19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8 Bu da başka rekor Erzurum Vatilik Yaa tşleri Müdürü Sermet Cöğender, tam 27 vali ile çalışarak kmlması guç bir rekorun | sahibi oldu. 4S yülık memur | Sermet Cöğender, bu sürenin 32 yüiık bölümünü Enurum'da valitik yazı işleri müdürlüğü yaparak geçirdi. 69 yaşındaki Cöğender, resmi görevinin yant sıra, Yardımsevenler Derneği, Böbrek Kronik Vakfı ve Verem Savaş Derneği Baskanhğı görevlerini de yürütüyor. Memuriyetten emekliliği 1988 yılında düşündüğünü kaydeden 5 çocuk babası Sermet Cöğender, "Artık memuriyetten yoruldum. Kısmetse 1988 yıhnda emekli olacağım. 27 vali ile çalıştım hiçbir vali ile ters düşmedim.dedi. Banş Derneği davası İSTANBÜL (aa.) Istanbu! Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi'nde gdrülen Banş Derneği davasına devam edildi. Dünkü durusmaya Dernek Genel Başkanı Mahnıııt Şerafettin Dikerdem'in de aralannda bulunduğu 4 sanık katıldı. Duruşmada, avukat Bahri Bayram Beten, 32 sanıkia ilgili olarak önceki gün başiadığı savunmasını okumaya devam etti. Beien, 12 avukatla ortak haarladığı savunmasının dünkü bolümünde, Banş Derneği'nin bazı kunıluşlarla ilişkilerini anlatîı. Annemi babam öldürdü' ERZURUM (a.a.) Bir süre önce karısını bıçaklayarak olduren İbrahim Sancar'ın yargıîanmasına Erzurum Ağır Ceza Mahkeme' si'nde başlandı. Annesinin, babası tarafından öidüruimesi olayına tanık olan 8 yaşındaki Cihan Sancar, dünkü duruşmada, "Babamın annemi bıçaklayarak öldürdüğünii gozlerimle gördüm. O bir suçludur. Ben >etim kaldım, buna sebep olan habam cezalandıI nlmalıdır" dedi. Duruşma darja sonra bir başka güne ertelendi Sanık İbrahim Sancar, 1987 ocak ayında karısı Kudret Sancar ile arasında çıkan bir tartışma sonucu eşini hıçakla öldürmekten yargılanıyor. MUST4FA EKMEKÇJ ANKARA NOTLARI Hasan Dağı'mn Öyküsü... 9 NİSAN 1987 J.OIK* VI II UfVlf II ^ i l e o r k m o s y a v r u s u tombikler istila etti. îstavritin kilosu 8085 liradan satıldı. Havalann iyi gitmesiyle son günlerde Istanbul Su Üninleri Haline gelen balık miktan arttı. Balık miktannm çokluğu karşısmda istavrit ile orkinos yavrusu tombiklerin fiyatı düştü. Çanakkale civarında tutulan orkinos yavrusu tombiklerin tanesi 30003500 lira arasında aiıcı bulurken, istavrit kilosu 8085 lira arasında satılıyor. Su Üninleri Yüksekokulu öğretim iiyesi Doç. Dr. Işık Oray ile Istanbul Ticaret Odası Su Mansulleri ve Ihracatçıları Meslek Komitesi Başkanı Kemal Yarar, yapılan avlanmanın "katliam" olmadığını, bu balıklann daha fazla büyümesine imkân bulunmadığını söylediler. Tçf/T\)fjf filciT11 ^stan^ul SM Üninleri Halini istavrit ba HABERLERİN DEVAMI GA'dan Milli Emniyet'e maaş (Bastarafı 1. Sayfada) anlattı. Korur, daha sonra şöyle konuştu: "Amerikahlann İstanbul teşkilatınaemirverdim. Dedim ki, 'Sureti katiyede Amerikalılardan para almayacaksınız'. Amerikahlann servis şefini daireme çagırdım. Kati talimat verdim. 'Hiçbir memurumuzla temas etmeyeceksiniz, hiçbir memurumuza para vermeyeceksiniz. İcap ederse müşterek bir operasyon yaparak, müşterek operasyonun masrafını ben tahakkuk ettirir, sizden isterim. Fakat bunun dışında, ben size kati bir netice bildirinceye kadar hiç kimse ile temas etmeyeceksiniz, para vermeyeceksiniz' dedim. Amerika İılar bundan memnun oldular. 'Bizim isrediğirruz de zaten bu ıdi' dediler. Belki bunu o esnada vaziyetlerini kurlarmak ve yaptıklan işin, bir devletin izzeti nefsini rencide eden bir iş oldugunu hisseltirmemek için bu tarzı kabul etmiş göründüler." Ahmet Salih Korur'un Yüksek Adalet Divam'nda yaptığı bu açıklama, Divan Başkanı Salim Başol'un sorusu üzerine, aynı davada sanık olarak yargılanan Başbakan Adnan Menderes tarafından da doğrulandı. Menderes şöyle konuştu: "Böyledir beyefendi. Yavaş yavaş yardımı kestik. Bu yardımlar şöyle başlamıs: servisler arasında irtibatlar lesis elmek, birbirterine malumal vermek suretiyle müşterek çalışılıyor. Bunun bağlı olduğu külfeti karşılamak iizere yavaş yavaş irtibat temin etmişler, bunu Behçet Türkmen'in tervic ettiği anlaşılıyor. Müsteşann dediği gibi, bu okul dinlemesi falan kulağımıza geldi. İşittik, yine müsteşann dediği gibi önlemek de istedik. Esasen kendisini bu servise bir de, orada neler cereyan ediyor, gayesini anla diye vazifelendirmemin sebebi budur. Netice aldıktan sonra keselim. Amerikalılan danltmayalım. Daimi suretle servis olarak yardımlanna muhtacız. Bizim servise mensup olan memurlar, doğrudan doğruya Amerikalılardan para alıyorlar gibi bir vaziyete düşmeyi önleyelim dedim. Bize yapacakları yardımı, malzeme olarak yapsınlar, teknik malzemeleri çok fazladır. Bizim servisin bu malzemeye ihtiyacı vardır. Bu yolda yardım yapariarsa memnun oluruz. Bu, haysiyete dokunacak bir nokta teşkil elmez seklinde gorüşliik ve bu surette idare ettik vaziyeti." Milli Emniyet Başkan Vekili ve Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur, mahkemede şöyle konuştu: "Ben 1.5 milyon lira para aldım. İmzamla Amerikalılardan aldım. Bugün Amerikalılara sorulsa, 1.5 milyon lira verdim diyemezler. Ben bu 1.5 milyon iirayı aldıgım gibi mahallinde sarfettim." Korur ve Menderes'in bu açıklamaları üzerine Milli Emniyet Başkanhğı görevlileri mahkemede tanık olarak dinlendiler. Dinlenen tanıklar, Amerikalıların, Milli Emniyet memurlarına aylık ödediğini doğruladılar. CIA'run Milli Emniyet memurlarına aylık ödenmesini sağlayan Milli Emniyet Başkanı emekli General Behçet Türkmen, görevinden alındıktan sonra CocaCola şirketinin Türkiye temsilciliğine getirildi. Behçet Türkmen, eski Dışişleri Bakanlanndan İlter Türkmen'in babası. Milli Emniyet Teşkilatı Başkanlığı, 1%5 yılında çıkanlan bir yasa ile 'Milli İstihbarat Teşlcüatı" adını alarak 644 sayıb yasa ile yeniden düzenlendi. 12 Eylül döneminde Milli İstihbarat Teşkilatı ile ilgili 2937 sayılı yasa çıkanldı. CIA (Central Inıellıgence Agency) 1946 yıhnda ABD Başkanı Truman tarafından kuruldu. 1947 yılında çıkanlan 'Milli Güvenük Yasasj" ile örgütlenen CIA, çeşitli ülkelerin istihbarat örgütleri ile resmi ilişkiler kurdu. 1960 ihtüalinden sonra çıkanlan 1 ve 3 sayılı yasa ile Yüksek Adalet Divanı kuruldu. Ihtilal ile devrilen yönetimin sorumluları Yassıada'da bu yasalar ve yine bu yasalara ek olarak çıkanlan yasalar gereğince kurulan Yüksek Adaleı Divanı'nda yargılandılar. Yüksek Adalet Divanı'nın hukuksal varlığı, Anayasa Mahkemesi'nin görevine başladığı gün sona erdi. Yüksek Adalet Divaru'ndaki bütün tutanak, karar ve belgeleri yasa gereği, Anayasa Mahkemesi'ne gönderildi. 25.4.1962 gün ve 44 sayılı yasanın geçici 7. maddesı "Yüksek Adalel Divanı'nca... ittihaz edilmiş bulunan ledbir. dosyalann.. ilgili mercilere tevdii tarihinden ilibaren eo geç bir ay içinde ledbirin devamına karar verilmediği takdirde kendiliginden kalkar" hükmünü getiriyor. Yüksek Adalet Divaru'nda yapılan gizli oturumların gizliliğinin sürdürülmesi için o tarihten sonra bir karar alınmadı. Bu gizli görüşmeleri de içeren tutanaklann birer kopyası, 1967 yılında, TBMM kitaplığına da gönderildi. Örtülü ödenek davası tutanakları, TBMM kitaplığında "kanunlarhukuk" bölümune demirbaş kaydedildi. Bu tutanaklar hakkında gizlilik kararı da alınmadı. Bu yüzden, 1967 yılından bu yana, tutanaklar, incelemeye açıldı. Örtülü ödenek davası, Başbakan Adnan Menderes ve Başbakanlık Müsteşan Ahmet Salih Korur'un zimmetlerine para geçirmek suçundan mahkumiyetleri ile sonuçlandı. Örtülü ödenek davasmda, Başbakan Adnan Menderes'i avukatı Burhan Apaydın ile eski bakanlardan Talal Asal savundu. Örtuiü ödenek sarflarının incelenmesi gorevi de Yüksek Adalet Divanı'nca Cafer Tayyar Sadıklar'a verildi. Demirel hukümetleri sırasında Merkez Bankası Başkanhğı yapan Sadıklar, 12 Eylul doneminde, Gümrük ve Tekel Bakanlığı görevine getirildi. 6 Kasım seçimlerinde MDP milletvekili olarak parlamentoya giren Sadıklar, MDP'nin kendisini feshetrr.'si üzerine DYP'ye geçti. UĞUR MUMCU (Bastarafı I. Sayfada) GOZLEM karşılaşmıştım. Neydi bu olay? Tutanaklardan, o zamanki adıyla "Milli Emniyet" memurlarının aylıklarının bir süre Amerikalılar tarafından odendiği, bu ödemenin Başbakan Menderes ve Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur tarafından "Milli Emniyet memurlarının izzeti nefislerini rencide ettiği" gerekçesı ile durdurulduğu, ödemenin daha sonra kurumdan kuruma yapıldığı anlaşılıyordu. Bu olay, Yüksek Adalet Divanı'nın 22.12.1960 günlü "gizli oturumu"nöa ortaya çıkmıştı. Duruşma, 'gizli" olarak yapılmıştı. Ceza yargılaması hukukuna göre, acaba, bu tutanakların yayınında yasal bir engel söz konusu muydu? Hayır, değildi. Çünkü, bu tutanaklar, TBMM kitaplığında herkesin ıncelemesine açıktı Dileyen herkes, "örtülü ödenek davası" tutanağının 251'inci sayfasınt açar ve bu konuları öğrenirdi. Tutanağın kitaplığa konması ile "gizlilik" ve "giz" kendiliğinden kalkmıştı. Okuyucu için bir "gizlilik kaydı" da yoktu. Yurtdışındaki din görevlilerinin aylıklarının bir "şeriat kuruluşu" olan "Rabıta örgütü" tarafından ödenmesi olayının kamuoyunda başlattığı tartışmalardan sonra, bir de Milli İstihbarat görevlilerinin aylıklarının Amerikalılarca ödenmesinin duyulması, herhalde, çok düşündürücü olacaktı. Hem de "vatan ihaneti" suçu ile ipe çekilen bir başbakanın, bu tür ödemeleri, "haysiyete dokunduğu" için kestirmesinden çıkarılacak çok dersler vardı. Bu dersler, "Rabıta olayt" nedeniyle çok daha dramatik sonuçlar ortaya koyacaktı. Gazetecinin temel işlevi ve kaçınılmaz görevi de kamuoyunun serbestçe oluşumuna katkıda bulunmak değil miydi? Tutanaklardan öğreniyoruz ki, Menderes, Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur'u, geçici bir süre "Milli Emniyet Başkanlığı"na atar. Amacı, "Serviste cereyan eden olaylar"d\r. Amerikalıların, "Milli Emniyete hâkim olduklan" dedikodusu kulaktan kulağa dolaşmıştı. Korur, bu olayları kaynağında inceleyecekti. Menderes'in emri buydu. Sonrasını Korur'dan öğreniyoruz: Amenkalılar... vermekte olduklan paralar dolayısıyia Milli Emniyet Teşkilatımıza nüfuz etmektedirter. Bu dosyalarımıza Ameıikan Milli Emniyet Servisi hâkimdir. (...) Ben işe başladıktan sonra bilhassa tetkikatı bu cihete yönelttim. Hakikaten baktım ki istanbul'da bir mektep, istanbul teşkilatı ve Yeşilkoy'deki soruşturma teşkilatı tamamiyle Amerikalıların emrinde idi. istanbufdaki mekteoin maaşını Amerikalılar, doğrudan doğruya mektebin müdürüne tevdi etmekte idi... Vfeşilkoy'deki soruşturma teşkilatınm da maaşını doğrvdan doğruya Amerikalılar vermekte idi. Aynca İstanbul Milli Emniyet Teşkilatımıza da para vermekte idiler. Amerikalılar, doğrudan doğruya para vermektedirier ve sonra bunlar merkeze bildirilmektedir. Ama Amerikan istanbul Servisi'nin başkanı bu paraları doğrudan doğruya verip ve doğrudan doğruya onlardan hesap almakta ve istemekte olduğu için, memurlann izzeti nefsini rencide eder vaziyette idi ve bunlann hepsi de müşteki idi. Bunu tetkik ettim. Mühim de bir para değildi. Verilen para ayda 100 bin liranın etrafında idi. İngilizlerden alınana baktım, ayda 30 bin lira, Fransızlardan aJınan ayda 78 bin lira, italyanlardan alınana baktım ayda vasati 4 bin liranın altında. İtalyanlardan, Fransızlardan şikayetyok, çünkü onlar doğrudan doğruya merkeze veriyoriar. Fakat Amerikaİılar, doğrudan doğruya bizim memuriarımıza para vermekte ve hatta memuriara, bizzat kendilerine, doğrudan doğruya maaşlarını ödemekte olduklan için bizim memurian kendi memurian gibi kullanmaktadırlar. Dinleme servislerindeki memuriarımız da Amerikalıların elinde. Bilhassa telefon servisleri, Beyoğlu'ndaki bir nokta. Bunlann maaşlarını doğrudan doğruya Amerikalılar vermektedir... Korur, durumu, Başbakan Menderes'e anlatır. Bundan sonra, Amerikalılar, parayı doğrudan Milli Emniyet Başkanlığı'na verirler. Milli Emniyet Teşkilatı'nın eski başkanlarından General Behçet Türkmen (Eski Dışişleri Bakanı İlter Türkmen'in babası) tarafından başlatılan uygulama böylece durdurulur. Menderes, Yüksek Adalet Divam'nda, Korur'un bu açıklamalarını doğrular ve memurtara Amerikalıların yaptığı yardımın kendi emri ile durdurulduğunu, bunun yerine yardımın Milli Emniyet Başkanhğı'na "teknik yardım" biçimine dönüştürüldüğünü, bu yardımın da "haysiyete dokunacak bir nokta teşkil etmediği" görüşünü savunur. Bir ülkede "milli istihbarat" görevlilerinin aylıkları bir başka devlet tarafından ödenemez. Ödenirse, o istihbarat hiçbir zaman "milli" olmaz. Bu sözler Atatürk'ündür: Almanlaria dost olduk. Almanlar memleketimize, ordumuza, hükümetimize kadar girdiler. Fakat Almanlardan bazıları bağımsızlık ve onurumuzu kıran tavıriar almaya başladıkları dakikada, öncelikle ve hemen, hiçbir kayıt ve koşula bakmaksızın ruhen ve hatta fiilen isyan ettim. Bu isyanım yüzünden idi ki dünya savaşı sırasında bir yıla yakın bu hareketimin taraftan olmayanlaria karşı vaziyette kaldım. (Söylev ve demeçler, c. 3, s. 25, 2. bası, s. 24) Ne kadar anlamlıdır bu sözler? Tabii anlayana, anlamak ısteyene, anlayıp da bu sözlerden "ulusal onur" adına pay çıkarmak zorunda olanlara! (Bastarafı 1. Sayfada) butün hassaslığına, sona erme ve bir çıkmaza girnıe riski taşımasına rağmen sürebilir mi? Bu sorulara "evet" yanıtını verenlerin gerekçslerinden biri, belki de birincisi Yunanistan Başbakanı Andreas Papandreu'nun bir "ulusal lider", bir "ulusal kahraman" olmak istemesi. Papandreu, son krizde Yunan kamuoyu önunde neyi kanıtladı? "Türk tehdidi"ne karşı savaşı göze alabilmeyi, buna karşı dikilebilmeyi. Bazı Yunanlı gözlemcilerin değerlendirmesi böyle. Bu sayede, Yunan ulusal onurunu okşadı. Ancak bir "ulusal lider" konumuna yükselebilmesi için aynı zamanda, "Tiirklerie hiç degilse bazı sorunlan halledebilen başbakan" görüntüsune de ihtiyacı var. Karamanlis'in eski bakanlarından biri böyle bir yorum getiriyor. Türkiye ile Yunanistan arasında dun akşam Papandreu'nun Nazmi Akıman'ı kabul ederek, Turgul Özal'a verdiği yanıt ile ivme kazanan diplomatik sürecin doğrultusu konusunda iyimser goruş, bu gerekçe>le ifade ediliyor. iyimser görüş sahiplerinden nütu7İu To Vima gazetesinin tecrubeli yavın yönetmeni Busburellis. Papandreu'nun şu sıra seçımlere gitmesinden yana. Türkiye ile içine girilen süreç ve ABD ile üsler pazarlığında daha güçlu bir mevziden hareket edebilmesi için Busburellis, Papandreu'nun son krizde içeride kazandığı prestiji, "oya tahvii etmesini" gerekli göruyor. To Vima yoneticisine göre, "Eğer Papandreu, bugün seçimlere gilmezse seçim zaferi konusunda kesin emin olmadığı içindir." Busburellis, Türkiye ile Yunanistan arasında 1976 Bern Anlaşması oncesine oranla bir anlaşmaya ulaşmak açısından daha uygun bir ortam bulunduğu kanısında. "1976'da Yunanistan, Bern'e gitmeye mecbur kıhnnuştı, zorlannusn. Oysa son krizde bir denklik ortaya çıktı. Taraflar anlasma kapısına denk güçlerle gidebilirler ki, bu tutacak bir anlaşma açısından çok olumludur." Aslında Yunanistan'da "ulusal kahraman" olmak bir yönetici için ne kadar vazgeçilmez bir siyasi hedefse de, lidere iktidar garantisi sağlayabilecek bir konum değil. "Ulusal kahraman" ile "vatan haini" arasında Yunan tarihi boyunca pek ince bir sınır çizilmiş. Bunu Atina'nın 150 km. guneybatısında, Mora (Peloponez) Yarımadası'ndaki bağımsız Yunanistan'ın ilk başkenti Nafplion'da derhal anlayabilirsiniz. Ege doğasımn en göz alıcı köşelerinden biri ola Nafplion'da görkemli Palamides kalesinin ışık sızmayan, dapdaraok ve rutubetten içinde yarım saat kalmanın mürnkün olmadığı bir hucresinde Kolokotronis çurümeye terk edilmiş. Kolokotronis, Türklere karşı Yunan bağımsızlık hareketinin efsanevi önderi. Ulusal kahraman. Suçu, Yunanistan'ın Mora bölgesi Osmanlı egemenlığınden çıkarıldıktan sonra, büyuk devletlerin Yunan Krallığı'nın başına getirip oturttuklan Germen Otto'ya karşı çıkması, yani "valana ihanet." Kolokoıronis'in çürüdüğu hucreyi gördükten sonra, insanın Kolokotronis için içinin sızlamaması ımkânsız. Yunanlılar, onderlerini Palamides Kalesi'nde çürüttükten sonra "ulusal kahraman" olduğunu hatırlayıp, Nafplion'un merkezine bir de heykelini dikerek yaşatıyorlar. Kolokotronis'in çürüdüğu kaleye adını veren Palamides de bir yanlışlığın kurbanı. Troya savaşında, yani anakara Yunanlıların Küçük Asya seferinde Akalılarm safında çarpışırken, Troyalılarla işbirliği yaptığı iftirası üzerine oldürülmuş. Ancak yanlışlık sonradan fark edilmiş olnıaİı ki Palamides, Nafplion'daki görkemli kaleye adı verilerek ölümsüzleştiriliyor. Yunan politikasının bugun de var olan son derece kaygan zeminini en mukemmel hissettiren yer Mora Yarımadası ve Nafplion. Bu arada, Nafplion'dan bir ilginç görüntü. Şe Atina'da iki düş hir merkezindeki tarihi caminin bugün mimarisi korunmuş ama bir sinema. Türklerle yakınlaşmayı savunduğu için ve Yunan bağunsızlığına, Yunan kültürüne yaptıklan bir an için hatırlanmayarak şimşekleri çeken bugunün "ulusal kahraman'Manndan biri Mikis Theodorakis. Türkiye ile Yunanistan arasında sorunlara diplomatik kanallarla çözüm bulabilmek için kapılar aralanmaya çalışılırken, geçen perşembe akşamı yani Nazmi Akıman'ın, Özal'ın cevabını Papandreu'ya sunmasından bir gün sonra bir grup insan, şehrin merkezi sayılabilecek bir yerde Panepistimu Caddesi ile Ippokratou Sokağının kesiştiği bir büyuk binanın beşinci katında toplantı halindeydi. Toplantının yapıldığı yer Karamanlis'in Deniz Ticaret Bakanı Biris'in bürosuydu. Buronun girişinde, Yeni Demokrasi Partisi'nin kocaman afişleri ve Biris'in kocaman fotoğrafları. Öteki masada Biris'ten başka Karamanlis döneminde Yunan basın yayın orgütunun başındaki Delipetros, eski bir emekli hava generali, unlü tiyatro rejisörü Slefanos Lineos, tanınmış yazar Stelios Yeranis ve diğerleri. Masanın yan tarafında uzun boylu ve ateşli kişiliğiyle hepsine hükmeden kişi Mikis Theodorakis. Theodorakis, Türk Yunan krizinde sessiz kalan Türkiye ile Dostluk Komitesi'nin kurucusu ve ilham kaynağı. Her görüşten oluşan ve asla bir araya gelmesi mükmün gözükmeyen bir dizi insanı, Türkiye ile Dostluk Komıtesi'nde birleştirmiş. "Bu krizin atlatılmasında bizim varlıgımızın etkisi oldu. Gölgemizi dıişürdük" diyor. Doğru mu değil mi tartışılabilir, ama Yunanistan'daki Türkiye ile Dostluk Komitesi'nin, Türkiye'de kuruluşunu henüz yasallaştırma aşamasında olan Yunanistan ile Dostluk Komitesi'nden çok daha faal olduğu kuşkusuz. Theodorakis, heyecanla anlatıyor: "Taban örgütleri kurmaya başladık. Yanyada. Türkiye ile Dostluk komitesi kurduk. Preveze'de kurdugumuz kontiteye tüm belediye meclisi uyeleri üye oldu. Şimdi Gümüicine'ye gidip kuracağız. Müslüman Türkleri de alacağız. Daha da ileri gidebiliriz, ama Türk Komitesi'nin oluşmasını bekleyecegiz. Ortada, ayazda kalmamamız lazım. Türk Komitesi ile paralel harekel eünemiz gerekli." Theodorakis. Turk Komiıssi'nin de oluşması halinde, sırasıyla Selanik'te, Izmir'de, Patras'ta, Ankara'da, her iki ülkenin her şehrinde sırasıyla ortak toplanular. paneller duzenlemeyi düşlüyor. "Günde 16 saat çatışıyorum. Sırasıyla her gazeteye, son krizin savaşa dogru iierlemesinin maskaralık olduğunu yazıyonım" diye konuşuyor. Masanın çevresine dizili tüm kıdemli sağcı politikacılara sozlerini onaylatıyor. Yannis Butos bize, her iki ülke arasında temas kanallar.nın eksikliğinden ve bunun iki ülke arasında da basit bir bunalımı savaş riskine kadar tırmandırabileceğinden yakınmıştı. Theodorakis'in başını çektiği Dostluk Komitesi'ni ise ciddiye almadığını söyledi. Eğer Theodorakis'in düşleri gerçekleşirse, iki ülke arasında temas kanalları da Butos'un ciddiye almamasına rağmen oluşabilir. Panepistimu Caddesi ile tppokratou Sokağının kesiştiği koşedeki binanın beşinci katındaki odadan Preveze'ye, Yanya'ya, Gümüicine'ye yayılan Türkiye ile dostluk kumeleri ve bunlann Turkiye'deki benzerleri, golgelerinı savaş hazırlıklarının uzerine belki gerçekten düşürebilirler. Sadık Gürbüz'ün Ankara'da Kızılırmak Sineması'nda dinletisi vardı. Sadık Gürbüz de, izleyenlerin, "lürbüz'un melekleri" diye tanımladıkları ikramiye Koç, Gülkız Uçar, Sema Yadigar üçlüsü de gerçekten başarılıydılar. Salon alkıştan inliyordu. Büyuk çoğunlugu gençlerden oluşuyordu izleyicilerin. Ruhı Su'dan, Enver Gökçe'den, Hasan Hüseyin'den, FazılHüsnü Dağlarca'dan, Refik Durbaş'lan, Turtıan Okray'dan, Muhyi"den, Gülten Aton'dan çalıp söylediler. Yalnız sinemada ses düzeni bozuktu, cızırtılıydı. Cuma akşamı da, DGM Savcılığı, Sadık Gürbüz'ün okuduğu türkülerte ilgili olarak bilgisine başvurmuş, hem de arada ifadeyı verip dönmüş Sadık Gürbüz. Sadık Gürbüz'ü bir de Mersin Savcılığı çağırmış, "Hasan Dağı" türküsü için. Sadık Gürbüz, savcıya gitmemiş, sadece "Hasan Dağı" türküsü ile ılgili MUK5la Ağır Ceza Mahkemesi'nin "aklama" karannı göndermış. Rahmi Saltuk, Ruhi Su'nun bu türküsünden yargılanmış, Muğla'da aklanmıştı. "Hasan Dağı" türküsü, 1950'lerde Ruhi Su'ların başırtdan geçen öykünün türküsü. istanbul'dan Adana'ya tutuklu götürülürlerken, Şereflikoçhisar'a Hasan Dağı'mn önüne gelirler. Ikişer ikişer kelepçelenmişlerdir. Helaya bile kelepçeli götürülürler. Bunlar, bir GMC dolusu aydındır. "1951 tutuklaması"ndan sonra yargılanmışlar, 510 yıl arasında hapis cezalarına çarptınlmışlardı. 1951 'de başlangıçta tutuklananlar 167 kişiydi, sonradan 172'ye çıktı. 5 yıla hüküm giyenler, istanbul'da Sultanahmet Cezaevi'ne gonderildiler. Hükümlü kızlar da orada bırakıldılar. 25 kişi Adana'ya yollandı. istanbul'dan Adana'ya 48 saatte götürüldüler. GMC'de bulunanlar arasında şunlar da vardı: Zeki Baştımar, ŞevkiAkşrt, Enver Gökçe, KamilAkar, Halil Yalçınkaya (Yayıncı M. Ali Yalçın'ın babası), Cazim Aktimur (izmirli), Abdulkadir Demirkan (Vedat Turkali), Recep Yelkenkaya, Bilal Şen (Bulgar Bilal), 1 Kemal Engin (Postacı Kemal), Macit Bilge, Ahmet Bilge (Macit Bilge nin kardeşi), Sabahattin Dikmen, Reşat Fuat Baraner, Ahmet Gayretli (Kayserili Sarı Ahmet), Kamuran Bastuji, Oman Suda, Kenan Yaşhcam, Fadıl Barkan (İzmirli Fadıl), Mihri Belli, Faruk Vural (Uşaklı Faruk). Mahkemece aklanan "Hasan Dağı" türküsü şöyle: "Hasan Dağı Hasan Dağı/Eğil eğil, eğil bir bak/Sıkıyor zincir büeği/Candarmada din iman yok./Sıkıyor zincir bileğiJCandarmada din, iman yok! Gidtyor kalkb göcümüz /Gulmez ağlamaz içimiz/lnsan olmakb suçumuz/Hasan Dağı insan olmak/İnsan olmakb suçumuz/Hasan Dağı insan olmak.. Koçhisar üstunden Bor'a/Gülek bir karanhk dera/Sıra dağlar sıra s»ra/Çukumva ana toprak." Bu son dört dize okunmuyor. Oyküsünü de aktardığım "Hasan Dağı", Ruhi Su'yu ölümsüzleştiren türkü. Adana Cezaevi'ne varır varmaz oluşturdu onu. Türküleri sesinden dinlendikçe, sanatçılarımız okudukça daha da ölümsuzleşecek Ruhi Su. Sadık Gürbüz'ün dinletisinden sonra, önder Kepenek, arabayla bizi eve bıraktı... TKP davasından yargılanan Seiahattin Koçak, geçen hafta Mamak'tan salıverildi. Gelgelelim, evine gidemedi. Kendisini almaya giden kardeşleri boş dönduler. Selahattin Koçak, bir polis arabasıyla goturüldü. Acaba, nereye götürülmüştü? Bilen yoktu. Güvenlik "Bizdeyok" diyordu; öyleyse nerede? Birkaç gün sonra, Kocak'ın Ankara Merkez Cezaevi'nde olduğu anlaşıkJı.Olayda ortaya çıktı, daha dogrusu yanlışlık! Selahattin Koçak, bir başka davada Şereflikoçhisar'da yargılanmıştı. Mahkeme, tutuklama karannı Ankara'ya gondermişti. Oğretmen Selahattin Koçak, oradaki davasından aklandı, Mamak'ta tutukluluğu süruyordu. Aklandığını o biliyordu ama, bakalım ilgilıler biliyorlar mıydı? O, merkez cezaevindeyken, kardeşi Niyazi Koçak kolları sıvadı. Sereflikoçhisar'lara gidip, ağabeyinin aklama karannı getirdi. Savcılıktan, salıverilmesi için özel posta servisıyle telgraf çektirdi. Bu işler olurken, ağabeyi Selahattin Koçak, merkez cezaevinde haybeye yatıyordu. Neyse, beşinci günün sonunda çıktı da, özgürlüğune kavuştu! Geçen hafta bir de üniversite öğrencisi götürüldü geceyarısı evinden. Polisler, nedense geceyarısından sonra basıyorlardı evi. Nazım, der ya, 'Polis ev basmaz güpegündüz!" öyle. Gencin kitaolarını. arkadaslarıyla çektirdiği fotoğraflannı aldılar. Bundan, grupları, giderek 'örgütü" mu saptayacaklard ne? Bir ara, polislerden biri, fotoğraflar arasında mayolu bir kadın bulup, onu da aldı. Fotoğraf, plajda çekilmişti. Fotoğraf, çocuğun annesinindi. Kadın, polısın eline kaplan gibi atıldı: Bırak o fotoğrafı, o benim! Üniversrteli genç, emniyette bir gece kaldıktan sonra, bırakıkjı. Orada bir şey yapılmadı! Bir gece içeride tutuldu ya, yetmez mi? Ûzgurlüğe gerçekten değer verenler anlayabılir bunu... 7 nisan, Server Tanilli'nın vurulduğu gündü. Onu aradım telefonla... Oooo, sevgilı Ekmekçi, dedi. Avnıpa'da mısm? Sesin çokyakından geliyor, zaten yakındasın da, tekrar Avrupa 'ya mı çıktın diye düşündüm... Senin bugün vunjtduğun gün! Sana uzun yaşam düemek istiyorvm! Aaa, canım, beni çok duygulandırdın, inan ki unıstmuştum. Hayata o kadar bağlıyım ki, böyle bir felaketi unutmuşum! Server Tanilli sekiz yıl önce vurulmuştu. Gece 21.30'da evine giderken, bir faşistin kurşunlarıyla ağır yaralanmıştı. Tanilli, "Beni bir genç öğrenci vurdu, şu anda tanıyamam" demişti gazetecilere. Tanilli'yi vuran o gün bugün hâla yakalanabilmiş değil. Onu vuran yakalanmış değil ama, Tanilli'nin "Uygartık Tarihi" adlı yaprtı, mahkemelerde aklandığı halde, yayımlanması yasak. Bu konuda duracağım daha. Hani bir söz var, "Taşlan bağlayıp, köpeklen salıvermişler" diye. Kitaplan yasaklayıp, katilleri yakalamıyoriar. Çünkü, gerçekten düşünce özgürlüğune inanmamışlardır. iktidarlan soylüyorum, ülkeyi ycnetmek için, tersine anladıkları 141142'ye sarılmak isterler. Sermaye sınıfının işçi sınıfını her gün ezmekte olduğunu görmezden gelirler. insanlar bilinçlensin istemezler. Açlıktan söz edene "komünist" derler. Din sömürüsü yaparlar yıllar yılı. Halktan, insanlıktan, barıştan yana olanları ezer dururlar. Bu devran böyle gidecek sanırlar. Hakan Yurdakuler'\n ölümünün dün 11. yılıydı. Yıllar var, baba Yurdakuler'in yuzüne bakamıyorum, neden? Ankara'da, Metropol'de. Bilgesu Erenus'un "555 K" oyunu var; oyun, Yurdakulerlerin de öyküsü. Daha gitmedim, gidip goreceğim... Ankara da katılaştı (Bastarafı 1. Sayfada) ye tam üyeliğini engellemeye devam edecekleri" yolundaki sozlerinin de "durumun çözümüne yardımcı" olmadığı belirtildi. Dışişleri'nin açıklamasmda sonbuhranın iki ülkenin aralarındaki anlaşmazlıklan halletmeleri bakımından "tarihi bir fırsat" yarattığı belirtilerek, "her iki taraf için de devlet adamlannın önşartlı. dar kapsamlı ve kısa vadeli tutumlar benimsemeleri yerine tarihi sorumluluklarını mudrik olarak >apıcı siyasi iradelerini ortava koymalarının zamanıdır" denildi. Dışişleri Bakanlığı ayrıca dün Yunanistan Büyukelçiliği yetkilisinin bakanlığa çağnlarak Yunan Deniz Kuvvetleri'ne ait bir hücumbotun önceki gün lzmir Karaburun civarında karasularımızı, dün de Yunan Hava Kuvvetleri'ne ait iki F4 uçağının Gökçeada'nın güneyinde hava sahamızı ihlal ettiği gerekçesiyle olayın prolesto edildiğini de açıkladı. Geçmişte bu tür dengelerin kurulduğu ve ilişkileri geliştiğine, Türkiye"nin bugün de bu yönde hareket etmeye hazır olduğuna dikkat çekilen açıklamada, şu görüşlere yer verildi: "Bu bakımdan konu esas itibanyla siyasi olduğu için çözüm yolunun bulunması da ancak ikili müzakerelerle mümkündür. Nitekim, Ege'nin bu özelliklerini göz önüne alarak BM Güvenlik Kooseyi, sonına ikili muzakerelerie çözüm bulunmasını lavsiye etmiştir. Türkiye ve Yunanislan da aynı hususta mutabık kalmışlar ve bunu Bern Anlaşması'vla tescil elmişlerdir. Esasen dünyanın çeşitli bölgelerinde yapılan sınırlandırma anlaşmalannın büyuk bir çoğunlugu da ilgili ülkeler arasında doğrudan müzakereler yoluyla sonuçlandınlmıştır. L'luslararası yargı mercilerine götüriilen kıta sahanlığı uyuşmazlığı birkaç örnegi geçmemekledir." Bu konuda anlaşmaya vanlıncaya dek Ege'nin nerelerinin Yunanistan'a ait olduğunun belirlenmediği, "Ege1 nin yüzde 9Tsinin Yunan kıta sahanlığı olarak göriilmesinin keyfi bir yaklasım" olduğuna işaret edilen açıklamada, "Bu ke>1i iddialann devamh uluslararası hukuktan soz eden ağızlardan duyulması ilginç bir çelişkidir" denildi. Türkiye'nin Ege'de hiçbir zaman tek taraflı hareket ve tahriklere girişmediği, hak ve menfaatlerini koruyacak onlemler almak zorunda kaldığı kaydedilen açıklamada, kıta sahanlığı meselesinin Yunanistan'ı 1969 yılında ihtilaflı bölgede tek taraflı verdiği ruhsatlarla başladığı hatırlatıldı. Son buhranın da 1984 sonundan beri ihtilaflı bölgede Yunanistanın Bern Anlaşması'na aykırı olarak yürüttüğü tek taraflı faaliyetlerden çıktığı da belirtilerek, şöyle denildi: "Müzakereler Bern Anlaşmasf nın asli unsurlarından biridir. 1981de müzakereferi kesen Vünanislan bunu, anlaşmanın geçerli olmadıgına bahane olarak kullanamaz. Kaldı ki Bern Anlasması'mn ihlilaflı bölgede tek taraflı faaliyellerden kaçınılmasını ongören hükmunün kıta sahanlığı uvuşmazlığı çözümlenmediği müddetce siyasi bir ihtivacı vansıltığım da son buhran açıkça göstermistir." Yunanistan'ın 1984 yılından beri Taşoz'un doğusundaki ihtilaflı bölgede sondaja geçmeye kesinlikle kararlı olduğunu, son olarak da Atina Büyükelçiliğimize bunu resmen bildirerek, olayların tırmanmasına yol açtığı, Türkiye'nin de bunun üzerine hak ve menfaatlerini korumak için fiili onlemler alma gereğini duyduğu da açıklama ifade edildi. ADALARDA HLKLK DIŞI SİLAHLANMA Açıklamada daha sonra şu görüşlere yer verildi: "Türkiye'nin verdiği ruhsal alanlannın yüzde 95'inin Yunan kıta sahanlığına ail olduğunu iddia edenler, Türkiye'nin hak ve iddialannın en az Yunanistan'ınki kadar geçerli olduğunu unutmamalıdırtar. Bu lutum ve beyanlar hangi tarafın uzlaşmaz ve tahrikçi davrandığını ortaya koymakladır. Bütün Ege'yi Yunanistan'a ait gören bir zihniyetin üriinü olan bu tür iddialarla, iki sahiidar ülkenin temel hak ve menfaatlerini hakkaniyete uygun sekilde bağdaştıracak çözümlere ulaşılamaz. Ege'deki TürkYuoan sorunlan şüphesiz kıta sahanlığından ibaret değildir. Doğu Ege adalannın hukuk dışı olarak silahlandınlması. deniz ve hava sahasındaki sorunlar, tek taraflı ve keyfi tutumlann yol açlığı uyumsuzluklardır. Ege'deki hak ve menfaatler dengesini bozacak oldu bittileri ve keyfi uygulamalan Türkive asla kabul etmez. Bütün bu hususlan göz önünde bulundurarak Ege'deki çeşitli TurkYunan sorunlannın iki ülke arasında kapsamlı bir diyaloğu gereklirdiğini söylüyoruz. Esasen bizzat Sayın Başbakan Özal SOD defa Londra'da olmak uzere muteaddil kereler böyle bir diyaloğu öteden beri samimiyetle izlediği ve inandığı banş politikasının simgesini teşkil eden zeytin dalını uzaltığını belirtmek suretiyle teklif elmiştir. Türkiye'nin diyalog cağnlan karşısmda. son Ege buhranı dolayısıvla Yunanistan'ın hâlâ Uluslararası Adalel Divam'na gidişten soz etmesi. TürkYunan ilişkilerinin iyileştirilmesi bakımından düşündürucü olmakladır. Husumet, iki ülke ilişkilerinde hiçbir zaman Türkiye'den kaynaklanmamıştır. Son buhıandan sonra iki ülkenin bir diyalog arayışı içinde bulunduğu son günlerde bile Türkiye1 nin AET'ye tam uyeiik başvurusuyla ilgili olarak Yunan yetkilileri larafından söylenebilen sözler durumun çözümüne yönelik gayrellere yardımcı olmamaktadır. Son buhran iki ülkenin arasındaki anlaşmazlıklan hallelmeleri bakımından bir fırsat yaralmıştır. Her iki taraf için de devlet adamlannın önşartlan, dar kapsamlı ve kısa vadeli tutumlar benimsemeleri yerine, larihi sorumluluklarını mudrik olarak yapıcı siyasi iradelerini ortaya kovmalarının zamanıdır. Bövle bir anlavısa dayalı olarak çalışmalanmıza başlarsak bu işbiriiğinden her şeyden önce TürkYunan milletleri yararlanacaklır. Bu tarihi sorumluluktan kaçmamak gerektiğine inamyoruz," Melih Esenbel 1975'te Soykırun tasarısını Senato'da engelledik ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) ABD Temsilciler Meclisi'nin 1975 yılında Ermeni iddiaları doğrultusunda bir soykınm tasarısını kabul ettiğinin ortaya çıkması yankılara yol açarken, tasarı Kongre'ye sunulduğu sırada Sadi Irmak kabinesinde Dışişleri Bakanı olarak görev yapan Melih Esenbel, tasarının sonradan Senato'da engellenmesinin Türk hükümetinin girişimleri sonucu gerçekleştiğini söyledi. Dışişleri eski Bakanı ve Vv'ashington eski Büyükelçisi Melih Esenbel, dün bu konuda Cumhuriyet'e şunları söyledi: "ABD Temsilciler Meclisi'ne benim bakan olduğu m 1975 ocak ayında bu yönde bir tasarı sunulmuştur. Biz tasarının Temsilciler Meclisi'ne verildiğini duyar duymaz gerekli girişimleri yaptık. Ben Ankara"daki dönemin ABD Büyükelçisi Ylacomber'i makamıma davet ederek ambargonun sürdüğü bir sırada bir de bu tasarının gündeme getirilmesinin çok vahim sonuçlara yol açacağını bildirdim. Daha sonra nisan ayı başında hükümet değişti. Tasan nisan ayında Temsilciler Meclisi'nde kabul edildi. Ancak tasarı Senato'da onaylanamadığı için hukuken geçeriik kazanmadı. Basında çıkan haberlerde tasarının Senato'da unutulduğu belirtilmektedir. Oysa tasarının Senato'da takılması unutulduğu için değil, Amerikan yönetiminin Türkiye'nin girişimleri üzerine harekete geçmesindendir. Ben, Macomber'e bu konudaki hassasiyetimizi Uettiğimde, bana 'Bu tasarı Senato'da öldürülecektir' (It will be killed) karşılığını vermişti. Nitekim Senato'da müzakere bile edilmemesi ve ABD yönetiminin verdiği bu teminatın bir sonucudur." Ozeıtıre (Bastarafı 1. Sayfada) dediği zaman gelir işi yaparım, git dediği zaman giderim" diye konuştu. Başbakanlık Müsteşarlığı'nın yazısına Başbakanlığın "olur" vermesiyle görevden 6 nisan tarihi itibarıyia alındığı bildırilen Prof. Özemre, şunları söyledi: " Görevden alınışınıza herhangi bir gerekçe gösterildi mi? ÖZEMRE Hayır. Ben bir pozitif bilim adamıyım. Onların kendi mesuliyetleri, onun için bir yorumda bulunmam. Ermeni lobisi (Bastarafı I. Sayfada) Komandoları" arasında "Federasyon" aracılı|ıyla dolaylı bir ilişki mevcut. "Ermeni Llusal Komitesi"nin Başkanı Leo Sarkizyan'ın bundan kısa bir sure önce "Devrimci Ermeni Federasyonu"nun yayın organı olan "Armenian Weekly" dergisinde yayımlanan mulakatı, ABD'deki Ermeni kuruluşlarının uzun dönemli stratejilerine açıklık getirmesi bakımından önemli bilgiler içeriyor. "Armania Weekly"nin yönelttiği sorular ve Sarkizyan'ın yanıtları şöyle: ABD yönetiminin Ermeni davası ve Kongre'deki lasarıva ilişkin tutumu nedir? SARKİZYA.N Yönetim bu kez eskisi gibi sesini çıkarmadı. Halbuki 1985 yılında benzer bir lasarı Kongre'nin gündemindeyken Başkan Reagan bu konudaki hisMyaıım açıkça belli etmişti. Tasan gcçtiği takdirde, koınitenizin bir sonraki adımı ne ularaktır? SARKİZYAN Ermeni davasının siyasal ve topraksal yönlerinin gündeme getirilmesi için gerçekçi ve pratik yömemler bulmamız gerekiyor. ABD'nin dış politikasını engellemeye çalışmamız ve çözüme kavuşturulması gereken bir sorun bulunduğu ve bunun goz ardı edilemeyeceği kavramını Amerikan dış politikasına yerleştirmemiz gerekiyor. Türk hükümetinin soykınmın yapıldığını reddettiğini biliyoruz. Eğer Türk hükümeü soykınmı kabullenirse, hangi adımları atacaksınız? SARKİZYAN Şurası açıktır ki, Ermeni sorunu "soykınm" konusunun otesine giden bir sorundur. Ermeni sorunu, toprakların iade edilmesi, tazminat ve devlet, yani Ermenilerin bağımsızlık ve özgürlüklerine kavuşmaları sorunudur. Eğer soykınm konusu aşılabilirse, diğer siyasi konulara da geçebiiiriz. Aslında diğerlerine geçmeden once yalmzca biri ile uğraşmamız gibi bir zorunluluk da yok. İMZA GUNÜ Hikmet Çetinkaya 'Kuşatılmış Sokaklar' adlı kitabını ve diğer eserlerini cuma günü 16.0019.00 arası imzahyor. AKADEMt KITABEVİ NİŞANTAŞI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle