19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 TEMMUZ 1987 HABERLER CUMHURİYET/7 Bayratn yolcuları acele etsin ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Demiryollan 'nda grevin kurban bayramına rastlaması ve seyahat şirketlerinin Hac mevsimi nedeniyle otobüslerini Diyanet İşleri Başkanlığı 'na kiraya vermesinin bilet bulmada sıkışıklıklara yol açacağı belirtildi. Hac mevsimi nedeniyle otobüs şirketlerinin otobüslerinin • büyük kesiminin Diyanet İşleri tarafından kiralanması yüzünden ek sefer koyma olasıliklannın da "zayıf" olduğu bildirildi. Görüştüğümüz seyahat şirketlerinin sahipleri, tatile gideceklerin biletlerini "bir an önce almalarını, yoksa büyük hayal kırıklığına uğrayıp yolda kalabileceklerini'' belirttiler. Muhtarın telsizini, bekçinin silahını alıp kaçtılar Iki köye gece baskını MEHMET AKA ZİYA AKSOY DİYARBAKIR Güneydoğu Anadolu bölgesinde, giriştikleri kanlı saldırılardan sonra yakalanmaları için girişilen operasyonlar sürdürülürken PKK militanları, önceki gece de Bingöl ve Nusaybin'de iki köyii basarak, bir muhtarın telsiziyle bir bekçinin silahını aldılar ve yaylım ateşi açtıktan sonra kaçtılar. Bu arada, gerek son iki saldınya katılanlar, gerekse bölgede daha önceden aranan teröristlerden şu ana kadar yakalanan olmadığı bildirildi. Mardin'in Nusaybin ilçesine bağlı Akarsu bucağının, Eskimağara köyüne önceki gece saat 21.00 sıralanr.da gelen ve 810 kişi oldukları belirtilen teröristler, muhtar Sevkan Mullu'nun evine giderek telsizini aldılar. Daha .sonra muhtarla birlikte köy bekçisinin evine giden teröristler, bekçinin de mavzerini alıp, "Silah alanın cezası öiümdür" diye bağırarak köyden uzaklaştılar. Aynı gece saat 24.00 sularında Bingöl merkeze bağlı Gözeler köyüne baskın düzenleyen teröristler, köyü yaylım ateşine tuttuktan sonra kaçtılar. DUYDUK/GÖRDİJK Veren razı.. Alan razı değil... Anaoğul Oruçlar, "Türk ilim ve irfanına karınca karannca bir yardımda bulunmak için "200 milyonluk bağışta bulunmak istediler. Hukuk profesörlerinin' olumlu" görüşlerine karşın, üniversite bu bağışı "bin dereden su getirerek"kabul etmedi... stanbul'da/Boğaziçi'nde/Bir fakir Orhan Veliyim/Veli'nin oğlu/Tarifsız kederler içindeyim.." İsmet Oruç, "İstanbul'da Süleymaniye'de bir fakir eski eser" başlıkh minik broşürüne Orhan Veli'nin yukardaki şiiri ile başlamış. Aslında söylemek istediği sanınm şu: "İstanbul'da/Süleymaniye'de/Bir fakir İsmet Oruç'um./Havva'nın oğlu/Tarifsiz kederler içindeyim." Orhan Veli, ünlü şiirini yazmasaydı, yaklaşık yarım asır sonra İsmet Oruç bir benzerini yazacaktı herhalde. Neden mi? Nedeni var mı? Bu ülke, insanı ister istemez ozan yapıyor da ondan? Gelelim ismet Oruç'u ozanlaştıran öyküye: Süleymanıye'de eski adıyla Yorgancıbaşı Sokak, yeni adıyla Prof. Dr. Orhan Cavit Tütengil Sokak'ta bulunan 579 ada ve 28 parsel sayılı harap ve kullanılmaz durumdaki tarihi eser'İstanbul Universitesi Rektörlüğü'nce kamulaştırılmış, fakat parasızlık yüzünden badanası bile yapılmadığı için, yıkılma noktasına kadar gelmiştir. Gazetecilere gözaltı Bir haber konusunu araştırmak üzere dün Diyarbakır'a bağlı Pirinçlik kasabasına giden 4 gazeteci, jandarma tarafından gozaltına alındı. Gazeteciler üç saat gözaltında tutulduktan sonra salıverildiler. Alınan bilgiye göre, Pirinçlik üssünun genişletileceği ve bu çalışmalar sırasında kasabanın da kamulaşttrma içine ahndığı \e kasabanın yerine havaalanı yapılacağı yolundaki konuyu araştır mak üzere dün öğle saatlerinde Pirinçlik'e giden Cumhuriyet muhabiri liğur Saner ile Sabah gazetesi muhabirleri İbrahim Labernas. Halit Tunç ve Mehdi Tanaman. üssün Türk Komutanı Yarbay Engin Hayreter'den geldiği belirtilen bir emir uzerine gozaltına alındılar. Pirinçlik Jandarma Komutanlığı'na götürülerek ifadeleri alınan 4 gazeteci, üç saat gözaltında tutulduktan sonra Jandarma Harekât Dairesi başkanlığından gelen bir emir üzerine dün akşam saatlerinde serbest bırakıldılar. Korucu, köyü terk etti PKK miliıanlan tarafından önceki gün ateşe verîfen Genç ilçesine bağlı Güzeltepe köyunden 70 kişilik 5 aile köyü terk etti. a.a.'nın haberine göre, köy korucusu Ahmel Şah Tokgöı koruculuğu bırakarak silahını Genç Kaynıakamrna teslim etti. Ailesi ile birlikte köyden göç eden korucu Tokgöz, "Daha fazla dayanacak giıcümüz kalmadı. Son oiarak 6 evi dün (önceki gün) gece tamamen >aktılar. Ayrıca 250 baş koyunumu/u da kur>unla>arak öldürdüler. Nejimu var, neyimi/ \oksa hepsi elimizden gitli. Bir cammı/ kaldı. Bari onu kurtaralım di>e göce karar %erd i k " dedi. Tokgöz, köyun yarısından fazlasının Bingöl ve Diyarbakıt 'a goç ctmek için hazırlandığını, soyiedi. I versite yönet'm kurulunda da hukukçular yok muydu? Vardı. Hatta Üniversite Yönetim Kurulu'nda, Hukuk Fakültesi Dekanı biie vardı. Aynca Üniversite hukuk müşavirlerinin de hocalığını yapmış, "hocalann hocası" unvanına sahip, ünlü hukukçu Sıddık Sami Onar İdare Hukukunun Umumi Esasları adlı temel kitabının istimlake ilişkin kısmında (1513. sayfa 10 nolu dipnotu) şunları yazmıştı: "Istimlak edilen bir gayrimenkulun (taşınmaz) mutlaka amme emlaki mahiyetini alması şart değildir. Devletin özel mülkiyetinde kalır ve hususi emlak mahiyetinde bulunur." HUKUKÇULAR NE DİYOR? TIR'ı soydular Bir grup bölücu çete mensubu Kars'ın Kağızman ilçesine 14 kilometre uzakhktaki Paslıköv yakınlarında Trabzon'dan Iran'a yuk ta^ıyan bir TIR aracını durdurduktan sonra sovuldular. Üniversite öğrencilerine müjde ANKARA (ANKA) Yüksek Öğretim Kurulu Başkan Yardıması Prof. Kemal Karhan, gelecek öğretim yılı için üniversite öğrenim harçlanmn arttınlmayacağı söyleyerek, Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı'na zam yapılması için bir öneri ' götürülmediğini belirtti. Kemal Karhan, ANKA muhabirine yaptığı açıklamada, "YOK, Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı 'na sunduğu öneride, harçlarm gelecek öğretim yılı için arttırılmasını istemedi ve aynı düzeyde kalmasından yana olduğunu belirtti. Harçlara yapılması düşünülen zam, daha sonraki yıllarda uygulamaya konabilir " dedi. GUNEYDOĞUDAN NOTLAR Aman doktorya da el çek tabip... CELAL BAŞLANGIÇ MARDtN Boğazici'nde doğmuştu. Tıp Fakültesi'ni de büyüdüjü kent olan Istanbul'da bitirdikten sonra "mecburi hizmel" için elini torbaya attığında o güne değin hiç görmediği, aklından geçirmedıği bir kent çıkmıştı: Mardin. İki yıldır, Mardin'e bağlı merkezi bir kOydeki sağJık ocağmda görev yapıyordu ve "mecburi hizmet" süresi dolmuştu. Ancak doktor sıkıntısı oldugundan Mardin Valiliği "bakanhk, yerine yeni doktor gönderene kadar'' atama yapmıyordu. Elbette, aynı sıkıntı nedeniyle, yerine bakanlık da yeni doktor göndermiyordu. En büyük endişesi, görev süresi dolduğu halde, daha uzun bir süre buralarda kalmaktı. Oysa "bir an öoce gitmek" istiyordu. Doğma büyüme tstanbullu olduğu için, yöre yaşamına şaşırmıştı: İnsan saglıgı diye bir şey yok. Doktor olmama karşın, gecen gün içtiglm sud»n bagırsak enfeksiyonunı yakalandım, yogun bir tedavi uyguladım kendime de, üç günde zor allattım. Çünkü köyde su yok. Yagmur sulannı loplayıp içiyorlar. Başka su bulma sansı olmadığı için ben de içiyorum. Ama şimdi, kaynatmadan bir yudum su içmek yok... Bir an önce gitse rahatlayacaktı. lstanbul'u özlemişti. Bir de "Açıkçası korkuyoram" dedi, "bir gece, köy basılır da, bizi de tarariar diye. Ya da yaımh bir terörist gelir de 'Beni tedavi et' derse..." En doğal insan gereksinmesinin çözümlenemez bir sorun olduğu güneydoğuda, elbette sağlık da basta gelen düğümlerden biriydi. Orneğin Mardin'de altı yüz elli bin insan yasıyordu ve yuz yirmi üç doktor vardı. Neredeyse beş bin beş yüz kisiye bir doktor düşüyordu. Kent sınırları içinde iki bin kisiye bir hasta yatağı vardı. Mardin'in altı yüz doksan üç köyü ve üç yüz mezrasına karşılık, çalışır durumda olan sağlık ocağı ise sadece elli birdi. Terörün kol gezdiği bolgede, sağlıkla ilgili sayılann oluşturduğu görünüm hiç de iç acıcı değildi. Siirt, Diyarbakır, Mardin ve Hakkâri illerinde yasayan yaklaşık iki buçuk milyon yurttaşa, toplam altı yüz seksen bir doktor bakıyordu. Uç bin altı yüz kisiye bir doktor... Bu dört ilde beş bine yakın köy ve mezra gibi yerleşım birimleri vardı ve bunlara yönelik toplam sağlık ocağı sayısı ise yüz otuz beşti. "Miktan kafî" terör ve ölümun ardmdan, asker, özel vurucu tim ulaşabiliyordu güneydoğu köylerine, ama sağlık bir turlü ulaşmıyordu. İnsan sağlığı ve yaşamı hiçe inmişti. Yıllardır süren bu "hiç" çizgisi, giderek yöre insanmm değer yargılarına da damgasını vurmuştu. Beşi çocuk, sekiz kişinin öldürüldüğu bir köye gittiğimizde bize muhtar "Üc kişi olmüştir" deyince şaşırmış, doğru sayının sekiz olduğunu söylevince, muhtann yanıu bizim şaskınlığımızı iki kat arttırmıştı: Onlar çocuktir... Güneydoğuda insan sağlığma verilen önem, köyü basan teröristın, insan canına verdiğı değerle neredeyse birbirine eşitti. Güneydoğuda operasyonlar yeni başladığında, Hakkâri'de sabahtan akşama değin bıamle dolaşan kişinin doktor olduğunu öğrenınce, yoredeki sağlık sorunun ne denli önemli olduğunu bildiğimiz için soramadan edememiştik: Sen şu anda hasta muayene ediyor olmalıydın. Ama üç gündiır bizimle dolaşıyorsun... Yarutı çarpıcıydı: Kura cektigimde Hakkari çıkınca hayli üzüldöm. Ama saghk sorununun aynmında oldugum için 'Yöreye hizmet ederim' diye geldim. Gorev yapacagım yer 'Milli Eğitim Sağlik Merkezı'ydi. Aocak bulun aramama karşın, Hakkâri de böyle bir yer bulamadım. Çünkü yoktu. Olmayan bir yere atanmıştım. Yeni mezun doktordum. Ögırndiklerimi unulacaklım. Hemen devlel hastanesine haşvurdurn. Bu devlet bana maaş oduyordu. Bari hem aldıjjınu bak edecek hem de bildiklerimi unutmayacaktım. 'Yasalara uygun değıl' diye beni geri çevirdiler. Şimdi böyle boş boş dolasıyorum. Aybaslannda da maaşımı ahyorum. tlk baloşta bize çok düşük gibi göriinen güneydogudaki doktor sa>isı içinde, bir de böylesi "boşta gezerler" yer alıyordu. Sırf böyle olsa iyi. Başka ne "doktor"lar vardı, bölgede göre\ yapan. "caoı pek tatlı olmayan" güneydoğu insanına, her şeyi yapabilirdiniz. Ama o size bir şey \apamazdi. Mahkemeye başvuramaz, mülki amirlere şikâyeı edemezdi. Hem etse de pek aldıran olmazdı. lşte bir örnek... Midyatlı Şehmus Hassooglu, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanhğına, Mardin Valiliğine ve Midyat Kaymakamlığına bir şikâyet dilekçesi gönderir. Hassooğlu'nun şikâyet ettiği, 1984'ten beri Midyat Devlet Hastanesi'nde göre\ yapan, şu anda da başhekim olan doktor Ömer Şakrak'tır. Neler >rapmamıştır doktor Şakrak... Hassooğlu'nun dilekçesinden okuyalım: • Hiç kimsenin saglıgını düşiinmeden, önüne geleni ameliyal masasına >atınp yaz boz tahtasına çevirmiştir. • Direkt ücret almak yerine, ameliyat ettiği bazı kişilerin kendileri ve yakınları için sevk kâğıtlanna, karnelerine kabarık ilaç yazarak, bu ilacın bir kısmını hastaya vermiş, geriye kalan ilacı da "fakir hastalara dagıtacagım" KARINCA KARARINCA ynı sokakta Filiz Kitabevi adı altında üniversite yayınları satan İsmet Oruç, durumu annesi Havva Oruç'a bildırmiş. sonuçta anaoğul bir çözüm bulduklarını sanmışlardır.. Havva Oruç 27.10.1982 tarihinde İstanbul Universitesi Rektörlüğü'ne verdiği dilekçeye şöyle başlamıştır; "Ben 77 yaşında bir ihtiyar kadınıni. Oldum olası Türk ilım ve irfanına karınca kararınca bir yardımda bulunmak arzusu içinde bulundum. Ancak bu arzumu bugüne kadar tahakkuk ettirecek bir fırsat çıkmamıştır... Bu gayrimenkulu vereceğinız plan ve proje gereğince tamir ettırerek, kullanılır hale getirmek ve böylece üniversitenizin ilim ve irfan çalışmalarına bu tarzda ben de kendi iktidarımca küçük bir katkıda bulunmak ıstıyorum. " Havva Oruç'un sadece bir koşulu vardır. "Aynı sokakta senelerden beri yalnızca üniversite ders kitaplarının satışını vapmak suretiyle TürK ilım ve irfanına kendince hizmet eden Filiz Kitabevi sahibi oğlum İsmet Oruç'un da bu hizmetıne aynı yerde 1520 sene müddetle daha deva mına imkân lütfedildığı takdirde aynca çok min nettar olacağım..." Bu içtenliKİi arzunun ve bağışın kabulünden daha doğal bir şey olamazdı. Gerçekten rektörlük konuyu yönetim kurulunda görüşerek kabul etti ve 3.6.1983 tarihinde durumu Havva Oruç'a bildirdi... Anacğul bu resmi yanıt yazısında kuru bir teşekkürün bile esirgenmiş olmasına aldırmayarak, hemen işinin ehli mimarlara, Anıtlar Kurulu'nun da görüşünü alarak bir restorasyon ve ınşaat planı hazırlatmaya başladılar... A M€ihnuıtbey 100. Yd PTTsi açddı İSTANBL'L (a.a.) Bakırköy Belediyesi'nin katkısıyla yaptırılan Mahnnıtbey 100. Yıl Mahallesi PTT binası, Bakırköy Belediye Başkanı Saci Ekşi tarafından hizmeıe açıldı. 3 bin abonelik santralıyla öncelikle super ve normalıalepler karşılanacuk. Mahmuıbev 100 Yıi Mahallesi PTTsi Tıırguı Reıs, Kurabayır, Fevzi Çakmak ve Kemalpaşa ınahullelerine hizmet verecek. di... Bu ikinci başvuru etkili oldu. Üniversite Rektörlüğü'nün dilekçeyi havale ettiği Hukuk Fakültesi Dekanlığı bir bilirkişi heyeti kurdu. Tümü hukuk fakültesi öğretim üyeleri olan Prof. Dr. Kemal Oğuzman, Prof. Dr. Bülent Köprülü, Prof. Dr. Sait Güran ve Doç. Dr. İl Han Özay'dan kurulu bilirkişi heyeti, 13.6.1985 tarihinde görüşünü bildirdi. Bu uzun ve bilimsel görüşte özetle; "Kamulaştırılmış gayrimenkulde özel şahıs lehine kullanma hakkı kurulmasının yasalara aykırı olmadığı ve durumun üniversitenin menfaatlerine uygun olduğu" bildiriliyordu. Ne ki, üniversitede durumu Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar ve yukarı, da adları sayılan ' hukuk fakültesi hocalarından daha iyi bilenler olmalıydı.. Üniversite rektörlüğü, bu bilirkişi raporu ile yetinmeyerek konunun bir kere daha hukuk fakültesinden sorulmasını istediler. Ancak biraz önce anılan komisyon görüşünü geceleyin istiareye yatıp, ertesı gün gördüğü düşe göre yazmadığından, aynı hukuksal gerekçelere dayanarak aynı görüşü yineledi ve "Havva Oruç'un isteğinde hiçbir hukuki engel ve sakınca bulunmadığını, tersine bunun kamu yararına çok güzel bir girişim olduğunu" vurguladı. KİM TAKAR HUKUKU D emek ki, her kamulaştırılan yer kendiliğinden "kamu malı" durumuna gelmiyordu. İsmet Oruç, 14 Aralık 1984 tarihinde bu durumu bildiren ve isteğini yineleyen yeni bir dılekçe ver H Gazeteciyv saldıran tutuklandı BURSA (Cumhuriyet Bürosu) SHP Yenişehir Belediye Meclis Uyesi ve aynı zamanda Yenişehir gazetesi yazart Özdemir Şarman 'a, önceki gün saldtrarak yaralayan Yenişehir Sanayi Sitesi ve Toplu Konuı Kooperatifi Başkanı Enver Turgut dün tutuklandı. Bursa'da basın çevrelerince de tepkilere neden olan saldırı olayı hakkında Bursa Gazeıeciler Cemiyeti . Başkanı İbrahim İşsevenler, "Duşünceler kaba kuvvetle bastırılamaz. Bu saldınnm demokrasi mücadelesi verildiği bir dönemde meydana gelmesi düşündiirücüdür" dedi. avva Oruç'un isteğini engelleyecek bir hukuk kuralı yoktu, ama bilirkişi raporlarına mutlaka uyulacak diye bir kural da yoktu... Üniversite Rektörlüğü 15 Mayıs 1986 tarihinde yazdığı bir yazıyla anaoğula, "konunun incelendiğini ve izin verilmesine imkân görülmediğini" bildiriyordu... ÇOCUK VE YAŞAM Bir toplu olüm sonrasmda soruyorlar muhtara: Kaç kişi öldü? üç... Nasıl olur, yedi değilmiydi? Ötekiler çocuktur, diye yamthyor muhtar. Yörede çocuğa verilen değeri göstermek istercesine. (Fotoğraflar: UĞUR SANER) bahanesıyle paraya çevirmiş ve yolsuzJuğu kanıtlanıp kendisine yüz yirmı bin lira ceza verilmiştir. Bu yolsuzluğundan dolayı kadrosu bir yıl dondurulmuştur. • Nitekim 22 Nisan 1987 günü, Çavuşlu köyunden Mehmet Ar isimli bir vatandaşın karısına boğazından yaptığı bir müdahalede kadının sakat kalmasına sebebiyetten ve yetmiş bin lira parasını almaktan Midyat Mahkemesi'nce cebri irtikap suçundan tevkif edilmiştir. * Aynca yine ıvnı mahkemede Toptepe köyunden bir çocugun ölümüne sebcbiyet vermckten soruşturmısı devam etmektedir. Herhalde "Eh, bu doktor da gorevden alınmıştır" diye düşünuyorsunuz. Hayır, şu anda da kendisi Midyat De\let Hastanesi Başhekimidir. "O zaman Hassooglu. 'iftira" suçundan içerde yatıyordur" diye de sakın aklınıza getirmeyin. Çünkü o da eli.ıi kolunu sallaya sallaya dolaşmaktadır. O zaman, bakanlık bu doktor hakkında ne yaptı, Mardin Valiliği soruşturma sonucu nasıl bir karara vardı? Doğruysa doktorun gorevden alınması, yalansa Hassooğlu'nun "Basına bir iş gelmesi" gerekmez mi? Bugüne değin ikisi de olmamıştır. Başbakan özal, Yuvalı'ya gelerek geride kalanlara "başsaglıgı" diledi. Güneydoğu insuunın bu doktorsuzlukla ve "bu doktoriulukla" başı "sag" olur mu? Olsa olsa, yaşamı boyunca, bir şarkı tutturur "Aman doktor. aman aman doktor" diye... İŞ YOKUŞA SÜRÜLÜYOR F Sııdan Devlet Bakanı htanbnl'da İSTANBL'L (a.a.) Ankara'daki resmi temaslannı lamamlayan Sııdan 'ın savunma işlerinden sorumlu Devlet Bakanı Fudallah Burıııa Nasser, uçakla Istanbul'a geldi. Konuk bakan, bugun kentin tarihi ve turistik yerlerini gezecek. akat restorasyona başlanabilmesi için gereklı olan protokol, üniversite tarafından bir türlü imzalanmıyor, aradan bir yıldan fazla süre geçtikten sonra ise, üniversite yönetimi yeni bir bildirimle protokolü imzalamak istemediğını bildiriyordu. 22 Kasım 1984 tarihli yazıda İsmet Oruç'un binaların bir bölümündeki kullanma hakkı isteği reddediliyor ve "Üniversitemiz hukuk müşavirliği ile yapılan görüşme neticesinde kamu malı üzerinde şahıs lehine intifa hakkı tesis edilemeyeceği gibi ımar ve istimlak kanunlarına göre de kamulaştırılan gayrimenkulun maksada uygun kullanılmamasından dolayı hukuki açıdan sakınca olduğu kanaatine varılmıştır deniliyordu. Kısacası üniversite avukatları durumu uygun görrnemişlerdi. Oysa ilk öneriyi kabul eden üni Böylece konu kapandı. Böylece İstanbul Universitesi günümüz fiyatlarıyla 200 milyon lirayı aşan bir bağıştan yoksun kaldı. Böylece Süleymaniye'deki harap yapı "harabeleşmeyi" sürdürdü... Neden böyle olmuştu?..Neden İs.^> t^• tanbul Universitesi \ >\ f<k. kendi koruması altında olduğuna dair tek işaretı. komik bir levha olan eski yapıyı o halde tutmakta direnmişti. Neden öğrencisi için değil, dersane yapmak, badana ettirecek parası olmadığı halde Havva Oruç'un bağışını kabul etmemek için canını dişine takarak savaşım vermişti?. Kim bilir? TARİFSİZ KEDERLER E n acısı bu arada 80 yaşını aşan Havva Oruç'un kafasındaki sorulara yanıt alamaması ve bundan böyle alamayacağı oldu. Çünkü "Türk ilim ve irfanına karınca kararınca bir yardımda bulunmak arzusu" gerçekleşmemiş, İstanbul'da Süleymaniye'de oğlu İsmet Oruç'u "tarifsiz kederler içinde" bırakarak hakkın rahmetine kavuşmuştu... IZLEMMLEB Devlet silahı ile hava olmaz... Diyarbakır'm Dicle ilçesine bağlı Uğrak köyü. Köyden ilçe, ilçeden köy görünüyor ve tam bir buçuk yıldır köyde geceler yaşanmıyor. Muhtar ve akrabası beş korucu, kendilerini "ihbarcı"' bilen PKK'nin saldırısını bekliyorlar aylardan bu yana. Ellerde tüfek, bir buçuk yıldır her gece nöbet tutuyorlar. HASAN UYSAL DİYARBAKIR Dile kolay, tam bir buçuk yıl... Bir buçuk yıldır köyde akşamlar \e geceler yaşanmıyor. Tum koy halkı, hava karardı mı evine kapanıp oıuruyor. sabah şafak sökunceye kadar. Diyarbakır'm Dıde ilçesine bağlı Uğrak köyü, ilçeden taş çatlasa 10 kilometre. Köyden ilçe, ilçeden köy karşılıklı bakışıyorlar. Ama koyun su> u yok, ama köyun okulu yok. Ama en onemlisi, koyün can guvenliği yok. Her şey bir buçuk yıl once başlamış. Köyde çıkan çatı^mada Abdüllatif Yıldız isimli bir PKK militanı ile köy korucusu Hüscyin Akelma oldürülmüş. Ondan sonra 100 haneli köyde 700'ü aşkın insan için yaşam, çekilmez hale gelmiş. Köyün muhtarı Hasan Borulekin, uzun yıllar Ankara Siteler'de doğramacı ustası oiarak çahşmış, son derece uyanık bir muhtar. Köyün beş korucusu da akrabası. Zaten olayda ölen korucu Hüseyin Akelma da akrabasıymış. Bu kez onun ağabeyi Mehmet Akelma'yı korucu yapmi}. Muhtann ağabeyi Mehmet Borutekin, muhtarın kayınbiraderi Mehmet Baytur, köyun Gl silahlanna sahip, yetkili ve etkili köy korucuları. Ancak köy korucularının muhtarın akrabaları olması köyde dengeyi bozmuş. Çünkü köyde süren kan davasında muhtar ve ailesi taraf. Silah \e yetkiler bir tarafa geçince karşı taraf güçsüz kalmış. Öyle ya telefon muhtarda, silah ve yetki, hem muhtarda hem koy köy korucularında... Karşı taraf da bir buçuk yıl önce öldıirülen PKK militarunı muhtann ihbar ettiğini PKK'ye ^uyurmuş. O günden bu yana kimse hava karardı mı dışanya çıkamıyor. Susuz, yolsuz, yoksul köyde boyle yaşam daha bir çekilmez hale gelmiş. Muhtann e\inde muhtar ve köy korucuları ile sohbet ediyoruz. Muhtann evi saldırıdan korunmak için yüksek yapılmış. Yani dışandan ateş edilirse oturduklan bölume ulaşmasın diye. Pencereler ise atılacak el bombasından korunmak için tellerle kaplanmış. Muhtar Hasan Boruıekin "Tedbir işte, ne yapak?" diyor ve ekliyor: "Apocular bir kere kara listeye almışlar bizi. korkmak fayda >ermez. Ama tedbir şarttır. İçimde hep bir tedirginlik duruyor." 8 çocuğu var muhtarın. Çocuklarından erişkin olanları, karısı. anası Türkçe bilmivor. Yerde yatan, sir.eklerin birinin kalkıp birinin uzerlerine kondugu iki çocuğunu gösterip "Bana bir şey olursa bu bebeler ne >^par?" diyor. Koyde geçim tarım ve hayvancılıktan. Ancak hay^an sayıları çok az, tarla ise yetersiz. Oküz ve kazmavla çift sürüluyor köyde. Elektrik olmasına karşın, muhtar siyahbeyaz lelevizyon bile alamamış. "Ğücüm \elmedi" diye açıklıyor bunu. Muhtar epey kilolu. Bunun nedenini ise şoyle anlatıyor: "Basımıza bu iş gdince tarlayı süremez oldum. Eskiden doğrama. sıva da yapardım. Şimdi çalışmavınca böyle kilnlandık. Taria da öyle bomboş kaldı." Muhtarın evinde koy korucuları yere diz çöküp diziliyorlar. Muhtarın kaynı olan köy korucusu, 24 yaşındaki Mehmet Baytur'a "Kö> koruculuğu başa bela diyoriar. Hiç bu olaylardan sonra bırakmayı düşundün mü?" diye scruyorum. O ise, "Baştan seçmişiz bir kere" demekle yetiniyor. Muhtarın ağabeyi Mehmet Boruıekin atılıyor: "Geçim zordur buralarda. Verdikleri maaş çok iyi. onun için seçmişizdir koruculuğu." Bu sözlerini az sonra yalanlıyor muhtann kardeşi: "Biz korucu olduk. PKK haber gönderdi. 'Silahı al, bize katıl* diye. 'Gidin başımızdan' dedik. Koruculuğu bırakmayı biç düşünmemişizdir." Muhtar söze karışıyor bu kez: "PKK bunlara. gelin bize kalılın. devrim yapalım. Bu devleti yıkalım demişlir. Hiçbiri kabul etmemişlir. O zaman böyle eylemleri yoktu. Guçlenmeye, adam buîmaya çalışıyorlardı. Kabul etmeyince, beklemekten umutlan kınldı, sonra çekip giltiler. Bizim babaınız tam 20 yıl köy bekçiligi yapmışlır. Bize 'Bu devlet yıkılmazdır' demiştir. Onun vasiyetidir. Biz bu ayaklan gelmeyiz." Korucuya zaırıb maaş ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Köy korucularının maaşlarına 11 bin lira zam yapılarak aylık ücretler, 66 bin liraya yükseltildi. Zamlı maaşlannı bu ay alan köy korucularının herhangi bir olayda yaşamlarını yitirmesi halinde yakınlarına ödenecek tazminat miktan da arttırıldı. 1986 yılında 40 bin lira maaş ödenen köy korucularının maaşları daha sonra 55 bin liraya çıkartılmıştı. Maaşlanna yeniden zam yapılan köy koruculanna bu ay başından itibaren 66 bin lira ödenmeye başlandı. Köylerin bağlı olduğu ilçelerdeki özel idare memurlarınca ödenen maaşlar konusunda aynca köy koruculanna bir koiayhk da getirilerek, "köyden gelecek bir korucuya köydeki diğer korucuların da maaşlarının verilmesi" kabul edildi. Böylece tiim köy korucularının ilçeye gelme zorunluluğu ortadan kalktı. Öte yandan köy koruculannın olayda yaşamlarını yitirmeleri halinde yakınlarına ödenecek tazminatlar da arttırıldı. Daha önce ölen köy korucusunun yakınlarına ödenen 2 milyon 600 bin liralık tazminat 3 milyon liraya çıkartıldı. hıtihar etti Üsküdar'da 12 yaşmdaki bir çocuk, geçirdiği bunalım sonııcu kendisini evlerinin bahçesindeki ağaca asarak .ntihar etti. Çengelköy Bahçelievier Mahallesi Geçici Sokak 'laki 5 numaralı evde oturan Savaş Besli adlı 12 yaşmdaki çocuk bunalım geçirdi. Bunun üzerint evden aldığı çaınaştr ipiyle bahçeye çıkan Besli, kendisini bahçedeki ceviz ağacına astı. İŞTA\BL'L (a.a.) Mülki görevlere atama ANKARA (UBA) Açık bulunan 3 'üncü derece kadrolu mülkiye müfettişliklerine yapılan Uamalar, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Atama kararına göre, Gökçeada Kaymakamı Halil Ulusoy, Bala Kaymakamı Musa Çolak, Gazipaşa Kaymakamı Zeki Sanal, Can Kaymakamı Mustafa Tam, Viranşehir Kaymakamı Cengiz Akın, Yatağan Kaymakamı Ati Serindağ ve Rize Vali Yardımcısı Vahap Diyarbakırlı, mülkiye müfettişi oiarak atandılar. Bu işlerin sonunda nereye varacağını sorduğumda birbirlerinin yuzüne bakıyorlar önce. En iyi konuşan, en çok bilen oiarak muhtar yanıılıyor bu soruyu da: "Herkes birbirini ihbarlıyor. Sonra adamın sana gıcığı vardır. Kız meselesinden. tarla meselesinden ya da başka şeyden. PKK'ye diyor, öldur şunu, sana yardım edeyim. ben sendenim. diyor. Yalandır ha... Bak millel söylemiyor, ondan işler böyle. Adam köye geliyor. yemek yiyor, içiyor gidiyor. Adamlar söylemiyor. Söylese hiçbiri kurtulmaz." Köy korucuları sağlık sigonaları olmadığından yakımyorlar. Ama silahlardan memnunlar. "Silalıiar eyidir" diyor Mehmet Akelma. Hrpsi Ergani'de 45 gün eğitime alınmışlar. Oturduğum yerin duvarında asılı lufeği gösteriyorum. Muhtarınmış. Buralarda devletin verdiği silaha "devlel tufengi" diyoriar. Muhtar "Evi değil, yaramaz. Günü geçmiş İngiliz tüfengidir" diyor. Devlet sadece 16 mermi vermiş bu tufek için. Ama korucular Gl otomatik tüfeklerinden çok memnun. Hepsine 105'er tane mermi verrllişler. 5 tüfe• ğe 525 kurşun. "Köyü basanın 2 bin mermisi varsa ne olacak?" diye soruyorum. Mehmel Borutekin, "Onlar Kazanır. Komulanlığa bunu bilüirdik. 'Ycterlidir, idareli kullamn' dediler" karşılığını veriyor. Köyde herkesin çakısı bile toplanmış. Köylülüğün "raconu" silah devri, 12 Eylul'le sona ermiş. Ama koy korucularında Gl model ofomatik silah var. "Bunun havası oluyor mu köy içinde" dediğimde muhtar, yanıtı veriyor: "Devlet silahı ile hava olmaz beyim!" CUMHURİYET KİTAP KULÜBÜ TEMSİLCİLİĞİ KOCAELİ FUARINDA KİTAP ŞENLİĞİ 15 TEMMUZ15 AĞUSTOS GELİN. BU YAZARURLA TANIŞIN İMZALI KİTAPLAR EDİNİN... IMZA GÜNLERİ/19.00 22.00 BUGÜN 18 Temmuz cumartesi TARIK DURSUN K. NAİM TİRALİ MUZAFFER BUYRUKÇU
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle