Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER da enflasyonun on beş yirmi puan altındadır. '"o 2030 arası bir artış ancak enflasyonla başa baş bir yapıyı sergileyebilir. Bunun altındaki oran artışından şok etkisi beklenilmemelidir. Ne var ki, açıkça kanıtlanmıştır: Türkiye, ekonomik onarım kulvarının yanlış seçimi nedeniyle yuksek faiz oranlarının ağır enflasyonist baskısını yıllarca hisseımiştir, ama hâlâ bu çarpık deneyle doymamış şekilde yeniden flörte hazırlanmaktadır. Yuksek faiz iki açıdan enflasyonu daima ateşlemiştir: Birincisi doğrudan doğruya maliyet girdisi olarak, ikincisi yuksek faiz rantının sağladığı harcama özgürluğü ve talep şişmesi olarak. 2 İktidar inanılmaz bir yorünge değişikliği ve açıklama ile "şok faiz" politikasıyla tasarruflara yeniden saldırmayı programlarken, son derece ilginç ve kamu otoritesiyle ters bir ortama da girmiştir. Bir ya da beş milyon TL. sınırlı mevduatın faiz güvencesi kavramıyla... Denilmektedir ki. bir milyon TL.'nin uzerindeki mevduat açıkça banka seçimi ve faiz pazarlığıyla masaya oturacak ve kendi geleceğıni ve sonunu kendi kararlarıyla saptayacaktır. Batıştan ya da çöküşten, yakın bir benzetmeyle banker faciasından, kamu yonetimi sorumluluk kabul etmeyecektir. Risk ve kâr hur iradeye emanettir yani. Anlaşılmaktadır ki. 24 Ocak'ın belki de en onemli bir yeniliği olarak, kamu hukuku ve devlet yönetim hakkı bir başka piyasacı atakla özgür girişimciliğe emanet edilmektedir. Hem de, 1981 ve 1983'te bu seçim hakkmın mılyonlarca kişi adına yıkım olarak kullanıldığı bilinmesine ve bu yıkımdan sorumluluğun, koruma. gözetme ve yol gosterme yetkilerini kullanmayan kamu vönetimine ait olduğu bilinmesine karşın... Kitlelerin, kendi adlarına karar verme gücünün çok uzağında bulunduğu, açıkça kanıtlar.mış olmasına larşın... Onun içindir ki, ne serbest faizciliği ne de devlei tekeline olması gereken güvencenin devredilmesini onarım ekonomisi ilkeleri içinde kabul etmek hiç de kolay değildir. Yasalardan gelen yetki ve bizatihi devlete olçü olan özgü güç devredilmektedir. Faiz şokunun yeni bir yangına dönüşturülmesi öncesinde bu nokta yaşamsal onemdedir. Bilinmelidir ki, serbest ve pazarlıklı faizle, vine başta ortadirek olmak üzere banka ve bankerler yanacak, 24 Ocak 1980'lerin de gerisine giden ekonomi gerçeği \e modeli aldatmacasıyla ortada kalacaktır. Tünel diye yutturulan iki ucu kapalı tüp apaçık ortadadır. 3 Para pivasası, bugün gerek tahvil ve hisse senedi oyunları açısından, gerekse, kamu borçlanmaları ve ihaleli hazine bonoları açısından çok karışık bir gorüntüdedir. Tefeci piyasasıvla menkul kıymetlerin çok farklılaştırılmış negatif ya da pozitif faiz noktalarını saptamak \e ayırmak olanaksızdır. Bu çarpışma içinde ise halen banka sistemi çok güç durumda kalmış ve mevduattan kaçış olgusuyla adeta yağmalanmışken. bu defa serbest faiz politikasının geçmişten daha çetin bir faiz pazarlığı ve dolayısıyla enkaz yaratacağını düşünmemek, çok büyük bir saflıktır. 4 Döviz ve altın piyasasındaki oynama ve spekülasyon esasen faiz olayını daha şimdiden maceraya gebe haJe getirmiştir. Bugün günlük kur avı ve büyuk sermayenin bu ava hazırladığı tuzaklar bir anda milyarlan kara ceplere iten gorüntüdedir. Bu denetimsiz göruntüye bir de yeniden faizi eklemek, ekonomideki çarpıklıkların ve karalı tanımlamaların adlanamayacak bir duruma indirgenmesi demektir. 5 Yuksek faizin hizmet götürdüğü kesimler, açıkça kanıtlanmıştır. Bu tür likit değerlerin uzaktan yakından ortadirekle hiçbir ilgisi yoktur. Hele 510 milyon TL'lik birikimlerin ve pazarlık sonucu sağlanan To 6070 net kazançların. Bu nedenle yuksek faiz politikasını rantiye sınıf dışında tutmak veayrıca ekonomik bir üretkenlikle irdelemek çok açık bir yanılgıdır. Kaldı ki, rantiye sınıfın faiz kazancını da bir ulufe politikasına tekrar dönüşten öteye değerlendirmemek gerekir. Gereksiz ve zahmetsiz kara para kazanç kapısı... Çünku rantiye sınıf ekonominin daima serdümeni olmuş ve dilediği kazancı dilediği görüntüler içinde hep kazanmıştır. Salt faize bakan birumacı olmamıştır hiçbir zaman. Öte yandan bankaların fark faiz pazarhkları konusunu küçük bankalar açısından e!e almak ve bu>oık bankaları bu tur pazarlıklann dışında düşunmek de doğru değildir. Geçmişte de göruldüğu gibi, büyuk bankalar da bu yarışta en çetin şekilde yer alacaklar ve ekonomik yangına aktif şekilde katılacaklardır. Kıt ve değersiz para aksi bir sonucu olanaksız kılmaktadır. 25 HAZÎRAN 1987 Faiz Bunalımı Ekonomide ölçüler kaçırılmıştır ve tüm aynntılarıyla piyasa bunalım içindedir. Ne enflasyon bir ölçüdür artık, ne de bu ölçüye uydu olan . önlemler. örneklemek bile akılları durduracak düzeydedir. Çok taze bir görüntüsüyle, kira gelirleh için sözleşme serbestliği ve zam yükümlülüğünün geçersiz sayılmasına ve gelecek dönemlerde enflasyonun yarısı kadar artışa olanak veren yargı kararı, bu görüntüsüyle bir yandan ekonomik algılamanın hangi noktasında bulunulduğunu gösterirken bir yandan da nihai acı tabloyu en yakın görüntüsüyle adeta simgeleştirmektedir. PENCERE Belirsizlik ve Karmaşa?.. DSP'nin durumu yürekler acısı; kurucuları ikiye çatlamıştır. SHP toparlanıp gücünü pekiştirebilmiş değil; dağınıklığını gidermek için zamana gereksinmesi var. DYP'nin lideri "emanetçi"dir; gerçek lidere siyaset yasaktır. ANAP'ın içi cadı kazanıdır; eğilimlerin hesaplaşması sürüyor. Özetle siyasal partiler tam benliklerini bulmuş, kimliklerini sağlamlaştırmış değiller. Partilerin meclis gruplan şaşkın. ANAP'ınkinin ağzı var dili yok. DSP'ye bağlanmış grup bir soru işareti. SHP meclis grubunun geçici dönemin ürünü olduğuna kuşku yok. DYP'ninki de derleme toparlama, sonradan oluşturma değil mi? Parlamento ile ülke gerçeği arasındaki boşluk hem sayısal hem siyasal... 12 Eylül'ün olağanüstu koşullarında kurulmuş bugünkü parlamento, ilk genel seçimde her şeyin değişeceğini biliyor. Meclis çoğunluğu ANAP'lı, ama muhalefetin oy oranı ülke düzeyinde en aşağı yüzde 65, belki de yüzde 75'e ulaşıyor Büyük Millet Meclisi'nin sağlıklı seçimlerle yeniden yapılanması gerekiyor. Partamentonun ülke yönetimine ağırlığını koyabilmesi bugünkü koşullarda olanaksız gibi... • Eski AP'nin Genel Başkanı ve DYP'nin 'doğal lideri" Süleyman Demirel; siyasal yasakları kırmak, yurttaşlığın en sıradan hakkım kazanmak için çalışıyor. CHP'nin eski Genel Başkanı Ecevit, çıkmaz sokağa savrulan DSP deneyimini kurtarmak için uğraşıyor. SHP'nin Genel Başkanı Erdal Inönü, parti içindeki gerekli gereksiz çıkışlara karşı bütünlüğü ve işlerliği saglamak amacıyla kurultay uğraşındadır. ANAP Genel Başkanı Özal, üst düzeydekı kapışmaları durdurmak için önlemler peşindedir. Başbakan, 12 Eylül'ün yasaklarını bir seçim dönemi daha uzatmak, iktidannı ne pahasına olursa olsun sürdürmek için eline geçmiş bütün fırsatları kullanmaktan başka bir şey düşünmüyor. * Cumhurbaşkanı geziye çıkmıştır. Her gün TV haberlerinde ilk 15 ya da 20 dakikayı EvrenOzal paylaşıyorlar; konuşuyorlar. ilginç konuşma biçimleri var. Sayın Cumhurbaşkanı gerçekte "sorumsuz"öur; sınırlı yefkileri de anayasayada yazılıdır; ama, siyasetin öylesine içindedir ki Türkiye'ye dışardan bakan birisi neler olup bittiğini anlamakta güçlük çekecektir. Türkiye'nin iç ve dış politikasını aşama aşama oluşturacak siyasal parti yetkili organları, meclis gruplan, Meclis Genel Kurulu belirsizliklerle dolu bir ortam yarattıklarından, hükümet ise bütünüyle referandum kaygısı içinde Süleyman Demirel sorununa dönük bulunduğundan büyük bir boşluk doğmaktadır. Sayın Evren işte bu boşlukta bütün sorunlara yönelik görüşlerini TV'den duyurmaktadır. * içerdeki bu dağımklık, boşluk, güçler kargaşası, dalgalanma ve belirsizlik, Türkiye'nin bütün gücünü alıp götürmekte, ağırlığını hafifletmektedir. Oysa devletın gerçekten ciddi sorunlan vardır ve daha da büyümektedir. Ûlkenin bölünmesine ve paylaşılmasına yönelik dış isteklerin hukuk altyapısı uluslararası kurumlarda oluşturulmaktadır. Bu tür altyapı yavaş yavaş geliştirilir Nitekim Avrupa Parlamentosu kararının hafife alınacak bir yani yoktur. Bundan 1015 yıl önce kimsenin düşleyemeyeceği veya düşünemeyeceği mesafeleri, dış güçler almışlardır. Türkiye'deki devlet ve siyaset kargaşası sürdükçe, ülkemize yönelik iştahların büyüyeceğinden kimsenin kuşkusu olmasın. Bu tür sorunlar ise sayın cumhurbaşkanının ve sayın başbakan ın televizyon nutuklarıyla çözümlenemez. Türkiye Cumhuriyeti'nin temel organlannın tam işlerliği sağlanmadıkça bir tek sorunumuzu bile çözmeye olanak bulunmadığını bilmeliyiz. FAİK Y. BAŞBUĞ İktisatçıBankacı ekonomi dışına itildi, arkasından da dörtbeş banka. 24 Ocak'a taze kan olarak sunulan piyasacılık ve liberalizm, serbest faiz politikası tuzağında baş kaldırmış, esasen olmayan dengeleri kökünden dinamitliyor, yıllardır arkasına taktığı ve bugun de süren ve ilacı hep yanlış teşhislerle tedavi eden değil, dert azdıran bir görüntüyle aranan ve enjekte edilen enflasyon canavarıyla, vuruyor öldürüyordu. Yani açıkça başta faiz politikası olmak üzere tum silahlar geri tepiyordu. Fiyatlar azgınlığında. tüm kesimler şaskındı, suskundu. Ama durmuyordu hiçbir zaman faizalıskanlığı ve bu alışkanlığın yol açtığı hastalıklar, kararsız kıvranmalar. Oranlar bir azalıyor bir artıyor ve bilinmez bir reel faiz tanımlamasmda, akşamdan sabaha para piyasası yepyeni kasırgalarla çalkalanıp duruyordu. Bir (0) dönüşü akıp gitmekteydi. Şimdi ekonomi gunluğunde yeniden başa dönüş var. Serbe.'t faiz politikasına bir kez daha kararlı ve cesaretle dönuş. Oysa ortam ve 24 Ocak dükalığında tedavisine devam edilen ekonomik hastalık, o denli aynı, hatta daha da ağırlaşmış ve reçetelerin tutarsızlığı o kadar net anlaşılmış durumdaki... Kısa bir arumsatma: Bilindiği gibi ülke sosyal, politik ve ekonomik açıdan içine girdiği ağır bunalımları 12 Eylül harekâtıyla ödedikten hemen sonra, yepyeni denge arayışlarına girdi ve çok kısa sürede bambaşka modelleri uyarlamaya başladi. Ve tüm girişimler yine çok net bir şekilde anımsanacağı üzere, "24 Ocak Kararlan" adı altında toplandı. Yani kararlı ve çoklanna göre de cesur ve radikaJ kararlar, bu 24 Ocak bilmecesi alnnda arka arkaya sıralandı durdu. Para ve sermaye piyasası ise bu yenilenme harekâtından en yoğun şekilde nasibini alan kesimdi. Faiz oranları bır şok daJgası olarak serbest bırakılıyor ve bu deneyimsiz, ancak cesurluğu tıim cumhuriyet dönemıne örnek olacak atıiımla, başta finans kurumlan olmak üzere, çatı katından ortadireğe, karaborsacıtefeciden bürokrat emekliye kadar tüm kesimlere göz karartıcı ve çıldırtıcı bir davetiye çıkanyordu. Enflasyonun "kemerlerde delik bıraktırmadı" denilen tüketiciliğinde ve rant olarak faizin krallığında, çok anlamlı şaşırtıcı bir mesajdı bu. Açıkçası, yıllık net *o 5070 arasj faiz pazarlıklarıyla tıkanan bacalara, taze nefes olanakİarı aralanmaktaydı. Sonuçta davetiye yerini bulmuştu ve basanlmıştı da. Çiftini çubuğunu satmanın dışında, üç beş kuruşluk altınını ve oturduğu e\ini satan, soluğu bir banker kapısında alıyordu. Bankalar ve bankerler bu yıldırım harekâtına en duyarlı kapkaççı uç karakolları olarak «»msiyelerini germişler ve kendilerine koşanlara güya en buyük kazancı sağlayarak vefalı bir sosyal dayaruşma müesseseleri şeklinde adeta kucak açmışiardı. Doğal olarak tasarruf sahibinin ötesindeki tuccar, sanayici. esnaf. özetle tüm işadamlanna da. Krediler belki ateş pahası, ""o 120150 faizle, ama istendiği anda istendiği bollukta sunulmaktaydı herkese... Ve 198183 arası iki ani yangın: Tıpkı faiz şokuna benzer şivrilikle ve ekonomiyi yakıp bitirecek dirilikte... Önce banker kurumlan bir bir çöktü ve Sonuç Sonuç itibariyle ekonomide olçüler kaçırılmıştır ve tüm a>TintıIarıyla piyasa bunalım içindedir. Ne enflasyon bir ölçudür artık ne de bu ölçüye uydu olan önlemler. Örneklemek bile akılları durduracak düzeydedir. Çok taze bir görüntüsüyle, kira gelirleri için sözleşme serbestliği ve zam yükümlülüğünün geçersiz sayılmasına ve gelecek dönemlerde enflasyonun yarısı kadar artışa olanak veren vargı kararı, bu göruntüsüyje bir yandan ekonomik algılamanın hangi noktasında bulunulduğunu gösterirken, bir yandan da nihai acı tabloyu en yakın görüntüsüyle adeta simgeleştirmektedir. Bu karara göre enflasyon, yaşam standardı ve tum matematiksel yaklaşımlar birer bilmecedir. Korunan kiracı mıdır mal sahibi mi; sorusu, bu bilmece kapalılığında kavıptır. Ve bu kayboluş, enflasyonun olağanüstu değer bahşettiği gayri menkul gerçeğinde törpülenebilir kira geliri gerekçesiyle de asla açıklanamaz. AT'li arenada asgari ucret milyon TL. düzeyinde iken Türkiye'de hâlâ net 27 bin TL. ise tesaduflere terk edilmiş ekonomi gerçeğinden kurtulmak hiçbir zaman olanaklı olmayacaktır. Hâlâ aynı çarpık deney? Faiz oranlarının yeniden serbest bırakılmasının ve çok önemli de|işiklik olarak da, beş ya da bir milyon TL. tavanının üzerindeki mevduat pazarhklannda devlet garantisinin bulunmamasının planlandığı bir dönem öncesinde, ekonomik tabİoya olası sonuçlanyla bakmaya çalışalım: 1 Enflasyonla bağlantıh faiz aldatmacası, çarpıcılığını yitirmiştir ve ekonomiyi çarpan bir faiz illeti olarak tüm diricanlığı ile hortlamak üzeredir. Hem de üçdört yıl önce uygulanmış ve yol açtığı dev yangın dalgalafı bugün henüz on yaşında bulunan çocuklar kuşağı tarafından bile anımsanacak tazelikte olmasına karşın... Özetle, faiz, enflasyon ve liberalizmden açık bir ekonomik sonuç çıkarmak olanaklı değildir. Bugün faiz oranlan aylık ve yılltk oranlar yaklaşımın OKTtf AKBAL EVET/HAYIR OKURLARDAN Devrim lerim ize sahip çıkmak Cansızoğlu olayı, halkın tepkisini ölçmek üzere tezgâhlanmıştır. Türk halkının yüzde doksart dokuzunun Müslüman olması, laiklik ilkesini bu yolla yok etmeyi amaçlayan irticaya karşı herhangi bir tavır almmasım; halkın tepkisini çeker, dinsizjikle suçlanırız korkusu ile ne yazık ki engellenmiştir. Türban olayını yaratarak, kamuoyu oluşturan ve böylece bu dönemde halkın din duygularını hassaslaştıran irtica, Türkiye Büyük Millet Meclisine yapılan camiye karşı çıkacakları dinsizlikle suçlamayı amaçlamış idi. Bu olaylarda ne yazık. gördük ki Atatürk devrimlerinin en önemli temel taşlarından laiklik ilkesini korumak için hiçbir Atatürk devrimcisi çıkmamıştır, çıkmaktan korkmuftur. Atatürk'ün. olağanüstu koşullarda, Osmanlı hanedanımn artığı olarak yaşamaya mahkum bırakılan Türk halkmu süründüğu bataklıktan çekip çıkarması, hiç de öyle basit bir iş değildi. Ne var ki, devrimleri yok etmeyi amaçlayan gerici güçler ve Osmanlı hanedanımn bugünkü artıkları ve padisahlık özlemlileri, Atatürk devrimlerini küçültmek, halkın gözünden düşürmek için, bu ana fîkri Türk toplumuna yayma girisimlerini hızlandırmışlardır. Kendi geleceğinin endişesini tasıyarak, bu koruma görevinden kaçanlara söylenecek tek bir söz vardır. k'ğer bu ülkede bir Türk olarak belli bir yaşam düzeyine ulaşmış iseniz, bunu tek bir kişiye, ulu önder Atatürk'e borçlusunuz. Atatürk düşmanlanmn onu, yaşarken saf dışı etmek için sunduklan yasa tekliflne karşı, Atatürk 'ü/ı dediği gibi: Eğer a, beş yıl boyunca bir yerde ikamet etmek zorunda kalsa idi, değil dedelerimiz ve ninelerimizin doğdukları yerler, bu ülke sınırlan içinde olacaktı; bizler bile bugün hayatta olmayacaktık. Asla unutulmamalıdır ki, biz Atatürk devrimcilerine emanet edilen yeni Türk devletini koruma görevi, hangi nedenle olursa olsun, kendimizi bu kutsal davaya adamaktan bizleri alıkoymamahdır. Ve eğer, bu davaya sarılmaktan herhangi bir nedenle korkuluyorsa, şu en açık bir biçimde bilinmelidir ki, yarın çok geç olacaktır. HALUK H. ONGAR İSTANBVL SHP Kurultay'ı İçin... Sosyaldemokrat Halkçı Parti kurultayı yarın Ankara'da toplanıyor. SHP'nin bu ikinci büyük genel kuruludur. Halkçı Parti ile ŞODEP'in bir araya gelmesinden oluşan SHP iki yıl içinde çetin sınavlardan geçti. Büyük bir başarı kazanamadı belki... Ama partiler yelpazesinin en solunda yer alan SHP, önerdikleriyle, genel başkan ve sözcülerinin konuşmalarıyla bilinçli halkımızda bir umut kaynağı oldu yine de... Bunda, halkımızın güveneceği başka bir siyasal kuruluşun bulunmayşının da büyük payı var. Siyasa alanı sağda, aşırı sağda partilerle dolup taşıyor. Hepsi gehcıliğe, ilkelliğe, halk aldatmacılığına, anamal sahiplerine ödün üstüne ödün vermekte... Bir ŞHP'dir Kemalist devrim çizgisinde, geleneksel CHP'nin yerini alan, ayrıca çağın gereksinmelerıne yakışan bir sosyal demokrat görüş ve tutumda görev yapmak isteyen... Yarınki kurultaydan ne bekliyoruz? Sosyal demokratlar. Kemalrstler, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel ilkelerini yaşalmak, geliştirmek isteyenler, Türk toplumunda çağdaşlaşmayı, günün uygarlığına yetişmeyi özleyenler SHP'den ne istiyor? Neleri yapmasını ya da yapmamaşını; neleri gerçekleştırmesini ya da nelerden kaçınılmasını... Önce halk çoğunluğunun istediği, SHP içindeki kişisel çekişmelerin; düşünce ve görüş ayrıhklarına dayanmayan, temelinde SHP'nin programıyla, ilkeleriyle ilgili olmayan, kaba deyişiyle 'sandalyefcavgaiarınınyer almaması... Ali'ydi Veli'ydi. Hasan'dı Hüseyin'di çekişmesinin bir yana itilmesi; halkın umutlanna yaraşır bir tutum ve davranış içinde olunması; siyasa adamları arasındaki hizmet yarışının bir itışkakış, bir yer kapmaca kargaşasından kurtulması; görüşlerin, niyetlerin, çalışmalann SHP programına uygun biçimde yapılması... Kim daha iyi hizmet verebilecekse, kurultay üyelerini buna inandırırsa, daha doğrusu, sosyal demokrat birikimde böyle olumlu bir kanı uyandırırsa, onların SHP yönetimine gelebilmesi... Doğrusunu söylemek gerekirse, SHP'nin üst yönetiminde yer alanların çogu bir düşünce ve görüş birliği çizgisinde görünmemiştir. Daha doğrusu böyle bir özlemde, istekte de değildir. Herkes için milletvekili, bakan olmak yolları açıktır elbet. Ama bir partinin yönetimini üstlenenlerin amacı elbette ki kişisel çıkar hesaplan olmamalıdır. SHP yönetimine kendilerıni layık görenlerin ilk genel seçimde adaylıklanm koymayacak kimselerden seçilmelerini, hiç değilse merkez kontenjanlarını kendilerine ayırmamalarını böyle bir özveride bulunmalarını isterdim. Oysa şimdiki MKYK'nin tüm üyeleri 88 seçimlerinde kendilerini liste başlarına kurulmuş görüyorlar. Bunlara Halkçı Parti'den seçilmiş 64 milletvekilini de katmalısınız. Partinin il ve ilçe başkanlarının büyük bölumünü de geleceğin milletvekili adayları arasında saymak hiç yanlış olmayacaktır. Kimse dinlemeyecek, biliyorum, ama yansız bir yazar olarak şunu belirtmekte yarar görürüm: Kurultay'da MYK ve MKK'ye girecek kişilerin ilk genel seçimde aday olmayacaklanı bildirmeleri SHP'ye karşı halk yığınlarında şimdikiden çok daha üstün bir güven yaratacaktır. Halk diyecektir ki: Bu insanlar kendi çıkarlan, siyasal yerleri için değil; halkçılık, devrimcilik, sosyal demokratlık adına hizmet veriyorlar, savaşımdan kaçmıyorlar... SHP'nin önde gelen kişilerinden kimilerini tanıyorum. İçlerinde sosyal demokrasiye, cumhuriyetimizin temel ilkelerine yürekten bağlı olan pek çok insan var. Ama onların yani sıra yalnızca Millet Meclisi'nde bir sandalye kapabilmek uğruna didinenler de yok mu? Özellikle Meclis Grubu'nda böylelerini çok gördük. O partiden buna, bundan ötekine geçerek kendine sağlam bir yer arama çabası gözle görülür bir durum... Aynı görünüş seçilecek yönetim kadrolarında da yaşatılmamalı. Sosyal demokratdk denen şeyin, bir özveri, dürüstlük, halk çoğunluğu yararına çalışma olduğu unutulmamalı... İJLRTIK, para taşımaya, para saymaya, para bozdurmaya, para üstü bekleme>^e gerek yok. Şimdi GarantiÇek var... GarantiÇek, çağdaş >'aşamın hızlı ve pratik işlem ihtiyacına, akılcı ve verimli bir çözümdür. Her yaprağı 200.000 liraya kadar pro\T2>;onsuz ödeme garantilidir. Garanti Bankasrnın tüm yurda yayümış 288 şubesinde arunda para>a çevrilir. GarantiÇek ülkemizin bütün seçkin işyerlerinde para yerine geçer. Cebinizde dururken hesabınızın • faizi sürekli işler, paranıza para kazandınr. Üçüncü şahıslara kolaylıkla ciro edilebilir. Ülkemizin bütün seçkin işyerlerinde itibannızın garantisi.. GarantiÇek, kişisel itibannıza yaraşan bir ayncahknr. VEFAT Merhum Mehmet ve merhume Münevver Göksel'in kızlan, Saim Göksel ve Muzaffer Edeoğlu'nun kardeşleri, Sânm Göksel'in yeğeni, Neriman özen, merhume Ülkü ile Ali Edeoğlu'nun teyzeleri, merhum Ertuğrul Bilgün'ün eşi GARANTÎCEK GARANTİ BANKASI MUHTEREM BİLGÜN Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 25.6.1987 (bugün) ikindi namazından sonra Aksaray Valide Camii'nden kaldırılarak Edirnekapı Şehitliği'nde toprağa verilecektir. Allah rahmet eylesin. AİLESİ