19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 NÎSAN 1987 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURİYET/5 ISMAİL GÜLGEÇ SİNEMA ATİLLA DORSAY HAYVANLAR "Gülün Adı" romanından sonra fılmiyle de ülkemizde Ortaçağda bir gotik polîsiye Gülün Adt (The Name of the Rose) / Yönetmen: Jean Jacques Annaud / Yapıt: Umberto Eco / Senaryo: Ge"rard Brach, Alain Godard, Andrew Birkin, Howard Franklin / Görüntü: Tonino Delli Colli / Müzik: James Horner / Oyuncular: Sean Connery, Christian Slater, Murray Abraham, Michael Lonsdale, Helmut Çualtinger, Elya Baskin, Voker Prechtel, Feddor Chaliapine Jr., William Hickey / Bir Fox (AAA) Yapımı (Site, Sinepop). BENM BATILI OUDUĞUMU KABUL ETMıVoKLA)? KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK "Gülün Adı" kitabını aylar önce ahp rafa koyduğumu ve henüz okuyamadığımı itiraf edince, geçenlerde üstat Melih C«vdet Andaj'ın sözünü ettiği kişilerden sayüacak nuyun, bilmiyorum... Ama gerçek bu!.. Kitabı okuma niyetim var (yaz aylannda)... Ancak şimdilik, böylesine önemli bir fılmi, kitabını okuyamadan eleştirmek zorundayım... SALtERl VEBOND "Gülün Adt"fUminin ilginç biryanı da, "Anudaıs"filminin ünlü Salieri'd Kimbilir, fılme an, önyargısız F. Murray Abraham ile bir zamanlann James Bond'u Sean Connery'yi bir araya getirmesi. Fümde bir yaklaşım açısından belki böy F. Murray Abraham engizisyon rahibini, Sean Connery de Baskervilleli WiUiam 'ı canlandınyorlar. lesi daha iyi... Eğer "ruhlann degişik beden nuda incelemeleri var!) eğilme içine alıyor... Ve sonuna dek bı *ün değildir. Ayrıca bilgi, insan' a n ' "Tann kelâmından şüphelerde yeniden dünyaya geldigi" yi denerken; bu karanlık, gotik rakmıyor William'İa Adso manastıra y« düşürmektedir..." Ve "süpgörüşüne katılıyorsanız, Fransis ortaçağ öyküsüne, yalnız adlaken keşişi Baskervilleli William' nyla değil, her şeyleriyle Conan geldiklerinde, orada bir ölüm he, imanın düşmamdır..." Eski PtKNİK PtYALE MADRA Doyle'un 2 kahramanını çağnş olayının olduğunu, genç ve gtt Yunan mitolojisini, labirentin ın Sheriock Holmes'un ruhunu taşıdığına (daha doğrusu, krono tıran kişileri yerleştirtnekte du zel keşiş adayı Adelmo'nun ga içinde kaybolan Thesea'yı anımloji açısından, tam tersine) inan raksamamıştır: "Elementary, rip biçimde ölduğunü bilmekte satan bir labirent / kitaphk, hiIONPE |4EM 8U GECE BANA kâyenin asıl gizini ve filmin en isn't it?" bile der William (film dirler... Olay, bir intihar gibi mamanız için bir neden yoktur... etMDREİLA. DENEN Yanında yeniyetme çömezi Ad de bir kez, romanda bilmiyorum gözükmektedir... Ancak Willi can alıcı bölumlerini içerir. Bilam araştırmayı sürdüriir... Baş giyle cehaleti, aydınlıkla karanso de Melk'le birHkte bir süre kaç kez!..) DENEN MuSAL konuk kalacağı Alp DağlarındaAncak Eco'nun bir ustalığı, ka ölümler meydana gelmeye hğı, yaşamla ölümü burada karşı başlar... Bunlann arasındaki ba karşıya görürüz... Bilgi yok olaki tipik bir ortaçağ Benedikten ku$kusuz bu "şaka"nın anekdot manastınna daha girerken, tuva boyutlarını aşarak, ortaçağ üze ğı keşfedecektir, William ve genç caktır belki de... Ölümlerin ana letin nerede olduğunu keşfetmiş rine sanırım en yoğun araştırma çömezi. Ve manastırdaki asıl gi nedenini oluşturan kitap, Aristir William!.. Tam Conan Doy kitaplanndan bile kolay edinile zi, asıl suçu bulacaklardır... Bu, to'nun öyku / şiirlerinin 2. cildi lc'un başkişisine yakışır bir akıl meyecek denli bilgi içeren bir ki yüzyıllardır biriktirilmiş olan de özellikle "yasak"tır: Çıinkü gülyürütmeyle... Ortaçağ uzmanı; tabı, aynı zamanda neredeyse ğerli kitaplann gözlerden ırak meyi aşılamaktadır ve gülmek, o ciddi, bilgili semiolog ve filozof nefes nefese okunan bir saklanmasıdır... Başrahip bilgi düşünceye göre, "bısanlan mayUmberto Eco, kulturün en po"polisiye" romana dönüştürme den korkmakta, onu dünyanın muna benzeten şeytansı bir olaypüler olanlan da dahil, her biçi sidir... Aynı ritm, aynı sürekli (yani kilisenin) düzeni için en bü dır...". mine (James Bond'dan Siiper ger,ilim fılmde de var... "Gülün yük tehlike saymaktadır: BilgiOysa gülmenin yalnızca men'e, çizgi romanlardan Adı", daha ilk sahnesinden baş nin sonuna dek gelinmiştir ona insanlara özgü olduğunu anım HIZLIGAZETECİ \ECDETŞE.\ göre... Daha ileri gitmek müm"Casablanca" fılmine, her ko layarak insanı bir merak çemberi satan VVilliam, kıtapları ve bilA HEVEH, &6%E ANlDEN durun, hayatmın en zbh giyi kurtarmak için giriştiği saİ İ ÇQ iaÇım söylemek üzamy/'rn vasımı kazanmasa bile, yine de gelecek için umutlu bir sonla la * ' ^ SlKlLPtM ARTıK 8(J KEMTîEN birentten Afilmden çıkacaktır. m Kızlar hölâ inanmkta güçlük çakiyordu.. fyznse kastirıp attan.. 5 yıllık çaba OYLEY5E TELEFONUNU *"?, SE.Hİ 15' " tlk fılmi "Siyah, Beyaz ve Renkliler"Ie Oscar kazanan, "Ateş Savaşı / La Guerre de Fııe" ile hiç konuşmasız, çok özgün bir ilkçağ serüveni gerçekleştiren, ülkesinin sınırlarına hapsolmaktansa, uluslararası çalışmayı yeğleyen Fransız yönetmen Jean Jacques Annaud, Umberto Eco'nun "sinemalaştınlamaz" denen dev romanını, 5 yıllık bir çaba sonucu perdeye aktarmış. Karşunızda, her yönüyle ilgiye değer, kusursuz bir sinema diliyle anlatılmış, zekâya ÇtZGİLİK KÂMtL MASARAÇI ve insancıl bir meraka dört dönCÜRETLİ BİR HİKÂYE Tunuslu yönetmen Nuri Buzid'in "Küüerin Adamı" adhfilmi, cüretli lük bir şölen oluşturan çok güzel bir film var... Bilmiyorum, bir hikâyeyi, "erkek toplumu"nda erkekler arast Uişkileri ele ahyordu. romanın yoğun içeriğinden ne gibi ödünler verilmiş... Ancak 1320'li yılların Avrupasını sarsan çeşitli olaylan, duşünceleri, kavramları, Engizisyon'u, Dolkinist'leri, Fransisken / Benedikten çelişkilerini, Rönesans öncesi bilgi ve karanlığın bu son ve şey anlatmayı deneyen ve ba$aran yoSinema Günleri'nin son günlerinde zor, cüretli konulara, ölümcül savaşımuıı (gerçekten gun, ilginç bir film "Çamaşırhatabulara el atan filmler izledik. "Dağ Ateşi", "Benim son mu?) görkemli biçimde bunem"... Güzel Çamaşırhanem" ve "Küllerin Adamı" adlı filmler, luyorsunuz fümde... Sanırım yaTunuslu yönetmen Nuri Buzid'in pıtın esasını, özünü perdeye akçetin konuları ustalıkla, incelikle işliyordu. filmi ise, toplumu için, hatta birçok tarabilmiş Annaud... Hem de Doğu toplumu için geçerli, giderek Pakistanlılar, yazar/yünetmenin eleşSinema Günleri'nin son günlerinbaştan sona keyifle, ilgiyle izleyasak olan konulara değiniyor. Genç tirisinden ve alayından yakalanm sıden de kimi unutulmaz izlenimler nen bir tur "gotik polisiye" ka AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR çocuklar uzerinde daha yaşhların uyyırabiliyorlar... "Ulusala" bir bakıedindik. özelükle kimi zor, cüretli Iıpları içinde... guladığı ve çokluk cınsel saldınya da şı ve kolay yoldan bir "ırkçılık" suçkonulara, "tab«"lara el atan ve bu UER şey tçihi BU POSTLU&u ISTAHBUL'da SÜRPÜRMEK İSTEMlYORUM.. UOSÇAKAUN.. ode... Sinema Günleri 87'den birkaç fılm daha Tabulam el atan üç yapü lamasım tümuyle yadsıyor fılm ve Pakistanh zengin amcahm, tngiliz metresiyle keyif sürerken, yoksul hemşerilerine karşı nasıl acımasız olduğu da gösteriliyor. Bir Batı kapitah'st toplumundaki ekonomik ilişkilerin insafsızlığı, oykudeki her bir kişinin iç dramı ortaya çıkanlıyor; önde 2 genç adam sevişırken, arka planda yaşlı amcayla yine oldukça yaşlı metresinin dans ettiği sahnede ise, geleneksel ahlak anlayışlan, estetiğin süzgecinden geçerek yeniden irdeleniyor... "Koby"a rağbet etmeyen, çok nu incelikle, ustalıkla yapan filmler aracıhğıyla... lsviçre filmi "Dag Ateşi" örneğin... Bize, çikolatası, saatleri, düzeni ve Goretta, Tanner gibi yönetmenlerinin filmleri aracıhğıyla tarudığımız lsviçre'den bambaşka bir kesit getiren bir film... Alp Dağlan'nın ırak tepelerinde yaşayan bir aile, 15 yıl nışanb kaldıktan sonra geç evlenmiş yaşlı bir anababa. onlara yardım etmek için okulu bırakıp yanlanna gelmiş olan yetişkin kızları Belli, küçük oğul, doğuştan sağırdilsiz olan Franzi... Bu 4 kişilik ailenin doğanın kucağında, ilkel duygulara gem vurulmasını buyuran uygarlıktan uzak yaşamı, 2 kardeşin sonunda birbirlerinin koynuna girmesiyle sonuçlanacak, bu da kaçınılmaz bir trajediyi getirecektir... Sakin, dingin, kendine özgü "larsal" bir temposu olan, konusuna incelikle, özenle yaklaşan, oyunculanndan da destek alan bir film, aldığı odulleri bak eden etkileyici bir yapıt... dönüşen baskı, bu "erkek toplumu" nda erkekler arası ilişkilerin, özellikle kadının dışlanması nedeniyle daha da artan şiddet dozu, genç ruhlar uzerinde "erkek olma" baskısının getirdiği yıkım... Doğu toplumlanndaki baskıci, ataerkıl ahlak duzenine, gizli eşcinselliğe, cinselhkten de geçen ve hayatm her anına, her alanına uzanan baskılara değinen cüretH bir hikâye... Ancak Buzid'in bu malzemeden en iyi biçimde yararlarup ortaya başanlı bir fılm çıkardığını sövlemek kolay değıl... "Gülün Adı"m, aydınlardan sıradan sinema seyircisine, her kesime rahatça öğütlemek mümkün... Bu da, sanırım çok az fılm için söz konusu olabilecek çok önemli bir özellik... Bond'luktan tümüyle sıynlmış bir Sean Connery, engizisyon rahibinde görkemh' bir oyun veren Murray Abraham'ın yanı sıra, tüm oyuncular unutulmaz kişilikler çiziyorlar... FAKAf Şü 4LLAW\W ...y«c an olsun «tejtiBilnreK istemi KAR6A. CEZASI Ziyan edilmiş bir film Beyğlu'nun Gören / Senaryo: Hüseyin Kuzu, E.Halit Türkyazıcı / Görüntü: Erdal Kahraman / Oyuncular: Tarık Akan, Oya Aydoğan, Erdal özyağcılar, Nalan Türkoğlu, Gökhan Mete, Yavuzer Çetinkaya, Selahattin Fırat, Banu Gençer / Uzman Filmcilik (Ortaköy Sanat Merkezi) duklarım düşünüyorlarsa, yanılıyorlar. Ben, kendi adıma, kendimi buna layık görmuyorum. Ve belli bir teknik düzeye ulaşmamış filmleri, ağızlarıyla kuş tutsalar, övmek niyetinde değilim... Ayrıca Gören, Beyoğlu'ndan bize hiç de inandıncı ve insancıl kesitler vermiyor. Tank Akanın dayanılmaz derecede kötu olan "sarhoşluğu" bir yana o "gece insanlan"na, fahişesiyle, pezevengiyle dönmesiyle, AJnadolu'lu hovardasıyla bütün o insanlara en küçük bir sevgi, anlayış, insanlıkla yaklaşmak, bir Şerif Gören'in yeni filmi, "Beyoğlu'nun Arka Yakası1 TARtHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 24 Nisan FCTHIYE D9PREMI! 195?'PE BUGUM, MUSLA'NIN İLÇESI FETHIYE'OE ŞİDDETLİ BİR DEPREM OLDU. GECE SAAT 21.10 'DA BAŞLAYAN SAHS/NTtLAR, SA8ANA PEK AKALIIOJ OLA&UC SURECEK VE KÛÇÛK KASABAYI YERLE B'tH EPECEKTİR. O S/gALAR 6BİN NÜFUSUJ OIAN FETHİYE'DE 16OO HAHE BULU/JMAKTAYO/. O£PR£M SOUUNPA 1SOO £1/ yiK/LM(Ş, ĞERİ KALAMLA/Z DA OTURULAMIYACAIC HALE GELMİŞTİ. 'HSAN /CAYSl İSE 19 'CHJ. F£LÂK&r> IZLEYeN GÜNLBfiDE, HALK. SAZlAeDANME SAM/VJLAeOAAJ yAPILMIŞ BARIMAtCLARA St6tNACAK, KISA SÜREPB içueuLAU tCIZILAY ÇAPIRLARI ONLAKtM YE&Nİ ALACAK, SEVYA& H4£77WE OE YAeALAfîlHI SASMAYA ÇALIŞACAZTl. Arka Yaleost / Yönetmen: Şerif 1941 doğumlu yetenekli tngiliz yönetmeni Stephen Frears, unü oldukca yaygınlaşmış olan "Benim Giizel Çamaşırhanem My Beantiful Laundrette" adlı füminde, Londrada yaşayan Pakistanh Hanif Kureyşi'nin özgun hikâye/senaryosundan yola çıkarak çok özgün bir füm ortaya koymuş... Genç Pakistanh önıer'in yükünü tutmuş amcasından devraldjğı bir çamaşırhaneyi, "punk" bir çeteden, eski arkadaşı Johny ile birlikte yürutmeye çahşmasırun hikâyesi bu... ömer'le Johnny'nin îlişkisi, işi aşıp duygusallığa, oradan cinselh'ğe dek sıcrayan bir Uişki... Ancak bu, filmdeki çok çeşitli, zengin ilişkiler bütününün yalnızca bir parçası... Film, tngiliz toplumunun yabancıyı dışlayan "kast" sistemi düzeyindeki karmaşık ve donmuş kalmış sınıfsal ilişkilerine bakarken, alabildiğine gerçekçi olmayı, ama bu gerçeğe çok ince bir alayı da katmayı unutmuyor. Ne Ingilizler ne de Kansıyla kavga eden bir adam (kadının çaçaronluğu inarulır gibi değildir!) sokağa fırlar.. Ve bir gece boyunca Beyoğlu'nun arka yüzünü keşfeder... Ashnda çok iyi bir fikrin, çok iyi olabilecek bir filmin ziyan edilişi... Bir kez, teknik açıdan çok kötü bir fılm: Tümüyle "gece fîlmi" olan bir yapıta usta olmayan bir görüntü yönetmeniyie ve yetersiz bir teknikle sıvanmak yanlış... Türk yapıması ve yönetmenleri, 1987 yıünda Türk seyircisinin hâlâ bu denli kötü çekilmiş, kötü basılmış, kötü seslendirilmiş bir sinemaya layık ol anlık bir bakışta, konuşmada bir insan yüzü çizmek, bir insan dramı vermek çabası yok. Her şey klişe, kalıp bakışlardan oluşuyor. Beyoğlu tüm pisliği ve çirkefıyle bir gecesini yaşarken, içinde Viyana valsleriyle dans edilen "salon"larıyla bir "nostalji filmi" yapmaya çalışanlarla dalga geçilmesi, ilginç bir düşünce... Ama o da pek başarılamamış... Velhasıl "Beyoğlu'nun Arka Yakası", gerçekten ilginç bir düşünceden, bir tür gece belgeseli yapma düşüncesinden yola çıkıp bunu başaramayan bir deneme... Filmi kotaranlar konularına, mekânlarına biraz daha sevgiyle yaklaşsalardı belki daha iyi bir şey yapabilirlerdi. Bu, daha çok "Beyoğlu'nun (onlardan) İntikamı" olmuş... 50 YIL ÖNCE Cumhuriyef Binicilerimizin ilk zaferleri Roma 24 (Telefonla) Türk binicilerinin de iştirak ettikleri beynelmilel büyük binicilik müsabakalanna bugün muazzam bir halk kütlesi onünde başlanmıştır. Musabakalara Türk ekibinden başka Alman, Avusturya, Amerika, Fransız. tngiltere, İsvıçre ve Italyan ekipleri de iştirak etmişlerdir. 80 musabıkm girdiği musabakada ancak dört at parkurları hatasu olarak katetmeğe muvaffak oldu. Yüzbaşı Cevad Gürkan da 24 Nisan 1937 Yıldız ismindeki atile bu dört müsabık arasmda yer aldı. Yekdiğerinden ancak saniyeler ve küsüratile ölçülen zamanlar mukayese edildiği zaman Cevad Gürkamn dördüncü mevkide bulunduğu aniaşıldı. Yüzbaşı Cevad Kula da Bekarla ve bir hata ile 80 müsabık arasmda 9 uncu 19371987 oldu. Diğer binicilerimizde muvaffakiyeıli neticeler aldılar. Türk binicilerinin daha ilk musabakada göstermis oldukları muvaffakiyet halk uzerinde çok büyük tesir bırakmıştır. Halk müteaddid defa Türk binicilerini alkıslamıştır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle