17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 KASIM 1987 CUMHURİYET/13 İdari makama 'sınırlama' yetkisi Türk Hukuk Yapısı Nasıl Değiştirildi? 12 Eylül yasalarının yarattığı önemli bir sorun temel haklarda yasa koyucuya tanınan yetkinin başkalarına geçmesidir nayasa Mahkemesi'nin "belirsiz kavramlara" yer vermeyerek hukuk devletinin somutlaştırılmasını isteyen ilke kararı, 12 Eylül sonrası çıkarılan birçok yasada göz ardı edilmiş. Söz konusu yasalaraa anayasanın yalmzca yasa koyucuya tanıdığı temel hakları sımrlama yetkisi, idari makamların takdirine bağlanmıştır. 4 1980'den önceki yıüarda A nayasa Mahkemesi karanyla iptal edilmiş kimi hiikümler, 12 Eylül yasalanyla "ktsıtlayıa"biçimdeyenıden düzenlenmistir. Bunun bir örneği de Topiantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'dır. 1976yüında bu yasada bir değişiklik yapılarak "Mahaüi mülki amirin devletin ülkesi ve milletin bütünlüğünün, milli güvenliğln, kamu düzeninin, kamu yaranrun, genel ahlakm ve genel sağlığın gerektirdiği hallerde topiantı ve gösteri yürüyüsünü 10 günü aşmamak ve bir defaya mahsus olmak ütere erteleyebüir hükmü eklenmek istenmisti." A nayasa Mahkemesi bu hükmü iptal ederken "kamu düzeni, milli güventik" gibi kavramlann "kapalı ve genel kavramlar'' olduğuna isaret ederek bu değişikliği iptal etmifti. Oysa 12 Eylül'den sonra çıkarılan Topiantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'mn 17. maddesinde(üstelik yasaklama veya iki ay ertelemeyi içeren bir biçimde) "Milli güvenUk, genel ahlak ve genelsağhk" gibi, anayasada yasa koyucunun sınıHama yetkisinin sınırlan olarak öngörulmüf belirsiz kavramlara (unbestimmte Rechtsbegriffe) yer verilmiştir. Doç. FAZIL SAĞLAM'ın incelemesi 12 Eylül Yasaları ANKARA ÜNİVERSlTESl SBF ANAYASA HUKUKU KÜRSÜSÜ ESKt ÖĞRETİM ÜYESİ oçentlik ve profesörlük dışında kalan tiitn öğretim elemanlarının atanmasını 12 yıllık sürelere bağlavan YÖK Yasasiy Anayasa Mahkemesi nce iptal edilen eski Üniversiteler Yasası'mn 30. maddesi hükmüne paralel bir biçimde düzenlenmistir. Bu düzenlemeler, YÖK sisteminin üniversiteye getirdiği hiyerarşik yapının temel taşlarıdır. D GENCAY OTORİTE VE DEMOKRASİ Demokrasi vepolis devleti ikileminde gezinen bir rejim Siyasal rejimimiz zaman zaman 'demokratikleşme' yolunda önemli adımlar atmış, fakat 'polis devleti' olma özelliği hiçbir zaman gündemden çıkmamıştır. 4 1971 martında yapılan yeni bir askeri müdahale, tüm düzenlemeyi ortadan kaldırrr.amışsa da, çoğulculuk ve katılım açısından yeni sınırlamalar getirmiştir. Temel özgürlüklerle ilgili yeni düzenlemeler, üniversite öğretim üyelerinin siyasal partilerin merkez yönetimlerinde görev alabilme hakkının ortadan kaldırılması, memurlara verilen sendikal hakların geri alınmass söz konusu girişimlere örnektir. Demokratikleşme açısından olumlu gelişmelere karşın 1961 sonrası siyasal rejimin tam bir demokrasi olduğu söylenemez. Türkiye'nin yakın siyasal tarihine bakıldığında, rejimin "demokrasi ile polis devleti ikilemi" arasında gidip geldiği söylenebilmektedir. Bir başka de>'işle, siyasal rejimimiz zaman zaman "demokratikleşme" yolunda önemli adımlar atmış, fakat "polis devleti" olma özelliği hiçbir zaman gündemden çıkmamıştır. Sözü edilen bu polis devleti özelliği, devlet bürokrasisinin bazı kesimlerinin doğrudan doğruya siyasi iktidan elinde bulundurması ve kullanması olarak tanımlanabilmektedir. Bir başka deyişle, Türkiye'de bürokrasinin bazı kesimleri hiç muhalefete düşmeyen ebedi bir iktidar partisi konumundadır. Her ne kadar bu biikttm, anayasanın 34. maddesinin 4. fıkrasındakj özel sınıriama kuralının bir tekran niteligindeyse de Anayasa Mahkemesi, yukarda anılan karannda bu tür belirsiz kavnunlann yasada somutlaşünlmadan olduğu gibi yasalara geçirilmesini "yasayla yapılmış bir sımrlama" niteliğinde görmemekte, bunların yasada yargısal denetime elverisli bir belirginlikte somutlaştınlmasını aramakıadır. Anayasa Mahkemesi'nin hukuk devletinin somutlaşmasını sağlama bakımından büyük bir önem taşıyan bu ilke karan, 12 Eylül'den sonra çıkanlmış birçok yasada (özellikle Pasaport Yasası, Basın Yasası, Polis Vazife ve Se Bürokrasi ve iktidar Kuşkusuz, birçok demokratik ülkede , bürokrasiler uzmanhkları ve teknik becerileri sayesinde siyasi iktidara karşı belli bir ölçüde bağımsızlaşmaktadırlar. Ancak bu hiçbir zaman doğrudan doğruya siyasi iktidan kullanma biçimine dönüşmemekte; basın, insan hakları dernekleri ve benzeri sivil toplum kuruluşları, otonomisi yükselen bürokratik kurumlara karşı ciddi bir mücadele vermektedir. örneğin yakınlarda tngiliz gizli servisine mensup bir kişi, anılanm yayımlamak istemiş ve bunun üzerine devlet sırlarını içerdiği gerekçesi ile söz konusu anılara idari bir yayın yasağı getirilmişti. Bunun Uzerine anılar Kanada'da yayımlanmış ve kısa zamanda Ingiltere'nin en çok satan kitapları listesine girmişti. Demokratik Ulkelere baktığımızda, buna benzer binlerce örnek görülüyor. B ir siyasi partiden çıkarılan ya da partinin kapatılmasına neden olan kişilerin "beş yıl süreyle dernek kurmaması" hükmünü Anayasa Mahkemesi daha önce, bu i 12 Eylul kurucu iktidan, kendilerinden önceki mekte ve TBMM'nin yetkisinde olan hukukj Konutarda, son sfizu "idari makamlann" dönemde Anayasa Mahkemesi tarafından reddedHen birçok hukmü yasaiara geçir takdirine bırakmakta sakınca görmedi. yasağın söz konusu kişileri "toplumdan tecrit etmeye" çç) Yine 1630 sayıh eski Dernekler Yasası'mn 63. yot açacağı gerekçesiyle iptal kanına tanıyan 171 Sayılı Yasa'nın 10. maddesinin maddesi, dernek kurma hakkına sahip olmadığı görmekteydi. Anayasa Mahkemesi, 11 15 ve 15.2.1975 tarih 3. ve 4. fıkraları Anayasa Mahkemesi'nin yukaretmişti. 12 Eylül'de bu ve E.73/38, K.75/23 sayılı bir kararında söz kohalde, dernek kuranlara bin liraya kadar ağır pada (aa) bölümünde anılan kararı ile "kişisel anlanusu hükmü, aşağıdaki gerekçeyle iptal etmiştir. ra cezası verileceğini belirtmekte ve bunun yanı sıra yış ve takdire dayanan uygulamalara olanak hüküm yenıden yasaya "... Asistanların görevlerine herhangi bir disip"dernegin kapatılacagım" öngörmekteydi. Anayaverdiği" gerekçesiyle iptal edilmişlerdir. (Bkz. Anaeklendi. lin kovuşturması yapılmadan, sadece bazı sürelesa Mahkemesi'ne göre, söz konusu kapatma kuyasa Yargısı II No: 61, 4 e ve ç). cc) 1630 sayılı Dernekler Yasası'mn 2. maddesinin (a) bendi, kimi nedenlerle bir siyasi partiden kesin olarak çıkarılan veya bir siyasi partinin kapatılmasına sebep olan parti üyelerinin beş yıl süre ile dernek kuramayacaklarım öngörmekteydi. Anayasa Mahkemesi 18 20.12.1973 tarih ve E.73/3K73/37 sayılı kararında bu hükmü anayasaya aykırı bularak iptal etmiştir. Karann gerekçesine göre, "... siyasi partiler ve dernekler ... ayrı faaliyet alanlarının kuruluşları..!' (dır). ... Siyasi parti alanında yasa dışına çıkmış bir kimsenin dernekler alanında da mutlaka zararlı olacağım önceden kabul etmekte bir isabet olamaz. ... Genellikle, ceza giymemiş, yalmzca siyasi partiden çıkanlmış veya partinin kapatılmasına sebep olmuş kimselere yönelen yasak, böylelerini masum erekler güden demekleri dahi kuramayacak duruma getirerek, işi, onlann içinde bulundukları toplumdan tecrit etmeye kadar vardırmaktadır ki bu tutumun sakıncalan açıklamayı gerektirmeyecek biçimde ortadadırî' (Bkz. Anayasa Yargısı II, No: 62, 4 a). ralı, "Hiçbir ayınm gözetmeksizin tek kurucunun ehliyetsiz olması ve bunun dernek tüzel kişiliğinin yasaca oluşmasını etkilememesi durumunda bile, dernegin kapatılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu kapsamı ile dava konusu kural, ağır bir neden olmadan ve anayasanın 29. maddesi doğrultusunda bir sımrlama gerekçesi bulunmaksızın dahi bir dernegin hukuksal varhğına kolayca son verilmesine elverisli, onun için de dernek kurma anayasal hakkının özüne dokunür bir niteliktedir. Bu nedenle 63. maddedeki 've dernek kapatılır' kuralı anayasaya aykırıdır!' (Bkz. Anayasa Yargısı II, No: 62, 4 c). Oysa yeni Dernekler Yasası, 76. maddesinin 1. fıkrası ile Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmiş olan söz konusu kurah yeniden düzenlemiş bulunmaktadır. lahiyetleri Yasası'nda yapılan değişiklikler, Dernekler Yasası, Siyasal Partiler Yasası, Sendikalar Yasası, Toplu Sözleşme Grev ve Lokavt Yasası) göz ardı edilmiş, söz konusu yasalarda yer alan temel haklara ilişkin sınırlamalann bir kısmında anayasadaki sımrlama nedenlerinin tekrarlanmasıyla yetinilmiştir. "Bu durumda yasa koyucunun sımrlama ölçüleri, idari makamlara aktanlmış, anayasanın yalmzca yasa koyucuya tanıdığı temel haklan sımrlama yetkisi, idari makamlann takdirine bağlanmış olmaktadır. Bu özellik, 12 Eylill yasalarının anayasaya aykırdık yönünden genel sorununu oluşturmaktadır. Topiantı erteleme bb) Yine 2911 sayılı Topiantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'mn 15. maddesi, valilere aynı gün içinde birden çok topiantı yapılması ve güvenlik güçlerinin bu toplantılann güvenliğini sağlamaya yeterli olmaması halinde, 30 günü aşmamak üzere toplantıyı erteleme yetkisini vermektedir. Aynı yetki, bölge ya da yurt çapındaki toplantılar bakımmdan bölge valileriyle Içişleri Bakamna da tanımıştır. (m. 16) Oysa benzer bir yetkiyi, üstelik 10 günlük süreyi aşmamak üzere vali ve Içişleri Ba YÖK ve atamalar Dernek kapatma Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı na rağmen, 2908 sayılı yeni Dernekler Yasası, 4. maddesinin 4. bendinde aynı hükmü tekrarlamakta bir sakınca Rörmemiştir. dd) Son örneği 2547 sayılı Yüksek Ögretim Yasası'ndan sunmak istiyoruz. 1750 sayılı eski Üniversiteler Yasası, 30. maddesinde üniversite asistanlarımn iki yıl için atanmalarını, gerekli görülenlerin atamalannın toplam 6 yılı geçmemek üzere iki kez yenilenebileceğini, atamalan yenilenmeyen asistanlann üniversite veya baglı kunımlarla ilişkilerinin kendiliğinden kesilmiş sayılacagını" ön rin dolmasıyla doğrudan doğruya son verilebilmektedir. ... Oysa asistanlar öğretim yardımcılandır. Bu sıfatla üniversite bilimsel denetimine bağlıdırlar. Bilimsel ve yönetimsel denetim kurallarının ve bu denetim sonucunda gerekli disiplin hükümlerinin yürütülmesi işlemi dururken, serbestçe çalışma ve araştııma güvencesini yok eden, hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayan, bir yöntemle asistanlann görevlerine son verilmesi anayasanın 120. maddesine (üniversite özerkliği) aykındır!' (Bkz. Anayasa Yargısı II, No: 153, 11 b). Oysa 2547 sayılı Yüksek öğretim Yasası, docentlik ve profesörlük dışında kalan tüm öğretim elemanlarının atanmasını, 12 yıllık sürelere bağlayarak, Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilen eski Üniversiteler Yasası'mn 30. maddesi hükmüne paralel bir biçimde düzenlemiştir. Bu düzenlemeler, YÖK sisteminin üniversiteye getirdiği hiyerarşik yapının temel taşları niteliğindedir Anayasaya aykırılık örneklerin; tamamlarken, bir noktayı yinelemekt; yarar görüyoruz. 12 Eylül yasalarının anayasaya aykırı hükümleri, sıraladığımız örneklerden ibaret değildir. Bu örnekler, tüketici bir liste sunma iddiasıyla değil, sorunu vurgulama amacıyla seçilmiştir. SÜKECEK Siyasal iktidara ya da politikacılara duyulan güyensizlik ile devlet bürokrasinin doğrudan iktidar kullanımının ilginç örnekleri, 12 Eylül dönemi mahkemelerinde ortaya çıktı. Kolluk kuvvetlerinin ya da çeşitli güvenlik güçlerinin TBMM üyeleri hakkında dosya tuttukları ve tutulan dosyaların içerikleri mahkeme zabıtlarına geçti. Türkiye'de ise durum oldukça farklı. Bürokrasinin bazı kesimlerinin doğrudan doğruya iktidar sahibi olması, siyasal kültürümüzün en önde gelen özelliklerinden biri, bir başka deyişle toplumun ana siyasi normu. Mehmet Ali Birand'ın Emret Komutanım adlı son derece yetkin çalışması, bu durumu apaçık gözler önüne seriyor. Türkiye'de siyasi iktidarlar belli ideolojilere kapalı olmak ve belli ilkelere uymak zorunda, bunun değerlendirmesini de toplum değil bürokrasinin bir kesiti "ordu" yapıyor. Yani siyasal kültürümüzde seçilmiş iktidarlara karşı bir güvensizlik normu var; siyasal uyuşmanın (Consensus) sürmesi, ancak bu devlet gücünün güvencesinde yürümek zorunda. Siyasal iktidara ya da politikacılara duyulan güvensizlik ile devlet bürokrasinin doğrudan iktidar kullanımının llginç örnekleri 12 Eylül dönemi mahkemelerinde ortaya çıktı. Kolluk kuvvetlerinin ya da çeşitli güvenlik güçlerinin TBMM üyeleri hakkında dosya tuttukları, tutulan dosya içerikleriyle mahkeme zabıtlarına geçti. Yani ulusal iradeyi, bir başka deyişle toplumdaki en yüce temsil eden yasama meclisi üyelerinin parlamento içi faaliyetlerinin verdikleri yasa tekliflerinin polis tarafından izlenip fişlendiği yargılamalar sırasında ortaya çıktı. ! 12Mart'tan kalan kötü miras:KHK PROF. DR. RONA AYBAY Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarma yetkisine gerek var mıydı? Bu soruyu sormamız yersiz sayılmamalıdır. Çünkü Kurtuluş Savaşı'yla başlayıp, 12 Mart 1971 askeri müdahalesine kadar, yarım yüzyıl süreyle Türkiye KHK olmadan yönetilmişti.1921, 1924 ve 1961 anayasalannı hazırlayanlarca KHK "istenir" değil "sakıncah" bir şey sayümıştı. öyle ki, yasama yetkisinin TBMM'ye ait olduğunu belirten anayasa hükmüne, bu yetkinin "devredilmezliği" neredeyse altı çizilerek eklenmişti. Cumhuriyetin ilk yıllarında oluşan Türk Anayasa Hukuku öğretisi, KHK kavramını niçin "uzak durulması gereken" bir şey saymıştı? TBMM'nin ilk dönemlerinde, milletvekilleri, Osmanlı parlamentosunun (Meclisi Mebusan'ın) yetkilerinin, giderek varlığının ortadan kaldınlışının taze anılanm unutmamışlardı. örneğin, Meclisin her yıl, belli tarihte, "kimsenin çağnsını beklemeksizin" kendiliğinden toplanacağım belirten anayasa kuralı boşuna konulmamıştı. Çünkü Osmanlı anayasasına göre Meclis, padişahın çağnsıyla toplanabiliyordu ve Abdülhamit 30 küsur yıl bu çağrıyı yapmayarak Meclisi "öldürmüştii." Yine Osmanlının son döneminde, "muvakkat kanun"lar, yaygın ve sürekli biçimde uygulanmış; demek, yasama yetkisi hükümetçe kullanılır olmuştu. Cumhuriyetin ilk Meclisleri ise "devrimci" bir tavırla, kendi yetkilerine kıskançlıkla sahip çıkmışlar, yasama yetkisinin kullanılışında rakip ve ortak tanımamışlardır. Kanun Hükmündeki Kararnameler (KHK) ve fonlar Meclisin yetki ve denetimini kısıtlıyor 1982 Anayasası ve demokrasi Nasıl oldu da, 50 yıl süreyle uzak durulan KHK A1VAP iktidarında çıkarılan KHK'lann önemini birdenbire bir kurtancı sayılıp anayasaya azaltan başka bir özellik de, ANAP'ın kurduğu giriverdi? Bu, 12 Mart 1971 günü Silahlı fonlardır. Toplu Konut Fonu gibi adı çok Kuvvetler üst komutanlarınca verilen bir duyulanlann yanı sıra, yetkililerin bile fazla "muhtıra" ile açılan ve TBMM'yi uzun süre haberi olmayan Üniversiteler Araştırma Fonu "silahlann gölgesinde" çalışmak zorunda gibi birçok fon vardır. Bu yoldan devletin bırakan bir dönemin eseridir. milyarları, Meclis denetiminin dışına çıkanlıyor. lıkdttidiı kimi tebliğlerden bile geride kalmaktadır. Türkiye'de genellikle kabul gören bir teze göre, demokratik özgürlükler toplum tarafından, geniş yığınlann mücadelesi ile kazamlmamış; "ebedi iktidar partisinin" lütfu ile anayasalara girmiştir. Bu tezi ileri sürenler, kanıt olarak anayasal özgürlüklerin toplum tarafından benimsenmediği ve bu nedenle de savunulmadığını söylüyorlar. Eğer bu tez doğruysa, anayasalar gerçekte ufak bir azınlığın kararlaştırdığı düzenlemeler biçiminde ortaya çıkıyor. Bu tezin doğruluğunu ya da yanlışlığını tartışmanın pek anlamh olduğu söylenemez. Bununla beraber Türkiye'deki anayasa dinamiğinin bazı somut gerçekleri ortaya koyduğu yadsınamaz. Siyasal otorite Anayasal bir toplumda siyasal kurumlaşmayı, bir başka deyişle siyasal iktidarın oluşumunu, yapısını, kullanımını ve sımrlanmasını behrleyen belgelerdir. Demokratik bir siyasal sistemde siyasal iktidar ulusal iradenin türevi olmalı ve temel hak ve özgürlükler açısından sınırlandırılmahdır. Demokrasinin özü bu sımrlandırmada yatmaktadır. 1982 Anayasasına bakıldığında, çoğulculuk ve katılım yönünden geleneksel kısıtlamalara ek olarak siyasal iktidann sınırlandırılmasından çok esnek davranıldığı söylenebilmektedir. Yani 1982 Anayasası'nda demokrasi ve özgürlükler ikinci plana itilmiş, devletin, siyasal otoritenin güçlendirilmesi ön plana çıkmıştır. 1982 Anayasası, yapılışı itibanyla demokrasiden çok uzak kalmıştır. Anayasa esas itibanyla 12 Eylül 1980 tarihinde iktidara el koyan beş general tarafından, herhangi bir temsil ilkesine uyulmadan seçilen bir kurula, danışma meclisine hazırlatılmış; ancak anayasa için son söz, bu beş generalden oluşan kurulda kalmıştır. Anayasanın halk oyiamasından geçtiği bilinmektedir.Ancak bu oylamanın pek demokratik olduğu söylenememektedir. Anayasanın halka nasıl tanıtıldığı, nasıl tartışıldığı, anayasaya hayır demenin hapisle cezalandırıldığı ve anayasayı tanıtan devlet başkanının konuşmalarının eleştirilmesinin yasaklandığı hatırlardadır. Bu tür bir kampanyanın sonunda referandumda çok büyük bir çoğunlukla evet çıkması pek de şaşırtıcı olmamışiır. Silahlann gölgesinde Sonraki yıllarda ne değişti? Nasıl oldu da, 50 yıl süreyle uzak duran KHK, birdenbire bir "kurtancı" sayılıp, anayasaya giriverdi? Bu 12 Mart 1971 günü, silahlı kuvvetler Ust komutanla.rınca verilen bir "muhtıra" ile açılan ve TBMM'yi uzun süre "silahlann gölgesinde" çalışmak zorunda bırakan dönemin bir eseridir. Hükümete KHK çıkarma yetkisini tanımak için anayasa değişikliği yapılmasındaki amaç, "giiçlii hiikümet" yaratmak biçiminde açıklanıyordu. Hükumetin "giiçsüz" olmasını istemek elbette olmaz; hükümettanımı gereği "iktidar" demektir, "güç" demektir. Ama "hükiimet kime. neye karşı giiçlii olmalıdır?" sorusuyla konuyu somutlaştırınca iş zorlaşır. Hazine soyguncusu sömürücüye karşı mı; yoksa hakkını arayan yoksula, işsize karşı mı "giiçlii" hükümet gibi sonılara yanıt bulmak gerekir. 12 Mart dönerninin, tozdan dumandan ferman okunmayan o karmaşık döneminde bu sorular sorulmamış; sorabilecek olanlann da susturulmaları "usulünce" sağlanmıştı. Böylece bakanlar kuruluna KHK çıkarma yetkisini tanıyan anayasa değişikliği TBMM'den kolayca geçirilmişti. Bu arada Türk siyasal yaşamınm garip olaylarından biri de yaşanıyordu. 12 Mart muhtırasının verilmesiyle başbakanhktan istifa zorunda kalan S. Demirel, 1%1 Anayasası'nı yıpratmak için yıllarca yürüttüğu kampanyada, bu anayasayla "giiçlii hükiimetler" kurulamayacağını da ısrarla ileri sürmüştü. KHK, Demirel'in açtığı yoldan, sonunda anayasaya girmiş, ama Demirel de başbakanhktan olmuştu. Demirel, yıllar sonra yine başbakan olacak, bu kez "giiçlii" hükümet kurmak için elinde KHK çıkarma olanağı da varken ekonomik ve sosyal sorunların altında ezilip yine bir askeri darbeyle iktidardan düşürülecekti. Kısaca söylemek gerekirse, bir hükümetin güçlu ya da güçsüz oluşunu belirlemede KHK çıkarma yetkisinin varhğı öyle pek büyük bir onem taşımamaktadır. 1930'dan beri, ithalat, ihracat, döviz hareketleri v.b., ulke ekonomisi açısından yaşamsal önemdekı konular, KHK yoluna başvurulmaksızın kararnameler ve tebliğler çıkarılarak du/enlenmektedir. KHK yoluyla yapılan aüzenlemeler, önem bakımından Türk Parası Kıymetini Koruma Kanununa dayanılarak Denetimsiz milyarlar ANAP iktidan döneminde çıkarılan KHK'lann önemini azaltan başka bir özellik de, ANAP'ın kurduğu "fon"lardır. Toplu Konut Fonu gibi adı çok duyulanlann yanı sıra, yetkililerin bile fazla haberi olmayan Üniversiteler Araştırma Fonu gibi bir çok fon var. Bunların tam listesini çıkarmak zor. Ama bütçenin aşağı yukan yarısı fonlardan oluşmaktadır. Bu ise son derece önemlidir. Çünkü bu yoldan devletin milyarları, Meclis denetiminin dışına çıkarılmaktadır. Dünyada parlamentoların ilk ortaya çıkışlan ise, yürütme organının harcamalarının parlamenterlerce denetlemesi.amacına dayanır. Parlamentonun, yıldan yıla artan bir biçimde, bu denetimden vazgeçen bir tutuma girmesi anlaşılır bir şey değildir. Daha doğrusu, parlamentonun böyle bir vazgeçmede bulunmaya yetkisi yoktur. Sonuç Türk anayasa öğretisi ve uygulamasına ters duşen KHK, 1972 yılında anayasaya sokulmuş, 1982 Anayasası KHK'ların alanını daha da genişletmiştir. ANAP iktidarınca çıkarılan kanunlann dil, uslüp, yasa tekniğine uygunluk gibi açılardan taşıdıkları ağır kusurlar, KHK'larda da kendini göstermektedir. KHK yoluyla herhangi ciddi bir sorun çözüme kavuşturulabilmiş değildir. KHK'lann yarattığı karışıkhktan daha önemli sorun ise fonlardır. TBMM denetimi dışındaki fonların yıldan yıla artması. teknik anlamda "vasama yelkisinin devredilmeıliği" ilkcsinin zedelenmesinden daha tehlikeli bir gelı>medir. StRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle