Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 AĞUSTOS 1987 KÜLTÜRYAŞAM PİKNtK PtYALE MADRA CUMHURİYET/5 Locamo Festivali'nde büyük ödül sahibini buldu Altın Leopar 'Soytarı'nın rin çoğunluğunun beğenisini kazanan ve "Alün Leopar"ı alacağına kesin gözüyle bakılan Macar yönetmen Oyula Gazdag'ın filmi "Bir Varmış, Bir Yokmuş"un yalmzca bir Bronz Leopar'la yetinmesi festival adına bir talihsizlikti. Toplumsal gerçeklerden yola çıkarak, şiir ve fantezi dolu bir düş dünyasına uzanan Gazdag'ın filmi küçük bir çocuğun gözüyle büyüklerin anlamsız değerlerini, yasalannı yargılıyordu. Filmin 12 yaşındaki oyuncusu Arpad Vermes'e bir Bronz Leopar verdi jüri. Ikincilik ödülü, yani Gümüş Leopar ise Tayvan yapımı bir filme, Edward Yang'ın "Terör" (Konbu Finze) adlı ilginç çalışmasına verildi. Günümüz yaşamında, insan ilişkilerinde inanılmaz boyutlara ulaşan terör olgusunu irdeleyen film Çin sinemasımn kuzeyiyle güneyiyle ciddi bir gelişme içinde olduğunu gösteriyordu. Locarno'da dağıtılan Bronz Leoparların sayısı birden fazla. En iyi oyunculuğa verilen Bronz Leopar Macar filminin olurken, üçüncü filme verilen Bronz Leopar'ın sahibi Aleksandr Sokurov'un "tnsanın Yalnız VoJu" adlı filmi oldu. En iyi teknik çalışmaya verilen Bronz Leopar'ın sahibi ise yarışmadaki Amerikan filmi "Gecenin İçinde Yolunu Şaşırmış Üç lnsan"ın yönetmeni Gregg Araki oldu. tzlanda ve Japon filmleri ile Fransız oyuncu Roland Dubillard da birer mansiyonla değerlendirildi. HARCANANAŞK Yönetmen Stanley Kwantm "Harcanan Aşk" flbni de Locamo Festivali'nde ügiyle iiienen filmlerden biriydl tında geçen provalarla Herculanos'un ünlü oyununun tartışmaya açtığj kavramlar. Portekizli olmanın karşılığını arıyor Morais, dünden bugüne uzanan bir perspektif içinde. Filmin usta bir kurgu, mizansen ve görüntü çalışmasma sahip olması yeterli olmuyor gene de. Izlenmesi oldukça güç bir film "Kralın soytarısı." Hele Portekiz tarihini çok iyi bümeyenler için. Bu yuzden ödül töreninde jurinin karannın tepkiyle karşılanması hiç de şaşırtıcı değildi. Eleştirmenlerden bile kaçı sonuna dek izlemişti ki filmi. Festivali izleyen eleştirmenleGodard, Maselli, VVenders, Rocha. Angelopulos, Rouch, Zanussi, Tanner, bu yıl Locarno'ya bir kez daha gelen ünlü konuklar arasındaydı. Szabo, yeni filmin çekimine ara vermiş, bu fırsattan istifade ederek LocarncA da retrospektifte gösterileh ilk filmi ile birlikte festivale gelmişti. Godard ise, ilk gün katıldığı tartışmanın ortasında sıkılmış, "gidip filmimi bitirmeliyim" demişti. "Kral Lear" her zamanki gibi çok farklı tepkiler aldı. Programda yer alan "Sagını kolla" adlı yeni filmini ise yetiştiremedi söz verdiği güne Godard. Locamo, sinema dünyasının ustalanyla doluydu bu yıl, ama en büyük ilgiyi bu yılın öbür festivallerinde olduğu gibi Sovyet yönetmenler topladı. Jüride yer alan Muratova'run iki filmi "Kısa Buluşma" ve "Uzun Ayrılık" 1967, 1971 tarihlerini taşıyordu ve "glasnost"la serbest bırakılan yasaklı filmlerin en ilginçleri arasında yer alıyordu. Bronz Leopar kazanan Sokurov'un filmi de 10 yıllık bir filmdi. Retrospektifte sunulan filmlerin yönetmenlerinin çoğu Locarno'daydı. Gözler Zeki Okten'i de anyoidu, ama Ökten gelememişti. Henüz pasaportuna kavuşamamıştı çünkü. "Sürii"yü yeniden izleyen eleştirmenler, merakla soruyordu, henüz göredikleri Yılmaz Güney filmlerini nerede görebileceklerini. Ve ardından ekliyorlardı: "Sizin glasnost ne zaman?"... ACİLEN KOHU 3ULMA Bu yılın bütün festivallerinde olduğu gibi, Locarno'da da Sovyet yönetmenlerine ve filmlerine ilgi çok büyüktü. 1967, 1971 tarihli filmlerin yasakları glasnosla birlikte kalktı ve Batılı sinemaseverler, Sovyet sinemasımn gizli kalmış filmlerini yıllar sonra izlemeye başladı. VECDt SAYAR LOCARNO 40. Locamo Film Festivali pazar gecesi yapılan ödül töreni ile sonuçlanırken, yaratıcı sineması ya da yazar sineması üstüne tartışmalan yeniden gündeme getirdi. Benoit Jacquot (Fransa), Kira Muratova (SSCB), Richard Bena (ABD), Mario Botta (Isviçre) ve Eozo Borcelli'den (Italya) olusan jüri, yanşmaya seçilen 18 film arasından "Krahn Soytansı" (O Bobo) adlı Portekiz filmine büyük ödülü (Altın Leopar) vererek, Locarno'nun yaratıcı sinemasına (Cinema D'Auteur) yönelen geleneksel desteğini pekiştirmiş oldu. Jose Alvaro Monüs'in yönettiği "Kralın Soytansı", yönetmeninin ilk uzun metrajlı filmi. Morais, filmini altı yıllık bir çahşma sonucunda ortaya çıkarmış. Portekiz tarihinin ilk dönemleri ile Salazar döneminin sorunlanrun tartışıldığı, oldukça karmaşık bir yapı içeren bir film "Kralın Soytarısı." Günümüzün moda temalanndan yaşamsanat koşutluğu da filmin belkemiğini oluşturuyor. 19. yüzyılın ünlü bir oyununu Portekiz tarihini irdeleyen bir oyunu sahneleyen bir tiyatro grubunun gündelik yaşamı, Salazar polisinin baskısı al HIZLI GAZETECİ SECDET §K 91 . ESKİLER ) HASİBE AHLAJIRLAI? BATMS # £ V ÇOCUKKÛNA AMARİKAULAR 6UİP , Ş'lMPİ &AYAA ŞC HASİ0E NİtiE '//" m\JP , 'VALLA. 0iı ÇİZGİLİK KÂMtL MASARAC.l AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR KEMAL GÖKHAN TARİHTE BUGÜN MİJMTAZ ARIKAK 18 Ağustçs GÜNSELİ BAŞAR AVRUPA GÜZELİL 19SZ'DB 8UGUN,SÜHSEÜ gAŞAR,AvRUf>A GU2EU S£ÇİLDt. Bhi YIL ÖMCE, CUMHURİYET 6AZE7ESİ'NfN DUZENl£Di6İ YARlŞMADA S9 OY ALAISAK TU/&dr£ GUZ6Ü OL4AI BAÇAR, İTnLYA'N/N NAPOU KBNTİNDE VOPfLAN AVRUPA GUZEUİK YA&ÇMASt'A/A KAniAIAm HAK KAZAMM/ŞTf 1,72 T>. BoyUNPA, £2 Mg. /te//İLfSWPA. Kİ KADfKÖYUJ £UZEL,A\/RUPA BİRİNCJSf SEÇrLDİKTEU ÜÇ GÜN SOIV&I, ROMA 'DA r/\Ç GİYECEK, 23 AĞUSTOSTH DA Bt* UÇAtOA TÜeKİYe'YE DÖNECEKTİR. H/H/AALANINDA &ÛYÜK VE CoŞKULU Bfc KAC48AUK TAGAF/UDAAJ K4JSÇ/LAA/A CAK OLAN GÜNSELİ SAÇAR, GA2.ETECJLEI£l*J SORACAKLA&I B/fZ SORUYA, "GELECEK ıÇtN 7EK PaŞÛA/C£M, ÖĞ/ZEMC/Sf SULUMDUĞUM GUZEL SAMATLAR. AkADEMISl 'Mi BİTİ/ZMEJCrİIZ"DİYEC£ZTİ.. mOVnriY\ flfl && dönemin ünlü rock şarktcısı EIvis Presley, ölümüMÇ4,UI iriUU n ü n o m m c u yOmda ABD'de hayranlan tarafmdan anıhyor. Ancak Etvisin Memphis'teki mezan, nerdeyse bir hac yeriniya da turizm merkez/ni andvnyor bu%ünltrde.DÜmyanın dört bir yanından gelen Elvis hayranlan, ünlü sarkıcınm mezanna yüz sürerlerken, anı memkhsı turistler de fotoğraf makinelerine sanhyorlar. Elvisfn ölüm günü olan 16 ağustosta ise, hayranlan geceUyin eHerinde mumlarta gezdüer sanatçatm mezannu (Fotoğraf: AP) Şilili yazar Ariel Dorfman ikinci kez sürgünde Kendisi ülkeye ahnmıyor, aıııa son kitabı kapışılıyor Şilili yazar Ariel Dorfman, 2 ağustos günü yeniden sürgüne gönderildi. Nedeni, Santiago'da bir gencin öldürülmesini dünya kamuoyuna duyurmasıydı. Ancak Dorfman'ın yeni romanı "Dullar", Şili'de en çok satan kitaplar arasında. Kîıltür Servisi Surgün, ulkemiz yazarlannın da yabancısı olmadıkLın bir olay. Ama Şilili yazar Ariel Dorfman'ın başına gelen, "surgun" değil, "yenioen surgun". 19^3'te Şili'den sürülen, on yıl sonra ulkesine dönmesine izin verilen Dorfman, 2 ağustos günü bir ABD yolculuğu sonunda Santiago Havaalanı'na indiğinde, Şili'ye girmesinin yeniden yasaklandığını şaşkınlık içinde öğrendi ve Arjamin'in başkenti Buenos Aires'e gitmek zorunda kaldı. "W«shington Post"tan Bradley Graham'ın Buenos Aires'ten verdiği habere göre Ariel Dorfman, Ispanyolcamn böylece yeni bir sözcük kazandığını söylüyor acı acı gülümse•erek: "Yenidensürgün: Böyle bir sözcük bile yok tspanyolcada. Ama •rtık 'rcexilio' sozcügunü kullanacagız anlaşılan. Boyldikle yeni bir anıflama çıkardılar ortaya. 1982'de siirgünlerin Şili'ye geri dönmelerine izin vermeye başlımı^ardı. O gündcn bu yana ilk kez eski bir sürgünün ülkeye fprmesi engelleniyor. Çok kaygı verici bir durum bu!." Dorfman, General Pinocbet rejimine zerre kadar güvenmese de bugüne kadar romanlarında, şiirlerinde, açıkolurumlarda, söyleşilerde bu rejime karşı açık bir mücadele yürütmüş olsa da böyte bir karara şaşırdığını soylemeden edemiyor. "Adımın çok doyulmuş olmasının beni konıyacagun satuyordum" diyor 45 yaşındaki yazar. Dorfman, şimdi annesiyle babasının Buenos Aires'teki evlerinde, Şilili yetkililerin kararı yeniden gözden geçirmelerini bekhyor. Pinochet'nin 1973'te Salvador Allende'nin seçimle işbaşına gelmiş yonetimini askeri darbeyle devirmesinden sonra, binlerce solcu, sendikacı, avukat ve din adamı ülkeyi terk etmek zorunda bırakılmış ve bu insanlara "hain" ya da "nlnsal gövenlik açısından tehlikeli" damgası vurulmuştu. Pinocha hukumetine baküırsa, sürulen insanlann sayısı 11 bin kadardı. Oysa insan hakları uğrunda mücadele veren kuruluşlar, bu sayımn 50 bini bulduğunu ileri süruyorlardı. O günJerdeki "surgun salgını"ndan Dorfman da payını aldı. Ölduriılme tehditleri aldıktan ve kitaplanrun sokaklarda yakıldığını gördükten sonra, 1973 ekiminde Santiago'daki Arjantın Buyükelçiliği'ne sığındı. tki ay sonra Buenos Aires'teydi. Zaten yaşamıran ilk iki yüını Arjantin başker.tinde, çocukluğunun 10 yıünı da New York'ta geçirmişti. 1954'te, Birleşmiş Milletler'de görevli olan babasının ışi dolayısıyla Şili'ye yerleşmişlerdi. Ariel Dorfman, 1967'de Şili yurttaşı olmuştu. Dorfman, sürgün yaşamı boyunca iki buçuk yıl Fransa'da, 4 yıl Hollanda'da kaldı, en sonunda kendini ABD'de buldu. Kuzey Carolina'daki Duke Cniversitesi'nde konuk öğretim üyesi olarak edebiyat ve siyaset dersleri vermeye başladı. Sürgün yaşamı süresince Dorfman epey verimli oldu. Son romanı "Manuel Seodero'nun Soo Şarkısı" adını taşıyan >razar, bu süre içinde üç roman, iki öykü kitabı, bir şiir kitabı, birçok deneme ve gazete yazısı yayımladı. Bunların hemen tümü, anayurtlan dışında yaşamak zorunda bırakılmış insanlann bunalımmı, yabancılaşmalarını, sürgünde yetişen gençleri, böylesine güç koşullarda onurlannı korumaya çalışan insanlan anlatıyordu. 2 Ağustos 1987 günü Ariel Dorfman, Santiago' nun Pudahuel Havaalanı'na indiğinde, kendisine 6 Ekim 1986 tarihli bir kararname gösterildi ve bu karamamenin ülkeye girişini yasakladığı bildirildi. Aslında Dorfman, geçen yıl Rodrigo Rojasın Santiago'da öldürülmesinden bu yana ilk kez Şili'ye gidiyordu. Washington'da yaşayan 19 yaşındaki Rojas, anayurdunu ilk ziyaretinde, tamkların ifadesine göre hükümete karşı gösteriler sırasında polisin açtığı ateş sonucu ölmüştü. Dorfman, Rojas'ı tanıyordu. ABD'ye döndüğünde, delikanlının öldürülüşünu gazete yazıları ve TV konuşmalanyla kamuoyuna duyurmuştu. "Yeniden sörgün"e gönderilmesinin asıl nedeni olarak da bunu görüyordu. Ancak Şili de, birçok üçüncü dünya ülkesi gibi karşıtlıklarla dolu bir ülke. Dorfman'ın ikinci kez sürgune gönderilmesine karşın, "Dolar" adb yeni romanı geçenlerde Şili'de piyasaya çıktı. Kitapta devlet baskısı sonucu ortadan kaybolmuş insanlann cesetlerinin ortaya çıkarıldığı "döşseJ bir kent" anlatıhyor. Üstelik, Dorfman'ın bir kez daha sürgüne zorlanması.kitabı Şili'de bir anda en çok satanlar arasına kattı. Şimdi Dorfman, hafifçe gülümsüyor ve "Kitabın sabşı konusunda Şili hukumetine çok şey borçiuyum. Kitabın telifinden hükümete pay vermem gerekir!" diyor. TVdeki 'Sinema Dünyusındanl '32. Gün'ü örnek akyor Kttltür Servisi TRT'nin Birinci Kanah'nda yayımlanan "Sinema Dünyasından" adlı program önümüzdeki yayın döneminde yeni şekliyle ekranlara gelecek. Çeşitli ülke sinemalanndan haberlerin ve röportajların yer alacağı yapımda, ayrıca Türkiye'de çekilen filmlerin setlerine gidilerek, yönetimden figürasyona kadar filme katkısı bulunan çeşitli kişilerle konuşmalara yer verilecek. Ankara Televizyonu'ndan Fanık Bayhan'ın teklif ettiğı Hüseyin Kaya'nın yapımcıhğını üstlendiği programı Puna Endem, Defne Halman ve Haldun Dormen sunacak. "Sinema Dünyasından" adlı programın metinlerini Haldun Dormen ve Kemal Uzun birlikte yazıyor. Donnen'in, "32. Güniin sinema içeriklisini yapmaya çauşıyoruz" dedıği prograrrun çekimleri İstanbul'da yapılacak. Stüdyo çalışmalannın başladığı programın ilk bölümünde Nesli Çölgeçen ya da Başar Sabuncu'nun yeni filmlerinin setlerinden görüntülere yer verilecek. Bu programdan başka "Komedi Ustalan" ve "Sinema Tarihi" adlı programın da sunuculuğunu yapan Haldun Dormen, programla ilgili olarak şunları söyledi: "Bu film programlannın Ugiyte karşüanacağını bilmiyordnm. Sadece orta yaş kuşağın ilgi duyacağını sanmama rağmen, gençlerden de çok ilgi gösteren var. 'Sinema Günleri' ve özellikle tkinci Kanal'da gösterilen kaliteli filmlerİD etkisiyle müthiş bir sinema merakı başladı." Haldun Donnen'in sunduğu diğer film programları da önümüzdeki yayın döneminde dönüşümlü olarak izlenebilecek. 50 YIL Ö\CE Trakynda başlıynn ordu manevraları Cumhuriyet terakki merhatelerını kontrol ederek o yolda daha iyi çalışmak ve eğer varsa görülebilecek noksanları not ederek onları telafi ve ikmal eylemek içindir. Manevralarımıza ve umumi olarak bütün askerliğimizde hiç bir millete karşı tecavUzi bir maksat değil, hatta siyasi bir nümayiş manası dahi bulunmadığını herşeyden evvel önce açık söyleriz. Cumhuriyet Türkiyesî Milli Misak hududlarile elde ettiği anavatam bütun hukukile müdafaa etmeği ve müdafaa muktedir bulunmağı kendisine siyaset esası olarak aldıktan sonra kendi çevresine ve kendisinin az çok amil olabileceği her sahada sulhü ittihaz eylemiş bir devlettir. Bu ana siyasete göre cumhuriyet ordulan harb unsurları olmaktan ziyade sulh muhafızları sayılmak doğru olur. Biz harbi olsa olsa başkalarmm bozacağı sulhü korumak için ve o mecburiyetle ihtiyar edebiliriz. Bu takdirde Türk ordulannı ve umum heyetin müsellah bir cemiyet demek olan Türk milletinin kendisine düşecek vazifeleri hakkile ve layıkile ifa edeceğinden kimsenin şüphe etmesi caiz değildir. Trakya buyük manevraları munasebetile hazır bu bahse temas etmişken milletlerarası askeri meseleter ve bilhassa silahlanma işi üzerinde hiç 18 Ağustos 1937 değişmemiş olan görüş tarzımızı bir daha izah edebiliriz: Umumi harbin dünyayı kana ve ateşe boğan müthiş ve muazzam çarpışmalarından sonra silahları azaltmayı istihdaf eden cereyanlan daima şüphe ile karşıladık, ve mümkün olduğu kadar silahlanmızı ikmal etniekten ve ordumuzu takviye etmekten geri kalmadık. Silahları azaltma leşebbüslerinde iki nokta dikkat gözümüzü çekiyordu: 1 Silahları azaltalım diyenler hakikaten silahları azaltmak mı istiyorlar, yoksa kendileri silahlandıklan halde başkalarmm silahsız kalmalarım mı iltizam ediyorlardı? 2 Silahlanmada olduğu gibi, muhalif farzederek şayet yapılabildiğini kabul etsek, silahsızlanmada da milletlerarasındaki velevki nisbi muvazenenin ölçüsü ne olabilir? Malumdur ki devlet mefhumu istiklalle mukayyet bir keyfıyettir, o da ancak hiç olmazsa nisbi bir prensib müsavat veya muvazatını zaruri kılar. Her milli müstakil varlık kolay kolay başvurulamıyan çetin bir kaya olacaktır. Sulhün ve milli varhkların muhafazası için herkese itminan veren muşterek bir emniyet, yani icabında tehdidini ikaa kadir 19371987 muşterek bir kuvvet temın edilmiş olmadıkça silahsızlanmadan bahsetmek kadar abes bir şey olamaz. Nitekim silahsız milletler o kadar silahlandüar ki muşterek bir emniyetin mali hülyasile avunarak bekleyenler günün birinde korkulu bir rüyadan uyanmışçasına ve adeta can havlile geceyi gündüze ka'tarak silahlanmaya koyuldular. Demek ki münferit emniyet gibi muşterek emniyet dahi ancak silah kuvvetile temin olunabilir bir keyfıyetmiş!.. Sulhün cihanşümul bir mahiyet almasını isteriz. Fakat insanlık henüz bu ideale varmaktan uzaktır. Realist bir millet olarak sulhün dahi ancak kuvvetle ayakta tutulabileceğine bütün samimiyetimizle inanıyoruz ve işte bu sulhsever vazifemizi iyi ifa etmek için ordumuza fazla kıymet ve fazla ehemmiyet veriyoruz, Kendi vatanımız çevresindeki ulkelerden başhyarak birçok milletterle sulh gayesinde birleşen çok samimi dostluklanmız vardır. Başta bizzat kendi devletimiz olarak sulh gayesinde bizimle söz birliği etmiş olan milletler icabında bu insanca, mertçe yüksek gaye uğrunda Türk ordusunun kendisine düşen vazifeleri kemalile ifa edeceğinden emindirler. YLNL'S NADİ Dün sabahtan beri Trakyada başhyan büyük ordu manevraları, cumhuriyet hükümetinin, hiç te gizli kapaklı birşey olmıyarak çok büyük ehemmiyet verdiği Türk askerliğinin mümkün olduğu kadar hemen her sene yapılmasına itina olunan büyük tecrübe ve imtihan tezahürüdur. Türkün oldum olasıya asker bir millet olduğu malumdur. Türk milleti silah kuvvetile istihsal ettiği hürriyet ve istiklalini tachyan yeni cumhuriyet rejiminde orduyu kendi milli hayatmın en kuvvetli esaslarmdan biri olmak üzere kabul etmiştir. Memleketimizde bütçemizin müsadesi derecesinde her şeyi yapmaya çalışıyoruz. Fakat herşeyden önce milli müdafaa ihtiyaçlarımıza en büyük payı ayırdıktan sonra. Sütten ağzı yananın yoğurdu üfliyerek yediğı gibi biz de varlığımızın korunmasında hiçbir şeyi tesadüfe bırakmıyarak herşeyden önce ve bütün bir itimatla kendi kuvvetimize itimat etmeyi kaide ittihaz etmiş bulunuyoruz. Cumhuriyet hükümetinin bu sene dahi Trakyada yaptırmakta olduğu manevralar o kadar büyük bir itina ve ihıimamlar sarfetmekte olduğumuz askerliğimize vasıl olduğumuz T.C BATMAN SULH HUKUK MAHKEMESİ Esas No: 1986/170 Davacı Tekel Genel Müdürluğü vekili tarafmdan davalı Bedretıin Aydın aleyhine mahkememizde gorulmekte olan alacak davasının yapılan açık yargılaması sırasında verilen ara kararı gereğince; Davalı Bedrettin Aydın'ın yapılan tum araşıırmalara rağmen tebliğata açık adresi bulunamadığından kendisine duruşma gunü ve da\a dilekçesi tebliğ edilemediğinden davalı hakkında açılar. alacak da vası mahkememızin 1986/170 esasında kaydı yapılmış olup dava halen devam etmektedir. Duruşması 24.9.1987 gunu saat 9'a bırakılmış olup HUMK.nun 509 ve 510. maddeleri gereğince belirtilen gun ve saatte duruşmaya bizzat gelmeniz veya bir vekil aracılığıyla kendinizi temsil ettirmeniz, duruşmaya gelmediğiniz takdirde yargılamaya gıyabınızda devam edileceği ve karar verileceği hususu ilanen tebliğ olunur. ERZURUM 1. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİNDEN Sayı: 987/214 Esas Davacısı Erzurum Belediyesi tarafmdan davalılar aleyhine açılan taşınmazın tescili davasında davalının malik olduğu Erzurum Gez köyunde kain tapunun pafta 26, parsel 1039'da kayıtlı taşınmazın 1.137.400 lira takdiri bedelle kamuİaştınldığı, davalının adresinın tesbit edilemediğinden kendilerine ilanen tebligat yapıldığım dava açmadıklan gibi rizayi ferağ'a da gelmediklerini taktiri bedelin adlarına bankaya yatırıldığını ve taşınmaza el konulacağından bahisle Erzurum Belediyesi adına tescilini dava etmiş olup davaltların duruşma gunu olan 31.8.1987 günu saat 10'da duruşmada bulunmalan veya bir vekille kendilerini temsil ettirmeleri aksi halde davamn yokluklannda yurutüleceği kendilerine tebligat yerine kaim olmak uzere ilanen tebliğ olunur. 30.7.1987