25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER duğu... BUtün bunlar son dört beş yıllık iktisat politikasının çok önemli artıları. Ama aynı yıllarda Türk toplumu bu politikaya ilişkin büyük fıyatlar ödedi, önümüzdeki yıllarda da ödemeye devam edecek. Üstelik bu fıyatların bir bolümü politik bir tercihin haklı ya da haksız zorunlu sonuçları sayılabilirken, öbür bölümü yalnızca pglitikiktisadi yetersizliklerden, olayların yanlış değerİendirilmesinden kaynaklanan sıkıntılar. raatı, çokluk, hemşerileri çileden çıkaran bir vatınm israfı'na dönüştü. özal iktidannın özel kesimi değerlendirmesi de benzer yanlışlıkları içermekten geri kalmadı. Uzun bir teşebbüs ge^eneği olmayan, servetini enflasyon ve devlet kararlanna borçlu olan bir burjuva sınıfının "yeni yetme" bir kısım mensubunun yaratılmış aşırı teşvikleri ciddi bir yaiınm ve ihracat yolunda degil, tez zamanda köşeyi dönüp tüketim kalıplannı değiştirmek için kullanacağını basiretli hükümetlerin kestirmesi gerekirdi. Kestirebilsin ki, yaygın bir teşvik politikasını uygulamaya kalkarken devlet hazinesini de kollayacak asgari önlemlerini alabilsin. Son yıllarda Türk iktisat ve toplum yapısını alev alev yakmaya başlayan politikacıişadamı koalisyonu dedikodulan, ortalama adam başına geliri 1000 dolar civarındaki bir ülke için inanılmayacak lüks tüketim örnekleri, Birinci Özal hükümetinin bu konudaki yanlış değerlemesinin yarattığı doğal sonuç sayılmalı. Hükümetlerin tüm hedeflerine ulaşmalan beklenemez. Ama bazı hedefler bir hükümet politikasının "orta direği" yapılmışsa, o konudaki başan toplam başanyı belirleyen önemli bir unsur olur. 7O'lerin ikinci yansında yüzde 80*leri bulan bir enflasyonu düşürebümek, tek rakamlı artışlarla sınırlayabilmek Birinci özal hükümetinin en öncelikli hedeflerindendi. Ve ilk yıllardaki nisbi gerilemelerden sonra 1987 sonunda yeniden 70 sonlarının enflasyonuna dönmüşsek, bu husus iktisat politikasının başka alanlarındaki başarılı sonuçlarını tek başına gölgelemeye yeter. Iktidara gelirken enflasyonu kısa sürede durduracağını ileri sürüp dört yıl sonra bu enflasyonu ekonominin dışa açılmasından doğan "nisbi flyat yapısındaki değişmeler"le açıklamaya kalkmak inandıncı da olmaz, doğru da... özal hükümeti, Türkiye'deki enflasyonun ithal edilmiş bir enflasyon olmadığını, düpedüz uygulanan para ve maliye politikalarının sonucu olduğunu açık ve seçik itiraf etmedikçe bu soruna köklü bir çözüm bulunması beklenemez. 22 ŞUBAT 1988 İcraatın Dışından..» Son yıllarda Türk ikîisat ve toplum yapısını alev alev yakmaya başlayan politikacıişadamı koalisyonu dedikodulan, orîalama adam başına geliri 1000 dolar civarındaki bir ülke için inanılmayacak lüks tüketim örnekleri, birinci özal hükümetinin bu konudaki yanlış değerlemesinin yarattığı doğal sonuç sayılmalı. CUMHUR t YET "TEN OKURLARA... OKAY GÖNENSİN Savsak eğitim Özal hükümeti kalkınmamn görünen unsurlarmı nasıl ön plana çıkardıysa görünmeyen temel unsurunu, eğitimi de o ölçüde küçümsedi, ihmal etti. Türk eğitimi bugün her zamanki kadar, hatta her zamankinden ötede bir perişanlık içindedir. Bu perişanlık her şeyden önce eğitim kavramına ilişkin anlayıştan daha doğrusu anlamayıştan kaynaklanmaktadır. Eğitim, insan hayatırun belli bir döneminde alımp bitirilecek bir bilgi kümesi değildir. Doğumdan ölüme kadar tüm yılları anaokullanyla, orta, yüksek eğitim kurumlanyla, meslek içi eğitimle, meslek dışı yaygın kurslarla kapsamayan bir eğitim çabası, çokluk boşa harcanmış kaynaklardan başka bir şey getirmiyor. Oysa Türk eğitiminde kapsanan yıllar yalnızca 722 yaş arasındaki kısa dönemle sınırlı kalmıyor, üstelik de bu dönemde verilen bilgilerin, bırakınız "atlayacağımız", yaşadığımız çağla bile ilişkisi yok. Japonya'yı kalkınma örneği olarak almaya pek hevesli bir siyasal kadronun bütünüyle eğitim üzerine kurulu Japon toplumunu biraz daha yakından tanımasım dileriz. Siyasal karar sürecinin, geride bıraktığımız dört beş yılda hızlandığı ne kadar gerçekse, zaman zaman ciddiyetten uzaklaştığı da o kadar gerçek. Kanun hükmünde kararname kullanmanın kazandığı yaygınlıkla, birbiriyle en ufak ilgisi bulunmayan hükümleri aynı kanun ya da kararda toplayıp alelacele çıkarma alışkanhğıyla, iyice düşünülmeden hazırlanmış metinlerin yarattığı karmaşa ile bu yıllar, iktisat politikasının düşünülmesinde değil ama uygulamaya konuluşunda son derece sorunlu bir dönem olarak hatırlanacak. Ssnayide yıpı degişikfigi: İktisat politikasında ihracatın butün önemi ile ortaya konması ve teşvik edilmesi yerinde olabilir, ama böyle bir politika sanayideki köklü bir yapı değişikliği ile birlikte gitmediği zaman bir süre sonunda tıpkı ithal ikameci politika gibi tıkanmaya mahkum görünüyor. Oysa geçen yıllarda Türk sanayii ciddi bir yapı değişikliği ve bir atılım içine sokulamadı. Sanayileşmede böyle bir anlayış değişikliğine vanlmadığı sürece ihracatı arttırma cabalan gelecek yıllarda büyük güçlüklerle karşılasacaktır. İktisat politikası önlemlerini, onları uygulayacak insanlar ve kurumlann olanaklanndan soyutlamak mümkün degil. tşte Birinci özal hükümetinin bir önemli yanlışlığı politikayı yürütecek bazı kurumları fazla iyimserlikle değerlendirmek oldu. Kamu iktisadi teşebbüsleri yeniden düzenlenirken onların daha serbestçe fıyat saptayabilmeleri öngörüldü. Ancak etkinliklerini arttıracak başka mekanizmalar yaratılmadığı sürece ki yaratılmadı böyle bir uygulamamn sonucu gelişigüzel arttınlacak KİT fıyatları ve savruk yatırım politikaları olacaktı, öyle oldu. Aynı gelişme, daha da göze çarpıcı biçimde, mahalli idareler için ortaya çıktı. Çok sınırlı insan potansiyeli ile önemli mali olanaklara kavuşan belediyelerin ic Bu Öfke Neden? Prof. ÖZHAN ULUTAM 1988 yılına, yeni bir hükümetle ve bu hükümetin başarı şanslanna ilişkin yorumlar içinde girdik. Ardından gelen 24 Ocak Kararları'nın sekizinci yüdönümü bu tartışmaları bir kez daha canlandırdı. Birinci özal hükümetinin geçmiş dört yılda neler yaptığını, neler yapamadığını saptayabilmek, gelecekte sağiıklı politikalar izleraek isteyenler için öylesine önemli ki, yakın geçmişin iktisadi başansına ya da başansızhğına ilişkin bu değerlemelerin yoğunluğu doğal sayılmalı. Tıalıuz tkinci özal hükümetinin değil, muhalefet partilerinin de sakin kafayla durumu değerlendirebilmesi gerek. Hatta bu değerlendirme sadece geçen dört bes yılı değll, çok daha eskileri kapsamalı. Demokratik düzen içinde partiler, yaptıkları yanlışlıkların bedeline belki seçim kaybederek katlanırlar, ama asd bedel yanlışlıkların kurbanı olan halk tarafından ödenir. Ve beş yılda bir iktidarı devirebilme ferahlığı da beceriksiz, bilgisiz politikaların kaybettirdiklerini geriye getirraez. rattığı koşullanmalar öyle idi ki, tutarlı bir iktisat politikası pek çok tabunun kırılmasını gerektiriyordu. IMF tavsiyelerinin içerikleri ne olursa osun Türkiye'yi çökertmek isteyenlerce ileri sürüldüğü, karman çorman tahditlerle dolu bir dış ilişkiler sisteminin Türkiye için vazgeçilmez bir yazgı olduğu, her devalüasyonun bir hükümet düşüreceği, bol sübvansiyonlu bir iktisadi devlet teşekkülleri düzeninin, ne pahasına olursa olsun, korunması gerektiği, bürokratik bir devlet çarkını savunmanın solculuk geregi olduğu gibisinden yargılar kamuoyunu öylesine biçimlendirmişti ki, aksine öneriler geliştirmek ve hele bu öneriler bütününden oluşan hükümet politikası çizmek bir tür vatan ihaneti ya da en azından iktisadisiyasi bilgisizlik sayılıyordu. S Dışa açılma Türk iktisat politikası cumhuriyetin kuruluş yıllanndan 1980'lere kadar hep içe dönük, kendisiyle yetinmeye çalısan, iktisatçılann sevdiği deyimle ithal ikamesi'ne da>alı bir iktisat politikası izlemiştir. Kısmen ülkenin doğal kaynaklannın nisbi zenginliği, kısmen hızla artan nüfusun yarattığı büyükçe ve kolay bir iç pazar, kısmen isadamlannın dış pazarlarda rekabet geleneğine ve cesaretine sahip olmaması ve nihayet politik kadrolarla bürokrasinin dışanya açılmanın önemini yeterince kavrayamaması Türkiye'yi yıllar yılı geleneksel ihraç ürünlerinden oluşan bir ihracatın desteklemeye çalıştığı bir tutam ithalatla yetinmek zoninda bırakmıştır. Böyle bir ithal ikamesi politikasıyla gidilebilecek yerin sınırlan olduğu, zaman zaman ortaya çıkan büyuk boyutlu dış ödeme bunalımlanyla açıkça görülmüş, ama onlar bile siyasal ve bürokratik kadrolan, ihracatı antırma tıedefi Uzerine kurulmuş bir iktisat politikasının zorunluluğuna ikna edememiştir. Her ne kadar, bütün planlar, bütün hükümet programlan ihracatı arttırmayı önemli bir hedef olarak göstermişlerse de bu hedef asla Japonya ve Kore örneklerinde olduğu gibi bir ölümkalım sorunu olarak ele alınmamıştır. Birinci özal hükümetinin bir büyük katkısı kalkınma stratejisine ilişkin bu yaklaşımı değiştirmek ve iktisat politikası bütününü ihracatı arttırma etrafında toplamak ve sonuçlarını almak oldu. Vakıa, hâlâ bile ihracatın anmadığı, görünüşte büyüyen ihracat rakamlarının dış ülkelerdeki işçi dövizleriyle beslenen hayali ihracat olduğu ciddi ciddi ileri sürülmüyor degil. Ama bu iddialarda gözden kaçınlan şey ihracattaki büyüme ve yapı değişikliğinin hayali ihracatla acıklanamayacak ve işçi dövizleriyle yıllarca finanse edilemeyecek kadar önemli ol Karar alabilmek Birinci özal hükümetinin yakın yıllann Türk siyasal hayatına getirdiği en önemli şey "karar alabilmek" olsa gerek. Aslında hükümetler karar almak için vardırlar, ama 70'li yıllar bize önemli siyasal kararlar alabilmenin ne kadar zor olduğunu gösterdi. Kısmen seçim sisteminin yarattığı koalisyonlar, kısmen yozlaşan bir demokrasi anlayışı içinde liderlerin milletvekilleri üzerinde denetimi geniş ölçüde kaçırmış olmaları, bu yıllarda son derece ağır ve etkisiz çalışan bir siyasal karar mekanizması çıkardı. öylesine ki, ekonominin iktisadimali sorunlar altında iflasın eşiğine geldiği, vergi yapısının tümüyle cöktüğu 70'lerin ikinci yansında Meclisten yalnızca bir tane önemsiz vergi kanunu değişikliği geçirilebildi. Başbakanların, yasama organına götürecekleri tasarılann başına ne geleceğini bilmedikleri için Bakanlar Kurulu kararlanyla, hatta bazen Bakanlar Kurulu'na bile tam anlamıyla egemen olmadıklanndan, tebliğ, sirküler v.s. gibi araçlarla politika oluşturmaya çalıştıkları bir dönemdi bu... Oysa, anayasanın getirdiği sınırlar içinde bu yollarla yapılabilecek şeyler çok sınırlıydı; önemli sıyasaliktisadi kararların ise hiçbirini almak mümkün değildi. Birinci özal hükümeti, felce uğramış bir siyasal karar mekanizmasına yeniden işlerlik kazandırmakla kalmadı, bu kararların en azından iktisadi planda az çok tutarlı bir çizgi içinde biçimlendirilmesi cesaretini de gösterdi. Cesaretini diyoruz, zira yılların kamuoyunda ya Gelir dağılımında bozulma Enflasyonu, ekonomiyi canlı tutabilmek, sabit gelirlileri vergilemek için bir vasıta olarak kullanma politikası gelir dağılımının, sosyal yapıyı zorlayacak ölçüde, kötüleşmesine yol açtı. Bu satırlann yazan bir süre önce Kolombiyalı bir iktisatçıya Türkiye'deki gelir dağılımı rakamlarını açıkladığı zaman, "Dünyada bizimkinden de kötü gelir dağılımı olan Ulkelerin varlığını öğrenmek insanı teselli ediyor" yonımuyla karşılaşmıştı. Ne yazık ki, Kolombiyalı iktisatçıları ferahlatan şey Türkiye'de yaşayanları fazlasıyla rahatsız ediyor. Birinci özal hukümetince izlenen iktisat politikasının Türkiye'ye ciddi katkılar getirdiği inkâr edilemez. Bu katkıları küçümsemek, onlardan alınacak dersleri çıkarmamak gelecekte iktidar olacak siyasal kadrolara da, Türk toplumuna da çok şey kaybettirir. Ama şu anda politika belirleyen ve uygulayan kadronun bu iş için daha fazla teçhiz edilmiş olması, daha doğru değerlendirmelerden hareket etmesi bugün katlanılan maliyetlenn birçoğundan ülkeyi kurtaracak, daha umutlu bir gelecek bekleyişi yaratacaktı. Unutulmamalı ki, gittikçe yerine oturan bir demokratik düzen içinde toplumun izlenen politikanın büyük yanlışlanna sürgit sessizce katlanması beklenemez. Hiçbir hükümetin böylesine büyük fiyat (bedel) istemeye hakkı yoktur. Hele bu hükümet genel oyun sadece yüzde 36'sı ile iktidar olmuşsa!.. OKI^Y AKBAL EVET/HAYIR TEŞEKKUR ANMA Yıtirdim sandığım canım eşim Sayın Evreıfden Yeni Görüşler... Çok sevgili kızım MACİDE (KIRÇUVAL) KALINDUVAR'ı başarılı bir ameliyatla sağhğına kavuşturan İstanbul Üniversitesi Kalp Enstitüsü doktorlarından Sayın Prof.Dr. Prof. Dr. Kenan Ural'ı benliğimde bulalı bir yıl oldu. Tuna K. Ural 23.02.1988 (Salı günü) saat 12 30 da tdirnekapı Sakızağacı şehitlikte anılacakttr. . AYDIN AYTAÇ r TAYYAR SARIOĞLU Uzm.Dr. TUFAN PAKER Dr. VEDAT BAYER Dr. BARBAROS KEVAOCLU Anestezist Dr. KAMİL YENMEZ .. i^iuftl •" ' ile Kucağına kız çocuğunu vermişler. Sayın Evren, "Ben bunu birlikte götürüyorum" diye şaka etmiş. Herhalde küçük kız çok cana yakındı... Böyle sözler hep söylenir, ama içtenlikli değildir, bir çeşit şakadır. Ama çocuğun annesi hemen atılmış: "İstersen al götür, çocuğun geleceği kurtulur, biz açız, zaten ona bakamıyoruz." ı O anda Sayın Evren'in yüzünü görmek isterdim. Şataya karşılık gelen bu acı gerçek kişiyi düşüncelere götürmez mi? "Biz zaten açız, ona bakamıyoruz..." Ne yaptı acaba Sayın Evren, çocuğu hemen annesinin kucağına verip "Haydi Allahaısmarladık" deyip yürüdü mü; yoksa çevresindekilere "şu çocukla ilgilenin, ailesine iş bulun, yardım edin" buyruğunu mu verdi? Gazeteler burasını yazmıyor. Sayın Evren, Atatürk'ü çok sever. Onun izinde yürüyen bir kişi olmayı özler. Bunu birçok belirtilerden biliyoruz. Atatürk böyle bir durumda ne yapardı, daha doğrusu ne yapmıştır? İlko kul kitaplarında bu konuda öyküler yer alır, çoban Mustafa'nın öyküsü... Atatürk pek çok yoksul çocuğun yetiştirilmesinde, okutulmasında etkili olmuştur. Sayın Evren de, Karslı küçük kızla ilgili bir davranışta bulundu mu, bılmiyoruz. Sayın Evren, yurt gezilerinde her zaman ilginç sözler söyler. Halkla konuşur, dertlerini dinler. Yine bir yerde hekimlerin köylerde kasabalarda durmayıp illere gittiğini söyleyerek yakınmışlar. Cumhurbaşkanının yanıtı şu: "Doktoru direğe bağlayın, kaçmasın"... Sayın Evren espriden hoşlanıyor, şaka yollu konuşmaları seviyor. Ne var ki karşısındakiler ciddi dertleri, sorunları sergiliyorlar. Hekimsizlik, işsizlik, yoksulluk, okulsuzluk... Bütün bunlara şaka yollu yanıtlarla çözüm getirilebilir mi? Sayın Evren en ilginç konuşmasını Arpaçay'da yapmış. Nedense yine o konuyu ama bir türlü eskimeyen, eskimeyecek konuyu açmış: 82 Anayasası'nın oylanmasını... Anayasayı eleştirenler günden güne çoğalıyor. Gerçek demokrasinin, uygar bir ülkeye yaraşan bir insanca yönetımin kuruimasını, toplumda yerleşmesini önleyen bir belge bu anayasa!... Ben de birkaç kez anayasamızın bir çeşit "baskı yasası" olduğunu, nerdeyse zorla' ulusa benimsettirildiğini yazmışımdır. Hepiniz anımsarsınız, 'Anayasa taslağına hayır' diye bayram tebrikleri yazanların bildirilmesini isteyen, o kişilerle ilgili soruşturma açılacağını söyleyen o günlerde Devlet Başkanı olan Sayın Evren değil miydi? Bütün ülkeyi gezerek "Ben bu anayasaya kefilim. Sizden 'Evet' demenizı istiyorum" diyen!.. 'HayıP diye karşı çıkanların meydanlarda. radyolarda TV'lerde konuşmalarını önleyen... Hatta "Bu taslağa oy verilmemeli" diye yazanların adalet önüne sürüklendiği bir dönem değil miydi Sayın Evren'in Devlet Başkanlığı dönemi? Bakın Arpaçay'da bu konuda ne diyor: "Yüzde 92 oyla kabul edilmesine rağmen normal demokratik sisteme geçtikten sonra anayasaya taarruz başladı. Bu anayasa bizden değildir, dediler. Yüzde 8'lik ret oyu nerdeyse yüzde 92'nin üzerine çıktı! Sonra da Arpaçaylılar'a soruyor: "Şimdi siz söyleyin, size gelip de kabul oyu atın diyen oldu mu?' Halk ne yapsın, 'hayır' diye yanıtlıyor! Oysa gazeteler, kitaplar, belgeler ortada; Cumhurbaşkanlığı'nca bastırılıp dağrtılan 'Devlet Başkanı Kenan Evren'in söylevleri ve konuşmaları' adlı kitaplar ortada!... Yoksa, 'SÜ anayasaya oy vermenizi istiyorum' diyen Sayın Evren'den başka biri miydi? 'Hayır bu taslağa oy verilemez' diyenlerin başına gelenleri de gazete koleksiyonlarında bulmak olasıdır. İlginç bir önerisi var Sayın Evren'in: 'Bu anayasayı yeniden halkoyuna sunsak' diyor. Ama 'imkânı olmadığını'öa hemen ekliyor. Doğrusu çok yerinde bir öneridir. Bugün 82 Anayasası konusunda bir halkoylamasına başvurulsa sonuç ne olur dersiniz? Yine yüzde 92 'evet oyu çıkar mıydı? Yoksa tam tersi mi olurdu? Önümüzde iki yaşanmış örnek var; anayasanın geçici maddelerinin kaldırılıp eski politikacıların haklarına kavuşturulması, yüzde 50'yi geçen bir halkoyu elde etti, bu bir... Genel seçimde 82 Anayasası'nı savunan ANAP yüzde 36 oy aldı, bu iki!.. Oysa 82 Anayasası'na karşı olan, bu anayasanın baştan başa değiştirilmesini isteyen muhalefet partilerinin aldıkları oy oranı ise yüzde 65!... Görülüyor ki yeni bir anayasa oylamasının yüzde 92 oy elde etmeyeceği açık bir gerçek. Evet, bir kez daha ulusa soralım, ama tam bir özgürlük içinde soralım; 'evef'in de 'hayır'm da savunulmasına olanak tanıyarak soralım... Bakalım sonuç ne olur? İHALE ILANI KOOPERATİFİMtZİN BODRUM ilçesi, Akyarlar köyü, Akçabük mevkii, 16 pafta, 427 parselde bulunan arsamızın, mevzi imar planlannı da yüklenmek kaydıyla yapılacak dubleks binaları, teklif almak suretiyle ihale edilecektir. Kooperatifimiz 2886 No'lu kanuna tabi değildir. Teklif verme süresi: MÜRACAATLAR: 15.3.1988 tarih, saat 17.00'de sona ermektedir. NOT: İHALE DOSYASI 50.000 TL karşılığında görülebilir. Pervizjonisl ALİ EKBER ÇtÇEK Anestezi Teknikeri Sinan Tiirker Fehmi, Mehmet Koç, hemşireler, Gülçin Aras, Giilseren'e ve tüm yoğun bakım ile 1. servis personeline ayrı ayn teşekkürü bir borç bilirim. MUSTAFA KIRÇUVAL ir Muzır Yasası çıktı, bir şey engellenmek bir yana kördüğüm oldu; ne amacına hizmet edebiliyor ne de inandıncı oluyor... Ortaya bir "Yalan Haber Yasası" taslağı atıldı, kim hazırladı, ne olacak anlaşılamadan tepkiler üstüne ortadan kayboldu.. Sonra ortaya yeni Medeni Kanun tasarısı çıktı ve içinde başına karşı "kişilik haklannı korumayı" amaçladığı öne sürülen kimi maddeler.. Başbakan Turgut Özal dün İzmifde yaptığı konuşmada yine bol bol başına çattı.. Şu sıralar ortada Başbakan'ın "2.5 gazete istediği"ne ilişkin söylentilehn yanı sıra bazı ambargo söylentileri de dolaşıyor. Görünen o ki, iktidar basınla mücadele etmekten vazgeçmiş değil; ama hem mücadeleyi sürdörüyorlar hem de Başbakan "Yazıyorlar, yazsınlar, tesirleri kalmadı" diyor. Basının "tesir'7 kalmadıysa bu öfke, bu baskı girişimleri niye? • Federal Almanya'nın ünlü Der Spiegel dergisi geçen sayılarından birinde Avusturya Cumhurbaşkanı Kurt VValdheim'ın Nazi savaş suçlusu olduğuna ilişkin bir belge yayımladı. Söz konusu belge Waldheim'ın II. Dünya Savaşı sırasında Yugoslavya'da aralannda kadın, çocuk ve Yahudilerin de bulunduğu 4 bin kişinin sürülmesi emrini bizzat verdiğine ilişkin bir telgraftı. Ama daha sonra Der Spiegel yöneticileri yayımladıklan V/aldheim telgrafının gerçek olmadığını öğrendiler ve hemen okurlanndan özür dilediler. Derginin geçen sayısında yayımlanan özür metninde şöyle denildi: "Der Spiegel 14 gündür tartışıian ve Yugoslav yetkililer tarafından sahte olduğu açıklanan kâğıdı, kanıt olarak ve gerekli titizliği göstermeden sunmuş olmaktan üzüntü duymaktadır. Telgrafın fotokopisinin yazı işlerinde incelenmesi sırasında sahte olabileceği üstüne herhangi bir şüphe uyanmamış, çünkü şüpheli kâğıt, kesinliğe yakın bir olasılıkla VValdheim gerçeğine çok yakınlaşmıştır." Yani dergi, VValdheim'ın savaş suçluluğu konusunda vicdani bir kuşku taşımamaktadır, ama buna karşın gerçek olmayan bir belge yayımladığı için rahatlıkla özür dileyebilmektedir... Basının gücünü sürekli kılabilen en önemli niteliklerden biri de bu rahatlıktır. • Geçen ocak ayı hemen tüm gazeteler için satış açısından gerileme ayı oldu. Resmi vehlere göre gazetelerin toplam günlük satışları 200 bin dolayında azaldı. Ancak bu gerileme tümüyle gerçeği yansıtmıyor, çünkü dağıtım örgütlerinin çalışma tarzı dolayısıyla yıl sonlarında bir bölüm iade gazete ocak ayı hesaplarına katılıyor, dolayısıyla ocak ayı gazete satışları fazla düşük görünüyor. Dağıtım örgütlerinin verilerine göre gazetelerin Ocak 1988'de günlük ortalama net satışları ve bir önceki aya göre farkları şöyle gerçekleşti. 250 liralık gazete Cumhuriyet 110.936 13.888 200 liralık gazeteler Hürriyet 678.725 17.816 Sabah 513.159 + 4.237 Günaydın 287.053 12.420 Türkiye 261.151 + 637 Millıyet . 216.578 39.536 Güneş ' 183.319 16.812 Tercüman 138.006 17.904 Yeni Asır 61.188 5.663 2.711 18.006 Söz 175 liralık gazete Bulvar 53.856 40.691 150 liralık gazete Tan 150.739 23.518 Şubat ayında ise tirajlarda genellikle bir hareketlenme görüldü. Cumhuriyet'in günlük net satışı da şubatın ilk haftasında 117.000, ikinci hafta118.500 olurken geçen hafta 120 binin üstüne çıktı. YALCIN PEKSEN'in kaleminden... TEŞEKKUR Annem Sevim Onat'ın ameliyatını başan ile gerçekleştirip yakın ilgi ve dostluğunu esirgemeyen Amiral Bristol Hastanesi doktorlarından; Sayın Op.Dr. NUH PEYGAMBER'İN SEYİR DEFTERİ SUYA SABUNA DOKUNARAK DİLİN KEMİĞİ YOK (Sansürsüz Konuşmalar) 7. BASKI 3. BASKI 3. BASKI S.S. BERLİN YAPI KOOPERATİFİ Atatürk Caddesi No: 45/39 K.MALTEPE T.C. ANKARA 4. SULH CEZA MAHKEMESİ ESAS: 1987/623 KARAR: 1987/614 HÂKİM: Fehmi Ulusoy KÂTİP: Emire Kılıç SANIK: Sever Yücel Mehmet Selahettin ve Emine oğlu 1953 D.'lu Bursa Karacabey nüfusuna kayıtlı olup, Keciören Sanatoryum Cad. Foça sokak No: 28/8 Ankara. SUÇ: Gıda Maddeleri Nizamnameü'ne muhalefet etmek. SUÇTARİHİ: 28.7.1987 Sanığın Gıda Maddeleri Nizamnamesi'ne muhalefet etmek suçundan TCY'nin 402/1. maddesi gereğince üç ay cürme vasıta kıldığı meslek ve sanatının tadiline ve takdiren YEDİ GÜN işyerinin kapatılmasına, hüküm özetinin kapatma süresi kadar göze çarpan bir yerine asümasına, karann kesinleşmesini müteakip, hüküm özetinin Ankara'da tirajı yüz binin üzerinde bulunun bir gazetede derhal ilan olunmasına, 700 lira yargılama giderinin alınmasına, sanığın yüzüne Yargıtay yolu açık olmak üzere karar verildi. 10.11.1987 RAGIP TANRITANIR'a ameliyatmda bulunan Sayın Op.Dr. Koray Deneçli'ye, Sayın Dr. Tuna Doğan'a, Sayın Anestezist Dr. Yılmaz Geray'a, ayrıca ameliyathane ekibi ve emeği geçen tüm arkadaşlanma teşekkürü bir borç bilirim. Kim.Miih. HÜLYA ONAT Piyefloti Caddesı 79 ÇemberlıtaşlsJanbul Diyarbakır Askeri Cezaevi'nde direnişte yitirdiğimiz ..güle güle okuyun!.. İLAN tST. 3. SULH HUKUK HAKİMLİĞİNDEN 1988/3 Ves. Halil oğlu, Fatma'dan doğma 11.03.1970 D.lu Yasar Özarslan ve 13.07.1971 D.lu Yalçın Özarslan'ın anne ve babalarımn vefatı ile velisiz kalan küçüklere, M.K.nun 354. maddesi gereğince üvey anneleri Zülbiye özarslan'ın vasi tayinine 9.2.1988 tarihinde karar verilmiştir. tlan olunur. 19.2.1988 Basın: 1708 MEHMET EMİN YAVUZ arkadaşımızı, dostumuzu saygıyla anıyoruz. Onurlu mücadelesini yaşatacağız. AYDIN E Tipi Cezaevi'nden bir grup hükümlü adına SABRt OK, REMZİ KARAKAŞ, ZEKAİ TÜRKMENOCLU, ZEKERİYA ÇELİK, MÜSLÜM YALÇIN, KÂZIM ERBAŞ, SERVET ZİYA ÇORAKLI. MUSTAFA BASKIN, VAKKAS KILIÇ T S I N D I K ! ZİVERBEY KÖŞKÜ İlhan Selçuk 7. bası 1600 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınlan Turkocağı Cad 1941 Cağaloğluhtanbul IV. LeventBüyükdere Caddesi (Tekfen Karşısı, Kalebodur Durağı) Kalebodur Hanı'na 19/2/1988 Cuma gününden itibaren taşındık. DeğerliMüşterilerimize,Dostlarımıza, Ortaklarımıza ve İlgililere duyurulur. Kolebodur TR80620 Leventİstanbul Tel. : 16968421647744 DÜŞÜNÜYORUM ÖYLEYSE VURUN İlhan Selçuk 15. bası 1500 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınlan Turkocağı Cad. 3941 Cağatoğlulstanbul MERZİFON ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ 1987/210 SAYILI DOSYASINDAN Davacı Merzifon Belediye Başkanlığı tarafından davalı Hacı Mehmet (Numanoğlu) aleyhine açılan davada: Davalıların maliki bulunduğu Gazımahbub rnahallesi 228 ada, 62 parsel nolu taşınmazın (102) m ! 'sinin tapusunun iptali ile Merzifon Belediyesi Başkanlığı adına tesciline dair verilmiş bulunan karann davalılar adına karar tebliği yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. BEN ATArÜRKÇÜ DEĞİLİM Nadir Nadi 8. bası 1200 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınlan Turkocağı Cad. 3941 Cağaloğlutstanbul
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle