22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 3 OCAK 1988 Roma'dan Zürih'ten Değîşen îtalya'nın yeni yüzü Son 40 yılda, bir önceki 3000 yıldan, son 10 yılda ise bir önceki asırdan daha hızlı değişti Italya. Fabrikalardaki otomasyon, sendikaları köşeye sıkıştırdı, çalışmanın değeri değişti, üretim, işçi kesiminin kontrolünden çıktı. tlk kez gerçek anlamda bir sermaye piyasası kuruldu. NtLGÜN CERRAHOĞLU ROMA "Son 40 yılda bir önceki 3000 yıldan; son 10 vıida ise bir önceki asrdan daha hızb değişti ttalya. Fabrikabu*daki otomasyon işgücünün eziyetini minimnma indirdi. Sendikaları köşeye sıkıştırdı, çalışmanın degeri değişti, üretim işçi kesiminin kontrolünden çıktı. Son 5 yıl içinde ttalya'da ilk kez gerçek anlamda bir sennaye piyasası kuruldu. Bu piyasa son 3 yılda Ingiltere'nin 40 yılda yuttugu 60 milyar doiar boyutlanna varan bir yatınm kaynağını emdi. Tamamen sınıflararası, korporatif orgütlere döniişen siyasi partiler ise ideolojileriyle birlikte sınıf çıkaıianm temsile ilişkin tüm inandıncılıklannı yitirdikr... Kültiir endüsirisi de gerçek bir devrim yaşadı. Ticari televizyonun itişi 0e gazeteciuk, reklam dünyasının kurallanna yenik düştü. Bu dünyada; izleyici ya da okuyucu sayısı kaliteden çok daba önemli bir kıstas oldu..." Italya'nın unlu gazeıeciyazarlarından Giorgio Bocca'run yılbaşı arifesinde çıkan son kitabı "Defişen İtaJya"nın arka kapağında yer alan cümleler bunlar. "Bu yeni ttaiya, cski ttalya'dan daha mutlu m u ? " diye sormayı da ihmal etmiyor Bocca ve ekliyor: "Bu sonıyu yanıtlamak güç. Fakal bir şeyi söylemek mümkün: O da bugünün İtalyası, zengini ve fakiri için daba »olay bir iılke. Ne fakiriik eskisi denli bir utanç kaynağı ne de zenginlik bir giinab artık..." halya SosyaJ Etütler Enstitüsü "CENSIS"in yaptığı calışma da; Bocca'run analizini doğrular nitelikte. "CENSIS"in verileri de göz önüne alınacak olursa, İtalya gerçek bir devrim yaşıyor. Bu \erilere gore ltalyanların yüzde 6O'ı artık kendi evinin sahibi. Yuzde 98'inin 1 televizyonu, yuzde 40'ının ise l'den fazla televizyonu var. Sadece geçen yıl satılan videoların sayısı 500.000. Bu, önceki yıllarda 80.000 dolaylannda kalan video satışlannın çok üstünde bir rakam. "Rocco ve Kardeşleri", "Bisiklet Hırsızlan" gibi Italyan neorealizminin dev yapıtlarını doğuran, "50"li yıllann dünyasının bu ülkede artık tamamen "mazi" olduğu anlaşüıyor. Yeni yıl eşiğinde yayımlanan istatistikler, ltalyanların yuzde 4O'ı gibi muazzam sayılabilecek bir dilimin lüks tuketime erişebilecek düzeyde olduğunu gösteriyor. Oyle ki markalı giysiler; egzotik ülkelere yapılan dış geziler gibi lükslere erişen ortalama Italyanı şimdi, ayrıcalık kaynağı olarak, güç ya da enformasyon gibi doğrudan maddi sayılmayan değerler daha çok ilgilendiriyor. Büyük sanayicilerin belli bir çizgiye geür gelmez gazete ya da televizyon kanah satın almaları, çeşitli alanlara kendi adiannı taşıyan ödüller koymaları ya da yalnız siyaset/kültür dünyasının sayıü isimleriyle bir masaya oturmak peşinde olmalan bu yüzden. Italyanlara yaşam öncelikleri sorulduğunda, maddi sorunlann artık büyük bir ağırlık taşımadığı da ortaya çıkıyor. ö n celiklerini sıralamaları istendiğinde Italyanlar, parayı 3. dereceye koyuyorlar. îlk iki sırayı "saglık" ve " h u z u r " alıyor. Cinsel ozgürlük ise listenin alt sırasında geiiyor. Çünkü cinsel ozgürlük, Italyan toplumunun büyük çoğunluğu için felsefi bir sorun değil. Aralık ayırun başında açıklanan KİT yöneticilerini de kapsayan yönetici gelirleri de bu Ulkedeki geür düzeyleri hakkında bir fikir vermesi bakırmndan ilginç. KlT'e ait bir yatınm bankası yöneticisi, Gianfranco Cassal'ın açıkladığı yıllık gelir, yaklaşık 800.000 dolar örneğin. Bir taşra kentindeki bir tıcaret odası başkanının yıllık geliri yaklaşık 350.000 dolan buluyor. 1yi bir şirketin yöneticisinin yıllık geliri ise her halükârda 150.000 dolardan aşağı değiJ. Ayda yaklaşık 8.000 dolar alan milletvekilleri ise "dargelirli" olmaktan şikâyetçiler ve hükümetin hiç olmazsa Roma'da oturdukları evin kirasını ödemesini istiyorlar. Bu arada, "dalgacı" bir Latin halkı olarak tanınan ltalyanların aslında son yıllarda olağandışı bir ritm içinde çahştıklarını da soylemek gerek. Bir yazlık, bir kışlık 2 ev, 2 araba, 2 televizyon ve 1 video sahibi olan pek çok Italyan, bunlara 3 işi bir arada yaparak, hafta sonu tatillerine çıkmayarak, uykusundan saatler vererek sahip oluyor. Bakanhkta sabah 9, öğle 2 arasında çaüşan bir memur ki bakanlıklarda 2'den sonra kimseyi bulmak pek mümkün olmuyor öğleden sonraları, örneğin karısının üstüne aldığı dükkânda faaliyet gösteriyor. Bir yandan da maaş karşılığında apartman yönetiriliğini üstüne aldığı için bir 3. gelir kaynağı edinmiş oluyor. Bu gelirlerin tümünün ne ölçüde vergiiendiği pek kesin değilse de, tasarruf konusunda Italyanlarla Batı'da bir tek Japonya yanşıyor. Çalışma konusunda ise, Japonlar kadar olmasa bile, ltalyanların bugün Avrupa'nın en çalışkan ulusu olduğunu, bu ulkeyi yakından tanıyan tüm gözlemciler kabulleniyor. Bitpazarı ve hava parası DOĞAN ABALIOĞLÜ ZÜRİH Mayısın ilk cumartesisinden bu yana Zürih'in belli başlı alanJarından sayılan "Burkliplalz" gonınum değiştirdi. Başka bir deyişle "alanlıgına" yeniden kavuştu. "Flohmi" (bitpazan) kış uykusuna yattı. 15 yıldan bu yana kent belediyesince serbest bırakılan, Federal Merkez Bankası'nın hemen arkasında golun karşısındaki bu yer, yaklaşık 500 parsele bölunmuş. Bunlann yansı bu işin profesyonellennce surekJi kiralanmış. Diğer yansı ise daha çarşambadan sıraya girenlere "kapanın elinde kalır" orneğı, kiraya veriliyor. Metrekaresine 5 frank oduyor, aynca 15 frank da mevsim kartı için veriyorsunuz. Ondan sonra ne satarsanız satın. Burada sabahın çok erken saatlerınde, daha hava aydınlanmadan bir devinım başlar. Ve erken gelenler çoğunlulda birbırlerindm, sergüeoenlenn içinden beğendiklennı seçer, sonra kendi yerlerinde daha pahalıya satarlar. Goz koyduğum bir şeyi başka satıcılarda, hatta birkaç hafta suresince surekli yukselen değerleriyle çok değişık yerlerde gormuşumdur. "Flohmi" kapandıktan sonra profesyonellerin çoğu kış aylarını leylek]er orneğı sıcak ulkelerde, ozellikle Hındistan'da, Endonezya'da geçinyorlar. Ve oralardan topladıklarım yaz döneminde burada pazarlıyorlar. Ancak 150 uyeli Bitpazarı Derneği Başkanı Bayan Jacqueline Rufer, Ingiltere'yı yeğliyor. Ellerindeki listeye göre çalınmış malların piyasaya surulüşünu denetleyen polısin gozetiminde neler satılmıyor ki bitpazarında; dalma gözluğunden kuş kafesine, kurumuş kaplumbağa kabuğundan, eski taş basma gramofon plağına değın her tur demeyelim de kışinin aklına gelen değil, gelmeyen her şeye rastlamak mumkun. Ama "Kapalıçarşı"yı aşan bir pazarlık şan. L'çte bırden başlamak prensıp, yanda buluşmak olası. En çok arananiar ise eski gümuş ve kristaller. Her cumartesı bizim evde bir şeyler parlatılır, yıkanır. Eşimı dinlendıren tek uğraşısı bu. Sabah erkenden. neredeyse pazarcılarla birlikte orada olur ve ben çoğunlukla oğle >«meğini yalnız yerim. Oğleden sonralara sarkan bir alışveriştir bu. Kapanma saatı yaklaştıkça, elde kalanlar yok pahasına verılır. Eşimin bazen uzgun, bir şe> bulamadan geldiği olur. Onca şey arasından seçim yapmayı aklım almaz. Gene de bizim ev yavaş yavaş "Flohmi" olmaya başladı dersem, abartmış sayılmam. Bunlar gelen dostlara teker teker sergilenir, ederlen açıklanmaz ama hani bir pazarlamaması eksik kahr. Eğer mayısın ilk cumartesisi ile ekimın son cumartesisi arası yolunuz Zurih'e duşerse, kendiruze zaman ayırın. Hele buyukdedenızden ya da babaannenizden kalan ve gozden çıkaracağınız bir şeyiniz de varsa bu cumbuşe katılın derım. Hem zamanınızın nasıl geçtiğini de anlamayacaksınız. Kımbilir belki hiç duşunmediğiniz ama yıllar oncesi almayı duşlediğiniz bir eksıği tamamlayabilirsınız. Örneğin benim almayı istedığim, sonra unuttuğum ve eşimin duygusal bir çağnşımla bulduğunu sandığını, "Quenn Anne" Ronson masa çakmağı gibi... Ortodoks Yahudiler, İsrail'in zamanından önce kurulduğuna inanırlar New YorkHan Hymie kasabasına mutlıı yıllar... ŞEBNEM ATtYAS NEW YORK Yılbaşında olması gerektiği gibi etraf karla kaplı. Kar tutmuş vitrinlerden renkli ışıklarla süslenmiş yılbaşı ağaçlan seyrediliyor. Nefes kesen soğukla beraber çiseleyen kardan bir an önce kurtulmak ve yeni yıl tatiline kavuşabilmek için işinden çıkan kalabalık hızlı adımlarla varmak istedikleri yere doğru ilerlemeye çalışıyor. New York, Yahudi nüfusunun çokluğundan dolayı ABD'de "Hymie kasabası" diye bilinir. " H y m i e " bir anlamda "Salamon" gibi antisemitik bir vurgulama taşır. "Hymie kasabası" diye bilinmesine rağmen New York'ta Nocl'in belki biraz daha sık "Hanuka Şamdam"na rastlanması dışında başka yerlerdeki Noellerden fazla farkı yoktur. Israil Birleşmiş Milletler Misyonu'nun önünde ellerindeki mumlarla ve pankartlarla sıralanan, Filistin Kurtuluş örgütü eşarplanyla soğuktan korunmak isteyen ikisi sakat sekiz kişi, buz tutmuş karla kaplı kaldınmlarda düşmeden yürümek zorunda olan başlan öne eğik kalabalığı seyrediyorlar. "Hymie kasabasında" belki de ilk defa, havanın soğuğuna rağmen, onlann varüklanndan çok daha fazla insan haberli. Kaldınmm iki tarafında iki Filistinli ellerindeki bildirileri kalabalığa uzatırken, New Yorklulara ilk kez çok daha belirgin bir şekilde sergilenen suçluluk duygusunu körüklemek istercesine yumuşak bir sesle "mutlu yıllar" diliyorlar. "Filistin halkına yapılan tsrail baslusına son! Geçen üç hafta içinde lsrail birlikleri, kadınlar ve çocuklar da dahil olmak uzere 35'ten fazla FUistinliyi öMördttler. 300'den fazla masum sivili yaraladılar. Geçen hafta içinde 2000'den fazla kiji tntnklandı ve askerl mahkemeterde, acil keyfi mabkemelerde yargılandılar. Tutuklulann savunma hakkı reddedüdi. Pek çogu kendi vatanlanndan sürulme tehlikesi Ue karşı karşıya. Suçlan 20 yıllık lsrail işgalince uygulanaa insanlık dışı durumu protesto etmekti." * New York'ta son üç haftadır haberlerde yer alan konu bu. İlk kez son üç haftadır yine haberlerde Filistinli gençlere, yaşlı kadınlara ateş açan lsrail askerlerine yer veriliyor. lşgal ediliniş topraklarda savaşın ne anlama geldiği, duyduklan ve düşündüklerinden farklı olduğu pek çok insan için ilk kez somutlamyor. lsrail Konsolosluğu'nun önünde gösteri yapan grubu en çok destekleyenler 47. sokağı dolduran mücevherat dükkânlannda rastlanan tipten bukleli, siyah elbiseli ve şapkalı Ortodoks Yahudiler. Bu Yahudileri FUistinlilerin hemen hemen her gösterisinde, tsrail'e karşı pankartlan taşırken görmek mümkün. New York'un insanı şaşırtan bir özelliği bu kara giysili, bukleleri şapkalannın altından uzayıp giden, ceketlerinin arkasından uçkurlannın iplikleri sarkan Yahudilerin İsrail'in varhğına karşı olmaları. İsrail'in vaktinden önce kurulduğuna inanan bu grup FUistinlilerin yakın dostu. "Amerikan halkını İsrail'in Filistinlilere karşı sürdürdügü hain uygulamalara karşı çıkmaya çagınyornz. Amerikan halkını, tsraU'le destek olarak bu baslulann sünnesine yol açan Amerikan bükümetini protesto etmeye çagınyornz." Kırmızı beyaz kareli eşarbıyla yüzünü tamamen kapamış Filistinli bildiriyi bir kez daha uzatıyor. "Mutlu yıllar." Bübao'dan Uç krah bekliyor buranm çocukları İspanyol çocukları, komşu ülkelerdeki gibi 24 aralık gecesi dağılmayıp, 6 ocakta gelecek üç krah bekliyor. Isa'ya armağan getiren üç erm'ış kişiyi... Bu yüzdendir ki Öteki çocuklar, 24 aralık akşamı armağanlarma kavuşurken, İspanyol çocukları sevinmek için çarşamba gününü çekiyor iple. MİNE G. SAULNİER BİLBAO Se\gıh lstanbul, Şu anda gerçek olan Bılbao sokakları. Olağan zamanda seninkiler kadar guzel olmayan bu sokaklar, şımdi gerdeklen ^ıkmış taze gelin gıbı ışıltılı bir yorgunluk ıçerısinde. Kentın en guzel \e eski mahallesi Casco Viejo'nun daracık. renkli yollarında salkım saçak yıldızlar sarkıyor. Sokak başlarında tıpkı senın yoksullanna benzeyen yoksullar, tıpkı senın mıs kokulu kebap kestanelerinı satmakıa. Her adımda bir mağaza kapısından fışkıran kristal şıngjrtılı Noel şarkıları. hpanya'da armağanlar henuz dağıtılmadı. Buyuklu kuçuklu tüm alışveriş merkezlerinin açık cephe taarruzu \e düzgün talanı olanca hızıyla surmekte. İspanyol çocukları 6 ocağı, kendilenne armağan getırecek uç kralı bekliyor. Sihirbaz krallar adı verilen bu uç ermiş kışi, efsaneye gore bundan 1988 yıl önce, Asya, Avrupa ve Afnka kıtalannı temsile Isa'nın doğduğu kente, bu doğumu kutlamaya gelip ona armajanlar getirmişler. fşte onları bekliyor. Iberik yanmadasının yaşlısı genci. Nod baba, San Nicolas ise lspanya"ya komşularından bulaşan yeni \e biraz da yabancı çehre. Nereyekoyacaklarını henuz pek bılemıyorlar. \rmağanları, sihırlı geyiklerin çektığı çıngıraklı kızağmda o taşıyor tabiı. Ama yıne de komşu ulkelerde yaptığı gıbı 24 araJık gecesinde dağılmayıp, 6 ocakîaki uç kralı bekliyor. Bu postacılık durumu kuçuklerın kafasını azıcık kurcalamakıa. Ama sonunda çam ağacının dibınde adlarına bırakılmış bir kutu bulunca, kimın getirıp götıirduğu, arada kaynıyor. Bundan bir hafta once, vıtrinlerde canlı Noel babalar kırmızı gobeklerı ustunde, kuşkuyla karışık bir merakla ak sakallarının sağlamlığını sınayan bebeleri hoplatmaktaydı. Yılbaşı çılgınlığının sildiği bu göruntunun yerini şımdı birkaç günluğune bıri zenci uç sihirbaz kralın tasvirleri aldı. 31 aralık geceyarısı, her e\den alılan^kesesine gore buyuklu kuçuklu havaı fişeklerle kullandı Bilbao'da. Bir saate yakın suren bu ışıklı paıırtıdan sonra yollara dokuldu herkes. Sarılanlar, opuşenler, sokak orkestraları eşliğinde dans edenlerle tanıyan tammayan, yoksulu zengini gerçek bir halk şenlığı yaşadı. Herkes mı? Hayır. Aralık ayının 11 'ınde zaragoza kentinde, ETA'nın bir bomba arabayla yıkıığı garnızon lojmanında daldıkları bebek uykusunun masum kollarında olum meleğinın kanatlarına savrulan beş kuçuk kız çocuğuna bir daha hiç armağan getırmeyecek sihirbaz krallar. Sihirbaz krallan ağırlayan anaları babaian da oldu zaten. Toplam altı aılenin ocağı söndu o gece Tum suçları, babalannın "Guardia Civile" olmalanydı. Basklıların "uç boynuz" adını taktığı Guardia Civile şapkaları, çok kelleye ma! oluyor İspanya'da. Franko donemınde gerçek bir kahraman kimliğine burunen "elarra"lar, o gunlerde öldürdukleri her yuksek rütbeli subay ya da Guardia Civile için aJkışlanırlardı. Kuzeyden guneye şampanya patlaüurdı. İspanya'da, ETA'nın indirdiği h e r " ü ç bo>nuz" için. Tum terorist orgutler için ETA da çığrından çıktı bir gun. Ispanya demokrasıye donmuş, "etarra"!ara da hadi gelsin demiş, ama onlar kan dokmeye çok alışmışlardı artık. Ustelık sıvil, polıs, bebe. asker ayrımı da yapmıyorlardı şimdı. Supermarkette alışveriş eden ınsanlan oldurerek bağımsızlık peşinde dolaşıyorlard/. Çoluk çocuğun uyuduğu garnizon lojmanlarını yerle bir ederek orgazma ulaşıyorlardı. Araştırma enstıtulerinın verilerine gore, Bask bolgesı seçmenlerınin yuzde yirmısı ETA yanlısı. Zaten Avrupa Parlamentosu'na seçip gönderdıklerı parlamenter de oyle. Madrid'e bağlı Ulusal Polıs Orgutü, Bask ozerk hukumetinin ve Madrid yetkılılerinin aldığı karar gereğı. yetkilerinı kadameli olarak yerel Bask polisıne devrederek çekiliyor bölgeden. Guardia Civile orgutu. birçok uyesinin tayin ısteğıne rağmen henuz dayanmakta Ama ne zamana kadar? Vahşeı. hor yerde aynı kör acımasızlıkta. Senı ozledım İstanbul. Senı çok özledim. Samoalı aenç, kısa bir süre sonra ayağa kalkacak. 0 artık bir yetişkin erkektir. Apia'dan Dövme, Samoalıııııı 'havası' NADİR PAKSOY APIA Eski bir Samoa halk şarkısı şöyle der: "Dayan arkadaşım dayan / Biliyonım inliyorsun / Ama nasıl kadınlar çocuk doğumyorsa / Erkekler de dövme yaptırmalı..." Dövme (pea) Samoa toplumunda yüzyıllardan beri süregelen; değer ve önemini pek yitirmeksizin bugün de uygulanan bir gelenek. Erkek dediğin acıya dayanmalı. sıkıntıya göğus germesini öğrenmeli. Samoa'da bunun yolu dövmeden geçer. Dövme, erkeğin artık çocukluktan çıktığının, erişkin olduğunun simgesidır. Dövme, Samoalı erkeğin güç, kuvvet ve de "hava" göstergesidir... Ve yiğidin hakkını yiğide vermek gerekirse her yiğidin harcı da değildir. Çünkü Samoa dövmesi, öyle Cenova liman meyhanelerinde mayışık denizcilerin kollarındaki, göğuslerindeki oklu kalplere, kanatlı atlara, kuyruğu kıvnk denizkızlarına hiç benzemez. Samoa'da dövme belden başlayıp, dizkapaklarının altına dek yayılan sıvama geometnk desenlerle bezenmek demektir. Samoa'da dövme, her biri en aşağı üç saat tutan; on, on beş günde bir tekrarlanan ve üç dort ayda tamamlanan bir işlemi göze almak demektir. "Palangi" denizcilerden gördükleri oklu kalpleri, kanath atlan, saldırmaya hazır kaplanları, her işi bittikten sonra çeşni olsun diye pazularına, kılsız göğüslerine işlettiren de çıkabilir içlerinde... Samoalı, beyaz adama "palangi" der; "Gökten gelme" anlamına gelirmiş. İki yüzyıl kadar önce kıyılarına demir atan uzun direkli, iri cüsseli teknelerden çıkagelen ürkek, ama kustah beyaz adamları ilk kez görduklerinde, "Bunlar, olsa olsa gökten inen yaratıklardır" diye duşünüp, böyle adlandırdıkları söylenir. Samoa'nın usta dövmecilerinden Mose'nin (Musa) "fale"sindeyiz. " F a l e " duvarsız, kapısız, bacasız; dört bir yanı açık, tahta direkler üzerine oturtulmuş saz bir damdan oluşan geleneksel Samoa evi... Karanlık çöküp, Pasifik gecelerinin ılık sessizliği köyü kavradıkça saplardan örülme kepenkler indirilir, duvar olur... Sırtımızı, damı tutan tahta direklere verip, hasırların üzerine bağdaş kurup oturduk Samoa geleneğine uygun olarak Hoşbeş faslından sonra, kakao ve yağlı ekmek dilimlerinden oluşan kahvaltı getirdiler. Ekmek, Samoalının "palangi"den görduğu maddeler içinde en benimsediği. Diğer ikisi ise bira ve sigara... Dövme yapılacak kişiler çalıştığım hastanenin röntgen teknisyeni Hilpa ve hasiabakıcı Mikael. Hilpa'nın bir tarafı Almanlara dayanıyormuş. Kayzer Wilbelm'in Ingiltere ve Fransa'ya özenerek "Pnısya kartalı"nı, "Bahri Kebir"de de dalgalandırmayı amaçlayan ve "Birinci Harbi Umumi"yle birlikte sönen hülyalarının Samoa'daki izlerinden... Bir yabancının Samoa törenlerini bir Samoalının eşliğinde olmaksızın izleyebilmesi oldukça zor. Mose'nin iki yardımcısı var. Gerek kendisinin gerekse yardımcılanrun tüm bedeni dövmeler içinde. Nedenini sorduğumda, yanıtı, "Dövme taragını önce kendimize, sonra baskalanna batırmalıyız k i " oldu. Dövme [arakları, denizkaplumbağası kabuğunun iç kısmındaki parlak, sedefimsi sert dokudan yapılırmış. Bu taraklar değişik boyutlardaki ince uzun çubuklara bağlı. Musa Usta, sol eliyle tarakları lamba isi ve murekkep karışımı siyah bulamaca bandıktan rüşlerini aktaran bir sözcüsü bulunurmuş. Samoa toplumunda bir reise sözcü secilmek, reis olmak kadar değilse bile ona yakın değerde bir basamak. "Ameliyat hasın"nın üstüne önce Hilpa yattı. Biraz heyecanlı. Ama yiğitliğe toz kondurmamak gerek. "Asistanlar" belinin altına yastık koyup desteklediler. "Vakamız" apışarası üzerinde toplanmış, çiçekli desenlerle süslü geleneksel Samoa erkek eteği "lavalava"dan gayrı cıbıl. Taraklann deriye her batışında bir miktar kan sızıyor. "Asistanlar" kaşarlanmış bez parçasıyla hemen işlem bölgesini silip, ustalarının görüşüne açıyorlar. Içlerinden biri azıcık gecikir gibi oldu ve elinin üstüne Musa'nın değneğini yiyiverdi. Gulümseyişimi yakalayan usta, " N e yani, bu işin hekimlik eğitiminden ne farkı var?.." diye eklemeyi unutmadı. Dövme işlemi ilerleyip desenler belirdikçe, Hilpa'nın yüzünu boncuk boncuk terler sardıkça, bir sigara içimi ara verilip, Hilpa'yı yüreklendirici nara atıldı hep bir ağızdan: " M a l o ! . . Malo lava..."(Haydi! Helal olsun!..) Üç saatlik ilk bölüm tamamlanır tamamlanmaz, Hilpa çeşmenin altına koştu; soğuk suyu derin derin bedeninde duyabilme umuduyla... Dövmelenip dövmelenip, kuyruğa gelindiğinde başiangıçtan bu yana altı aya yakın bir zaman geçmişti. "Nam olsun" diye elegüne, tüm dövme işlemini bir iki hafta içinde bitirtmek isteyenleri pek hoş karşılamazmış usta. Çünku ne kadar iri cüsseli olurlarsa olsun ki Samoalının bu konuda hatın sayıhr bir "maşallah"ı vardır beden böylesine ağır yükü kısa bir sürede kaldıramayacağından, sonu hastalık ya da ölümle bitermiş... Gelenekler, dizkapaklarının altı ve kuyruksokumu çevresinin son gune bırakılmasını buyurur. Sonra Musa'nın "fale"sinde kutlama töreni yapıldı. tncü'den ilahiler okundu. Hilpa'nın ve Mikael'in tüm bedeni parıl parıl yağlandı. Musa Usta her birinin başı üzerinde birer yumurta kırıp saçlarına akıttı. Yumurta ergenlik ve dölleyebilmeyi simgeliyordu. Şarkılar soylendi, biralar içildi. Her ikisi ailelerini de törenegetinnişlerdi. Onlann da gözlerinden mutluluk okunuyordu. Oğullan bu zor geleneği yüzlerinin akıyla gerçekleştirmisti ya... Bir Samoa atasözü şöyle der: "Dövmesiz erkek, tarosuz sofraya benzer". Taro, Samoalının ekmeği yerine geçen bir kök sebzesi... Erkeklerin yanı sıra, reis kızlan da baldırlanna birkaç desenden oluşan kuçuk dövmeler yaptırabilirleımiş... Oslo'dan Sonradan görme başkent Kuzey Denizi'ndeki petrol yataklarımn Norveç'i yeni zengin kılıvermesi, Oslo'nun da coğrafyasını değiştiriyor. Başkent, tarihin en büyük makyajını yaşıyor. Dört bir yanda temeller, yarılanmış binalar, hırlayan vinçler Oslo'yu şantiyeye dönüştürmüş durumda. YAVUZ BAYDAR OSLO "Norveçlilerin saçları neden yağlıdır." "Petrol başlanna vurduğu için." Hemen her ulus kendi içinde yaşayan bir etnik topluluğa veya bir başka ulusa " t a k a r " , esprilerini onlar üstüne bina eder ya, bu bilmece de Batı komşularının sayesinde rahatlayan İsveçliler'e ait. Bir başka deyişle, Norveçliler "tsveç'in Lazları." Elbette bu bilmecede kıskançlık da gizli. Kuzey Denizi'ndeki petrol yataklarımn Norveç'i "yeni zengin" kılıvermesi, İskandinavya'nın şişkin cüzdanlı müreffeh lsveçi'ni, işin doğrusu, gizli gizli rahatsız etmiyor değil. Yani, horozlar, kutba yakın kumeslerde de faaliyette. Ham gelir kaynağı "si>ah altın" Norveç masalarında şampanyaya dönuşüyor tabii. Ancak, bilmece yanlış: Petrol burada insanlann başına değil, Oslo'nun coğrafyasına vurmuş durumda. Norveç başkenti, tarihinin en büyük makyajını yaşıyor. Temelden değişim söz konusu ve bunun kente ayak basan hiçbir yabancının gözünden kaçması mümkün değil. Garın gerilerinden batı yakasındaki Aker Brygge semtine dek, dört bir yanda, içinden sivri demirlerin çıktığı beton temeller, yapımı yarılanmış oyuk gözlü binalar, tel örguler ardında hırlayan devasa vinçler. Oslo'yu şantiyeye dönüşturmüş durumda. 100 m. yol almak için bazen 1000 m.lik u harfleri çizmek gerekiyor. Sokaklar çukur ve engebelerle dolu. Uçaktan Isviçre Alpleri gibi bir görüntu. Bütün bunlann nedeni, Dabunlarla bitmiyor. Sırada yeni bir opera binası, bir modern sanatlar muzesi ve yılda 750 bin ziyaretçi kapasiteli dev akvaryum inşaatlan var. Doğu ve batı yakasındaki lan'ı bile tereddude duşurecek metro hatları, çatlak ve sızmtıboyutta bir yığın inşaat projesilar yüzünden 10 yıla saıkan bir nın uygulamaya konmuş olma çalışma sonunda, birleştirilmiş sı. Projelerin sayısı 50'yi buludurumda. Eskiden hatlar arasınyor. A n arda başlatılan inşaat da aktarma yapmak için sokak lar, Oslo'nun saygın bir metrodüzeyinde bir hayli ylirümek zopol olarak Avrupa'da yerini alrunda kalan Oslolular, parlama ısteminin ifadesi. mentonun yakınında açılan ye"Sonradan görme" gibi alaycı ni istasyonla bu dertten kurtulyaklaşımlara pek aldırmayan dular. kent yöneticileri, projelerin OsMetro bağlantısı, Oslo'ya ozlo'ya çeşitli rekorlan getirecek gü "doğubaa sorunu"nu çözeolmasından da hoşnutlar. Bun bilmiş değil. Seçkin ve ayncalıklı lardan biri, garın arka tarafında, kesim, çarpıcı alışveriş ve kültür Vaterland semtinde süren otel merkezleriyle donanan Aker projesi. 103 m. yuksekhğindeki, Brygge'ye ya da öteki batı semtyaklaşık 900 müşteri kapasiteli lerine her geçen gün biraz daha ve 33 katlı bu otel, "tskandinav kayarken, geleneksel işçi bölgeya'nın en büyük binası" sıfatıyla si olan Doğu Oslo, düşük gelirli anılacak. Kentin en çirkin bina ve yabanalann yerleşim merkesı diye bilinen Postgirohuset'in zi haline gelmekte. Bakımsız evgöriintusünü kapatması bekle lerle dolu bu "hırpani" bölgedenen otelin bir başka ilginç yanı, ki dükkânlar, ulkedeki yabancıbitişiğinde yapımı tasarlanan ca lann çoğunluğunu oluşturan Pami nedeniyle Mekke'ye dönük kistanlılar tarafından teker teker olması. alınıyor. Oslo'nun Kreuzberg'i Vaterland'daki bir başka pro olan doğu semtlerine, kentte je, rock konserleri ve konferans " K a r a c h i " adı takılmış. lar için yapımı sürdürülen 10 bin Oslo, trafığini yer altına çekkişi kapasiteli Bybailen (Kent Sa meye çalışıyor. Kent merkezinrayı). Oslo'nun en buyük alışve deki trafiği azaltmak amacıyla riş merkezi de yine bu semtte ku Belediye Sarayı yakınında yapıruluyor. 250 dükkânın faaliyet mı sürdürülen tünel, "Avrupa göstereceği Oslo City, 400 m. başkentlerindeki en uzun oto uzunluğunda, "Avrupa'nın en tüneü" olacak. 3u tünel sayesinbüyük kapalı yaya caddesi" ile de Oslo, bir otoyol ile kesilen fibir başka rekoru Oslo'ya getire yord bağlantısını yeniden kuracek. cak. Batı yakasındaki Aker Brygge Projeler arasında hükümet bisemti de, bir dizi yeni proje ile nası ile bazı bakanlıklar da var. "kabuk değiştiriyor". Oslo FiGar yakınlanndaki otoparkın yordu'na bakan bu eski sanayi kapasitesi ise 7500 araba olacak. 2 bölgesinde toplam 200 bin m Bu dev inşaatın Oslo için "biryuzölçümunde daire ve işyeri ku kaç numara büyük" olduğuna ruluyor. Oslo sakinleri "fiyorda inanan tsveçliler, yeni bilmecenazır" daireler için kuyruğa gir lerini yarattılar bile: miş durumda. Yelkenli limanı "Norveçli köpekkrin suratlan inşaatı da semti aynca çekici kı neden düzdür?" lıyor. " P a r k etmiş arabaların arkaDev projeler bunlar. Ama sından koştuklan için!" Dövme, Samoa toplumunda, yüzyülardan beri süregelen, değer ve önemini pek yitirmeksizin bugün de uygulanan bir gelenek. Dövme, erkeğin artık erkek olduğunun, çocukluktan çıktığının bir göstergesidir. Samoalı erkek için güç, kuvvet ve 'hava'dır... sonra, sağ eliyle de trampet sopasını andıran uzun çubuklarJa tarağın üzerine çekiç misali vurarak tarağın boyalı dişlerinin deriye girmesini sağlıyor. Ve tarağın boyutuna, desenin biçimine göre değişen ton ve ritmde "taka tak.. tak tak..." aralıksız bakırcı sesleri doldurmakta artık "fale"nin sınırsız havasını... Ustanın belleğinden ve deneyiminden desenler. Önceden hazırlanan, çizilen bir taslak sözkonusu değil. Mose'nin iş ilişkilerini kuran, muşterilerle ilgilenen bir diğer yardımcısı daha var. Adına "sözcü" diyorlar. Kokü bir başka Samoa geleneğinden kaynaklanmakta. Samoa toplumu, bizim sulale diyebileceğimiz geniş aile "ainga" düzeni üzerine kurulmuş. Her sülale " m a t a y i " denilen ve seçimle iş başına gelen her reisin başkanlığı altında. Koyün içişleri "matayi"lerden oluşan koy meclisi " f o n o " tarafından yönetilip denetleniyor. " F o n o " toplantılannda reislerin doğrudan söz alıp konuşmaları geleneklere ters duştuğunden; her "matayi"nin kendi adına konuşan, onun go Bilbao'nun yorgun arka sokakları, yoksul insanlan renkli havası iie lstanbul1 un Tarlabaşı sokaklarından fazla farklı değildir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle