27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/12 13 HAZİRAN 1987 Eski banker mahkum oldu ANKARA (a.a.) Hileli iflas ettiği iddiasıyla yargılanan "Mungan Menkul Kıymetler Yatınm ve Finansman Ticaret A.Ş." sahibi eski Banker Faruk Mungao bir yıl 8 ay hapis cezasına çarptınldı. Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen dava bugün sonuçlandı. Sanığın düzenlediği sahte bilançolarla gösterdiği iflasının hileli olduğu belirlendi. Faruk Mungan'ın 2 yıl hapis cezasına çarptınlmasını kararlaştıran mahkeme, bu cezayı iyi halini dikkate alarak bir yıl 8 aya indirdi. kblara dokunmayacağız tstaabsj Haber SenM ÇayırbaşıSanyer kazıkb sahil yoBekdîye Başkam Bedrettin Dalan, Boğaziçi kıyısındaki çirkinükkri temizferken hiçbir tarihi yabya dokunmayacaklannı beKrterck, "Adnnız yıtaava pknıış ya, Dalan yalılan yıkacak diyc açıkgözfer laf çıkanp miBetin eÛnden yalıîannı ucuza ahnak istiyor. Hiçbir yalıyı yıbnayacagız, ama Boğaz'da oturanlann canıaa tak ettiren dar yollan genişletmek için çalışacagız"dedi. ö t e yandan KİSKA finnasj tarafindan yapdacak o k n kazıklı yol, 2 metrelik tretuvar, üç şeritli gidiş ve geliş otoyolundan ohışacak ve 1 yilda l i Koca katiline ikinci müebbet İSTANBUL ( « A ) Beraber yasadığı kişiyle bir olup kocasım öldürdüğu iddiaayia yargılanan Eminc Sema Guler, ikinci kez müebbet hapse mahkflm oldu. Emine Sema Güier, sevgilisi Mehmet Aydın fle anlasarak kocası Mehmet Guier'i 1979 yüında öldürttüğu iddiasıyla 7 yıldan bu yana tuttıklu olarak yargjlanıyordu. Saaık Mehmet Aydın, yargüama nraanda akli deogesim kaybederck Bakırköy Akü HastanesPnde tedavi ahma ahnmışü. Emine Sema Güler ise müebbet hapse hüküm giymiş, ancak cezası, Yargıtay'ca, usül yönünden bozulmuştu. M Eroin şebekesi yakalandı tstanbul Haber Servisi Uluslararası eroin kaçakçılığı yapan 10 kisilik bir sebeke 7 kilo eroin ve 1 tabanca ile ele geçti. tstanbul Emniyet Müdürlüğü Narkotik Şube Müdürlüğü'nden yapüan açıklamaya göre, 3 ay süren çalışmalar sonunda 2 haziran günü Gayrettepe Fuat Sarp Sokak'ta sanıkların karargâh olarak kullandığı öne surülen evde arama yapıldı. Aramada uyuşturucu madde ticaretinin önde gelen isimlerinden Mustafa Bayram ile adamlan Nevzat Seyitoghı, Abdarrakman Defen, Salih Kaya, HaHt Baynun, Burfcan Toprak, tlbajnj özer, Yaşar Demirpençeler, Mehmet Berber, Abdölmottalip İçin yakalandılar. Sanıklara ait 34 Y 7399 plakalı özel otonun arka kapasında sac üe döşeme arasında gizlenmiş 7 kilo eroinin doğu ulkelerinden sağlandığı belirüldi. Sanıklarda, ayrıca Brovvning marka tabanca, 2 şarjör ve 17 mermi ele geçirildi. Olayla ilgili soruşturmanın sürdürüldüğü bildirildi. Yetkililer, ele geçirilen eroinin ABD'deki değerinin 2 milyar, Avnıpa'da 500 milyon, Türkiye'de 70 miiyon lira dolayında olduğunu belirttiler. İSTANBUL (a.a.) İstanbul'da, banliyö trcnlerine verilen zararm yılda bir milyar liraya tılajbği bildirildi. SirkeciHalkaü ve HaydarpasaGebze arasında calışan banliyö trenkrinde, dışandan taş atarak camkn kırma, koltuk ve muşambalann sökulmesi, parçalaomaa ve sökulmesi, lambalan s kıniması ya da çalınması şek; tinde yapüan tahribat, ytiksek düzeyde maddi zarara yol açıyor. TV ev Tfenlere verilen işlerini zamr 1 milyar azaltıyor tSTANBUL ( a j . ) Televizyonun toplumsal etkileri konusunda yapılan ankete göre, televizyon ev işlerini yüzde 25 oranında azaltıyor. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Sinema ve TV tletişim Sanatlan yuksek lisans öğrencilerinin Eskişehir'de yaptıklan anket sonucuna göre, 1529 yaş grubundan televizyon seyredenlerin yüzde 56'sı eğfenmek, vakit gecirmek için, 1539 yaş grubunun yüzde 79"u haber almak ve bir seyler öğrenmek için ekranlanm açıyor. Ankete göre, televizyon sinemaya gitme oranını yan yanya ve ev işlerini yüzde 25 oranında azaltıyor. TCDD yetkiiaeri, banJiyö trenlerinin seyir halindeyken tajlanmaa sonucu, günde 2530 canun kınldığını, bszı yolculann da özellikk gece seferlerinde toBnlerin koUuklannı mçak ya da JBetle parçaladıklannı, hatta söktükkrini, lambalannı kınhklannı bdirttiler. HABERLERİN DEVAMI OLAyLAREV Öğrenciye jandarma ARDENDAKI 7 yıl aradan sonra ANKARA'dan YALÇIN P06AM (Baştarafi 1. Sayfada) kası'mn bağımsızlığını korumak amaayia" ilgili kararı geri çevirdiğini sanırken, Evren 'in asıl karşı çıktığı nokta meğer "din görevlikrine ek ücret verilmesi" imiş.'.. Olayın içyuzM fu: Bundan bir süre önce ANAP hükumeti Cumhurbaşkanı Evren 'e bir kararname gönderiyor. Bakanlann haberi olmadan bir kararname gönderiyor. Sasılolur da "bakanlann imzalarınm bukınduğu bir karamameden bakanlann haberi olmaz"?.. Cayet basit. Yaklafik üç buçuk yıldır özal'm uyguladığı bir yöntem bu. "Boş karamameiere" bakanlar ımza atıyor. Kararname daha sonra hangi konuyla ilgili ise, Başbakanlıkta dolduruluyor tşte, geçenlerde böyle bir kararname daha gidiyor Çankaya Köşkü'ne. Bakanlann bundan haberi olmaması o kadar önemli değil. Asıl önemli yanı daha başka. Dünyamn her yerinde, ozellikle Özal'ın özendiği kapitalisl ulkelerde merkez bankalarmın saygm bir konumu var. Merkez bankalan başkanlan da "hükümet gibi". örneğin, Amerikan Merkez Bankası Başkanı bir demeç verdığınde doların uluslararası değeri aniden değişir. Dünya para piyasalannda politikalar yeniden belirienir. tster ABD'de, ister Avnıpa'da merkez bankası başkanlan ' 'hükümetler karşısında'' bağımsızlıklannı sonuna dek kontyabilirler. Ya Türkiye'de?.. Gelmiş geçmiş siyasal iktidarlar ve "Batt ekonomik modeline özenen" özal, Merkez Bankası'nı "kendine bağlı basit bir hizmet kurumu" olarak görmekten bir türlü kurtulmuyor. Türkiye'deki siyasal iktidarlar ve özal "Merkez Bankası'm sürekli el altında tutmak " hırsından kendilerini alıkoyamıyor. Ama, bunun karşılığında Türkiye'nin diş ekonomik ilişkileri, dış borçianyla ilgili pazariıklar, kredi olanaklan zaman zaman tökezliyormuş, ne gam!..Maksat, "Merkez Bankası el altında olsun"!.. tşte, bu amaçlarla bundan bir süre önce "Merkez Bankası Başkanı'nı tek bir bakanm isteğiyle ve hükümetçe görevden alabibne koiayhğı'' getiren bir kararname hazırlamyor. Bakanlann imzalannm bulunduğu, ama haberlerinin olmadığı bir kararname "bir geet ansızın" Çankaya KöŞkü'ne gönderiliyor. Herkes "Merkez Bankası karamamesi" derken, karamamenin bir yerine ' 'ek bir karar'' yerleştiriliyor. "Din görevlilerinin ücretlerinin arttırüması" istenıyor. Konu Çankaya'da incelenıyor. Ve geri dönüyor. Herkes "Merkez Bankası karamamesi geri döndü" diyor. Ve yanılıyor. Hayır, dönen Merkez Bankası karamamesi değil, ama aynı kararnamede yer alan din görevlilerıne ek ücret verilmesi istemı. Merkez Bankası Başkanı 'nın atanma ve görevden alınması da aynı kararnamede yer aldığı için, herkes "Merkez Bankası kararı döndü" yanılgısına düşüyor. Ve ortaya şu çıkıyor. Aslmda Cumhurbaşkanı Kenan Evren "din görevlilerinin ücretleri üzerinde titizlikle duruyor". Öysa, Cumhurbaşkanı'ndan beklenen, "Merkez Bankası 'na karşı da aynı duyarlığm gösteribnesidir", Merkez Bankası saygınlığınm korunmasıdır. Merkez Bankası'nın siyasal iktidarlann rüzgârlanna göre yalıp kalkmasımn önlenmesidir. Merkez Bankası'm itilip kakılan bir kurum haline düşürmek eğilimlerinin engelknmesidir. Ama "geri dönen karamamenin dönme amaanm arkasmda'' gerçekte var olması gereken bu düşüncelerin izine rastlamak oldukça güç. YENtDEN PtŞİRtLtYOR Nilekim Özal iktidarı, Evren'in geri çevirdiği karamameyi şimdi yeniden pişiriyor. "İkinci bir Merkez Bankası karamamesi" yeniden hazırlamyor. Evren, Çocuk bsirgemeKummu'na duyariık gösteriyor. Hastanelere, yurtlara duyariık gösteriyor. Okullara, YÖK'e duyariık gösteriyor. Valilere, büyükelçilere duyariık gösteriyor. Anayasaya duyariık gösteriyor. Kendisiyle ilgili söyientüere duyariık gösteriyor. Merkez Bankası bu kadar mı anlamsız bir kurum?.. Bu kadar mı itilesi bir kunım ?.. Bu kadar mı oyuncak haline gelecek bir kunım ?.. Dokuz aydır başkanlık vekâletiyle yürütülecek ölçüde bu kadar mı hafife alınacak bir kurum?.. Valiler yurtiçinde, büyükelçiler yundışında nasıl ki cumhurbaşkamnmı temsil ediyorsa, Merkez Bankası da cumhurbaşkanlannın ekonomideki temsilcisi, yani "devletin temsikisi" değii mi?.. GERÇEK (Baştarafi 1. Sayfada) (Baştarafi 1. Sayfada) sal ve toplumsal yapüanmasım engellemekte, bu yolda büyük güçlükler çıkarmaktadır. Durum böyle olunca, sol kesimde olan bitenlere ve gerilemelere bakarak, solun artık Türkiye'nin siyasal yaşamında ağırlığını yitirdiğini söylemek, hem erken, hem insafsız, hem de gerçekliği zayıf bir yargıdır. Türkiye'de sağduyulu kişiierin birleştikleri gözlem şudur Halk tabanında demokratik sol yüzde 30 dolayında seçmen potansiyelirte sahiptir. Ancak bu hazır taban üzerinde güçlenmeye çalışan SHP ve DSP'nin yarattıkları bölünmüşlük görüntüsü, güven eksikliğine yol açmakta, solu iktidardan uzaklaştırıct etkiler yaralmaktadır. Ayrıca SHPiçindeki bıktırıcı tartışmalar, bupartiyi yarclamakta, yönetim eksikliği gibi yorumlanmaktadır. DSP'nin durumuna ise akıl sır ermiyor. Bu partinin kıymeti harbiyesini en çok takdir eden Basbakan Sayın özal'dır. Ancak bugünkü göruntüler ne olursa olsun, Türkiye'de solun geleceğinin parlak olduğunu söyleyenler de gerçeğin bir başkayönünü dile getiriyorbr. Çünkü ülkemizde 1980'den bu yana, gerek askeri rejımde, gerek ANAP iktidarında gidUebileceği kadar sağa gidilmiş; ama, ne siyasal ne de ekonomik bunahmlar aşılabilmiştir. Sorunlar çözümsüz olarak gündemde bekliyorlar. Daha da sağa giderek rejimi demokrasiden büsbütün uzaklaştırmanın bir çare olduğunu kimse söyleyemez. Ekonomide sağ reçetelerin uygulanmasıyla büyüyen sorunları ise artık büyük sermaye çevreleri de dile getiriyorlar. Solun gelişmesi, önce iç hesaplaşmalarla sürecektir, kişiierin etk'ısi ne olursa olsun, en ağırlıklı Orgütün ve en büyük partinin çekim merkezine doğru bütün sol güçler yığılacaktır. Siyasetin tabiatına göre eninde sonunda sol, potansiyel ağırlığını parti olarak da ülke siyasetinin tepesine koymaktan kaçmamayacaktır. Bugün karışık gibi görünen tartışmalar, çatışmalar ve gelişmeler hızlanırsa, sonuçlar alınacak ve sol, genel seçimlere umulmadık ağırlıkla kctılabileçektir. • * * ögrencinin yurt binalanıun bulunduğu bölürae gitmelerine izin verilmedi. öğrenciler önünde barikat kuran jandarma erleri, öğrenci yurtlanna doğru gitmeye çalışan öğrencileri dipçiklediler. ODTü öğrencileri, dün saat 12.30'da Gençlik Anıtı'nın önünde bir araya gelerek protesto yürüyüşlerini başlattılar. 6'şarb sıralar halinde kol kola girmiş bir biçimde yürüyen öğrenciler, yaklaşık 600 metre kadar bu sekilde yürüyerek, rektörlük ve bazı fakuhe binalannın önünden geçtiler. İktisadi ve İdari Bilimler FakOltesi'nin önünc gelen öğrencilere, yanlannda tek sıra halinde yürüyen ODTÜ jandarma karakolunda görevli erler müdahale ettiler. Burada jandarma erlerinin komutanı binbaşı öğrencilere, "Sizlere buraya kadar anlayısla davrandık, zor kullanmadık, ama devam ederseniz mecbur kahnz" dedi. Öğrenciler bunun üzerine geri dönerek, geldikleri yöne doğru yine sıra halinde yurümeye basladılar. 300 metre kadar aynı şekilde yüruyen öğrencilere, Mimarlık Fakültesi önünde artık yürümemeleri için uyanda bulunuldu ve yürümeleri engellendi. Binbaşı öğrencilere "Buna kısa zamanda son vereceksiniz, artık konuşur musunuz, ne vaparsınız bilmem, ama kannnlan daha (azla çiğnememek için buna son vereceksinb" uyansında bulundu. Yürüyuş kolunun önünde bulunan öğrenci temsilcileri durumu arkadaşlanyla konuşmak istediklerini belirterek bir süre aralarında görüştüler. Binbaşı aynca "hemen küçuk gruplar halinde dagıkBmasım" da istedi. öğrenciler ise yurüme kararı aldılar. Binbaşı, öğrencilere "Kesinlikle y üriiyeraeyeceklerini, dağılınması için 5 dakika siıre tanındığım" bildirdi. Daha sonra orada bulunan 26 jandarma ile öğrencilerin önünde barikac oluşturuldu. Öğrenciler bunun üzerine bulunduklan yere oturdular. Oturan öğrencilere binbaşı "Bu yaptığınızın bir anlamı yok, otnrun o zaman; olnnnanıza bir sey demiyoruz" dedi. Oturan öğrencilerden ayrıca kesinlikle slogan atılmaması ve gürültü yapılmaması istendi. Bir öğrenci temsıldsi binbaşı ile bir süre görüştü ve öğrenci yurtlanna kadar yürüyerek dağılmak istedilderini söyledi. Binbaşı ise buna izin verilmeyecegini bildirdi. Yürümek için yeniden ayağa kalkan öğrencilerin önündeki barikat sıklaştınlırken, bir grup asker de öğrenci kolunun arasına girerek öndeki 60 öğrenciyi çembere aldı. Bu arada meydana gelen itişip kakışmalarda bazı öğrenciler dipçiklendi. Bunun üzerine öğrenciler dağılacaklannı bildirdiler. Askerler de öndeki harikatı acarak, öğrencilerin küçük gruplar halinde dağılmalan için yol açtılar. öğrenciler hep birlikte alkış tutarak yurtlar yönüne doğru topîu olarak yöneldiler. Askerler, öğrencilerin dağılmadıklanru görunce yeniden müdahale etmek istediler. Yüruyüşçüler çevrede biriken öğrencilerin alkışlan arasında yunlar yönune doğru koşraaya basladılar. Jandarma erleri ise yurtlar önüne kosan öğrencilere kanlmak isteyen bazı öğrencileri engellemeye çaustılar. Koşarak Gençlik Anıtı'na gelen bir grup öğrenci, burada bekleyen jandarma erleri tarafından yurtlara girmeleri uyarısından sonra tartaklandılar. Dipçiklenen öğrenciler olduğu da gözlenirken, ilk dipçiklenme olayınm, orada bulunan bir sivil görevlinin bir öğrenci grubunun önünü keserek jandarmalarla karşı karşıya getirmesinden kaynaklandığı gözlendi. Yurtlara giden öğrenciler, burada yurt binalarına girerken, jandarma erleri çevrede geniş güvenlik önlemleri aldılar. Yurt girişlerinde jandarma erleri kimlik kontrolü yaparken, bir grup jandarma da olası bir eyleme karşı hazır durumda bekletüdi. Bu arada bir askeri helikopterin de yurt binaları üzerinde dolastığı gözlendi. Askeri yetkililer, öğrencilerin dağılması üzerine durumun normale dönüştüğunü söylediler. Ankam'da ilk öğrenci rnitingi bugün İstanbul'da öğrencilerin düzenlemek istedikleri "Bağımsızlık, Demokrasi ve Gençlik" mitingine tstanbul Valiliği izin vermedL Haber Merkezi Ankara'da 7 yıllık bir aradan sonra öğrenciler tarafından duzenlenen ilk miting, bugün saat 15.00'te Eüik semtinin Kasalar Alanı'nda yapılacak. İstanbul'da ise* yine öğrencilenn di^zenlemek istedikleri "Bağımsızlık,. Demokrasi ve Gençlik MilingT'ne ise İstanbul Valiliği'nce izin verilmedi. Ankara'daki fakülte ve yüksekokullarda okuyan öğrencileri temsilen, başta SBF Öğrenci Derneği Başkanı Remzi Öner Özkan olmak üzere 8 öğrencinin yer aldığı duzenleme komitesi tarafından miting için yapüan başvuruya Ankara Valiliği'nce izin verildi. "Gençlik ve Demokrasi" adı verilen miting için, duzenleme komitesi tarafından haarlanan sloganların yansına yakını ise valilikçe kabul edilmeyerek kuDanılması yasaklandı. SBF Öğrenci Derneği Başkanı Remzi öner özkan, Gazi Üniversitesi öğrenci Derneği terasücisi Jale Çetin, çeşitli kitle örgütlerinin temsilcileri ile bazı öğrenci velileri ve aydınların katılacağı mitingte kullamlması yasaklanan pankartlar şöyle: "Kahroisuıı Faşizm, Yaşasın Demokrasi', "YÖK'e Hayır". "Faşizme Karşı Omuz Omuza", "Kahrolsun ABD Emperyalizmi", "Gerici Şoven Egitime Son", "Güdumlu Deneklere Hayır", "Demokrasi Yolunda Işçinin Yanındayız", "1402'ye Hayır", "Faşizroe Hayır, Baskılara Son", "tşkencecilerden Hesap Sorulsun", "tşkenceye Son, Demokratik Türkiye", "DİSK'e Özgüriuk", "NATO'ya Hayır." öte yandan Siyasal Bilgiler Fakültesi ve Hukuk Fakültesi çevresinde d ilanlan dağıtan Miting Tertip Komitesi ve SBF öğrenci Derneği Başkanı SBF öğrencisi Remzi öner Özkan, Tertip Komitesi ve öğrenci Derneği Yönetim Kurulu üyeleri SBF öğrencileri M. Kutlu özkan üe Şafak Erdoğdu, Emniyet Müdürlüğü DAL ekipleri tarafından bir süre gözaltına alındılar. öğrenciler, 20 dakika kadar gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakıldılar. öğrenciler, gözaltına alınmaları sırasında tartaklandıklannı öne sürdüler. Tertip Komitesi Başkanı Remzi öner özkan, vah'liğin mitingle ilgili onayı ve Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şubesi Müdürlüğü'muı izin vermesine karşm, yazıh belge verilmediğini savundu. tSTANBUL'DA İZİN YOK Üniversite öğrencilerinin düzenlemek istedikleri "Bağımsızlık, Demokrasi ve Gençlik MitingTne ise İstanbul Valiliği'nce izin verilmedi. Yasal yollann tumünü denediklerini belirten öğrenciler mitinge izin verilmemesinin amacını öğrenci hareketlerini sindirrneye yönelik olarak nitelendirdiler. Öğrencileri temsilen bir açıklama yapan Tahsin Beric, konuya ilişkin olarak şunlan söyledi: "14 nisan yürüyüşünden sonra, başta Basbakan olmak üzere yetkililer ve basının saygıdeğer üyeleri 'Yasal haklanruzı kullanın' dediler. Biz de yasal olarak başvunıda bulunduk. Birinci başvunımuz demek oldugumuz için, ikincisi ise Olaganüstü Hal Yasası nedeniyle reddedildi. Yasal yollan sonuna kadar denedik, engellendi. Bu ta>ır öğrenci harekelini sindirmeye yoneliktir. Öğrenci hareketine hiçbir sekilde çalışma zemini verilmediğini goniyoruz." UGURMUMCU (Baştarafi 1. Sayfada) GÖZLEM ILO yumuşanuyor yonumuznn yönetim kurnlu toplantısında Türkiye'nin AT üyeliği tartısılırken Baştürk'ün bulonmasından vazgeçilemez. ILO'ya verilen taabbnt mekbıbanda, Türk yetkiJUerinin sendikal haklar karşısında yaptıklan vaat ve açıklamalar, bu tür davranış ve engellemelerle degerlerini kaybediyor. Türk yönetiminin, Batt Avrup^ da oMugy gibi kendi halkına demokratik ve sendika] haklan tanımadıgı siirece, AT'ye üyelik, AT içinde entegre talebi karşılanaınaz durumdatfasturk, tTUC Ydnetim Kurulu üyesi olarak çağnldığı Cenevre'ye toplantının ikinci günü ulasabildi. Sabah 8.30'da başlayan yönetim kurulu toplantısına 1 saatlik bir gecikmeyle vardığında, gündemde Türkiye'nin görüşülmesine az bir zaman kalmıştı. Baştürk, uluslararası sendikacılann, gelebUmesinden duyduklan sevinci belirten konuşmalanyla karşılandı. Gündeme Türkiye geldiğinde, ETUC'un konuya ilişkin daha önce hazırlamış olduğu ve Türkiye'de demokratik ve sendikal haklar açısından olumlu hiçbir gelişmenin olmadığı ve Türkiye'nin bu koşullarda AT üyeliğinin savunulamayacagı yolundaki yazıh rapor dağıtıldı. ftısa bir konuşma ile konuyu sunan ETUC Genel Sekreter Yardımcısı Petterson, yeni bir görüş değişikliğini gerektirecek olumlu hiçbir gelişmenin olmadığıni vurguladı. DİSK Genel Başkanı Bastürk'ten görüşlerini açıklaması istendi. DİSK Genel Başkanı Baştürk, Türkiye'de bazı aynntılarda olumlu gelişmeler görülmekle birlikte temelde hiçbir değisikliğin bulunmadığını belirtti. Sıkıyönetimin, siyasi yasaklann kalkmasında olumlu bir gefişme var gibi görünmesine rağmen, demokratik ve sendikal haklardaki bütün yasaklann devam ettiğini söyledi. Avrupa sendika hareketiyle karşılastınlamayacak antidemokratik hükümlerin yunîrlükte olduğunu, ILO'da Çalışma Bakanı'mn, siyasi iktidar temsilcilerinin, geleceğe yöneh'k birtakım sözleri yerine ciddi eylere geçmeleri gerektiğini ve buna da rastlanmadığını söyledi. Siyasi iktidann birkaç günde anayasa maddesi değiştirebilmesine karşılık, sendikal hak ve özgürlüklerde ILO ilkeleri doğrultusunda hiçbir olumlu gelişme olmadığıni bildirdi. Baştürk, sendikal haklar ve DtSK'in durumuna ilişkin gelişmeler hakkında kısa bir özet yaptıktan sonra, "Avnıpa demoknssi standartlanna göre Türkiye, demokratik bir ülke olmaktan hâlâ çok uzaktır. ETUC'un, Türkiye'nin AT üyeliğine flişkin görüşlerine aynen kaülıyorum. Aksine döşünmek, demokratik hak ve özgüriuk standartlannın siziu tarafımzdan da degiştirilmesi gerekir. Siz bu standartlardan vazgeçmediğinh siirece Türkiye, bu standartlara uymak zonındadır. Türkiye'nin AT üydiği için çok sebep vardır." dedi. (Baştarafi 1. Sayfada) gecirdi. Olumlu hiçbir gelişmenin olmadığı ve daha uzun sure bu önemli sorun üzerinde durulacağı sonucuna varıldı. Benimsenen karara göre ETUC, Türkiye[nin ATye üye ülkelerin demokratik ve sendikal hak standartlanna doğru olumlu adımlar atmadan AT üyeliğinin savunulamayacağı yolundaki eski görüş ve karanm koruyacak. Yönetim kurulunda bir konuşma yapan DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk, AT'ye üye ülkelerin demokratik ve sendikal haklar standartlarından Türkiye'nin çok uzak olduğu yolundaki görüşe ve ETUC karanna karşı çıkmanın raümkün olmadığını söyledi. Ancak AT üyeliğinin, Türkiye'de demokratik ve sendikal haklar gelişimini hızlandırabileceğini de vurguladı. Hür Dünya İşçi Sendikalan Konfederasyonu (ICFTU) Genel Sekreteri John Vanderveken, Türkiye'de sendikal haklar alarundaki sorunların 1980 sonrası tüm ağırhğı ile sürdüğünü söyledi, "Aülmıs olumlu hiçbir adım yoklur" dedi. Türk hükümetinin taahhüt mektuplarında vaat ettiklerinin geregini yerine getırmesi, sendikal haklan kısıtlayan anayasa ve yasa değişikliklerini gercekleştirmesi zorunluluğuna işaret eden Vanderveken, görüşlerini şöyle özetledi: "Hükümelin ILO'da Aplikasyon Komitesi'nde hesap verirken bir şeyler söylemesi yeterli def U. Bir şeyler yapması gerekiyor. Aynı şekilde parburjenlonun da bir şeyler yspması gerekiyor. Tabii ki ILO, bunlan izleyecek. Türkiye'de sendikal baklann kazanılması için d&nya sendika hareketi, baskı güciinu kuilanmayı sürdürecektir. ICFTU son raporunda, resmen Uan etti, 'Tıirkiye, sendikal özgüriiikleri vermeden AT iiyesi olmaya hazır değiMir,' diye. Avrupa sendikalan, AT'de Türkiye ile dost olamayacaklardır. ICFTU'nun ve Dünya İş Konfedeıasyonu'nun görüş •e tutumu aynıdır." Abdullah Baştürk'ün 5'e 5 kala pasaport verilmesi nedeniyle uçağa yetişemeyerek önceki gece şerefine düzenlenen kokteyle gelemcmesi üzerine, Avrupa İşçi Sendikalan Konfederasyonu adına bir protesto açıklaması yayımlandı. ETUC'un açıklamasında, Baştürk'ün önceki gün başlayan yönetim kunılu toplantısına üye olarak katılabilmesini sağlamak üzere 1 ay öncesinden Türk hükumeti duzeyinde girişimlerde bulunuîduğu anımsatıldı. Özetle şöyle denildi: "Bastürk'ün karşılasnuş olduğu bu tavır, Türkiye oloritelerinin, Turk sendikal hareketinin ne kendi ülkelerinde özgur harekellerine ne de uluslararası sendikal hareket içindeki yerlerini almalanna izin vermedigi görnlmektedir. Gundemimizde Türkiye'nin AT üyeliği tartısılırken, Baştürk'ün toplantımıza katümasının engeflenmesi şa^rtıadır. Koofederas PKK'ye (Baştarafi 1. Sayfada) mada, 4 otomatik silah, 9 milimetre çapmda bir tabanca, 8 şarjör, 3 el bombası, 100 mermi, 3 av tüfeği ve örgütsel dokumanlar bulundu. EYLEMLERİ Iki bölücünün 2 yıl içinde 7 güvenlik görevb'sini şehit ettikleri, 2'si muhtar, biri öğretmen, 13 kişiyi de öldürdükleri bildirildi. Olaylar sıraanda biri polis, 6 kişi de yaralandı. Militanlann gerçekleştirdikleri eylemler şunlar: 19 Mart 1985: Diyarbakır'ın Lice iJcesine bağlı Pınarköyü'nde Mehmet Banışı'nın öldürülmesi. 11 Eylül 1985: Lice ilcesi Kokulupınar köyünde askeri konvoyun pusuya düşürülerek 5 erin sehit edürnesi. 24 Mart 1986: Dicle ilçesi Boğazköy'e bağlı Gelincik mezrasında Süleyman Avşar ve Salih Âvşar'ın öldürülmesi 26 Mart 1986: Dide ilçesi Kırkpınar köyünde Mustafa Akba'nın öldürülmesi. 29 Mart 1986: Dicle Jandarma Karakolu'nun basılması ve karakol komutanı Başcavuş Sami Bozdoğan'ın şehlt edilmesi. Haziran 1986: Dicle ilçesi Kırkpınar köyünde Ali Altürk'ün öldürülmesi. 18 Temmuz 1986: Bîngöl'ün Genç ilçesinde itirafçı Hidayet Bozyığıt'in annesi ve yengesinin öldürülmesi, beş kişinin de yaralanması. 9 Ağustos 1986: Dicle ilçesi Sarmaştk köyünde Adem Karadeniz'in öldürülmesi. 20 Ağustos 1986: Hazro Uçesi Çiftlibahçe köyünde muhtar Tevfik Kıloğlu'nun öldürülmesi. 24 Ağustos 1986: Lice ilçesi Sakla köyünde şoför Selahattin Yargı'run kaçınlarak öldürülmesi. 4 Eylül 1986: Hani ilçesi Serdi köyü muhtarı Uveyt Sana'mn öldürülmesi. 7 Ekim 1986: BingölElazığ karayolunda trafik otosunun silahla taranarak bir polis memurunun şehit edilmesi ve bir polis memurunun yaralanması. 9 Aralık 1986: Dicle Barajı'nda dinamit deposunun soyulması. 2 Mart 1987: Dicle Barajı'nda bir erin şehit edilmesi. 5 Nisan 1987: Brfaban köyünde güvenlik kuvvetleriyie silahlı çatışmaya ginnek (üç bölücünün ölü olarak ele gecirildiği olayda Mehmet Dağ, yaralı olarak kaçmıştı). 22 Mayıs 1987: Lice ilçesi Yolçatı köyünde Mehmet Bayram ile köy öğretmeni Asım özdemir'in kaçınlarak öldürülmesi. Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Adnan Doğu, Diyarbakır Jandarma Bolge Komutanı Kenan Ersoz ve Mardin Tugay Komutanı Erdinç Aygün, bir süre önce Mardin'in Ömerli ilçesi Tavuklu köyü yakınlarında teröristlerin pusu kurması sonucu bir üsteğmen ile üç erin şehit edildiği yerde incelemelerde bulundular. Orgeneral Doğu, bolücü eşkıyanın er geç hak ettiği cezaya çarptınlacağım söyledi. Daha sonra olay sırasında yaralanan 9 eri hastanede z\yaret eden Orgeneral Doğu, "Geçmiş olsun" dileğinde bulundu. Orgeneral Doğu ve beraberindekiler Diyarbakır'a döndüler. ATİNA'DA BOLÜCÜ EYLEMİ Ötç yandan ialnın haberine göre, Atina'da Lavriyon Mülteci Kampı'nda bannan bir grup bolücü kaçak, dün Isviçre BUyükelçiliği'ni işgal etti. Otuz kadar kaçak, saat 10.30'da, Isviçre, Federal Almanya ve Hollanda polisinin, yandaşlarına demokratik olmayan yömemlerle davrandığını ileri sürerek, İsviçre Büyükelçiliği'ne girdi. Gazetecilere bir bildiri dağıtan bolücüler, İsviçre, Federal Almanya ve Hollanda polisinin, kendi yandaşlanna kötu muamele yaptığını iddia ettiler. Bolucüler, basuı toplantısından sonra polis refakatinde büyükelçiliği terk eitiler. Gaarive Ankara Universitesi rektörleri değişiyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) YÖK'ün yeni rektör adaylanm belirleme çalışmalannın son aşamaya geldiği bildirildi. Ankara Universitesi ve Gazi Üniversitesi rektörlerinin bir daha aynı göreve gelmeyecegi ögrenildi. Edinilen bilgiye göre, Ankara Üniversitesi Rektörü Tank Somer ile Gazi Üniversitesi Rektörü Şakir Akça değişecek rektörlerin başında geüyor. ODTÜ Rektörü Mehmet GonlüboTun yeniden seçilip seçilmeyeceğinin ortada olduğu Kurul Başkanı Prof. Akgün, YÖK'e sunulmak üzere alınan "btişari kararian" şöyle acıkladı: "Yurt dışında alınan 45 doktora, 2 doçentlik unvanı denkUginin kaboIn, Türkçe, yabancı dil. beden eğitimi ve inlulap tarihi gibi zonınlu derslerin 4 yıl süre l e mi, yoksa 1 ya da 2 yıl süre ile yogunlastınlmış olarak mı verilmesi karanmn univrrsite yetkili organlanna bırakılması. tekaik efitim faküllelerine yabancı dü hazırlık sınıfı konulması, 9 Eylül Üniversitesi Fen Bilimleri Fakültesi'ude Ingilizce egitime geçilmesi, yine iküsadi ve idari bilimler fakültesinde hazıruk bölnmü acılması. işlelme böInmünün Ingilizce olması, ogretim üyeierinİD ders yükunan pratik ve teorik agırtıklannın yeniden belirleamesi, 2809 sayıh yasanın geçicl 10. maddesi nyannca akademik unvan verilecek 6O'ı askın sanatçının yardıma docent ve doçent olabilmesi için YÖK'e sumılması, diş bekimlerinden çene cerrahisi ve diş protezi daliannda tıpta ır»m«wiıit yaaanlara, doktora tezi venaeteri halMe 4oklor nnvanı verilmetl ve basYurabilmeleri." Çünkü, bu dönemlerin gündemi, askeri yönetim ile sivil iktidarın çapraşık ve karmaşık bir sürü sorunu ile doludur. Olağanüstü dönem, doğası gereği, ardında sorunlar bırakmıştır. Bu sorunların çözümünde, asker kesim ile yeni iktidar sahipleri arasında sürtüşmeler, gerekli ya da gereksiz alınganlıklar yaşanır. Askeri müdahale, siyaset ile uğrasmaması gereken Silahlı Kuvvetleri "emirkomuta zinciri" ile siyasetin içine sokmuştur. Olağanüstü dönemden olağan döneme geçilirken bu "emir komuta zinciri"T\\n, siyasetin içinden, herhangi bir halkasından kopmadan, kopanlmadan geri çıkanlması gerekir. Çıkarılmazsa, 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra yasanan, 22 şubat, 21 mayıs gibi olaylar ve bu olayların getirdiği dramatik sonuçlar ile karşılaşılır. Üruğ, 12 Eylül ile 6 Kasım arasındaki dikenli yolun aşılmasında çok önemli görevler üstlenmiştir. Sayın Üruğ ile gerek İstanbul sıkıyönetim komutanryken, gerek MGK Sekreterfiği günlerinde, gerekse Genelkurmay Başkanlığı sırasında birçok kez görüştüm. Göruşme konuları, yeraltı dünyasının en duyarlı kesimlere attığı çengeller, siyasal tutuklulara yapılan işkenceler, cezaevierindeki yaşam koşullan ve devletin en üst kesimlerini sarmış yolsuzluk çernberleri gibi konulardı. 12 Eylül sonrasının tozdan dumandan geçilmediği günlerinde, Orgeneral Üruğ, kendisine götürülen her konu ile yakından ilgilendi. Siyasal konular ve uygulamalar konusundaki eleştirilerimizi hoşgörü ile izledi. Askeri tutukevlerindeki arkadaşlarımızın yaşam koşullarının değistirilmesi için elinden geldiği ölçüde gerekli girişimleri yaptı. Gerektiğinde sanık avukatları ile saatlerce görüştü. O günlerin ortamını yaşamadan, bu ortamda soluk almadan bu ilişkilerin önemi anlaşılmaz. O günlerde, cezaevterindeki yaşam koşullarını değistirmek için bir yüzbaşı bulsak o yüzbaşıya, bir teğmen bulsak o teğmene, bir astsubay bulsak o astsubaya başvurmak zorundaydık. Birçok sıkıyönetim komutanının bizlere selam vermeye, telefona çıkmaya cesaret edemedikleri günlerde, Orgeneral Üruğ, sanık yakınlan, avukatları ve cezaevinden yeni çıkmış sanıklar ile görüşüyordu. Sayın Üruğ, tam bir "asker"d\. "Emir tomuta" neyse bu gereği yerine getirirdi. "Harbiye'den beri okuyucusuyum. Bu yüzden hapis de yattım" dediği Cumhuriyet gazetesini, 12 Eylül sonraşında, Milli Güvenlik Konseyi'nden aldığı emir ile kapatan istanbul Sıkıyönetim Komutanı da Üruğ'du. Benim hakkımda, eski cumhurbaşkanlarından Celal Bayar ile ilgili bir yazımdan öturü "soruşturma emri" veren de yine Uruğ'du. Cumhuriyet gazetesindeki yazıları günü gününe izleyip yeraltı dünyasına savaş açan da yine Orgeneral Üruğ'du. DİSK davası Üruğ'un emri ile açılmıştı. Barış Derneği davası ise Orgeneral Haydar Saltık'ın soruşturma emri ile. Orgeneral Üruğ, bu geçiş doneminde, orduyu siyasetten arındırmak için elinden geleni yaptı. 27 Mayıs'ı, 12 Mart'ı ve 12 Eylul'ü değtşik rütbelerdeki gorevieriyte yaşayan Üruğ, askeri müdahalelerin Silahlı Kuvvetler içinde yarattığı sorunları çok yakından bilmekteydi. Bu yüzden geçiş döneminde olağanüstü duyariık gostererek orduyu, adım adım iç siyasetin dışında tutmaya çalıştı. 12 Eylül'un aşılmasındaki en büyük paylardan biri, Üruğ'undur. Son yılların genelkurmay başkanlarını düşününüz; Cevdet Sunay cumhurbaşkanı oldu; Cemal Tural, Miliet Partisi'ni kurup seçimlere katıldı; Memduh Tağmaç, Sınai Kalkınma Bankası'nda yönetim kurulu üyeliği aldı; Faruk Gürler, cumhurbaşkanlığı adaylığı serüveni yaşadı; Semih Sancar, Sabancı Holding'de yönetim kurulu üyeliği yaptı; Kenan Evren, halkoyiaması sonucu cumhurbaşkanltğına seçildi. Olağanüstü dönemlerde askeri müdahalelerde ön planda rol oynayan generaller, sivil döneme geçilirken ya yönetim kurulu üyelikleri paylaştılar ya da iktidartann emrinde yeni görevler üstlendiler. Uruğ, "Köşeme çeküeceğim; ne aday olacağım, ne anı yazacağım, ne de özel sektörde yunetim kurulu üyeliği alacağım" diyor. Genelkurmay Başkanı Sayın Üruğ, son yirmi beş yıl içinde özel sektörde görev almayan, emekii olduktan sonra siyasal partilerin kapılarını aşındırmayan ya da holding patronlan önünde esas duruşa geçip düğme iliklerneyen tek genelkurmay başkanı olacak ve böylece bu tavrı ile ilerisi için "örnek" oluşturacaktır. Üruğ, tam bir "astor"di. Bir "aster" olarak, 12 Eylul'ün aşılmasında birçok "s/v//"den çok daha tutarlı ve kararlı davranmasını bikji. Eski yazaya bir adım (Baştarafi 1. Sayfada) kimya derslerinin birleştirilmesi; Iise düzeyinde sanat tarihi, milli güvenlik bilgisi, din kültürü ve ahlak bilgisi ile psikoloji derslerinin birleştirilmesi; felsefe, mantık, sosyoloji derslerinin zonınlu olmaktan çıkarılarak bunlann yerine insan ilişkilerini ve toplumsal koşullan vurgulayan haftada iki saatlik ve bir yıl süreli bir ders konulması; ortaokul düzeyinde sınıf geçme, lisede ise ders geçme sisteminin getırilmesi; öğrefim yılmın iki yerine üç eşit döneme aynlması; lisede eski yazının okunmasına gerek olmadığı görüşleri ve önerileri yer aldı. Rapor üzerinde söz alan Marmara ÜniversiCesi Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ali Çorlu, Türkiye'de eski yazıyla yazılmış ve tasnif edilmemiş 100 milyon e\'rak bulunduğunu, gelişen bir Türkiye'nin az gelişmiş lran'a özenmesinin mümkün olmadığıni belirterek seçmeli eski yazı dersini savundu. Raporu sunan Prof. Dr. Hâsne Ancı, eleştirileri yarutlarken şunlan «öyki: "Kıymetli eserlerin değertendirilmemesinin nedeni. eski yazının bilinraemesi degil. bilenlerin organize edilmemesidir. Turkiye'de 15 binia üzerinde eski yazı bilen vardır. Üniversilelerimizden ber yıl 2300 • 2700 eski yazı bilen mezıın verilir." Talim Terbiye Kurulu Başkanhğı'nca duzenlenen seminerin kapanış konuşmasını yapan Kurul Başkanı Görkan Tekin, "1015 yıl sonraun biiyükleri bir bakıma bugün hazırlayacagımız programların eseri olacaktır" dedi. Kurul Başkanı Tekin, daha sonra şunlan söyledi: "Yapılan iki gontfik komisyon çalışmaiannda saglık bilgisi, felsefe gnıbu, eski yazı, yabancı dil, Türkiye cografyası, sosyal etkiniikler, rehbertik ve ejjiüci çalışmalar dersieri ile sekiz yıllık temd eğitim, ders yılı süresi, baftalık ders saatleri ve seçmeli dersler konulan üzerinde durnlmuş, diğer bazı konular üzerinde de i.incl tavMMİerde bulunulmuşlor." 13 yaşmdaki yeğeni öldü Gazetecinin evine bombak saldırı DİYARBAK1R (Cumhnriyet) Milliyet Gazetesi Dicle ilçesi muhabiri Mebmet Çağdaş'ın evine dinamit aîıldı, yeğeni 13 yaşındaki Yaşar Sabur otomatik silahlarla taranarak öldürüldü. öğrenildiğine göre, önceki gün saat 22.30 sıralannda gazeteci Mehmet Çağdaş'ın evi bir grup tarafından kuşatıldı. Pencereden dışarda karartı gören Mehmet Çağdaş, yeğeni 13 yaşındaki Yaşar Sabur'u jandarma karakoluna göndermek istedi. Eve bomba ve silahlarla saldıran, bolücü çete mensuplan olduklan sanılan kişiler, Yaşar Sabur'u silahla tarayarak öldürdüler. Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'nun yayımladığı duyunıda olay kınandı, bu tür saldınlann gazetecileri yıldırmayacağı vurgulandı. Duyuruda şöyle denildi: "Saldınyı kimlerin hangi amaçla yaptığı henüz 'net' olarak belirlenememistir. Ancak saldınnın bolücü örgiit miitanlannca düzenlendigi sanılmaktadır. Mebmet Çağdaş'ın evine gazeteciliğinden ölürn saldın yapılmışsa bu tür saldınlann gazetecileri yıldırmayacağını hatırtatır, her türlü terör bareketini şiddetle kınadığımızı kamuoyuna duyunıruz." Antaİya, Izmir ve Trabzon Gazeteciler Cemiyeti yaptıklan acıklamalarda olayı kınadılar. Emniyet Genel Müdürti Saffel Ankan Bedük, saldırı sırasında eve atılan dinamitin patlamadığını, 13 yaşmdaki Yaşar Sabur'un silahla taranarak öldurüldüğünu söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle