21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER obskürantist aydınlarda ve Atatürk'ün toplumu uyanık tutmak için konuşmalarında sık sık lanetlediği din sömürücülerindedir, Ancak toplum teolojik çağda yaşadığı ve buna elverişli, yatkın olduğu sürece bu tür sömürgenlere sürgit rastlanacaktır. Eğer pozitif çağa gerçekten adımımızı atmış olsaydık, gericilik kaygılanndan ve Atatürk düşmanhğmdan bugün yakınır mıydık? Bu, elbette eşyanın doğasına aykırı olurdu. Gerçeğe kendimizi aldatarak değil, dürüstlükle bakarsak sorunu çözebiliriz. Geçelim. tanımı vardır. Yukarıdaki soylu tanımm yanı sıra onu "doğaötesi gevezelik" (Napolyon), "yarım yamalak gerçeklerin yutturmacası", "insan aklına giydirilen deli gömleği", "çağdaş insanın hırsız feneri", "sürüleşme yöntemi", "politik pusula", "yaşamdan kopmuş laf ebeliği" sayan görüşler de vardır. Reşit Galip'e yazdıklan anımsandığında Atatürk'ün de ideplojileri bu son anlamda algıladığı söylenebilir. özetle ideoloji sözcüğü çok netameli, ne olduğu henüz belirsiz bir kavramdır ve günlük dilde de çoğun, Atatürk'ün benimsemediği donmuş öğretileri çağrıştırmaktadır: "Leninizm, Marksizm, Maoizm, faşizm" gibi. Eğer bu anlamlardan anndınlır yıkandaki soylu tammda birleşilirse, Atatürk devriminin uygulamalı temelde gelişen bir ideoloji olduğu görüşü o zaman benimsenebilir. Ancak kanımca hiç değilse bugün için bunu söylemek güçtür, en azından erkendir. Üstelik pragmatizmle ideoloji kavramının bağdaşabileceğini de sanmıyomm. Atatürk devrimini güdükleştirecek, katılaştıracak, evrimini önleyecek ve onun saydamlığını bozacak bu terime gereksinme olduğunu da sanmıyorum. O yüzden de Atatürk devriminin, tartısmaü, denemeli, akıla bilime ve ülke gerçeklerine dayalı bir çağdaşlaşma yöntemi ve dünya görüşü olduğuna inanıyorum. Bence ona bir ideolojik damar arayacak yerde, onun akılcılık damannı işlemek en iyisi. 3 MART 1988 Atatürk Devrimi ve Bîzler Atatürk'ün sözleri, yaptıklarıyla tutarlıdır ve açıktır. Yurt gerçeklerinden yola çıkmak, donmuş kalıp ve öğreiilere asla kapılmamak ve bunlarla gelecek kuşaklan bağlamamak... Kim ki, bilime karşı öğretilere kapılarak Atatürk'ü yorumlarsa, O'nun manevi mirasçısı olamaz. PENCERE Yaranmak İstedikçe Yaranamazsın,!••• Karı koca, bir de eşek... Yolculuk köyden kasabaya. Erkek eşeğin sırtında. Kadın arkada yürüyor. Yoldan geçen biri durup bakmış; söylenmiş: Be adam; erkek olacaksın, eşeğin sırtına kurulmuş$un, kadıncağızı yürütüyorsun... Ayıp değil mi? Koca şaşırmış: He ya!.. demiş, doğru söylüyorsun. Eşeğin sırtından inmiş, kadını hayvana bindirmiş; ardından yürümeye baştamış. v Biraz sonra kasabadan köye dönen bir ihtiyara rastlamışlar. ihtiyar sakalını sıvazlayıp alay etmeye başlamış: Yuh sana herif!.. Erkek olacaksın; avradı eşeğe bindirmiş ardına düşmüşsün, erliğe yakışır mı? Bizim koylü şaşırmış: He ya!.. demiş, doğru söylüyor. Peki ne yapmalı? Eşeğe kendi binse olmuyor, kadını bindirse olmuyor. En iyisi orta yolu bulmalı. Adam eşeğe binmiş, avradı terkisine almış: Hah!.. demiş, şimdi doğruyu bulduk. Ama biraz daha gittikten sonra, yoldan geçen birisi görüntüye bakarak: Yuh be!.. diye bağırmış, Utanmıyor musunuz! Olacak iş mi bu? Zavallı eşeği öldüreceksiniz. Sizde hiç insaf yok mu? Şu sıska hayvan ikinizi de çeker mi? Bizim koylü düşünmüş: He ya!.. demiş, adam doğru söylüyor. Sonra ne yapmış? Öykünün sonunu anlatmaya gerek var mı? Bilemem. Çünkü kendi aklını kullanamayan ve elin aklıyla hayatm gerdeğine giren, kim olursa olsun, başarı kazanamaz. 12 Eylül'ün buldozeriyle Türkiye'deki bütün demokratik kurumlar yok edildi. Bilinçle, planla, CIA uzmanlarının akıl hocalığıyla gerçekleştirildi bu operasyon. Daha önce başka ülkelerde yaşanan deneylerden yararlanıldı. SHP, işte bu yıkım sürecinde ortaya çıkan bir partidir; sağlıklı bir yapıya kavuşması, demokrasinin gerçekleşmesiyle eşanlamlıdır; çünkü bugün Türkiye'de daha büyük, daha kapsamlı, daha ağırlıklt bir örgüt yok. Anadolu'nun sol tabanı SHP'yi oluşturabikji; parti programı da demokrasiyi öngörüyor. Ancak SHP nasıl gelişecek? Parlamentoda üçte iki çoğunluk 12 Eyiülcü iktidann elinde bulunduğundan muhalefetin her girişimi engelleniyor. SHP çetin birdirenişe geçse; sermaye iktidannın sözcüleri bağırıyorlar: Hırçın muhalefeti halk istemiyor... . llımlı davransa: Muhalefetin adı var, sanı yok!.. ybtersiz. SHP'nin de elinden bir şey gelmiyor.. Sertleşse: Kavgacılığın sonunda 12 Eylü/'e süruklendik; güleryüzlü sol istiyoruz... Parti Güneydoğu'daki zavallı halkın feryadını dile getirmeye kalksa: Kürtçülük yapmayın!.. Köklü çözümler önerse: Marksistler, komünistler, aşırılar partiyi ele geçirdiler; duzene karşı çıkıyorlar... ANAP çoğunluğu parlamentoda muhalefetin bütün yollarını tıkadığı için SHP meydanlara çıksa: Muhalefeti sokağa döküyorlar... Ağırdan alsâ: Hıh!.. Böyle muhalefet mi olur? •k SAMİ SELÇUK Yargıtay Üyesi Son yazımda belirttiğim üzere (Cumhuriyet, 2 Ekim 1987) Atatürk devriminin bir ideoloji olup olmadığı konusunu irdelemeyi sürdürüyorum. Her şeyden önce, Atatürk devriminde çelişki ve tutarsızlık bulunduğu görüşü bütünüyle gerçek dışıdır. Zira daha önce de değindiğim gibi, bu göriiş Atatürk'ün bir eylem adarru olduğu gerçeğini göz ardı etmektedir. Atatürk'ün Batı düşüncesinden esinlendiği ve onu ulusal potada erittiği unutulamaz. Ancak bu devrim, şu ya da bu masa başı ideolojik kalıplara göre değil, bilimin verileri doğrultusunda gerçekleştirilmiştir. özleştirerek sunduğum şu sözler Ata'nındır: "Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve ulusun her bireyinin kafasına sokacagız." "Her işin esas amacına kısa ve kestirme yoldan varmak istenilmeye değer olmakla birlikte, yolun makul, mantıklı ve özelliklc bilimsel olması gerckir", "Türk ulusunun yürümekte olduğu ilerleme ve uygarhk yolunda, eünde ve kafasında tuttuğu meşale pozitif bilimdir.'', ''Yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir'', " . . . bilim adamları beni aydınlatsınlar (...) ben uygulayayun". O'na göre, ülkeyi kurtarmak ve kalkmdırmak için iyi niyet ve özveri yetmez. "Bu niteliklerin yanında bilim ve fen gerekir." "Bilim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki evrimini algılamak ve geli$imini izlemek zorunludur." lumuzu çizen; içinde yaşadığımız yurt, bağnndan çıktığımız Türk ulusu ve bir de uluslar tarihinin bin bir facia ve acı kaydeden yapraklarından çıkardığımız sonuçlardır." Bu sözleriyle Atatürk, evrenin peşin yorumu olan dini, inananların vicdanlarına bırakmış ve onu vicdan özgürlüğü değeri olarak 1926'da yasalaşan T.C. Yasasıyla (md. 175178) laik devlete yaraşır biçimde konımuştur. Ancak toplumun, devlet ve dünya işlerine akılcı, deneyci, özetle laik yöntemle yaklaşmasını istemiştir. A.Comte'un kuramı doğrultusunda Türk ulusunu teolojik ve metafızik evreden kurtanp pozitif ve bilimsel evreye sokmak O'nun temel ülküsüdür. Çünkü yine Comte'un deyişiyle şu olguyu sezinlemiştir: Bilimsel anlamda "bilmek ileriyi görmek, ileriyi görmekse güçlü olmaktır." Burada bir ayraç açarak şu gerçeği açık yürekle belirtmek isterim: Atatürk'ün bu ülküsü, ne yazık ki bugün de gerçekleşememiş; üstelik ölümünden sonra yavaşlamış, hatta durmuştur. Kimi gerçeklerin şimdilerde bile teolojik ve mistik bakışla değerlendirilmesi, bilimsel yaklaşımm bir kıyıyya itilmesi, O'nun asla bağışlayamayacağı yöntemlerdir. Şu an, birbirimizi şuçlamak değil, iyi niyetle anlamak, ortak bir çizgide buluşmak (consensus) zamanıdır. Eğer hâlâ ülkemizde Atatürk'ü anlayamayan büyük bir kesim varsa, O'nu korumak için çıkarılan yasa uygulama alanı buluyorsa, toplumun henüz teolojik çağda yaşadığı gerçeğini rahatça teslim etmek, bunun üzerinde uzun uzun düşünmek zorundayız. Yağmur duasıyla suya kavuşmak isteyen sade yurttaş ya da yöneticinin pozitif çağda yaşadığım kim söyleyebüir? Ölülerden, üfürükçülerden medet uman toplumu yalnız Ata değil, bâtılı kınayan Islamlık da reddetmiştir. Bunun sorumluluğu ise elbette halka ait değildir. Halkı bu düzeyde tutmakta yarar uman Tutarh ve açık... Bilimi toplumun günlük yaşamına aktarmak ijteyen Atatürk, sonu "izm"le biten, çoğun masa başında kotarılmış, insan zekâsını yapay kalıplar içinde tutuklayan görüşlere karşıdır ve bunları bilime aykırı bulmaktadır. Çağdaşı kimi önderlerin (Hitler, Mussolini) yaptıklan gibi, bir öğreti ve kuram geliştirme önerilerini şiddetle reddetmiştir. Kadroda bir kuram geliştirmek isteyenlerden Y.K. Karaosmanoğlu'nu "öğreti (doktrin) istemem, donar kalınz" diye uyaran O'dur. "...Biz de uygulanamaz düşünceleri, kuramsal birtakım aynntıları yaldızlayarak bir kitap yazabilirdik. Öyle yapmadık. Ulusun maddi ve manevi olarak çağdaşlaşması ve gelişmesi yolunda eylem ve icra ile söz ve kuramların önüne geçmeyi yeğledik" diyen Ata'dır. Dr. R. Galip'e yazdıkları aynı tutarlılığı ve kararlıhğı yansıtmaktadır: "Ben, manevi miras olarak hiçbir dogma, hiçbir donmuş, kalıplaşrnış düstur bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Zaman süratle ilerliyor. Böyle bir dünyada asla değişmeyecek yargüar getirdiğirni ileri sürmek, aklın ve bilimin gelişmesini yadsımak olur. Benim Türk ulusu için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Bundan sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akü ve bilimin yol göstericiliğini kabul ederlerse, benim manevi mirasçılarım olurlar." Atatürk'ün sözleri, yaptıklarıyla tutarlıdır ve açıktır. Yurt gerçeklerinden yola çıkmak, donmuş kalıp ve öğretilere asla kapılmamak ve bunlarla gelecek kuşaklan bağlamamak... Kim ki, bilime karşı öğretilere kapılarak Atatürk'ü yorumlarsa, O'nun manevi mirasçısı olamaz. llk kez, D. de Tracy'nin kullandığı ideoloji (düşünce bilimi, ilmi efkâr) sözcüğünün otuza yakın Sonuç Bilim, terimleri gerektirdiği yerde ve ölçüde kullanır, dekorasyon özentisiyle değil. İdeolojik sözcüğünü kullananların bu özentiyle davrandıklannı söylemek istemiyorum. Ancak devrime "ideoloji değildir" diyenlere karşı, onu savunmak için bence bu sözcüğe gerek yoktur. Üstelik alabildiğine netameli ise. O nedenle ben, bu gereksiz sözcüğe Atatürk devrimi terminolojisinde yer verilmemesinden yanayım. Bütün bu kaygılardan ve açmazlardan kurtulmanın biricik yolu, toplum bilünleri okutulan üniversitelerde ve kurumlarda, Atatürkoloji adlı bir bilim dalının kurulması ve Atatürkolog yetiştirilmesidir. Tersi durumda, Atatürk devrimi, her yöne çekilebilecek, gerçek kimliğine kavuşmakta gecikecek, bu ortamda kimin kimden yana olduğu bir türlü anlaşılamayacaktır. Bundan da kimileri sürgit yararlanacaktır. Müspet düşünce, bilim çâğı... Bütün bunlar kanıtlıyor ki, "Bilim ve fen için kayıt ve şart yoktur" diyen Atatürk, ülke gerçeğine çağdaş bilimi uygulamaktan başka yol göstermemiştir. Bu çağdaş bilim de, kuşkusuz insan aklına ve deneye dayanan laik bilimdir. "Biz ilhamlanmızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. Bizim yo EVET/HAYIR OKT4Y AKBAL Açıklıktan Korkulmasın! Artık olaylar yattştı. Heyecan dindi. Duygusal davranışlar, sözler sona erdi. SHP Genel Başkanı İnönü'nün görevlerinden aynlmasının yarattığı bunalım, 4S saat içinde bir çözüme ulaştı. Şimdi soğukkanlılıkla olayı inceleyebiliriz. Neydi sorun? Genel başkanın, parti meclisinin bir bölük üyelertyle anlaşamaması... İnönü'nün desteklediği genel sekreter ve MYK ile parti meclisindeki on beşyirmi üyenin sürekli sürtüşmesi... Bu, elbette ki bir partiyi yaralar. Sosyal demokrat bir parti üyelerinin belirli ilkeler çevresinde anlaşmış bulunması, o ilkeleri yaşama geçirmek için çalışmaları beklenir. 6u partiye üye olanlar, özellikle yönetim gdrevlerine seçilenler, her şeyden önce partinin programına, ilkelerine, amacına bağlı olmalıdır. Yoksa, o partide işi ne? Ne var ki SHP'nin haziran olağanüstü kurultayında seçilen parti meclisinde böyle biriik, bir ilkesel anlayış berabertiği yoktu. Uyelerin hepsi demeyeyim, ama bir bölümü için ulaşılması gereken amaç, ilk genel seçimierde milletvekili seçilebilmekti. Her politikacının gönlünde böyle aslanların yatması doğaldır. Millötvekili seçilmek isteği de ayıp bir şey değildir. Ama parti meclisi büyük çoğunluğuyla bu konuda çirkin bir sınav verdi. Kızılcahamam Çam otelinde, parti mecSsi üyelerinin iki kişi dtşmda1 hepsi kendilerinin liste başlarında aday gösterilmesini istediler, bu yolda birbirleriyle savaşım verdiler. Elbette garip bir olay oldu bu! Genel başkanla genel sekreterin görevlerinden ayrılıp geri dönmeleri, uygar ülkelerde kolay kolay rastlanan bir durum değildir. Bir liderin görevini bırakması için gerçekten çok önemli birtakım olaylarla karşılaşması gerekir. Oysa SHP'deki son tartışmaların böylesine yaşamsal bir önemde olduğu söylenemez. Falan yerdeki delege seçimi, yok bilmem hangi ildeki yönetim kurulunun değişmesi, MYK'nın parti meclisince beğenilmemesi... Bunlar bir genel başkanı göreyinden uzaklaştıracak nedenler sayılamaz. Ama Sayın Erdal inönü, kimsenin beklemediği bir anda görevinden ayrılacağını söyiemiş, sonra da örgütten gelen isteklere, baskılara, sevgi, bağlılık gösterilerine dayanamayarak yeniden görevine dönmüştür. Genel sekreter de öyle... SHP'nin haziran kurultayı, sanırım pek çok düğümü çözecektir. Kendimizi alaturka tutumlardan bir kurtarsak, her şey daha açıklık kazanacak. SHP'de iider olmak isteyenler, daha doğrusu genel başkanlığa adaylığını koymayı düşünenler, niye bir türlü ortaya çıkmaz? Her şey neden gizlilik içinde olur, niye kulislerde pişer bu tür işler, hevesler? SHP Genel Başkanlığı'na aday olabilecek kişilerin kurultayın önüne "Ben adayım" diye çıkmaları, uygarca bir davranış olacaktır? inönü'nün yüzüne karşı başka türlü, arkasından daha başka türlü konuşmak, davranmak çirkin bir tutumdur. Açıkça görülüyor ki SHP'de İider olmak isteyenler var. Bu kişiler, kurultayın Önüne aday olarak çıkmalıdırlar. Kulis çalışmaları, hizip hesapları, bireysel tutumları ortadan kaldıracak tek güç, açıklıktır, aydınlıktır. Şimdilik SHP, Erdal İnönü'nün liderliğinden vazgeçemez. Bir topluluğu, hele SHP gibi ülkemizin en bilinçli seçmen kesiminin oylannı, desteğini kazanan bir partinin liderliğini sürdürmek çok güç bir iştir. Erdal İnönü, bu görevi bir aydın sorumluluğuyla yüklenmiştir, ama iktidar hırsı, tutkusu, "ille de ben" hevesi içinde olmadığı da çok açık bir gerçektir. Bu yüzden SHP'de "lider"liğe aday olmak isteyenlerin ortaya atılmalarını önleyecek bir durum yoktur. Kurultayda genel başkanlığa, genel sekreterliğe, üst yöneticiliklere kendilerini "layık" gören herkes, bu açık yüreklıliği göstermelidir. Demokrasi, açıklıktan yana bir yönetimdir. Sosyal demokrat bir partideki "hizmet" yarışları da meydanlarda yapılmalıdır, gizlilik içinde, kulislerde, otel odalannda, lokanta, yazıhane masalarında değil!.. AnaBritannica Dün> anın 1 numaralı ansiklopedisi 24 Saat Açık Üniversite Evinizde... */ Satış Temsilcileri, Gelin, Kültür Güzelliğini, Ekonomisini Paylaşalım. Bilginle, hoşgörünle, insanlığınla aydınlattın yolumuzu, Karanlık dersliklerde bir tutam ışıktı sözlerin. Senin öğrencin olma şerefine erdik ne mutlu bize. AKŞn GÖKTÜRK ANMA 1 Yokluğunun acısı her an daha derinleşirken OZfeyNAK Basın / Yayın / Dağıtım Pazarlama ve Ticaret Ltd. ŞU. Sümer Sok.8/5 Kızılay Ankara Posta Çek : 179116 Tel : 229 83 63 230 82 76 Ticaret Sicil No.: 57 899 İST. BÖLGE M Ü D . : BABIALİ C A D D E S İ 19/7 TEL . 5 1 9 4 7 03 C A Ğ A L O Ğ L U Dr. ÖMER ŞEFİK KAYMAKÇALAN'ı ölümünün 3. yılında saygı ve hasretle anıyoruz. "Karı koca, eşek" öyküsünün gerisini de anlatalım: Koylü en sonunda kadını da eşekten indirmiş, kendisi de yaya yürüyor, eşeği yularından çekiyor: Herifin biri görmüş: ""^ TT.Akıl fıkarasına bak!» •öernişi osok dururken hem kendisi yaya gidiyor hem kadını yürütüyor... Selam olsun ölümde yaşamı yarataniara; selam olsun aileleri ile anadiliyle konuşmak ve temel insan hakları için Diyarbakır cezaeyinde direnişi omuzlayanlara. ölum orucunda yitirdiğimiz MEHMET EMtN YAVUZTJ unutmayacağız. tSTANBUL'DAN BİR GRUP YURTSEVERDEVRİMCİDEMOKRAT ÖĞRENCILER ADINA YUSUF AY HATtBOCLU YAYINLARI FILIPPO GRAMATICA LEYLA ERBİL'İN KAYBOLAN ROMAM Uyla Erbil'in yeni yazdığı, MEKTUP AŞKLAR1 adlı romanının daküloya çekilmiş, basıma hazırlanmış metni, dosya halinde Odakule'deki son kitap fuarında kaybolmuştur. Bulanın dosyayı aşağıdaki adrese ulaştırması önemle rica olunur. CAN YAYINLARI Babıali Cıd. Sıhhiye Apt. No. 13, Kat: 2 Cagaloglu, Islanbul / Telefon: 528 61 13 TOPLUMSAL SAVUNMA İLKELERİ Türkçesi Yargıtay Üyesi Doç. Dr. SAMİ SELÇUK Türkçe basımı için ünlü Fransız Cezacı MARC ANCEL'in önsözüyle Ederi: 5.400 TL. (KDV içinde) HATİBOĞLU YAYINLARI Tel: YÜZYÜZE Atillâ Dorsay 1250 lira (KDV içinde) Çağdaş Yaymlan Türkocagı Cad. 39/41 Cağaloğlutstanbul Fevzi Çakmak Cad. No: 64/C Beşevler, ANKARA, 223 48 01 Ç.Yol/Mayıs Ortak Açıklaması Kıvılcımlı Hakkında Ne Dediler? Ertuğrul Kürkçü, S Ormanlar. Yalçın Küçük, Murat Belge. Doğu Perinçek Rasih Nuri Ileri, Kerim Korcan, S Özlürk Yalçın Kuçük Eleştirisi Sungur Savran'la Polemik Tip/TKP Birleşmesi Uzerine Borsalardaki Bunalım Uzerine El Salvador'da Neler Oluyor? Yeni Öncü Eleştirisi: 12 Eylül Dersleri: Bilim ve Sınıflar: aıjnı Bayilerinıiz Kanımi lakihata Uğramamanız İçin Tekel Ürünlerini Etiketi Üzerinde Yazılı Fiattan Satınız. Saygılarımızla Not: Yabancı sıgara ve içkiler bu uygulamanın kapsamı dışındadır. wayın Vatandaş Tekel Ürünlerini Etiketi Üzerinde Yazılı Olan Fiattan Alınız. Saygılarımızla Not: Yabancı sigara ve içkiler bu uygulamanın kapsamı dışındadır. Şlkayetlerlnlz İçin: İstanbui : 522 18 80 Ankara : 324 42 38 Diger İller: Mahalli Tekel Teşkllatı TOPRAĞI SEVGİLEDİM • ÜNAL CİMİT Seramik Hcyksl Sorglsl GÜZEL SANATLM GALERİSİ • BOLU
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle