25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 KASIM 1987 KÜLTÜRYAŞAM P İ K N İ K PİYALE MADRA O GÜÇLU kll' B1C ÜRÜyOB 8ASIC1VOE CUMHURtYET/5 Eleştiri, filmi deşifre etmelî Sinemamızda en büyük gişe geliri sağlayan ve en çok eleştirilen filmin, "Su da Yanar"m yönetmeni Ali özgentürk, "Çatışmayı ya da öfkeli olmayı seviyoruz. düsünmeyi değil" diyor. "Önyargılara bayılıyoruz. Eleştirinin daha çok seyirciyle değil, sanat yapıtmı üreten kişiyle ilgisi vardır. Çünkü eleştirinin görevi, bir sanat yapıtının deşifre edilmesidir." HANDAN ŞENKÖKEN Ali Özgentürk'un son filmi "Su da Yanar", Türk sinemasındaki en ilginç olaylardan birinin yaratıcısı oldu. "Su da Yanar", bir yandan sinemamızda en çok gişe yapan film olurken, öte yandan da film eleştirmenleri tarafından en çok eleştirilen yapıt niteliği kazandı. Geçenlerde Izmir'de Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Bölümü öğrencileriyle bir söyleşiye katılan Özgentürk, oğrencilerin sorulannı yanıtlarken, bir bakıma kendisine ve filmine yöneltilen eleştirileri de toplu olarak yanıthyordu. Öğrencilerden gelen ilk soru, "Su da Yanar"da izlediğimiz yonetmenin Özgentürk'un kendisi olup olmadığı doğrukusundaydı. Özgentürk'un yarutı şöyleydi: "Ben değilim, hepimiziz. İnsan bir film yapmayı tasarlarken, belki bir görüntuden, belki bir sözcükten, belki yaşamdan tek bir şeyden yola çıkar. Sonra o, ancak otobiyografik bir şey olmaktan çıktığı zaman bir sanat yapıtına dönüşebilir. Filmle kendi aramzda bir mesafe, bir boyut elde edildiği zaman, o bir filme dönuşebilir. Bizde aydın çevrelerde genellikle eserin kendisinden çok, eserin dedikodusuyla uğraşılır. Mesela, geçen yıl Latife Tekin, bir roman yazdı. 'Gece Dersleri' adh romanın kendisi dışında başka bir coğrafya, başka bir harita kuruldu. Ürünün kendi sınırları içinde kalmadan, çok banal diyebileceğim eleştiriler yapıldı. Her filmin kendi içinde bir "Suda Yanar"ın yönetmeni Ali Özgentürk, eleştirmenleriyanıtladv Gck. HIZLI GAZETECI A/AA 0EY&NPİ, 9£N O EVt ft Ki AKShJMAPAN SEREMİ PAPDON, NFP&J ° &i K61R1K iş BU &E ..?• PA HER FtLMİN BİR SÖZLÛ60 VARDIR Ali Özgentürk, her filmin kendi içinde bir sözlüğü olduğu ve bunun da yunetmenin kendi sözluğü olduğu kanısında Özgenturk, "Su da Yanar'ın çekimı sırasında Tarık Akan'la birlikte. sözlüğü vardır. Bana gore bu, yonetmenin kendi sozlüğüdür. Örtak sozlüklerin belirlediği hiçbir filme katılmıyorum. Bence, her yönetmenin bir sözlüğü, o sözİuğun de bir anahtan vardır. Alıcı o anahtan bulmak, filmin içine girmek zorundadır. Anahtar, bize has, Doğu toplumlarının entrika, dedikodu düzeyindeki anahtar olursa, insanlar o tür eleştiriye yonelirier. Paris işgal edildiğinde atolyesini basanlar Picasso'ya duvardaki 'Guernicayı kimin yaptığını sorarlar. O da, 'Siı yaptınız' der. Şimdi, bu filmi ben yaptım, ama oradaki yaşamı hepimiz yaptık!' Türkiye'de hemen bütün eleştirmenler "Su da Yanar" konusunda olumsuz yazılar yazmışlardı. Peki, Özgentürk, eleştirmenler hakkında ne düşünüyordu? Bir kere, "Su da Yanar", aslında eleştirmenlerin üslubunu açığa çıkarmıştı. Ama, "Bir film, bir insan gibiydi": "Türkıye'deki eleştirmenler konusunda saldırgan bir uslubum olduğu bilinir. Bu insanları sevmiyorum. İki yıl kadar önce bizde eleştirmen olmadığını söylemiştim. Onlarla yollarımız yıllar önce ayrılmıştı. Çünkü eleştirmenlerin yaşadıklarına, yazdıklarına, okuduklarına baktım. Onlann belirlediği yaşam ya da sinemanm ne kadar sağlıksız olabilecegini gördüm. Hatta kendi kendime, 'Onlann sevdiği şe>leri yaptıysan bundan kuşku duymalısın,' dedim. Türkiye'de sinema araştırmacısı, tarihçisi, eleştirmeni yok. Çunkü bizler çatışmayı ya da öfkeli olmayı seviyoruz. Duşünmeyi değil. Önyargılara bayılıyoruz. Eleştirinin daha çok seyirciyle değil, sanat yapıtını üreten kişiyle ilgisi vardır. Çünkü eleştirinin görevi, bir sanat yapıtının deşifre edilmesidir. Bu deşifrenin yapılabilmesi için, onun tarihle bağlantısı olması gerekir. Bu yüzden, bu eleştiriler beni çok rahatsız etmiyor;' Söyleşiye katılan öğrencilerden birine göre, "sorgulayan, hesaplaşan" bir filmdi "Su da Yanar." Peki, bu, "parçalanmışlığı" getirmiyor muydu? "Parçalanmiş kelimesine katılıyorum. Çünkü genel olarak klişe ve şablonlara karşıyım. Parçalanmış bir film yapmak istedim. Bir tur belleğin gorüntülerinden oluşmuş, ama kendi iç bağlantıları olan bir film tasarladım. Dünyanın her yerinde konformizmi seven aydının rahaiını bozan, sorgulayan bir filmdir bu. Angaje aydın soru sormayı sevmez. Ben de doğrusu soru sormaya tutkuluyum. Bızim aydınımız, en sol sanatçıdan obürüne kadar, konformist ozelliklerinin zedelenmesini istemez. Filmim, sadece eleştirmenlerden değil, entelektüel çevreden de buyuk tepki aldı, ama Istanbul'da buyük bir seyirci kitlesine ulaştı. Genç seyircilerden olumlu eleştiriler aldı. Yani tartışılan bir filme dönüştü. Yoksa herkesin beğendiği film beni ilgilendirmiyor. Film iyi ya da kotu olabilır. Ama bence önemli bir nokta var: Filmin film yoluyla ürettiği, ışık tuttuğu alanlarda tartışmaya yol açması. Türkiye gibi tartışmanın çok az olduğu bir ulkede tartışma çok onemli. Soru sormaya yönelten, gerçekten dipten gelen sorular yönelten sanat eserleri önemli" Bir başka soru da, Türk sinemasının dünya sinemasındaki yeri üzerineydi. Özgentürk, dunya sineması içinde Türk sinemasını nasıl değerlendiriyordu? "Turk sinemasında, başka ulkelerin sinemalarında rastlayamayacağımız ölçüde konu zenginliği var. Bu, ülkenin kendi koşullarından, insan malzemesinden geliyor. Gerçekten insanlar şaşınyorlar: Her filmde ayrı bir insan coğrafyası, bol hikâye. Bizim sinemayı ticari sinema ve iyi, güzel kaygılarla yola çıkan sinema diye ikiye ayırırsak, iyi ve guzel filmlerin bir özelliği var: Hırçın filmler. Yani hep kendini ispatlama çabası içindeler. Sinemanın ekonomik koşullarında, kısa bir sürede, az olanakla yönetmen o filmin dünyasını anlatmaya çalışıyor. Telaş ve hırçmlıktan kastım bu. Bu da, kimi yerde olumlu, kimi yerde olumsuz sonuçlara yol açıyor. Tabii, temel bir eksiklik var: Teknik altyapıdan, kamerasından, laboratuvardan ışığına kadar. Sinemamızın çok çalışkan ve zengin emekçisi var, ama teknik olanaklar çok kısıtlı. Yaratıcı dünyanın kişiselliği eksik, kişisel dünyalar kurulamıyor. Başka ülkelerde birikimler sonucu sürekli yonetmen patlaması oluyor. Çünku 'Kendi dünyamı anlatmak için film yapıyorum' diyorlar. Bu yuzden, çeşitlı dünyalar oluşuyor!' ÇİZGtLtK K4MİL MASAR.4CI } AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR KEMAL GÖKHA\ cJana ince e(inaaa ildk çekirr.i Son<Jca b'tR, (ıl Robinson. A l U l f l f l l l l ' m l U l l f i M ı m a r ^ n a n Üniversttesi Devlet Konservatuvarı Bale Bölumü, Devlet Tiyat^ şğ g y f t l K I l l U l U J d u a ı c n ^ n ^ universitelerin birlikte başlattığı güzel sanatları Anadolu'ya tanıtma çalışmaları kapsamında, Mimar Sinan Üniversitesi Bale Bölümu öğrencıleri Trabzon Devlet Tiyatrosu'nun k koT D Ti nugu oldu. Koregrafilerini Şebnem Aksan ve Aydın Teker'in gerçekleştırdiğı yapıttarı sergileyen bale öğrencileri, gösterilerini 20 ve 21 kasım günleri Bursa Ahmet Vefik Paşa Tiyatroşu'nda sürdürecekler TARİHTE BUGÜN MVMTAZ ARIKAS 1888'DE BUGÛH, "PASTEU& EUsrtTUrMOIC.UK Sü" FfZAKJSA'DA AÇfLD/. UMLU kCtMYA VE BlYOLOJl BttGtNl LOl/ıS (LUl PASrÖ/S') YAÇA/Ut 8OYUMCA , MAYALA^MA, PASTÖe/ZASYOM, MKHASTALIK yAPMASI, ŞA&BON VE KüOUZi HASTA618ı glRÇOK KOUUDA ÇAl/ÇM/f77. PASTEUf!., PEVLETT^N 8/f? ÇAUŞMA YS/Sl IST£YIMC£, SAINTCLOUD YAK/AJBifZ. ŞATO, OUZ£KILEUBIZEK BrR BAHKEEİN YAP77ĞI SAUY6UAJ B'R. KUPUZ. g//£ Kc**E*ZC£' 8OÇOBAN HEYKEL1N1M YE/S. ALDlĞl EMSTı TUDE, ÜMLÜ B/LGfAJ OUJMUA/E D£ĞtM YEPl Y/L SaâJa, Laurent Ğsellii k>< desemn 14 Kasım Ressam Altan Adah'nın ardından Fransa'da ilk ameliyatı böbrekten, ikincisini kalpten oldu. Kalp kapağına misket taktılar. Altan'a biraz yaklaşmca tık tık duyulurdu bu misketin sesi. Ameliyattan sonra hastanede çizdikleri ve daha sonra yaptığı gravürler hep misketliydi ve bu form çoğu kez dairenin çemberi biçiminde eserlerine yansıdı. SAİM BUGAY ~ Kalbindeki ıııisket resmîne yansıdı Altan, "Adam bildi, bende doğumdan kalp kapağında bilmem ne var" dedi. Ama bir sure sonra o Fransa'ya gitti. Ben ise bir yıl sonra gidebildim. Fransa'da ilk ameliyatı böbrekten, ikincisini kalpten oldu. Kalp kapağına misket taktılar. Altan'a biraz yaklaşmca tık tık duyulurdu bu misketin sesi. Ameliyattan sonra hastanede çizdikleri ve daha sonra yaptığı gravürler hep misketliydi ve bu form, çoğu kez dairenin çemberi biçiminde eserlerine yansıdı. Çok iyi deseni vardı. Üstelik düş gibi, bulut gibi çizerdi. Paris'e gitmeden önce akademide asistandı. Bence, yurtdışma gitmese daha iyi olurdu. Paris'te uzun yıllar gezdi, gördü, okudu, öğrendi, ama fazla resim üretmedi, çalışmadı. "INeden?" dediğimde, "Herkes her şeyi yapmış, ben ne yapacağım?" diye yanıtlardı. Çok ustüne gidersen de, insanın gözüne şöyle bir bakardı. Louvrç'daki Mısır heykellerini gördükten sonra ben de böyle bir duyguya kapılmıştım. Bu nedenle Ahan'ı biraz anlıyordum. Bu düşüncesinden dolayı bize kalan sanat eserleri ne yazık ki çok azdır. Kalbi nedeniyle, kanının sıvılığını ilaçlarla kontrol etmesi gerekiyordu. Bu durumdan da bıkmış görunüyordu. 1987 yılı başında merdivenden düştü. Kafatası çatladı, sol yandaki dişleri ve bazı kemikleri kınldı. Bütün bunlara karşın, "Doktorlar şaşırdüar, bu kadar kısa sürede iyileştigine göre bünyen çok sağlammış dediler" diye anlatıyordu. Bu kazadan sonra pek iflah olmadı. Doktorlara taktı. "Sinirienme diyorlar, söylemesi kolay, nasıl sinirlenmeyeyim bu ortamda" diye dertleniyjrdu. Ölümünden bir süre önce geçirdiği kalp krizlerinden birinde kaldırıldığı hastanede doktorlar kendisine, "Kıpırdama" demelerine karşın, serumu eline alıp dolaşmış, "Ölmek benim de hakkın değil m i ? " diyerek imza verip hastaneden çıkmıştı. "Anlamıyorsunuz" diyordu. Belki de anlamadık. Çok kibardı. Küfür duyunca suratı değişirdi. Çok kızdığında bile, "Affedersiniz kardeşim ananızı (...) edebilir miyim?" diye küfür ettigini söylerler. Yapmacığı yoktu. Doğruyu söyler, en sevdiğine bile kırılacak diye hesap yapmazdı. Bazı sanatçı tanıdıklarımız jçin, isimleri olsun, adları duyulsun diye yaptıklannı gördükçe, "Ben onlann adına utanıyor u m " derdi. Çok değerlı bir arkadaşımızı yitırdik. Türkiye sanatçılar konusunda neyi yitirdiğini fark edemez durumda. Aydınlarımız, gazetecilerimiz bile "sanatçı" sözcüğünü olur olmaz, yerli yersiz kullanır durumda. Altan Adalı çok değerli bir sanatçımızdı. Ondan bize kalanlan değerlendirmek, onlara sahip çıkmak gerekiyor. Bu konuda da herhalde en önde davranması gereken kurum, Kültür Bakanlığı ve Devlet Resim ve Heykel Müzeleri'dir. Ben onun sanatını ne kadar yüceltsem, ne söylesem az. Elbette bunu gelecek kuşaklar daha iyi yapacaklardır. Zaten gidenin ardından bir şeyler söylemek zor, hele işi yazmak olmayanlar için. 50 YIL ÖNCE Cumhuriyet DünyvrBalkan matbuatı Öğrendiğimize göre, önumüzdekı mayıs aymda tstanbulda büyük bir matbuat kongresi toplanacaktır. Beynelmilel bir mahiyeti fıaiz bulunacak olan bu kongre Balkan memleketleri gazetecilerınin iştirakile toplanacak ve dünya matbuat mumessilleri de davet gazetecilerin ekseriyeti İstanbul kongresine iştirak edeceklerin i bildirm işkrdir. Balkan Matbuat Birliği idare heyetı azaları ikınci kanunda şehrimize gelerek, kongrenin hazırlıklarile meşgul olacaklardır. 14 Kasım 1937 kanala bağlı altı kanal açılmıştır. Kanalın üzerine her türlü vesaitin geçmesine müsait dört köpru kurulmuştur. Bu suretle 8 bin hektarhk mümbit bir arazi kazamlmıştır. 19371987 inşaatı da hemen başlamak üzereredir. Fabrikaların kurulu ve kurulmakta olduğu taraflar tzmitin en mamur kısmı haline gelmektedir. Vakit sabah, akademinin batı tarafında, güneş öte yanda... Nereden gelmiş, nasıl yansımış? Bilmiyorum. Camın çatlağında minicik bir güneş... Hani balonun içine bakarsınız da pek çoğunu görürsünüz. Her şeyin miniğinin güzel olması gibi, çatlağa yansımış guneşin miniciği de pınl pırıl, çok şaşırtıcı ve hoş... Akademinin ana giriş kapısı ve bir de heykel bölümü tarafında iki giriş kapısı var. Resim bölümünden de olsa zaman zaman kimileri heykel bölümünun kapısından giriyorlar. Gelenlerden yakaladığım birkaç arkadaşa büyük bir coşku ile bu minicik yansımış güneşi gösterdim. Kimse bir şey anlamadı. Belki de onlara gösteremedim. Bu kez aynı coşku ile kapıdan girmekte olan Altan'ı yakaladım ve ona gösterdim. Gördu... O minicik güneşi paylaştığım adamı o gün tanımış oldum. 1968'in bahar aylan. 1416 sayüı kanun ile akademiye öğretim üyesi yetiştirilmek uzere, yurtdışına gönderilme sınavını kazanmışız. Sağlık kontrolündeyiz. Altan'ı muayene eden doktor bağırdı: "Bu gidemez!" " N e oluyor, ne var?" diye sordum. Aksamyda Karasaz batakhm kurutıudu Aksaray 14 Aksaray civarındaki Karasaz batakltğının kurututması için 1934 senesinde başlayan çalışmalar muvaffakiyetle sona ermiştir. Bataklığın sulannı akıtmak için bir ana [CUMHURİYET ; AnkaraAdana tayynre seferleri Adana 13 (Hususi) AnkaraAdana hava seferleri için tetkikatta bulunmak Uzere havayolları Umum Müdurü Sabri, bugün buraya geldi. Tecrübe seferleri önümuzdeki hafta içinde başlıyacak, fakat şimdilik posta mersulatım kabul edecektir. Umum Müdıir Sabri iki gun sonra Ankaraya dönecektir. KITAPLARI ROMANLAR MIKAYELER MASALLAU Kitabcıl&rdan ırtrtııtı Bol S E T ampulleri en DcıiT vren darınıklı tmpullerdir. L'mnmt <fcpo<n l.nnhul Cetil Htv H ı ı No S.1 Dün batak ve sıtma kaynağı olan bu topraklar uzerine goçmenler için dört yüz haneli bir sağlık köyü yapılmaktadır. Yeni köyün seksen evi bu ay sonunda bitecek ve goçmenler evlerine yerleşecektir. Diğer evlerin de bir an evvel bitirilmesi için inşaata htz verilmiştir. edilecektir. Hükümetimiz, kongrenin Yıldız sarayında toplanmasma müsaade etmiştir. Memleketimizde ilk defa olarak toplanacak olan beynelmilel matbuat kongresine büyük bir ehemmiyet verilmektedir. İki sene evvel kahirede toplanan beynelmilel matbuat kongresine iştirak eden İzınit seüüloz fabrikası inşaaU hmit (Hususi) Başvekilimiz Celal Bayar tarafından temelleri atılan sellüloz fabrikasının inşaatına başlanılmıştır. Ümid ve tahmin edildiğine göre, fabrika 1938 yılımn sonlarına doğru işlemeğe başlıyabilecektir. İkinci kağıt fabrikamızm ONDAN BİZE KALAN Altan Adalı'dan bize kalanları değerlendirmek, onlara sahip çıkmak gerekiyor Bu konuda en önde davranması gereken kurumlar Kultür Bakanlığı ve Devlet Resim ve Heykel Müzeleri herhalde. 'JTGLŞ traş sabunu kullanırsmii GIBBS /t' olur. olmak bir
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle