25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 AĞUSTOS 1988 CUMHVRİYET/11 BrükseVden Belçikalı yerli yerine tiyan kültür değerlerine yabancı "Belçikalı" diye bir millet hiç olmadı. olduklarından öteki halklan yok Napolyon savaşları ertesinde, Viyana Kongresi saymışlardır. Onları inkâr ve imkararlarıyla, tümüyle yapay olarak yaratılan ha politikasında işi zıvanadan çıkarmışlardır. Kardeşlik ve hoşgöbir Belçika şimdi, yasayı Senato da kabul rüyle yeni devleti ortak yönetmek edince, tamamen federal bir yapıya kavuştu. imkânlarını aramak yerine, azıngeçeceğini; hangi hastanede kaç doktorun çalışacağını; hangi kasabada ne fabrikasının inşa edileceğini kararlaştıracaklar. HADİ ULUENGİN BRÜKSEL Millet kavramının tarihi eski değüdir. Kutsal vatan, kutsal devlet, kutsal ordu, hâkim ideolojiler tarafından bugiin hâlâ en geçerli değerler olarak öne sürülse dahi, aslında insanlık için çok yeni mefhuralardır. Batı Avrupa'da, aynı sınırlar içinde tek millet temeline dayalı devletler, esas olarak on sekizinci yüzyıldan itibaren teşekkiıl etmişlerdir. Teorisinde iradecilik yatan Fransız Devrimi ve Napolyon savaşları, Avrupa haritasını, tek millet, tek vatan, tek dil üzerine inşa edilmiş imparatorluklar lehine değiştirmiştir. Diğerlerine, ulusal butunltik sürecini süngü zoruyla kabul ettirmiştir. Hatta Belçika örneğinde olduğu gibi, bazen istim arkadan gelmiş ve devlet millete göre değil, millet yeni devlete göre şekillendirilmiştir. Böylelikle, tarihte ayrı kültürel zeminlerde oluşmuş, ayn diller konuşan ve kader birlilderi ayn olan insan gruplan, bütün direnmelerine rağmen, iradeci bir biçimde, içinde yaşadıkları merkezi devlette hâkim duruma geçen etnik çoğunluk tarafından özümlenmişlerdir. Uluslaşma ne kadar geç olmuşsa da eskinin uzantıları o ölçiide yeni mekanizmaya yansımış, bu yüzden Almanya ve ttalya, gunümüz Avrupası'nın en ademi merkeziyetçi ülkeleri olarak kalrruşlardır. Marksistler, millet olma sürecini üretim ilişkileriyle açıklarlar. Onlann, sınıf mücadelesine dayalı tarihi maddecilik şemasına göre, pazar bütünlüğü ihtiyacı duyan burjuvazi, feodalizmi yıkarak modern ulusu oluşturmuş ve böylelikle de tarih ilerleme kaydetmiştir. Diğer taraftan o zaman mîlli devletleşme trenini kaçıran ve belki de buna hiç ihtiyacı olmayan Doğu halklan ise aynı dönemde Batının hegemonyası altına girmişlerdir. Bu defa da Doğu halklan yine Batıya bakarak, ulusu, ancak yirminci yüzyıl başında keşfetmişlerdir. Asrın ilk yarısında, sömürge ve yarı sömürge insan topluluklannın milletleşme sureci yaşanmıştır. Fakat Doğu halklan ulusu keşfederken, kraldan çok kralcı davranmış ve kantann topuzunu kacırmışlardır. Yeni devletlerde hâkim millet konumunda olanlar, biraz eskinin kuyruk acısı, biraz metropollerin manevrası, en çok da Batının Hıris lık halk ve uluslara karşı soykınmlar, katliamlar, zulümler düzenlemişlerdir. Kurdukları devletler, merkeziyetçiliğin zirveye ulaştığı mekanizmalara dönüşmüştür. Devletlerini üzerine inşa ettikleri ideolojik temel, hâkim milleti yücelten ve diğerlerini yok sayan, şoven ve faşizan teoriler üretmiştir. Bu olgu, ana hatlarıyla, birkaç istisna dışında pek çok Ortadoğu, Asya ve Afrika ülkesi için geçerlidir. Ve kanun senatoda da kabul edilince, Belçika tamamen federal oldu. Ülke, Flamanya, VVallonya ve Brüksel olmak uzere, birbirinden ayn uç özerk bölgeye bölündü. Eğitim de dahil olmak üzere, milli savunma, dışişleri ve içişleri haricindeki bütün alanlarda. her bölge kendi uygulayacağı polılıkayı saptamakta serbesti sahibi olacak. Merkezi hukumetin işlevı son derece smırlı kalacak. Yerel mec1 lislerde, milletvekili statüsündeki bölgesel temsilciler, yasama yetkisini kullanacaklar. Vergileri ve bütçeyi tespit edecekler. Hangi okulda Felemenkçe, hangi okulda Fransızca ders verileceğini; hangi istasyonda hangi trenin duracağım, hangi şehirden hangi otoyolun Pek küçük bir devlet olan ve Napolyon Savaşları ertesindeki Viyana Kongresi'nin karanyla tamamen suni bir biçimde yaratılan Belçika'nın federatif bir yapıya gitmesi, aslında maddenin tabiatı gereğiydi. Çünkü "Belçikalı" milleti mevcut değildi. Hiçbir zaman da olmadı. Çoğunluktaki Flamanlar, ülkenin ilk yüzyılında butun zenginliklerin Wallonya'ya aktanlmasmı unutmadılar. Birinci Dünya Savaşı'nda, hiç Felemenkçe bilmeyen subaylann, hiç Fransızca bilmeyen erlere kumanda etmesini affetmediler. Flaman oldukları için aşağılandıklarım hafızalarından silmediler. Wallonlar da tkinci Dünya Savaşı'nda Flamanların Alman işgal ordusuyla işbirliği yaptığını, savaş sonrasında butun ekonomik kaynakların Flamanya'ya kaydırıldığını, artık zorla Felemenkçe konuşmak zorunda bırakıldıklarını unutmadılar. Zoraki oluşturulmuş merkezi devlet nihayetinde çatladı ve haDoğu, treni kaçırdıktan sonra yat, eşit temellerde kurulmuş, gö milleti keşfetti ve zorbalık temenüllü bir federasyonu dayattı. Baş linde, hâkim uluslann öbürlerini ka çıkar yol da yoktu. hiçe saydığı yeni devletler inşa etti. İlk örneği Batıydı. Batı, şimdi Ancak Belçika'daki yeni fede milleti yeniden tarihe gömecek ve rasyon, Avrupa'da yalnız bu ülke çok uluslu koııfederal devletler inye has bir eğilim değil. Başkent şa edecek. Doğu, yine illa Batıdan İerden ayn ademi merkeziyeîçi yö örnek alsın demiyorum. Ama Donetim, yerel idarelerin ağırhk ka ğunun bu defa treni kaçırmaya zanması, bölgesel özerklik, fark hakkı yok. Treni yakalamanın ilk lı dil, lehçe ve kültürlerin özgür bir çaresi, birlikleri eşitlik ve özgurbiçimde gelişmesi yeni Avrupa lük temelinde gerçekleştirmekten, ütopyasının ta kendisini oluşturu hâkim millet zihniyetine son veryor. Avrupa Topluluğu, şimdi bir mekten ve ademi merkeziyetçi yöyandan tek vucut haline dönüşme netimleri pekiştirmekten geçiyor. yi hedefliyor, bir yandan da gele Aksi takdirde, tren yine kaçacak. ceğin AT'sinin bir bolgeler Avru Doğunun, bu defa da treni kaçıpası olacağım bildiriyor. Yani, racak zamanı yok. 1993 yriı için amaçlanan "yekpare Avrupa", devletlerle sınırlanmayan, ancak bütün değişik bölgelerin kendi otonomilerine sahip olacakları çok g«niş bir konfederasyonu öngörüyor. Değişik bölgeler arasındaki eşitsizliğin asgariye indirilmesiiçin de Brüksel1 dekı çok uluslu AT Komisyonu, yıllardan beri, devletlerden parayı alıyor ve "bölgesel fonlar" adı altında, Sicilya'ya, Tesselya'ya, Endülüs'e, Patras'a, Algarve'ye paylaştırıyor. Guııey Fransızların Oksitanca eğitim görebilmesi Kuzey Hollandalılann yerel lehçe kurslarını takip edebilmesi Sardunya Adası külturü hakkında film yapılabilmesi için yüksek meblağlar harcıyor. Çünkü yeni Avrupa, on sekizinci yüzyıldan farklı olarak, yeni Avrupa ütopyasının, metazori ve sathi bir bütünlükle değil, eşitlik temelinde, ayrılıkların özgür, merkezi otoritelerin de çok smırlı kalacağı bir bütünde yaratüabileceğini biliyor. Avnıpa, iki yüzyıllık geçmişten ders çıkartıyor ve millet kavramını tarihe görrimeye hazırlanıyor. SMMMKMSİ Batı Samoa'nın, Pasifik'in bu kuçük ülkesinin Meclis Başkam (ortada) resmı kıyafetiyie mecfein açılış törenıne geliyor. İki yanında da geleneksel sülale reisı (mateyi) kjlığırtda iki milletvekili var. Bu matayileri yine matayıler, başka sülale reisleri seçiyor. Nüfusun öteki kalabalık bölumürrün ne seçme ne seçilme hakkj var, ne de seçilen ve seçenlerden haberi. Söylenenlere göre Samoa'da mılletvekilliğine soyunrnaya niyetlenen birinin kıspeüne en azından 100 bin tala, yarri 50 milyon lira sıkıştırması gerekiyor. Demek, ister grekorornen, ıster pasifikosamoa olsun, güreş her yerde güreş.. (Fotograf: Nadir Paksoy) Apia'dan Samoa'da toplum sülale düzenine dayalıdır. Her köyde üç beş ayn sülale yaşar. Her sülalenin de bir "matayi"si, yani reisi vardır. Ama çoğu kez "matayV'lerin sayısı birden fazladır, ki bu ülke çapında 19 bin "matayi" eder. Ve seçmeseçilme hakkı da işte bu "matayi"lerindir. NADİR PAKSOY APİA Bu nasıl heyecan aahh, bu nasıl çoşku.. Nerede iki kat otobüslu, binbir gece tantanalı kervanlar, çelik kuvvetlerin makasladığı kalabalıklar; nerede "lave'ai mai matou lo'o tama" (kurtar bizi baba) dıye inleyen nağme Reisleriıı deıııokrasisi ler; güvercinlerle, balonlarla, pankartlarla yıkılan meydanlar. umut arayan dalga dalga kitleler... Seçimler geçen aylarda Samoa Adalan'nda da yapıldı. Biz kendi payımıza, her ne kadar ülkemizdekileri 77'den bu yana hep tribunlerın dışında ızledikse de, buradaki seçimler hiç alışageldı Zanzibar'dan Ozgürlüğün son durağmda Cunıa Açık arttırmayla kölelerin satıldığı pazarın içinden geçiyorduk. Dedeleri, büyük dedeleri bu pazarda bir meta gibi satılmış insanlar, şimdi lime lime olmuş sebze çuvallarından yapılmış tentelerin altında soğan, patates ve balık satıyorlardı. Cuma da onlardan biriydi, ama balık satmıyordu; rehberdi. di rutubetin çuruttuğu avlulu beyaz evlerinin gölgelediği dar sokaklannda, Arap köle tüccarları, Avrupalı, Ortadoğulu köle tacirleriyle son pazarlıkları yapmışlardı. Ellerinden bu yazgıya boyun eğmekten başka hiçbir şey gelmeyen siyah derili insanlar için ise bu ad, bir duvara zincirlenmiş sahiplerini beklerken, belleklerinde kalan son Afrika parçası, kendi topraklannda bıraktıklan son yaşam dilimiydi. Beni bu arada gümüş takılar satan bir kuyumcu dükkânına sokmaya çalışan Cuma'ya, kölelerin nasıl seçildiği hakkında bir fikri olup olmadığını soruyorum. Erkeklerin kaşlanna, kadınlann göğüslerine, çocuklann da dişlerine bakılarak bir eleme yapıldığını anlatıyor Cuma. Kaş, göğüs ve diş kıstasına göre değer biçilen bu insanlar, uzun deniz yolculuğu için bekletilirken, damızlık hayvanlar gibi bir köle için idea! sayılan 60 kiloya dek semirtiliyorlarmış. Bu arada verem ya dâ zatürree gibi bir hastalığın pençesine düşen cılız köle adaylan ise kestirme yoldan Hint Okyanusu sularına atıbyorlarmış. Bu acunasız önseçime rağmen, kendilerini denizin ötesinde bekleyen sahiplerine götüren uzun yolculuğa başlayan her yedi Afrikah'dan bin, gene de ya bir hastalığa yenik düşerek ya da bir deniz felaketine uğrayarak ölüyormuş. Ne ki, 1770'ten koleliğin lngilizler tarafından yasaklandığı 1896'ya dek başta Ortadoğu'ya olmak uzere (Osmanlı sarayına giden hadım ağalarının da kökeni burada) dünyaya yaklaşık 3 milyon köle ihraç eden Doğu Afrika'nm en büyuk köle başKenti DarEsSalam'dan 20 mil otedeki bu adayı surekli döven nemli alize yelleri, binaların görkemiyle birlikte geçmişin acı yükunu de alıp götürmüş gibi. franhların, Araplann, Portekizlilerin denetiminden geçmiş olan bu ada, baharat, tildişi ve kole ticareti sayesinde bir zamanlar Hint Okyanusu'mın Venedik'i imiş. 1964'te adayı Hint Okyanusu'nun Kübası'na dönüştürmeyi amaçlayan devrimden, bir deniz motoruna atlayarak kaçan Sultan'ın sahildeki bembeyaz sarayı, içinde adanın ünlü oyma tahta kapılarının en guzellerini bulunduran Be>iElAcayip köşkü ve bunun hemen yanındaki eski kale, bu Doğu Venedik'in geçmişine tamklık eden yapılar arasında en az hasar görmuş olanlan. Arap mimarisinin adadaki en özgün örneklerinden biri olan, Hemingvvay'in kaldığı Zanzibar Oteli'nin eski görkeminden kalan tek anı ise otelin iri madeni tokmaklı, oymalı abanoz kapısından ibaret. Okyanus üzerinde kocaman kırmızı bir top gibi kaybolan güneşin batısma hâkim geniş teraslı eski Ingiliz kulüp "Africa House" da Coca Cola'dan başka içecek bir şey bulamayan turistlerin aklını bundan çeyrek yuzyıl öncesinin sömurgecilik dönemine çelen tek ayrıntı da, bomboş, dev bir bilardo masası. Kanada kazlanndan yana çocuklann hiçbir derdi yok, ama gelin bunu bir de Kaz müdürune sonın Londra'dan Kaz müdürüntin marifeti parktaki 42 tür su kuşundan sorumlu. Bir de muhacir kuşlardan! Malcolm Kerr'in işi ilkbaharda artıyor. Kuluçka mevsimi. 41 tür kuştan ayn olarak bir de muhacirlerle ilgilenecek. Kanada kazlan o kadar çok yumurtluyormuş ki, doğum kontrolü gerekmiş. Çıkan yumurtalardan bazılarını çekip alıvererek. Yoksa, "dağdan gelen, bağdakini kovacak" neredeyse. tleri teknoloji ülkesi Kanada'nın kazı aptal olacak değil ya? Bazılanmn gidip yumurtladıklan yerleri bulmak mümkıin olmuyormuş. Bazıları da 12 yavruya birden bakabilecek kadar hamaratmış. Kazlar kışın yurtlanna dönüyorlar. İngiltere, muhacirlere hep kucak açmış. Kazlara mı açmayacak? Ama her şeyin de bir haddi Kanada'dan kazlar gelecek, yerli kazlan yerinden edecek. Bu her yıl böyle. Her yıl böyle olunca da kazlara bir müdür atanmış. Kaz trajlğini düzenleyecek bir müdür. Ama kaz müdürünün Kanada kazlanndan şikâyeti var: Kanada kazlarınm sayısmm hızla artmasmdan, yerli kazlara zarar vermesinden dertli. EDtP ÖYMEN LONDRA Sonbahara doğru Kanada'dan kalkıp gelecek olan Kanada kazlan. yerli kazları yerinden yurdundan edecek. Her yıl aynı bu. Sadece misafir kazlarla değil, yerli kazlarla da ilgilenmek gereic. İngiltere'de her şey bir kural ve esasa bağlandığı için bu da "Kaz Müdürü"nün görevi. Kaz Müdürü Makolm Kerr, köpeği Stumpy ile birlikte, Londranın göbeğindeki vaha parçası St. James Parkı'nda gölün ortasındaki küçük adada yaşıyor. Zamanında belediye burada kuş bakıcıları için ev yapurmış. Gelenek her şeyden üstün ya, Kaz Müdürü de şimdi bu geleneği sürdürüyor. Kentin göbeğindeki dört büyük var elbet. Kaz müdürü, nüfus arttıkça ve yerli kazlar şikâyete başlayınca Hayvanları Koruma Der NİLGÜIN CERRAHOĞLÎT neği'ne sezdirmeden, bazı muhaZANZİBAR Cuma'ya, Zancirleri ebediyyen uyutmuş. zibar Adası'nın baharat kokan Sorun, sadece sayılarında değil. sokaklanndan birinde rastladım. Çimleri, gereğinden fazla dibin Guneş tam tepemizdeydi. Parlak den yiyorlarmış. Bu yüzden park ekvator güneşi siyah cildi üzerinlann bazı yerleri kelleşmiş. Kana deki çizgileri büsbütün derinleştidalılah atmadan, yeni çim ekme riyordu. Ağzındaki dişlerin yarınin gereği de yok. Kuzey Denizi'n sından fazlası dökülmüştü. Uzede birer ikişer yok olup giden fok rinde yere kadar uzanan griye balan kurtarmaya çalışan lngilizler, kan yer yer yamalı ve yırtık bir en"tann misafiri" kazlan başlann tari vardı. Topukları nasır tutdan nasıl defedeceklerini bilemi muştu. Ayaklarındaki tokyoları yorlar. Kaz, bildiğini okuyacak; sürüyerek yanıma geldi ve turist alnının genetik yazısı böyle. Kana rehberi olduğunu, dilersem Zanda kazlan ise, herhalde hayatlann zibar çarşısını gezdirebileceğini dan memnun, Londra'da yarattık söyledi. Hint Okyanusu'nda geları ekolojik huzursuzluğun far çen yüzyıhn sonuna dek köle tikında bıle değiller. Geceleri, Hyde caretinin merkezi olan bu adayı, Park'taki gölde geçirip, sabah binbir gece masallarından çıkan olunca St. James Parkı'na taşını bir kahramanı andıran Cuma ile yorlar. Akşam da gerisin geriye. gezmek ilginç olabilirdi. Karanfil Çığlık çığlığa. Kuzey Amerikalı ve tarçm kokan sokaklarda birliklar, sesi kolayca tanıyor. Bizim, bu te yürümeye başladık. Cuma, hiç diyarda 'Yusufçuk' ötüşünü duy durmadan konuşuyor, aniatıyorduğumuzda bir an nostaljiye ka d'i. Verdiği bilgiler, bir zamanlar Afrikalıların toplama kampı olpılmamız gibi. ALEVİLER NEREYE CIDIYOR? Bir zaroanlar Alevi oylan "banko" soldaydı. Ancak 1983 seçinüerinde ANAP, bu oylardan pcryını aldı. Peki, 5 milyona yalan Alevi seçmen şimdi kimden yana? Aleviler nasıl biı değişim geçiriyor? Mustafa Timisi ve Kamil Ateşoğullan ne diyorlar? SIRA İÇ SAVAŞA GELDİ Iıakia savaş bitti görünüyor, ancak Türkiye'ye sığırmuş yüzbinlerce Iranlı mülteci "erken donuş'e hazırlanmıyor. Şimdi gündemde başka bir savaş var. 1 BİLİYOR MUSUNUZ? • Ara Guler, deli dolu Ispanyol ressam Salvador Dali'yi nasıl köşeye sıkıştrdı? • Edirne'deJri kömür madenlerine, niçin "aç mezan" deniyor? • Zenger'intişörtüneden elinde kaldı? • Şili diktatâru Pinochet'nin "saltancrtı" garantide mi? • Elmas piyasasındaki "panln'nın nedeni ne? • Engın Ardıç'm unutamadığı "madam" hangisi? • Hülya Avşar, Murathan Mungan, Cevdet Selvi, Erdal Atabek, nerede, nasıl okuyorlar? En son hangi kitabı okudular? PVİLEH TEMPO'da "ZEVKLE OKUYUN, KEYİFLE BAKIN" Samoalılar bu geleneksel yönetim biçimini beyaz adamların bıraktığı 'parlamento düzeni'ne de uyariamışlar. tşte günümüzdeki seçimlerde seçme ve seçilebilme hakkı farklı rütbeler taşıyan ancak genel adı 'reis' (metayi) olan kişilerde toplanır. Geriye kalan unvansız, rütbesiz avam takımının (taulualea) ülke yönetiminde herhangi bir soz hakkı ve dolayısıyla bir ilgisi de yoktur. Seçim öncesi elense denemeleri de koy meclislerinde veya rütbelilerden oluşan dışa kapalı toplantılarda yurütülduğünden zurIngilizlerin adadan aynlmasından nalara, peşrevlere, cazgırlara gesonra. kimsenin dokunmadığı an rek duyulmadı öyle açıktan açılaşılan bilardo masasının üstüne ğa.. Öte yandan, bir tamdık Sageniş bir çadır bezi gerilmiş. Bir moa'da milletvekilliğine odayı boydan boya kaplayan bi soyunmaya niyetli yiğidin kıspelardo masasının üstüne gerilen bu tine en azından 100 bin tala, yani bez. Zanzibar ya da Arapçasıvia 50 milyon lira sıkıştırması gerekZencibar Adası'nda, insanın ve tiğini söylüyordu. Öyle ya, 'ster eşyanın tarihsel belleği üzerine çe 'Batıir, ister 'Ortadoğu ruhlu Avkilmiş olan perdenin ıa kendisi. rupa kılıklı', isterse de böyle 'yamyam kökenli' olsun; güreş güreşti, ha grekoromen ha pasifikosamoa, raconlan evrenseldi... 3 bin km. karelik, 160 bin nüfuslu, ulaşılmadık yeri olmayan ülkede kesin seçim sonuçlannm almması yirmi günü buldu. Bilgisayarın adadaki birçok küruma girmiş olmasına karşın, oy sayımımn parmak hesabryla yapılmasının bu gecikmede bir etkisi olduysa da asıl neden yine geleneksel toplum yapısındaki bir başka olgudan kaynaklanmâkta: Rütbeli toplumda kişi diyelim ki 'tegmen' rütbesini bir bölgeden, 'yiizbaşı' rütbesini de bir başka bölgeden almış. Dolayısıyla bu kişi birden fazla seçim bölgesinde kayıtlı olabiliyor, ancak bu bölgelerin birinde ve bir kez oy kullanabiliyor. Bu karmaşadan doğabilecek herhangi bir 'miikerrer oy üçkagıtçılığı'na olanak verilmemesi amacıyla görevlilerin oyları teker teker karşılaştırıp, gözden geçirmesi kesin sonuçların açıklanmasını uzattı. ...Ve iktidardaki 'Koalisyon Hükümeti' 23, muhalefetteki 'tnsan Haklannı Koruma Partisi' 24 sandalye çıkardı. Anayasa seçim sonuçlanmn kesin açıklanmasından sonra en geç altı hafta içinde • Atatürk'ün Ermeni kıyımı üzerine demeci: T.Ataöv: "Bu da uydurma". parlamentonun toplanıp hükümetin kurulmasını öngörmekteymiş. S.Borak: "Bunları Atatürk'ten başkası söyleyemez" • Sosyalist Parti'yi tlk toplantıda meclis başkanı sesavunan milletvekilleri • Askertikte dayak ve küfür sonucu çıldıranlar. • Arnavutluk elçisi "Perestroyka tu kaka" çiliyor ve başkan hangi partidengörevi • MSÜ'de heykeleğitiminin çtkmazı; heykelleri Dalan mı seçiyor • 2000'e Doğru Joan Miro sergisinde • Cemal se hükümeti kurmaveriliyor de o partinin başkanına devSüreya'mn kaleminden SP Genel Başkanı Ferit İlsever • Doğu Perinçek: Glasnost'un "antisovyetizm"i. let başkanı tarafından. Ancak böylesi kılpayı bir sonuç karşısınBayanlar çocuk bakarak da her iki parti de 'hükümet SATILIK Ingilizce öğrenmeyi AuYeşili sevenler için Sapanca'da satılık göl manzarah olabilme' umudu taşımakta. DeTAKEOMETRETEHODOLİT Pairlik yaparak arsa ve araziler. ğişik vaatlerden türeyebilecek AUS JENA 020 gerçekleştirebilirsiniz. transferler yerkurenin bu uzak (Batı Alman Malı) 1158 53 42 Tel: 9. 2641 1396 Sapanca (bize göre) köşesinde de bilinmekTel.: 526 12 30'dan Serdar 4213 68 67 te ve beklenmekte... muş bu adadan çok, kendi yaşamıyla ilgiliydi. tki kızı, bir oğlu vardı. Üç ay sonra doğacak dördüncü çocuğu da "maalesef" kız olacaktı. Cuma, karısının el falım okuduğu o uğursuz günden beri, bu kötü kaderin ağırlığını taşıyordu. Cuma bunları anlatırken, açık arttırmayla kölelerin satıldığı pazarın içinden geçiyorduk. Dedeleri, büyük dedeieri bu pazarda bir meta gibi satılmış insanlar, şimdi lime üme olmuş sebze çuvallarından yapılmış tentelerin altında soğan, patates ve balık satıyorlardı. Nemli sıcağın rehaveti ile dükkân ya da tezgâhlann önünde gevşemiş insanların 20. yuzyılla pek ilgisi yok gibiydi. Gelen geçen birkaç Baiılı turisti uzak bir merakla inceleyen bakışlannda, ne geçmişin gölgesi ne de geleceğin umudu vardı. Oysa, milyonlarca Afrikalı için bu pazar, bir zamanlar özgürlüğun bittiği, koleliğin başladığı nokta olmuştu. Zanzibar'ın şim ğimiz bir sahada oynanmadı. Ulke geleneklerine cuk oturacak biçimde sessiz sedasız geçip gitti, bir görundu bir yok oldu. Kuşlu, kelebekli, ballı böcekli kostümlerle sahneye çıkma düşüncesi de henuz yedi deryaları aşıp Pasifık'e ulaşamamıştı. Ola ki ulaşsaydı bile, böylesi desenler Okyanusyahlara zaten yabancı düşeceğinden, Samoalı siyasetçiler sivrisinek, kırkayak, mercan, hindistancevizi, köpekbalığı arasından bir seçme yapmak zorunda kalacaklardı. Samoa'da toplum sülale duzenine dayalıdır. örneğin bir köyde genel adıyla 'ainga' denilen, 'Özsamoalılar', 'Pasifıksoy'lar, 'Muzoğullan' gibisinden üç beş ayn sülale yaşar. Sülale bireylerinin kollanması, sülale çıkarlannın korunması her şeyin ustunde gelir çoğu kez. 'Hemşerim olur, »ereğini rica ederim' oîgusuna benzerlikler gosterir. Her.'ainga' kendine 'matayi' denilen bir reis seçer. Her sülalede bir değil, farklı rütbelerde birden fazla reis bulunabilir. 160 binlik ulke nufusunda 'matayi' sayısının 19 bin civarında olduğu belirtilmekte. Köydeki her sulaleyi temsilen bir veya birkaç 'matayi' köy meclisi 'fono'da toplanarak köyün içişlerini tartışıp, yönlendirici kararlar alırlar. A>Tica birden fazla kö)TI ilgilendirecek yöresel konularda da, her köyden seçilen birkaç üst rütbeli 'malayi' bir araya gelip, yine kendilerince belirlenen bölge yöneticisinin gözetiminde sorunlara çözüm yolu ararlar. 100150 ytl öncesine kadar, karşılıklı konuşup tartışmayla işler bir sonuca bağlanamayıp, anlaşmazlık başgösterdiğinde, hasmının 'karaciğerini sökmeye' değin uzanırmış olaylar.. • KOBAY OLARAK KULLANILDIK * "İdrarımız kan rengindeydi. Bayılanlar vardı. Terliyor, dikkatimiz dağılıyor, direncimiz azalıyordu". Tutukluların dilekçeleri. Tabutluğun krokisi. Erzurum'un "Doktor Mengele"si. Yine HZİ Vakfı, Turhan İtil, Paul Henze mi? ERZURUM CEZAEVINDEKI 200 TUTUKLUYA GUNDE 30 IGNE ^ D A L ' D A İŞKENCE GÖREN TUTUKLUNUN RECEP ERGUN'LA ^RÖPORTAJI: "BANA DEĞİL, ÜNAL ERKAN'A SORUN" SAVCISI DEMİRAL. HORZUM'UN KORUYUCUSU" ANKARALIİŞADAMI HAYDAR KOÇ AÇIKLIYOR CEM KARACA'NIN CÜMBÜŞÜ: "İSLAMIN MARTİN LUTHERİNİ BEKLİYORUM. SOLDAYIM. AYDIN OLAMADIM" DAMDAKİ TEK BABA DÜNDAR KILIÇ.. ŞAHİNKAYA.. ULUSOYLAR.. İKİ GAZETE PATRONU.. GÜRVİT'E İHBAR •PRAVDA'DAKİ YAZI "SOYYETLER SOSYALİST DEĞİL" • ISADAMLARIMIZ RUSÇA ÖĞRENİYOR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle