28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8 HAVA DURUMU İ¥letEorolO|i Genel MuduriuOu'nden a l m n Hone g i n yuıdun doflu kesimiari P M Ç A çak buUkı Oofiu Kandeniz. iç Anadoltı'nun doflusu. Doflu ve Guneyöoflu Anadolu MMgeteri yer yer yaJışJı geçecek, yajışlar geneffkfe yajmur. yer y«r sajanak ve gökgirultülü saflanak yauış şekünde geçecek. H * » SICAKLIGI unemf bir degtşitfk olmayacak. RÛZGÂR: Kuzey ve doflu yönlerden hafif. arasıra orta kuvvette zaman luttu ve saflanak yagçlı, dijer denirier parçalı bulutkı geçecek zaman kumtfice esecek. O e n i z e * . deniz mutedif. yer yer kaba datgad olacak, gorflş uzakhflı 10 km yıldız ve poyradan 35 Batı Karadeniz, yafliS alan bölgeterden 35 km. dobyında olacak. Van gölunde Eg« ve Marmara'da zaman zaman 57 hava parçalı çok bulurJu ve saOanak yağışlı, ribgar kuzey ve dotovvBtMte saatte 1021. Bat Karadeniz, flu yönierden orta, aman zaman kuvvetl otarafc esecek Gdl muMarmara ve Egede zaman zaman 28 tedil daJgaiı olup. goruş uzaklıut 510 km. dotayinda olacak. denlz mili hoto esecek. OENİZ: Oogtı Karadeniz ve Dogu Akdeniz parçafc çok bu25° 19° 17° 20° 10° 15° Oyiftatar 12° E*ne 1«° Eıancan 10° Eramnn 3°£*j$alw HABERLERİN DEVAMI lÜRKİYE'DE BUGÜN B 22» 9° Y 18° 10° 17° 7°KManş Y 24» 15° t2° e°Mersin 8 25° 14° 10° 4°Mu0b « ° 5°Muş Y 18° 8° B 16° 7° J 18° rauamı Y B 19° 13° 24° 16° Srtsun B 19° 13° Ofttu Y 20° 11° « ° 8°Rla 22° 16° Gumüslane B B 17° 11° 18° 10° Hattari Y 11° 8°Sansun Y 17° 11° 22° 10° Ispam B I7°io°s«r1 B 17° 14° 21° 10° IsüntJul B 19°12°Sinop Y 14° 8° 19° «°laı»r B 25°13°Sıvas B W11° 16° 7°Kııs Y KP 3TsMntaJ Y20°13° 16° BPtosamonu BW° 5 ° T t Y W°1O° 16° ^ K * M f i B 15° 8°\ncei B 13° 7° 20° 9°Kjrttjret B 18° 7°Uşak Y 17° 5° 19° 13° Kon»a A 15° 8°Vm Y 14° 8° 17° S°KiJöh/a B 21° 10° Katatya Y 20° 10° ZonguUak B 18° 9° Y B Y Y B 25 EKİM 1987 DUNYA'DA BUGUN 11» 29° 25° 8 31° BaODat Bvcdona g 2ff> Baseı B 14° Y 19° Berin Y 10° Bom Y 10» Brüksei Y 11» Sudapeşa Y 12° Y 14» Ccnmre Y 17° Cazrâ B 29° Odö» A 28» OutHyl Fmktun Y 13° B 24» Gtrne Y 9° Hetsr* KJttn B 26° Kopenhaç Y 0° Kuin Y 13» Y 23° Lrihosa Amsleraam Y Amnun B ASna B Bfts Boiu Burea ÇanrtMe Çonm DKKZÜ B&"u*ı Gijunes» Klarlı Sssl YyaCmurlu Kahirem Y B Y Y Y B MOSMM Mimh Y N w Vbrk B Y Oslo Paris B Y Prag ftyad A Ronta B Sod» 8 $am Y TelAnv Y lunus B Vuyra Y Vtonadk Y Vtyjna Y Vtfı&hingta n8 Zurih Y Lenıngrjö Londıa MatfrM Mlano Montrtal 3° W° 23° 22° 4° T° 7° 8° 13° 12° 27° 22° 22° 10° 25° 10° 14° 10° 6» 14° 15° 11° MUSTAFA EKMEKÇİ LONDRA NOTLARI İzlenimler... Küba krîzi ve Türkiye (Baştarafi 1. Sayfada) nım, teşekkarier" deme aşamasına da gelmistir. Ama Krusçev'in "BJr jey deJiT diyeceginden cmin degüdir. Kriz derinleşmiş, zaman kalmamıştır. Telefonu kaldınr, Avrupa MOttenk Kuvvetleri Komutanı General Norstad'a NATO'nun 28 ekimde toplarup toplanamayacağını sorar, sonra heyete dönerek devam eder: Kennedy: Avrupalılara alternatiflerin iyice anlatıldığı kanısında değilim. Zannediyorlar ki son bir saat içinde yaptıklarımız (Küba'yı işgal edecek birliklerin yola çıkmış olmasına atıfta bulunarak) ablukanın uzantısı. Başka şey yapacağımızın farkında bile değiller. Bu NATO'ya anlatıldı mı? NATO başına geleceği bilmeden ben onu (Küba'ya saldırı) yapamam. Dillon: Eğer NATO toplanırsa, bizim Küba'da onu yapmamıza çok sert tepki gösterebilirler. Hem "takas yapmayın" diyecekler hem de "Küba'da bir şey yapmayın" diyecekler. McNamara: Bence Küba'da bir şey yapmadan önce Türkive ve ttalya'daki Jüpiterler konusunda bir şey yapmalıyız. Çünkü Küba'da bir şey yapmadan ö.ıce Jüpiterler konusunda bir şey yaparsak, NATO'ya deriz ki "Size daha önce Kruşçe\'in teklifi konusunda danışmıştık". Çünkü şu anda eğer Küba'ya vuracaksak bu son 24 saattir konuştuğumuzun aksine, sınırlı değil, ıam kapasiteli bir saldın olacak. Küba'daki SAM (Sovyet yerden havaya füzeleri) bataryalan tahrıp edilmediği sürece sınırlı bir harekeı yapamayız, SAM bataryalannı tahrip etmemiz lazım, o zaman da hareket sınırlı olmaktan çıkar. SAM rampalannı ve havaalanlarını tahrip ettiğimiz zaman da huruç harekâtı başlatmak gerekir. Hunıcu da kademeli işgal takip eder. Ruslar da her aşamasında aynısını misilleme olarak yapar; buyük bir olasılıkla da Türkiye'deki Jüpiter üslerinden b şlar, üç gün içinde Türkiye'yi darı.ıadağın ederler. Oysa biz Türkiye'deki Jüpiterleri söktüklen sonra Küba'ya saldınrsak onların elinden saldırı başlatmak gerekçesini almış oluruz, ama bu sefer de başka bir bölgeye saldırabilirler. Jüpiterleri sökmenin bir yolu, hemen Türkler ve İtalyanlarla ikili müzakereler baslatarak, "Küba'da harekete geçeceğiınizden sizf yönelik lebdidi asgariye indirmek için Jupiterlerin savaş başlıklannı sökiiyoruz >e onun yerine sizin kıyılarınızda iislenecek denizaltılara, aynı hedefe yönelik olmak üzere Polaris füzesi yerieşliriyonız" demek. Küba'da bir harekâta girişmeden önce mullaka bunu yapmalıyız. Eğer bu açıyla bakarsak NATO'ya durumu anlatmak da kolaylaşır. BaJI: Peki SovyetJer, Amerika kıyılarının hemen açığında üç tane atom denizaltısı konuşlandınrsa ne olacak? McNamara: Zaten son 48 saattir kıyılarımızda üç Rus denizaltısı tespit ettik. Bilüığımiz kadanyla fuze rampalan vok, ama tabii... Keonedy: Evct eger söLjrsek, Rııslann bize teklif ettiği takası kabul etmiş olacağız. Biz sokersek onlar da söker. McNamara: Türklere, Jüpiterleri Polaris konuşlandıracağımız için söktüğumüzü söylesek... Kennedy: lyi de, biz Jüpiterleri sokünce artık Küba'ya saldırmamıza gerek yok, çünkü onlar da Küba'dakileri sökecek. Bundy: Fakat siyasi açıdan efendim, Küba'yı vurmadan hemen önce Türklere iyilik olsun diye Jüpiterleri sökmek farklı, füze takasına girmek farklı. McNamara: Tek yanlı olarak fuzelerin başlıklannı soküp Polarisleri konuşlandırma hakkımız var. Bunu yaptıktan sonra Sovyetler'e gidip, "Jüpiterleri artık unutun. llk mektubunuzdaki tekliflere dönelim. Önerimiz şu: Siz Küba'daki füzeleri cekin, biz de Küba'yı işgalden vazgeçelinı. Türki). konu dışında artık" denebilir. Bundy: Sovyetler bundan cesaret aJıp bu kez başka sonınları getirirler. Kennedy: Şimdi bir teklif yapsak ve Thant'a (BM Genel Sekreteri) dedirtsek ki: 'Kennedy teklifini Ulusal Güvenlik Konseyi'ne açmak istemiyor, oysa teklif kardeşi aracılığı ile Sovyet tarafına iletiliyor; Ama bu sefer de Ruslar füze üslerindeki çalışmalarını durdurmazlar. "Kiiba'ya karşı Türkiye'yi isteriz" derler. Ama eğer Ruslar, "Teklifînizi reddediyoruz, ama füze üslerindeki çaltşmalan da durdunıyonız" derlerse o zaman hemen NATO'yu toplayıp, "Bakın teklif şudur, göz önüne alraak ister misiniz" diye sorabiliriz... Bunu yann sabah NATO toplantısına getirmekle hiçbir şey kaybetmeyiz. Tabii bazı müttefıklerden "Siz aklınızı kaybetmişsiniz" yorumlannın gelme riski dışında. Bunu soylememin nedeni şu: Müttefikler alternatiflerden haberdar olmadığı için durumu bilmiyorlar. Belki "Takas istemiyonız" derler, ama o zaman da Berlin'in işgali ya da Türkiye'nin vurulmasının söz konusu olduğunu öğrenirler. tki üç gün içinde Ruslar Türkiye! yi vurursa, takasa karşı çıktıklarına pişman olürlar. Herkes pişman olur. "Keşke takas yapsaydık" derler. Bu bakımdan NATO toplantısına bu konunun getirilmesini istiyorum, zamanı gelince tabii. Ya yann sabah ya pazartesi sabahı. McNamara: Eğer şu anda giden teklifimize Thant ya da Kruşçev'den olumlu bir yanıt almazsak, yann Küba'ya vurmamız gerekir. Yoksa zamanırruz var m;? Eğer zaman varsa NATO toplamısı yapılabilir. Çünkü bana göre NATO saldından önce toplanmalı. Eğer yann vurmamız gerekiyorsa, NATO toplantısı yann sabah olmalı. Kennedy: Peki, "Tamam (Küba'daki) üslerdeki faaliyetler: durduruyoruz, füzeleri zararsız hale getiriyoruz, bunu BM'nin gözetiminde de yapacağız, ama iki üç hafta sürebilir" derse ne yapacağız? McNamara: Ablukaya devam ederiz. Kennedy: O zaman o (Kruşçev) kötü duruma düşer. McNamara: Zaten öyle diyeceğini sanmıyorum ben. Onun için yann sabah ne yapacağız ona bakalım. r Kennedy: Kamuo> u nazannda kim daha iyi durumda? Thompson: Bence onlarla yapılmış tüm yazışmaları sızdıralım efendim. Çünkü daha teklifi size ula>madan kamuoyuna ulaştı. Kennedy: Ben NATO'daki duruma bakıyorum. Norstad dedi ki: BBC Radyosu ve Televizyonu, "Küba ile Türkiye arasında bağlantı olmadığını söyledi". Farkında değiller başlanna geleceklerin. Rusk: Bir de şöyle bakalım efendim, eğer NATO takasa karşı kararlı bir tutum alıp sert çıkarsa, bu Krusçev'i ürkutebiür. Martin: Şimdi ilk teklifine (ABDnin Küba'yı işgal etmeyeceğine güvence vermesi haJinde, füzelerin söküleceğini öngören ilk Sovyet teklifi) bir cevap yazalım ve Thant'a gönderip, hem Ruslann mektubunu hem de bizim cevabımızı açıklamasını isteyelim. Açıklayan makam Thant nlmuş olur. Bundy: İyi fikir. Martin: Cevapta da diyelim ki "Teklifinizi kabul ediyoruz" Tabii hiç Türkiye lafı geçmemiş olur, çünkü ikinci teklifi bize resmen iletilmediği için muhaıap almamış oluruz. Bundy: Çok zor durumda kalır. Kennedy: Der ki tumanma de\am ediyor, durum değişti. Bizim bir şeyler yapmamız lazım. Çünkü Türkiye veya Berlin'e saldırması çok muhtemel. Çok ucuza reddedilecek bir teklif istemiyorum. Beni asıl korkutan, Türkiye'yi gücendirmeyeceğim diye Küba'ya saldınp Berlin'den olmak. Rusk: Mr. Foster'ın (Silahsızlanma Dairesi Başkanı) bir teklifi var efendim. Türkiye'deki füzeler de Küba'daki füzeler de imha edilmek üzere BM'ye devredilsin. Türkiye dahil NATO'nun nükleer güvenliği başka yollardan sağlansın. Bir silahsızlanma adımı olarak sunmak mümkün. Thomson: Sovyetler teknolojilerinin anlaşılmaması için kimsenin füzelerini ellemesine izin vermez. Kennedy: Bence sorun hâlâ Türklerle ne yapılacağı. Sovyet baskısı yüzünden her halükârda böyle düşünecekler. 'Füzelerinizi söküyoruz' mu diyeceğiz? McNamara: Şöyle diyelim "Bakın, ıCüba'yı işgal eımek zorundayız. Bu yüzden ölüm tehlikesi ile karşı karşıyasınız. Tehlikeyi azaltmak istiyonız. Bu bakımdan bu gece Jüpiterleri sökiin, biz de kıyılannızda Polaris denizaltılanru konuşlandıralım. Küba'yı işgai etmeden önce bunu yaptığımızı dünya kamuoyuna açıkİayalım ve Sovyetler'in size saldırması için baskı altında kaJma gerekçesini ortadan kaldıralım!' Kennedy: Peki Türkler, "Füzeler söküidükten sonra da Ruslar bize saldırırsa, nükleer denizaltılardaki fü zeleri ateşleyecek misiniz" diye sorarsa ne cevap vereceğiz? Bant kayıtlarına göre, bu soruyu bir sessizlik takip etti. Çünkü kuvvet hedef planlarına göre Polarisler en erken 1963 yılında devreye girebilirdi. Oysa oniarın Türkiye'ye Jüpiterlerin karsılığında Polaris leklif ettiği tarih 27 Ekim 1962 idi. Kimbilir, Savunma Bakanı McNamara belki de "Olmayan füzeleri nasıl ateşleyecefiz?" diye düşündükten sonra Kenr""Hv'vi yarutladı: "Bu soruya cevap verebileceğimi sanmıyorum." UGUR MUMCU GOZLEM (Baştarafi 1. Sayfada) "Dördüncu adam" Korkut özal'dır. "Beşind adam" Ahmet Özal'dır "Altıncı adam" Efe özal'dır. Başka da adam yoktur. Birinci adam, "tek adam" Atatürk'tür. öyleyse nasıl oluyor da Turgut Ozal "ikinci adam " oluyor? Nedeni var. Atatürk'ün büyüklüğünü her gün daha iyi anlıyoruz. Hele laikliğini, hele devletçiliğini, hele devrimciliğini... Atatürk, bu cumhuriyeti kurmuş... Kurmuş ve kurduğu devletin hangi ilkelere dayandığını açıklamış: Halkçıyız demiş, devletçiyiz demiş, laikiz demiş, devrimciyiz demiş, milliyetçiyiz demiş, cumhurivetçiyiz demiş.. Şimdi ne oluyor? Halkçılık mı? Gitmiş.. Devletçilik mi? Aman hiç söz etmeyin. O da gitmek üzere. Laiklik mi? Laiklik, "Türkİslam sentezi" ile yer değiştirmiş.. Milliyetçilik mi? O da Arap milliyetçiliğinin ipotegine sokulmuş.. Geriye ne kalmış? Cumhuriyetçilik.. Nedir cumhuriyetçilik? Demokrasi demek.. Halkın halk tarafından yönetilmesi demek.. Serbest seçimler demek.. Oluyor mu bunlar? 6 Kasım 1983 tarihinde yapıJan seçim "serbest seçim" mi? Hayır değil. Ya ne? "Askeri seçim!" ö n seçmenleri, 12 Eylül yönetimi olan bir seçim.. Şimdiki seçimler serbest mi? Hayır, yine değil.. Değil çünkü, önce propagandalarda, partiler arası eşitlik yok. Parti kayıt defterlerindeki yargı denetimi "fiili imkânsızlık" nedeniyle hemen hemen sıfıra inmiş.. Partiler, daha şimdiden demokrasinin "vazgeçilir unsurian" olmuşlar. ANAP'ta tam "tek parti düşuncesi" egemendir. "Şef" ne isterse olur. Partiii.. Uygun adım marş.. Sola dön. Sağa dön.. İleri marş. önseçimmönseçim yok.. özal ne isterse, kimi isterse, o aday olur. "Paşalar demokrasi"s\, Atatürk'ün laik ve devrimci olması gereken cumhuriyetini, "özal'ın paşa gönlu"ne teslim etmiştir. Devletçilik mi? Hayır, devletçi değil, özel teşebbüscüdür. Halkçı mı? Hayır halkçı değil, holdingcidir. Laiklik mi? Ne gezer, tam tersi ne, İslamcı sentezci ve Rabtecıdır.. Devrimcilik mi? Ooo, "devrim" ne kelime, Atatürk devrimlerine en uzak yoldadır. Atatürk "tek adam"d\r, yaptıkları ile ükeleri ile amaçları ile "birinci adam." Özal da "ikinci adam!" Atatürk'ün yaptıklarının tam tersini yaptığı için.. Ve daha da yapacağı için.. İşbu nedenle, diyorum ki: Özal'ın heykelleri dikilse.. Örneğin Ankara'da Güven parkında Atatürk'ün heykelinin hemen karşısına büyük boyda bir özal heykeli nasıl da yakışır ama.. Önde Özal.. Elinde kalem.. Yanında yakın çalışma arkadaşlan.. Mehmet Keçeciler. Mustafa Taşar. Arkasında Yusuf Bozkurt Özal, Korkut Özal, Ahmet Özal, Efe Özal, Murat özal.. Ve heykelin kaidesine bir de şu yazı: özaliye lideri Özal, yakın arkadaşları ve ailesi. "Özaliye" de nereden çıktı demeyin. 20. yüzyılın başlarında Batılılar Enver Paşa'nın parlayan yıldızına bakıp Osmanlı imparatoriuğu'na nasıl "Emeriand" adım takmışlarsa; bugün aynı yüzyılın son çeyreğinde özal'a bakıp Türkiye'ye "Özalland" ya da "özaliye" adını uygun görebilirler. Ekonomimiz liberal, görüşümüz muhafazakâr, amacımız kâr, dayanağımız kapital, liderimiz Özal'dır, özal! SfîRECEK Kuveyt'te (Baştarafi 1. Sayfada) vunmasından iki gün sonra meydana geldiğine dikkat çekiyorlar. Körfez'e ilişkin diğer gelişmede Iran sürat teknesi dün Panama bandıralı Yrnan tankerine saidırdı. ABD Savunma Bakanı Caspar Weinberger ise bundan böyle Amerika band'ralı gemilerin yanı sıra, başka ülkelerin bayrağını çekmiş fakat, ABD'ye ait olan gemileri de Iran saldırılarına karşı koruyabileceklerini açıkladı. Kuveyt'teki patlama, Şii İslamı Cihad Örgütü'nün ABD'ye yönelik saldırı tehditlerinin hemen sonrasına rastlıyor. Körfez'deki denizcilik kaynakları, dün sabah TSİ 00.50'te Panama bandıralı Prosper Venture1" adlı Yunan tankerinin, Dubai açıklannda bir fran sürat teknesinin saidırısına ugradığını bildirdiler. 38 bin tonluk tankerde yangın çıktığı, ancak bir süre sonra kontrol altına alındığı haber verildi. Saldında ölen ya da yaralanan olmadığı öğrenildi. ABD Savunma Bakanı Caspar Weinberger'ın önceki gün Senato Dış lliskiler Komitesi'ne yaptığı açıklama ise Körfez'deki tırmanmaya yeni boyutlar getirebilecek nitelikte görfllüyor. ABP şimdiye dek sadece Amenkan bayrağı çekmiş 11 Kuveyt tankerini tran saldırılanna karşı koruyordu. VVeinberger, ük kez bu koruma şemsiyesini genişletmek niyetinde olduklarını ve baska ülkelerin bayraklan altında seyreden Arnerikan gemilerini de koruyacaklarını açıkladı. Örneğin, Amerikan şirketine ait Panama ya da Liberya bandıralı bir gemi saldınya uğrarsa, ABD duruma müdahaie edecek. Weinberger, aynca Iran tarafından saldınya uğrayan dost bir ülkenin gemisine de, taJep geldiği takdirde, yardım edebileceklerini söyledi. Bu arada, Körfez tşbirliği Konseyi'ne (KtK) üye ülkelerin dışişleri bakanlan, Iran'ın Kuveyi'e yönelik saldırılan karşısında ortak bir tavır belirlemek üzere dün Riyad'da toplandılar. Sovyet füzeleri mi? Londra'da yayımlanan The Independent gazetesi, Sovyetler Birliği'nin tran'a karadan karaya fırlatılan "ScudB ' füzeleri de dahil olmak üzere silah satmayı prensip olarak kabul ettiğini öne sürdü. The Independent gazetesi, Tahran ve Şam'daki güveniîir kaynaklara dayandırdığı haberinde, fran Başbakanı Hüseyin Musavi ile Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanlığı Birinci Yardımcısı Yuri Vorontsov arasında geçen hafta Şam'da yapılan gizli görüşmede, Sovyetlerin İran'a çeşitli silahîarın yanı sıra karadan karaya "ScudB" füzeleri de satmayı prensip olarak benimsediğini öne sürdü. Sovyetler Birliği'nin Körfez'deki deniz gücüne de birkaç gün içinde iki destek gemisinin katılacağı haber verildi. Seçim Sonuçlan Ne Olabilir? (Baştarafi 1. Sayfada) Bu bakış açısının içerdiği mantığı yok saymak olanaksiz; zira politikanın doğasma uygun düşen bir mantık. Enflasyonu iki yılda yüzde 10'a indireceğim diye iktidara gelen bir parti, dört yılın sonunda enflasyonu bu denli azdırmışsa, seçim sandığında başarısızlığının hesabını vermesi gerekir. Ama ne var ki bu mantık ile seçim araştırmaları çelişiyor ve bugün için ANAP adeta rakipsiz gözüküyor. Onun için de gazetelerde yayımlanan sonuçlar özellikle muhalefet partilerinde rahatsızlığa yol açıyor. Bu tepkiler anlayışla karşılanabilir. Aynı zamanda ülkemizde hepimiz uzun bir geçmişi cAma^an kamuoyu yoklamalannı, seçim araştırmalarını ihtiyatla değerlendirmek de yerinde olur. Çünkü Türkiye'nin koşulları, bu alandaki bilgi ve deneyim birikiminin yetersizliği gibi öğeler, araştırmaların sağlık düzeyini olıımsuz yönde etkileyebilmektedir. Ancak bugüne değin yapılan araştırmalann en azından genel eğilimleri yansıtmakta pek başarısız oldukları söylenemez. Zaman içinde daha iyiye gideceklerine inandığımız kamuoyu yoklamalarnm, toplumu bilgilendirme, iktidar ve rnuhalefeti denetlemfc açılanndan yararlı bir işlevi vardır. Geçenlerde Cumhuriyet'te yayımladığımız bir seçim araştırmasında da ANAP önde gözüküyordu. Veri Araştırma AŞ'nin bizim için yaptığı yoklamanın sonuçlan şoyleydi: ANAP yüzde A03, C Y yüzde 14.7; SHP yüz3P de 125; DSP yüzde 9.8; diğer yüzde £.5; kararsız yüzde 19.7. Araştırmanın kendisinden çıkardığımız bazı temel sonuçlar ise şöyle özetlenebilir: 1 ANAP'ın özeliikle son bir yıl içinde kırsal kesimde ve tarım bölgelerinde oyunu arttırdığı ortaya çtkmaktadır. Seçim ekonomisiyle birlikte tarıma dönük destekleme politikasının bunda rol oynadığı söylenebilir. Ayrıca yol, su, elektrik, telefon gibi altyapı hizmetleri de kırsal kesimdeki seçmeni biraz daha ANAP'a yöneltmiş ofabilir. 2 Seçmenlerin yuzde 59'unun sağ partilere, yüzde 27'sinin sol partilere yakın oldukları, araştırmadan çıkan bir başka sonuçtur. Bu konuya ilişkin soruyu yanıtlamayanların veya "ortada" olduklarını söyleyenlerin oranı ise yuzde 14 civarındadır. 3 Yüzde 27 dofayındaki sol seçmenin bir bölümü, bu seçimde sağ partilere (çoğu ANAP'a, azı DYP'ye) oy vereceğini söylüyor. Bu grup. genel seçmen kitlesi içinde yüzde 3'ü oluşturuyor. Bu sonucun ilginç yanı, solun, yüzde 27'lik "çBkirdek" seçmen kitlesinin bir bölümünü sağa kaptırması ve bir bakıma "sermayeden yemiş" olmasıdır. Buradaki "sağa kayış"\u nedenleri ise araştırmada şöyle sıralanıyor: ANAP'ın icraatı yanm kalmastn; koalisyon o/masın; eskiliderlerden bıkkınlık; SHP ile DSP'nin birteşmemiş olmalan; ANAP'a guçlü bir alternatif görülemeyişi... 4 Oysa soiun seçim kazanabilmesi için önce yüzde 2T!ik "çekirdeği"m koruması, sonra da "ortadakT yüzde 14'ü kendine çekmeye başlaması gereklidir. Bu ikisiriin toplamı yüzde 41'e varıyor ki, bugünkü seçim sisteminde bu oran mutlak çoğunluk demektir. 1977 secimlerini anımsayalım: Cephe hükümetlerinden gözü korkan "ortadaki seçmen" saf degiştirince, CHP yüzde 41.4 oyla iktidara yükselmiştir. Ama aradan iki yıl geçince, bu kez, tam tersi olmuştur. Ecevit hükümetinin yarattığı düş kırıklığı sonucu, bu yüzde 14'lük seçmen kitlesi CHP'yi 1979 ara seçimlerinde terketmiştir. Böylece 1977'de oyu yüzde 37 civarında olan AP, yüzde 50'ye tırmanırken, Bülent Ecevit başbakanlıktan isfifa etmiştir. • Görüldüğü gibi Türkiye'de sol oylar bugüne değin yüzde 27 yuzde 42 sınırları arasında gidip gelmiştir. Buna karşılık DP ve AP yüzde 50'yi bile geçen oylarla (1965'te AP yüzde 52.9,1969'da yüzde 465, 1979'da yüzde 50 civarı) iktidara gelmişlerdir. ANAP ise 1983'ün "haksız rekabet" koşullannda yüzde 45 oy almıştır. Şu soylenebilir: Sağ partiler tek başlarına yüzde 40'la yüzde 50 arasında oy alabilmektedirler. Bugünkü seçim sisteminde yüzde 40, rahat bir çoğunluk için yetip de artmaktadır. Buna karşılık, toplam sol oylar bugün için yüzde 27'lik geleneksel tabanını bile muhafaza edemeyebilir. Kaldı ki, bu yüzde 27'ye bir değil, artık iki parti, SHP ile DSP taliptir. O zaman ne olur? Bu sorunun yanıtı çok güç değildir. Yüzde 30'un üstünde oy alan parti iktidar olur; yüzde 1516 oy alan bir parti Meclise 20 milletvekili bile getiremez, yani grup bile kuramaz, günlük deyişle politika sahnesinde esamesi bile okunmaz. Bu kadar basit. Daha 29 Kasım'a çok var; kampanya da henüz başlamadı; köprülerin aftından daha çok sular akar. Dogrudur. Ama kamuoyu yoklamalarının şimdilik verdikleri işaretler iste böyle. KohvecVden toplıı konutçulara kolayhk sözü Ekonomi Servisi Eski Başbakanlık Basdanışmam Adnan Kahved, toplu konut sorununu çözmek için büyük kooperatifleri ve işçi sendikalarını devreye sokmayı planladıklarım bildirdi. Kahveci, sendikaların kuracağı kooperatiflere arsa temini için bankaları ve Toplu Konut Fonu'nu devreye sokmayı ve arsa payı ödemelerini 3 yıla kadar taksitlendirmevi düşündüklerini belirtti. Adnan Kahveci, ekonomi basıruyla düzenlediği sohbet toplantısında milletvekili adayı olduğu sırada vatandaşlardan kendisine "enflasyonla ilgili soru gdmediginj" buna karşılık, konut ve ulaşım sorununun daha kısa sürede çözümünü ıstediklerini beürtti. Şehirlerde yaklaşık 3 milyon kişinin İcooperatif üyesi oldufunu ve taksit ödediğini kaydeden Kahveci, vatandasın bu ödemelerini kolaylaştıımak ve konut sorununu çözmek için "arsa temininde kolayhklar" düşündüklerini söyledi. Adnan Kahveci, memurlann kuracaklan kooperatiflere de aym kolaylıklan tanıyacaklannı bildirdi. GOKHAN SUBAŞAT'ı yitirdik. Anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. KKTCüe (Baştarafi A Sayfada) duyurdu. Dokuzuncu dönem TürkiyeKKTC Karma Ekoııomik Komisyon (KEK) toplantısında imzalanan proıokol "KKTC'den ithal edilen mallardan vergi ve fon aiınmasım" öngörüyor. Bizim Karadenizlıler Londra'da hiç sıkılmazlar; her gün yağmur, her gün kapalı hemen hemen; yağmurlu günlerde atarsın kendini British Museum'a, gezersin!... Hamiyet Hanırn Fatsalıydı. Ağustos'ta Londra'dan Ankara'ya geldi, sıcaktan bunalır gibi oldu; Fatsa'ya gitti de biraz kendine geldi; yagmura kavuştu! ingilizler böyle havalara "Rains Cats and Dogs" diyorlar. 'Gökten kedi köpek yağıyor' anlamına mı ne? Az sonra diniyor yağmur, ardından yine çiselemeye başlıyor Frenk Mustafendi dedem ne yaptı bilmiyorum ama, Namık KemaT\ de pek açmamış Londra'nın havası. Babası Mustafa Asım Be/e, 17 Agustos 1867'de yazdığı mektupta, bir yerde şöyle demiş; ".. Londra sıcak değil, adeta serin... Allah belasım versin. Bir fena hali var; on günde bir kerre güneş görünmöyor..." Namık Kemal yine de Londra'yı sever; konyakları çok nefistir, bahçelerde incirier dolu doludur. Zaman zaman çapkınlıklar da yaparlar; Namık Kemal 28 Eylül 1867 tarihli mektubunda babasına "Kahbe Avrupa." diyor, "ovliyayı azdt,Tyor." Ali Suavı"y\, Kemal'i övüyor, "8*rim/zte duruyoruz, adam bizim gibi olur" diyor. Şimdi bunları okuyanlar, diyecekler: Ekmekçi iyice dağıttı mı ne? 120 yıl önce Londra'da surgun yaşşmı sürmuş Namık KemaTle kandisini mi karşılaştırmak istiyor? Hiç öyle bir niyetim yok. Namık Kernal'ın Londra serüvenini sevdim. Namık Kemal 'in işi daha kolay; aylıklar gelivor ne guzel; bir guze) yaşıyor Iskender Beyzade Reşad Bey'e i.n.i870'teyazdığı mektupta, "... Apartmantm gayet nefis; bir 616 salonu, üç neHs yatak odası, birmatbahı (mutfağı) var, ayda yüz on frank; lâkin döşemesi bizim sahibenin.. Görsen hayran olursun, kibar olduk gitti..." Mektuplanndan, Namık Kemal'in Londra'da nerede, hangi adreste oturduğu belli; Londra'da, Namık Kemal'in torunlanndan Nermin Menemencioğlu yaşıyor. Onu gormeye gittim. Paris'ten gelen Abtdin Dtno ile Güzin Dino, Nermin Menemencioğlu'nda kalıyorlardı. Cumhuriyet'in Londra muhabiri Emil Galip öymen, Türkan Tuncel, Saliha Paker, ömer Paker. Dr. Ülku Günşık da vardılar Nermin Menemencioğlu, çok canlı, cıva gibi bir kadın... Mustafa Bey, içkiniz bitmiş! deyip yenisini getiriyor. Nermin Hanım Londra'da belediyeye başvurmuş, Namık Kemal'in kaldığı eve bir plaket çakılmasını istemiş. Yetkililer: Oturduğu ev kendisinin olsaydı plaketi çakardık. / rada oturmuşsa o evtere plaket çakmıyonjz, demişJer... Engels'in 25 yıl kadar oturduğu eve plaket koymuşlbr, ama ev Engels'in kendisininmiş. Içimden: Londra Buyükelçisi Rahmi Gümnjkçuoğlu ne yapıyor? Konuyu ele alıp, neden ingiltere Dışişieri'ni uyarmıyor? diye geçirdim ama, Namık Kemal, Rahmi Gümrükçüoğlu'nun nesine? O, Turgut Beyleri ağıriasın! diye de düşünmedim değil. Bir, Namık Kemal'in oturduğu eve plaket çaktırmayan büyükelçiden bana ne? Namık Kemal'le, Karl Marx bir blok aralıkla oturmuşlar, ama Kemal, Marx'ı tanımamış. Londra'da Marx'ın Highgate'teki gömütüne gittim. Yanımda iki arkadaşım da var. 15 ekimdeki büyük fırtınada ağaçlar devrildiğinden, gomütluğe kimseyi almıyorlarmış. Gomütlük görevlisine, gazeteci olduğumu, bir daha gelemeyeceğimi söyledim. "Basın danışmanma haber vereiim" dedi. Basın damşmanı geldi. Anlattım, "Tamam, ben sizi götüneceğim" dedi. Sordum: Burada Man'tan başka ünlulerden kimltrin gömütleri var? Chartes Dıckens'ın, T. S. üiot'un gömütleri var. Daha var.. YMcte kaç kişi geliyor gomütluğe, gezmeye? 150 bin... En çok kime geliyoriar? KariManca.. Gelenlerden kimileri Manc'ın gömütüne zarar veriyorlar. "Bugömüt niye memleketine götürülmüyor?" diyorlarmış. Thatcher, bir konuşmasında övunmuş: "Marx da kapitali Ingittere'de yazdı" demiş. Karl Marx'ın gömütü yakındı. Taşının üzerinde özetle, "Duşunürier, dunyayı yalnız yorumlamakla yetınmezler, değiştinvek de istbrier" anlamına gelen bir tümce kazılmıştı. Çiçekler konmuştu gömütüne Marx: ın. ingıliz sotoularından bir grup genç ise gömütlüğe girememişler, Karl Manc'ın kartlarını alıp ayrılmışlardı. Yolda Japonlarla karşılaştık, onlar da Marx'a gidıyorlardı... Namık Kemal'i anlattım, Falih Rıfkı Atay da, 1930'lu yıllarda, beylik bir toplantı için Londra'ya gider. "Tavmis Kıyılan" vapıtında hava durumuna değindikten başka, Hyde Parkı anlatıyor. (Falik Rıfkı ingilizce bilmiyor, benim gibi. Bilmediğini de söylüyor. Hyde Park'ı "Hyde Panf yazıyor. "Hyde Parc, ŞinasiKemalSuavi devrinin hümyet cenneti idi. TürkL ye"de ondokuzuncu asır ortalanndan ben bütün hürriyet münakasalannm arasında Hyde Pardtan bahsolonur. Mese/a: Orada bir Hintli, Ingiliz sarayına sövebilir' derlerdi. Bir Hintlinin, Hindistân'da neye sovmek hakkı olduğunu sormak bizim hürriyetçilerin akıllarına gelmezdi.." Hyde Park'ı, kediköpek arası bardaktan boşanırcasına yağmur yağarken dolaştım. O gün konuşmacı diye kimse yokiu. Bir daha gidisimde gördüm konuşmacıları, Falih Rıfkı Atay'a geleyim yine; o anlatıyor Ingiltere'deki özgürlüğu: ".. Ben bu kitabı bastınrken Londra üstune açlar yunjdü. Hükümet, iki gün önce, numayişçiler için Hyde Parti kendi eliyle haztriadı ve kendine sövülmek için, on tane de kürsü kurdurdu. Abdülhak H6mit Londra'da müsteşarken, bir gün saraydan bir emk almıştı; Paris'te padisahtn düşmanlan tarafından çıkanlan bir gazete, Fransa hukümetine rica edilerek men edilmiş; yazahar, aynı gazeteyl Londra'da basmaya başlamışlar. Abdülhak Hâmit, ingiltere hükümetinin de Fransa gibi cemiiekârlık göstermesini rica edecekti. Hariciye nezaretinde müracaat ettiği adam, Osmanlı rnüstesartnı uzun uzun dinledikten sonra, kısaca 'imkansız' diye cevap verdi. Fakat... Fransa'da öyle yaptılar. Olabilir. Fransa'da cumhuriyet, bizde hürriyet vardır. Büyük Harp'te (Birinci Dünya Savaşı) bazı Ingiliz gazefs/eri muharebe aleyhinde yazmaya başlamışlardı. Hükümet düşundü, taşındı: sansür koymasına İmk6n yoktu; bu nevi gazetelehn İngiliz adasından 'ihracım' yasa* etti. O sırada Jaures'ın cesedi çürumüştü. Caillaux giyotine gitmek üzersydi. Çünkü 1915'te hürriyet Fransa'da 100, Ingiltere'de TOOyaşmdaydı..." Şimdi Londra'da, sınıfsal çelişkinin yumağı yaşanıyor. Türkler, zenciler, Rumlar, Kıbnslılar çokluk Londra'nın kıyı mahallerinde yaşıyorlar. Zengin mahallelermde istedikleri gibi dolaşamıyorlar bile. Yooo, gezip tozuyorlar elbette, ancak sadece seyrederek, görerek. ingilizler güzel metro yapmışlar Londra'da; dar gelirlileri, yerın altına itebılmişler böylece. Biri, öbürünün yanına yaklaşamayacağını biliyor; düş bile kurmuyor. Zenciler, akça pakça kızlarla evleniyorlar; beyazlar, zenci kızlarla pek evlenmiyorlar. Yasak mı? Yooo, yasak değil... Londra'da "Türk Eğitim Birliği" Derneği Başkanı Abdullah Yılmaz'm evinde konuktum. Fafoş Yılmaz Türk yemekleri yaptı; küçuk oğlu Nihat, sözü ingilizce söylese, Fatoş: Oğlum Tün\çe konuş! diyordu... Orada gözledim, Türklerin çoğu büyük biryurt özlemi içindeydiler. Biri şöyle dedi: Karpuzlann üzerinde sinekler var ya, onları özledim! dedi. Londra da yeterince pisti oysa; Thatcher, belediyelerin paralannı kestiğinden, sokaklar özellikle kıyı mahallelerde supürülmüyor. Pislik götürüyordu. Thatcher'a yakışanı da buydu! Thatcher, kimi saynevlerini (hastaneleri) de kapatmıştı. İnsan sağlığı diye bir şey düşünmüyordu, tutucu! Sosyal demokratların bölünmelerinden yararlanarak iktidarını katlayarak sürdürüyordu... Sözleşmesi imzalandı 197778 ŞEHREMİNİ LİSESÎ 6 FEN C'Lİ ARKADAŞLARI VEFAT ve BAŞSAĞLIĞI Dernegimizin değerli direktörü Yıldız Arda'nm anneleri Dağıtımı (Baştarafi 1. Sayfada) Savcılık bunun üzerine Bakırköy Sulh Ceza Hâkimliği'nin iptal kararına itiraz etti. Konu bu kez bir üst mahkeme olan Bakırköy Asliye Çeza Mahkemesi'nde ele alındı. Üst mahkemede yapılan görüşmeden sonra da iptal karan yerinde bulunarak derginin dağıtımının engellenmesine neden bir durum olmadığı karanna vanldı. Düzenlediği basın toplantısında ilk kararı kınayan Doğu Perinçek. "Türkiye padisahlık değildir" dedi. Eski Başbakanlık Basdanışmam Adnan Kahveci'nin ekonomi basınıvla ilgili sohbet toplanlısına katılan 2000'e Doğru Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Falma Yazıcı, derginin basırn aşamasında durdurulmasınm yasalara aykan olduğunu savundu. Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı'nca dün 5680 sayılı Basın Kanunu'nun ek 1. maddesine göre alınan ve daha sonra iki mahkeme tarafından iptal edilen karar, dergide yer alan "Üfürükçü Mustafa Hoa: Kenan Paşa bana güvence verdi" başlıklı haberde, Cumhurbaskanı Kenan Evren'e yayın yoluyla hakaret edildiği gerekçesiyle alındı. Elektrîge Ambarü takviyesi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ambarlı Doğal Gaz Kombine Çevrim Santralı'mn sözleşmesi TEK ve santralın tesisini üstlenen konsorsiyum arasında imzalandı. Başbakan Turgut Özal, Türkiye'nin enerji tüketiminin yılda yüzde 12 oranında arttığını vurgulayarak, "Her sene bir Keban Dave etmek lazım" dedi. Özal, enerji üretiminin önümüzdeki beş yıl içinde 80 milyar kilovvatsaatin üzerine çıkması gerekîiğini kaydetti. Elektriğin mezralara kadar götürülduğünü bildiren Özal, "Ancak, elektriğin sadece ulaştınlması değil, daha emniyetli. daha güveniîir şekilde verilmesi esastır. Şehirlerimiz çok iyi aydınlalılmış durumda. Kskinin karanlık sokaklan, yerini aydınhk sokaklara terk ediyor" diye konuştu. Özal, 98 milyar liraya nıal olacak santralın 30 ayda lamamlanacağını belirtti. Sözleşmeyi konsorsiyum adına imzalayan Siemens firması temsilcisi Scfawardlmann ise, Türkiye'nin yeni ve çok hızlı bir gelişme aşaması yaşadığını söyleyerek, enerji üretim ve kullammında dünyanın en büyük artış değerlerini kaydettiğini bildirdi. SONBAHARA EKİPLE GİRİN... DUVARDAN DUVAflA NERMANPLfflN Hanımefendinin vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Ailesine ve yakınlarına başsağlığı dileriz. 11.000.Tüm 2 DUSAKABİN GERFLOR AKORDEONKAPI STOR/DİKEY PERDE DUVAR KAĞIDI IŞÇILIK VE KCV DAHİL HALİ İSTANBUL TÜRKtNGtLtZ KÜLTÜR DERNEĞİ MENSUPLARI SATILIR DÖSENİR k BILSAK PANELI SEÇÎMLERDE KADINLARI KİM DÜŞÜNECEK Yöneten: Duygu Asena Katılanlar: Ayla Akbal (SHP Kadın Kolları Başkant), Ayşe Düzkan (Feminist Dergisi), Sungur Savran (Bağımsız aday), Yıldız Öktem (DSP milletvekili adayı) İnci Sinemas! (Pangaltı) 26 Ekim 1987 (pazartesi günü) saat: 19.00 <«Ç i a » N0 5316 16. =12 21 •" 5J0 O « turketurizm KAPADOKYA 28 Ekim1 Kasım YarımP. 80.000 TL. Türban Ürgüp Oteli . 18113 PanoM' launt>ut T « 141 79 72 • 141 13 18
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle