19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 TEMMUZ 1988 CUMHURİYET/17 BrükseVden Hep hüzün kalır peronda Milano'da, Demiryollan, 19. yüzyılda sanayileşmiş romanlar okurlar. Macaristan îtalya, Avusturya tmparatorluğu üslubu istasyon toplumların can damarları mimarisinde başlar. Noel arifesinolduklarından, istasyonlar da, de, gann zemin katındaki eski havaalanlan ve otobüs terminalleri yeni üçüncü mevki bekleme salonunmihraklara dönüşmeden önce, yerleşim da, Kutsal Meryem AşocağYnda, yaşh rahibeler, Mesih'in yüzü suyu hürmetine, nohut çorbasının birimlerinin vazgeçilmez odak yanına fazladan bir dilim pandismerkezlerini oluşturmuşlardır. Ve panyakoyarlar. Istavroz çıkartılmasını şart kosarlar. New York'onların, her mekân gibi, ikincil ve ta, Penn Station'da, Antrak kum"ıçüncül işlevleri vardır. Hüznü, gidenin panyasının eksperleri tarn zaomuzuna yüklememek bunlardan biridir. manında kalkarlar ve zenci, hareket saatini "negrosprituals" panyası', "Şimal Yıldızı Ekspresi", "Uçaıı Lokomotif" türünden hüiyalı isimler yaratmıştır. Yirminci yüzyılda, Blaisa Cendrars "Trans Sibirya Efsa•esini" yazmış, Mayakovsky zuhlı treniyle mujiklere kültür devrimi iletmiş, Baron von Sternbcrg, Ataman Semenov'la Harbin Gan'nda buluşmuş, Greta Garbo "Şanghay Ekspresi"nde ilahlaşrruştır. Cumhuriyetimizin onuncu yıl marşı, "bütiin yurdu demir aglaria örmiiştür." Ankara Gan "her bahü karanın görmek istedigi" yeni başkentimizin medari iftihan olmuştur. *** Burada, Kuzey, Güney ve Merkez olmak üzere üç ana istasyon vardır. Birbirleriyle yer altı bağlantılan mevcuttur ve otuzlu yılların Faşist Stalinist mimarisinde insa edilmişlerdir. Banliyö istasyonlan ise, esas olarak Dclvan ' n u n sürrealist resimlerinde kalmılardır. • •** Kuzey Garı'nı modernleştirdiler. Şimdi daha ucube. Koridorlar uçsuz bucaksız ve mermerler "kitch". Metronun girişini de istasyonun içine aldılar. Memur, Berlin aktarmah Varşova Ekspresi'ni önce Felemenkçe anons ediyor, sonra da anonsu dünyanın en pespaye Fransızcasıyla yineliyor. Hafta sonlannda, Katolik izci teşkilatmın yavrukurtlan, Anvers istikâmetindeki peronda, ilahiyle marş kanşımf şarkjlar söylüyorlar. Akşam saatlerinde, Machelen'e dönecek sanşın Flaman işçi kadınlar, Machelen'e dönecek sanşın Flaman işçi erkeklerle konuşuyorlar. Liege treni rötarsız kalkıyor. Kuzey Gan, pratik işlevini sürdürüyor. Kuzey Gan, şehirdeki sosyal işlevini de sürdürüyor. Faslı oğlanlar ve yerli lümpenler, metronun çıkışında, geç saatlerde, ağır valizli ve yaşlı kadınlan kolluyorlar. Giseye gelmeden, bir çırpıda el çantasuu kapıyorlar. tçindekilerini Rogier sokağına bakan kapıda paylaşıyorlar. Çantayı çöp kutusuna atıyorlar. Parayı ucuz dansinglere harcıyorlar. Cuma ^ ^ ^ ^ akşamlan, haftalığını alan kalfalar, kötü yağda kızartılmış patates tavası yiyorlar ve önce metro çıkısındaki kahvede bira içiyorlar, sonra istasyon kahvesınde bira içiyorlar. Yunanlı taksi şoförleri, Victoria Ekspresi'nden inmiş yolculan kestiriyorlar ve taksimetre açmadan otele götürüyorlar. Kuzey Gan, şehirdeki sosyal işlevini de sürdürüyor. Sirkeci lstasyonu'nda, Gar Büfesi'nin eskiden Simplon Ekspresi'nin kalktığı perona bakan cihetinde, "seyyah eşyası hammallık ttrifesi" tabelası asılı ve listede "bayan şapka çantası" ibaresi mevcut. Milano Gan'nda, Noel arifesinde, yaşh rahibeler, Kutsal Meryem Aşocağı'nda, Mesih'in yüzü suyu hürmetine, nohut çorbasının yanında bir dilim pandispanya veriyorlar. Baron von Sternberg, Ataman Semenov'la Harbin lstasyonu'nda buluştu. Greta Garbo, "Şanghay Ekspresi"nde ilahlaştı. Brüksel'de, Kuzey Gan'nda, Liege trenleri rötarsız kalkıyor ve mermerler "kitch". Brüksel'de, Kuzey Gan'nda, lümpenler çanta kapıyorlar ve berduşlar uyurmuş taklidi yapıyor. İstasyon, pratik ve sosyal işlevini sürdürüyor. Kuzey G a n ' n d a n , "Şimal Yıldızı Ekspresi" ve bütün hüiyalı isimler geçiyor. B u e n o s HADİ ULUENGtN BRÜKSEL Sirkeci Istasyonu'nda, Gar Büfesi'nin eskiden Simplon Ekspres'in kalktığı perona bakan cihetinde, hâlâ "seyyah eşyası hammallık tarifesi" tabelası asılıdır. Gerçeküstü listede "bayan şspka kutusu" ibaresi ve yanında da buna tekabül eden ücret kaydı bulunur. Nftznn Hikmet'in tasvirine göre de Haydarpaşa Garı'na bahar, "gülden güzel kokan Arnavutköy çilegi ve asma yaprağına sanlı barbunya ızgarasıyla gelir." Göztepe Istasyonu'nda ise, hep ayıu yerde ve hep aynı saatte, çok uzun boylu ve çok zayıf bir harem ağası tek başına oturur. Prag Merkez tstasyonu'nda, Moskova güzergâhına gidecek yolcular, şefdögar hareket düdttğünü çalana kadar, katann penceresinden hüzünlü step şarkıları söylerler. Tren aynldığında, istasyon daha hüzüıüüdür. Gelmeyecek yolculann karşılayıcıst Moldavya Çingeneleri ise, binanın baroğuyla tezat oluştururlar. Paris'te, Lyon Gan'nda, cumartesi günlerinde Lozan Ekspresi'nden inecek sevgililer beklenirken, istasyon büfesinde, yarım düzine istiridye ve bir küçük şişe beyaz şarap ısmarlanır. Sevgililer, peronda riiç bitmeyen müstehzi öpüşmeler ve izinli askerlerin müstehzi laf atmalanyla kavuşurlar. Tokyo'da Sinciku Demiryolu Tenninali'nde, banliyö yolcuları, anonsu beklerken "pachink o " oynarlar ve sadomazo çizgi söylermişçesine bağırır. Münih BanhoPunda, Türk işçüer, raylann sonsuzluğunda sıla hayaİleri kurarlar ve hardaüı sosis yerler. Banliyö katarlanna binecek Bavyeralı hizmetçileri gözlerler. ^^^^^ Demiryollan, on dokuzuncu yüzyılda sanayüeşmiş toplumların can damarları olduklarından, istasyonlar da havaalanlan ve otobüs terminalleri yeni mihraklara dönüşmeden önce, yerleşim birimlerinin vazgeçilmez odak merkezlerini oluşrurmuşlardır. Yolcular için, yeni dünyalar istasyonlarda baslamış ve bildik dünyalara istasyonlarda dönülmüştür. tstasyonlar, şehirlerin alameti farikasıru teşkil etmişlerdir. On dokuzuncu yüzyü, şaaşalı garlar insa etmiş, "Bagdat Şimendifer Kum Airesli, bumunun dibinde akan ırmaMa ilgilenmiyor bile. MkJesi kaidırmadığı için belki de. Buenos Aires'ten Eyvah, çöp geüyor! tlçüncü Dünya Ülkelerinin yeni uğraşı, kendi pisliklerini temizlemeye çalışmanın yanı sıra, bir de gelişmiş ülkelerin itelemeye çalıştığı yok edilemeyecek artıklann sınırlarından sızmasını engellemeye çahşmak. VAMIK KURAL BUENOS AİRES Buenos Aires'in denizi yok, ama nehri var. Delta ağzında bulunan şehir Rio de la Plata tarafından kucaklanır. Fakat Buenos Aireslinin bu kucaklamaya ilgisi azdır. Senede bir pazar günü çoluğunu çocuğunu alıp nehir kenanndaki Promenad'da yürüyüş yapmanın haricinde, kenanna oturup suya bakacak bir cafe bile yapmamıştır 12 milyonluk şehirde. Yani su akar, ama Buenos Airesli bakmaz! Bir taraftan da bakmamakta haklıdır. Rio de la Plata pek bakılacak gibi değildir çünkü. Su, dibindeki çamurdan yansıdığı gibi kahverengi akar. Arjantinli her ne kadar suyun tabii renginin bu olduğunu, aslında kirli olmadığını iddia etse de, şehrin belirli kesimlerinden geçerken Haliç tipi kokular bırakmasını pek izah edemez. Boca'dan dökülen sanayi artıklannın çevredeki balık türlerini öldürdüğünü artık herkes bilmekte ve çevre korumacüar nehrin temizlenmesi için büyük savaş vermektedir. ÜçüncU Dünya Ülkeleri'nin yeni uğraşı, kendi pisliklerini temizlemeye çalışmanın yanı sıra, bir de gelişmiş ülkelerin itelemeye çalıştığı yok edilemeyecek artıklann sınırlanna sokulmaması konusunda çaba göstermek oldu. Geçen ay Cenova'da demir almava hazır Zanoobia gemisinin 11.000 ton 'zehirii kimyasal artık' yflklü olduğu meydana cıkınca ortalık karıştı. Geçen yıl da bazı Kuzey Amerika şirketlerinin maddi olarak yok edilmesi imkânsız petrokimya artıklan Güney Amerika'da çeşitli ülkeleri gezdikten sonra Arjantin'e kadar gelmiş ve kıyametler kopmuştu. Herkesin tüyleri öyle diken diken oldu ki, "Canım ne olacak, bunlan alıp dıs borçlanmızın bir kısmını kapabnz" diye düşünebilecek sivri zekâlılar bile içlerinden geçirdiklerini yüksek sesle soyleyemediler. Bugünlerde bu işe Japonlar el atmış vaziyette. "Nehrin dibindeki pislik bizim işimize yarar, verin bu pisligi bize, Rio de la Platanın suyunu gözlerimiz gibi masmavi yapalım, siz de icabında kıyısında balık tntar, kahve icersiniz" diyorlar. Buenos Airesliler de bu işin içinde bir iş olmasın diye düşünüp öyle karar verecekler. Londra 'dan Armağanların da dîli var Turquie Kemaliste" dergisinin koleksiyonu ve kralın maiyetindeki üç leydiye birer buket çiçek. 1967 yılındaki ziyarette de Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay kraliceve gümüş ibrik ve leğen, Prenses Anne'a ise Karadeniz yapısı örme altın bilezik armağan etmiş. Kraliçe Elizabeth ise 1971'deki iadei ziyaretinde Sunay'a 17. yuzyıldan bir çini tatlı takımı, eşine de bir broş getirrhiş. Kraliçenin bu ziyaretinde ise nişan açısından eli oldukça bolmuş; 12 Mart döneminin ilk aşamasının yaşandığı o günlerde kraliçe tam 22 kişiye nişan vermiş: 12 Mart muhtırasının imzacılan Memduh Tagmaç, Fanık Giirler, Cdal Eyiceoglu, Muhsin Batur, dönemin Başbakanı Nihat Erim, bakanlardan Ferit Melen, Osman Olcay, Hamdi Ömeroğlu, Talat Halman, îstanbul Valisi Vefa Poyraz ve Belediye Başkanı Fahri Atabey bu 22 kisinin arasında... Kraliçenin bu gezisinde de küçük bir siyasi sorun oluyor, Kraliçenin CHP lideri lsmet lnönü ile görüşmesi 12 Mart yönetimi çevrelerinde pek hoş karşılanmayınca Ingiltere Büyükelçiliği bir açıklama yaparak görüşme talebinin kendilerinden geldiğini bildiriyor... Dönemin Dışişleri Bakaru thsan Sabri Çağlayangil'in aktardığına göre Sunay'ın 1967'deki lngiltere ziyaretinde de kuçük bir sorun çıkrruş; o dönemde uygulanan protokole göre konuklar ilk gece Buckingham Sarayı'nda kaldıktan sonra başka bir yere geçiyorlarmı$, Sunay bunu reddedince de protokol değişmiş. Daha geriye gidersek tngiliz hükümdarlarından Osmanlıya gelen en ilginç armağanlardan birini 1595 yılında buluyoruz. III. Mehmed tahta çıkınca kendisine tngiltere'den armağan olarak bir org ve tabii bir de organist geliyor. Güzel sanatlara meraklı bir padişah olan III. Mehmed bu armağana sevinmiş olsa gerek. Ancak daha sonraları bir isyan sırasında yeniçeriler bu orgu parçalıyorlar... Bu orgu konu alan bir senaryo, Alper Uygur'un senaryosu bu yıl Yunus Nadi Armağanı Yarışraası'nı kazandı. Kraliçe Viktorya tarafından gönderilen bir başka armağan da yükte ve pahada en ağın olanı herhalde: Şu anda Dolmabahçe Sarayı'nda bulunan dev kristal avize tonlarca ağırlığıyla türünün en görkemlisi... III. Mehmed döneminde Türk tngiliz ilişkilerinin sanatsal olmayan önetnli bir yanı da sömürgeci döneme geçen tngiltere'nin, diğer Avrupalılann koyduğu ambargoya uymayaraK Osmanlılara kurşun ve demir satmayı sürdürmesi... Geçen haftaya dönersek Cumhurbaşkanı Evren ile Kratiçe Elizabeth'in birbirlerine verdikleri armağanlar özel öykülere yol açacak nitelikte değildi. Kraliçe, Evren'e değerli bir nişanın yanı sıra 12 kişilik gümüş bardak takımı, Evren de kraliçeye özel dokunmuş Hereke halısı, eşi Edinburg Dükü'ne de değerli bir vazo armağan etti. Ancak bütün görüşmelerde taraflar ilerde alma>n umut ettikleri armağanlan açık açık dile getirdiler: tngiltere 3. Köprü'nün yanı sıra bol bol ticaret istiyor, biz de Avrupa Topluluğu'na olabildiğince çabuk katılmak için destek istiyoruz. Bundan sonraki üst düzey ziyaret ne zaman olur bilinmez, ama tngiliz geleneklerine gore kraliçe bir kez gittiği ülkeye ikiııci kez gitmediğinden, yeniden bir tngiliz hükümdannı ağırlamak için Prens Charles'ın tahta çıkmasını ve ana ziyaret programını belirlemesini beklemek zoruftdayız. Yine de Prens Charles'ı ülkemizde kral olarak ağırladığımızda beklediğimiz "gerçek armağan"ın hâlâ "AT üyeliğimiz için destek"le sınırlı olmamasını umut ediyoruz.. OKAY GÖNENSİN LONDRA Diplomatik geteneklerde karşüıklı armağanlar hep özel bir ağırlık taşımıştır. Ama Türk tngiliz ilişkilerinde üst düzeyde temaslarda alınıp verilen armağanlar, tngiliz diplomasisinin farklı inceliklerinden olsa gerek, dönemlerine göre farkh öykülerin konuları olmuş. tngiliz hükümdarlanrun verdikleri en değerli armağan, nişanlar. Cumhurbaşkanı Kenan Evren'e Kraliçe Elizabeth'in verdiği nişan da en üst düzeylerde yer alıyor. Ama trıgiliılerin en önemü nişanı olan "Dizbağı Nişanı"nı Türkiye'den sadece Sultan Abdülaziz almış. Gerçi Kraliye Viktorya'yı bu nişanı vermesi için siyasi danışmanlarının ikna etmesi biraz güç olmuş; çünkü Viktorya Hıristiyan olmayan bir kişiye bu nişaru veremeyeceğini söyleyip bir süre diretmiş, ancak sonunda danışmanları imparatorluğun Ortadoğu'daki yüksek çıkarlan açısından bu nişanın önemini iyi anlatmış olacaklar ki Abdülaziz sonunda nişaruna kavuşmuş. Ülkemize 1937 yılında gelen Ingiltere Kralı Edward'a verilen armağanlar ise daha ilginç: Türkiye fotoğrafları albümü, "La Stockholm'den Siyasetin yakıcı yazı YAVUZ BAYDAR yasi yapısıru birinci dereceden ilgilendiren bir sorunun her geçen gün biraz daha dallanıp budaklanması nedeniyle, dinlenmeye pek fırsat bulamıyorlar. Her gün yeni bir açıklama yapılıyor, hemen ardmdan gazeteciler, tatil geçirilen evlerin bahçelerinde politikaaları kovalıyor. Siyasi sıcaklığın nedeni, tngvar Carlsson hükümetini köklerinden sarsan, sosyal demokratlann sevilen, "radikal" adalet bakanı AnnaGreta Leijon'un istifasına yol açan "Ebbe Carlsson Olayı". Sosyal demokrat elite son derece yakın olmasıyla tanınan yayına Ebbe Carlsson'un Palme cinayetini aydınlığa kavuşturmak amacıyla yürütülen emniyet soruşturmasından bağımsız olarak, resmi hiçbir sıfat taşımadan kendi başına ayn bir soruşturma başlattığına ilişkin haberler geçen mayıs başlannda kamuoyuna sızmış ve ülke, tarihinin en büyük skandallarından biriyle karşı karşıya gelerek derin bir sarsıntı geçirmişti. Palme cinayetini soruşturma görevinden azledilen ve yakın arkadaşı olan Stockholm eski emniyet müdürü Hans Holmer'in yetkisi dışında verdiği talimat üzerine harekete geçen Ebbe Carlsson, Olof Palme'nin bir lranPKK ortak komplosuna kurban gittiğini öne sürerek, Adalet Bakam Leijon'dan ve gizli servis şefi Snne Sandström'den birer "tavsiye mektubu" kopararak, aralannda lran muhalefet lideri Beni Sadr'ın da bulundoğu bazı gizli kaynaklarla göruşmeler yapmıştı. önce, Carlsson'un kurduğu soruşturma ekibinden iki kişi, tsveç'e kullammı yasak dinleme aygıtları sokarken yakalandı. Ebbe Carlsson hakkında takibat baslatılırken, mektubun varlığı Adalet Bakanı Leijon'un istifasına yol açtı. Gelişmelerden haberdar olduğu anlaşüan lsveç Emniyet Müdürü Nils Erik Ahmansson'un istifasına da "an meselesi" olarak bakılıyor. Şu sıralarda bütün şiddetiyle sürmekte olan tartışmalar, bakanlann görevlerini nasıl yüriittuklerini denetlemekle yükumlü anayasa komisyonunun toplamp toplanamayacağı ile ilgili. Gelişmelerden büyük rahatsızlık duyan sosyal demokratlar, komisyonun toplanmasına bütün güçleriyle karşı çıkıyorlar. Olayın aydınlığa kavuşmadığını, bakan Leijon'un sorgulanması gerektiğini savunan sağ kanat muhalefet partileri ise, geniş çaplı bir sorgulama için ellerinden geleni göstermekte. sorgulamanın, Palme cinayeti gibi hâlâ karanlık olan bir konuyu kamuoyuna bu aşamada yansıtmasmdan kaygj duymaktalar. Ancak görünen o ki, bu konuda son sözü, komisyonun en soldaki üyesi olan Komünist Partisi söyleyecek. Giderek bir sorular yumağına dönüşen Palme cinayeti ve soruşturması hakkında kamuoyunun demokrasinin gereği olarak tam anlanuyla haberdar edilmesi görüşünden hareket eden komünistler, bu konuda sağ kanattaki üç parti Ue tam bir görüş birliği içinde'.er. Bu görüş birliği birkaç gün önce somutlaştı ve komisyon üyelerinin hafta ortasında basın önünde yaptığı bir toplantıda sosyal demokratlann dayatmalara direnemeyerek "evet" demek zorunda kaldığı gözlendi. Ancak yumuşak biçimde başlayan toplantı, satasma ve küfürleşmelerle sürerek, Isveç'te benzerine pek rastlanmayan görüntüler sundu. Sertleşmeye, önceleri "Bu komisyon larihinde hiçbir zaman yaz aylannda, iistelik genel seçira oncesinde toplanmadı" gerekçesiyle diretmekte olan sosyal demokratlann daha sonra "Bütün muhalefet liderleri, Ebbe Carlsson olayı ile ilgili devlet sırn nitdiğindekj bazı bügilerin komisyonda ele alınmaması yolunda nza gosterdiler" demesi neden oldu. Sağ kanat partileri, böyle bir söz verilmediğini Parlamento dağılımı nedeniyle söylerken, komünistler söz vermekomisyfnun lideri konumunda yen tek tarafın kendileri olduğuolan sosyal demokratlar, bu yıl' nu öne sürdüler. Toplantı karşıbaşından itibaren ABD'deki gibi lıklı hakaretlerle bitti. TV'den naklen ya>ımna başlanan Sonunda, anayasa komisyonunun toplanarak sadece adalet mufettişini tek oturumda dinlemesi için bir ön karar alındı. Böylece muhalefetin, Adalet Bakanı AnnaGreta Leijon, yayıncı Ebbe Carlsson, eski emniyet müdürü Hans Holmer, gizli servis şefi Sune Sandström, emniyet müdükaklar sevdalılann dolaştığı aşk rü Nils Erik Ahmansson ve Başbahçesini anımsatır. Yaşamları, bakan tngvar Carlsson'un en kıbeyaz bir banş güvercininin kana sa süre içinde dinlenmesi yolundında uçan bir mektup olur. Sı daki istemleri geriletilmiş oldu. cak yaz günlerinin serin akşamla Ama durum hâlâ kesin değil. Tek nnda ülkeden ülkeye uçarak, tüm kişinin dinlenmesine nza gösteren dünyayı dolaşır. Artık kentliler bu komünistler, yeni bir açıklama müzik elçilerini hiç yadırgamıyor yaparak, "Gerekli herkes lar. Göçmen kuşlar misali yaz bo sorgtılanacaktır" dediler. yunca serin kaldınmlarda, müzik Gizli servise bağlı iki polisin, gösterileri sürüp gidiyor. Sokak geçen yıl kasım ayında Ebbe Carlmüzikçileri sayesinde bir de sokak sson'a giderek, "Servis içinde meyhaneleri kültürü türedi. Bu PKK ile ilgili çalısmalanmız meyhaneler akşamlan günlük engelleniyor" demesi üzerine başstresi atmaya can atan kişilerle layan bu olay, 18 eylülde yapıladolup taşar. İnsanlar burada, izin cak olan genel seçimlerde iktidaözlemlerinden sevda öykülerine rı elinden kaçırma olasılığıyla kardek her şeyi konuşur. Kaldırım şı karşıya olan Carlsson hükümemuhabbeti gecenin ilerlemiş saat tini kara kara düşündürüyor. Nelerine kadar sürer. dir bu olayın perde arkası? SosSokağın sonuna geldiğimde ka yal demokrasi, yasal düzeni hiçe labalık, gösterileri süren Güney sayarak devlet içinde devlet mi Amerikalı ikilinin hareketli par oluşturuyor? Yoksa karanlık baçalarının temposuna uyup çılgın zı sağ güçlerin ustaca sergilediği ca dans ediyordu. Karşı kaldırım bir komplonun mu kurbanı? Çok da İngiliz ikilisi gecenin karanlı bilinmeyenli bu denklemlerin yağında bir başka telden çahyordu. nıtı, anayasa komisyonu toplanSerin kaldırım laşları uzerinde o sa bile, belki ortaya çıkmayacak. yana doğru yurümeye başladım. 18 eylül seçimleri, dünyanın imGecenin ilerlemiş saatlerinde so renerek baktığı tsveç hukuk dükağı aydınlatan lambaların altın zeni açısından bir smav niteliği tada suren muzik, kaldırını'ara ye şıyor. Demokrasi duyarlı bir çini bir günun haberini veriyordu. çek: 1yi bakılmazsa soluyor. İsveç'te en sıcak yazlardan biri yaşanıyor. Ve siyaset de bundan nasibini aldı. Sosyal demokrat seçkinlere yakın bir yayıncının, hiçbir resmi sıfatı yokken, Palme cinayetiyle ilgili bir soruşturma başlatması ve bunun açığa çıkması, Carlsson hükümetini bu sıcak temmuz günlerinde kan ter içinde bıraktu Bakalım işin içinden nasıl çıkacaklar? STOCKHOLM tsveç, yüzyılın en sıcak yazlanndan birini yaşıyor. Ülkenin üzerine mayıs sonlannda yerleşen sıcak hava kitlesi, cıvayı haziran boyunca hemen her gün 25 derecenin yukarısına çıkardı. Bu mevsimde genellikle yağmurdan mağdur olan, güneşe hasret tsveçliler, doya doya ısınmanın keyfıni yaşadılar böytece. Güney Avrupa ülkelerinde tattl yapma tasanlannı değiştirerek yerli turizme yönelenlerin sayısında da belirgin bir artış görüldü. Güneş oyun bozanhk etmediği sürece, yemyeşil bir örtüye bürünmüş olan tsveç doğasının, sakin ve tenha kıyılanmn farklı bir tadı var gerçekten. Parlamentonun uzun bir süre önce kapılarım kapatmasına karşın, tsveç siyasi ortamındaki sıcakhk, bu sıralarda hava sıcaklığını da gerisinde bırakmakta. Dinlenmek uzere geleneksel olarak Baltık'taki Gotland Adası'na ya da göl kıyılarındaki sayfiye evİerine çekilen hükümet yetkilileri, muhalefet liderleri, politikaalar ve hukuk adamlan, ülkenin si Roma'dan Zelıir saçaıı soımırgecı NİLGÜN CERRAHOĞLU kez de Beyrut liman otoriteleri, ülkeyi kasıp kavuran iç savaşa rağmen, ttalyanlann kentin 30 km. ötesine döktükleri 2500 ton toksik çöpü fark ederek, olayı şiddetle protesto ettiler. Çöplerin bir kısrru gömülmüş, bir kısrru da eski varillere istif edilmişti. "Hıristiyan" Beyrufun kıyüanna dökülen çöpler de gene Îtalya'ya geri iade edilmek üzere yeniden gemilere yüklendiler. Daha Beyrut öyküsünün yankıları son bulmadan ortaya çıkanlan Koko Limanı skandalı, Yeşillerin Îtalya'ya "zehirli sömürgeci" lakabını takmasına yol açtı. ROMA "Ekolojik sömürgecüik." 80'li yülann sömürgeciligine verilen ad bu. Altından kalkamadıklan ağır bir borç ytıkü, gerilla savaşlan, açhk, kenueşme sorunlan, beyin göçü, gitgide daralan doğal kaynakların irrasyonel kullanımı gibi sorunlara ek olarak Üçüncü Dünya ülkeleri bugün artık bir de sanayileşmiş ülkelerin istemediği zehirli artık ve çöplerinin istilası ile karşı karşıya. îtalya'nın Nijerya sahillerinde Koko Limanı'na gizlice bıraktığı yaklaşık 3000 tonluk 200 varil zehirli sanayi artığı, bu istilamn en son ömeklerinden birini oluştunıyor. Pisa'dan yola cıkan bu "çöpler", 20 yıldır Nijerya'da oturan bir ttalyan işadamınm aracılığı sayesinde, "Piave" adh gemiye yüklenerek Lagos yakınlanndaki Koko Limanı'nm yolunu tuttu. Nijerya'da basüan "The Gnardian" Gazetesi'nin uyanıklığı sayesinde ortaya çıkan "zehirli çöp skandata" karşısında Nijerya hükümeti geçen ay "istişarede bulunmak" üzere Roma'daki sefıri James Kolo'yu geri çekü. Zebirli artıklara ilişkin olarak bu arada aralannda önemü' bir ttalyan grubunun da bulunduğu 15 kişiyi tutuklayan Nijerya hükume"ti bundan böyle bu tip emrivakilerin ölüm cezası ile cezalandırılacağını açıkladı. Şimdi Nijerya'da gemilere geri yüklenip tekrar ttalya'ya getirilmesi beklenen zehirli çöpler, ttalya'ntn yaptığı ekolojik korsanlığın ilki değil. Yaz başında konuya kamuovunun ilgisini çeken ilk olay Suriye bandıralı "Zanoobia" gemisinin hiçbir yere dökemediği çöpler oldu. îtalya'ya ait 2000 ton zehirli sanayi artığı ile bu yıl içinde gerçek anlamda bir dünya gezisi yapan Zanoobia, çöplerini boşaltacak bir yer bulamadığı için bir biri ardına hastalanan 18 Lübnanlı ve Suriyeli mürettebatı ile birlikte gerisin geriye Cenova Limanı'na döndü ve adeta karantinaya alındı. Yeşiller ve Greenpeace'in îtalya kolu Zanoobia olayı için hop oturup hop kalkarker, bu Yüda 16 milyon ton, yani adam başı 1 kilo zehirleyici sanayi artığı ve çöp tireten Îtalya, bunlann ancak yüzde 1015'ini gerektiği gibi yok edebiliyor. Geri kalan yüzde 8590 gibi önemli kısım ise denetimden çıkan yollarla, nehir yataklanna, kimsesiz mağaralara, eski sanayilerin terk edilen hangarlanna istif ediüyor. Şimdi artık sanayi artıklannın Uretildiği merkezlerin civarında bu tip depolama olanaklannda gitgide doğma noktasına ulaşan Îtalya (öy~ le ki çöp boşaltılabilecek bir magaranın fiyatı 30 milyar üiayı buluyor), elinde kalan toksik çöpleri ya az gelişmiş güney illerine ya da Nijerya, Beyrut örneğinde görüldüğü gibi gizli kapaklı Üçüncü Dünya ülkelerine gönderiyor. Müzik dolu sokaklar Çöp ihracatı ve denize zehirli atık dökülmesine karşı Greenpeace eylemı yok etmeye çalışmanın cezası oldukça hafıf. Artıklann toksik çıkması halinde sorumlular 6 ay hapis cezası ve 5 milyon lira para cezası ile paçayı kurtarabiliyorlar. Gerek hükümetin takındığı toleranslı tutum, gerekse de cezanın hafifliği zehirli artıklan az gelişmiş yörelere yaymaktan çekinmeyen ve bu yolla zenginlesen parazit bir aracı sınıf yaratıyor. Bu artıklar için yülardır yasal bir çözum yolu arayan işadamı Walter Tumiatti, "ben" diyor, "Zehirli çöp trafiğinin, aynen silah kaçakçılığı ve uyuşturucu madde Irafiği gibi arük mafyanın elinde olduğundan eminim." Gine, Gine Bisau ve Gambiya gibi Batı Afrika ülkelerini cehdit ediyor. Nijerya Îtalya örneğinde görüldüğü gibi, Gine'ye gizlice çöplerini dökerken yakalanan Norveçliler de, bu çöpleri yeniden gemüerine yükleyerek başka hedefler aramak derdiyle karşılaşıyorlar. Fransızlar da Benin'de benzeri bir çöp polemiğine karışmış durumdalar. Afrika'nın en küçük ve en fakir ülkelerinden biri olan Gine Bisau'ya Avmpa'nın çöplerinin yüzde 10"u dökülüyor. Çeşitli Avrupa ve Amerikan şirketlerinin bu küçük Afrika ulkesine, on yıllık bir çöp kontratı karşılığmda, GSMH'nin üç misline varan miktarlarda ücret teklif ettiği anlaşılıyor. Afrika ülkeleri Gine Bisau örneğinde görüldüğü gibi zenginlerin çöplerini ücret karşılığındakabul etmedikleri takdirde, medeni Batı ekolojik korsanlık yapmakta hiçbir mahzur görmüyor. Zürih'ten Zürihliler, sokakları çoktandır turistlere terk ettiler. Tek tük kalanlar ise ünlü müzisyenlerin çılgın ezgileriyle sarhoş olmanın tadını çıkarıyorlar. Bir yerde Bolivyalı bir üçlü, başka bir köşe taşında sokak mızıkacıları. Kentin asıl sahipleri o gruptan bu gruba koşuşturmaktan bitap düşmüş... ADEM SAĞLAM ZÜRİH Artık iyiden iyiye yeşile boyanan yamaçları, yoğun sıcaklar nedeniyle terk eden tsviçreliler, Zürih'i sokak şarkıcılanna bıraktılar. Kentte kalanlar ise, ünlü müzisyen gruplarının çılgın ezgileriyle sarhoş olmanın tadını çıkarıyorlar. Şu sıralar kentin eğlence merkezlerinden birisi olan Niderdorf Sokağı, müzisyenlerin baskınına uğradı. Akşamın loş ışıklan altında sabahlara kadar süren bu gosteri merkezinde, Bolivyalı bir uçlunun sunduğu ilginç yapıtlarla birden irkiliyorum. lnsan, bu sokaklarda sanki yaşama yeniden başlıyor. Yoğun iş yaşamından usanan tsviçreliler, özgürce yaşayabilecekleri sokakları yeğliyorlar. Böyle bir gecenin. alacakaranlığında bu sokdKİdiUan bırisine dalıyorum. Her türden insan dolaşıyor. Insan bu sokakta huzurlu bir gece yaşamarun sarhoşluğuyla haşır neşir. Sokaklarda konserler veren bu müzisyenler nedeniyle Zürih ünlü bir şov merkezine dönüştü. Kader şarkıları okuyan şarkıcılar, bazen de uyuşturucunun serbest bırakılması yanlısı dizeler soylüyorlar. Göslerileri bir türlü bitmek bilmeyen sokak mızıkacılarının yuzünde, kazançh bir gecenin mulluluğu fark ediliyor. tnsanların, yalnızlık şarkılarının mekânı orası. Boyle günlerde tatile çıkmayan İsviçreliler, kentin sokaklarında müzikten adeta sarhoş olurlar. Aslında, bu sokak şarkıcıları özgün müzik küllürlerini tanıtmanın yanı sıra geçimlerini de bu yolla çıkarıyorlar. Onlar gelince, so Türkiye'nin üçte biri büyüklükte olan, 60 milyon insanın yaşadığı ltalya'da resmi veriler, son iki yıl içinde dışanya 7 milyon ton zehirli çöp ihraç edildiğini ortaya koyuyor. Ancak gerçek miktarın bunun çok uzerinde olduğu biliniyor. Nijerya örneğinde olduğu gibi olay skandal boyutlanna ulaşmadıkça, ttalyan hükümeti bu gizli çöp ihracatına göz yumuyor. Hatta Yeşil parlamenter Laura Cima "Panorama" Dergisi'ne yaptığı açıklamada, Roma'nın "geniş Batıda hükümetlerin yarattığı tavn Ue bazı ttalyan saaayilerinin Üçüncü Dunyayı çöplük olarak denetim boşluğu ve rüşvet, yolsuzkullanma egilimini teşvik ettiğini" luk gibi kanallar sayesinde dal budak saran zehirli çöp trafiği, en söylüyor. çok Brezilya, Venezuela gibi LaHer halükârda ttalya'da bu tip tin Amerika ülkeleri ve Kongo, artıkları yasal olmayan yollarla Gine Ekvatoryal, Nijerya, Benin,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle