21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURtYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER anayasa da değildir. Onun yanında ve gölgesi ondan daha yoğun olan 1402 sayıh kanun vardır. Gerçekten de ya belirli kesimlere bağlı ve kendinden olmayanlara, gözünü kırpmadan kötülük yapmayı huner sayan vicdan yoksulu kişilerin verdiği bilgiler ya da bu kanunu uygulayanlar tarafından ellerine böyle bir fırsat geçmişken bunun, hoşlarına gitmeyen kişiler aleyhinde hazırlanacak komplolar için araç yapılmalan sonucunda türlü işkencelere maruz kalan, yıllar boyu hapis yatan ve kutsal savunma hakkından yoksun bırakılarak hiçbir neden gösterümeden görevlerinden alınan binlerce günahsızın uğradıklan haksızlıklar giderilmeden demokrasimizin ilzerinden "gölgenin kalktığı" sözü edilemez. Bir insanın yargılanmadan cezalandırılmasına, 1789 Fransız devrimi gibi en bilinçsizce davranılan dönemlerde bile rastlanmaz. Nitekim giyotine gönderilenlerin hemen hemen hepsi bir yargılama aşamasından geçmişlerdir. 1402 sayıh kanunun nasıl uygulandığım, Sayın Uğur Mumcu'nun, Sayın Savcı Nurettin Soyer'in anlattıklarına dayanarak yazdıkları ve bu satırları yazanın kendisinin başına gelenler açıkça ortaya koymaktadır. Nitekim bu kanun, sadece kamu ya da devlete karşı işlenen suçlar için değil, uygulayanın kişisel isteğini yerine getirmek için de kullanılmıştır. Yine Sayın Uğur Mumcu'nun yazdıklarına göre, bir sayın generalin, tutuklanmasım gerektiren bir kanıt bulunmadığı için, savcı tarafından serbest bırakılmak istenen bir parti başkanı hakkında; "TAıtuklayın, sonradan bir delil buluruz" biçimindeki ifadesi, bu kanunun ne kadar keyfı bir biçimde kullanıldığım açıkça göstermeye yeter. Kaldı ki anlatılanlara ve elde bulunan bazı belgelere dayarularak konunun sorgu sualsiz cezalandırmayı öngören maddesiyle, önce görevinden uzaklaştınlan, üç yıl süren bir soruşturmadan sonra da aklanan bu satırların yazarı da büyük bir olasılıkla böyle bir generalin azizliğine uğramıştır. Bu konuda, Sayın Uğur Mumcu'nun yazdıklannı doğrulamak amaayla, edinebildiğim bilgi ve belgeler ölçüsünde, başımdan geçenleri kısaca anlatmak istiyonım: Yıl 1971, bu satırların yazan da Edebiyat Fakültesi dekanıdır. 12 Mart'tan sonra belirli bir kesimden olduğu bilinen bir öğretim üyesi, yan tutmayan bütün öğretim üyelerini vatan hainliği ile suçlayan bir yazı yazar? Hocalann şikâyeti üzerine, dekan da gereken yasal işlemleri tamamladıktan sonra kendisine bir uyan yazısı gönderir. Ancak altı ay sonra bu sayın öğretim üyesi, o dönemin saym cumhurbaşkanından, yazdığı makale nedeniyle, bir teşekkür telgrafı getirir. Arkasından da cumhurbaşkanı yaveri olan bir albaydan "Sayın cumhurbaşkarunın teşekkür telgrafı çektiği bir yazıdan ötürü, falan öğretim üyesini niçin cezalandırmışsınız?" diye bir mektup gelir. Ancak dekan Ankara'ya gittiğinde gidip bu saym albayı görür ve durumu anlatır. Söz arasında dekan, hak ve adaletin her şeyin üstünde olduğunu söyleyince, saym albay, cumhurbaşkanına hakaret ediyorsun demesin mi. Dekan bu jöz üzerine hayretler içinde Istanbul'a döner ve yapılan işlemlerle ilgili bütün evrakın suretini Ankara'ya gönderir. Yapılan işlemlerde herhangi bir yanlışlık bulunmadığı için ses kesilir. Ancak dekanın bu davranışı saym albayın hoşuna gitmemiş olacak ki general olup Genelkurmay'a geldikten sonra, çok yakını bir öğretim üyesinin de yardımı ile üniversiteden uzaklastırılmasına sağlar. Demokrasrv e Gölge: 1402 Sayılı Yasa Bir insanın yargılanmadan cezalandırılmasına, 1789 Fransız devrimi gibi, en bilinçsizce davranılan dönemlerde bile rastlanmaz. Nitekim giyotine gönderilenlerin hemen hemen hepsi, bir yargılama aşamasından geçmişlerdir. 1402 sayıh kanunun nasıl uygulandığım, Sayın Uğur Mumcu'nun, Sayın Savcı Nurettin Soyer'in anlattıklarına dayanarak yazdıkları ve bu satırlan yazanın kendisinin başına gelenler, açıkça ortaya koymaktadır. PENCERE 17 KASIM 1987 Dünyayı Yönetenler... Osmanlı tarihinin çöküş döneminde "DüveliMuazzama" deyimi sık sık geçer; bilmem ki bu sözü "süper devletler" olarak yeni dile çevirsek yanlış mı olur? Babıali hükümeti bir karar alacağı zaman düşünürdü: Acaba ingiliz elçisi ne der? Fransız elçisinin tutumu ne olur? Alman elçisine ters mi düşeriz? Sadrazam (başbakan) ve nazırlar (bakanlar) bu alanda ustalaşmışlardı; yüksek politika yapıyorlardı. Ülkemiz kocaman bir pazar değil mi? Eh, bizim Osmanlı politikacıları da hinoğluhin, cin fikirli adamlar... Alman'a demiryolu imtiyazı verirsin de Fransız durur mu, ingiliz'e pay ayırmazsan sonra canına okumaz mı? Ülkenin yeraltı ve yerüstünde nesi var, nesi yoksa ijle de yabancılar işletecek; bu amaçlaortaklıklar kurulacak; İngiliz, Fransız, Alman bankaları cıvıl cıvıl her yanda iş görüyorlar; yeryüzünde saygınlığımız (itibarımız) o kadar büyük ki dış borcumuz da büyüdükçe büyüyor; Batı, kesenin ağzını açtıkça açıyor. • Osmanlı politikacısı ip cambazı gibiydi. Türkiye üstüne İngiliz, Fransız, Alman arasındaki pazariıkları kızıştırmak ustalık sayılıyordu. Şimdi de sayılmıyor mu? Eğer Thatcher canımı sıkarsa, Fatih Köprüsünü Japonlara havale ederim; Fransız çok üstüme gelmesin, Başbakan Chirac Ermeni davasını sahiplenirse, ihale pazarında hava alır; çünkü Batı Almanya'nın iri kıyım şansölyesi Kohl sırada beklemektedir. "iş bitirici" takımının yüksek politikası özünde Osmanlı kurnazlığından ayırt edilemiyor; ama holding yazarı ciddiyetle diyor ki: Bu takım işini biliyor... Türkiye'de uzun süreden beri böyle yaşanıyor; bir iktidar tuşla yenilgiye uğramadan ya da darbeyle nakavt olmadan gözümüz açılmaz. • Ne var ki eskiden "Düveli Muazzama"n\n, bugün de "süper devletler"\n dünyayı yönettlkleri de bir gerçektir. Kimi zaman bu devletlerin ortak kararlarını bozacak bir güç oluşturulabilir. 1919'da Anadolu üstüne verilen karar, "Sevr Haritası"nda somutlaşmıştı. Türklerin Mustafa Kemal önderliğinde bu haritayı yırtmaları dünya tarihinde eşi az görülen bir olaydır; degeri de buradadır. Bugün ülkemizin üzerine karabasan gibi çökmüş olan Vaşington'un verdiği karar, Türkiye'nin ANAP yönetiminde bir beş yıl daha yaşamasıdır. Doğrusunu isterseniz düzenlenen program da işliyor. önce 12 Eylül darbesi Vaşington'un güdümünde gerçekleşti; sonra başta anayasa olmak üzere kanunlar al baştan değiştirildi; bu süreç içinde 20 milyar doları aşkın dış krediyle askersivil 12 Eylülcüler desteklendi; şimdi trilyonluk fonlarla birlikte ülkemizde her evi etkileyen televizyon silahı ANAP'ın elindedir. Seçimin de eli kulağında... Acaba dünyayı yöneten süper gücün Türkiye üzerine programı sandıktan çıkacak mı? * Emperyalizm, kapitalizm, sömürü, çok uluslu şirketler dünyada bir olgudur. Vaşington elbette kendi çıkarlarını düşünecektir; ÇUŞ'lar Türkıye'yi evire çevire pazar gibi kullanmak amacını doğal olarak benlmsamişlerdir; yabancı kumpanyaların uzantıları olan yerli holdingler de hiç kuşkusuz ANAP'la bütünleşmişlerdir. ismet Paşa'nın çok kullandığı bir deyimle bütün bunlar "eşyanın tabiatı icabı"d>r. Ama bana ters görünen bir durum var; gazetelerde yayımlanan anketlere bakıyorum: ANAP yüzde 35 ile 40 arasında geziniyor, muhalefet partileri ise tümüyle yüzde 20'nin altındadır. ANAP iktidarı zaten bu hesapla seçim yasasını değiştirmiş, çıkardığı gece yarısı kanunuyla yüzde 10'luk ve yüzde 20'lik iki baraj koymamış mıydı? SHP yüzde 20'nin altında, DSP yüzde 10'un altında kalırsa; hele SHP yüzde 19, DSP de yüzde 9 oranında oy altrsa, yeme de yanında yat! Türkiye'de sol kitlenin bilinci bu kadarsa; emperyalizmin, kapitalizmin, Ûzal'ın, Vaşington'un, holding babasının ne suçu var kardeşim; seni daha beş yıl evire çevire yönetirjer. Prof. Dr. TAHSİN YAZICI Sayın Başbakan Ttırgut Ozal, anayasanın siyasi yasaklarla ügili 4. maddesinin kaldınbp kaldınlmaması hakkındaki haJkoylamasından alınan sonucun hemen arkasından, "böylece demokrasimizin ilzerinden gölgenin kalktığını" söyledi. O, bu sözü ile herhalde anayasada demokrasimizi gölgeleyen başka bir maddenin bulunmadığııu anlatnvak istemişti. Ancak daha çok günah ve sevapları kendilcrine ait birkaç siyaset adamının tekrar, siyaset sahnesıne çıkanlmaiannı sağlamakla demokrasimizin tamamen aydınlığa kavuştuğunu söylemek için çok iyimser olmak gerekir. Zira mevcut anayasamızm hemen hemen tamamı demokrasimiz için gölge olmakta devam etmektedir. Bu gölge, ancak normal koşullar içinde yepyeni görüşlerle hazırlanacak bir anayasa ile kalkabilir. Gerçekten de hemen hemen tamamıyla 1980 öncesi olaylann etkisi ile ve çok kez de yan tutularak hazırlanan bu anayasada, devlet olarak altına imza attıgımız Insan Haklan Beyannamesi'ndeküerle bağdaşmayan, bir yandan laikliğe yer verilirken öte yandan bir din devleti kurmak isteğinde bulunanlara yaıdıma olabilecek hükümlerin yer alması ile, bir yandan mulkjyet hakkı tanırurken, öte yandan mlras hukukunu ortadan kaldınr gibi görünen maddelerin bulunması, yeni bir anayasanın hazırlanmasmı gerekli kılmaktadır. Bu kanunun 1980 öncesi olaylanna bir tepki niteliğini taşımasını, en iyi gösteren maddelerden biri de YÖK'le ilgili olanıdır. Demokrasimize gölge... Ancak bu maddenin, emirkomuta zinciri tarafından 1980 öncesi üniversite öğrenci olaylarına yanlış tanı (teşhis) koymalarının ürünü olduğunu hemen eklemek isterim. Çünkü anarşinin egemen olduğu süre içinde, en az insan öldürülen kurumlar arasında üniversiteler gelmekte idi. Gerçekten de devletin öbür kurumlarında ve sokaklarda olup biten olaylara bakarak, üniversitelerdekiler bunlann yüzde biri bile değildi. Sokakların hatta ülkenin anarşiye terk edildiği bir dönemde, üniversitelerde bu tür olaylara en az yer verilmesi, onların YÖK kanunu ile cezalandınlmalarına degü, ödüllendirilmelerine neden olmalıydı. Emir komuta zincirinin, bütün anarşik olaylardan, üniversiteleri ve en az kendileri kadar bu vatan ve ulusu seven yöneticilerini sorumlu tutmalannın, ne kadar yanhş olduğunu, yansız bir araştırma açıkça gösterecektir. Demokrasimizin üzerine gölge düşüren sadece Sonuç Eski yazarlardan biri, yazdığı kitapta yanhş olup olmadığını saptaması için bir bilgine verir ve kendisinden, yanlış gördüğü yerlere mum yapıştırmasını söyler. Ancak bilgin kitabı okudukça yanlışların çokluğu karşısında, onu içinde mum eriyen kazana daldırmaktan başka çare olmadığını görür. Sayın Uğur Mumcu'nun da her gün bir yanına dokunduğu bu anayasanın, bu gidişle mum kazanına daldınlan kitaptan farkı kalmayacak. Bu bakımdan, onu onarmaktansa, yenisini haarlamak her yönden daha iyi olacaktır. Ancak Türkiye'de demokrasinin var olduğunu söyleyebilmek için, her şeyden önce 1402 sayıh kanunun uygulandığı süre içinde neden olduğu haksızlıklann giderilmesi gerekir. Bu haksızlıklar giderilmediği sürece, demokrasiden söz edilemez. Zira demokrasi, haksızlıklan önleyen ve gideren bir yönetim biçimidir. BUBHAN ARPAD HESAPLAŞMA "Uçan Tabut'lar Sanırım on yıl geçti, Amerikan uçak yapımcısı Loockheed'in Türkiye temsilcisi bir işadamımız aracılığıyla kimi çevrelerde para dağıttığı ileri sürülmüştü. Aynntılan unuttum, ama sonunda Türk işadamı aklandı, hatta onurlandırıldı. Maliyeye en çok vergi odeyen saygın bir işadamı olduğu gerekçesiyle! Olay da böylece kapanmıştı. Uçak alımında para yemek ve yedirmek suçlamaları birkaç yıl önce yinelendi. Emekliya ayrılmış kimi havacılar suçlandı. Sonra yine her şey yatıştı. Emekli bir hava generali kimi tören günleri yine ekranda görünüyor. İnce bir gülümseyişle! Cumhuriyet'te geçenlerde ilginç bir haber çıktı. Kimi bölümlerini aktarıyorum: "Federal Almanya'nın F 104'leri (Starffinghterleri) 1959'da ABD'lerinin Loockheed flrmasına ısmarladığı biliniyor. Federal Almanya'da kullanılan 917 adet F.104'ten 269'unun düştüğü de beiirtiliyor. Daha sonra Loockheede firmasının bütün dünyada dağıttığı rüşvetler konusunda ortaya çıkan uluslararası skandal sırasında Almanya'ya ilişkin dosyalar kaybolmuştu." Almanya'da çıkan Der Spiegel dergisinin ayrıntılarıyla ele alıp duyurduğu bu çirkin "savaş alışverişi gerçeği" konusunda bizim en yetkili kişimiz olması gereken Milli Savunma Bakanı ise büyük bir soğukkanlılıkla şöyle konuşabiliyor "Bu F.iO4'ler için 'uçan tabut' diyorlar. Aslındatüm düşen uoafdara 'ucarvtabut' diyorlar. Biz bu ucakları alıyoruz. Yedek parça takıp kullanıyoruz. Pek o kadar kötü uçaklardeğiller..." Günümüz Alman edebiyatının güçlü adlarından Heinrich Böll, düşen uçaklar üzerinde duruyor: "Size bir itirafta bulunacağım: Düşen Starffinghter uçakları nın sayısı yüzü bulunca sıze bu mektubu yazacaktım. O durumda politikadan çok, askerlik hayatı insan hayatı ve para üzerine yazılmış olur; bu ürkütücü oyunun Bay Dr. Strauss'un (Federal Almanya'nın eski Milli Savunma Bakanı), bu korkunç yanılgısının kaç kişinin canı ve ne çok parayla ödendiğini soylerdim. Yüzüncü uçağın düşecegini ummak bile istemiyorum. Daha başka bir umut beslemek de istemem. Fakat düşen 96 uçağın taşıdığı anlamı düşünün! Savaşta değil, savaştakinden bile çok barışta. Bunu hesaba başlayınca sizi kandırmalarına izin vermeyin. Yazık ki, günümüzde sütçü kızlar azalıyor. (Bir tarihte bir sütçü kızla dostluğum vardı da onu çok zeki, çok sevimli biri olarak her zaman düşünürüm!) Ne var ki, sütçü kızların hiç suçu yoktu, o yanlış faturalarda. Şimdi de böyle yanlış faturaları politikacılar yutturuyorlar. Oylarınızı verdiğiniz o fotoğraf gibi erkekler! Ya o düşü düşüveren havacılar? " Bunlardan söz eden yok. Bizim ciddı basınımızın ne denli ciddi olduğunu bundan anlayın! Düşen bir Starffinghter pilotunun gazetede yeri, beşinci, ya da altıncı sayfanın en altında, beş ya da altı satırdır. Oysa böyle bir haber bütün gazetelerde birinci sayfada kocaman harflerle gösterilmelıydi. Federal Almanya ve Türkiye arasında savaş uçakları konusunda bir sorun daha var: Alman savaş jetleri alçaktan uçuşları Konya Ovası göklerinde yapılsın diye girişilen baskı! Federal Almanya Cumhuriyeti yurttaşları, savaş jetlerinin alçaktan uçuş denemelerini, Konya ovasında yapsın istiyorlar: Alman insanlarının ve doğanın sağlıklı yaşayabilmesi için! Bağımsız Türkjye Cumhuriyeti yurttaşı Konyalılar soruyor: "Bizim canımız, Almandan daha mı düşük değerli?" S.S YEŞİM SAHİL KONUT YAPI KOOPERATİFİ B O D R U M'D A! Kendi Koyunuzda Kendi Villanız. r SS YEŞÎM SAHİL KONUT YAPI KOOPERATİFÎ'nin 144.300 m'lik arsası Ege'nin en güzel koyu olan Bodrum Güvercinliktedir. * Ulaşım ve alryapı sorunu yoktur. • Arsaıruz denızle ıç ıçedır r Arsamızın tapusu S.S.YEŞİM SAHİL KONUT YAPI KOOPERATİFİ üzerine kayıtlı r Her noktası deniz manzaralı.. r Resrru imaı plarüı r Türiciye'nin üonci büyük oteli MAYA ve MAVİ TUR Zıraat Barücaa tesıslen komşunuz olacağı r înşaata 1988 Nisan'ında kean olarak başlanacağı SİZİ ZORLA KONUT SAHİBİ YAPACAÛIZ NASIL MI? İŞTE GÜVEN BELGENİZ PROFESYONEL • Size en yakın büromuza uğrayarak arsamızın yerini görevli arkadaşlanmızın izleteceği video filmlerinden, maketlerden öğrenin • Mektup veya telofonla broşür isteyin Arsanra, imkanlannızı tarudıktan sonra İÇİN DE DEĞİL! ÖYLEYSE ZORLA KONUT SAHİBİ YAPMAK DA NE DEMEK OLUYOR? MİMARİ PERSPEKTİF * Her tur sunuş ve renklendirme tekniğini (suluboya, flomaster, airbrush, letraton) kullanabilen, * Teknik kuralİarına gereğince uyarak, gereğınde uymayarak perspektif çizebilen, * Verilen projelerden yararlanmakla birlikıe, gereğinde*yaratıcı katkılar yapabilen, * Özellikle, dış perspektif çizimlerinde başarılı, fakat ıç perspektif konusunda da iddialı, * Surekli yada parça başına çalışma bıçimlerinden biri ile bağlantı yapabileceğımiz sanatçılar arı\oruz. İsteklilerin telefon ile bağlantı kurduktan sonra, ornek çalışmalan ile başvurmalarını yada bu çalışmalan gondermelerini ; rıca ederız. ; TEI : ANKARA 136 10 98 136 10 99 c SİZ BİZİ ZORLAYACAKSINIZ ARSABEDELİ: 4.700.000.TL 2.500.000 TL PEŞIN KALAN MİKTAR 11 AY TAKSİTLE BANKA HESAP NUMARALARI • YAPI KREDI DENIZLI MERKEZ ŞB: 0028 415 • AKBANK DENIZLİ MERKEZ: 24 01 28 MÛRACAATADRESLERI MERKEZ BerKman Işhanı Kat 3 No 44 Denızlı Tel:20197 İSTANBUL Hoca Rustem Mektebı Sokak 13/2 Çağaloğlu Tel 5209006 E</ 3665647 BOORUM Hasan KayaGuvercınlık 9 (6141) 2850 veya 2851 den 30 numara IZMIR Teı 13098" ANKARA Ruzgariı Sokak Özler Han 7'32 ULUS Tel 32419393123683 FRANSA Route De Lagresle Bg De Thtzy 69240 FRANCE Tel 9 9 33 ^4644416 OLUM Merhum heykeltıraş Prof. Şadi Çalık ile Müfıde Çalık'ın ogulları; yüksek mimar Siren Çalık Kieslich'in kardeşi, Thomas Kieslich'in kayınbiraderi, Neriman Çalık Zeren, Necati Cumalı, Berin Cumalı, Adnan Sayar, Muazzez Sayar, Yuk. Muh. Celadet Çıtanak, Muzehher Çıtanak, Yük. Müh. ö m e r Tekin, Mubeccel Tekın, Aydın Cumalı, Nazan Cumalı'nın yeğenleri; Naci ile Murat Tekin, Çiğdem ile Orhan Çıtanak, Ebru ile Çağla Cumalı'nın kuzenleri, Bttim Balaman'ın nişanlısı Boğaz üzerinde geçen urpertici helikopter kazasında, seçkin yeteneklerini örnek bir tutku ile adadıgı kamerası başında görevini yerine getirirken çok genç yaşta yaşamını yitirdi. Osman Çahk'ın cenazesi 18 kasım çarşamba günu öğle namazından sonra Şişli Camii'nden alınarak Zincirlikuyu Mezarlığı'ndaki aile kabristanında toprağa verilecektir. Osman'ı sevenlere acıyla duyurulur. OSMAN ÇALIK Sevgili BAŞSAĞUĞI Maden Mühendisleri Odası 19841986 dönemi başkanı Maden Yüksek Mühendisi BAŞSAĞUĞI Değerli mesai arkadaşımız Ankara Siyasi Şube Müdürü Sayın Dr.Hasan Eryılmaz'ın çok değerli babaları, ORHAN MELEK DEMİRÖZ Insanlığjndan ba$ka her şeyını Türkiye işçi smıfının ve halkmın kurtuluşuna adadı. Bu yolda karşılaştıgı her belayı, her cefayı bir jeref madalyası gibı bağnna ffl&BKk J* bastı Doğa oyun ederek bedenını (19461987) aramızdan ayırdıgı zaman yine sürgundeydı. örnek eğıtım emekçisı bundan böyle dostlarının, öğrencılerınin kafasında ve yüreğinde yaşayacak ARKADAŞLARI ADLNA ORHAN ÖZER o SEÇKİN Y. İNCEEFE'nin vefatını teessürle öğrenmiş bulunuyoruz. Merhuma Tanrıdan rahmet, kederli ailesine ve maden mühendisliği camiasına başsağlığı dileriz. SADIK ERYILMAZ'ın vefatından büyük üzüntü duyduk. Kederli ailesine başsağlığı ve sabırlar dileriz. T.K.İ. O.A.L. MÜESSESE MÜDÜRLÜĞÜ MESLEKTAŞLARI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle