Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 13 ARALIK 1987 Gençlîk yolculukları HADt ULUENGtN KOPENHAG Et, helezoni bir evrim sürecinde pörsümüyor. • Bir AT zirvesinden öteki AT zirve' sine, peyderpey ve altı ayda bir ih' tiyarlıyoruz. Aniden, daktilo yazarken, ellerimizin üzerinde, bir önceki zirvede mevcut olmayan kırışıklar belirdiğini fark ediyoruz. Biyolojik dönüşümUmüzden deh• şete kapıhyoruz. Eskinin tersine, , Kopenhag gecelerine açılmak, Tivoli bahçesinde dolaşmak, Stro~ get'te bira içmek, Christianborg şa. tosunda gezmek için de özel bir istek duymuyoruz. Danirnarka'da Kirkegaard okunması gerektiği fikriyle ve Andersen hikâyeleriyle yetiniyoruz. Yıl sonu bayramları ıçin süslenmiş kuzey şehrinin, sa. nşın aşklar ve haşhaşlı cigaralar ugTuna yapılmış gençlik yolculuklannın çağnştırması ise gençüğimit n geri getinniyor. Çünkü artık Ko penhag'a otostopla değil uçakla • gelecek ve haşhaşlı cigara içmeye ' lemayül etmeyecek kadar ihtiyanz. Sanşın aşklarla sevişmeyi hâlâ dü' şunsek dahi, uyku tulumlarını değil, konforlu otelleri tercih edecek kadar da ihtiyarız. Sosyal refah devletinin öteki yakasında, istasyonun arkasında, kerhanelerin orda, kuzeyli lumpenlere, güneyli paryalara, orospulara, tayfalara, eroin batıranlara, gö' ğüslerine dövme yaptıranlara, ku" Kopenhag'dan İhtiyarlığımızı hiç konuşmadan ihtiyarladık. Aniden, daktilo yazarken, ellerimizin uzerinde kınşıklıklar belirdiğini fark ediyoruz. Biyolojik dönüşümümüzden dehşete kapıhyoruz. Eskinin tersine, Kopenhag gecelerine açılmak için özel bir istek de duymuyoruz artık. Çünkü etin pörsümüşlüğü gerçeği Kopenhag'ın aldatıcılığma ağır basıyor. lamparalara, çöp kutusundan tayın toplayanlara, sabah sekizde bira içenlere, ibnelere, Pakistanlılara, Kulululara ait marjinal bir Kopenhag vardı ki, uçakla seyahat etrnezden önce ben bu Kopenhag'ı iyi bilirdim. Deniz Kızı heykelinden ve "Kuzcym Paris'i" efsanesinden daha cazibeli olan o Kopenhag hâlâ var. Ama artık bu heyecan uyandırmıyor. Nyhavn nhtımlarında bisikletle dolaşmak, Bing A Grondahl mağazasından yılbaşı hediyesi seçmek, Excelsior otelinin lokantasında ıstakoz yernek de heyecan uyandırmıyor. Çünkü, etin pörsumesi gerçeği, Kopenhagın aldatıcılığma ağır basıyor. Atina'dan, Paris'ten, Roma'dan dostlanm gelmişlerdi. Gazeteciliğe beraber başlamıştık. Ucuz tarifeye çalışmış, parça başı yan yazmış, her haberimizin "atlatmaca" olduğunu söylemiştik. Sözcülere saldırgan sorular yöneltmiştik. Kendimizi dunyanın merkezi yerine ko>muş ve AT zirvelerini "cover" etmeyi iftihar vesilesi saymıştık. Toplantı salonlarının mekânlanyla yetinmemiş ve gittiğimiz şehirlerin gecelerini bitirememiştik. O şehirlerin kadınlan ve o şehirlere bizimle gelmiş kadınlarla çıkmıştık. Mesleğimizde muhteris ve hayatımızda delişmendik. Daktilo yazarken henüz ellerimizde kırışıklar yoktu ve Kopenhag, yoğun yaşanması gereken bir kuzey şehriydi. Dağıldık. Kimimiz Brüksel'de kaldı, kimimiz kendi başkentlerine döndü kimimiz başka başkentlere tayin oldu. Parça başı yazı yazmaz olduk. Yüksek tirajlı gazetelere, tanınmış radyolara, büyük televizyon istas>'onlarına transfer edildik. Sosyal statü değiştirdik. Altı ayda bir buluştuğumuz AT zirvelerinde, önce mesleki dönüşümlerimizi saptadık. Sonra Stangos'un saçlarının döküldüğünü, Rene'nin kilo aldığını, Christina' nın siyah tayyörler seçtiğıni saptadık. Utangaç şakalarla bunu dışa vurduk. Sonra dehşetle, bir zirveden öteki zirveye etin pörsüdüğünü tespit ettik. Dimitri'nin göz altında çizgiler belirdiğini, Françoise'nin memelerinin sarktığını, AJessandro'nun kambur yurüdüğünü farkettik. Cigarayı bırakma teşebbüslerinde bulunduk. Kaldığımız otellerden sabah koşulanna çıktık. Akşamları, geldığimiz şehirlere telefonlar ettik. Her zirvede, ihtiyarladığımızı hiç konuşmadan ihtiyarladık. Kopenhag, yıl sonu bayramları için süslenmişti. Redhus Fladsen'de Noel ağacı vardı ve çocuklar meydanda ilahiler söylüyordular. Kanalın berisinden de Deniz Kızı heykeli gözüküyordu. Gazeteciler Kopenhag'a geldiler ve eski dostlanna rastladılar. Altı ayda bir, peyderpey ve bir AT zirvesinden öteki AT zirvesine ihtiyarladıklarını fark ettiler. Etin pörsümesinden dehşete kapıldılar Bir sonraki AT zirvesinde, daktilo yazarken, ellerinin üzerindeki kmşıklann daha da artacağını bilerek Kopenhag'dan aynldılar. Sanşın aşklar ve haşhaşlı cigaralar uğruna gelinmiş Kopenhag'ı görmek istemediler. Kirkegaard'ı okumak fikri ve Andersen hikâyeleriyle yetindiler. Kopenhag'dan, etin pörsümüşlüğü ve Deniz Kızı heykelinin sabit gençliği kaldı. Karanhkta gökkuşağı AHMET ARPAD STUTTGART Gözün alabüdiğine bir düzlük. Çayırlar, tarlalar ve yine çayırlar. Arada sırada tek tük ağaç. Yapraklan sararmış, dökülmeye baslamış. Yılan gibi kıvnlır buralarda dar yollar. Onlerinde çiçekler açan küçük pencereü evler göriırsün köylerde. Renklı perdelerin arasından, yaşamından memnun besılı kediler bakar. Güzün bu günlerinde havadaki yanık odun kokusunu genzine çekersin yürürken. Bir çan sesi, bir köpek havlaması bozar doğanın sessizliğini. Sen büyük kent insanı buralan güzel bulur, romantik sanırsın. Gerçek hiç de öyle değil. Gördüğün her şey aldatıcı. Her şey hüzünlendirici. Sıkıcı. Yaşam bomboş. Dunyanın sonu buralar benim için! Köylerimizde sokaklar, evler, dükkânlar birbirinin benzeri. Tekdüze. Kilise, mezarhk, doktor, banka, kasap, bakkal, okul. Her yerde ayru şeyler. Yaşlüarda içine kapanıklık. Gençlerde can sıkıntısı. Çabuk karanr hava bizim buralarda. Saat beşi az geçe akşam yemeği yer insanlanmız. Ya sonra? Sonra yaşlılar yatağa, gençler eğlenmeye. Birkaç köy ötede yeni bir diskotek açıldı. Çok büyük. Bütün çevre köylerden kızları erkekleri çekiyor. Otomobiline, motosikletine atlayan coşmaya gjdiyor. Bak şu kara asfalta. Ne kadar virajlı. Hepsi ezberimde. Şimdi ikinci vites. Sonra çabucak üçüncu, dördüncü vites. Egzozun sesi ne güzel. Sonuna kadar gaza bas. Şurada önündekini sollamalısın. Üyanık olmaz StuUgarttan Celentano nun eğlence programları Jtalya'da her hafta olay yaratyor. Canlı yayının azizliklerî NİLGÜN CERRAHOĞLU ROMA "Öylc hareketsiz darmı, orospa. Bmna zevk vermeüsin..." Sakin bir cumartesi gecesi, çoluk çocuk televizyon ekranlanna yapışmış 12 milyon seyirci, ekrandaki sanşın kadının ağzından çıkan bu lafları duyunca irkildiler. Ekrandaki kadın, ünlü komünist tiyatro yazan ve yöneticısi Dario Fo'nun artist kansı Franca Rame ıdi. Program ise, her programı olay haline gelen San Remolu yüların şarkıcısı, yeni TV sunucusu Adriano Celentano'nun "Fantastico" adlı programı. Tiyatro artisti Franca Rame, her cumartesi gecesi canlı yapılan yayının ortasında an dört yıl önce başından geçen bir olayı oyun gücüyle ekrana getirdi. Terörün halyanlara nefes aldırmadığı yıllarda, jandarmanın koruduğu 5 faşist tarafından iğfal edilen Rame, RAI tarihine geçecek program sırasında tek başına, ayakta bir iskemleye yaslanarak başından geçen iğfal olayını olduğu gibi sahneledi. Ertesi gun Rame: "14 yıl snstıım. O zamanlar fasistlerde» sadece dayak yedigimi söyletnistim. Fakat artık bu utanç verici olayı ve hisselti^im başkaldınyı anlatmamn zamanı geldi. Italyan halkının artık, bir kadının karsı karşıya kaldıgı bu cinsei şiddel olayını algılayacak diizeydeki olgunluga eristigioi diışiınüyonım. HâU bastıramadıgnn tiksintiyi, acıyi, öfkeyi ve başkaklınyı aktarmak istedim" dedi. Programın sunucusu Celentano ise, "Bir an için erkekligimden utandını" diyordu. Haftanın polemiği haline gelen program karşısında, çok rahatsız olmakla birlikte, hemen hemen 1. Kanal'da siyasi mesaj içeren her türlü programı kontrol eden bu kanalın Roma'dan "sabipteri" Hıristiyan Demokratlar, ağızlannı açmaya pek cesaret edemediler. Nasıl etsinler? Daha ekim başında 1. Kanal, Celentano ile 6 milyar TL.'lik kontrat imzalamıştı. Kimsenin kolay kolay düşleyemeyecegi bu kontraun en ilginç yanı, popüler şarkıcıya canlı yayınlannda dilediği hareket serbestisini garantilemesiydi. Az çalışıp çok kazanmak MİNE G. SAULNIER BİLBAO 1950 kuşağı çocukları tozlu yollarda sek sek eğitimi görürken, kulaklan şimdilerde pek duyulmayan bazı klişelere çok alışıktı Türkiye konusunda. "Fukara memlekel", derlerdi buyüklerimiz, acımayla kanşık bir sevgiyle. Sonra çocuğunun yeteneksizliğini kimseye çaktırmadan kendine itiraf psikolojisini içinde taşıyan bir boyun büküşle, "Tembel milletiz vesseUm" denirdi. Buna rağmen biz bacaksızlar, Türklüğümüzle övünmek, çok çahşmak ve yurdumuza güvenmekle yükümlüydük. Övünmek ve güvenmek kavramlan, kanımızın deli aktığı ilkbahar zamanlannda çok yara aldı. Tarlada boy veren başaklar gibi biçıldik. Oysa henüz yemyeşildik. Ama çalıştık. Çok çahştık. Çok çalışmanın çok kazanmak ya da iyi yaşamak olmadığııu anlamamız da epey zaman aldı. tspanyollar bu alanda bizden akülı. Çok çalışmanın daha iyi yaşamak anlamına gelmediğini yüzyülar önce çözmüşler; henüz ana kamında, kabukiannı çıtlatmadan öğreniyorlar. Baskı, Katalanı, Galiçyalısı ve Endülüslüsüyle tüm tberik yanmadası halklanrun kendilerini en tspanyol hissettikleri an, hiç tartışmasız Madrid hükümetinin çalışma saatlerini diğer Avrupa Topluluğu ülkelerine uydurmaya kalktığı zaman oluyor. Her renk ve cinsten sendikanın tek bir soluk, tek bir yumruk halinde şahlanışı, gerçekten görülmeye değer. Hedef: Bugünkü saat sayısını konımak. Ispanya'da büyük mağazalar hariç, esnafın çalışma saatleri sabah 10'dan öğleden sonra 2'ye, akşamüstü 5'ten akşam 7'ye kadardır. Yani günde toplam altı saat çalışır, cumartesi öğleden sonra ise hiç açmazlar. öğleden sonra 2 ile 5 arası, uluların kutsalı "siesU" zamanıdır, ama uykudan çok dalga geçmeye yarar. Peki ya postaneye, bankalara, resmi dairelere ne buynılur? Saat 9'da kaldınrlar kepenklerini, öğleden sonra 2'de indirir ve bir daha açmazlar. öğleden sonra mektup gönderemez, para çekemezsiniz bankalardan. Cumartesi yarım gün, diğer günler müşteri kabul etmeden öğleden sonra üçe kadar çaüştıkiannı da üst üste koysak, adaniların haftada taş çallasa 35 saat çalıştıgını kaydediyoruz. Bu rahatseverliğin meyveleri de elbette ağır sıklette güreşmiyor. Fransa teîekomünikasyon alanında "minitd" ve "kompütür" sistemiyle yaptığı korkunç hamleyle dünyadaki en ileri telefon sistemini gerçekleştirir, yine dunyanın en iyi tren yollan ağını ve en hızlı treni olan TGV rekorunu (Japonların önünde) elinde tutarken, FransaTürkiye arası mektuplar üç günde gelip giderken, ayru mektuplar Fransa ile Ispanya arasındaki gülunç mesafeyi en iyi 10 günde, tspanya ile Türkiye arasını 1520 günde alıyor. Trenler ise birkaç göstermelik özel tren hariç tam birer dilend vapunı. BarcelonaBilbao arasındaki 600 kilometreyi, gece ekspresi tam on üç saatte gelebiliyor, bilfıil tanık olduk. BUtUn komşu kapılarda durup hal hatır sormamız, gece olmasaydı son derece kolaydı. Postalarımızın ise değerini bilelün: Bu yaz Istanbul'a geldiğimizde, mektupların ne kadar duzenli dağıtıldığnu görüp, hele hele bir postaneden manyetik kartla telefon edilebildiğini keşfedince, sevinçten gözlerimiz yaşardı. O gün bugündür sakladığım Türk manyetik kartını şeref madalyası gibi hiç eksik etmiyorum üstümden ve çıkarıp çıkarıp gösteriyorum, yakında boğacak kadar içli dışlı olduğum "Ispanyol Telcfauca"sına. Baak, diyorum, sizin \ar mı? Utanın. Bir de ATye üye olacaksınız. Peki ama bu ülke, kesin olarak Türkiye'den daha zengın, ileri ve uygar. Nasıl oluyor bu? Üç yılbk vatan hasretini gömüp dörduncüyü dişlerken, bu sorunun yanıtını verebiliriz artık: tspanya'yı turizm gelirleri ayakta ıutuyor. Ekonomi, endüstri ve uluslararası prestij alanında yaptığı büyük hamlelerin arkasında, dunyanın turizmden en çok para kazanan dördüncü ülke olmanın getirdiği güç var. Ne alınteri ne de beyin hücreleriyle varmışlar bu noktaya. önce Amerika'nın, sonra da turizmin pompaladığı dağ gibi dolarlan, akılüca yatırmışlar yatınlacak yerlere, o kadar. Bir kez daha yazmıştık: tspanya'mn yalnız 1986 yılında agırladığı turist sayısı 44 milyon, turizın geliri 12 milyar dolar... Ve bu yağmur Uç asağı beş yukan, her yıl aynı bereketle yağıyor, yağıyor, yağıyor... Türkiye'mize her yıl böyle bir para girse, sanınz Amerikan Senatosu'nun insaf suyuna gerek kalmazdı pek. Düş kurmak da dövizle değil ya; belki de böylece, kendilerinden başka yapıda yaşam biçimleri, kültürler ve insanlar göre göre, kim kiminle öpüştü diye zabıt tutan polisimiz bu işlere daha az meraklı, meclisimizin ahlak anlayışı daha değişik, erkeklerimiz daha az kaba, kadınlanmız da kendilerini karalara bürünmek zorunda olan et yığjnlan gibi görmeye daha az düşkün olurlardı. Çünkü Franko zamanında lspanya'da da "Guardia Civile" neferleri, ellerinde bez metre, plajlarda mayolann enlerini ölçerlermiş. Onlar da geçmişler bu yollardan... Bilbao'dan Tüm sunuculannı halya'nın en Ugıyle izlenen kisileri haline getiren bu programda, istediği sınırsız özgürlüğü elde eden Celentano, her programı nda kendi görüşleri doğrultusunda mesajlar vermeye başladı. tlk programlanndan birinde Sovyet elçisine, 12 milyon seyirci önünde, Sovyetler Birliği'nde "çok kötö yaşaodıfifu" söyletmeye çalısan Celentano, en büyük skandalı geçen ay başında yapılan referandum öncesinde yarattı. Referandumdan tam bir gün önce, artık propaganda konuşmalanmn yasak olduğu gün ekrana gelen Celentano, seyircilerini "a* sponT'na karşı harekete geçırmeye calışarak, oy pusulalannuı üstüne, "Av sevgiye kaffidır" mesajını yazmalannı istedi. Bu arada, stüdyoda canlı yayını izleyen seyircilere de arka arkaya, "Biz bayiık fok bahgnun çocuklanyız" mesajını tekrarlatan Celentano, bu gafın arkasından RAI yönetimine 170 milyon dra ceza ödemek zorunda kaldı. Çünkü seçim propagandası yasağmı kırdığı gibi, milyonlarca ltalyan'ı oy pusulalannın üzerine görüşlerini yazmaya teşvik ederek oylanrun iptal olmasına sebep obnuştu. Yakın zamanlara dek ciddi ve kültür ağırhkb programlanyla tanınan RAI, Celentano'nun tüm serüvenlerine rağmen, sunuculuğu yeni keşfeden ünlü şarkıcıyı kovamıyor. san kilometrelerce arkasından gidersin. Ya da virajlann birine gözün kapalı girer, geçersin. Risk gerekli. Mutlu olmak istiyorsan üzerinden atmalısın korkuyu! Küçük pencereli evlerin birinde bekliyor anne. Uykusuz. Yatağında dönüp duruyor. Kocası çoktan uyumuş. Horluyor. Anne kalkıyor. Pencereye gidiyor. Dışarlar bembeyaz. Kar yağıyor. Ince ince. Kış yaklaşıyor. Anne oğlunu düşünüyor. Kimbilir yine saat kaçta dönecek? înşallah başına bir şey gelmez. Son yıllarda üç arkadaşını yitirdi. Üçü de çılgın gibi otomobil ve motosiklet kullanırdı. tşte geldik. Karanlığın içinde bir gökkuşağı! Işıl ışıl. Diskoteğin önündeki şu otomobil ve motosikletlere bak. Hepsi birbirinden güzel. Bunlarda ne d emeği var! Hızlı olmalıdır otomobilın. Kalın lastikleri asfaltı kavramalıdır. Sonuna kadar açtığın güçlü hoparlörlerden en yeni müzık duyulmalıdır. Diskodan çıkarken yaruna aldığın sanşın, caka satmak ister. Asfaltı örten ince kar ay ışığında bembeyaz. Virajlar, ağaçlar, virajlar. Sen mutlusun. Yanındaki kızın saçları ipek gibi. Şimdi can sıkıntın yok. Rahatsın. Korkmuyorsun. Virajlar umurunda değil. Korkan mutlu olamaz. Annen korkuyor. Senin dönmeni bekliyor pencerede. Merakla. Lastikler gıcırdıyor karlı asfaltta. Biraz içkilisin. Kaza yapsan ne olur! Yoldan çıkıp karlı tarlalara girersin. Belki birkaç takla da atarsın. Filmlerdeki gibi. Kız başını çevirip sana bakıyor. Gülümsüyor. Mutlusun. Sen bir James Dean'sin. Buenos Aires'ten Bahar geldi, artık Recoleta vaktidir VAMIK KURAL BUENOS AIRES Recoleta. Buenos Aires'in en popüler semtidir desek yalan olmaz.^ler telden saz çalırur, her türlü insana rastlanır, her daim eğlencelidir. Baharla birlikte artık Recoleta'nın da zamanı geldi. Kışın müşterisi azalan açıkhava "cafe'Meri, öğle saatlerinde dolmaya başlıyor, sabahın erken saatlerine kadar kalabauk. Is çevrelenne yakın olduğu için öğle saatlerinde çoğunluğu "ynppie"ler oluşturuyor. Vaktin ilerlemesi ile birlikte yerlerini şık giyimli güzel hanımlara, isten, okuldan kaytaranlara, çene çalmaya gelmiş emeklilere bırakıyorlar Hava guzel, vakit bol ve haliyle mevzu geniş: Seçim sonuçlan Üzerine tartışmalar, "Arjantin diş borçiannı ödemeli mi? Ödemese sanki BC olur? Neydi o eski giinler, dotanmızı ccbimtze ko>ar, krsdlar gibi tatil yapmaya Brezilya'ya, vkieo ve ratm TV 'lerimizi almaya Miami'ye gkkniik dejü mi mirim?" Recoleta'daki cafderin belki de en büyük özelliği mezarhk manzaralı oluşu! Buenos Aires'in şıklığıyla meşhur bu semti, aynı zamanda mezarbğıyla da ünlü. Cafelerin önündeki yeşil alanın hemen ardında mezarhğın girişi ve geniş duvarlan başlıyor. Recoleta zenginierinin ve meşhurlarının mezarlığı. Şaka değil, her mezarın hediyesi hemen hemen bir ev parası. Fakat parayı bastıran, buraya gömülüp. öldükten sonra da saygı görmeyi garantilemiş oluyor. Bir kere buraya gömüldün mü artık ahirette de ölüm yok. Bu mezarlığın bir avantajı da diğerlerine göre daha iyi korunuyor olması. Ne alakası var demeyin, daha geçenlerde Chacarita'da gömulU Peron'un mezanna girip, kestikleri eli için 8 milyon dolar fidye istedi ban densizler. Tabii kimse parayı ödemedi, ama bu arada Recoİeta'nın değeri de anlaşılmış oldu. TÜRBANLI FEMİNİSTLER YÜZYIUN VEBASI DİŞÇİ KOLTUĞUNDA İki ayrı dunyanın kadınları birlikte başkaldırıyor... Müslüman kadın okumak, çalışmak, toplumsal hayata katılmak, ev işlerinin cenderesinden kurtulmak istiyor. Bu istekler geleneksel İslam düşüncesiyle nasıl bağdaşacak? Nokta genç Islamcılar arasında patlak veren "kadın sorunu" tartışmasının içine girdi • Cihan Aktaş: "Düzenin yıprattığı erkek öcünü kadından alıyor." • Fatmagül Meriç: "Kuran bilgisi erkeğin elindeydi. Şimdi biz kadınlar da o bilgi kavnağına ulaştık" • Mualla Gülnaz: "Cocuk sayısı sımrlanmalı, tohumTarıyfa öğünen babalar kadının yükünü payfaşmalı" • Asiye Dilipak: "Sosyalfaalıyetlerim için dışarı çıktıgımda eşim bulaşık, çamaşır yıkar, çocuklara bakar." Türkiye'deki diş hekimleri ve hastaları için AIDS alarmıl Diş hekimleri: "Büyük risk altındayız ama Sağlık Bakanlığı kılını bile kıpırdatmıyor." Bir diş hekimi anlatıyor: "Aletleri bir hastanın ağzından alıp ötekinde kullanıyoruz." BUGUN C1KTI • • • • " Ö l ü " yedi ytl sonra dirildi ama "katil" hâlâ cezaevinde! Bir adli skandalın inanılmaz öyküsü. Ağrısız bir hayat ister miydiniz? Nokta çok seyrek rastlanan "ağrı duymama" hastalığının iki küçük kurbanını buldu. "Mesrutiyet'ten Cumhuriyet'e geçtik ama demokrasiye geçemedik." Demirel son gelişmeleri Nokta' ya yorumladı. Nihat Sargın ve Haydar Kutlu'nun eşleri:"Türkiye'ye dönmek istemiyoruz. Bir zamanların sanşın "fındıkçı kızı" Aliki Vuyuklaki, ülkesi Yunanistan'da hâlâ gözde. Devlet gözüyle: «HAİN VE Devletin "çok gizli" raporu. İki milyondan fazla insan baglı bulunduklan aşiretin adıyla dört ana kategoride toplanmış. Kim "güvenilmez", kim "yurda bağlı görünür", kim "Kürtçülük faaliyetini destekler", kim "yurda bağlı". Rapor Dogu ve Güneydoğu bölgelerinden 23 ili kapsıyor. YAHDAŞ AŞİRETLER» BernaTaremen H SULUBOYA YAĞUBOYA VE PORSELEN SERGtSl I N 7 S O<ak 1 M • 2000E DOĞRU MİNİ ZİRVESİ: BBC VE PRAVDA TEMSİLCİLERİ FÜZE ANLAŞMASINITARTIŞTI • TÜRKİŞ'İ ANAP'ULAŞTIRMA PLANI: OLAĞANÜSTÜ KONGRE YAPILAÇAK MI? • NİHAT BEHRAM SÜRGÜN YILLARINI ANLAHI: "AYRIUĞI SİLAH GİBİ KUŞANDIM" • Anayasa değişiklikleri: Özal 'başkanlık sistemi'ne mi gidiyor? • Adana'da işkenceti gözahı: "Kendisi yoksa rehin al" •TBKP'ye soruşturma: "Hükümet'ten kim güvence verdi? • İstanbul'da Boğaz vapurlan Ümit Ünal ile senarıstlık ve yonetmenlık üzerine • Hayati Asılyazıcı'dan "Keşanh Ali Destanı" üzerine notlar • Cemal Süreya'nın kaleminden Vural Arıkan Recoleta, sanki mezarhk değil de bir müze. tçinde kimler yok ki... Gelmiş gecmiş devlet başkanlan, savaş kazanımş milli kahramanlar, ülkenin tanınmış aileleri. Peron, kansı Eva'mn buraya gömulmesine nza göstermiş de bir hata yapıp, kendi ebedi istirahatgâhıru başka yerde seçmiş, Evita'nın mezarı pek öyle gösterişli değil, Recoleta için son derece sıradan bir mezar. Çok değil 100 sene önce sehir sınırları dışında kalan bu zamane semti, sadece mezarlık ve cafeler değil tabii. Etrafı saıan butikler, yabancı markalı giyım eşyaları satan dükkânlan ile moda merkezi oluşunun yanı sıra, ayru zamanda bir sanat merkezi. Genellıkle tanınmış yabana sanatcılann yapıtlanmn sergilendiği Güzel Sanatlar Müzesi'nin az ilerisinde fotoğraf, plastik sanatlar, resim yanşmalannın yapıldığı, konferanslarm organize edilip tartışmaların düzenlendiği bir başka sanat galerisi var. Mezarlığın yanındaki ihtişamlı eski bina ise kültür merkezi olarak restore edilmiş. Burası daha ziyade amatör sanatçılara yapıtlarını sergileme olanağını tammak için kullanılıyor. Sergilerin yanı sıra. amatör gruplann sahneledikleri oyunlar gösteriliyor, klasik müzikten caza kadar konserier veriliyor. Ortadaki büyük avlu, genellikle ülke folklorunu tanıtıcı, çeşitli yörelerin yerli kabilelerine aynlmış. Amatör sanatçılan teşvik gayesiyle kurulmuş bir kültttr merkezinden halkın ilgisini eksik etmemek için belediye gerekli tedbirleri almış. Hem teşhir hem de seyir bedava olduğu gibi, belediye amatörlere bazen gerekli malzeme yardımım da yapıyor. Aynca, arada bir tanınmış sanatcılann sergilerine yer veriliyor. Mesda bu ay ünlu çizer Caloi'nin üç büyük salonu kaplayan, şimdiye kadar çizdıği bütün karikatürlerinden oluşan sergisi ilgiyle izleniyor. Bir asır önce cuzamhlann süruldüğü, etrafında manasurdan başka bir şey olmayan Recoleta'yı bugünkü haliyle zamanın Recoleto papazları görse onlar da şaşardı herhalde. GALERİ MİGE Mırw özman 001*.»CM« 11.00 Caoıar CM an ÇoHcay*