15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
r 3 MAYIS 1988 * • * • HABERLERİN DEVAMI CUMHURÎYET/13 Oğlak Dönencesi... (Baflarafı 1. Sayfada) Köstebeğin öltimü "Türkıye'cfe kitap yaymcıltğının ekonomik ve politik baskılar altında yok edilmeye çalışıldığı gunümüzde, resmi kurullann raporlannın bi~ le yayımlanmasmın suç olduğunu hayretfe anlamış bulunuyoruz. Hiç kimsenin Türkiye yazın tarihine yeni Kara lekeler sürmeye hakkı yoktur. Bu hakkı kendinde bulanlann protesto edilmesini istiyor, basını ve kamuoyunu okuma özgürtüğüne karşı ahnan bu karara karşı çıkmaya, okuma özgüriüğune sahip çıkmaya çağınyoruz." Yerinde bir çağrıdır bu. Ortak bildiriyi kamuoyuna açıklayan Yaşar Kemal "Eğer kitap düşmanlığı ülkeyi adam etseydi en ileri ülke olurduk. Dunya üzerinde Türkiye kadar kitap düşmanlığı yapan bir ülke yoktur. Eğer Türkiye'nin bir kurtuluşu o/acaksa muhakkak ve muhakkak düşünme özgürluğüyte olacak" demiştir. Çok haklıdır Yaşar Kemal. Herkes fıkrıni, düşündüğünü serbestçe yazıp çizebilmeli, ifade edebilmelidir. Yaratıcılığa sansür konularak, zincir vurularak ileriye gitme olanağı yoktur. (Baf tarafı 1. Sayfada) kacak olan Guy Burgess, Harold Maclean ve Anthony Blunt ile birlikte oldu. Bu dört arkadaşın kaderlerinin aynı olması nedeniyle hep bir "Cambridge örgutü"nden söz edildi. Philby, bir süre Viyana'da bulundu ve burada Polonyah bir Yahudi ailenin kızı olan ve komünist yeraltı örgütleriyle ilişkisi olan Litzi ile evlendi, ancak bu evlilik kısa sürdü. Ingiltere'ye döndükten sonra Dışişleri Bakanlığı'nda çalışmaya baslayan Philby, iç savaş sırasında tspanya'da bulundu ve The Times gazetesi hesabına cakştı. tç savaş sonrası tngiltere'ye dönen Philby, SlS'de (Secret lntellıgence ServiceGizli Haberalma Servisi) çalışmaya başladı. 2. Dünya Savaşı'nda büyük başarılar gösteren Philby hızla yükseldi. savaş sonrasında gizli haberalma örgütü Mlö'nın S. bölümünun başına geçti. Bu bölüm, doğrudan Sovyetler Birliği ile ilgileniyordu. ÖNCE SOUYMMİYE, SOMU NAVAAUNI Başbakan Özal kardeşi Korkut Özal ile birilkte, Suleymaniye'ye, annelerinin mezanna gittiler. 15 dakika mezann başında dua eden Turg'ut Özal, kardeşinden aynlarak havaalanına geldi ve eşi Semra Ûzal'ı karşıladı. Savaş sonrasında Philby'nin arkadaşlarından Guy Burgess, Uzakdoğu'da Kore ve Çin'de görev yapıyor, Harold Maclean ise Washington'da tngilizAmerikanKanada onak komitesinde çalışıyordu. Homoseksüel olan Burgess kısa zamanda Dışişleri BakanlığYnda göze battı. Burgess çok fazla içki içiyordu. Maclean ise Washington'da Amerikalıların atom sırlarını Sovyetlere sızdırdı. Uzun bir soruşturmadan sonra sızıntının Maclean'den olduğu ortaya çıktı. Çünkü AmerikaSılaı, Sovyetlerin kullandığı telsiz şifrelerini çözmüşler ve Maclean'ın masasından geçen her şeyin Moskova'ya ulaşuğını anlamışlardı. Maclean'ın kod adı "Homer"di. Bu sırada Philby Washington'a atanmış ve CIA'nın bütün bilgilerine ulasabilen en büyük tngilizcasusu olmuştu. Maclean'ın ortaya çıktığım haber alan Philby, o sırada Washington'da bulunan Burgess aracılığıyla Maclean'e kaçması gerektiğini iletü. Philby, iyice dengesizleşen Burgess'e de "Sen sakın gitme" dedi. Ancak Burgess, arkasında oldukça alaylı bir not bırakarak ve imha edilmesi gereken her şeyi imha etmeyerek Maclean'le birlikte Moskova'ya kaçtı. Bu skandal, Philby'nin de sonu oldu. Londra'ya çağrıldı ve uzun uzun sorguya çekildi. Sovyetler hesabına çalıştığı kesin bir şekilde kanıtlanamadığı için yargılanamadı, ama işine son verildi. lngilız haberalma örgüıündeki arkadaşları ona The Observer ve The Economist dergilerinin Beyrut muhabirliğini ayarladılaV. Philby 1953'te Beyrut'a gitti. tngiliz gizli servislerinde dosya kapanmadı. Soruşturmalar soruşturmalan izledi, sonunda Philby'ye aşık olan çocukluk arkadaşı Flora Soîomon, bir zamanlar Philby'nin kendisine Sovyetler hesabına çalıştığım itiraf ettiğini söyledi. 1962 sonunda soruşturma derinleşt'ırildi ve Philby'nin iyi arkadaşlanndan Nicholas Elliot 1963 yılının ocak ayında Philby'yi sorgulamaya gitti. EUiot, Philby'ye garanti vaat etti ve konuşmasını sağladı. Philby, kendisinin casus olduğunu itiraf etmiş, ama Ulkedeki ötekı Sovyet casuslaruun adını vermeyi reddetmişti. EUiot yeniden Beyrut'a gitmeye hazırlanırken 23 ocak akşamı Philby'nin ortadan kaybolduğu haberi geldi. Birkaç gün sonra lsvestiya gazetesi Philby'nin Moskova'da olduğunu duyurdu ve yüzyılın casusluk skandalı ortaya çıktı. Philby, bu tarihten sonra 1%8 yılmda yayımlanan "My Silent WarBcnim Sessiz Savaşun" adh kitabına kadar konuşmadı. Kitap 200 bin sattı, Philby'nin sessizliği sürdü. Bu arada hayatı birçok romana, fılme ve TV dizisine konu oldu. Üniü casus sonunda kendisiyle The Sunday Times gazetesi adına konuşmak isteyen Philippe Knightley'in ulebini kabul etti. Aşağıda The Sunday Times gazetesinde 4 bölüm halinde yayımlanan bu söyleşinin geniş bir özetini bulacaksınız. Söyleşinin yayımına yann da devam edeceğiz: Sovyetler'e göc etmezden öaceki son günlerinizi anlatır mısımz? PHİLBY Beyrut'ta o sırada ne yaptığımı anlamanız için biraz geriye gitmeniz gerekiyor. BurgessMaclean işinden sonra, SIS beni kovdu, zor günler gecirdim. Ama benim masum olduğuma inanan arkadaştanm vardı. SlS'den meslektaşlarım olan Nicholas EUiott ve George Young, benim için Beyrut'ta bir iş ayarladılar. The Observer ve The Economist dergjlerinin muhabiri adı altında SIS için çalışacaktım. Observer'deki isle ilgili olarak bir pürüz çıktı. EUiott, benim örtulu işimi Observer'ın o sırada ki editörü David Astor ile görüşüp sağlama bağladığını söyledi, ama Astor bana bu konuda hiçbir şey bilmediğini söyledi. 1%2 kasımında Astor'a bir mektup yazarak eve dönmek istediğimi bildirdim. lngiltere'de çözmem gereken bazı ailevi sorunlanm vardı. 1%3 temmuzunun uygun olup olmadığını sordum. Bana hiçbir engel olmadığını yazdı. Bir başka deyişle 1963 hazıranında Londra'da olmayı planlamıştım. îngiliz mahkemelerinin ve haberalma servislerinin keyfme kalmıştım. SIS, ocak ayında Elliott'u Beyrut'a benimle göruşmeye gönderdi. Beyrut'ta bana hiçbir şey yapamazlardı. Astor sizin haziranda Londra'ya gdeceginizi haber vennemişlir... PHİLBY Elbettte bu mümkundür. Ama Astor'un böyle bir şeyi kimseye söylemesine gerek yoktu zaten. Çünkü o tarihlerde bazı kimseler benden kuşkularuyorlardı. M15 (Îngiliz karşı casusluk örgütü) benim mektuplanmı denetleyebilirdi. Dolayısıyla benim Astor'a mektubumu okuyabilirlerdi. Bence SIS birkaç aya kadar Londra'ya gelecegimi biliyordu ve benimle Beyrut'ta karşılaşmayı bilinçli olarak karariaştırdılar. Sorulması gereken soru şudur: Neden? Dokunulmazhk pazartığını neden kabul elmejioiz? PHİLBY Bu bir pazarlık değildi de ondan. KGB ile ilgili tüm bildiklerimi anlatmamı ve tngiltere'deki ajanlaıının adlannı vermemi gerektiriyordu. Ellion bana bazı adlardan söz etti, açıkça belliydi ki dokunulmazlığım isim vermediğim takdirde kalkabilirdi. Bu da benim için durumu pazarlık olmaktan çıkarıyordu. Benim ve buradaki, Moskova'daki üstlerimin bakış açısına göre karşılaşmamn Londra yerine Beyrut'ta yapılmasımn ve özünde benim için kabul edilemez bir pazarlık önerilmesinin bir tek nedeni vardı, o da beni kaçıp kurtulmaya zorlamak. Çünkü o sırada Îngiliz hükumetinin istediği en son şey, ülkede bir güvenlik skandalımn patlak vermesiydi. Sizinl* ilgili olarak görüştiıgüm bazı kimseler siyasi açıdan vaptıgınız ihaneti bagışlayabileceklerini, ama kişilere >önelik olarak japtıgımz ihanetleri bagışlayama>acaklannı sövluyerlar. Gerçekten de geride bırakttğınız aileniz ve arkadaşlannızla ilgili olarak ne hissediyorsunuz. Size Beynıt'tan yazan biri "Herhalde biz* gizlkt çok gülmüş olmausın" demedi mi? PHİLBY Evel, Miles Copeland adında bir Amerikah gazeteciydi bunu yazan. Ama doğru degildi. Onj larla hiçbir zaman alay etmedim. He» zaman iki düzeyde hareket ettim: Biri kişisel, öburu siyasal. Bu ikisi birbiriyle çatışmaya girdiğinde önceliği siyasala verdim. Bu çatışma çok acı verici olabilir. tnsanlan, özellikle arkadaşlanmı hayal kınklığına uğratmayı hiç sevmiyorum ve bazılarından sanıldığının tersine çok uzüntu duyuyorum. Ama savaşta da askerler öldürmek zorunda kalmaktan acı çej kerler. Rusya'ya havadan mı gittiniz, denizden mi? PHİLBY Bu bir KGB operasyonudur, anlatamam. Bir Kus şuebiyle mi gittiniz? PHILBY Nasıl gittiğimin hiç önemi yok. Ama size oraya vardığunda neler olduğunu tam olarak anlatabilirim. Sahne şöyleydi. Saat sabahın beşi. Küçük bir sınır karakolu. Bir masa, birkaç iskemle, bir kömür sobası, ustünde çaydanlık var. Oda sigaradan dumanalü oimus dunımda. Beni üç milis ve haberalma servisinden, Ingilizce bilen ve Moskova'dan özel olarak beni kar' şılamak uzere gönderilmiş biri bekliyor. Sonra Moskova'ya gittiniz ve size albay riitbesi verildi... PHİLBY Evet, bir süre için şahane bir şeydi bu. Bütün o yıllann üzerimdeki baskısı kalkmıştı. Bütün bildiklerimi yazdım, deneyimlerimi kâğıda döktüm. Sanırım bu üç yılımı aldı. Tüm yazdıklanm şimdi KGB arşivinde bir yerlerde olmalı. Gerçekten güzel bir dönemdi. Içkiyi kesmiştim, sağlığım yerine gelmişti ve sevdiğim bir işim vardı. Sonra 1967'de bir şeyler değişti. Maaşımı yine düzenli biçimde alıyordum. Ama yeterince çalışmadığım kanısına vardım. KGB'nin benim gerçek kapasitemin farkmda oimadığını duşünmeye basladım. Bu yüzden büyuk bir bunahma girdim, yeniden içmeye basladım, hepsinden kötüsü kendimi şüpheye kapurdım. Şöpbeî PHttBY Şüphe korkunç bir şeydir. Gerçekte Graham Greene ile olan iliskimizde en çok faydalandığım şeylerden biri de geçmiş yıllarda yaptığımız görüşmelerimizdir. Uzun arkadaşlığımız boyunca ilk kez karşılıklı konusabilmiştik. Her ikimiz içinde büyuk önemi olan ve her ikimizin de içine düştüğü şüphe konusunda tanışabilmiştik. Ben bir komunist, o bir katolik olarak. Butün bunlann üstesinden gelmek için seyahat etmeye basladım. demokrasiden yana olan herkesin, bu kıtap düşmanhğına karşı sesini yüksettmesi, çağdaşlığın gereğidir. "Oğlak Dönencesi" ülkemizde üç yıl önce yayımlanmıştır. Bunca zaman sonra hakkında "müstehcenlik" nedeniyle toplatma, yasaklama ve imha kararları alınmıştır. Yapıtın "edebi eser" olmadığına ilişkin "karariar" verilebilmiştir. Daha sonra, "Muzır Kurulu"r\ur\ "müstehcen" bulduğu bölümler kitaptan çıkarılarak 39 yayınevi tarafından yeniden yayımlanmıştır. Ancak kitabın girjşine, mahkeme tutanaklan aynen konulmuştur. Tabii tutanaklarda "Muzır Kurvlu"nun "müstehcen" bulduğu bölümler de yer alıyordu. Herhalde bu kez de "Muzır Kurulu"mın raporu "muzır" bulunmuş olacak ki, 39 yayınevinin ortak kitabı olarak yayımlanan "Oğlak Dönencesi" hakkında yeniden toplatma kararı alınmıştır. Yayınevierinin dün yayımladıkları ortak bildiride şöyle deniliyor: Türkiye insanın ufkunu açıyor NtLAY KARMAN Uhıslararası Basın Enstitüsü'nün (IPI) yeni Yürütme Kurulu Başkanı Perulu £nrique Zileri, IPl'tun 911 mayıs tarihleri arasında tstanbul'da düzenlenen genel kurul toplantısının, kunıluşun tarihindeki en "ilginc ve iyi" toplantılardan biri olduğunu ve Turk basınına uygulanan kısıtlamalann kaldırılmasına yardımcı olacağını sandığını söyledi. Zileri IPI'nın yeni yönetim kurulu başkanı olarak Cumhuriyet'e verdiği demeçte, İstanbul'da düzenlenen üç gün süreli IPI toplantısının bir değerlendirmesini yaptı. Kuruluşundan beri IPI'nın Latin Amerika kökenli ilk yürütme kurulu başkanı olan 30 yıllık gazeteci Enrique Zileri, Peru'da "Caretas" (Maskeler) adlı haftahk bir haber dergisinin genel yayın yönetmeni. Zileri'ye yönelttiğimiz sorular ve vanıtları sovle: tstanbul'da düzenlenen IPI Genel Kurulu'nun sonunda ne elde edildi? Toplanlının genel bir değerlendirmesini yapar mısınız? ZtLERİ Bazılanmıza gore, bu toplantı, IPI tarihinin en ilginç ve eti iyi toplantısı oldu. Ben de bu kanıdayım. Neden? ZtLERİ IPI Genel Kurulu'nun Türkiye gibi demokrasiye geçiş sürecindeki, özellikle basın özgürlüğünün yasalarla kısıüandığı bir ülkede yapılmış olması öncelikle Turk basınınm durumunu iyileştivmeye yönelikji. Ayrıca biz burada Türk basırunm çeşitliliğini ve birlikteliğini görduk ve bundan çok etkilendik. Böyle bir basını Latin Amerika'da ya da Avrupa'da gormek mümkün değil. Hem çok canlı ve çeşitlilik gösteriyor hem de işbirliği yapabiliyor. Mesela genellikle rekabet unsuru, Peru'da basının bir IPI organizasyonu için işbirliği yapmasını engelİer. Ayrıca şunu da soylemek istiyorum: IPI'nın Genel Kurul toplantısı sırasında Turkiye'deki değişik siyasi görüşlerin temsücilerini dinleme olanağı bulduk. Bu bizim için çok yararlı oldu. Bunun yanı sıra, "glasnostun sonuçlan"nın tartışıldığı panel bence olağanüstüydü. Bu olağanustülük, sadece Sovyetler Birliği'nin IPI toplantısına ilk kez katılıyor olmasından kaynaklanmadı. Panele katılan diğer konuşmacılar da çok iyiydi ve önemli olan, her şeyin açık biçimde tartışılmasıydı. Bence Türkiye, insanın ufkunu açan bir ülke. IPI Vurutme Kurulu. İstanbul toplantısı sonunda yayimladığı kararda, Türk hukumetine, basın üzerinde uygulanan kısıtlayıcı yasalann kaldınlması ve cezaevlerinde j a da \argılanmakta olan medya çalışanlannın salıverilmesi için çağnda bulundu. Sizce bu çağrınızın Türk basını üzerindeki kısıtlamalann kaldınlması açısından bir yaran olacak mı? ZtLERİ Olmak zorunda. Çünku Türkiye AT'ye tam üye ve modern bir toplum olmak istiyor. Bunun için de bence çifte standan uygulamalarından vazgeçilmeli. Basın özgürlüğu, asgari düzeydeki bir standart olarak kabul ediliyor. Ülkenizde basını kısıtlayan yasalarm değiştirilmesi şan. Yoksa Turk hukümeti kendi kendiyle çelişir. Istanbul'daki loplantının açılışı sırasında IPI Yönetim Kurulu Başkanı olan lspanya'daki El Pais Gazetesi'nin Genel Yayın Müdurü Juan Luis Cebrian'ın birkaç gün önce Türk basımnda bir demeci çıktı. "Cumhurbaşkanı Evren, askeri darbe yaparak işbaşına geldiği için IPI toplantısının açılışına davet edilmedi" diyordu. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz? ZİLRİ IPI'nın bir geleneği vardır. Hiçbir zaman diktatörlük altındaki bir ulkede toplanmaz. Turkiye'yi de yarı demokratik bir ülke olarak niteliyoruz. Başbakan Turgut Özal, bazı olumsuz uygulamalara rağmen, yine de serbest ve ozgür bir ortamda yapılan seçimlerle işbaşma gelmış bir başbakan. Bu nedenle IPI onu Turk toplumunun yasal resmi temsilcisi olarak kabul ediyor. Ben de başbakan olsaydım Cebrian gibi yapardım ve Evren'i çağırmazdım. Latin Amerika'da ve özellikle Peru'daki basının dunımu hakkında bilgi verebilir misiniz? Turk basınından ne tur farklılıklar gösteriyor ve ne gibi benzeriikler var? ZtLERİ Laıin Amerika'daki basın, daha önce de söylediğim gibi Türk basınından şöyle farkh: Basın sizdeki gibi asla işbirliği yapmaz. Bazı gazeteler, muhalefettedir, bazılan askeri diktaları destekler. Bu nedenle asla bir araya gelemezler. Ayrıca Latin Amerika'da iki ulke var: Kostarika \e Venezüela. Bu ülkelerde gazeteci olabilmek için devletin kontrolündeki belli bir cemiyete üye olmak şan koşuluyor. Bu olamaz; kimin gazeteci olup olamadığına bir makam karar veremez. Çünku biliyoTSunuz, gazetecilik ifade özgurluğu için aynı zamanda da en temel insan hakkıdır. Peru'da ise 198O'de demokrasiye geçildiğinden beri basın tam anlamda özgür. 1968'de askeri yönetim işbaşına geldikten sonra, radyo ve televizyon devlet kontrolüne geçti, gazetelere el kondu. Haber dergilerine ise dokunmadılar. îşte o zaman, halkın özgürce haber alabildiği tek kitle iletişim aracı dergiler oldu. Ama tabii dergiler de sık sık kapatıldı. Gazeteciler tutuklandı ya da rneslekten uzaklaştınldı. Bunlar evrensel sorünlar. Atina ile (Boştorafı 1. Sayfada) nusunda umıtlı oldukları ve kesin uzlaşmanın mayıs sonuna kadar yapılmasına çalıştıkları gozleniyor. Bu gerçekleştiği takdirde de "Davos ruhunun" ilk kez NATO bunyesindeki TürkYunan "sürtüşmesine" olumlu bir biçimde yansıyacağı ve diğer muttefikleri "ferahlatacaği" kaydediliyor. Bilindiği gibi, NATO içindeki TürkYunan "sürtüşmesinin" ana konularından birini, Ankara ve Atina'nın ittifak altyapı bütçesinin tümünü bloke eden karşıhkh vetolaşmalan oluşturuyor. NATO altyapı bütçesi, üye ülkelerin savunma harcamalarına Kuzey Atlantik Paktı tarafından yapılan mali katkılardan oluşuyor ve yılhk dilimler halinde işlerlik taşıyor. Ancak Türkiye'nin 35. dilim bütçesi için finansmanını istediği ve Çanakkale Boğazı'ndaki sinyalizasyon şebekesine ajt projeye Yunanistan'ın 1984 yılında getirdiği ilk "çekince" ile başlayan bunalım, geçen yıldan beri daha da artrruş dunımda. Bunun nedeni de, 38. dilimde yer alan ve Ege'deki Skyros Adası'nda kurulacak bir hücumbot tesisine Ankara'nın karşı çıkması, Atina'nın da buna misilleme olarak, Türkiye'nin bütün altyapı bütçesini veto etmesi oluşturuvor. Öte yandan önumüzdeki yıl için geçerli olacak olan 39. dilim altyapı bütçesine Yunanistan'ın bu defa da Rodos Adası'ndaki bir sinyal vericisini dahil etmesi başka bir sorun oluşturuyor. Türkiye, Limni gibi, "on iki adalara" dahil alan Rodos'un Lozan Anlaşması uyannca sılahlandınlamayacağı görüşünden hareket ederek, NATOL nun bu sinyalizasyon şebekesini finanse edemeyeceğini bildirivor. Belçika basKentındeki Ankara ve Atina temsikileri, bu konuda kesin bir uzlaşmaya varmak için mücakere yürütüyorlar. NATO bünyesinde ve kasten alt düzeyde yapılan bu görüşmelerde, şimdiye kadar, Yunanistan'ın Çanakkale Boğazı için, Türkiye'nin de Skyros Adası için koymuş oldukları vetoların karşıhkh olarak kaldınlması konusunda "ilke birligi" sağlanmış dunımda. Ancak 39. dilimde Rodos'un yer alması, şu andaki sorunun ana noktasını oluşturuyor. Türkiye ve Yunanistan, bu aşamada, İttifak Genel Sekreterliği'nin de aracıUğıyla, bundan böyle vetolaşmaya yol açmayacak uzun vadeli bir formül bulmaya çahşıyorlar. Diplomatik kaynaklara göre her iki taraf arasındaki "karşılıklı ihtiyatın" devam etmesine rağmen, uzlaşma şansı bu defa her zamankinden daha fazla gözükuyor. Nitekim, "tansiyonu düşiik tutmak isteyen" Türkiye ve Yunanistan tarafları, "Rodos pürüzüne" rağmen, şimdiye kadar 39. dilim için yeni bir karşılıklı vetolaşmaya gitmiş değiller. Bu yüzden de Brüksel'deki NATO kaynaklarına göre, ittifak savunma bakanları toplantısının gerçekleşeceği 26 mayıs tarihine kadar Ankara ve Atina' mn bir anlaşmaya varması ve "altyapı krizinin" "muüu sonla" noktalanması ihtimali büyük. Semra Özal döndü tstanbul Haber Servisi Başbakan Turgut Ozal ye kardeşi Korkut Özal, önceki gün annelerinin cenaze töreninden sonra Fatih Camisi'nde teravih namazı kıldılar ve Hafize Özal için okutulan mevlıde katıldılar. Ozal kardeşler dün de öğleden sora annelerinin Süleymaniye Camisi'nin avlusundaki mezannı ziyartt ederek dua okudular. Turgut Özal daha sonra Atatürk Havalimanı'da Çin gezisinden dönen eşi Semra Ozal'ı karşıladı ve birlikte Ankara'ya döndüler. Turgut özal, önceki gece saat 21.45'te Fatih Camisi'ne gitti. Cami'de llim Yayma Cemiyeti Kurucusu Yusuf Türel ve Fatih Belediye Başkanı Yetkin Gündüz tarafından karşılanan Özal, daha sonra camiye gelen kardeşi Korkut özal'la birlikte teravih namazı kılarak, anneleri için okutulan tnevlüdü dinlediler. Bu arada cami çevresinde geniş güvenlik önlemleri alan polisle, özal kardeşlerin fotoğrafuu çekmek isteyen gazeteciler arasında tartışmalar çıktı. Başbakan Turgut özal, namaz çıkışında, cami dışında bulunan Fatih llim ve Fazilete Hizmet Vakfı'na girerek yöneticileriyle bir süre görilştü. Kardeşi Korkut Özal, llim Yayma Cemiyeti Kunıcusu Ynsuf Türel ve diğer yakınlanyla birlikte yaklaşık 45 dakika görüşen Ozal, çıkışta kapıda kendisini bekleyen çok sayıda vatandaşın alkışlan arasında makam otosuyla Harbiye Orduevi'ne döndü. Turgut Özal ve Korkut Özal dün de saat 15.30'da Harbiye Orduevi'ndcn çıkıp Suleymaniye'ye annelerinin mezarı başına gittiler. Gazeteciler, Hafize özai'ın mezannın bulunduğu bölüme alınmayarak ö z a l kardeşlerin mezar başında görüntülenmesi engellendi. 15 dakika kadar annelerinin mezarı başında dua eden Turgut ve Korkut Özal, kapıda öpüşerek aynldılar. Başbakan Turgut Özal, daha sonra Çin gezisinden dönen eşi Semra Ozal'ı karşılamak üzere Atatürk Havalimanı'na gitti. Uluslararası Çin Anlayış Derneği'nin konuğu olarak Pekin'e yaptığı ziyareti tamamlayan Türk Kadınını Tanıtma ve Güçlendirme Vakfı Başkanı Semra Özal, dün uçakla Türkiye'ye döndü. Atatürk Havalimaru'nda eşi Başbakan Turgut ö z a l tarafından karşüanan Semra özal, gezisinin çok olumlu geçtiğini söyledi. Gazetecilerin sorularıru yanıtiayan Semra ö z a l gezisinin iki ülke kadınlannın birbirlerini daha iyi tanımalanna ve yakınlaşmalanna katkıda bulunduğunu bildirdi. SHP'li Atalay: Süleymaniye'ye gömülmek isteyenlere izin verir misiniz? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Turgut Özai'ın annesi Hafize Özai'ın Nakşibendi Şeyhi Mehmet Zait Kotku Efendinin Süleymaniye Camisi'nin avlusundaki mezannın yanına gömtllmesi konusu TBMM'ye getirildi. SHP Diyarbakır Milletvekili Fnat Atalay, Başbakan Turgut ö z a l tarafından yanıtlanması istemiyle Meclis Başkanlığı'na verdiği soru önergesinde "Bakanlar Kurulunun izin gerekçesinin açıklanmasını" istedi. Atalay şu sorulan yöneltti: ' TC. başbakanlarının validelerinin ve bir kısım aile fertlerinin bu gibi özel yerlere gömülmesine dair, TC yasalannda bir düzenleme var mıdır? Şayet yoksa, sizden sonraki başbakanların da aynı uygulama içerisinde olmaları halinde, tarihi değeri olan bu gibi yerlerin bir müddet sonra mezarlıklar haline gelmesi sizce normal midir? Anayasarun ikinci maddesinde belirtilen laik devlet kavramıyla bu uygulamayı nasıl karşılıyorsunuz? Kanun önünde herkesin eşit olduğu ve kimseye imtiyaz tanınamayacağına ilişkin anayasa hükmu, Özal ailesi için geçerli değil midir? Geçerliyse, ne tür bir olağanüstü nedenle Bakanlar Kurulu boyle bir karar aldı? Bütün yurttaşların kanun önündeki eşitliği öngörüldüğüne göre başka yur.taşların benzeri vasiyetlerine Bakanlar Kurulu icabet edecek midir?" ANKARA'dan YALÇIH D06AH (Baştarafı 1. Sayfada) Askerlik (Baştarafı 1. Sayfada) Milli Savunma Bakanhğı'ndan edinilen bilgilere göre, 1076 ve 1111 sayıh yasalar üzerindeki çahşmalar bundan bir süre öncesinde bakanhk bünyesinde başlatıldı. Ük planda, Genelkurmay Başkanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklan'ndan bu yasalar üzerinde görüş istendi. Daha sonra bakanhk içinde oluştun1lan çalışma grubu yasalar üzerinde çalışmalara başladı. Milli Savunma Bakanlığı'ndan bir üst duzey yetkili çalışmalar konusunda şu bilgileri verdi: "Askerlik Kanunu ile Ugili çalışmalar bakanhk içerisinde tamaralandı. Çahşmalar askerlik kanunlannın sil baştan değişıirilmesini ongönıyor. Çalışmalar sonunda bir metin hazırlandı. Bu metin ASAL tarafından önumüzdeki günlerde Genelkurmay'ın tetkikine sunulacak. Oradan cevaplar geldikten sonra, görüşler taslak şekline dönuştünılecek. Daha sonra da parlamentoya gönderilecek. Yeni kanunlar, daha önceden yapılan ekler, değişiklikler, hepsini kapsayacak." Bakanhk yetkilisi, söz konusu çalışmaların bu yıl sonuna doğru tamamlanacağmı umduğunu da kaydetti. Hasan Celal Güzel, adına ve şanına hiç yakışmayan karariar alıyor. Bakan Güzel, '/Güzel olmayan kararlarla" üniversite gençliğini "yeraltına itiyor". Geçen gün yaptığı konuşmada aynen •Şunu söylüyor du: "İllegal örgütlerin yönlendirilmesınde bulunan dernekler kapatılacak, öğrenci derneklerinın büyük bölümü zaten illegal örgütler tarafından yönlendiriliyor". Bu da Güzel'in demokrasi anlayışı!.. İşine gelmeyen öğrenci demeklerini kapatarak, öğrencileri böylelikle zaten "illegaliteye" itmiş olmuyor mu Bakan Güzel?.. Dernek kuramayan öğrencinin dernek faaliyetinde bulunmasından vazgeçmediği anda, "illegaliteye" düşeceğini bilmiyor mu?.. Bakan Güzel 1968 kuşağından. O dönemi çok iyi biliyor. O tarihteki olayların deneyinden geçen bir bakan, bugün genç insanlara aynı hatayı "bile bile işlettirmek" mi istiyor?.. Önce, "illegaliteye" itmek, sonra da "Bunlar illegal dernektir, kapatılması vaciptir" demek!.. Siyasal iktidar üniversite gençliği ile yeniden oynamaya başlıyor. Öylesine ki, örneğin geçenterde İstanbul Üniversitesi'nde çıkan öğrenci olaylanndan sonra istanbul'dan gelen bilgiler çok çarpıcı. İstanbul Ünıversıtesi'nin Rektörü Cem'i Demiroğlu öğrencilerin kendisini zıyarete geleceğini çok iyi biliyor, hatta bunu "ilginç kaynaklardan" haber alıyor. Oğrencilerle karşılaşmamak için makamından ayrılıyor. Tıpkı İstanbul Valisi Cahıt Bayar gibi. Vali Bayar da öğrencilerin kendisi ne ulaşmak istedlklerini öğrenıyor. O da yerinden ayrılıyor. işin acı yanı, olaylardan bir gün sonra İstanbul Ünrversitesı Rektörü Demiroğlu ile Vali Bayar biraraya geliyor, öğrenci eylemlerini gözden geçirirken, "Gençleri nasıl açıkta bıraktıklarım" birbirlerine mütebessim bir çehreyie anlatıyor. Olayların bu boyutlara geleceği, öğrencilerip arasına polis sokularak rektörlük makamının işgal edilerek camların kırılacağı, olaydan çok önce "bir başka yerde" planlanıyor. Bunları Vali Bayar ile Rektör Demiroğlu bilmiyor mu?.. Şimdi, sıra öğrenci demeklerini kapatmaya geliyor. Öğrenci derneklerini kapatma kararıyla olayları siyasal iktidar tırmandırmak istiyor. Bilinçle ve kararla... Neden? Gelecek yıl yapılacak cumhurbaşkanlığı seçımlerine "hazırlık olmak" üzere... Cumhurbaşkanlığı seçiminin hazırtıkları her düzeyde yürütülüyor. Birileri birilerini seçtırmek istiyor. Birileri birilerinin Cumhurbaşkanlığını sürdürmek istiyor. Çeşitli grupların seçilecek kişi üzerinde koiaylıkla anlaşmaya varmalarını sağlayacak yöntemlerden biri ülkede huzuru kaçırmak. Huzurun kaçırılmasında en kolay yollardan biri, üniversite gencliğinı sokaklara dökmek. Dernekleri kapatılan öğrenciler şimdi huzursuzlanınca. seyreyleyin gümbürtüyü, iktidarın ağzından: "İşteeee, bız demedık mii,, ii, yineee ayaklanıyorlaaaar..." 1968 kuşağından gelen Bakan Güzel, bu tutumunu 1988de içine sindirebiliyor mu? BIRYAC • BIRMA • BIMA ÜRÜNÜDÜR "Mutfağınıza, sofranıza bereket ve soğlık
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle