23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 ARALIK 1987 CUMHURİYET/7 Roma'dan Süperlere yeni yıl çıkartması NtLGÜN rika'yı özellikle cazip hale getiriyor. Böylece gecesi 80.000 liralık lüks oteller dahi, orta halli ttalyan turistin kesesine çok aykın düşmüyor.. Neticede, bu Noel'de Botswana'ya dek uzanmak, 15 gün için, her şey dahil 3,5 milyon liraya bakıyor. Fakat dünyanın öbür ucundaki Avustralya için 18 günlük gezi paketierini 6 milyon liradan satan seyahat acentelerinin ellerindeki tüm Avustralya turlannı satmaları, her Noel'de kesenin ağanı sonuna dek açmalanyla tanınan ttalyanlar için bile hayret uyandınyor. ttalyan Sosyal Etütler Enstitüsü CENStS'in yaptığı araştırmalara göre, artık dünyaıun 5 sanayi ülkesi arasında sayılan ttalya'da, Noel yılbaşı harcaraalan 13 milyar dolan buluyor. Bunun 1 milyar dolan Noel ve yübaşı yeraeklerine, 1,5 milyan giyim eşyalanna, 1,4 milyan ise ev ve araba için alınan çeşitli nesnelere gidiyor. Nitekim bu yıl en sevilen Noel hediyelerinden birini, ekranı neredeyse 1,5 metre kareyi bulan "jumbo" televizyonlar oluşSLASHOST TURLAM ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki buzlann çözülmeye başlaması en çok seyahat şirVetle turuyordu. Yaklaşık 5 milyon rinin işine yaradı Moskova ve New York'a yılbaşt tatili nedeniyie dünyanın dört bir yanından turist akın ediyor. TL!ye mal olan bu televizyonlaliyor. ttalyan turist acentesi gö akknıza neresi geüne dimizde rizmin merkezleri arasında sayı nn yanı sıra, aşağı yukan aynı firevlileri, Çernobil'i çoktan unu ki tüm turian sattık" diyorlar. lıyor. Her zaman moda olan yattan satılan ve tüm kanallan tan ve Gorbaçov'un Rusyası'nı Türkiye'nin bu mevsimde soğuk Kenya turlanndan sonra bu yıl alan küçük araba televizyonlan yakından görmek isteyen ttal olmaması kış turizminin gözde yeni keşfedilen cennetler arasın da bu Noel'de peynir ekmek giyanlann kış ortasında'Tnıııssi ülkeleri arasına girmesini önlü da Güney Afrika ve Avustralya bi satıldı. Lazerle çalışan "combirya" treniyle Sibirya'run karh yor. özellikle gençlerin iltifat et var. Güney Afrika'nın büyüleyi pact dttsc" plaklan, taşınabüir kisteplerine dalmaktan çekinme tikleri bu turlar arasında gene ci rezervleri, kış ortasında bol şisel kompütürler, son model vidiklerini söylüyorlar. başı ABD çekiyor. Arkadan ter güneş ve deniz imkânı veren plaj deo setleri, microdalgak fınnlar, Roma'da, ekonomik fiyatla cih edilen ülkeler arasında Mısır, lan ve büyük kentlerdeki alışve en sevilen hediyeler arasındaydı. Elektronik dünyasının dışında nyla tanınan "Nouvelks Fronti Senegal, Tayland ve Brezilya ge riş olanaklannın yanı sıra bu araeres" acentesi mensuplan ise, liyor. Tum AIDS neşnyatına rağ lar "rand"in durumunun pek ise krokodil satranç taşlan, ma"Cezayir'den Zambia'va kadar men, Bangkok ve Rio, erotik tu parlak olmaması da Güney Af sada misafirlerin yerlerini belirlemek için konulan gümüş golf sopaları, Fıyaa 700.000 ürayı bulan puro kutulan, günün her saatini örgütleyebilecek aynntıdaki kajın deri ojandalar da bu Noel'in ilgi gören hediyelerini oluşturdular. "Bulgari"nin hediye önerisi olan fuıdık büyüklüğündeki zümrüt kalplerden yapılmış kolye, yüzük ve küpelerine iltifat edenler çok mutlu bir azınhkla sırurh kaldıysa da, mücevher, orta sınıfın da yöneldiği tercihler arasında başı çekiyordu. tstatistikler, değeri 600.000 TL'sinin altındaki mücevher alımınm, '87 Noeli'nde bir önceki Noel'e nazaran yüzde 14 oranında artış gösterdiğini ortaya koyuyordu. Bu arada, kediler ve köpekler hakkında özel dergilerin yayımlandığı refah ttalyası'nda; köpekler için yağmur geçirmeyen botlar, strastan yapümış gece kolyeleri, angora paltolar; emprime trençkotlar da sükse yaptı. Kendisini giydirmeye yanaşmayan kediler için ise raketsiz özel kedi ping pongları ilgi çekti. Oyuncaklara gelince, tabü ki köpeklerine emprime trençkot alanlar, çocuklanna da tüm aynntılanyla normal bir motosikletin ayrusı olan küçük boydaki pille çahşan motosikletleri ya da benzinle giden minik FIAT arabalannı esirgemediler. Ama en yaygın kabul gören Nobel hediyeleri arasında elektronik deniz savaşlan vardı. "Güzel Nene" adındaki, karnına yerleştirilen bir kasetle masal anlatan robot ise bu yıl çocuklann sevgüisi oldu. Geçen yıl öldürülen İsveç Başbakanı Olof Palme. Reagan ve Gorbaçov arasında buzlann çözülmesine en çok sevinenler seyahat acenteleri oldu New York ve Moskova, özellikle îtalyanlapn yılbaşı tatilleri için seçtikteri kentler arasmda en çok ilgi görenler. CERRAHOĞLJLT ROMA Reagan ve Gorbaçov arasında buzlann çözülmesine en çok sevinenlerden biri, ttalyan seyahat acenteleri oldu. New York ve Moskova, Italyanlann yılbaşı tatilleri için seçtikieri kentler arasında en çok ilgi görenler. Ncw YoTk, dolann da başdöndürücü düşüşünden faydalanan ttalyan turistlerin favorisiydi. 10 ocağa dek, Roma ya da Milano'dan New York'a uçan hiçbir uçakta yer bulmaya olanak yok. Italya'nın en büyuk tur operatörlerinden yalnız Cenovadaki Gastaldi acentesinin şu günlerde New York'a gönderdiği yolcu sayısı 50.000'i geçiyor. Gidişdönüş, iyi bir otel ve günde bir öğün yemek dahil olmak üzere New York'ta bir hafta geçirmek, ltalya'dan tur alan bir kişiye 2 nıilyon TL!ye mal oluyor. Tabü buna Waldorf Astoria'da 450.000 liraya yenebilecek yübaşı yemeği dahil değil. "GUsnost" turu ise daha ekonomik. Moskova ve Leningradda bir hafta 1.300.000 TLÎye ge Stockholm'den Müyarder başkan katili İsveç'in yıldız gazetedlerinden Jan Guillou, Palme'nin katiline açıkça ve yasal bir biçimde işbirliği teklifınde bulundu. Gazeteci, katili, teslim olması koşuluyla, polisin vereceği 9 milyarlık ödülü paylaşmaya çağmyor. YAVUZ BAYDAR STOCKHOLM Palme'nin katili, bir yaşına daha girdi. İsveç Başbakanını 28 Şubaı 1986 gecesi sokak ortasında öldurduklen sonra sırra kadem basan, geceleri bütün ulusun korkulu ruyalarına giren bu meçhul kişi, eğer hâlâ yaşıyorsa, dilediği anda 9 milyar TL değerinde "haün sayılır" bir servetin sahibi olacak. 25 milyon kron, şaka degil, bir başbakan katilini bile ciddi düşüncelere sevkedecek güçte bir para yıgıru. Şaka değil; çunkü önerı, İsveç'in en ciddi. en parlak, en "yüdız" gazetecilerinden biri olan Jan Guillon'ya aıt. Olof Palme'nin başbakanlığa yeni ısındığı bir dönemde, Sosyal Demokrat Pani'nin girişimiyle kurulan bir karşı casusluk örgütünü ifşa ettiği gerekçesiyle 1910 baştannda bir sürü cezaevirü de ziyaret eden bu araştırmacı gazeteci, katile açıkça ve yasal biçimde "işbirliği" çağnsında bulundu. Guillou, tsveç'in en etkın akşam gazetesı olan **Expressen"de kaüle hitaben yayımladığı *Noel Mektobunda polisin cinayetı açıkhğa kavuşturacak kişiler için koyduğu 50 milyon kronluk (yaklaşık 9 milyar TL) ödulü halırlatıyor ve "gel" diyor, "Bıı paralan yan yan>tı paylaşalım!" Peki, nasıl olacak bu? Guillou onerisini çekici kılasak gerekçeleri hiçbir açık nokta bırakmayacak şekilde teker teker sıralıyor. Mektubuna "Başından beri senin yalnu olduguna ve cinayetin Iıimüyle bir rastlantı SODUCU gerçekleştigine inandım" biçiminde, bu saurlann yazarı larafmdan da büyük ölcüde paylaşılan bir tümceyle giren Guillou, "e|«r" diyor, "Konuyu bugiine dek birisine açmışsan >a da açacaksan, yakalanma olaaugın otdukça yıiksek. 50 mityonluk bir odüle karşı koymak bir hayli guç. £h, herhalde polise kendi kendine teslim olarak bu paraya sahip olamayacağiııı da kavramışsındır. Ben saoa bu paranıa yansım vermeyi öoeriyonım. Otur ve sakin biçimde iizerinde dusun." Guillou, katili milyarder yapmak için "iki" koşulu olduğunu beürtiyor. "Birincisi" diyor, "Bana kimli|ini açıkla>acaksın. Böylece 50 milyon kronun sahibi ben olacagım. tkincisi, cinayttin öykusunu bana anlatacaksın. Tüm yayın haklan da bana ait olacak." Peki, gerisi? Hapis, mahkumiyet? "EJbette" diyor Guillou. "Ömür boyu bapse mahkum obıcaksın. Biliyorsun, Isveç'te ömur boyu hapis, gerçekte 8 Uâ 12 yıl arasında degişijor. 25 mil>onu 12 >ıla bol. Hapiste buluoduğun sure içinde yılhk gelirin 1 milyon kronu aşmış olacak. Yani yaşlılık dönemin güvence altında. Aynca bu sa>ede, bedava yakalaoma sakıncasını da bertaraf etmiş olacaksın. Öykun de islediğin biçimde, hiçbir çarpılma olmadan yayımlanacak." Katil için püf noktası, ömur boyu hapis cezasmı, yani azami 12 yıl kapalı kalmayı kabul etmek. lsteyenin istediği partiyi kurduğu, idam cezası ya da "köklü incekme dairesi" türu kuruluşlann buîunmadığı bir ülkede, 'sansasyonel" bir suçlunun göze alacağı sakıncalar, sadece hükumlülük silresi ile sınırh. Gerisi, bireyin devlete karşı korunmasını öngören "bukulci güvence" sınırları içine giriyor. Peki, katilin Guillou'ya karşı güvencesi nasıl sağlanacak? "Noel Mektubu"nun resmi bir "iş sodeşmesi" olduğunu haurlatan Guillou, "Kabul ettigin anda sözleşme yüriirtufee girer" diyor. "Zalen bu soztesmeye uyup uymadığımı ulkedeki 45 bin kıskanc gazeteci deneüeyecektir. Aynca ben ralancı olarak tarihe geçmek islemiyorum, onunım 50 milyonla sınırh degi." Mektubun yayımlanmasından sonra polisin mektuplanm açıp, telefonlannı dinleyebileceğini anımsatan Guillou, guvenlik güçlerine de çağnda bulunarak "Bu işi lütfen kanştınnaym da şu ulusal baş ağnsından bir an önce kurtubüun. Unutmayın, zanlılar arasında polisler de var. Katilin bulunması sizin de işinize yarar" görüşünu öne surüyor. Katilin, ilişki içinde olduğunu bildiği bir avukat aracıhğı ile kendisine ulaşabileceğini belirten Guillou, "Bana karşı inandıncı olman ayn bir sorun" diyor. "Çunkü bu, uçkiğıtçılar, deliler ve şakacı meslektaşlar için bulunmaz bir fırsat. Mektup yagacak. Düşiın, sadece senin bildigin, basına >iansıma>an aynntılar olmalı. Belki silah hâlâ sende. Ya da nerede olduğunu biliyorsun. Bana böyle bilgiler vermHisin." Onerisinin sert itirazlarla karşılanabileceğini kaydeden Guillou, "evet" diyor, 'odulden amaç, kalilin >TUde 50 pa> stlması degildi. Ama baş agnsından kurtulmak bir >ana 50 milyon, dolandıncı ya da küçük gangsterierin elint gecmemiş olacak." Guillou da bu işten milyarder olarak çıkmıyor mu? Mektubunda bu konuya da açıklık getırerek şunlan söyluyor: "Bu paralaria bir vakıf kurmayı ve her yıl gazetecilik ve edebiyat ödüUeri dağjtmayı düşünüyonım. Bu fondan genç araştırmacı gazeteciler de burs alarak yarartanacaklar. Para böjlece İsveç kültur yaşaımnın onemli ve kalıcı bir parçasını oluşturacak." Palme cinayetini soruşturma savcısı Jörgen Almblad, "iş sözleşmesj"'ni ne kabul ediyor ne de ret. "Katile para vermek. bana iyi bir duşünce gibi gelmiyor. Atıtâka aykın bir davranış olur bu" diyen Almblad, "ama" diye sürdürüyor konuşmasını, "Palme'nin katiltnin yakalanmasını sağlayabileceği için sabote etmek de isteıaem. İmkânsız bir öneri de değil. Para ödenmeyecek demek yanlış olur." Stuttgarttan Türklerle Arapların farkı VAMIKKURAL BUENOS AIRES Arjantin'e ayak bastığun ilk günlerde yadırgadığım şeylerden birisi, milliyetimi soranlara "Türk" cevabı verdiğimde şaşırnıamalan olmuştu. Olagandışı hiçbir reaksiyon almadığım gibi, Türk olduğum için saygıyla kanşık (gazinolarda paralı müşterilere gösterilen türden saygı) özel muamele ve ilgi görüşüm beni bayagı heyecanlandırmışu. önceieri bunu atalanmıan tarihte Güney Amerika kıtasına hiç sefer duzenlemeyip, fethe çıkmarruş olmasına yordum. öyle ya, ne de olsa pek tanınmıyorduk buralarda. Fakat zaman geçti, bakıyonım durum hiç de öyle değil. Adamlar bizi tanıyorlar ve seviyorlar. Herkesin bir Türk dostu var, Türkler zengin, hepsinin işyerleri, hanları hamamlan var. Rakamlara göre Arjantin'de bir avuç Türk var, fakat bu kadar tanınıyoruz, seviliyoruz, hayret etmemek mümkün değil. Tam artık iyioe havalaıa girip bir Türkün kaç Arjantinliye bedel olduğu hesaplanm yapmaya başlamıştun ki, durum açıklığa kavuştu da. merakımızı giderdik. Burada Araplara "Turco" deniyor (Turco lspanyolcada Türk demek). Yuzyıhn başında ve 1. Dünya Savaşı ve sonrasmda buraya Osmanlı pasaponuyla göç eden Araplar hâlâ "Turco" olarak amlmaya devam ediliyorlar. Yüzde doksanı Suriye ve Lübnan'dan gelen ilk göçmenlerin artık çok azı hayatta. Kendi aralannda evlenip pek kanşmaraalanna rağmen, çocuklan burada doğup büyüdügü için hepsi Arjantinli oteıuş. Bugün, dedeleri Arap olup da burada dogınuş yeni nesiüer de dahil, Arapla Türkün farkıru pek az kişi biliyor. Ortadogu dvanndan gdenlerin hepsi "Tuıit»." Buna, yine yüzyüın başında çoğunluğu lzmir'den gelen Osmanlı Musevileri de eklenince Arjantin'deki Türk nüfusu bayagı kalabahklaşıyor. Kimsenin gocunduğu da yok, onlar da kendilerini "Turco" kabul ediyorlar. Ben de başaramavacağımı anlayınca bu önemsiz nüansı acıklama gayretkeşliğinden vazgeçtim. Bu karan vermemde bir taksi şoförü büyuk rol oynadı. "Anhyorum, siz TörVTurkusünuı, buradaki Tnrkler, Tnrk TBrkiı ve Anıp Tartoı otarak Ikiyc «JTÜIT" dedi. Ben de kafa sallayıp "Evet, ayaea öyle" dedim ve konuyu bir daha kimseye açmamaya karar verdim. "Los Tnrcos" yeni ülkelerinde eski âdetlerini unutmamışlar. Bunu, gOnluk yaşantıda göbek dansından çiğköfteye, arak'tan (Arap rakısı) helvaya kadar her şeyi bulduğunuzda daha iyi aruıyorsunuz. Buenos Aires'te adun başı bir Arap lokantasına, gece kulübüne rastlamak mümkün. Aynca, Arjantin'in çok degişik hamurlardan yoğrulmuş kültür pastasına da epeyce katkılan olmuş. Endülüs'ten süregelen etkiler sonucunda tspanyolca'da birçok sözcüğün kökeni Arapça. Çeşitli sanat dallarında ülke çapında şöhrete ulaşmış "1ürco"lar var. Meşhur gitarist Falu, yazarlar Asis ve Masuh ve daha nioeleri. Bir de, bir yerde hikâyesini okuduğum ünlü tango bestekân Estrclla var. Bu arada sadece Araplar ispanyoica'ya katkıda bulunmarruş. Zaman zaman da Arjantinliler "1tarco"lardan esinlenerek kendi dillerini zenginleştırmışler. Buna en guzel örnek "alalarka" sözcüğü. Yaygın biçimde ve aynen bizim bildigitniz anlamda kullanılan bu sözcük aslen lspanyolca. "A la Turca", "Tiirk stiU, Türk U8UİİT olarak tercüme edilebilir. Tahmin edilebileceği gibi, balıketi limitini sözlük tanımlaiıiasına uymayacak şekilde aşmış, gereğınden fazla sürüp sürüştürmüş, takıp takıştırmış hanımlar ya da duvardan duvara patlıcan moru bir hah üzerine serpiştirilmiş altın yaldızlı klasik koltuklara yakıştınlmış duvardaki bir Fblon posteri hemen "alaturka" damgası yiyor. Geleneklerini surdürmelerine karşuı, yeni ülkelerine çabuk adapte olmuş Turcolar. Çalışkan ve işlerinde başarüı olmalan nedeniyie oldukça seviliyorlar burada. Zaman içerisinde polıtikaya da bulaşmışlar. Halen Arjantin'de toplam 22 eyaletten 4'ünün valisi Turco. Bunlardan La Rioja Eyaleti Vah'si Carlos Menem aynı zamanda muhalefetteki, ülkenin ikinci büyük partisi Peronistlerin başkanlığına en büyuk aday. Yiğıdin hakkı prensibinden yola çıkarak söyleyecek lafımız yok Tarcolara. Doğrusu gayet iyi temsil ediyorlar bizi Güney Amerika'da. Sayelerinde bayagı itibar görüyoruz... Buenos AiresHen yaşam AHMET ARPAD STUTTGART Her pazar buluşuruz memleketlim Haydar ile burada. Hava ister sıcak, ister soğuk olsun. İster yağmur yağsın, ister kar. Büyük parkta satranç oynanan alan bizim buluşma yerimiz. Haydar da benim gibi Tunceli'nin Pülümür kazasından, Köylerimiz uzak sajflhnaz. tnsan haftada bir görttştü mü, konuşacak çok şeyi oluyor. Sorunlar bitmiyor ki. Türkiye'de yaşasan kafanda tek memleketindeki sorunlar. Burada ise hem Almanya'daki hem de Türkiye'dekiler. Bugun hava güneşli, fakat soğuk. Parkın çimenlerini ince bir kar örtmüş. Şimdi bizim oralardaysa iki metreyi bulmuştur. Ne yapıyor köydekiler kimbilir? Çoktandır mektup da gelmiyor. tçimde bir sıkıntı var. Haydar da geç kaldı. Satranç oynayanlara bakıyonım. Uzun uzun düşündükten sonra kocaman taşlan bir yerden alıp, bir yere koyuyorlar. Sonra yine düşünüyorlar. Dakikalarca. Oynayanlann çoğu Yugoslav, Italyan, tspanyol. Bazen Almanlar da geüyor. Alanın çevresinde seyirciler toplanmış, kocaman taşlara bakıyor. Arada sırada bir şeyler fısıldaşıyorlar aralannda. Haydar göründü. Çok şükür. Hızlı hızh yürüyor. Kasketini başına geçirmiş. Elleri cebinde. "Merhaba!" diyor. Ağzından dumanlar çıkıyor. "Merhaba! Hayrola, geç kaldın?" Geç kalmasırun nedenini anlatıyor. Evde çocuklar, misafirler, yemek gibi şeylerden söz ediyor. Haydar benden birkaç yaş genç. Tahsili de iyi. Liseden aynlmıştı. Almanya'ya kaynakçı olarak geldikten birkaç, yıl sonra ailesini de yanına aldırmıştı. Şimdi liseye giden büyük oğlu Doğan ise Istanbul'daydı. Onun Türkiye'de koşucu olduğunu biliyordum. Haydar, "Oglum çok başanh Wr koşucu" demisti. Liseyi bitirince Amerika'ya okumaya göndereceklerini de anlatmıştı. Koşmakla da Amerika'ya okumaya gidilir miydi? Buna bir türlü aklım ermemişti ya. Burada da koşup dunıyor insanlar. Kar kış demeden koşuyorlar. Her pazar parkın yoUannda görüyorum. Haydar, onların yaptığına Amerikanca bir laf söylemişti. Her neyse, gencinden yaşhsına, kadını erkeği koşup dunıyor. Nefes nefese, kan ter içinde. Satranç oynayanlara arkarmzı dönüp yürüyoruz. Şurada bir büfe var. Sıcak cay kahve satıyor. Haydar polirjkadan söz açıyor. Benim pek ilgücnmediğırm bümesine rağmen. tlgilensem ne olur sanki! Politikacüar hep bildiklerini okumuyor mu? Haydar konuşuyor. Dertli. Zamlı seçimlerden söz ediyor. Ben dinliyorum. Iri yan biri koşarak yarurruza geliyor. Peşinde kara kurt köpeği. JOChen bu. Birbirimizi tanıyoruz. Parktan. Haftada üç gün koşuyor. Selamlaşıyoruz. "Bu sogukta koşmak zor" diyorum. Köpeği de onun gibi nefes nefese. "Saglığuu seven her havada koşar" diye Haydar Almanca söze kanşıyor. Sanki kendi koşuyormuş gibi. Bir defasında haftalarca kranktan (hastahk) sonra doktorun isteği üzerine jimnastiğe başlamıştı da, adale ağnlanndan günlerce dokuz ayhk gebe kadın gibi yürümüştü. Şimdi de atıp tutuyor. Büfeci adamdan boş bir sandviç ahyorum. Biraz ötedeki küçük gölde yüzen ördeklere vermek için. Hızlı hızlı yürüyenler, bisikletliler, tekerlekli paten yapanlar ve koşanlar, yanımızdan geçip gidiyor Biz ağır ağır ilerliyoruz. "Bu Almanlar her yerde, her zıunaa bir koşu içinde" diyorum kendi kendime. Buroda, fabrikada. e, sokakta, parkta. BrükseVden Doğrular ve yanhşlar HADİ ULUENGİN BRÜKSEL Doğrular ve yarüışlar, gendde hayatm bütününde, özelde de siyasette, izafi kavramlar oluştunırlar. Dogrulan ve yanlışlan kesin çizgilerle birbirinden ayıran, referans niteliğınde mutlak kıstaslar çok sınırhdır. Bunlar da, belki belki, evrensel nitelik taşıyan birkaç moral değerden oiuşurlar. Bu vttzden, hayat ve siyaset, aklarla karalar, haklılarla haksızlar, sömürülenkrle sömürenkr, mağdurlarla müstebitler arasındaki mücadeleye indirgenemeyecek kadar çetrefıl ve ciddidir. Siyasette, birincilerin ikincilere dönüşmesi her an mümkündür. Hatta, bunlar objeküf olarak aynı kalmış olsalar dahi, kıstaslar değiştikçe, tecrübeler yoğunlaştıkça, bilgi hazinesi genişledikçe, birincilerin "dogrnlugu", ikincilerin de "yaahshğı" hakkmda tereddütler uyanabüir. Bu durum, illa bir "ihanet" ve "döneUik" göstergesi oluşturmaz. Tam tersine, bir sadakat dahi ifade edebilir. Söz konusu sadakat ise, "haia" ve "döoek" yakıştırmalanndan korkmadan ve daha önce yapümış siyasi tercihlerde yanıldığım kabul ederek, evrensel moral değerlere hâlâ sahip pkabilmek cesaretinden kaynaklanır. Cumartesi günü, Ortak Pazar Komisyonu'nun önünde nümayiş vardı. Avrupa'nın dört bir yatundan gelmiş binlerce Viemamh mülteci, Hanoi hükümetinin AT nezdinde temsildlik açmak için yaptığı girişimi protesto ettiler. Gençler, yaşlılar, çocuklar, sakatlar, "boat peoplc"lar, eskiden Kuzey Vietnam lehinde nümayiş yapanlar ve bir de "Ngnyen" oradaydı. Hayatı ve siyaseti, mutlak "dogrularla" mutlak "yanlışlaruı" mücadelesine ındirgediğim ve sunulmuş receteleri hiç düşünmeden yuttuğum yıllarda, Vietnam'ın "kuıtuhışa" için dövüşmüştüm. Brüksel Üniversitesi'nin birinci katında, bütun Güney Vietnamlı öğrenciler bir tarafta, "»oteu", "lletki", "demokrat" öğrenciler öbur tarafta, roeydan kavgası yapar ve genelde, hepsi çok iyi judo bilen ve belki ne için dövüştüklerini bizden daha iyi bildikleri için de bizden daha iyi dövüşen Güney Vjanamlı öğrencilerden dayak yerdik. Güneyli olup da bizim sannuzda yer alan bir tek "Nguyen" vard". "Ul«sal Kurtulnş C«phea"nin Belçika'daki öğrenci temsilcisiydi. Vietnam "kurtuldu". Meydan kavgası yaptıgLnız öğrencilerin hepsi Belçika'da siyasi mülteci oldular. Valmz Nguyen, "yenl tophunn" kurmak ateşiyle dolu, şen şakrak ülkesine döndü. Bir iki yıl gecti. Çin denizinden toplanmış "boat people"lar, akın akın BelçJka'ya gelmeye başladılar. Yülar geçti. "Knrtulan" Vietnam, Laos'u da, Kampuçya'yı da "kurtardı". "Boat people" akını dinmediyse de, artık televizyon haberlerine konu olmadığı için, güncelliğini yitirdi. Benim, hayatı ve siyaseti, aklarla karalar, sömüriilenlerle sömürenler, mağdurlarla müstebitler aıasmdaki mücadeleye indirgeyen teorilerim ayanbeyan iflas etti. Eskiden kavga etmiş olduğum Vietnamlı öğrencilerle dost oldum. Onların açtıklan lokantalara gittim. Sonra bir gün, orada Nguyen'i gördüm. Çökük ve bitikti. Yeni gelmişti. "Kurtanlmış" Vietnam'da, "kapitaltst ahlaka buUşmış bir burjova" olarak "proleterleşme kampıaa" gönderibniş, beş yıl sonra "boat people" olarak Tayland'a kaçmış ve nihayet bir yolunu bulup Belçika'ya sıgınmıştı. Dostum "Nguyen", acılar ve tereddUtler içindevdi. Şimdi, ne benim ne de Nguyen'in, mutlak "dognlar" ve mağdurlar ad'.na dövüşebilecek yuzümüz kaldı. "Doğrolana" ve "yanhşlann" izafi olduğunu; mağdurların müstebitlere dönüşebileceğini öğrendik. Fiyatını pahalı ödedik. Siyasi tercihlerimizde yaruldık. Artık, "real politik'Mer arasında tercih yapmayacak kadar da ahlaklıyız. "Hain" ve "dönek" de değiliz. Sadecene, evrensel nitelik taşıyan birkaç moral degere sahip çıkıyoruz ve temel siyasi kıstaslannıız bunlarla sınırh. Şimdi, siyasi kıstaslar uğruna moral değerlerden taviz vermeyecek kadar düriıstüz. ParisHen Avrupa'nın tembelleri SABETAy VAROL PARİS Oluk oluk insan trene binmek üzere gar merdivenlerinden yukan tırmanıyor. Noel tatili nedeniyie Fransızlann azımsanmayacak bir bolümü şu ya da bu yoldan on günluk izin alıp kendini kent dışına atıyor. Paris Montparnasse garının koca hohinde her zamankine benzemeyen bir hava esiyor. Okullann kapanıp yaz tatilinin başladığı günkülere benzer bir atmosfer egemen. Çoluk çocuk bir daha geri gelmeyecekmişcesine gidiyor. Orta yere büyücek bir tezgâh yerleştirilmiş. Yerel bir müzik eşliğinde Fransa'nın guney batısındaki Aveyron yöresinin verel ürünleri satıhyor. Uzaktan ilk göze çarpan, nar gibi kızarmış 34 kiloluk köy ekmekleri. Biraz yaklaşmca diğer yiyecek maddelerini görebiliyorsunuz. Aveyron, tspanya ile Fransa'yı ayıran Pirene dağları ile ulkenin ortasındakı •MassifsOnlrales" dağları arasında kalan kırsal bir bölge. Uluslararası düzeyde tanınan en büyük spesiyalitesi küflü rokfor peyniri, adını "Roquefort" adlı küçük kentten alıyor. Tabü, Aveyronlulann tezgâhında tek satılan küflü peynir değil. Yağlı kaz ciğeri, ördek veya kaz kavurması, sığır bağırsağından yapvlma "tripou" adlı bir yiyecek. karşıya geleceksiniz. Tatil, yiyecek ve içki Fransızlann ve Fransa'nm "etie fıraak" gibi ayrılmaz, ayn düşUn'Almez özellikleri. Bir de Noel ve yübaşı oldu mu artık kimseyi yerinde tutamazsımz. Geçen pazanesiden itıbaren, kimi arasamz kime telefon etseniz, uzun bekleyışlerden sonra yanıt veren telefondaki ses, aradığınız kişinin en erken gelecek pazartesi bürosunda olacagım haber veriycr. Cumhurbaşkanı Mitterrand, Mısırda Ehramlann başucunda tatilini geçirecek. Üç yıldır aynı yere gidiyor. Geçen pazar tüm mağazalar açıktı. Gazeteler ve TVler, bu yıl âlışverişin çok olumlu olduğunu yazıvor söyluyor. lktisadi Kalkınma ve İşbirliği örgütü'nün (OECD) geçen hafta içinde açıkladığı "Ekonomik perspeküfler" adlı altı ayhk rapor da Fransa'nın büyume hızının 88 yılında yüzde 1.5 ve 89'da yuzde 1.25 olacağını tahmin ediyor. tşsizlik 1989 sonunda yüzde 10.75'ten yüzde 12'ye çıkacaknuş. Tüm istatikler Fransa'mn ekonomik planda gerileyen bir ülke olduğunu ve geleceğinin parlak olmadığını söyluyor. Sokaktaki insan eğer işsizler ordusuna dahil olmamışsa şimdibk pek tasalanmıyor bu karanlık gelecekten... Herkes Noel tatilinde ne yiyip içeceğini, yılbaşı gecesini nerede geçireceğini düşünuyor. Fransızlann Avnıpa'da tembellik ve zevk, sefa şampiyonları olduğu söyleniyor son zamanlarda. Belki de öyle olmakta hakhlar. EfiLERCE BELOESİ Paris ve Fransa, Avrupa'nın eğlence merkezi Başka bir yörenin gıda maddelerinin satıldığı bir yere gkseniz bü>1lk olasılıkla bambaşka çeşitlerle karşı Bayan yuppienîn renkli îşi ŞEBNEM ATİYAS NEW YORK Sydney Biddle Barrows 1984 yüında, ABD'de seçim arifesinde işlerin en kızıjtığı sırada yakalandığında herkese bir anda politikayı unutturmuş, dikkatleri ustüne toplarrustı. Miss Barrovvs yakayı ele verdiğinde 32 yaşındaydı. Bir yılda bir milyon dolar kazannuştı. Sydney Biddle Barrows, Jeanette Biddle Balantine Barrows Molzer'in kızıydı. New Jersey'de Ijttle Silver'dakı bir malikânede yaşayan Miss Barrows Molzer isminden de anlaşıldığı gibi gerçek bir Amerikan aristokratı idi. Sydney rüştünü ispat ettikten sonra, kolej eğilimini tamamlamak ve kendi başının çaresine bakmak için New York'ta yaşamaya başladı. Yöneticilik doktorasım tamamlayınca büyük bir işyerinde halkla ilişkiler bölümünde çalışma yaşamına atıldı. Çok başarıh bir genç eleman olarak kısa zamanda yükseldi hatta "yüın en başanlı bayan yöneticisi' seçıldı. Daha sonra iş yerinde diğer kadın yönetia arasındaki çekışme ve geçimsizlik nedeniyie işten aynlan Sydney, bir sttre iş arayıp dengini bulamayınca kendi işini kurmaya karar verdi. New York'un verdiğı güven ve hırsla önce işe, yine New Yorklulann ellerinden düşürmeden yaşadıklan telefon rehberine ilanlar vermekle başladı. 1979 yılı sonbahannda. önce "san sayfalarda" üç küçük ilan belirdi. "Zarif, narin, Uze tefakatçUer, yalauhtmızı unutmak istiyorsanız, bir tdcfoannuz yeterlidir." önce 10 genç kadınla işe başladı Sydney. Çoğu üniversite öğrencisiydi, yanm zamanlı çahşmak istiyorlardı, adil bir işe ihtiyaçlan vardı. Miss Barrovvs, bütün "kızlannı gece cıktıUannda" gerçek iş harumlan gibi görünecekteri şekilde giydirdi. Lacivert tayyörleri ve dosya çantalanyla New York'ta günün yorgunluğunu gidermeye çalışan işadamlanna "lemiz" hizmet götürmeyi amaçladı. "Kıriannı" sigortaladı, başlangıçta saat başına asgari Ucretin çok üstünde fiyatlar Ödedi. Polis "Yukan Batı Kıyısındaki" apartmanı bastığında, 15 ayn telefon hattı olan, klasörler dolusu evrak ve her müşterinin tercihim, cinsel seçimini ve zevklerini içeren dosyalann bulunduğu sistemli bir ofısle karşılaşmca hayretler içinde kaldı. Mahkemede yaptığı işi savunan Miss Barrows yargıçtan raüşterilerini dinlemesini istedi. Hiçbir müşterisinin şikâyetçi olmadığını, mesleğinin yasallaştınlması gerektiğini öne sürdü. Müşterilerinin cezalandınlmadığını, birçok ünlü işadamımn New York'a gelir gelmez kendisini aradıklanm ve "pivasada talebio mevcut" olduğunu söyledi. Buna karşın cezalandırüaruann kadınlar olduğunu belirtti. O gün bugündür tartışılan konu geçenlerde ABC'de yayımlanan bir film ile yeniden canlandı, "Mayflowtr Madam" vn hikâyesini konu alan fılmde aynı tema savunuldu. Filmden sonra Sydney ile yapılan söyleşide ise Sydney, "Işinin yasallaşmasını beklediğini, sonuna kadar bunun için möcadde edeceginl, yasallaşırsa gene meslegine dönecegini" söyledi. Söyleşi üzerine yapılan yorumlarda ise "New York'taki yııpptderin çok çeşitli otdugu, ancak genç girişinıci n k w Sytecy ile renkleodigi" belirüldi. New York'tan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle