TÜNAY'ı 14.1.1989 günü kaybettik. 15.1.1989 günü toprağa verilecektir. Tann'dan rahmet dileriz. AİLESİ ANMA Ailemizin değerli büyüğü Tosun Tokdil'in ve bizim çok sevgili kıymetli annemiz TOKDİL kaybedişimizin onuncu yılında saygıyla anıyoruz. EVLATLARI SÜHEYLÂ ÇEVİK AZADE TOKDİL Anlatılan senin hikâyendir İLAN 2822 sayıü kanunun 27. maddesi uyarınca sendikamızca merkezi Kocaeli'nde kurulu SEKATürkiye Selüloz ve Kâğıt Fabrikalan İşletmesi Genel Müdürlüğü ve bağlı müesseseler, SEKA Izmit, Balıkesir, Dalaman, Aksu, Afyon, Kastamonu, Akdeniz, Çaycuma müessese müdürlükleri ve SEKA Ankara, lstanbul ve İzmir Alım Satım Müdürlükleri ve Bolu Tedarik Amirliği işyerleri için alınan 12.8.1988 tarih ve 107 sayılı grev kararı ve 24.8.1988 tarih ve 109 sayıh grev uygulama kararımız, anlaşma sağlanarak T.l.Snin imzalanması üzerine 14.1.1989 tarihli ve 156 sayılı kararımız ile kaldınlmıjtır. 2822 sayılı kanunun 51. maddesi uyannca ilan olunur. Nob Eski vardiya düzenine sadık kahnarak 16 Ocak 1989 lanhınde saat 08.00'de işbaşı yapılacaktır. Zibro Kamin'den Yeni Yıl Fırsatı •II ZİBRO KAMİN SATIŞ MERKEZLERİ: ISTANBUL Sirkeci Kadıköy Şişli Fındıkzade Bakırköy Dolapdere Beşiktaş ANKARA Kızılay Küçüesat Siteler Cebeci Keçiören Ayrancı İZMİR Hatay Karşıyaka Konak BURSA Zibro Kamin Turbo Gaz Sobası şimdi taksitle. Zibro Kamin satış merkezine peşinatı ödeyin. Zibro Kamin'i hemen alın. Taksitleri ısınırken ödeyin. • CIFTYANMAU KRA106 Peşmat Taksıl ISeçenek 3S4.700TL 2Seçenek 364 7OTTL 3Seçenek «4700 TL RCA86 Peşınat Taksıt ISeçenek 235 000 TL 2Seçenek 335.00OTL 3Seçenek 435.000 TL 513 337 346 140 131 586 572 154 159 82 84/85 80 16 11 67 12 19 11 16 63 71 19 38 32 54 10 06/07 43 44 00 11 41 51 25 80 51 225796 209025 228610 173578 10008 27884 37100 11 5 5 97 39210 21754 32621 10529 14214 SELÜLOZİŞ SENDİKASI GENEL BAŞKANUĞI adına Genel Başkan ISMAtL ÖNAY Genel Sekreter NEVZAT SÖZER 125000 TL x 7 a/ 125 000 TL x 6 ay 125000TLx5ay 125.000 TLx 7 ay 125 000 TL x 6 ay 125000 TL x5 ay 118 54 47 117 72 28 349 17 44 319 46 89 314 34 61 168 08 94 AOANA GAZİANTEP ANTAKYA SAMSUN ANTALYA MERSİN KAYSERİ SİVAS IZMİT ZONGULDAK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle