28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 30 AĞUSTOS 1987 Barış ve ulusal demokrasinin yılmaz savunucusu Bir ' € ltku"nun ve Bir DiMindiırdükleri ve kafkasyalı Tahsin şehit düştüler. Geri Jönenlerden Lutfü Erçin (daha sonraları Milli Eğitim Bakanlığı başmüfettişliğinden emekli), Cemal Gökçe (felsefe öğretmeni ve lise mudürlüğünden emekli), Salih Orhan Onar (TBMM Tutanak Mudurluğü'nden emekli), bugün artık yeryuzunde değiller. Bir tek Mebmet Doganay (lise müdurlüğu ve MEB ortaoğretim genel mudürlüğünden emekli) yaşamını surduruyor. Içişleri Bakanlığı müsteşarhğında bulunmuş olan Memduh Payzın ile en başta sözünu ettiğım (vali emeklisi) Nuri Atay'ın şimdi nerede olduklarını bilmiyorum. Bu arkadaşların hepsi Ulusal Kurtuluş Savaşının ve bugun kutladığımız Büyuk Utkunun (Zaferin) anlarn ve önernini tartıp değerlendirecek yetenek ve nitelikte bilinçli kişilerdi. Onlar gibi daha nicesi yok oldu... 1920'deki o coşkulu liselilerden bu kutsal savaşın turlu evrelerini cephelerde değil ama Anadoİu'nun başta Ankara olmak üzere, Konya, Kırşehir, Kayseri, Alaca, Çorum, Trabzon gibi kent ve kasabalarda tam iki yıl izlemiş ve duşman işgalinin anlam ve acısını da, 1922 tstanbul'unda üç ay sure ile yaşamış olarak, bir tek ben yaşamımı sürdurme talihine erdim. Eğer 30 Ağustos Başkomutanlık Savaşı buyuk bir bozgunla sonuçlanıp Türkiye yok olsaydı, bu uzun yaşam benim için bir talih değil, taşınması çok ağır, talihsiz bir yük olurdu. Talihliyim, çünku bu savaşın önderi Gazi Mustafa Kemal'i ve bütün mücadele arkadaşlannı; şimdiki kuşakların resimlerde gördüğu, omuzunda cephane taşıyan Türk kadınlarını doğu cephesinden batıya doğru, gece gündüz demeden, yol alan silah yüklü kağnı konvoylannı; cepheden gelip bizim Ankara Lisesi (Taş Mektep)'nin gecici hastane durumuna getirilen alt katında tedaviye alınan yaralıları; ilk TBMM'de Türk bağımsızlığı için ant içen, türlü meslek ve zümrelerden genç, yaşh milletvekillerinin dayançlı, bilinçli ve yürekli tutumlarını gözlerimle gördum. Yaşım ve eğitimim ilerledikçe bütün bunlann anlamını daha derinden değerlendirme olanağına kavuştum. O donemde Anadolu'nun yine türlü yörelerinde, cephedeki savaşçıları arkadan vurmaya kalkan ve bunlan para ve her türlü araçlarla Istanbul'dan HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU ABD yurttaşlan, on bir yıl once. 1976'da, Amerikan ozgürlüğünün 200. yılını büyuk törenlerle kutladılar. Ama onlardan hiçbiri atalarının İngilizlere karşı sürdürdükleri bağımsızlık savaşının İcişisel tanığı olmamışlar, bu savaşı tarih kitaplarından öğrenmişlerdi. Gunümüzden iki yıl sonra, 1989'da, Fransız yurttaşlan büyük Fransız Devrimi'nin 200. yılını kutlamaya hazırlanıyorlar. Onlar da bu devrimin dünya tarihinde doğurduğu sonuçların içinde bulunmadılar, bu tarihsel olguyu kitaplarda okudular. 1917 Sovyet Deyrimi'ni bilinçli olarak yaşayanlardan pek az kişi kaldı Rusya'da. Biz Turkler de bugun Türkiye Cumhuriyeti'nin temelini oluşturan 30 Ağustos 1922 Zaferi'nin, öz Türkçesiyle Utkusu'nun 65. yılını kutluyoruz. O tarihte Türk Bağımsızlık Savaşı'na katılmış ya da yakından tanık olmuş kişiler çok azaldı, gittikçe de azalıyor. Her gün yurdumuzun bir köşesinde bu dünyayı bırakıp giden "İstiklal Savaşı Gazileri"nden bir ya da bir kaçının resimlerini TV ekranlannda görüyoruz. 85, 89, 92 veya 94 yaşlarında gozlerini yuman bu insanlardan, ya da hâlâ hayatta bulunanlardan onemli bir bölumü, bu sava$ın ve 30 Ağustos Zaferi'nin derin tarihsel anlamını bilinçli olarak değerlendirecek kültürel bilgi ve yetenekle donanmış değildı. "Ya gazi, ya şehit" diye cephelere koşmuşlar, duşmanla savaşmışlar, şehit olanlar kalmış, gazi olanlar, bu gaziliğin onurunu yüreklerinde taşıyarak köylerine, kasabalarına dönmüşlerdi. Bu savaşın tarihsel önem ve anlamını, içinde yaşayıp değerlendirebilecek gazilerden geride kalanlar da, önümüzdeki birkaç yıl içinde gidince, artık Milli Mucadele'yi ve Atatürk Devrimi'ni ilk ağızdan anlatacak kimse kalmayacak yeryuzünde. Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında ülkeyi saran coşkuya örnek vermek için o sırada gönüllu olarak cepheye gitmek üzere benim de aralarında bulunduğum sekiz lise öğrencisinden "Milli Mucadele Anıları" kitabımda söz etmiştim. O zaman henüz 16 yaşında bile olmadığımızdan, Atay'ı, beni ve Nuri'yi almadılar. Cepheye giden Salih Agabey destekleyen hainler de az değildi. Atatürk: "Beni içerdeki isyanlar, cephedeki duşmandan daha çol. uğraştırdı" demiştir. Eğer olanak bulunsa da TV, tıpkı "İstiklal Savaşı Gazileri" gibi "İstiklal Savaşı Hainleri"ni de ekranda gosterse!.. Çünkü laik TC'yi çökertmek için şimdi de hainlik yapan kişiler yaşıyor, dış ülkelerde ve içimizde. Şahıslanmıza hıyanet edenleri bağışlayabiliriz, ama yurdumuza, kısacası Türk varlığına hıvanet edenleri asla bağışlamamak gerekir. • •* Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın içinden bugünlere dek gelebilmiş bir Turk aydını olarak, 30 Ağustos konusunda berirtmek istediğim bir nokta daha var, o da, bu zaferin en küçük erinden en ust komutanına kadar, yalnızca Turk ulusunun bir başarısı olmasıdır. Ordumuzda ne bir yabancı komutan ne bir yabancı danışman ne de yabancı bir teknisyen vardı o zaman. Üstelik başlangıçta düzenli ordu bile yoktu, bir halk direnişi vardı. Bu direnişçilerden, duzenli ordu kurulmasına karşı çıkanlar, komutaları altındaki çetelerle birlikte düşman tarafına geçerek, Turk Ordusu'na karşı savaştılar. Ne korkunç günlerdi o gunler... 1617 yaşlarında lise öğrencileri de olsak, Ulusal Kurtuluş Savaşı yıllarında öyle bilinçlenmiştik ki, bu korkunçluğu iliklerimizde duyumsuyorduk, 'Ya onlar kazanırsa' nın ötesini biliyorduk, anhyorduk çunku. "Efendim, Mustafa Kemal Bolşeviklerden yardım aldı, öğüt aldı da, onlara dayanarak İstiklal Harbi'ni kazandı ve sonra da, onlar gibi, dini ortadan kaldırdı" diyenler, yukarıda belirttiğim "istiklal Savaşı Hainleri"nin meşru ve gayri meşru torunları ve mirasçılarıdır. Mustafa Kemal, tıpkı bugun Amerika'dan para ve silah yardımı aldığımız gibi, o zorlu gun ve koşullarda Rusiar'dan para ve silah yardımı aldı ama onlara yurt topraklarında bir karış " u s " veya "tesis" vermediği gibi onlardan, dolaylı dolaysız öğüt de almadı. Turk ordusunda bir tek Bolşevik danışman yoktu. Subaylanmız, Birinci Dünya Savaşı'ndan yorgun, bezgin dönmelerine karşın, kendi istekleriyle Ulusal Bağımsızlık Savaşı'na katılan yurtsever kişilerdi. 26 ağustos taarruzundan bir gün sonra, başkomutanlıkça istenilen saatte bir tepeyi duşmandan alamadığı için canına kıyan idealist subaylardı bunlar. Oysa o tepe (Çiyiltepe), komutanın intiharından 2 saat sonra onun kıtası tarafından düşürülmüştü. Başkomuian buyuk uzuntu içinde kalmışn, Albay Reşat Bey'in ölumunu duyunca. İftiracı Atatürk düşmanları bunlan anlamak yeteneğinden yoksundurlar. 30 Ağustos Utkusu coşku ve özveri ile kazanıldı, ama valnız bunlar yetmezdi; bilgi de gereklıydi, savaş tekniğinde ustalık da gerekliydi. Atatuı k ve komuta kurulu Buyuk Taarruz'da, duşman cephesıni tam yureğinden vurmak ve kesin sonuç almak kararıyla işe koyulmuşlardı. Bir İngiliz generalinin "On yılda duşuremezler" diye değerlendirdiğı, her turlu araçla berkitilmiş Yunan mevzilerini Turkler birkaç gün içinde delmişler, 30 ağustos gunu de kesın sonucu almışlardı. Bu, bir yıldırım savaşıydı. Atatürk, İkinci Dunya Sasaşı'nda A\rupa'da tanık olduğumuz yıldırım savaşlarının ilk örneğini, o tarihten 20 yıl once vermişti. Bunun askeri ve teknik yönleri uzeıine pek çok kitap yazıldı. Ayrıca mazlum uluslara kurtuluş yolunu gösterdiği konusu uzerinde de çok duruldu. • * * NAFİZ DUMAJVı, ölüm yıldönümünde anıyoruz. ÖĞRETMEN ARKADAŞLARI ADINA GÜNGOR SEZGtN Bir noktayı daha anımsatmak isterim. Büyuk Zafer'den sonra Gazi Mustafa Kemal: "Asd savaş şimdi başlıyor" demişti. Bu, O'nun kafasındaki toplumsal devrim, kalkınma ve aydınlanma, kısacası, çağdaşlık savaşı idi. 30 Ağustos, askeri hedefine ulaşmasaydı bu ikinci savaşım elbette söz konusu olmazdı. Ama Atatürk hem askerlik hem uygarlık savaşını kazandı ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'ni Turk gençliğine emanet etti. Şimdi mektuplar alıyorum lise, unıversite gençlerinden ve öğretmenlerden: "Atatiirkçii oldugumuzu söylemek bir cesaret işi oldu" diyorlar. Doğrudur. Ama biz, bütün samimi ve gerçek Atatürkçuler, yaşlısı ve genciyle birlikte "Ataturkçüyüz" demekten korkmayacağız. Ve O'nun kurmuş olduğu çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak için savaşım vereceğiz. Atatürk diye diye Atatürkçuluğu bilerek, bilmeyerek veya aldatılarak yok etmeye çalışanları uyaracağız. "TürkLlam Sentezi" ninnisi ile uykuya yatmayacağız. Atatürk'un yaktığı çağdaşlık meşalesi, kararmış beyinlerin püskurttüğu kara dumanlarla karartılamayacak. Gerçek Ataturkçulerin işi, biiiyorum ki, zordur, çetindir, ama Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın başlamış olduğu ve düşmanın Ankara yakınlarındaki Polatlı'ya kadar geldiği gunlerdeki kadar zor olamaz. O savaşı, inancını yitirmeyenler kazandı. Bugünkü savaşı da yine devrim inancı sarsılmayanlar, kurban vere vere kazanacak; eherir ki, Ataturkçuluk maskesi arkasına gizlenerek başka emellere hizmet edenlerin ardından gitmeyelim ve yurdumuzun çepeçevre düşmanlarla sarılı olduğunu da bir dakika bile aklımızdan çıkarmayalım. İşte bugun 30 Ağustos Zaferi'nin içeriye \e dışarıya karşı taşıdığı derin anlam bu. Unutulmadı Unutulmayacak Degerli insan, öğretmen NAFİZ DUMAN, ölümünün 4. yüında, 30 Ağustos 1987 pazar, saat lO.OCda mezan başında anılacaktır. NAFtZ DUMAN (1943 1984) AİLESt DOSTLARI ve ÖĞRETMEN ARKADASLARI VEFAT ve TEŞEKKUR Değerli annemiz, kayınvalıdemız, anneannemiz, PERUZE TÜREN'İ ka>bettık. Hastalığı sırasında yakın ilgisinı esirgemeyen Cerrahpaşa Tıp Fakultesı 3. Dahılıye Servisi'nden Sayın Prof. Dr. SUAT EFE'ye ve servıs hemşire ve personelıne, tstanbul Kulaksız Mezarlığı'nda toprağa \erilişinde bızleri valnız bırakmayan akraba, dosı ve arkadaşlara teşekkur ederiz. AİLESt ADINA İHSAN ÖZÜAG EVET/HAYIR OKTM AKBAL David Hume kımdir? 1711 ile 1776 arasında yaşamış bir İngiliz felsefecisi. Sözlüklere göre, 17. yüzyılın dogmatik akılcılığını eleştirmış, Kant'ı etkılemiş bir kişi... "Din üstüne" adlı kitabını Prof. Mete Tunçay çevirmiş ve bu kıtap 1979'da Kültur Bakanlığı'nca basılmış... Tunçay'ın bu çevırisini Prot. Nusret Hızır ve yazar Bilge Karasu inceleyıp başanlı bulmuşlar... James Joyce kimdir? 1882 ile 1941 arasında yaşamış büyük İrlandalı yazar... Dünyayazınını etkılemiş yapıtları var, en başta "Ulysses..." Dilımize de birkaç romanı çevrılmiş. Joyce, çağdaş dünya yazınında kimsenın yadsımadığı bir anıt. Böyle bir ya2arın ünlü oyunu "Sürgünler", Kültür Bakanlığı'nca 1979'da yayımlandı. Selçuk Yönel'in başanlı bir çevirisiyle. . Friedrich Dürrenmatt kimdir peki? Alman dilinde yazan ünlü İsviçreli oyun yazan. Güncelliğin alaya alınır yanlannı bir masal havasıyla veren bir büyük tiyatrocu... Dilimize birçok yapıtı çevrilmiş, kimi oyunları Devlet ve Şehir Tiyatroları'nda oynanmış... "Beşinci Frank" adlı oyunu, Tahsin Saraç'ın çevirisiyle 1979 yılında Kültür Bakanlığı Yayınları'nda çıkmış... Bu üç değerli yapıtı inceleyen, Kültür Bakanlığı Yayınları'nda çıkması için onay veren Yayın Kurulu'nda ben de vardım. Bu yuzden ANAP hükümetinin Kültür Bakanlığı Müsteşarı Bay Aytuğ izat'ın 197879 arasında bakanlıkçayayımlanan bazı kitaplar konusunda söylediği yersız suçlamaların anlamsızlığını, yersizliğini belirtmek için bu satırları yazıyorum. Kim olduğunu. neci olduğunu bilmediğim Bay iz'at, Kültür Bakanlığı Yayınları'nda çıkmış, ama daha sonraki yönetimlerce yasaklanmış, elde kalan sayıları depolarda çürümeye bırakılmış kitaplardan söz ederken şöyle diyor: "Bu kitaplarda tiksindirici şeyler vardı." Bu yüzden Kültür Bakanlığı, kendi yayınlarında çıkmış bu kitaplan toplatmış!.. İşte size bu tiksindirici' kitaplardan üçünü tanıttım, yazarlanyla birlikte... Hume, Dürrenmatt ve Joyce. . Dünyanın saydığı, sevdiği, yazarlar. Kim olduğunu, neci olduğunu bilmediğim bir müsteşar yardımcısı bu kıtaplan 'tiksindirici' buluyor!.. Bu denli korkusuz, bu denli bilgisizce!.. Bay İz'at'ın 'tiksindiri' bulduğu bir başka Kültür Bakanlığı Yayını da Emin Özdemir'in düzenlediği "Düşüncenin Toprağı" seçkisidir. Bu bir denemeler antolojisidir. Dünyanın ve Türkiye'nin ünlü deneme yazarlarından örneklerin yer aldığı bir kitap... Emin Özdemir. vüksek okullarda yazın dersleri veren ünlü bir yazın adamı. Tutmuş Montaigne'den, Bacon'dan, Hazlitt'den, Stiffer'den, Alain'den, Russel'den, Einstein'dan, Haşim'den, Huxley'den, Atay'dan, Yücel'den, Ataç'tan ve bu gibi yerli yabancı ünlü deneme yazarlarından güzel parçalar seçmiş, hepsini bir araya getırerek bir kitap halinde yayımlamış. Bu kitapta benim de iki yazım var; biri '/nsanın Değeri' obürü de 'DostlukDerken.. 'Kitapta Yetkin, Eyüboğlu, Nayır, Günyol, Bunan, Erhat, Anday, Kansu, Birsel, Aksal, Cumalı, Uygur, Selçuk, Eyüboğlu, M. Fuat, Binyazar, H. Yavuz, A. Timuçin'in güzel yazıları da yer almış... Müsteşar yardımcısı, yineliyorum, kim olduğunu, neci olduğunu bilmediğim biri, bir İz'at bu kitapların toplatılıp depolara tıkılmasını doğru buluyor, ayrıca da 'tiksindirici' şeylerle dolup taştığını hiç sıkılma duymadan kamuoyuna bildiriyor... Nerde tiksindiricilik?' Bay İz'at da bıraz düşünce saygısı. terbiyesi varsa, daha doğrusu bıraz utanma duygusu varsa tutar, 'İşte burda, burda, burda' diye kendisine tiksinti veren bölümleri gösterir... İnsanoğlu tuhaftır, kimi konular hoşuna gitmez, ama başkaları o konulann işlenmesını yararlı bulur. Kimi Bay İz'at gibi 'tiksinti' duyar en olmayacak şeyden bu yetişme, görgü, bilgi sorunudur kimi de o konulann gün ışığına çıkarılmasını son derece doğru bulur. hatta severek okur o yazıları... 197879 döneminde Kültür Bakanlığı birçok değerli yapıt yayımlamıştır Bu yapıtlar en seçkin kişilerce çevrilmiştir, yazılmıştır. Ama 1979 sonunda ışbaşına gelen son Demirel hükümetinin Kültür Bakanı, benim de üyesi bulunduğum Yayın Kurulu'nu dağıtmış, bizim yenmize aşırı sağcı düşüncelere sahip kişileri getirmıştır 12 Eylül döneminde de bu gibilerin bir bölümü bu görevi sürdürmüştür işte böyle kişilerce suçlu, zararlı ve 'tiksindirici' bulunmuştur Hume, Dürrenmatt, Joyce gibi büyük yazarların yapıtları!.. Onlar gibi daha başka yapıtlar! . Bay İz'at'ı sözlerini kanıtlamaya çağırıyorum: Göstersin bu yapıtlarda 'tiksindirici' bulduğu yerleri, bu yapıtların okurların gözünden hangi amaçla saklandığını kamuoyu da anlasın. 1 "Tiksindirici" Joyce, Hume, Dürrenmatt! Bankanızı deneüeml . .eğer bankanız kendini denetletmiyorsa. 4 yıldır hesaplannın tümünü uluslararası bağımsız bir kuruluşa denetleten büyük banka SEFFAF GARANTÎ Türkiye'de bankalar, sadece mevzuat gereğj ve kendi unsurlan tarafindan denetlenir. Bunun dışında olağan bir denetim yoktur. Garanti bununla yetinmez. Onun hesaplan, İngiltere'nin en büyük, dünyanın ikinci bü>i\k güvenilir denetim kuruluşu Peat, Marvvick, Mitchell and Co. tarafindan tümüyle denetlenir, sonuçlan kamuoyuna açıklanır. • Garanti; tam olarak denetlenen (rully audited) ve bu açıklığı 4 yıldır örnek bir gelenek haline getiren büyük Türk bankasıdır. • Garanti; tahsili gecikmiş alacaklarının toplam kredilerine oranı, '87 Haziran sonu itibariyle sadece binde 2 olan büyük bankadır. • Ve Garanti; bu oranıyla, dünya bankacılık standartlannın çok üstünde bir güvenilirliğe sahip olan büyük Türk bankasıdır. Siz de denetimi seven büyük banka>ı seçin. Paranızı, işinizi, geleceğinizi Garanti'ye alın. TEŞEKKUR Oğlumuz HÜSEYİN CAN AKSOY'un bizi derin acılara boğan ölümu nedenıyle: gerek bizzat gelerek, gerekse telefon, telgraf ve mektupla acımızı paylaşan akraba, dost ve tanıdıklara teşekkur ederiz. Annesi: GÜNAY AKSOY Babası: NEVZAT AKSOY Kardeşi: ELİF AKSOY GARANTİ BANKACILIKTA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle