15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHVRİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER şılıği ile kendi bütününu oluşturur; bunun gibi, onun melodisi ile armonisi de birbirinden ayrtlmaz. 1849'da Paris'te veremden öldu. Elinin kalıbı müzededir. Demek ulkesinin dışında müzik ve aşkla bir ömür geçirdi. Chopin, sıyasal eylemlerden uzak yaşadı. Bu yüzden onu eleştirenler oldu mu, bilm'yorum, yalnız Polonya'nın ona hep bağlı kaldığını biliyorum. Şimdi II. Dünya Savaşı gunlerine gelelim... Hitler Polonya'ya saldınnca butun dünya "Chopin'in ulkesi Nazi çizmesi altında" sloganı ile ayağa kalktı. Gariptır, Polonyalı sanatçı, yüzyıl geriden yurdunun imdadına geliyor, savunmasına yardım ediyordu. Sanatçılar, bilim adamları, düşunürler, ülkelerinin burçlandırlar, adlan ile savunurlar halklarını, olumsüz kılarlar. Yeter ki, değerlerini butun dünyaya onaylatacak güçte olsunlar, demek uğraşlarının seckin kişileri sayılsınlar. Böyle bir başarı ise insandan bütün yaşamını ister. Bir sanatçı, bir bilim adamı, bir duşünur ancak boyle özveri ile dünyamn ovüncesi olur. Chopin piyanosunun büyüsüne kaptırmıştı kendini, sesle yaşıyordu, seslerle düşünüyordu, muziksel ses onun için her şeydi. Başka türlüsü nasıl olabilirdi ki! Bütün sanatlar için böyle biv buyü söz konusu değil midir? Yurdundan uzakta bu buyülC yaşama kapanıp kalmasından oturü onu yerecek değiliz elbet! Bu büyuye kapılmamış hangi büyük muzikçiyi gösterebilirsiniz ki! Ben genel olarak yargılamaktan yana değilimdir. Çunkiı insanın yaşamını yargılama, yargılayanın en iyi yaşam biçimini bildiğini, bu yolda hiç yanılmadığını, kendisini dünyaya örnek insan olarak sunduğunu gösterir. Mutlu bir kişidir bu elbet. Gene de derim ki, yaratıcılar yargıdan bağışık tutulmalıdır. Onların bize verdikleri kafa ve ruh mutluluğu dışında, yurda ve insanlığa ne zaman, nasıl yararlı olacaklanm önceden kestiremeyiz. Ama yaratıcılan hiç unutmayan bir zekâ vardır tarihte, ona güvenebiliriz. Yaşadığı yılları, aşk ve ses büyüsü içinde geçen bu yılları ona bağışlayalım... derseniz, buna da razı değilim, çünkü bağışlamak da bir tür yatgıdır ve her yargı, yargılayanı yargılananın Ustüne çıkarır. Onun için yukarda, genellikle yargılamaya karşı olduğumu belirttim. Kime, ne adına, ne öğretebilirim ki! Sesler, boyalar ve sözcüklerle bir dünya yaratmak bence bir eylemdir, an bilim, matematik birer eylemdir. Yaratıcıların yaşamlarını eleştiriden geçirirken bunu unutmamalıyız. Dunyanın en büyük matematikçilerinden biri olan Pascal, daha ilk gençliğinde, birbirine paralel olmayan iki düz çizgide alınmış üçer gelişi güzel noktayı birbirine bağlayan düz hatlann kesiştikleri noktaların bir düz hat olduğunu ortaya atmıştı. Bunu duyan Descartes deli gibi güneye koşmuş ve çocuk denecek yaştaki Pascal ile konuşmuştu. Ne konuştuklarını bümiyoruz. Fakat Pascal'ın bir çocuk oyununa benzeyen buluşunun sonradan otuz kadar (yanılmıyorsam) koni hesabında kullanıldığı herkesçe bilinir. Zavallının boyuna dişi ağrıyordu. II. Dünya Savaşı'nda Hitler ordulan Sovyetler Birlıği'ne saldırdığında, her Alman erinin uzerinde Hitler'in şu özel emri bulunuyordu: "Karşma çıkan her Rus'u öldür, kadın, erkek, çocuk demeden tümünü yok et" Bir konuşmasında Stalin, bu emirden söz ederken şöyle demişti: "Bunlar kimi yok etmek istiyorlar? Demek Puşkin'in, Gogol'ün, Tolstoy'un, Dostoyevski'nin, Turgeniev'in, Çaykovski'nin ulusundan olan herkesi öldürecekler, öyle mi?" Yaratıcıların, ölümlerinden sonraki bir savaşta nasıl görev aldıklarını görüyor musunuz? Çünkü sanat eylemdir. tsterseniz sanatı yoksayahm, ama bağışlamaya kalkmayalım. 13 MA YIS 1988 Müzik Eylemi MELİH CEVDET ANDAY Pazar gunu (geçen pazar demiyorum, başka hangi pazar olacak!) TV'deki pazar konserinde Devlet Sanatçısı Hikmet Şimşek, Fryderic Chopin'i tanıttı ve bize onun 2 numaralı piyano konçertosunu dirıletti. Bu muzik o gun buyuk bir şölen oldu benim için. Chopin'in bu seçkin yapıtını Arthur Rubinstein'in seslendirmesi ise heyecan verici idi. Yaşlı solist, arada bir, şefe ve orkestraya anlayışlı gozlerle bakıyordu. Bu muzik ne yuce bir uğraş t?nrım! Ama "Ne işe yarar?" diye sorarsanız yanıtını kolay bulamam. Fryderic Chopin, kendini muziğe adamış bir sanatçıydı, Mozart gibi o da dunyayı pek bilmiyordu. Nitekım Mozart, Fransız Devrimi'ni anlamak şöyle dursun, ona karşı bile olmuştur. Ne var ki, biz onlan bu tur siyasa! olçutlerle değerlendirmeye kalkarsak çok yanlış sonuçlara varırız. tdkarsınız, bu yanhşların en büyüğü olarak, sanatı yoksamak ç\km\ştır karşımıza. Gerçi açıkça ortaya konmaz bu, ama güncel olanın ağırlığı ile butun uğraşları kuçük görme eğilımiııe kapılan yargıcı, bir dudak bukse yeterlidir durumun anlaşılması için. Sonra ne olur, aradan zaman geçer, bir de ne görelim. o dudak bukulen sanatçı bir gun bütün insanhğın kalbine işlememiş mi, artık , onunla yalnız ulusu değil, dünya ovünür. Böyle bir , kazanca erişmiş uluslar, loplumlar ne mutludur! Sanıyorum, konumuzun ornek bir olayıdır Fryderic Chopin'in yaşamı. Chopin, daha çok piyano için yazdıklan'ile tantnır, orkestra yapıtlan çok azdır. Bunların başında 1 ve 2 numarah konçertoları gelir. Ama onu sevenler. mazurkasını, noktürn'ünü, Polonez'ini, rondosunu yeğlerler. Bense Fa minör 2 numaralı konçertoyu eksiksiz bir orkestra yapıtı saymaktayımdır. Son bölum olan allegro vivacedeki iki halk dansı orkestra içinde oylesine erimiştir ki, bizde sanatçmtn folklordan yararlandı|ı izlenimini uyandırmaz. Bunları bana duşünduren Arthur Rubinstein'in yorumu oldu. Hep yazanm, yorum dışında ne gibi müzik duşünebileceğimizi anlayamamışımdır. Şımdi yazımın başında açtığımız konunun gerektirdiği üzere, bu büyük sanatçının yaşam öyküsünc gelelim. 1810 yılında Zelazowa Wola'da dünyaya gelen bu Polonyalı besteci, müzik tarihinde harika çocuklardan biri olarak tanınır. Sekiz yaşında iken yapıtları yayımlanmış, dokuz yaşında ilk konserini vermiştir. On dokuz yaşına geldiğinde Polonya'nın en buyuk virtüozu idi. 1830'da Polonya'dan ayrılıp müzik eğitimi yapmak üzere geldiği Paris'te yerleşti, Liszt'in aracılığı ile George Sand'ı tanıdı. Kocasından ayrıldıktan sonra bir dolu aşk macerası yaşayan ve bu arada Musset ile de sevişen George Sand, Chopin'le ilişki kurdu. Mallorca adasında başlayan bu ilişki on yıl sürmüştür. Biri müzikten başka bir şey duşünmezdi; öteki ise yazarlığı seçmiş, zaman zaman politikaya yönelen ve bu yolda idealist bir sosyalizme yatkın olan, çok umut bağladığı 1848 devriminden sonra politikayı tumden bırakan bir hanımdı. Geriye bakarak kaba saba bir tanımlamaya gidersek, kadın devrimci, adam aristokrat idi. Chopin yaratıcı ve virtüoz ki PENCERE Ektiğimiz ve Biçtiğimiz Üniversiteye giriş yolundaki ilk seçme sınavlarına bu yıl yarım milyonu aşkm öğrenci katıldı. Nüfusumuz hızla artıyor, öğrenci sayısı da... # Seçme sınavlarında başarılı olan 400 bini aşkın öğrenci, üniversiteye giriş için haziran ayı sonunda yapılacak ikinci sınava katılacak... Peki, sınav sonuçları neyi vurguluyor? Her yıl gazeteler ve televizyon ilk sıralara giren başarılı öğrencileri kamuoyuna tanıtırlar; en akıllı ve yetenekli sayılan gençlerin anneleri ve babaları sevinirler. 55 milyonluk koca bir ülkeden elbet olağanüstü insanlar çıkacak; kitlelerden sıyrılacak; burslar kazanacak; dış ülkelere gidecek; başarı çizgisinde yürümeyi sürdürürlerse, yabancı devletler bu çocukları kapacak, beyin göçü dediğimiz olgunun bir yanı da böylece gerçekleşiyor. "Oağanüsto'ierin dışında kalanların durumlan ne? Öğretim düzeyimiz yükseldi mi? Eğitim alanındaki adaletsizlikler azaldı mı? * Verilen taze bilgilere göre bölgesel adaletsizlik sürüyor. Çeyrek yüzyıl önce de böyleydi: Üniversiteye giriş sınavlarında en başarılı il Istanbul, ikinci sırada İzmir, en başarısız il Hakkâri, sonra Mardin, ardından Kars... Üniversite giriş sınavlarına bu yıl başvuran yarım milyon öğrenciden yuvariak sayıyla 160 bini amacına ulaşılabilecek, geriye kalan 340 bini ne olacak? Çoğu Anadolu çocuğu ortalıkta kalacak. Bu gençler ne yapacaklar? Işsiz, güçsüz, sokaklarda, kanvehane köşelerinde, amaçsız dolaşacaklar. Yol gösteren ve ilgilenen bulunacak mı? Planlamaya karşıyız; serbest piyasadır yasamız; gençlere diyeceğimiz belli: Kafanı kullan, köşeyi dönl.. Üniversiteye giriş sınavlarını yöneten Profesör Attan Günalp'in açıklamalarına göre bu yıl öğrenciler dökülüyor. Sınavda sorulan matematik ve fen bölümündekı 74 sorudan 11'ini yanıtlayabilmişler; yabancı dil bölumü tam bir "fslâkeF imiş. 30 sorudan >abancı dil ortalaması 2.77 imiş. En yüksek başarı "sözel bölümd«" 74 soruda 32.15 ile gerçekleşmiş; ama, ne başarı? Prof. Günalp diyor ki: Maylann matematik, hele heie yabancı dil bilmedikleri gün gibi ortadadııf' Demek ki vardığımız nokta bu: Orta öğretimde sayısal artma var, nitelik yok. Yabancı dil öğretiminde Anadolu Liseleri ne işe yaradı? Toplum bilimleri Türkiyemizde zaten okutulamaz; felsefe, mantık, sosyolojiyi yok sayır. Sınav sonuçlarına bakarsanız, matematikten de umut kesilmeli... Peki, bu sonuç doğal değil mi? • Doğru durüst öğretimin ilk koşulu yetkin öğretmendir. Ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti'nde kırk yıldan beri öğretmen düşmanlığı yapılıyor: Öğretmen tehlikelidir; öğretmen toplumda saygın kişi değildir; öğretmen aldığı aylıkla sürünen kişidir; öğretmen kendisini bu mesleğe adayan enayıdir, öğretmen devletin gözünde sakıncalı kişidir; oğretmenlik "köşeyi dön'ielsefesine terstir. Evet, ektiğımizi biçiyoruz. öğrencileri kim yetiştirir? Öğretmen. Öğretmen bugünkü Türkiye'de istediği kitabı okuyabilir mi? Kendisini yetiştirebilir mi? Bir lokantada yemek yıyebılir mi? Göğsünü gererek toplum önüne çıkabilir mi? Doğru dürüst giyinebilir mi? Sendikasını kurabilir mi? Demokratik haklarını arayabilir mi? Fikirlerini söyleyebilir mi? Öğretmeni ezen baskı rejimi, oğretimi de çökertir; sonuçları da işte ortada!.. ARADA BİR Ecz. MEHMET DOMAÇ İst. Eczacı Odası Genel Sekreteri OKURLARDAN Sayin GünyvUa merhaba Varlık Dergisi'nin Nisan 1988 tarihli sayıstnda "Vedat Günyol'un emeğine saygı" bafhğı altında, Cengiz Gündoğdu, Afşar Timuçin, Mehmet Başaran, Nuri Erten, Şükran Kurdakul, tsmet Zeki Eyuboğlu, Eray Canberk ve Asım Bezirci'nin, Vedat Günyol'un çok yönlü sanatını ve kişiliğindeki özellikleri yansıtan yazılanm ilgiyle okudum. Bir zamanlar "Vedat Günyol ve Yeni Ufuklar" adı bir bütunleşmenin dorujÇunda ve birlikte antlırdı. Çünkü, edebiyat ve sanat dergileri arasında "Yeni Ufuklar"ut özel bir yeri vardı. 20 yılı aşkm bir süre içinde yayınını sürdürebilen bu değerli dergi, ağırbaşlı ve sanatsal yönü önde giden yazılann kaynağı oldu. Ciddi sanat dergisi okumak alıskanlığın] tadanlarm dergisiydi. Derginin dıs kapağında adlanndan oluşan "aydınlar geçidi" yer alırdt. Vedat Günyol'u tanımayan aydın yok tur. Bir "Yeni UfukUır", bir "Babeuf davast" onu tanıtmaya yeter de artar. Çeviri kitaplan ise seçmedir, değerlidir. Çeviri bir sanat olmuş çıkmıştır o kitaplarda. O, usta bir dü bilgini gibidir ve usta bir çevirmendir. Yasamı hep okumak, hep çalışmak, hep yazmakla geçmistir. Bir düsünür kişidir Vedat Günyol. Bir de sade giyimti ve sade yaşam tutkunudur. Yoksul, güçsüz ve acılı insanlara ilgi ve sevgi dolu bir gönlü vardır. Yardımlaşma yöntemi onda bir ilke, bir ideal olmuştur. Sözü, özu doğrudur, yolu doğruluktur. 77 yüın pınltılı geçmişine benden de bir seUtm, dostça ve kardeşçe merhaba!.. MESUDE GÜLCÜOĞLV Bostana Eczacı .Daha İşlevsel Görev Üstlenmeli Sağlık hizmetlerinin ayrılmaz elemanı eczacının 149 yıl önce, (1639 yılında) mesleğe başlamasından günümuze bu meslekte sağlanan gelişmeler nelerdir? Ve ustelık yarın "Eczacılık Günü" olarak 20. yılımızı kutlayacağımız mesleğimiz için, 149 yıl sonra yöneltilen bu soru, hangi sorunlan geride bırakmış, hangiterini gündeme getirmiştir. Sorulann ortaya çıkardığı tablo, iyimser bir tablo değil ne yazık ki... Anayasanın 56. maddesi, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığını koruma görevinin devlet tarafından yerine getirilmesini öngörmektedir. Sağlıklı yaşam, ayrıcalıksız her kişinin doğuştan sahip bulunduğu bir haktır. Bu hakkı kullanmada her yurttaşın fırsat eşitliği olduğu söylenebilir mi? Bir ülkenin gelişmişliğinin en önemli göstergelerinden biri, bedensel, ruhsal, sosyal açıdan sağlıklı çocuklarıdır. Ülkemızde bugün sadece ıshalden yılda 30 bın çocuğun öldüğü, anne ölüm oranının ise yüz binde 300 olduğu düşünülürse, "sağlıksızlığın" ne denli yüksek boyutlara ulaştığı görülebilir. Burada bütün dünya ulusları yetkılilerinin imzaladığı 1977 AlmaAta Bildirgesı'nde yer alan şu sözlere dikkati çekmek isteriz: Barış ve sosyal adalet olmadan, yeterli su ve gıda otmadan, eğitim, gerekli niteliklere sahip konut olmadan ve herkese toplumda yararlı bir rol ve gelir sağlamadan insanlar için gerçek anlamda sağlıktan söz edilemez. Bildirgedeki sağlanması zorunlu yaşam koşullannın tersine, ülkemizde sağlık hizmeti "hastalığın/hastalann" ortaya çıkmasıyla başlamaktadır. Oysa söz konusu alanda gerçek hizmet, insanların hasta olmamasını sağlamak için koruyucu önlemlerin alınmasıdır. Bu da "çevre koşulları"nın iyileştirilmesi, yeterli ücret politikası, beslenme, eğitim ile "koruyucu hekimliğin" ön plana çıkarıl1 masıyla gerçekleştırilebilir ancak. Ülkemizde, yürürlüğe konulan Sağlık Hizmetleri Temel Yasası ise "hastalara" verılecek hizmetleri parası olanların yararlanabileceği hizmetler durumuna getirmiş; ticari girişimcilik, işletmecilik özendirilmiştir. Dolayısıyla ilaç da "onsuz edilemez" özelliğiyle toplumsal bir ürün olma niteüğinden uzaklaştırılarak bir meta durumuna getirilmiştir. 1984 yılında çıkarılan ilaç fıyat kararnamesi, fiyatları serbest bırakarak, böylece iiaçta rekabet oluşacağı ve bunun sonucunda fiyatların düşeceğı savunulurken, tam karşıtı, ilaç fiyatları son 3 yılda 5 kat artmıştır. Çünkü ürünün ve sektörun niteüğinden dolayı iiaçta rekabet sağlanamaz. Sektörde oligopolcülük söz konusudur. Bu tür piyasalarda firrnalar birbirleriyle, her birinin zararına olacak fiyat düşürme yoluyla rekabetten kaçınmaktadırlar. Söz konusu rekabet, reklamtanrtma ve ürün farklılaştırma yoluyla yapılmaktadır ki, bu, halkın yaranna olmamaktadır. Tam karşıtı rekabet yönteminde har' canan giderlerin ilaç fiyatlarına yansımasını getirmektedir. İlacın toplumsal ürün niteüğinden uzaklaştırılması, eczacılık mes, leğinin ticari bir iş olarak yorumlanmasını getirmiştir ardından. Eczacının sadece ilaç "satan" biri olduğu anlayışı yaygınlaşmıştır. Oysa eczacı, ilacın üretiminden tüketimine kadar, konusunda görevli tek sağlık elemanıdır. Kutlanımı, ilacın dozu, birbirleriyle etkileşimi gibi konularda bilgi verılerek hastanın yönlendirilmesi, hastalığın sağaltımında reçetenin yazılması kadar önem taşımaktadır. Söz konusu görevi, alanın eğitimini görmüş bulunan eczacı üstlenmek durumundadır. Eczacının sağlık alanında daha işlevsel görev üsttenmesi, yetkin kılınabilmesi, genel sağlık politikasının gerçek niteliğine kavuşturulması ile olasıdır ancak. Bu da köklü değişiklıkler öngörmektedir. Burada meslek örgütlenne son derece önemli görevler düştüğünü belirtmek isteriz. Meslektaşlarının çıkarıyla halkın çıkarlarını bir bütün olarak görerek sağlık hizmetlerinin her alanında gerçekleri halka açıklamak ve eleştirilerle bir kamuoyu oluşturmak mesiek örgütlerinin temel görev ve sorumluluğudur. Bu alandaki beklentilerin gerçekleşmesinin yolu, ortaklaşmacı çalışmalardan geçmektedır. Bıreysel tavır almaların ses getirmeyeceği açıktır. Mesleğin 150. yılında ilaç, eczacılık ve halk sağlığında tartışılması gerekli sorunların azalması dileğiyle yarınki "Eczacılık Günü"müzun 20. yılını, sorunlanmızı dile getirerek bugünden kutlarım. HİKMET \W\Um VEFAT Ticaret Bakanlığı Emekli Müşaviri Abdülhalik lndere'nin kıymetli esi, Atila, Mete, Yavuz tndere'nin anneleri Can, Orkun, Oskay lndere'nin babaanneleri Mine, Zeynep, tndere'nin kayınvalidesi Eşref Uluer'in ablası KÂMİLE İNDERE hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 13.4.1988 Cuma günü (bugün) Karacahmet Camii'nde kılınacak öğle namazından sonra Karacahmet mezarhğında defnedilecektir. AİLESt Mississippi, yarım ay gibi uzanıyordu NevvOrleans çevresinde; sarıp sarmalıyordu o çtlgın kenti. River Walk'ta gecenin o saatinde üç katlı gemi nehir turunu yapıp yolculannı boşaltırken, içlerinde kaç kişi ayık diye sayacaktım neredeyse. Genç kadınlar erkekleriyle sarmaş dolaş, dolu dizgin bir geceyi yaşıyorlardı. 1İKIH (ffililfft lil DOĞAN ERDOĞAN Karanlık güçlerce katledilişinin 9. yılında Barış ve Demokrasi uğrunda verdiği örnek mücadele yolumuzu aydmlatıyor. Anısını güçlenerek yaşatıyoruz. ZORUNLU VE İVEDtLİ BtR TABLO SATIŞ DLYURUSU Ponrcde, hgurde. ağatia. dag vc denızde sonsuz mavilıkicr tçerismde özgürlükkreaçılan yclkenlerde, ak güvçrafüenn kanadmda, çayırlann ye^ıhnde, guncşc guten karanfıllcrde, gdınakkrde ve lum çıçekiçrdc Elmamn alında. ayvamn. bugda>m \t başagın sanstnda, bututlarda, ^afağın kizılmda ve pembesınde özetle yurdumun tum guzellıklcnnde Imfftne dek hep halkımı, HALK1 vaşadım Onu olmast gercken en olumlu bir yakaiayışia. ona yakışan ve yaraşan en guzcl bıçcm (uslup) vc btçımlerlc (evrcnsrfi yakalayabılmek uzere), bıhmsfl gözlemcılığin ışığı altında, ulusal vc yöresel lematarta, ılenci bir yorum vc yakta»ımla resımledım. rcsımlemcyc t;ahştım Halka gıden bu zor otduju kadar, çok da çıWı ve aci dolu yollarda tıryakısı olduğum kutsal acılann tadına doyamadım. Üstün befenı ve seçenekler yolunda yurdumun msanlanna ve halka olan sonsu2 güven ve inanctm bir an olsun, bir damtacık sarsılmadı. Her uğra$ ve alanda olduğu gibi sanatta da tek çıkar yol, başantı yol Halka gıden onurlu yoMur Bu maiK ve ıstek dognıliusunda 44 yıllık sanai yaşamımı şımtiıye dek surdUrdugüm gibi, bundan sonra da sanatımdaki iyimser dınamızmı, umut ve dırcncimı ödun vermeden sürdürcce|ımden kımsçtıın kuşkusu olmasın 64 scnelık omrumun bu ılkbalıannda. I Mayıs Bayramı'nda 1950. 1961, 1963, 1976 vtllarmda faşızmm hı^mma uğramı, ve kara du$uncelılerin jurnahile savalikça toplaitınlıp, profesor ressam Zeki Faık Izer, profesör ressam Cemal Tollu. profesör ressam Cevat Dereh. profesör dekoratör Kerım Sıbvnlı ve Ceza Hukuku Odinaryus Profesönl Sulhı Dönmezer'ın vcrmış oldukları btlırkışı raporlan ile suçlanarak ugrundâ karakollarda, sıyası şubede. btnbır sovgu ve aşagılamalara. türltı dayak \e ezınç ı^levlenne sunuk (maruz) bırakıldığim. aylarca tutuklu kaidığını vç gene avlarca suren mahkeınel«rde savunup akladığım özel koleksıyonumdakı !5 lablomu.anıı demokraiık 1ş Yasası'nm 13 ve I7*nci maddderine dayanılarak ışverenlerce ıjlerıne son verılıp voluk vc çocugu ile açlık ve voksullufca uılen iK' kardejlenme >ardım ıçın vc bugun \a$ları 80*e varmış bırı felç, dığen ağır albumın hasiası, >almzlıga ıtılmtş eskı dcvnma ıkı milıtan dostumla, gene agır hasta, (dılnyalar kadar sevdığım) kanmı ledavı etnrmek ve bmkcn atölye bortlanmla, çerçevecilere ve dostlanma olan borçUnmı ödeyebılmek t<ın saiışa çıkarmış bulunuyorum Istekh sanatscverlenn her gun 811 ve 1923 saailen arasında M6 47 69 numaralı telefona başvurmalannı, kafes kemıklenme sıgmavan yüregtmın tüm sicaklıgı üe dılıyorum. AVNİ MEMEDOCLL lll AİLESİ ve ARKADAŞLARI Boyut Yayınevi Bütün Kitapçılarda... SATILIK ŞAHİN 1986 model 21.000 km.de sahibinden. Tel: 512 05 05/492 •Asıl sorun biz olmasak da hallcın kendini yonetebümesı ve bu ahşkanlıgı edinmesıdir.' Kıamız raCBİ SÖHKEZ'İ SAYGIYLA AVIYOBUS. Istanbul Üniversitesi öğrencileri adına H Haluk SAĞKAL DAMLA YETİŞ'in dünyaya gelişini tüm dost ve akrabalanmıza duyururuz. 1.5.1988 SibelErgun YETİŞ ILAN ALANYA 2. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİNDEN 1987/616 Davacı Aynur Kolaçan ve çocuklan vekıli Av. Ayhan Yuzbaşıoğlu larafından davalı Eılik Ankara Kuyuyazı Mahallesi Mesire Sokak 26/3'de ikâmet eden davalı Tamer Kolaçan aleyhine şiddetli geçimsizlik nedeni ile boşanma ve eş ve çocuk için ayda 70.000 TL. iştirak nafakası davasımn >apılan açık yargılaması sırasında: Davalının yukarıda belinilen adresınde dava dılekçesinin tebliğ edilemediği \e zabıtaca adresı tespıl edılemedığinden dava dilekçesı ve duruşma gununun davalıya ilanen tebliğine karar verilmiş olmakla 29.6.1988 günu saat 09.10'da mahkememizde yapılacak duruşmada bizzat hazır bulunması ve>a vekille temsil eıtirmesi, HUMK.nun 509 ve 510. maddesi uyannca duruşma yoKİuğunuzda devam edıleceği hususu dava dilekçesi ve duruşma gununun davalıya leblıği yerine kaim olmak uzere ilanen tebliğ olunur. Kesin kutuyu Alın parayı! Şimdi farklı gramaibrdaki Bio Tursil ve Tursil Matik kutularının açma kapoğı ve gramaj yazılı yan yözlerini kesip bakkalınıza verin, karşılığında; 520 1300 kutunun yan yüzü için 400 TL. 650 TL 780 gr.800gr. kutunun yan yuzu ıçın §••• kutunun yan yüzü için 1000 TL kutunun yan yüzü için 1500 TL. KAZANIN. ^ m 3 Kg. Son katılma torihı: 18 Haziran 1988 DUYURU Ataturk Kultur Dil veTarih Yuksek Kurumu ile bağlı kuruluşları için Dil, Tarıh ve Kullur konularında aşağıdaki dillerden zaman zaman tercumeler vaptırılması ihtiyacı duvulmakıadır. Bu ihııyaç duyulduğu zaman vaptırılacak lercumenin ozellığıne göre, mutercimın onceden tesbitı ıçın tnulakâı yapılarak şartlar konuşulacaklır. Alaturk Yuksek Kurumu felif Hakkı Yoneimeliği hukümlerine gore kontrol ve odemt yapılacaktır. Tercume ihtiyacı doğabilecek diller: Ingilizce, Fransızca, Almanca, Arapça. Farsça, Osmanlıca, Rusca. Bulgarca, Ermenice, Yunanca'dır. Isteklıler. Ataturk Kultur Dil ve Tarıh Yuksek Kurumıı, Ataıurk Bulvarı 2P KavdklıdcreANKARA adrcsıne durumlarını belirtir bir diiekçe ile 1 Temtnuz 1988 larıhine kadar basvurataklardır. Uygun gorulenlere mulakâl lanhı ayrıca bıldırıleceklır. Uasın 18828 KAZANIN! Bk>TureiveTurerlMatık bir"TURYAĞ A Ş • tzrmr urunudür
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle