19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8 24 NİSAN 1987 Tltip bebek ikizlen LONDRA (84i.) Dünyada ük kez bir tupte dölkncn yumurtaiardan otuşan iltizkr İ8 ay arayla doğdular. tngiliz Daüy Tekgraph Gazetesinin haberine göre, yaklaşık üç yjöncebirtuptcdöaenenyumurtakrdanbiri anne Mary Wright adh kadınra rahmine yerlcştirilirkcn öteki yumurtalar dondunddu. Anne Mary Wright'in ilk yumurtadaa olan bebeği Amy, 1985 yılınm ekîm ayında dofdu. Anne Mary Wrigfat'a daha sonra dondundmuş olan öteki yumurta verikii. Bayan Wrigbt, Uünti yumurtadan olan çocuğunu da dün Midlands bölgesindcki North Staffördshire Doğumevi'nde dünyaya getkdi. Emeklinin sevinci Ingiliz Demiryolu kuruluşu British Rail'in yaşh temizlik görevlisi Rose Steadman, emekliliğine hak kazandığı gün iki misli sevinçtiydi. Birincisi, yorucu ve uzun bir meslek yaşamını geride bıraktığı için. tkincisi ise, 33 yıl boytınca "KraUyet bekleme odasını" tertemiz tutması nedeniyie, Kraliçe II. Elizabeth ve Prens Philip tarafından öıel olarak imzalanmif bir fotoğraf armağan aldığı içindi. (Fotoğraf: APJ Lüks yıyeceJder Antalya'da, pazarlarda göriîlmeyen, manaylarda da ender tastlanan ithaJ meyveierdcn "krvi" 12 bin. "ananas" 7 bin îiradan sanhyor. Yerli lüks meyvelerden turfanda çilek 4 bin. yenidünya, erik ve muz bin îiranın üzerindeki fiyatlanyla iıhaBerden geri kalmıyor. Güney Afrika ülkelerinden ithal edilen ve dağıtımı Bursa'dan yapalan kivi adlı meyve. tıpkı portakal ve elma gibi kabuğu soyularak yeniyor. Kivinin en büyük özelliği, pahah okışu yanında, bir tanesinin C vitamini zenginliği bakımmdan 35 portakala eşit obnası. 5dakikada 54 milyon topladı LONDRA Moran henüz 4 yaşında. Doğduğu gunden beri, karaciğeriyle ilgili sorunlardan bir türlii kurtulamadı. Doktorlar. organırun değişmesi gerektiğini söyleyince, Tel Aviv'den Londra'ya hareket etti. Moran7 çok seven yol arkadaşlan, hemen oracakta, aralannda 45 bin paund (54 milyon lira) toplayarak, minik kıza katkıda bulundular. MUŞERREF HEKİMOGLU AM£ARA,..ANKA Denizkaplumbağaları Eğitim Semineri ANKARA ( u . ) Türkiyc Okul Oncesi Egitimini Geiiştirme Derncği'nin kuruluşunun 20. yddOnümu dolayuıyla bugun Türkfycr'de okul önoesi eğitnni ançbrmatan* konulu bilimsei topiantt düzenlenecek. HABERLERİN DEVAMI Tehlike Çanlan. (Baştarafı 1. Sayfada) Eğitim gibi anahtar bir sektöre daha az kaynak ayrılması yanında, özellikle yükseköğretimde, niteliğe değil niceliğe, sayılara önceiik veren bir anlayış, 2547 sayılı Yüksek öğretim Kanunu ile birtikte egemen olmuştur. Başından beri yüksekuğretim sistemine faaliyet alanıyta (bilimle) bağdaşmayan aşırı merkeziyetçi ve otoriter bir yapı getirmesi, yukseköğretim kurumlarının kişiliklerini geliştirme olanaklarını ortadan kaldırması açıtenndan sert btçimde eleştirilmekte olan YÖK düzenine yönettiien eleştirilerden biri de, bu düzende üniversitelerin sadece bilgi aktaran "yüksek liseler" durumuna indirgendiği; üniversitelerin asli ve temel görevi olan bilgi üretme işlevinin, bilimsei araştırma faaliyetlerinin çok arka piana itildiği görüşüdür Bu görüşü doğrulayan nesnel veriler çoğalıyor. Türkiye'nin dünya bilimsei üretimindeki yerinin gittikçe gerilediği biliniyor. Dünyaca ünlü Current Contentsrehberinegöre, bilim açısından ülkeler sıralamasında Türkiye 1981'de 41. strada yer alırken, 1985'te 43. sıraya düşmüştür. 6u yıllar içinde Portekiz, Güney Kore ve Suudi Arabistan önümüze geçmiştir. Bu yıl gazetemizde yayimladığımız çeşitli haberler, üniversite kutüphanelerinin yoksullaştığını, bir araştırma ortamı olmaktan çok, ders çalışılan ve sınav yapılan yerler haline dönüştüğünü ortaya koymaktadır. Şimdi de Marmara Üniversitesi tarafından yayımlanan bir araştırma, üniversitelerimizde bilimsei araştırma ve yayın faaJiyetlerindeki gerilemeyi somut verilerle gözler önüne seriyor. Prof. Dr. Vural Savaş ve Yrd. Doç. Nermin Ertel tarafından yapılan araştırmaya göre, Türk üniversitelerinin araştırma, yayın ve kütüphanecilik hizmetlerine ayırdığı ödenek son derece yetersiz olduğu gibi her geçen yıl da azalmaktadır. Bunun, "üzerinde durulması gereken bir konu" olduğunu vurgulayan araştırmacılara göre, tüm yükseköğretim ödeneginde bilimsei araştırma ve yayın faalryetlerinin payı 1984'te yüzde 2.8'den, 1986'da yüzde 1.9'a inmiştir. Yükseköğretimde tehlikeli gelişmeler olduğunu söylemek, bir abartma sayılamaz Eğitim sorunlanmızla ilgilenen herkesin, tehlike çanlan çalan bu geiişmeler karşısında kayrtsız kalmamalarını dileriz. Atatürk (Baştarafı I. Sayfada) ki temas ve faaliyetlerinde, yurdunda ve dünyada barışın sağlanmasına ve korunmasına özen göstermekte, güveniliıiiği ve konulara isabeüi yaktaşımı ile uluslararası dostluk ve iyi niyetin geliştirilmesine büyük katkılarda bulunması" nedeniyie ödule değer bulunduğu belirtildi. Basın Yayın Genel Müdürlüğü tarafından ödülle ilgili olarak dün yapılan açıklamada, "Richard Freiherr von VVeizsaecker kişiliginin yanı sıra, politik geçmişindeki istikrar ve başansı ile de Federal Almanya'da, Avrupada ve dünyada lakdir toplamış, kamuoyuna yön verici seçkin devlet adamı olarak iin kazanmıştır" denildi. Açıklamada, Weizsaecker'in, insanlar arasında sevgi, hoşgörü ve barış kurulması yolundaki ilkelerini özenle konıduğu ve çalışmalarını bu ilkeler çerçevesinde sürdürerek kendi ulkesindeki iç barışa ve dünya barışına katkılarda bulunduğu ka>dedildi. ÖZ GECMtşt Federal Almanya Cumhurbaşkanı Weizsaecker 15 Nisan 1920'de Stutgart'ta doğdu. 1938'de askerlik hizmetine başladı ve savaşa kaüldı. Savaştan sonra Oxford, Gottingen ve Grenoble Üniversitelerinde hukuk ve tarih öğrenimi goren Weizsaecker 1953'de Mrianne von Kretschman ile eylendi. Bir yıl sonra Gottingen Üniversitesi'nde hukuk doktorası sınavını verdi. 1969'da milletvekili olarak Federal Almanya Meclisi Bundestag'a girdi. 1981'de Berlin Belediye Başkanhğı seçimini kazandı. 23 Mayıs 1984'te Almanya Federal Cumhuriyeti altınca Cumhurbaşkanı seçildi. Üç oğlu ve bir kızı olan VVeizsaecker satranca ilgi duyuyor, dağcıhk ve yüzme sporlarıyla ilgileniyor. VVeizsaecker, 1983 ve 1986 yıllanndan iki kez Türkiye'yi ziyaret etti. Bîlîmsel araştırmaya (Baştarafı 1. Sayfada) rumlan lnceleme Dizisi"nin birinci raporu, "Türk Yüksek Ögretim Sisteminin Ekonomik Açıdan Genel Bir Analizi" başlığını taşıyor. Prof. Dr. Vural Savaş ve Yrd. Doç. Nesrin Ertel tarafından yapılan araştırmamn önsözünde, MÜ Rektörü Prof. Dr. Orhan Oğuz'un şu sözleri yer alıyor: "Araştırma ve bilgi üretme fonksiyonunun işlertigini kaybetmesi, üniversitenin temel faydasını ortadan kaldırabilecek, böylece variıgını tartışılır halc gelirecektir." Yukseköğretim kurumlannın ekonomik analizini konu alan rapor. üniversitelerimizin bazı önemli sorunlarına dikkatleri çekiyor. 19821986 arasında üniversitelere kabul edilen öğrenci sayılannda ve yükseköğretimde okullaşma oranındaki yükseliş üzerinde durulduktan sonra, "Sorunun göz ardı edümemesı gereken bir başka yönu de yükseköğretimde kabul oranı yükseltilerek üniversite onündeki yığılma probleraiBİn hanflelilmesine çalışılırken, eğitim ve oğrelimin kalilesinin olumsuz yö«de etldlenmesi lehlikesidir" deniyor. Açık öğretim öğrencilerinin tüm yükseköğretimdeki payının 1983'te yüzde 10.6'dan I986'da yüzde 22'ye yükselmesi konusunda şu yorumda hulunuluyor: "Açık öğretim. diğer ülkelerde esas olarak yüksekögretim imkânı bulamadan çalışma hajntına atılmış, 1821 yaş gnıbu uzerindekilere yönelik bir eğitim sistemidir. Ülkemizde ise, bu ögretimin yukseköğretim çagındaki nüfusa yönelik olması ve örgün öğretim sistemine göre gittikçe kapasitesini arttırması, kanımızca sağlıksız ve sakıncalı bir politikadır." 19831986 döneminde gerek ilk ve ortaöğrenime, gerekse >'ükseköğretime aynlan bütçe payının giderek düşmekte oluşuna dikkat çeken rapor, "hem MUIi Eğitim Bakanlığı bütçesine hem de yukseköğretim bütçesine aynlan ödeneklerin yetersizliği" üzerinde duruyor. Ünıversitelerın "araştırma, yayın ve kütüphanecilik hizmetlerine" aynlan ödenekleri konusunda aynen şoyle deniyor: "Bu hizmetlerin oldukça düşük olan payının giderek daha da azaldığı ve örneğin 1986 yılında 221 milyar 128 milyon lira olan tüm yükseköğrenim odeneginin ancak yıizde 1.9'unu oluşluran 4 milyar 221 milyon Îiranın araşürma, yayın ve kütüphanecilik hizmetlerine tahsis edildigi göriilmekledir... 'Eski' üniversite diye bilinen ünivemtelerin durumu, bu apdan daha da olumsuz göriilmektedir. Örneğin Ankara Üniversitesi'nde bu bizmetlere tahsis edilen ödeneğin payı yüzde 2.8'den yüzde 1.9'a; Hacettepe Üniversitesi'nde yüzde 3.5'ten yüzde 2.1'e... düşmüştür." Raporun ortaya koyduğu diğer ilginç bulgular arasında, üniversitelerin öz gelirlerinin, yukseköğretim ödenekleri içindeki payının 1983'te yüzde 3.9'dan 1986'da yüzde 12.1'e yükselmesi ve öz gelirlerinin yüzde 60'ının harç gelirlerinden oluşması. Harç gelirlerinden oluşan öğrencilere yönelik sosyal hizmetler fonunun yaklaşık yansı ise beslenme amacıyla kullanılmakta. Raporda yer alan YÖK kaynaklı yayımlanmamış veriiere göre, üniversitelerde öğrenci/öğretim elemanı oranı, 1983'te yüzde 12.5'ten 1985'te 19'a yükseldikten sonra, 1986'da 15.2'ye inmiş bulunuyor. Bütçe ödenek rakamlanna göre hesaplanan yükseköğretimde birim maliyetlerine ilişkin bulgular, bir öğrenciye düşen harcama ya da birim maliyetin Türkiye genelinde 1982'de ortalama 344.759 liradan 1986 yılında 492.038 liraya yukseldiğini göstermekte. Kunıluşunu lamamlamış üniversiteler arasında, 1985 yılı için, bu miktar Ankara Üniversitesi'nde 560.276, İstanbul Üniversitesi'nde 691.978, Hacettepe Üniversitesi'nde 812.376, Ege Üniversitesi'nde 837.479 ve Boğaziçi Üniversitesi'nde 853.026 lira. Yeni kurulan üniversitelerin öğrenci birim maliyetkri ise Türkiye ortalamasımn yaklaşık dört kal üstünde. Öğretim dalı bazında öğrenci birim maliyetleri bulgulan da şöyle: Öğrencilerin (1986) yüzde 9.7'si sağlık bilimleri, yüzde 27.8'i fen ve mühendislik bilimleri, geri kalan yüzde 62.5'i sosyal biümler okumakta. Bu üç ana dalda birim maliyetleri de sırasıyla 590.859, 221.176 ve 115.625. ANKARA'dan YALÇm DOĞAN (Baştarafı 1. Sayfada) lerle görüşmelere geçilecek, nerede, hangi konuşmalar yapılacak, bunlar ayrıntılarıyla planlanmıştt. Halen de bu planda herhangi •bir "değişiklik yok". Evren, Amerikan yönetiminin son haftalarda arka arkaya "Türkiye aleyhine aldığı kararlardan dolayı rahataz" hissediyor kendisini. Bu rahatsızlığı doğal olarak, Amerika gezisine ilişkin vefeceği kararda düğümleniyor. Günkrdir çevresiyle duşünce alışverişiyle bulunuyor ve gidip gitmemek konusunda çeşitli çevrelerde "nabtz yokluyor". Elbette, son kararı kendisi verecek. Ancak, toplumun çeşitli kesimleriyle bu tür bir ahşverişte yarar görüyor. Böylesine kritik bir dönemde ABD'ye giderse ne olur, gitmezse ne olur?.. Aslında, Evren'in Amerika'ya gitmemesi, belki "Türk kamuoyunu tatmin edecek bir karar" olabilir. Ne varki, aafakat gerçek, Evren'in Amerika'ya gezisini iptal etmesi "Amerikan kamuoyu açısından kayda değer bir olay niteliği taşımayacak." Çiinkü Amerikan kamuoyunun "Ermeni tasansı, Türkiye'nin bu tavn, böyle bir tavrm TürkA merikan iUskilerine yansıması'' gibi bir olaydan haberi bileyok. Amerika gibi, uçsuz bucaksız bir toplumda "TürkAmerikan ilişkileri", Amerikan kamuoyunda "olsa olsa bir virgül niteliğinde". Ancak, Evren'in gitmeyişi Amerikan yö'netimine elbette "Ne oluyoruz" dedirtecek boyutlar taşıyor. Amerikan yönetimi en azmdan "ftz ne yaparsak yapalım, TürkiyeVen nasıl olsa herhangi bir tepki gelmez " anlayışında, politikasında durup düşünmeleri gerektiğini anımsayacak. Ve elbette 'ilişkilerde yeni bir dönem" başlayacak. tlişkilerdeki yeni dönemin "gerginlik dö'nemi" olacağı açık. Zaten, "gerginliğin hangi boyutkara uzanabileceğinden" kaynaktanan bir görüşün varlığından dolayıdır ki, Evren, belki de nihai kararım vermeden bir daha ve bir daha duşünmek durumunda. Çiinkü "gerginlik politikası Türkiye'ye bir şey kazandırmaz" diyen Başbakan Özal ve çevresi var. Ama buna karşı "Artık bu olaylardan sonra gidilmez" diyenlerin saytsı da her geçen gün artıyor. Tüm bu tartışmalar ortasında Cumhurbaşkanı'nın "Amerikanın tutumuna içerlediğine kusku yok." Hatta, gelişmelere içerlemesi, zaman zaman "sinirli tepkilere bile dönüşebilir." Bu nedenle Evren, şu sıralarda soğukkanlılığını korumaya çalışıyor. Vereceği kararın "tepkilerden arınmış olmasma" özen gösteriyor Ancak, burada çok önemli bir nokta var. Evren'in gezisi mayıs sonunda. Şu anda "gezinin üzerine zaten bir gö'lge düşmüş" bulunuyor. Böyle bir "gölgeyi" Amerikan Temsilciler Meclisi komisyonları da "görmezUkten geliyor." 195O'Iİ yıllann sonunda Köyceğiz'e gittim, Akşam gazetesi ne röportajlar yapmak için. Mevsim sonbahar, ama o kıyılarda sonbahar da bahargibi.. O güzel Egegecesini duşgibi anımsarım her zaman. önce Mustafa dikilir karşıma. Parktaki neykelin önünde sabahlayan delikanlı. O yıllarda bir heykel kırma eylemi var, Mustafa da CHP'Iİ, inönu heykeli kırılmastn diye yatağında değil, parkta yatıyor. Önce beni öldürürler, sonra heykeli kırarlar diyor. Köyceğiz'de otel motel yok o zaman. Mustafa Ancı dükkânında bir sofra donattı bize. Sonra denizde bir gezi önerdi. Kayıklara bindik, ılık bir Ege gecesine açıldık. Gökte ay, denizde gümüş pırıltılar, gerçek mi, düş mu diye insanı şaşırtan bir güzellik. Derken saz sesleri geldi kıyıdan. Mapuslar çalıyor dedi Mustafa. Burası açıkhava mapushanesi.. Kıyıya yaklaştık. Tepemizde ay, karşımızda bir cezaevi, özlem dolu türküler soylüyor tutuklular. Onlarta merhabalastık. biraz soytestik, sonra yeniden açıldık denize. Burayı bir de sabah gör, dedi Mustafa. Cennet nereymiş anlarsın. Bir sabahı Dalyan'da yasamak beni çok şaşırttı gerçekten. iliklerime kadar maviye bulandım. Bu denizde balık olmaya özendim. O zaman kaplumbağalardan haberim yoktu.. Geçen sabah bir dost telefonuyla öğrendim olayı. Sen bu konularda duyarlısın, bir İngiliz araştırmacı da arayıp durumu anlatacak. kaplumbağaların rahatı kaçtı Dalyan'da.. Benim de rahatı m kaçtı. O günden beri düşünüyorum kaplumbağaları. Ulusal Parkı parselleyip otel yapanları, doğayı kirletenleri, bu eyleme seyirci kalanlan da.. Başbakan Özal duyarlık gösterıyor, konuyu inceletiyor, ama sonra? Gökova örneği gözümüzün önünde değil mi? Doğal güzelliklerini, temizliğini, maviliğini yitiren bir kıytda otel yapmak turizme nasıl bir katkıda bulunur, duşünmek gerekir. B,u oteli denizkaplumbağalarım yok etmeyi göze alanlar yapmış. diye anlatılır bir gün. Turist mi, kaplumbağa mı diye bir seçenek de geçersiz, çünkü kimi turistler de kaplumbağalar için gelir ulkemize, denizkaplumbağalanna yuva olan temiz kıyılar için. Giderek kirlenen denizler turistleri çekmez, iter. * ** Doğa sevgisi yok oluyor giderek. Hayvan sevgisi, çiçek sevgisi bilmıyor çocuklanmız Sabahlan Çankaya'daki apartmanın bahçesinde oynayan çocukları uzüntüyle seyrediyorum. Bahar dallarını kırıyor, çiçekleri, yaprakları yoluyorlar. Bir gün pencereyi açtım, seslendim. Ağaçlann canını acıtıyorsunuz. Sizin saçlarınızı çekseler acımaz mı, o dallar da ağaçlann saçı.. Kimi şaşkın baktı, kimi kopardığı dalı yere bıraktı yanakları kızararak, kimi de "Bu teyze deli" diye uzaklaştı bahçeden. İste böyle, doğayı sevenlere çocuklâr "deli" diyor artık. Çiçekleri yolmayı, kedilerin kuyruğunu çekmeyi doğal sayıyoıiar Bu da bir eğitim sorunu kuşkusuz. Hayvan sevgisi, çiçek sevgisi, ağaç sevgisi, doğaya bakış, doğal güzellikleri koruma duygusu da eğitimle gelişiycr. Yalnız okuldan değil, aileden, çevreden de kaynaklanan bir eğitim. Önce bir göz egrtimi.. Ben Göztepeliyım, Çıttehavuzlar'da Yeşilbahar aralığında geçtiçocukluğum. Güller, leylaklar, yaseminler. hanımeli dalları arasında. Adakaranfili severdi babam, bir pencerenin önünde renk renk karanfıller, bir başka pencerenin önünde pembe pembe köpüren ortancalar. Kardeşlerimle çiçeklere el sürmez, gözlerimizle okşardık ancak.. Herkesin çocukluğu bahçeli bir evde, çiçekler arasında geçmez elbet. Ama bugün başkentımizın çok seçkin mahallelennde bile, lüks apartmanlar önünde çöp kutulan arasında oynuyor çocuklâr. Çarpık kentleşmeyle çiçekli bahçeler parsellendi, beton yığınlan yükseldi, Ankara'da Bahçelievler'de bile adı kaldı yalnız. Istanbul'da Yeşillbahar aralığının da yeşılı çoktan soldu. Ama solmayan birşey kaldı bende. Galıba asıl sorun burada başlıyor. Doğa sevgisıni, çiçek sevgısinı, hayvan sevgisini solmayacak biçimde yeşertebtlmek. Denizkaplumbağalarına bakışımızı da bu doğrultuda degerlendiriyorum ben. Para en yüce değer olursa başka değerlere bakış değişiyor galiba. Ya da her şey arabesk biçimde gelişiyor. Konserlerde. düğünlerde ya da bir tiyatro galasında sahneyi dotduran çiçek sepetleri gozümüze batmıyor mu? Çiçekler kurdeleler danteller arasında kayboluyor, sepetin boyuna önem veriliyor, gövde gösterisı yapar gibi. Kuşkusuz bu da bir kürtür sorunu. Şu anda kapı çaldı. Fıdan gibi bir delikanlı bir zarf uzatıyor. içinde bir kart, üzerinde mimar Ragıp Buluç'un Ankara Kulesi Çankaya tepesinden gökyüzüne doğru yükselen mavi bir kule. Yann temel atma töreni var birden coşkuna. Dalyanda denizkaplumbağalarını kaçıran beton yığıniarından Ankara Kulesi'ne yonekjim başkentin çiçekli yollarından. bahçeli evlerinden geriye ne kaldı diye üzülenlere bir selam gibi düşündum kuleyi. Bir mimarın üretkenliğini yansıtan bir çiçek demeti gibi. O kulenin çiçekli balkonları, yontuları, sanat galerileri, küçük konser salonları, kitabevteriyle, raflannda çağdaş yayınlarıyla bir kürtür merkezine dönüşmesini hayal ettim. Belki sız de "deli" diyebilirsiniz bana. Ağaç dallarını koparan çocuklâr gibi. İnsan hayal gücünü yitirirse nasıl yaşar söyler misiniz? Aynca sanatçıiarımız hayal gücümüzü beslemiyor mu durmadan? Bozkırda çiçek üretmiyorlar mı, arabesk ortamda çağdaş düzeylerini korumuyorlar mı? Güzel sergiler, güzel konserler, güzel oyunlar, güzel kuleler nasıl oluşuyor? Bir dernek dentzKap<umbağalarının kryımına nasıl karşı çıkıyor? Hayal gücüm burdan kaynaklanıyor. Çirkınliği güzellik, sevgisizliği sevgiyle aşacağımıza inanıyorum Bu nedenle bir sevgi alfabesi öneriyorum çocuklarımıza. hatta büyüklerimızede.. Doğaya, ınsanlara, ağaca, çiçege, çevreye denizkoplumbağalarına sevgiyle bakmayı oğreten bir arfabe. Sevmeyi bilenler yazlamı bu alfabeyi Yoksa onlar da unutacak giderek. UĞUKMUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) nuca ulaşmayı basarmış görünmektedir. "ASALA"n\n bu siyasal başarısı, hiç şüphesiz, PKK gibi cinayet ve terör örgütlerine de cesaret verecektir. Böyle bir kararın dostlukla ve "NATO ittifakı" ile bağdaşmadığı bellidir. Henüz belli olmayan, "ASALA" adlı terör örgütünün Temsilciler Meclisi'ni etkileyen açık ya da gizli kanallandır. Ermeni terör örgütlerinin Türkiye Cumhuriyeti temsilciliklerine karşı 19731987 yılları araşında giriştikleri saldmlann yıllara ve ülkelere göre dökümünü yaparsak, ABD Türklere karşı, Ermeni terör örgütlerinin en çok saldırı düzenledikleri ülkelerin hemen başlarında yer almaktadır. Herhalde bu da bir rastlantıdır.. 197387 arasında yurtdışında Türk temsilciliklerine karşı düzenlenen 69 saldınnın ülkelere göre dökümünü yapalım: Fransa'da 19 olay. ABD'de 12 olay.. İtalya'da 8 olay. İsviçre'de 7 olay. Kanada, Federal Almanya ve İran'da dörder olay, Belçika, Hollanda, İngiltere ve Avusturya'da üçer olay, Portekiz ve Lübnan'da ikişer olay, Bulgaristan, Avustralya, Yugoslavya, ispanya, Danimarka, Lüksemburg ve Yunanistan'da birer olay... Bu saldırılar sonucunda, beş büyükelçimiz, dört konsolos ve başkonsolos, 12 ataşe ve idari memur, 6 elçilik görevlisi yakını, bir şoför ve iki polis, Ermeni teröristlerince öldürülmüşlerdir. Bu saldırılar sırasında, yabancı uyruklu yirmi kişi yaşamını yitirmiş; 143'ü yabancı, 65'i Türk 208 kişi de yaralanmıştır. Şimdi ABD Temsilciler Medisi, bu cinayetleri onaytamak uzere oylama yapacaktır. Bu oylamanın bir başka anlamı yoktur. Yukandaki dökümden anlaşılıyor ki, saldınlann çoğu, NATO ülkelerinde yapılmaktadır. "Kolektif güvenlik" antlaşmaları ile birbiıierine bağlanmış NATO ülkeleri "gizliistihbarat servisleri" arasında, acaba "ASALA" gibi Ermeni terör örgütleri ile ilgili hiç bilgi alışverişi olmamış mıdır? CIA, ASALA örgütünün nerelerde örgütlediğini, kimlerden silah sağladığını izlemez mi? Elbette izler. CIA ve FBI, Ermeni terör örgütlerinin ABD'de nasıl örgütlendiklerini bilmez mi? Elbette bilir. Bilir ve adım adım izler. İçlerinde, ajanlan da vardır. Hiç kuşkunuz olmasın. Öyleyse Ermeni terörüne niçin "yeşil ışık" yakar? Soru budur. ABD, hem Ermeni terörüne hem de Kürt terörüne başka gozlerle bakıyor. Kürt lideri Molla Mustafa Barzani'nin 1979 yılında iki oğlu ile birlikte sığındığı ABD'de olduğu da unutulmamalıdır. Yarın, öbür gün PKK içinde CIA ajanlarınm bulunduğu kanrtlanırsa, hiç şaşmayın.. Yine TKP içinde hünerli CIA ajanları çıkarsa "olmaz" demeyin. Türkiye, yeni bir "Sevr Antlaşması"na doğru zorlanıyor. Hem de "dostlan" ve "müttefikleri" tarafından. Ermeni tasarısının ABD Temsilciler Meclisi'nde oylanacağı gunlerde Cumhurbaşkanı Sayın Evren de Amerika'da olacak. Olmaz.. Sayın Evren, bu koşullar altında ABD'ye gitmemelidir. Ve gitmeyeceğini bugünden ABD'ye duyurmalıdır. GOZLEM Amaç sürekli demokrasi (Baştarafı 1. Sayfada) tim Gençlik ve Spor Bakanı Emiroğlu, Devlet Bakanı Ahmet Karaevli, ve Tmaz Titiz'den bilgi aldı. Küçük Başbakan Ömürgören ilk olarak Emiroğlu'na öğrenciler için neler yapacaklarını sordu. Emiroğlu, herkesin yabancı dil bilmesi için çahşılacağını, okulların bilgisayarlarla ve çağdaş araçlarla donatılacağını söyledi. Ömürgören daha sonra KültUr ve Turizm Bakanı Mesut Yılmaz'ı çağırarak turizm konusunda bilgi almak istedi. Ancak Yılmaz'ın Başbakanhk binasında olmadığını söyleyen özal küçük Başbakana bilgisayar konusunda Tınaz Titiz'den bilgi alabileceğini söyledi ve Titiz'i telefonla arattı. Özai daha sonra Ömürgören'e Devlet Bakanı Karaevli'yi göstererek, kendisinin Güneydoğu Anadolu konusunda bilgili olduğunu belirterek, "Kendisine ne sorabilirsin Doğuyla ilgili olarak, sor bakalım" dedi. Ömürgören, doğuyla ilgili olarak "Atatürk Barajı'nı ve GAP'ı biliyorum" deyince Karaevli, "Biz bu baraja her yıl 200 milyar lira harcıyoruz" diye bilgi verdi. Özal da, baraj için çok güzel bir destan yazıldığını söyleyerek, kendisine bu destandan bir örneğin getirilmesini istedi. Karaevli, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yaptıkları ile ilgili bilgi verirken, ilkokul çagındaki çocuklara gıda yardımı yapıldığını da anlattı. Özal ise bu bölgedeki çocuklara bundan sonra defter, kitap, önlük, burs verilerek de yardım yapılacağını kaydetti. özal, "Küçük Başbakan" Ömürgören'e okula başlarken her yıl kendisine neler aündığını ve bunların geçen yıl kaç lira tuttuğunu sordu. Özal, "10 bin lira" yanıtını alınca, " B u yıl biraz daha artmıştır" diye sordu. Ömürgören, daha sonra Titiz'le telefonda konuşarak yanına gelmesini istedi. Özal, Titiz gelene dek bilgisayar konusunda Ömürgören'e bilgi vererek, "34 yıl içinde 1 milyondan fazla ekranlı sistemi kurmak istiyoruz" diye konuştu. Özal, Ömürgören'e, "Turizm Bakanı'na ne soracaktın biz yanıt verelim" deyince, Ömürgören, "Turisılerin Türkiye den hoşnul aynlrnalan ve daha fazla turist çekebilmek için neler yapacaksınız?" diye sordu. Karaevli bu soruya yanıt vererek, "Otel sayısını arttıracağız. Bu konuda büyük mesafeler katedildi. 40 bin olan yatak sayısı 120 bin oldu" derken, Özal da yatak sayısının bir kaç yıl içinde 200 bine çıkanlacağını ve pansiyonculuğun geliştirileceğini söyledi. Özal bu arada yanlanndaki küçük çocuklara adım bilip bilmediklerini sorunca, çocuklâr "Başbakan Turgut Özal" diye bağırdılar. Özal. "Benim hangi partiden olduğumu biliyor musunuz?" diye sorunca yanıt veremeyen çocuklara "Hani an varja, arıyı bilirsin değil m i ? " dedi. Ömürgören de "tçten söyleyeyim, siyasi parti başkanı olsaydım. ANAP'lı olurdum" deyince Başbakan gülerek, "Bunİann çoğu ANAP'lı. Geleceğin partisi tabii" diye espri yaptı. Anayasa için pazarlık (Baştarafı 1. Sayfada) özal, bir süre sonra TBMM Başkanı Necmettin Karaduman ile görüştü. Özal, görüşmeden çıkarken, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Karaduman ile anayasa değişikliği konusunu görüşmediğini söyleyen Özal, "Cumhurbaşkanı ile 175. madde değişikliği ni görüştünüz mü?" sorusuna da "Zamanı gelince açıklama yaparız. Bakalım" yanıtını verdi. Özal, Evren'le görüşmesi konusunda "derin açıklama yapmayacağını" ifade etti. "Cumhurbaşkanı ile mutabakala varamadıgınız jorumu doğru m u ? " sorusunu Özal, "Siz öyle yorumlayın" biçiminde yanıtladı. Rahşan Ecevit ile dün "araya resmi törenler" girdiği için görüşemediğini belirten Özal, görüşmenin bugün gerçekleştirilmesi konusunda soruya "Bakalım" yanıtını verdi. Özal, "Değişiklikler konusunu öbür partiler kabul etmezse suçu onlann üzerine yıkıp referandumdan vaz mı geçeceksiniz?" sorusunu, "Daha öneride bulunmadık. Bakalım. Göriişürüz" biçiminde yanıtladı. Özal'ın Ecevit ile yapacağı görüşmede düğümün çözülmesi bekleniyor. Ecevit'in "Özal forntülünü" kabul etmesi halinde öneriler kısa sürede kaleme alınarak TBMM'de imzaya açılacak. Ecevit'in sadece anayasanın 175. maddesinin değiştirilmesini kabulü halinde de bu konudaki yasa önerisi TBMM'ye sunulacak. Ancak Ecevit ile uzlaşma sağlanamazsa Özal TBMM" ye herhangi bir yasa önerisi getirmeyecek. Cumhurbaşkanı ile "mutabakata varılmasından" sonra TBMM'ye sunulacak olan yasa önerileri için gerekli desteğin sağlanması durumunda Özal'ın referandum tarihi olarak haziran ayı sonlarını düşundüğü belirtilivor. Başbakan Turgut Özal'ın ANAP'ın önceki gün yapılan Başkanlık Divanı toplantısında erken seçime ilişkin bir soruya. "Kapatın o konuyu" dediği öğrenildi. Özal'ın toplantının basına kapalı bölümünde bu şekilde konuşması ANAP'lılarca "Başbakanın erken sev'imi simdilik düşünmediği" biçiminde yorumlandı. Aynca toplantıda genel seçimlerde milletvekili adaylarının seçim konusu konuşulurken de Özal'ın "işi ağırdan alması" dikkat i çekti. Özal, önseçim ya da merkez yoklaması yapılması konusunda büyük kongre öncesinde karar verilebile|ceğini kaydederek acele edilmesine gerek olmadığını söyledi. Özal'ın bu sözleri de "erken seçim kararının" olmadığı şeklinde yorumlandı. Özal, "adayların önseçimle saptanmasını ancak sıralamanın merkezde yapılmasım" istiyor. Özal'ın olası bir erken seçim karanna referandum ve 7 haziranda 84 belediyede yapılacak seçim sonuçlannın da etküi olacağı ifade ediliyor. DSP ile ANAP arasında genel sekreterler düzeyinde de temaslar sürdürülecek. ANAP Genel Sekreteri Mustafa Taşar, Siyasi Partiler ve Seçim Yasaları'nda yapılacak değişiklikleri kaleme aldıktan sonra DSP Genel Sekreteri'nden randevu talebinde bulunacak. Siyasi partilerin "belde temsilcilikleri" kurabilmeleri ve yönetim organlanndaki üye sayılarının serbest bırakılması yasa önerileri DSP kabul etmese de TBMM'ye sunulacak. Öte yandan Cumhurbaşkanı Kenan Evren, TBMM Başkanı Necmettin Karaduman'ın dün akşam 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyie verdiği resepsiyonda, Başbakan Özal'ın gazeteciler tarafından çevrelendiğini görünce " N e soruyorlar, 4. geçici madde m i ? " diye sordu. Özal'ın "erken seçim" yanıtını vermesi üzerine Evren, "Erken secimi yann yapıverin de bitsin bu iş" dedi ve gülerek uzaklaştı. Bir gazetecinin Özal'a "Erken seçim konusunda tereddütler var" demesi üzerine Başbakan da "Tereddütler olmasında fayda var diyorum. Ben Amerika'dayken baktım muhalefet liderleri erken seçim demeye başladılar. Ben de döner dönmez erken seçim havası yaydım. Yalancı pehlivan gibi kaçıverdiler" biçiminde konuştu. Özal, önümüzdeki salı günü birkaç milletvekilinin daha ANAP'a geçeceğini belirterek, "267 'yi bulma amacımız yok" dedi. sonra yayımladığı mesajda, uluslararası ilişkilerde Meclisin de\re dışı bırakılmamasmı istedi. Ecevit, mesajı radyo ve televizyondan yayımlanırken "ulusal" sözcüğünün "milli" olarak değiştirilmemesi konusunda TRT'yi uyardı. Gezinin üstüne düşen bu gölSHP Genel Başkanı Erdal geden sonra, Evren'in Washing İnönii de, özel gündemle loplaton yolculuğundan "ne gibi bir nan Meclisteki konuşmasında, başarı" beklenebilir?.. Oldukça Kurtuluş Savaşı günlerinin ulutartışmalı bu. sal heyecanı ve ınancının, soruntkinci bir önemli nokta ların çözümünde ülkeyi kesin ba"zamanlamaya" dönük. Jemsilşarıya götüreceğini söyledi. ciler Meclis Genel Kurulu'nda TBMM Başkanı Necmettin Ermeni soykırım tasarısının göKaraduman, Meclis şeref salorüşülmesi "mayıs değil de hazinunda kutlamalan kabul ederrana alırursa" ne olacak?.. Ya Ev ken, Başbakan Turgut Özal, ren'in gezisi sonrasında TemsiiCumhurbaşkanı ile görüşmesi ciler Meclisi yine aynı tasarıyı ele nedeniyie törene gecikerek katılalırsa, Türkiye hangi duruma dı. Ankara'da aynca Ulus'taki ilk düşecek?.. Meclis binasında da bir tören düzenlendi. 19 Mayıs Stadı'ndaki Amerikan yönetiminin aldığı geçit törenine ise yabancı ülkelerkararlardan sonra, sadece Türk den gelen çocuklâr da kendi ulukamuoyunun değil, Türkiye'desal giysileri ile katıldılar ve hep ki yönetimin de "tepki dozunu birlikte taşıdıklan bir dünya maarttırdığı" ortada. Geçenlerde keti ile sevgi, banş ve dostluğu Başbakan Özal'ın Cumhurbaşsembolize ettiler. kanını ziyaretinden sonra yaptığı çıkış bu tepkinin ilk üriinü. İstanbul, Izmir, Bursa, TekirDışişleri Bakanlığı 'nın dünkü dağ, Edirne, İzmit, Kırklareli'naçıklaması "tepkide dozun artdeki törenlerde mülki ve askeri makta olduğuna" ilişkin yeni bir erkân Atatürk Arutlan'na çelenk örnek. Anlaşılan önümüzdeki koyarken, havanın yağışlı olmagunlerde, bu doz daha da sı nedeniyie öğrencilerin gösteriartacak. leri iptal edildi. İptal edilen törenler ileri bir tarihte yapılacak. Sonuçta, en iyisi, Evren'in geBu arada tüm yurtta, temsili ziyi ertelemesi olacak. olarak vali, kaymakam, belediSadece, Türk kamuoyunu ye başkanı olan öğrenciler, genel"tatmin etmek" için değil, Amelikle eğitim ve sağlık konuları ile rikan kamuoyunun bu tür tepkiilgili "direktiF'ler verdiler, oyun lerden haberi olmasa bile, A mealanlannın arttırılmasını isrikan yöntemini "düşündürmek" tediler. amaayla gezinin ertelenmesi, Bu arada ABD'de 23 Nisan "simdilik ara çözüm" olacak. günü "Türk Giinü" olarak kutlanırken The New York Times Evren'in "kişisel eğiliminin" gazetesi, beş sayfalık bir Türkide bu yönde otdueu belirtilivor. ye eki yayımladı. Askeri kimlik kartımı Başbakan Turgut Özal da, yitirdim. Geçersizdir. Milli Eğitim Gençlik ve Spor BaHA T/CEASLANKA YA kanı Metin Emiroğlu başkanlığında kendisini ziyaret eden 6 öğretmen ile 11 öğrenciyi saat Askeri kimlik kartımı 16.00'da Başbakanhk binasındayitirdim. Geçersizdir. ki makam odasında kabul etti. SELMA ASLANKA YA Öğrencilerden Nurettin Ersin İlkokulu beşinci sınıf öğrencisi Askeri kimlik kartımı Serdar Ömürgören bir süre Başyitirdim. Geçersizdir. bakanın makam masasına otuMERAL ASLANKA YA rarak Başbakan Özal, Milli Eği tLAN FATtH 1. ASLtYE HUKUK HÂKİMLİĞİNDEN 1986/254 Davan Sebahattin Demirel vekili tarafından davahlar Ahmet Yavuz, M. Yaşar Candeğer ve Lütfıye Özgür aleyhlerine açılan Tapu iptali ve tescil davasında: Davalı Ahmet Yavuz'un Müftüau Mah. Müftühamamı Sok. No: 36/38 Fatih/tst. adresine tebligat yapılamamış ve zabıta marifeti ile de yeni adresinin tespiti mümkün olamamış, bu suretle davalı Ahmet Yavuz'a dava dilekçesinin ilanen tebliğine, yargılamanın 17.6.1987 günü saat 10.10'da yapılmasına karar verilmış bulunulduğundan muhatabın bizzat mahkememizde hazır bulunması veya kendisini kanuni bir vekil ile temsil ettirmesi, aksi takdirde HUMK 213/2. maddesı gereğince gıyabında devam edileceği, dava dilekçesinin tebligi yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 21.4.1987 Basın: 4184
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle